Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə66/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   97

SEVGİLİ MEHMEDİM


Mektubunuzu dikkatle okudum, anlamakta zorlanıyorum.

Mankafa Poldi bir gün arkadaşını başı sarılı olarak görür, sorar? Yanıtı; Merdivenden düştüm, başım yarıldı, diktirdim, sardırdım der. Poldi yine düşünceye dalar, arkadaşı nedenini sorunca, merdivenden düştüğünü, başının yarıldığını, diktirip sardırdığını anladım da, şu senin kafanı dikiş makinasının altına nasıl sıkıştırdılar anlayamadım der.

Benim bildiğim, aday önce öğretim programında yerini alır, istikrarlı bir gelire ulaşır, yarından endişesi kalmaz, sonra yeteneğinin tepisine göre ve debisine göre,ünvanlara ve aşamalara soyunur ama bütün ikinciler birinci değişmezin sonrasında olur.

O yukardaki büyük başlar hep benim anlattığım gibi yürüdüler, hatta hiç layık olmadıkları halde pistonlana pistonlana üne ve ünvana kavuştular.

Mehmet Yılmaz'a gelince, başından beri çile çeken derviş rolünde oldu. O kadar idealize edilmiş bir süzgeçten geçiriliyorsun ki, sana pezidan ünvanı verilse azdır. Hele hele konumuz sanatsa, size iyi diyecek kişinin Allah olması bile yetmez. Sanat böylesine özgür bir çizginin adıdır. Sanata soyunanların, benden büyük yok diyebilmesi, önce görüntü, sonra da gerçek yaratı için özden gerekli bir öğesidir.

Benim görüşüme göre, sen ve senin sanatını kılıfa koymak hem anlamsız, hem gereksiz. Üstün sanat, yaratıcı güç şartları gözetmez, kendine özgü fışkırması, deli deli akması vardır, onu hiç bir yatak engel durduramaz. Mehmet böylesine güçlüdür, nedenlerini bilmediğim bir sur var karşında. Allah yardımcın olsun, iyi askerlikler. Kendine mukaat ol, postu deldirme. Öperim.

E. Aydın, 5Ağustos1993

MEHMET'CİĞİM


Bu mektubunuzda ben seni bulamadım.

1 Biz epey bir zamandan beri dostuz, bazı şeyler zorluklarına karşın, arkadaş dost için yapılır. Bunu böyle yazarken ben öyle yapardım diyorum. Cemal Turan'ın sergisine er ve geç gidilmeliydi, hiç olmazsa özür dilenmeliydi.

2 Lisandan yakınıyorsun,eğer sen İngiltere'de doğsan tat mı alacaktın? Demekki çaban yetersiz geldi

3 Başka tür işleri başaramadığım için ressam oldum diyorsun. Önce söyleyeyim, remssamlık diye bir meslek yok. Aldığın formasyon öğretmenlik formasyonu. Öyleyse önce sen öğretmen veya öğretim üyesisin. Türkiye genelinde onbeş yirmi kişinin iyi, güzel yapıyorsun demesiyle (en) olunmaz. Çağlar boyu sanat hep araştırma işi olagelmiş, öyle de sürecek. Yani en iyi sanat daha gelecektedir.

4 Natürmort konusunda ben herhangi bir ters değerlendirmede bulunmadım. Peyzaj da, natürmortta yapabilen olursa güzel olabilir.

5 Senin yapıtlarını severim ve gurur duyarım, eleştirecek kadar kendimi yeterli görmem. Ancak çimentoya verdiğin eserle, yeni yapmakta olduğun, bana da yolladığın detayda anlatım yakınlığı gördüm, bilirsin sanatta tekrarlar sanatçıya eksi puan getirir. Kuşkumdan hatırlattım. Yazdığın için teşekkürler. Öperim.

E. Aydın, 25Mart1994

MEHMET


Sanata bakış açına, umuduna, inanışına, öteden beri saygı duyarım. Galiba başarı cesareti severkollar gibi geliyor bana.!

Kimseyle yarışmadan, yalnız Mehmet ile, O’nu aşmaya çaba verebilirsen ki bana göre öyle oluyor, has kumaşsın. Değişirken bile kimselere benzemiyorsun.. Çevrene bakacak olursan, kaç kişi görebilirsin kendini tekrar etmeyen, veya, şurdan burdan aşırmadan yol alan.!

Hele bir de prof filan oldularsa yol bitiyor. Bu rutubet onlara yetiyor.

Bir kaç gün önce televizyonda, Koray’ın sergi için bir konuşması oldu. “Ahşap üzerine deri kullanıyorum” diyordu.Sordular:“Neden tunçtaşmermerin başlangıçtan beri en uygun malzeme olduğunu, deriyle dokunulabilirliği yakaladığını söylüyordu.

Polyester şimdiye değin heykel için pek beğeni almadı. Rölyefde kefkiye dönüşüyor. Statik değeri yok. Rüzgar götürüyor, hırsızlar çalabiliyor, yıkması parçalanması kolay geliyor. Mut’taki Hüseyin’in Karacaoğlan’ını hatırla. Benim bildiğim beşinci yer değiştirmesini yaşıyor. Belki de bana göre bir psikolojidir.

Sen ahşabı tanıyorsun, iyi de işleyebiliyorsun, farklısın. Denesen olur.

Kataloğda gördüğüm kadarıyla çok çok güzel, orjinal, otantik, hatta anonim, hem de ulusal seçkilerin var.

Kutlarım seni. Farkını unutma ve yitirme. Önce ulusal sonra evrensel olunabilir.Ünlülerimiz bunu unutmuş gözüküyorlar.

Seninle övünüyorum. Sevgiler selamlar

E. Aydın, 9Mayıs1998



SEVGİLİ HEMŞERİM VE DOSTUM

MEHMET YILMAZ

Bilgisayarda kot ararken geçen mektup karşıma çıktı. İyi ki çıktı. Beni bir takım tekrarlardan kurtardı. Tekrar okumanı da istedim

Gösterdiğim gördüğün kadardır !!!!!!!!!!!!!!!

Görmece gördürmece.!!!!!!!!!!!

Bu sözcükler bana yabancı değil. Ama ilk kez bir tümcede yanyana geldikleri zaman rastlantı olmaktan çıkıyorlar.

Düşündürücü felsefe içerikli bir kapıyı da aralıyor.

Gıyındırık kapıdan gözüken spritual. Somut değil, soyut değil, fuluğ bir mavide, özgür, salınımlı, benekli, bezekli, kelebeğin binbir rengi, rengin kokusu, müziği, kokunun çığıran duyum ve duyumları, ritmlerin sarmaş dolaş dansı.!

Tıpkı Pan La Apollu’nun müzik yarışması, absolü müziğin incelikli nedeninin kazanımı gibi sarmal, haddeden geçmiş nezaket tınılarını anımsattı bana.!!

Sanatın dününde, gününde, yarınında öyle güzel gezdirdinki bizi. Harika.!!

Başarılar.... öperim..

E. Aydın, 7OcakI999

SEVGİLİ MEHMET


İnsanı, insan yaratır.

Dost da düşman da böyle yaratılır.

Arkadaşlık dostluğun başlangıcıdır özdeyişini açarsak iki insan (farketmez, erkek dişi) önce biri birleriyle karşılaşırlar. Gergin ve poz içindedirler. Sanal farkı farkettirmek isterler. Birçok roller uygulanırken, karşı kişinin rol veya gerçeği zaman zaman istemeden de olsa farkında olunur. Eğer onun gerçeğini gerilim arasında da olsa, sayar seversek, deneyim boyunca artılar, eksilerden çoksa, dostluk başlar.

Artık ondan sonra olacak konuşmalarda, artıları duyar, negatifleri konuşulmamış sayarız. Böylece eytişim sürer.

Aslında ne ben ideal insanım, ne de siz.!

Ama zamanlar içinde görüldüki, artılarımız çok. Böylece anlaşıyoruz. Biribirimizi arıyor, sayıyoruz.

Ben bazı zamanlarda oturur, Allah’a mektup yazarım. Valiye, bakana, kediye, köpeğe, yazakışa yazarımda yazarım. Gönderdiğim de olur. Bu benim yaşam biçemimdir.

Seven de olur, sevmeyen de.

Biliyorsun dil çok yetersizdir. İletişim zor zenaattir. Öyle olunca, kusur saydıklarımızı bireyin naturası gibi görmek hatta ona ayrıcalık gibi bakabilmek gerekiyor.

İkimiz de mektuplarımızda tatlı tatlı kavga ediyoruz.... benim dediğim... senin dediğin...!

Artık buna gerek yok. Biz birbirimizi seviyoruz. Öyleyse daha yumuşak,daha bağışlayıcı,hatta daha ironik çıkarmalar yaparak, iletişime tat katalım.

Örnek: eşeği yüklüyorsun deh diyeceğin yere çüş diyorsun. Sen de bize benziyorsun. Mektubunda bir sevdiğine bir ödev veriyorsun. O da seve seve üstleniyor, yola çıkıyor. Heyecanlı heyecanlı mektup yazıyorsun. Mektubun altına bir çizgi içinde “benim için fazla yorulma” diyrosun. Sözüm o ki; eşeği yüklüyorsun, sonra, çüş diyorsun. Bana sakın yorulma diyorsun.

Olası yanıt: Hava bozuktu, fırtına, yağmur vardı, acele ettim. (ben eşekliği kabul ettiğime göre)

Şimdi sen sanata soyunmuş bir Donkişot’sun. Ben de Şanso. Sıra beklemeden yazışalım. Fikir değişelim. Ben de yeni akımlardan ilgisiz kalmamış olurum.

Bilmen gerek, şöyle veya böyle, sen de ben de varız, bireyiz, dahası iyi sayılıyoruz. Toplumun, dostların yargısı böyle. Kabul etmek, öyle olmanın ilk adımıdır.

Sen doğmadan önce ben Düziçi Köy Enstitüsü’ndeyken, bakanlığın okullara tamimi vardı: çocukları konuşturunuz. Komşu sınıfta Türkce hocası sınıfta bağırıyorduoğlum konuş, konuş da, ananı avradını s .. derdi.

Bana birikimlerinden gönderme yap. Sanat, felsefe, bilim, pisikoloji, estetik, anılar, aşkların da olabilir.

Öperim, işlerinde, aşklarında başarılar.

Seninle övünüyorum.

E. Aydın, 14Aralık1999



YILMAZ MEHMET

Sıfırdan yola çıkanlar, bebeklikten ayakta durmayı becerenler, uzam ve zaman yolculuğunun gerçek <ŞIVGAR> yılmazlardır.

Kaos,onların çabalarıyla görülürlüğünü kanıtlar

Şıvgar, bir topcu terimidir. Eskiden topu 4 kadana çekerdi. Önde dizginlerin doğrudan bağlı olduğu bir, boylu poslu, deli, cesur bir at bulunurdu.

Topçu çavuşu, çamur, sel, engebeyi gözü kesti mi, dizginleri çeker, şıvgar hemen yekinir, kadanalar onu izler, bazen geçilmez gibi olan engebeler böylece aşılır, toplumda da şıvgarlara hep gereksinim duyulur.

Liderler bu yılmaz cesur insanlardır.

Mektuba gelince: Uzun soluklu kitaplar yazıyorsunuz, kaynakçalara dayanarak, deneyiminize güvenerek sizleri yordum.

Kaynakçadan yola çıkan kişi, özü bozmadan tümceleri nasıl açabilir? Üçüncü kişi olarak, birinci kişinin yorumlarına yaklaşmak bana zor geldi. Bilgi dağarcığımız ise kısıtlı. Yine de bir denemeyi üstlendim.

Benim yazının kopyası bilgisayarda, eğer vakit bulur, elinizdeki taslağın, belli olan satır başlarına değişikliği düşündüğünüz fikri imlerseniz, sizi yorduğuma değer, olamazsa da önemli değil yavaş bir bütünlüğe ulaştırırım. İlginize teşekkürler.

Prıntıra alışamadım, onun için sık sık alfabe değiştiriyorum, akıcı olmuyor yazdıklarım. (okuyucu için).

Sanata eğilenler hep doğum sancısı çekerlerolay bir kişiliktir, bunu da biliyorum.

Sevgi ve saygılarımla öper, işlerinizde başarılar dilerim.

Ethem Aydın , 18Mayıs2002


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin