Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə85/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   97

SAYIN ALTAN ÖYMEN


Sizi çok zamandır tanıyorum. Geleceğe bakış açınız ve perspektifiniz daima ayrıcalıklı ve evrensel insana dönük.

Muhterem babanızı da hörmetle yadederim. Hocamdı, kendisinden çok şeyler öğrenmiştik. Sonuç olarak bu yazıyı yukardaki bağlam içinde yazıyorum. Dahası yeniliğe, yenilenmeye açık bir gazetede çalışıyorsunuz. Gönül isterki, Milliyet gazetesi hep ulaşılamayacak kadar önde olsun. İki veya üç sene önce, sayın Aydın Doğan'a “evrenin harikaları” dizisini vermeye başlandığı zaman yazmış, kağıt ve içindeki fotoğrafları kasdederek, İslamda kurban kusursuzdan seçilir demiştim. Şimdi görüyorum ki, yavaş yavaş bu düşünceye kayılıyor. Grand Maser en son ve göründüğüne göre kusursuza yakın olacak.

Gazete reklamlarla ayakta duruyor, bunu anlıyorum. Ama dizayn ideleri pervazsızca zedeliyor. Bunu televizyonda da yapıyor, insan nedense onları hoş görebiliyor. Aslında önemli eğiti hiç bir suretle kesilmemeli. İyi bir dinleyici biz konuşanlar için ne kadar önemli ise, iyi bir okuyucuda gazete için önemlidir. Bu savdan hareketle, hemen bir düzenlemeye neden gidilemiyor?. Okuma alışkanlığına alışmış olan orta yaş gurubudur, onlar için puntalar daha belirgin seçilebilir. Bilimsel ve öğretici yazılar önemli tutulabilir. Kuponlar sayfanın ortasından kenarlara kaydırılabilir. Renk ve koku öncelikle devreye sokulabilir. Hele şu çocuklar için verdiğimiz maketler hiç düşünülmeden, pedagojik anlamda anlatımlı değil, ben ben iken montajda çuvallıyorum. Bütün bunlar yapılacaksa uzman kişilere gereksinim var demektir. Salla parti olamaz.

Milliyetin sürekli bir okuyucusu olarak bunları konuşmak cesaretimi hoş göreceğinizi umarım. Beni okuduğunuz için teşekkürler.

NOT: Türkiye haritası vermiştiniz, altıncı paftayı alamadım, Adana'dan bayilerden de istedim ama tamamlayamadım ve hala kullanamadım. On pafta için de yazmamışsınız. Elde etmek isterim.

Emekli Resim Öğretmeni

E. Aydın, 26Nisan1992

SEVGİLİ (*) HANIM


Bugün sizden bir zarf aldım, mazruf konserveydi, ben sizi lise bitirmiş biliyordum, meğer okuma yazman bile yokmuş.

Şu dünya ne biçim değişiyor, herşey tepe takla, insanlar umuda kalkmış yürüyor, mobilyalar tavana çıkmış, lambalar yerde, objeler, kullanım araçlarımız evin bütün bölümlerini doldurmuş, asıl sahipler dışarda. Buzdolabı tıka basa dolu, bulaşık aracı iş bekler eli böğründe, çamaşır makinası her dem kıvırmaya hazır suyu yok, hepsi de kıs kıs gülüyor mağrur ücretli işçiler gibi. Televizyonda kırdı döktüsü çok bir filim var, izleyenler çişe gitmeyi unutmuş. Ama hayat devam ediyor, seneler, aylar, saatler artık dar geliyor, günlük işler perişan.

Zaman artık eskidi gitti. Pazartesi deyince arkasından Cumartesi yetişiyor. Ama insanlar yine büyüyor, oğlan sünnet oluyor, kızlara görücü kapıda, yeni nesiller sıra bekliyor kapıda.

Yaşam bir karambol, bir siklon ki, sorma ?!

Çiller ablamız dans ediyor tempo aleste Alagar Allegrato, Ecevit pencereden sokağa bas bas bağırıyor, yangın var. Erbakan Allllah Alllah diyor. Biz ölümlüler şaşkın ördek misali kıvırıp duruyoruz.

Güneş yine doğup batıyor, ama gören yok. Yağmurlar yağıyor fakat ekip diken yok. Aşk da, sevgi de, saygı da öksüz kaldı, yakında Merkür’e gideceği söyleniyor. Ekmek aslanın ağzında deniyordu şimdi kıçında.

Çocuklar büyüdü. Analara babalara ciddi dersler verir, uzaklara giden gemi sürüklerde düşüncemi, felek çellik ben bir çomak karanlık mal oldu bana, gerçek hayal oldu bana, dostlar bir hal oldu bana deli olmak içten değil.

Epeyce okuyup yazmış olduğumu, hala hayatı sevdiğimi düşünecek, dostlara mektup yazacak zaman ayırabildiğimi, yani evrensel insanı hala unutmadığımı kanıtlamak için bunları yazdım. Okursanız sevinirim.

Biliyorsun televizyonda kovboy filmi başlamak üzere...

Hepinizi öperim.

E. Aydın, 20Ekim1995

SEVGİLİ CEMAL TURAN


Geçte olsa sizleri tanımış olmaktan mutluyum. Raslantılar işte böyledir. Geçmişte başlatılmış bir yerindelik tohumu, bizlere bu günleri getirdi. Dostluğun günde yoğunlaşmasına maya oldu.

Ne siz, ne de ben, özde toplumsal sayılmayız, toplum içinde ama yalnız olmayı seven kişileriz. Belkide bu dürtü azda olsa sanata yakınlığımızın getirdiği bir komplekstir.

Hiç bir şey olmadan, hiç bir şey yapmadan, en olmak bütün insanların tutkusudur. Bu tutku aynı bağlamda, onun başının sakınılmaz ağrısının başlangıcıdır. Yakın bir zaman kesitinden beri ağrısız bir baş için, bunlardan soyutlanmaya çalışıyorum. Özbenime bağırarak söylüyorum, “sen hiç konuda en değilsin”, zira sen doğuştan bir en’sin! İki milyon küsür spermin içinden yaşama şansına ulaşansın. Evden eve, köyden köye gitmenin imkansız olduğu dönemlerde yola çıkmış, ortaöğretim öğretmeni olmuşsun, hem de milyonların içinde devlet beni yedirmiş, giydirmiş, okutmuş, öteden beri fasa fiso dersleri denen bir dersin öğretmenliğine para sarfetmiş. Dahası fena olmayan bir maaşla emekli etmiş. Bir ömür sakalasında bu mertebe hiç de az olmasa gerek! Paranın fazlası gibi şan şöhretlerin de bir eğretileme getiriyor toplumda. Eski Türkler 'de veya Osmanlı'larda veya en eski medeniyetlerde, anonimlik özendirilmişti. İsimsiz olmak, kişiselliği toplumsal olmaya taşıyordu. Aslında insan, yaratılışından sebep kusur kumasıdır. Kusurdan amacım eksik meziyetler, kanıma göre yaratan, evrensel insan için çok büyük bir şablon çizmiş, neredeyse kendine göre ölçütler vermiş. Öyle olunca eksiğimiz doğaldır. Böyle bir felsefenin ışığında, sık sık yörüngesel düzeltmeye gerek vardır, yoksa boşluğa düşmek kaçınılmaz. Size ilginç ve hala birincil tuttuğumuz bir insan tipini, Sireno de Berjerak’tan veriyorum, bu operada bir tirattır:

Felsefeyi severdi, fizikten de anlardı. Şairdi, musikide bir hayli behresi vardı. Yaman bir silahşördü, zavallının Sirano de Berjerak'tı adı, herşey olayım derken hiç bir şey olamadı.......

Her resim öğretmeni ressam olmadığı gibi ben de değilim, hiç bir iddiam da yoktur. Ama elbette resim yapıyorum, iyi resmi tanımaya çalışıyorum, yapmayı da isterim, sadece o kadar. Sanat ırmağına soyunmuş değilim. Hele hele bu konuda EN olmayı hiç düşünmedim.

Bu öz eleştiri doğrultusunda sergilere ve yarışmalara katılmam uzun yıllar sanat literatürlerinden edindiğim bilgilerle, kendime özgü çağdaş bir şeyleri denerim.

Atike don dike, gene söke gene dike.

Eğer zaman zaman sergiler açıyorsam, bu kendimi seyirci karşısında yoklamak, yapıcı eleştiri almak, bir diğer etabın ön malzemesini devşirmek içindir. Sanatın ne olup ne olmadığının belirgin olmadığı bir ortamda yaşıyoruz. Hele Türkiye'mizde güzel ve çirkin yazgısı bir avuç eleştirmenin elinde oyuncak iken, birilerinin iyi demesi çabası içinde sanat yapmak bana ters geliyor. Bana kendini beğenmiş, ukala diyebilirsin, inancım böyledir. İnanır mısın, ben kendimi bağenirim, çünkü çok kötü bir eleştirmenden daha müşkülpesenttimdir. Çünkü, inancıma göre evrensel resim zor zanaattır. Yukardaki sperma olayı gibi birşey!!!!

İnsan, insan olalı beri resim yapar, bunların kaçı müzelerdedir?? Sanat tarihine geçmiştir???? Benim literatürüme göre bunların sayısı üçyüz ile beşyüz arasındadır. Zaman sansasyonu bile silmektedir.

Belki bu yüzden olacak, methiyeler bana şamar gibi geliyor.

Ah şu insanlar, “ben ben” demeden yaşamaya bir alışabilseler, dünya bir başka güzel olurdu. Cemal'cığım bunları sana niye yazdığımı ben de bilemiyorum. Aman bir yanılgıya kapılarak, hoca gene ben ben diyor demeyesin. Hoca hanıma hörmetler eder, seni öperim.

E. Aydın, 1Mayıs1992



Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin