Davacı vekili tarafından davalı aleyhine verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne dair verilen kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle daha önceden belirlenen duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalı vekilleri ile karşı taraftan davacı vekili geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi.
Taraflar arasında yapılan yargılamanın son oturumunda hüküm olarak gerekçeli kararda açıklanacağı gibi tespit edilen tutarın ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmişken daha sonra yazılan gerekçeli kararda davanın kabulü ile tazminatın ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş böylece kısa kararla gerekçeli karar arasında açık bir çelişki ortaya çıkmıştır.
Böyle bir durumun bozma nedeni oluşturacağına ve bozmadan sonra mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi giderme koşuluyla vicdani kanaatine göre karar verebileceğine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunca karar verilmiştir.
Mahkemece yapılacak iş önceki kısa kararla bağlı olmaksızın kısa karara uygun olarak gerekçesini yeniden düzenlemek veya gerekçeye uygun nitelikte yeni bir kısa karar oluşturmak ve bu şekilde kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiyi gidermektir.
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine verilen dilekçe ile menfi tespit istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne dair verilen kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
Dava davalı tarafça başlatılan icra takibinin dayanağı olan sözleşmedeki imzanın davacıya ait olmadığı iddiasıyla açılan menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı kimliği bilinmeyen bir şahıs tarafından fotoğraf ve kimlik bilgilerinin kullanıldığını davalı şirket ile sahte bir telefon hizmet sözleşmesi yapıldığını davalının hakkında takip başlattığını takibe dayanak olan sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığını sözleşmeyi kabul etmediğini belirterek borçlu olmadığının tespitini hakkında başlatılan takibin durdurulmasını ve kötüniyet tazminatı isteminde bulunmuştur.
Mahkemece başvuru formu üzerindeki imzanın davacının el ürünü olmadığı saptanmış olup davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine takibin durdurulmasına ve kötüniyet tazminatına karar verilmiştir. Dosya kapsamından davalının başlattığı icra takibinde kötüniyetli olduğu tespit edilemediğinden kötüniyet tazminatına hükmedilmesi doğru değildir. Ne var ki belirlenen bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava haksız fiil nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davalının telkin ve yönlendirmesi ile diğer davalı tarafından hayati tehlike geçirecek şekilde bıçaklayarak öldürmeye teşebbüs ettiğini bu nedenle ameliyat olduğunu günlerce hastanede yattığını ve çalışmadığını belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Yasaya göre taraflar iddia ve savunmalarının özetinin anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin ve hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Davacının dava dilekçesinde davalılardan maddi tazminatı müştereken ve müteselsilen tahsilini istediği anlaşılmaktadır. Davacının talebi değerlendirildiğinde davalı hakkında hüküm kurulmuş ise de diğer davalı hakkında herhangi bir hüküm kurulamamıştır. Mahkeme kararının hüküm kısmı yukarıda belirtilen düzenlemeye uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
Davacı yeşil kart kullandığı dönemde vergi mükellefiyet kaydının bulunduğu tespit edilen davalının yeşil kartının iptal edildiğini tedavi harcamalarının usulsüz olarak yeşil karttan karşılandığını tedavi harcamalarının tahsili için başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir. Davalı yeşil kart kullanma şartlarına sahip olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece verilen ilk karar eksik inceleme nedeniyle bozulmuş mahkemece bozmaya uyulmasına karar verilmiş ve bilirkişi raporu esas alınarak istem reddedilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen bozmanın gereği yerine getirilmemiştir. Şöyle ki dosyadaki eksiklikler giderilmeden dosya bilirkişi incelemesine gönderilmiş bilirkişi raporunda özellikle dosyadaki bilgi ve belgelere göre raporun hazırlandığını vurgulamış ayrıca dosya kapsamındaki eksiklikleri mahkemeye bildirmediği gibi davalıya ait dosyada bulunan banka hesap hareketlerini de göz ardı etmiştir. Mahkemece yetersiz inceleme ile hazırlanan bu bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır.
Yeşil karta dayalı sağlık harcamalarının yapıldığı dönemde davalının kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu diğer hane halkı yönünden anılan dönemdeki vergi kayıtları gelir getiren menkul gayrimenkul mal varlıkları banka hesapları ile diğer tüm gelirlerinin ilgili kuruluşlardan getirtilmesi ve zabıta kanalı ile belirlenip yasada öngörülen koşulları taşıyıp taşımadıkları araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmamış bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.
Davacı davalının kiraya verdiği taşınmazının kira gelirlerinin beyanını yapmadığından bahisle hakkında ihbarda bulunduğunu bunun üzerine vergi ziyaı cezaları tarh edildiğini üç yıl süren hukuk mücadelesi sonucunda Vergi Mahkemelerinde açmış olduğu davaları kazandığını davalının söz konusu şikayetin haksızlığını bildiği halde ihbarda bulunması nedeni ile uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Mahkemece incelenen Vergi Mahkemesi dosyaları içeriği şikayet başvurusuna ilişkin evrak ve tüm dosya kapsamına göre davalının ihbarı üzerine davacı hakkında düzenlenen tutanak ile vergi cezası kesilerek ceza ihbarnamesi gönderildiği davacı tarafından vergi mahkemesinde açılan davalar sonunda vergi tarhiyatının kaldırıldığı davalının yapmış olduğu şikayetlere ilişkin haklılığını gösterir her hangi bir delil bulunmadığı gerekçesi ile istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden davalının davacının sahibi olduğu dükkanın kiracısı olduğu kiranın artırılmasından dolayı aralarında savcılığa da yansıyan husumet doğduğu ve davalının da kiranın artırılmasına istinaden davacı hakkında kiralanan dükkanın vergilerini beyan etmediğinden bahisle ihbarda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Şikayet hakkı diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü Anayasada herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup kişiler gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Davacı tarafından davalılar aleyhine verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı kurum aleyhine açılan davanın idari yargıda görüşülmesi gerektiğinden davanın görev yönünden usulden reddine diğer davalı aleyhine açılan davanın ise husumetten reddine dair verilen kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalılardan ilgili kurum vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava haksız eylem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın husumet ve yargı yolu nedeniyle reddine karar verilmiş hüküm davacı ve davalılardan ilgili kurum tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davalının acil durum doktoru olarak görev yaptığını saç ekimi yaptırmak için davalı doktora müracaat ettiğini davalı doktorun saç ekiminin bu hastanede yapılmasının maliyetli olacağını ve başka bir hastanede daha ucuza yapılabileceğini söylemesi üzerine saç ekim işleminin bu hastanede yapıldığını ancak saçların çıkmadığını ve saç derisinin de zarar gördüğünü belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece davalı doktor yönünden kamu görevlilerine husumet yöneltilemeyeceğinden davanın husumetten reddine diğer davalı yönünden ise ilgili mevzuat gereğince idari yargıda tam yargı davası açılması gerektiği gerekçesiyle davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü Anayasada herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup kişiler gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını ve cezalandırılmasını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında yine Anayasanın ilgili maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz devredilmez vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu ve diğer bir maddesinde de herkesin yaşama maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununda kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış ve saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasına zarar vermek için bu hakkı kullanamaz.
Dava kooperatif üyeliğinin tespiti ve üyeliğe bağlı hat tahsis ve kullanım hakkı ile ilgili yaratılan muarazanın meni istemine ilişkindir. Mahkemece iddia savunma ve dosya kapsamına göre davacının ortaklığa kabulü ile ilgili yönetim kurulu kararına rastlanmasada davalı kooperatifin geçmiş yıllar olağan genel kurulları hazirun cetvellerinde adının ve taahhüt ettiği sermayenin bir kısmını yatırdığı hususunun yer alması nedeniyle kooperatif üyesi olduğunun anlaşıldığı ve ihraç istifa ve üyeliğini devre ilişkin bir belge ve bulguya da rastlanmaması nedeniyle üyeliğinin halen devam ettiği gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının davalı kooperatif üyeliğinin tespiti ile bu konuda yaratılan muarazanın menine karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Dava kooperatif üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir. Dosya kapsamından davacının ortaklığa kabulü ile ilgili yönetim kurulu kararına rastlanmamakla birlikte davalı kooperatifin geçmiş yıllar olağan genel kurulları hazirun cetvellerinde adının ve taahhüt ettiği sermayenin bir kısmını yatırdığı hususunun yer alması nedeniyle kooperatif üyesi olduğunun kabulü isabetli olmuştur.
Ancak aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte ortağın uzun süre kooperatife uğramaması aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği diğer anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiği eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı anlamına gelir.
Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız icra takibinde borçlu şirketin ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunu ileri sürerek tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olarak düzeltilmesi istemiyle icra mahkemesine başvurduğu mahkemece şikayetin kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Tebligat Kanununa göre hükmi şahıslara tebligat salahiyetli mümessillerine bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Tebliğ yapılacak bu kişiler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebliğ tarihi itibarıyla yürürlükte olan Tebligat Yönetmeliğinde ise tüzel kişi adına tebligatı kabul edecek kişi herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak durumda olduğu takdirde tebliğin orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibarıyla tüzel kişinin yetkilisinden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle vazifelendirilmiş biri olması lazım geldiği bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edilmek şartıyla o yerdeki diğer memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda borçlu şirkete yapılan ödeme emri tebliğine ilişkin belgenin incelenmesinde tebligat sırasında işyeri yetkilisi müdürü amiri bulunmadığından ödeme emrinin daimi çalışan ve evrak memuru olduğunu beyan eden şahıs imzasına tebliğ edildiği yetkilinin ve ondan sonra gelen evrak almaya yetkili kişilerin bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra bu hususun tebliğ evrakına şerh edildiği görülmüş olup tebliğ yapılan kişinin şirket çalışanı olmadığı iddia edilmediğine göre ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Borçlu diğer fesih sebepleri yanında ihaleye fesat karıştırıldığım da iddia ederek ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine başvurmuş mahkemece ihale salonuna teminat yatırarak katılan kişiler dışında kimsenin alınmadığı ihalede aleniyet ilkesine uyulmadığı kabul edilerek yapılan ihalenin feshine karar verildiği anlaşılmıştır.
İhalenin amacına ulaşmasını malın gerçek değerinde satılmasını ihalenin sağlıklı ve normal şartlarda yapılmasını engelleyici dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan davranışlarda bulunulması ve ihaleye katılıma engel olunması ihaleye fesat niteliğindedir.
İhaleye katılmak isteyenlerin teminat yatırması zorunlu olup teminat yatırmayanların ihale mahallinde ihalenin sağlıklı şekilde yürütülmesini engelleyecek tavırda bulunmaları halinde icra müdürü gerekli tedbirleri ve önlemleri alabilir. Somut olayda icra müdür yardımcısının ihalenin sağlıklı şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla teminat yatırmayanları ihale salonu dışına çıkarmasında engel bir durum yoktur. Kaldı ki tanık olarak beyanına başvurulan polis memurlarının ifadelerine göre ihale yapılan yerin kapısının açık olduğu anlaşılmıştır.
O halde mahkemece borçlunun şikayet dilekçesinde ihaleye fesat sebebi olarak ileri sürdüğü vakıalara ilişkin hususlar ile diğer fesih nedenleri ile ilgili değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken şikayet dilekçesinde ileri sürülmeyen aleniyet ilkesi ihlal edildiği gerekçesiyle ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına peşin alınan harcın istek halinde iadesine ilamın tebliğinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
Borçlu alacaklı tarafından aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren yasal süre içerisinde icra mahkemesine başvurarak senette geçen nakden ibaresinin kendi elinden çıkmadığını senedin teminat senedi olduğunu kambiyo vasfında olmadığını ileri sürerek icra takibinin iptalini talep etmiştir. Mahkemece takip dayanağı olan bononun arkasında yazılı olan kayıt nedeni ile bononun şarta bağlanmış olduğu ve alacağın tahsilinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle borca itirazın kabulü ile icra takibinin iptaline karar verilmiştir.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir.
Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki kambiyo ilişkisi ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu kambiyo taahhüdünde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibarıyla bir asıl temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği temel ilişkiden kaynaklanan talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Takip talebinde istenen faiz oranının cinsinin belirtilmesi ya da istenen faiz oranının o tarihte uygulanan yasal veya ticari faiz oranlarından birine denk gelmesi durumunda o cins faiz oranının istendiğinin kabulü gerekeceğinden ödeme emrine yasal sürede itiraz edilmemiş olsa bile faizin istenen faiz türüne göre ve değişen oranlarda hesaplanması gerekir. Ancak takipte talep edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşen işleyecek faizin türünün gösterilmemesi ve oranının yasal ya da ticari faiz oranlarından birine denk gelmemesi halinde aynı sonuca varılamaz. Bu durumda itiraz edilmeyerek kesinleşen oran üzerinden faizin hesaplanması gerekir.
Somut olayda takip talebinde yürütülmesi istenen işleyecek faiz oranının avans faiz oranına denk geldiği bu durumda talep edilen faiz oranı belirtilen faiz oranlarına uygun olduğundan alacaklının da takipten sonrası için avans faiz oranının uygulanmasını istediği sonucuna varılabilir. Dolayısıyla takip tarihinden sonraki dönem için işlemiş faizin belirlenmesinde değişen oranlarda avans faiz oranlarına göre hesaplama yapılması gereklidir.
O halde mahkemece yukarıda belirtilen kurallar göz önünde bulundurularak konusunda uzman ehil bir bilirkişiye dosya tevdii olunarak Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle icra müdürlüğünce yaptırılan hesaplamanın doğruluğu da denetlenerek yanlış olduğunun belirlenmesi halinde İcra ve İflas Kanununun ilgili maddesi gereğince hesap tablosunun düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığa çözüm getirmeyecek şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte icra kefili icra mahkemesine başvurarak asıl borçlu olan oğlunun hapisten kurtulacağı vaadiyle kendisine icra kefaleti icra emri tebligatı emekli maaşının haczedilmesine ilişkin muvafakat yazısı ve icra emrine itiraz hakkından feragat ettiği hususunda belgeler imzalatıldığını ileri sürerek tüm bu işlemlerin iptali ile emekli maaşına konulan haczin kaldırılmasını ve yapılan kesintilerin iadesini talep etmiş mahkemece şikayetin reddine karar verilmiştir.
Türk Borçlar Kanununa göre kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin sorumlu olduğu azami miktarı kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır.
Şikayetçi icra kefilliğinin iptali isteminde bulunmuş ise de bu hususun incelenmesinin genel mahkemede yargılamayı gerektirdiği ve dar yetkili icra mahkemesinde dinlenemeyeceği açık olmakla birlikte somut olayda icra kefalet tutanağında kefalet tarihinin kefilin kendi el yazısı ile yazılmadığı görülmekte olup bu haliyle kefalet tutanağının kefaletin şeklini düzenleyen Türk Borçlar Kanunu uyarınca belirtilen şartlarda düzenlenmediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece icra emrinin iptaline ve icra emrinin iptaliyle şikayetçi hakkındaki takip kesinleşmemiş olacağından emekli maaşına konulan haczin de kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Elinde ilam olan bir alacaklı ilamlı icraya ilişkin birçok avantajı var iken neden ilamsız icrayı tercih eder. Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İcra ve İflas Kanunu uyarınca borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir.
İcra ve İflas Kanununda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre taraflar dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.
Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İcra ve İflas Kanununun ilgili amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.
O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından mahkemece şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi yerine yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Dostları ilə paylaş: |