KENT VE MİMARLIK
Bu yazıyı Çanakkale kenti ve mimarlık üzerine genelleştirmek istedik. Bu kentte mimarlık var mı diyenlere hak vermekle birlikte, tarihsel derinlik içinde çevremizde yer alan yapılı çevrenin hatırlatılması, biraz dikkat edilerek görülebilmesi yararlı olur sanırım.
Çanakkale’ye bakıldığında belli tarihsel dönemlerin fiziksel değişime, yapılaşmaya ve kente etkisi olduğu görülür. Bu dönemlerinin mimarlık izlerini yaşadığımız kentte hala görmek mümkündür.
TİCARET KENTİNİN YANSIMALARI
Çanakkale’de var olan tescilli eski eser statüsündeki tarihi yapıların büyük çoğunluğu; 1800’lü yılların son dönemi ile 1900’lü yılların ilk dönemine aittir. Büyük kütleli yapılar ve anıt mimari olarak görülen bu mimarlık eserleri kentteki zenginliğin de ifadesidir. Çünkü bu dönemde kent, önemli bir ticaret kentidir. Ticaretten elde edilen gelir, artı değer fiziksel mekanlara yansır. Saat kulesi, Aynalı çarşı, eski rektörlük binası, eski su deposu, okullar(taş mektep, nedime hanım okulu, istiklal ve cumhuriyet okulları), gibi yapılar bu dönemin ürünüdür. Ayrıca yalı caddesi ve çarşı caddesindeki ticari yapılar ile, bu bölgedeki konutlar bu döneme ait sivil mimarlık örnekleridir.
Yapılı çevrenin durduğu, hatta yıkıma uğradığı dönem 1910 ile 1945 yılları arasındadır. Bu dönem savaşlar dönemidir, yaşamın yavaşladığı anlardır, dolayısıyla mimari ve kentsel değerlerin üretimi de oldukça azdır.
İLK PLANLAMA DÖNEMİ
1950 yıllar kentte önemli değişimlerin yaşandığı dönemdir. Bu değişimin birkaç nedeni bulunur. 1940’lı yılların 2. yarısında yapılan ilk plan 1950’de yürürlüğe girer. Bu plan kentin cumhuriyet ideolojisine uygun yapılanmasını ve planlanmasını öngörür. Kent merkezi ve gelişme alanları hala bu planın izlerini taşır. 1950’li yıllar bu planın uygulandığı ve merkezi hükümetin kentte yaptığı büyük yatırımlar dönemidir. Çarşının ve civarının korunması, Cumhuriyet meydanının oluşumu, ana yol akslarının belirlenmesi, deniz ulaşımı için iskelelerin genişletilmesi, merkezden kuzeye ve doğuya doğru 2 katlı konut gelişim alanları, güney ve doğu akslarındaki sanayi tesisleri, hükümet konağı, stadyum, orduevi, havaalanı, otogar, okullar, hastanenin büyütülmesi, postahane gibi yapıların karar ve uygulama süreçleri bu dönemde gerçekleşir.
BÜYÜYEN VE YÜKSELEN KENT;1960’LI, 1970’Lİ YILLAR
Bu dönemde bölgenin merkez kenti işlevini üstlenen ve buna göre yapısal alt yapısı ve donanımı belirlenen Çanakkale, hızla göç almaya başlar. 1950’li yıllar ve öncesi konut alanları yetersiz kalır. 1960’lı ve 1970’li yıllarda yapılan ilave planlarla kentin civarında yeni konut gelişme alanları belirlenir. Güneyde Barbaros mahallesi, kuzeyde hastane bayırı yeni konutların inşa alanıdır. Mevcut yerleşim alanları, yeni planların revizyonuyla yıkım dönemi yaşar. Eski mimarlık ürünleri yıkılarak yerine betonarme binalar oluşmaya başlar. Çok katlı yapılaşma ve betonlaşma kentin her alanına girer. Önceleri 2 katlı ve bahçeli konut yapılaşması, 1970’li yıllarda hızla bitişik ve 5-6 katlı yapılaşmaya dönüşür. Kordondan hastane bayırı aksı, Demircioğlu, İnönü, Atatürk caddeleri ile Balıkesir yolu aksındaki yapılar hiçbir yerel mimari özelliği gözetmeksizin, kimliksiz betonarme karakterli, yüksek binalar olarak kente yerleşmeye başlar.
KAMU ELİYLE YATIRIMLAR;1980-1985
1980 askeri darbe ve devamındaki yıllar kamu mülkiyetindeki parsellerin yapılaşmaya dönüştüğü dönemdir. Merkezi ve yerel gücün birleştiği bu dönemde, kısa zamanda büyük yapılar ve yapılaşmalar oluşur. Adliye ve bağ kur binaları, anafartalar oteli, zafer evleri, yeni otogar ve belediye binası, kordondaki kültür kompleksi, gibi yapılar bu dönemin ürünüdür.
SON 20 YIL(1984-2004);3 AKS; KEŞFEDİLEN KENT RANTI, YATIRIM FETİŞİZMİ, KORUMACILIK
1.aks; kent rantı; kent uzmanları açısından bildik bir durum ve her kentte yaşananlar; 1985 yılından itibaren belediyelere devredilen planlama yetkisiyle oluşan mevzi planlama, parsel ölçeğinde kat ve yoğunluk artışları, kooperatifler marifetiyle oluşan büyük kütleli yapılaşma ve siteler, daralan yollar, azalan sosyal kültürel donatı alanları, yetersiz altyapılar, rant pazarına dönüşen belediye meclisleri, vs, vs. Tüm bu durumlar ülkemizdeki bir çok kentte olduğu gibi, Çanakkale’ye de son 20 yılda hakim olur.
2.aks; yatırım fetişizmi; 1990’lı yıllardan itibaren kent gündemine giren kalkınmacı anlayış, bir taraftan İstanbul’a alternatif bir karayolu geçişi için boğaz köprüsünü projelendirir, bir taraftan sanayi ile gelişmek için yeni bir Organize Sanayi Bölgesini kurar, bir taraftan bölgesel bir liman yapar, bir taraftan havaalanını genişletir, diğer taraftan ülkemizde moda olan her kentte bir üniversite anlayışı Çanakkale’ye de üniversite kurar. Kentin konut gelişme alanı için Karacaören ovası belirlenir ve 40 bin nüfusu barındıracak bir bölge kent alanlarına dahil edilir.
3.aks; korumacılık; 1994 yılında başlanan ÇEYAP çalışması, 1997 yılında yürürlüğe giren Çanakkale Koruma Planı, 1999’dan bu yana süren Yerel Tarih Grubu çalışmaları, 2000 yılından itibaren Tarihi Kentler Birliği’ne aktif katılım, 2001 yılında kurumsallaşan Çanakkale Arkeoloji Buluşmaları, 8. yılında olan Çanakkale Yerel Gündem 21 çalışmaları, Çanakkale Belediyesi koordinasyonunda yürütülen Tarihi Kent Komisyonu ve Çarşı Caddesi cephe yenileme çalışmaları ve diğer çalışmalar korumacılığın gerek fiziksel değişimini, gerekse sosyal ve toplumsal yaşamda anlayışların korumacılığa yönlenmesine yol açar. Bu dönemdeki korumacılık çabaları, kente ve mimarlığa yansır. Koruma Planı’nın koşullarıyla oluşan yeni yapılar, kentin mimarlık tarihiyle uyumlu ve geleceğe iz bırakan ürünleri yaratır. Tescilli eski eser yapılar onarılmaya başlar. Belediyenin öncülüğündeki çarşı caddesi cephe iyileştirme çalışmaları, diğerlerine de örnek oluşturur.
MİMARLIĞIN İZLERİ
Cumhuriyet öncesi tarihi yapılara bakıldığında, Ege (Sakız) mimarlığının karakteristik özelliklerinin kentteki yapılara hakim olduğu gözlenir. Yabancılar ve dönemin idareci paşaları tarafından inşa edilen büyük ölçekli konak-yalı türü yapılarda ve kamu binalarında ise; dönemin mimari akımı olan eklektik mimari tarzı izlemek mümkündür. Yani geçmiş dönemdeki farklı yapısal ve sanatsal özelliklerin yeni inşa edilen binalara yansıtıldığı, Osmanlı kemeri, Grek çatı üçgeni, Roma sütün kabartması vb. gibi mimari elemanların bir arada kullanıldığı görülür.
1950 ve 1960’lı yıllarda inşa edilen, özellikle kamu binalarındaki mimari tarzın geçiş özellikleri taşıdığı, bir taraftan geleneksel ve yerel mimari özelliklerin diğer taraftan modernleşmenin belirtisi olan sade mimari karakterin bir arada bulunduğu görülüyor. Sivil mimari yapılar ve konutlarda aynı özellikte olup, az katlı, bahçeli, kısmi betonarme sistemin yapısal forma girdiği, fakat pencere, kapı nişleri, kirpi saçak, kat arası silmeleri gibi geleneksel özelliklerin devam ettiği bir mimari üslup gözlenir.
1970’lerden günümüze kadarki dönemde ise yerel özellikli bir tarz ve kimlik gözlenmez. Tüm ülkede yaşanan betonarme yapı tekniğine dayalı tipleştirilmiş yapı tekniği ve üslubu kentte de görülür. Tek tip imar yasası ve planlama koşullarına göre oluşturulan kent parçaları, yapısal özellikleri de tipleştirir. Yerel kimlik, kentsel estetik, sanatsal yapı, gibi değerler unutulur. Sadece barınma güdüsü, ucuzluk furyası, en fazla rant elde etme anlayışları kimliksiz yapılaşmanın da belirleyicisidir.
Son birkaç yıl yeni arayışların izlerini gösterir. ÇEYAP(Çanakkale Evleri Yaşatma Projesi) ve Çanakkale Koruma Planı koşullarına göre, sit alanında inşa edilen yeni yapılardaki yerel kimlik arama girişimleri, kentin gelişme alanlarına doğru da yansımalarını gösterir. Kat arası, saçak ve balkon bitiş silmeleri, pencere nişleri, doluluk boşluk oranları, cumba türü çıkmalar, cephe bezemeleri, cephe renklendirme gibi özellikler yeni yapılarda denenmeye başlar. Öbür yandan, tescilli yapıların ve tarihi karakterli sokakların restorasyonu ve onarımı son dönemde hız kazanır.
20 YILDIR KAMU YOK
Birkaç tip okul binası, hastane, misafirhane ile belediyenin balıkhane binasını saymazsak, kamunun bu kente yapı yapmadığı gözlenir. Tabi ki, kamusal binalardan bahsediyoruz, sayısı binleri bulan ve konut alanında rekabete giren belediye toplu konut uygulamalarını da saymıyoruz. Halbuki; binlerce yıldır kamusal mekanlar kentlerin mimarlığı ve gelişimde her dönem öncü olmuştur. Kent içindeki arsa stoklarını satmak, müteahhitlere kat karşılığı vermek veya harabe halinde bekletmek önemli bir politikasızlık olsa gerek. Plan yaptırmak ve onaylamak, birkaç alt yapıyı düzenlemek kent için ve kenti yönetmek için yeterli olamaz. Sosyal, kültürel, sportif, sanatsal ve bir çok alandaki mekan yetersizliği her gün daha fazla sırıtıyor. Kamu eliyle bunları düzenlemek bir başka esas görevdir sanırım. Üstelik bu tür yapıları yaparken, yerel kimliğe, gelişmeye, sanata saygılı değerlerle tasarlanmış ve toplumsal öncülüğü sağlamış olmak gerekiyor. Bu kentin belediyesi, otogar otelinden bozma bir mekana kendini nasıl yakıştırır, şaşarım.
MİMARLAR NEREDE?
1998’de ki bir yazımda, “bu kentin mimarları mimarlık değil imar rantının danışmanlığını yapıyor” dediğimde meslektaşlarımdan tepki almıştım. En azından son 20 yıldır kentteki bütün yapıların projeleri mimarlar eliyle yapılıyor. Dolayısıyla, gittikçe artan kimliksizleşme sürecindeki sorumlulardan birisi de mimarlardır. Bu tespitin, ancak-fakat-ama gibi girişlerle sürecek devamı var kuşkusuz. Çünkü mimarlık, kentin gelişme politikalarından imar plan kararlarına, yasal mevzuattan projelendirme standardına, uygulamanın özerk denetiminden usta kalitesine kadar geniş bir alanda hizmet veriyor ve bu alanların niteliği mimarlığı ve mimarları da doğrudan etkiliyor. Buna rağmen iyi şeyler yapmak diğerlerini de peşinden sürüklüyor. Bu anlamda kent mimarlarının (istisnalar hariç) sınıfta kaldığı genel tespitler arasındadır. Peki ya mimarlar odası? Doğal olarak kentteki mimarların aynası.
KENT İÇİN MİMARLIK
Son veriler ülkemiz insanlarının %62’sinin kentlerde yaşadığını gösteriyor. Batı ülkelerinin çoğunda bu oran %90’ları buldu. Dolayısıyla, hızlı kentleşme son 50 yılda olduğu gibi,
Dostları ilə paylaş: |