Ana.Y.14. maddesi Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye kullanılamaması ile ilgilidir. “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilen daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir.”
Ana Y. 15. maddesi Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulmasına ilişkin hüküm de koymuştur.
Buna göre, “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin ihlal edilmemek kaydı ile, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirtilen durumlarda da savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığına bütünlüğüne dokunulamaz. Kimse din vicdan düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez, suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
Anayasanın II Bölümünde Kişinin Hakları ve Ödevleri başlığı altında 17. madde ile Kişinin Dokunulmazlığı Maddi ve Manevi Varlığı ile ile ilgili hükümler yer almaktadır.
Buna göre,
“Herkes yaşama maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulama; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.Meşru müdafaa hali yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”
Şeklinde hüküm yer almıştır.
Ana Y. 18. maddesi ,Zorla Çalıştırma Yasağını 46
Ana.Y 19. maddesi, Kişi Hürriyeti ve Güvenliğini47
Ana,Y, 20. maddesi, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması48
Ana.Y. 21. maddesi Konut dokunulmazlığı49
Ana.Y. 22. maddesi Haberleşme hürriyeti50
Ana.Y. 23. maddesi Yerleşme ve seyahat hürriyeti51
Ana.Y. 24. maddesi Din ve vicdan hürriyeti 52
Ana.Y. 25. maddesi Düşünce ve kanaat hürriyeti53
Ana.Y 26. maddesi Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti54
Ana.Y 27. maddesi Bilim ve sanat hürriyeti 55
Ana.Y 28. maddesi Basın hürriyeti56
Ana.Y 29. maddesi Süreli ve süresiz yayın hakkı 57
Ana.Y. 30. maddesi Basın araçlarının korunması58
Ana.Y 31. maddesi Kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkı59
Ana.Y.32. maddesi düzeltme ve cevap hakkı60
Ana. Y.33. maddesi Toplantı hak ve hürriyetleri61
Ana.Y. 34. maddesi Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı62
Ana.Y. 35. maddesi mülkiyet hakkı63
Ana.Y. 36. maddesi Hakların korunması ile ilgili hükümler. Hak arama hürriyeti64
Ana.Y. 37. maddesi Kanuni hâkim güvencesi65
Ana.Y. 38. maddesi Suç ve cezalara ilişkin esaslar66
Ana.Y. 39. maddesi İspat hakkı67
Ana.Y. 40. maddesi Temel hak ve hürriyetlerin korunması68
Anayasa Üçüncü Bölüm Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler başlığı altında 41. maddesi Ailenin korunması ve Çocuk Hakları69
Ana.Y. 42. maddesi Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi70
Ana.Y. 48. maddesi Çalışma ve sözleşme hürriyeti71
Ana.Y. 49. maddesi Çalışma ile ilgili hükümler72
Ana.Y. 50 .maddesi Çalışma şartları ve dinlenme hakkı73
Ana.Y. 55. maddesi Ücrette adalet sağlanması74
Ana.Y. 56. maddesi Sağlık çevre ve konut 75
Ana.Y. 57. maddesi Konut Hakkı76
Ana.Y. 58. maddesi Gençlik ve spor ,Gençliğink korunması77
Ana.Y. 59. maddesi Sporun geliştirilmesi78
Ana.Y. 60 -61 maddeleri Sosyal güvenlik hakları, Sosyal Güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler79
Ana.Y. 63 maddesi Tarih kültür ve tabiat varlıklarının korunması80
Ana.Y. 64 maddesi Sanatın ve sanatçının korunması 81
Ana.Y. 65 maddesi Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırları82.
T.C Anayasa’sında belirlenmiş belli başlı haklar ile ilgili hükümler Devlet sisteminin nasıl bir nitelikte olduğunu göstermektedir. İnsan hakları bakımından güvenlik nedeni ile ve ülkenin refahı toplumun güvenliği için gerekil önlemleri almak dışında bireylerin hakları Anayasa teminatı altındadır.
2)Yasalarda Haklar İle İlgili Düzenleme
-
Medeni ve Borçlar Kanununda Hak
Hak ile ilgili (08.12.2001 RG) 4721 sayılı ve 22.11.2001 tarihinde kabul edilmiş olan Medeni Kanundaki hükümler bağlamında madde 8 de genel olarak hak ehliyeti ile ilgili hüküm düzenlenmiştir.
“Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.”
Gerçek kişinin kişilik kazanması doğum ile ve sağ olarak doğmak ile başlar. Doğumun tamam olması ve çocuğun da sağ olarak ana rahminden çıkması haklara ehil olması açısından gereklidir. Ölü doğma halinde kişilik kazanılmadığı için haklar bakımından da olumsuz sonuç doğurmaktadır. Cenin açısından soruna aktığımızda, hayat aslında ana rahmine düşmekle başlamakta ise de, dünyaya gelmek ile hak sahibi olunmaktadır. Ancak ceninin doğumuna kadar geçen süre bakımından doğumu belirli hakların oluşumunda etkili olacak ise bu takdirde hakların paylaşımı açısından doğum beklenir ve sağ doğmak ile hukuk kuralları buna göre uygulanır. Örneğin bu gibi haller daha ziyade miras hukuk açısından söz konusu olmaktadır. Cenin sağ doğduğu takdirde mirasçı olacak ölü doğduğu takdirde olamayacaktır. Bunun anlamı haklara ehil olabilmek sağ doğum ile mümkündür.
Gerçek kişilerin medeni haklardan faydalanma ehliyetine de eşit olarak sahip olmaları imkânı demokratik sistem içinde geçerlidir. Eski devirlerde kölelerin veya özgür olmayan bireylerin hakları bakımından birçok kısıtlamanın olduğunu biliyoruz. Tabii hukuk doktrini bağlamında herkesin haklardan faydalanma ehliyeti olduğu savunulmuştur. Haklardan yararlanma hukuki eşitlik ilkesi esasına dayalıdır. Başka deyişle hukukun koyduğu prensiplere göre, fiil ehliyetinden yararlanılmaktadır.
T.C.Ana.Y. 12. maddesi herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez,vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip oludğu şeklinde ifadesini bulmuştur.Aynı şekilde T.Medeni Kanunu 23. Maddesi emredici bir kural olarak, kimsenin hak ve fiil ehliyetinden kısmen dahi olsa vazgeçemeyeceğini, yazılı rıza ile insan kökenli biyolojik maddelerin alınması, aşılanması ve naklinin mümkün olduğunu, ve fakat biyolojik madde verme borcu altına girmiş olan kimseden bu edimini yerine getirmesinin istenemeyeceğini, ve bu nedenle maddi ve manevi tazminat talebinde de bulunulamayacağı hükmünü koymuştur.
T. Medeni Kanun 9. ve devamı maddelerde, fiil ehliyeti ile ilgili hükümler düzenlemiştir. Başka deyişle yasa karşısında tüm haklara sahip olma ile bu hakları kullanma arasında fark bulunduğundan hakkın kullanılmaı olan fiil ehliyeti hukuk tarafından düzenlenmiş ve belirli kurallar getirilmiştir. Herkes haklara ehildir ve hak ehliyeti vardır, ancak herkesin fiil ehliyeti olmayabilir.
MK. 9: Fiil ehliyetine sahip olan kimse kendi fiilleri ile hak edinebilir ve borç altına girebilir.
MK. 10: Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.
MK. 11: Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar. Evlenme kişiyi ergin kılar.
MK.12: Onbeş yaşını dolduran küçük ,kendi isteği ve velisinin rızası ile mahkemece ergin kılınabilir.
MK.13 Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.
MK.14. Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.
Yasa eşitlik esası çerçevesinde, yaş, akıl sağlığı, akıl zayıflığı,
İsraf ve sarhoşluk veya ayyaşlık halinde bulunma, ayırd etme gücü olup olmama, vatandaşlık, yabancılık, bir mesleğin icrası için belirli eğitimlerin gerekiliği, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olma gibi konularda fiil ehliyeti bakımından sınırlamalar getirmiştir. Bu sınırlamalar insan haklarına aykırı sınırlamalar olmayıp aslında bireyin korunmasına yönelik olup ayrıca bir işin ifası veya bir mesleğin icrasında eğitime dayalı kurallar yine de insan hakları bakımından önemlidir ehil kişilerin bir mesleği icra etmesi Devletin sorumluluğunda olan bir yükümlülüktür. Hukuk düzeni ile insanın korunmasına yönelik kısıtlamalar olması gereklidir.
Tüzel kişilerin de gerçek kişiler gibi bir varlık olarak hakları bulunmaktadır.MK. 47.maddesi ve devamında tüzel kişiler ile ilgili hükümler düzenlemiştir.
Madde 47.Tüzel Kişilik
“Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.
Amacı hukuka veya ahlaka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz.”
Madde 48 Hak Ehliyeti
Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü
niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara
ehildirler.
Madde 49 Fiil Ehliyeti Koşulu
Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla fiil ehliyetini kazanırlar.
Madde 50 Kullanılması
Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.
Organlar hukuki işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar.
Organlar kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.
Türk hukuk sisteminde kişinin maddi ve manevi olarak kişilik haklarına karşı bir zarar meydana geldiği takdirde Borçlar Kanunun 56 ve 58 maddelerde de hükümler düzenlemiştir. Buna göre,
BK. Madde 56 Manevi Tazminat
“Hâkim bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tuturak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedesel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya olenin yakınarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”
BK.Madde 58 Kişilik Hakkının Zedelenmesi
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir. Özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”
MK 58. maddesinde belirtilen tazminatın uygulanabilmesi için zarara uğrayanın bu zararını ispat etmesi gerekmektedir. Zararın gerçek miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hâkim olayın oluş biçimine göre ve zarara uğrayanın aldığı tedbirler ve adalete uygun olarak tarafların mali güçleri orantısında bir tazminat tayin eder.
3)Bireylerin Talep ve Dava Hakkı
Bireyin bir hakka dayanarak diğer bir kişiye yönelttiği bir isteme hakkı talep hakkı olarak ortaya çıkar. Örnek vermek gerekirse, bir kişi borç verdiği bir kişiden alacağını istemesi halinde alacağını talep etme hakkını kullanmaktadır. Borçlu olan kişi alacağını isteyen kişinin talebini yerine getirirse bu takdirde artık ilişki olumlu olarak sonlanmış ve hakkı olan alacağını almış borçlu olan da borcunu yerine getirmiş ve arada ihtilaf kalmamış demektir.
Ancak borçlu olan vermekle geri ödemekle yükümlü olan talebe rağmen borcunu eda etmezse bu takdirde alacaklının DAVA hakkı ortaya çıkmaktadır. Başka deyişle alacaklı artık alacağını almak için bir harekete geçmektedir bu hukuk yolu ile açıklanır. Türk hukuk sisteminde TALEP ve DAVA farklı harekettir. Talep etme fiili ile bir kişinin bir diğerinden bir şeyi yapmasını veya yapmamasının istemesi olarak açıklanır. Bunun sonucuna göre Türk Hukuk sisteminde DAVA hakkı ortaya çıkmaktadır. Kişi isterse talebinin yerine getirilmemesi sonucunda kamu düzeni ile sağlanmış Devletin kaza organları vasıtası ile hakkını isteyebilecektir. Talep ve dava hakkına karşı bireyin SAVUNMA hakkı vardır.
Talep ve davada bulunan kişinin bu talebi ve hakkı olduğunu zannettiği durum gerçek olamayabilir. Bu nedenle davaya muhatap olan kişinin savunma hakkı bulunmaktadır. Talep ret edilebilir. Yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi borcun ödenmek sureti ile ilişkinin sona erdirilmiş olduğu savunması yapılabilir. Veya borcun varlığı kabul edilir ancak zamanaşımına uğradığı savunulabilir. Bunların hepsi bireyin kendisine sağlanmış ve Devletin kuralları doğrultusunda kullandığı haklarıdır.
İnsanlığın ilk çağlarında hakkın alınmasında hak sahibi kuvvet kullanarak hakkını almakta idi. Tarih sayfaları bu güç gösterileri ile doludur.Hak sahibinin hakkını bizzat alması yolu insan hakları açısından birçok olumsuz sonuçları birlikte getirmiştir. Bir hakkın elde edilmesinde güç önemli olursa bu takdirde güçsüzlerin haklarını almaları ve istemeleri tehlikeye girecek ve hiç alamazlar.
İnsanların aydınlanması ve gelişmesi ile hakların elde edilmesinde bir takım usul kurallarının yerleşmesi ve bu görevin de Devlet tarafından yerine getirilmesi gerektiği bilinci doğarak insan hakları gelişmiştir.
Devlet dediğimiz kurumun görevi esasen, insanların toplu bir şekilde bir arada mutlu ve hakça insan haysiyetine ve onuruna yaraşır bir şekilde yaşamalarını sağlamaktır.
Hakların ve dava hakkının düzenlenmesi ve temellenmesinde ve devlet eliyle kullanılmasını açıklayabilmek ve nedenlerini vurgulayabilmek için DEVLET kavramı üzerinde de durmak gerekir.
C ) Devlet ve İnsan Hakları İlişkisi
-
Devlet Kavramı ve Kaynağı 83
Devlet, tarihi ve sosyolojik bir olay olarak kimsenin üzerinde artık durmadığı ve fakat amme hukukçuları ve Devlet felsefesi ile ilgilenenlerin işlediği bir konu olarak, içinde bulunduğumuz 3. Binyılda başka bir olasılık olmadığı ve insanların bir arada yaşamalarını ve insan hakkı olarak betimlediğimiz hakların gerçekleşmesini mümkün kılabilen en güçlü kurumdur.
Ne zaman aklımıza Devlet gelmektedir? Düşününüz, Devletin ve onun kurumlarının bireylere yansıyan fiil ve işlemlerinde, vatan topraklarında meydana gelen olumsuzluklarda, ulusal ve uluslararası ilişkilerde bireylere yansıyan olumsuzluklarda Devleti düşünürüz.
En önemlisi, demokratik esaslar dâhilinde, özgürlüklere saygılı, adil bir yapı içinde güvenli ve sürekli olarak yaşamak ve yönetilmek istendiği akla gelince ve ihtiyaç duyulunca DEVLET kavramı ile ilgilenilir. Devlet kavramı o zaman hatırlanır.
Devlet fikrinin doğumu çok eskilere dayanır. Devletin açıklanmasında Devlet ve insan – devlet ve hukuk arasındaki ilişkinin incelenmesi gerekir. Her Devletin kendine has usul ve yöntemleri vardır ve bu usul ve yöntemler zaman içinde değişir yeni şekiller alır. Devlet toplumun özüdür. Başka deyişle Devlet halkın yansımasıdır. Büyük bir aile ile küçük bir Devlet birbirlerine benzer. Devlet, insanları bir araya getirerek yönetme ve iktidar olma duygusunun tipik bir örneğidir. Devlet ile güdülen amaç aslında teorik olarak insanları bir araya getirmek ve iyi yaşamalarını sağlamaktır.84
İnsanlar doğal yaşamdan sıyrılarak kendi aralarında yaptıkları sözleşme ile bir arada yaşama aşamasına geçerek, siyasal bir toplum meydana getirmişlerdir. Doğal yaşamdan ayrılma aslında üretim ve tüketim alanındaki mülkiyet hakkının düzenlenmesi gereğinden doğmuştur. Yönetenler veya daha gelişmiş sınıfların egemen sınıfın mülkiyet ile ilgili düzen kurmak ve onu korumak amacı ile toplumsal örgütlenme gereği hissedilmiştir. Toplumda çeşitli gruplaşmalar ve ortaya çıkan tartışmalara son verek ve bir düzen sağlamak için Devlet dediğimiz kurum gerçekleştirilmiştir. En eski dönemlerde Yunan medeniyetinde Polis Devletlerini görmekteyiz. Daha sonra ortaçağda feodal ililişkiler ve üretim araçlarının aristokratlar veya lordlar veya derebeylerinin elinde olmasından kaynaklanan merkezden uzak yönetim biçimleri ve ayrıca din baskısı ile insanların birleşmeleri Devletin oluşmasını gerektirmiştir. Orta çağ dinin etkisinde kalarak toplumların bunun etrafından birleşmeleri sonucunda Devletlerin kurulduğunu görmekteyiz. 16 ve 17. yy. Devlet yine feodal sistemin içinde ve fakat insanlar kültürel gelişme içinde olarak dünyaya açılmanın getirdiği yeni bilgiler ile sermaye birikimi etrafında iktidar hırsı ile yönetimlerin oluştuğunu görmekteyiz.85
Tarih sürecinde kişi, özgürlüğünü, mutlu olacağını varsaydığı bir kurum olarak kabul ettiği Devlete vererek bütün haklarını topluma devir etmiş ve Devlet meydana gelmiştir.86
Devleti insan oluşturmuş ancak bireyin tabii hak ve özgürlükleri Devletin oluşması ile elinden alınmıştır. Bireyin elinden hak ve özgürlüklerinin alınarak bu hak ve özgürlüklerinin nasıl kullanılacağının bir sisteme ve usule bağlanması ve sınır konulması insanın daha mutlu ve güvenli yaşamasını sağlamak içindir.
Toplum yararına ve bireyin mutluluğu için belirli kurallar ile düzenlenmiş bir sistem içinde uygulaması süren kurumun başka deyişle Devletin işlevini yerine getirmesi ile de Hukuk Devleti kavramı ortaya çıkmıştır.
Devletin amaç ve faaliyetlerine baktığımızda, Devletin varlığını açıklayan çeşitli görüşler olduğunu görmekteyiz.
Bunlar;
-
Devletin varlığının kaynağının aile olduğunu ileri süren görüş;
-
Devletin kaynağının kuvvet ve mücadele olduğunu belirten görüş;
-
Devletin varlığını biyolojik esasa bağlayan görüş,
-
Devletin varlığını ekonomiye bağlayan görüş;
-
Devletin varlığını akla ve iradeye bağlayan görüş ;
-
Devletin varlığını toplumsal organizasyon olarak açıklayan görüşlerdir.
Bu görüşlerin Devlet kavramına uyan ve uymayan topluma uyan ve uymayan yanları bulunmaktadır. Tüm görüşler eleştirilmiş iyi ve kötü yanları asırlardır tekrarlanmıştır.87
a) Devletin Varlığını Aileye Bağlayan Görüş:88
Bu görüşe göre, Devletin tek bir ailenin büyümesi veya aynı kandan gelen çeşitli ailelerin birleşmesi ile oluştuğunu belirtirler. Bu görüşün kaynağı sosyolojik olduğu kadar dini görüşlere de dayanır. Ailelerin önceleri ayrı ayrı yaşamakta iken aynı atadan gelen aileler giderek aralarında birleşmişler ve geniş birlikler meydana gelmiştir. Bu görüşe göre dünyada tek bir ailenin genişlemesi ve büyümesi ile Devletin meydana geldiği anlatılmak istenmiştir.
Aileden daha büyük bir birlik meydana gelmiş ve bir şefin otoritesi altında toplanılmıştır. İnsanların özellikle göçebe olarak yaşadıkları devirlerde Tribu denilen kurumlardaki oluşum bu şekildedir. Bunların da birleşmesi ile daha geniş topluluklar meydana gelmiştir. Bu görüşe göre, Devlet kendini meydana getiren sosyal birliklerin sosyal siyasal varlığına ve fonksiyonlarına son vererek sadece tek bir aile varlığını koruyarak oluşturulan birliktir. İlk oluşum dönemlerindeki tarihi süreci açıklaması bakımından tanım doğrudur dense bile gelişen toplumların birlikte yaşama bilincinin sosyolojik ve psikolojik felsefi tanımını vermekten uzak bir görüştür.
b) Devletin Varlığını Kuvvet ve Mücadeleye Bağlayan Görüş:89
Realist görüş taraftarları Devletin menşeini güç ve kuvvete bağlarlar, 19 y.y sonlarına doğru taraftar kazanan bu görüş , Devleti tabii bir gücün tezahürü ve bir mücadele ve emir verme yönetme vasıtası olarak kabul eder. Devleti, aslında güçlülerin zayıflar üzerindeki egemenliği olarak açıklarlar. Zayıfların güçlülerin emir ve talimatlarını yerine getirenler olduğunu ve güçlülerin de kendi konumlarını korudukları ve imtiyaz sahibi oldukları bir kuruluş olarak Devlet tanımlanmıştır. Bir kısım gerçeklerin olduğu kabul edilse de, çağdaş hukuk kuralları ve insan hakları bakımından bu tanımın 3. Binyılda geçerli olabileceğini kabul mümkün değildir.
c) Devletin Varlığını Biyolojik Temele Bağlayan Görüş90
Bu görüşe göre, siyasi kuruluşların temeli biyolojik olup bireyin oluşumu ile toplumun oluşumu arasında organik bir benzerlik olduğu bu nedenle de her bir birey toplumun parçası ve her toplum da organik olarak bireylerdir şeklinde bir yaklaşım ile Devlet ve insan arasındaki uzviyet benzerliğinden hareketle devlet tanımlanmıştır.
Devleti meydana getiren insanlardır, bu kısım kabul edilir ancak insanların Devleti oluşturduktan sonra niteliği aynı kalmadığı ve Devletin görevleri ile insanın görevleri arasındaki farklılıklar bu görüş tam anlamı ile Devleti açıklamaktan uzaktır..
d) Devletin Varlığını Ekonomik Bir Olay Olarak Kabul Eden Görüş91
İnsanların ekonomik nedenlerin etkisinde olarak faaliyet gösterdikleri ve Devletin oluşmasını da Devletin ekonomik olayların sosyal ve siyasi olaylara hâkim olmasıyla ortaya çıktığını ve bu olaylara hâkim olabilme arzusunun Devletin varlığı ile oluştuğunu belirtirler.
Devlet mülkiyetin korunması için gerekli bir kurumdur. Böyle kabul edilince Devletin varlığı ekonomik bir olay olarak açıklanabilmektedir. Karl Marks Devletin varlığını ortaya çıkmasını tamamen en aşırı bir biçimde ekonomik olaylara bağlayarak açıklamıştır.
Dostları ilə paylaş: |