Sebep ile Sonuç
Baskın Oran
Bu hafta da 1 Mayıs'ı konuşmak istiyorum. 1 Mayıs rezaletini. Çünkü gerçekten rezaletti.
Ama, kimin rezaleti?
Bu konuda bellibaşlı üç değerlendirme var: Birincisi, "Komünistler ve bölücüler yine azdılar"; ikincisi, "Büyük kentlerin varoşlarındaki koşullar insanları nihayet patlattı"; üçüncüsü, "Olaylar, polisin kullandığı kışkırtıcılar tarafından çıkartılmıştır".
Geçen haftaki yazım, okuduysanız, "Desperados" ve "Deskamizados" analiziyle bunlardan ikincinin çizgisine yakındı.
Şimdi, daha ileri gitmeden burada iki şey söylemek istiyorum:
1) Bendeniz, oldumolası, komplo teorilerine uzak dururum. Fantezi öğesine özel yaşamımda (safam olsun) büyük önem vermekle birlikte, toplumsal olayların fantastik olmaktan uzak, soğukkanlı biçimde düşünülmesinden yanayım. Bunun şimdiye kadar da büyük yararını gördüm. Fantastik düşünmek insana büyük heyecan veriyor, ama heyecan insana doğru analiz yapma fırsatı pek vermiyor.
2) Yine, oldumolası, "sonuçtan sebep çıkartılmasına" uzak dururum. Ortada bir sonuç vardır ve bu sonucun belli bir sebepten kaynaklanıyor olması halinde herşey yerliyerine "cuk" oturacaktır. Onun için, insanlar sebepten sonuca gidip "Bu sebep, bu sonucu yaratmıştır" diyeceklerine, sonuçtan sebebe giderler ve "Bu sonucun sebebi budur" derler. Çünkü, büyük kolaylıktır ve büyük heyecandır.
Bunun yakın tarihimizdeki belki de en ünlü örneği, 1925 Şeyh Sait ayaklanmasındaki "İngiliz parmağı" konusudur. Bu örnekte sonuç (ayaklanma) İngilizlerin özellikle Musul sorununda o kadar işine yaramıştır ki, ayaklanmanın nedeninin İngilizler olduğu hususuna sürüsepet insan tarafından muhakkak gözüyle bakılmıştır.
Oysa, onca ciddi araştırmacının vardığı ortak karar şudur ki, İngilizler bu ayaklanmayı büyük memnunlukla karşılamışlardır, ama patlak vermesi için herhangi bir eylemde bulunmamışlardır. Ben de, bunca yıldır bu konuları inceliyorum, tamamen aynı kanıdayım.
Söyleyeceğim "iki şey" bitti; şimdi dönelim biz yine 1 Mayıs konumuza.
3 Mayıs tarihli Yeni Yüzyıl'dan okuyoruz: "Bakanlar Kurulunun dünkü toplantısında terörle mücadeleye ilişkin yasa maddelerinin sertleştirilmesi görüşü benimsendi. İçişleri Bakanı Ülkü Güney sendikalar hakkında bir soruşturmanın gündeme gelebileceğini söyledi".
4 Mayıs tarihli Cumhuriyet'in manşeti: "Adalet Bakanı Mehmet Ağar, sanıkları korumaya, mağdurları daha da mağdur etmeye yönelik hazırlandığını öne sürerek eleştirdiği CMUK'ta değişiklik yönünde çalışmalara başladı. Sözkonusu değişikliği Bakanlar Kurulu da benimsedi".
Görüyor musunuz? İnanabiliyor musunuz?
Biri kalkmış, olaydan en büyük zararı görmüş olan sendikaları suçluyor!
Diğeri kalkmış, Mülkiye kökenli değil de polis kökenli olduğunu kanıtlamak istercesine, CMUK'ta bir zamanlar alabildiğine olumsuz koşullarda yapılan ve sonuçta özellikle "fikir suçluları" açısından doğrudürüst hiçbir düzelme getirmeyen zavallı değişiklik müsveddesini bile "fazla" buluyor!
Bu sözlere ben aslında başka üç tane harfi yanyana getirerek tepki gösterirdim ama, aile terbiyem nedeniyle sadece "Pes" demekle yetiniyorum.
Ve, yukarıda söylediğim o "iki şey"i de geri alıyorum!
Bu olaylar bal gibi polis'in tertibidir arkadaş!
Dostları ilə paylaş: |