Ben Ethem Aydın. Hemen hemen her sabah bir saat yürüyüş yaparım. Bütün gezi boyu hep sizi duyar, sizi görürüm akşamdan sabaha yaptıklarınızla. Bundan neden, iyi bir dostluğumuz oluşur.
Siz Anap'ın dar labirentlerine sığmazsınız, siz partiler üstü çizgide koşuyorsunuz. Siz bir kent soylu, öz Adanalı'sınız.
Adana'yla özdeşleşmiş bir dünya vatandaşı ve evrensel için hazırlanmış bir uygulayıcısınız. Doğayı, Adana'yı, Adana'lıyı, insanı iyi tanımışsınız. Ona saygıyı, hizmetin sırlarını ne güzel öğrenmişsiniz!
Tarihe, Coğrafyaya hakimsiniz. Asırların düşünüpte yapamadığı şehrin yukarı kaldırılma olayını başlattınız.
Bütün bu görkemli işleri bir ömrün kısa bir bölümünde başardınız. Bilmenizi isterim, Tanrı’nın lütfu kadar gazabı da vardır.
Onunla yarışmaya kalkmayınız, artık hırslı olmayın, yaptıklarınızı koruyup kollamak, yüzeyselliklerden kurtarmak, yaptığınız bütün işler kadar önemli ve güzeldir. Bileceksiniz, bütün devrimler yapılır ama süregenliğini oluşturmak herkese nasip olmaz. Nedeni de, daha çoğunu daha çok devrimi istemek, dizginleri hep gergin tutmak, gerilimi sürdürmek insan yapısına terstir. Her rampanın bir düzlüğe ulaşması akılcı yoldur. Yine bileceksiniz, Türkler savaşı gece kazanırlar. Bütün Türkiye belediyeleri ayakta kalma savaşı verirken, sıkıntılar içinde kıvranırken, nereye ulaşacakları da belli değilken, siz rampayı bitirmiş düzlüğün başındasınız. Artık ayağınızı gazdan çekiniz. Kan ve alınterine malolmuş çabalarınızı sağlamlaştırmaya emek veriniz.
Adana sizin gibi çalışkan kişiler sayesinde 2020'li yıllara hazırdır. Etabınızı emsalsiz koştunuz, bunda kimsenin şüphesi yoktur.
Şair ne demiş; Ey yaşam hoşgeldin! Milyonlarca kez gidiyorum karşılamaya, deneyimin gerçekliğini ve dövmeye ruhumun örsünde soyumun yaratılmamış vicdanını.
Konuşmalarımızda “ben sanattan anlamam” diyorsunuz. Bu bir alçak gönüllülük değilse, neden bizleri çevrenizde toplamıyorsunuz?
Çağımız ekip, elbirlik çağıdır.
Sakınola bu adam, dağlar gibi Aytaç Durak'a nasihat etmeye kalkıyor demeyiniz. Başarılarınızla övünüyor, daha çok övünmek istiyoruz.
Makina çağından yaşam çağına geçişi başlattınız, bütün Adana'da yeni ağaçlar dikiyorsunuz, baraj yolu dördüncü durak karşısında, Onbaşılar kebap salonu, kendi işyerinin önüne geliyor diye en az beş yaşındaki ağaçları yok etmek için uğraşıyor, keşke kulakları bir çekilse.
Sevgiler, saygılar.
E. Aydın, 29Haziran1994
ÇAĞDAŞ ŞEHİRCİLİK ANLAYIŞI:
ÖKSÜZ ADANA
SAYIN AYTAÇ DURAK'A İLETİ
Batı ülkeleri, şehirlerinde yapacağı kaldırım, yol ve refüjleri, bütün şehir halkının rahatça kullanabileceği şekilde yapmak sorumluluğunu üstlenirler. Çocuk, kör, sakat, ihtiyar rahat bir değişmez platformda yürüyebilmeleri ön koşullarıdır. Bizde ise çoğunlukla Adana’mızda, her iş yeri veya apartuman, izinli izinsiz sokaklara barikatlar kurmakta, düpe düz yollarımızda yapay merdivenler oluşturulmaktadır. Sağlam bir adamın bile sakat olabileceği engeller, hızla çoğalmakta sade vatandaşın dolaşımı engellenmektedir.
Yayalar için olan kaldırımlar artık özel arabaların doğal park yeri halindedir. Bu basit, mali yönü hiç olmayan hizmetler için bile yazmak çizmek para etmiyor.
Yüz veya yüzelli yıldan beri düşünülüpte kuzeye kaydırılamayan şehri, Mahfesığmaza, Kurttepe ’ye kaydıran sayın Aytaç Durak'tan bu kadar hizmeti beklemek bizim hakkımız olsa gerek. Saygılar.
E. Aydın, 15Aralık1994
SAYIN AYTAÇ DURAK
Eşeği, deveyi, atı seçtiler. Seçim, hız için değil, artan nufusun gereksinimlerini, yaşanan zamanlardan yaşanacak zamanlara ulaştırmak içindir de. Yaşanacak zamanlar, dinlence ve eğlenceyi de beraberinde taşıyordu.
1936'larda, bir deve kervanıyla beraber Silifke 'den Mut'a gidiyordum. 15 yüklü deve, iki binek eşeği, büyükçe bir davar serisi, yaylımını ala ala bizi izliyordu. Yörük dedesi katarın önünde eşeğe yan oturmuş, bir de uzun hava tutturmuştu. Çamdüzü'ndeyiz, mevsim bahar, kuzeyden derin bir esinti, çam ağaçlarının pürleri arasında geziniyor, otantik bir duyumu pompalıyordu. Dede tütün kesesini palanın kabına yerleştirdi, desteden bir kağıt kopardı, kehribar renkli tütünden bir sigara sardı, tükrüğüyle yapıştırdı, kavı buldu, çakmak taşının üzerine yerleştirinceye kadar iki dolama yanı, dağ boynundan geçtik. Taşa çakmağı vurmaya başladı, kav ateş almadı, tekrar tekrar iki dolama daha geçtik, nihayet kav ateş aldı, dede sigarasını yaktı, türküyü tazeledi, katarın bir ucu dolamayı dönerken, diğer uç gözükmüyordu. Rüzgarın tam pürlerinden süzülürken çıkardığı tınılar, develerin ayrı boydaki çıkan homurtular, davar çanlarının ince tınıları, bizlerin ayak hışırtıları, dedenin lahutu sesi. Tam bir orkestra, bunlara kuş cıvıltılarını da katılabilir, önünden geçtiğimiz pınarların pırıltısını, kır çiçeklerinin kokusunu da eklerseniz, ortaya dolu dolu bir yaşam biçemi çıkar; ki, şimdileri öksüzü olduğumuz, anımsamakla bile mutlu olduğumuz.
Dedeye soruyorum: Bu yorucu günlerden ne zaman kurtulacaksınız?
Yanıt: Bizim yeyintimizi iki eşek taşır –zevkimize onbeş deve az gelir..!!
BELEDİYE BAŞKANI
AYTAÇ DURAK'A AÇIK MEKTUP
Sayın başkan, Türkiye genelinde iyi çalışan bir belediyeci olduğunuz kuşkusuz.
Ama bir yerlerde bozuk birşey olduğu kesin. Yönettiğiniz şehrin insanları, günlerine ve yarınlarına kuşkuyla bakıyorsa, bir günde kafanızda kurduğunuz incelemeden, uzmanların beyin süzgecinden gelmemiş devasa projelerinizi, kısıtlı kaynaklarınızla edime sokuyorsanız, dünceli, günceli yok sayarak, gelecek güzel yarınlar imgesiyle kendinizi avutuyorsanız, mutsuzluk bulutları artık Adana'yı terk etmeyecek demektir.
Adana'yı, Adana'lıyı yok sayarak; ulusal olmadan, evrensel olunmayacağını unutmuş gözüküyorsunuz..
Başka bir deyişle, çalışma yoğunluğunuz nedeniyle, içinde büyüdüğünüz şehrin bu dinamiğini, duyarlı yapısını kollayıp korumaya ayırdığınız süre yetersiz kalıyor. Teknoloji canavarı havamızı, suyumuzu, sokaklarımızı elimizden almaya çalışırken, sizlerin öngörüsü, uzgörüsüne her zamandan çok gereksinimimiz vardır. Adana'lımız, bu güzel gücü sizde gördüğü için güvendi, seçti.
Adana'nın atalardan devraldığımız, zengin etiğine, kültürüne kotuyarak yapılanmak aslında çok zor ama; bunsuz da geçmişin belleğini dışlamış olursunuz ki, o da zorun zoru...
Çağımızın getirdiği naylon hizmetlerin topluma getirdiğinden (*), getirdiğinin de olabileceğini düşünmemiz akılcı olmaz mı?.
Katılımcı, yerel, demokratik toplantılarla bizleri aydınlatmanızın, zor olsa da evrensel bir yol olduğunu düşünüyor, sizden bekliyoruz.
Adana'lının inandığı zaman, zorların üzerine nasıl zevkle koştuğunu yakın tarihimiz övgüyle yazar.
Yayalar için ayrılan kaldırımlar gün ve geceler boyu, caddeler iki taraflı özel arabaların park yeri oldu. Trafiğe açılan orta kısımı, yayalar araçlarla paylaşıyor.
Atatürk caddesi, Gazipaşa, Ziyapaşa, Aşıklar caddeleri sırat köprüsü oldu. Çocukların, gençlerin, yaşlıların, sakatların, yol kenarında şoförlerin insafına emanet edilmiş olduğunu görüyorsunuz.
Çaresinin, sizin bir buyruğunuza bağlı olduğunu görüyorum. Örnek:Sizin oturduğunuz evin iki tarafına arabalar park edemiyor, biraz aşağıda, Kurtuluş mahallesi iki taraflı, gün, gece boyu park yeri.
Açıkça diyeceğim şudur: Araç sahibi olan, kendi park yerini bulmalı. Sokaklar hepimizindir, ayrıcalık çözümsüzlük getirir.
Mimarının çağlar boyu değişim ve gelişimini, konum gereği izlerim, Atatürk parkı içindeki sanat galerisinin yan duvarında oluşan garip görüntüye, sanat yönüyle anlam vermekte zorlanıyoruz.
Zaman geçirmeden vazgeçilmesinde binlerce yarar umuyorum.
Zamanımızın yetke sahipleri, nedense eleştiriye kapalıdırlar.
İstedim ki, çalışmalarınızda bizim de tuzumuz olsun.
Saygılar sunar, işlerinizde başarılar dilerim. Saygılarımla.
Ethem Aydın, 24Kasım2000
Dostları ilə paylaş: |