Bu Muhalefet Şerhi 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi Sırasında Şehit Düşen Yurttaşlarımızın Aziz Hatıralarına ve Gazilerimize Adanmıştır


Özel Görevli Mahkemelerin Kurulması



Yüklə 2,4 Mb.
səhifə11/81
tarix30.07.2018
ölçüsü2,4 Mb.
#62912
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   81

Özel Görevli Mahkemelerin Kurulması


30.07.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 11. maddesine göre, Kanun kapsamındaki suçların yargılaması Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yapılıyordu. 06.12.2001 tarihli ve 4723 sayılı Kanunun 5. maddesiyle 4422 sayılı Kanunun 11. maddesi yürürlükten kaldırılarak çıkar amaçlı suç örgütlerinin yargılanması olağan mahkemelerin görev alanına alındı.

5170 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununun 9. maddesiyle ise, Anayasanın 143. maddesi yürürlükten kaldırılarak Devlet Güvenlik Mahkemeleri Anayasal dayanaktan yoksun bırakıldı.

Devamında, 16.6.2004 tarihli ve 5190 sayılı Kanun ile Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kaldırılırken, yerlerine DGM’leri mumla aratacak olan Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri kurulması öngörüldü. Dahası, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevlerinin tamamı Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerine verilmekle kalınmadı; bunlara 4422 sayılı Kanun kapsamındaki suçlar da eklendi. Böylece 4422 sayılı Kanun kapsamındaki suçlar, 2001 sonundan itibaren olağan mahkemelerde yargılanırken, 2004 ortasında tekrar olağanüstü mahkemelerde yargılanır hale getirildi.

Böylece, Fenerbahçe Spor Kulübü, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Cübbeli Ahmet Hoca gibi muhaliflere yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, 16.6.2004 tarihli ve 5190 sayılı Kanun ve devamında 26.9.2004 tarihli 5237 sayılı Kanun ile çıkar amaçlı suç örgütlerinin tekrar olağanüstü mahkemelerin görev alanına alınması ve özel görevli savcılar ile özel görevli mahkemelerin çıkar amaçlı suç örgütünü “düşman hukuku”na uygun yorumlamaları sayesinde oldu.

Özel görevli savcılar, adi bir suç olan ve işlendiyse bile olağan mahkemelerde yargılanması gereken “şike”de silahlı örgüt bulmayı başarmanın yanında, İzmir’deki tarımsal üretici kooperatifinden ihalesiz olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi mandalina alır, sanatçı konserlerini tüm belediyeler ihalesiz yapar ve bu tür ihtiyaçları karşılamanın başka da yasal yolu yok iken, aynı şeyleri İzmir Büyükşehir Belediyesi yapınca belediye başkanından hizmetlisine kadar belediye teşkilatındaki hiyerarşik kadro unvanlarından silahlı çete yaratmayı ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunuyla kurulan belediye teşkilatında 657 sayılı Kanuna göre çalışanları “çıkar amaçlı silahlı örgüt kurma ve üye olma” suçlamasıyla özel görevli mahkemede yargılatmayı becerebildiler.

        1. Dava Dosyasına Avukatların Erişiminin Engellenmesi


Anayasa Mahkemesinin 31.03.1992 tarih ve E.1991/18, K. 1992/20 sayılı Kararı ile iptal edilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesi, 29.06.2006 tarihli ve 5532 sayılı Kanunun 9. maddesi ile yeniden düzenlendi ve 10. maddenin (d) bendiyle, Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.” hükmü getirildi. Bu hükümle savcılara, “Şüpheli vatandaş, biz seni tutukladık; ama suçluluğunun kanıtı olan delilleri sana ve avukatına göstermiyoruz; hadi, yap bakalım savunmanı.” diyebilme yetkisi verilerek savunma hakkı katledildi. Kumpas davaları, delil denilen uyduruk çöplerin sanıklara ve avukatlarına gösterilmediği bir soruşturma sürecinde yürütüldü; insanlara psikolojik travmalar yaşatıldı.
        1. Gizli Tanıklık


5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 58 nci maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarında gizli tanık olmanın ve mahkemelerde dinlenmesinin usul ve esasları düzenlendikten sonra (4) numaralı fıkrasında, “Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.” denilmiş ve (5) numaralı fıkrasında ise gizli tanıkların örgütlü suçlarda dinlenebileceği belirtilmişti.

İlgili kanun olarak çıkarılan 27.12.2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanununun daha 3. maddesinde Kanunun kapsamı genişletilerek “örgütlü suçlar” ile sınırlı gizli tanık uygulamasına “alt sınırı on yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar” eklendi; 4. maddesinde, “tanık”lara ilave olarak “suç mağdurları”nın da gizli tanık olmalarının yolu açıldı; 9. maddesinde ise, suç mağdurlarını da kapsayan gizli tanıkların mahkemede dinlenmelerinde uygulanacak usuller düzenlenerek, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 58 ve 201. maddelerinde öngörülen gizli tanık dinlenmesine ilişkin kurallarla bağdaşmayan ve onları genişletmenin ötesinde savunma hakkını daraltan ve evrensel hukuk kuralları olan iddia ve savunmada “silahların eşitliği ilkesi” ile “adil yargılanma hakkı”nı bütünüyle ortadan kaldıran düzenlemelere yasallık kazandırıldı.

“Silahların eşitliği” gibi temel bir yargılama ilkesi ile “adil yargılanma hakkı” gibi evrensel düzeyde kabul gören temel bir insan hakkını konu alan CHP’nin Anayasa Mahkemesine 2008 başında açtığı iptal davası ise, sanki 12 Eylül Referandumu sonrasının yeni Anayasa Mahkemesini bekliyormuş gibi kaplumbağa hızıyla ilerleyerek üçbuçuk yıl geçtikten sonra 16.06.2011 tarihinde görüşülebildi. Anayasa Mahkemesi, E. 2008/12, K. 2011/104 sayılı Kararıyla, CHP’nin iptal istemini oyçokluğu ile reddederken; Mahkemenin eski üyeleri değişik gerekçelerle iptali yönünde, 12 Eylül Referandumu sonrasının seçilmiş üyeleri ise Mahkeme Başkanı ile birlikte istisnasız iptal isteminin reddi yönünde oy kullandı. Herhalde rastlantı olmalı.

        1. Askeri Kişilerin Görev Suçlarından Dolayı Adli Mahkemelerde Yargılanması


Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, TBMM Genel Kurulunda görüşülürken; 25 Haziran 2009 Perşembe geceyarısı saat 01:30’da AKP Grup Başkanvekilleri tarafından verilen bir önergeyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesindeki “hali dahil” ibaresi “halinde” şeklinde değiştirilerek asker kişilerin askeri mahallerde görevleriyle ilgili işledikleri suçlar nedeniyle askeri mahkemeler yerine, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmalarının yolu açıldı.

Gerçi Ergenekon, Kafes Eylem Planı, Poyrazköy Kazıları ve Erzincan davalarının soruşturması 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin üçüncü fıkrasına rağmen, özel görevli savcılar tarafından yürütülmüş ve davalar özel görevli ağır ceza mahkemelerinde açılmıştı. Ancak, bu durum Genelkurmay Başkanlığı’nın hukuka aykırı uygulamalara göz yummasının da ötesinde destekler tavrından kaynaklanıyor ve asker kişilerin askeri mahkemeler yerine özel görevli mahkemelerde yargılanmasını hukuken tartışmalı kılıyordu.



Anayasa Mahkemesi ise, CHP’nin açtığı iptal davası sonucunda, “hâlinde” sözcüğünü, Anayasanın Askeri Mahkemelerin görevlerinin düzenlendiği 145. maddesine aykırı bularak oybirliği ile iptal etti.

Anayasanın 145. maddesi yürürlükteyken, Anayasa Mahkemesinin söz konusu düzenlemeyi iptal etmemesi hiçbir şekilde düşünülemezdi. Zamanlamaya bakınız ki, Anayasa Mahkemesinin söz konusu düzenlemeyi 21.01.2010 tarihinde görüşeceğini bir hafta öncesinden internet sitesinden ilan ettiği bir dönemde, davayı görüşmesinden bir gün önce Taraf Gazetesinin 20.01.2010 tarihli nüshasında, Balyoz Darbe Planı haberleri yayınlanmaya başladı.

İptal kararı üzerine AKP İktidarı Anayasanın 145. maddesini değiştirerek 12 Eylül Referandumuna götürdü. Referandum sürecinin sonunda, asker kişilerin askeri mahallerde işledikleri suçların adliye mahkemelerinde yargılanmasının yolu Anayasal düzeyde açıldı.

        1. Yüklə 2,4 Mb.

          Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   81




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin