Azazil sözlerini bitirir bitirmez arkasını döndü ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Azarrath, onu sessizce takip ediyordu.
Tünel her adım attıklarında daha da genişliyordu. Çevrelerini saran duvarlar ve hatta tavan bile şiirlerle doluydu. Azarrath bazen gözüne takılan bir cümleyi, Azazil'in duyabileceği bir sesle tekrarlıyordu.
"Dünya sular altında kalacak."
"Bi'rûn Satan in gazabı sadece ona hizmet etmeyenlere olacak!" "Ölüm suyla gelecek!"
"Azap yayılacak!" Azarrath bunu söylediğinde, Azazil birdenbire durdu ve arkasını döndü.
"Azarrath," dedi. Sonra sustu. İçinde kötü bir his vardı. Bir histen daha fazlasıydı belki. Elini muskanın üzerine koydu ve gözlerini kapattı. Azarrath, onun dua ettiğini anlamıştı.
Azazil'in gözleri birdenbire iri iri açıldı. "Sesleri duyuyor musun? Geldik!"
Azarrath o ana dek hiçbir şey duymamıştı. Biraz daha dikkatli dinleyince birbirine karışmış uğultular duymaya başladı. Çok uzaklardan gelen bir boğuşma sesi ya da fısıltı şeklinde okunan bir şiir gibi.
Duvarın kenarında eğilerek adımlarını küçülttüler. Yol sola doğru kıvrıldığı için devamını göremiyorlardı.
167
Orkun Uçar - Burak Turan
Kısa bir süre sonra zemindeki toprağın rengi değişmeye başladı. Sesler yükselmiş ve tavan alçalmıştı. Azazil parmağıyla mağaranın ucunu göstererek, "Çok az kaldı, şu dönemecin hemen ardında olabilirler!" dedi. Yere yatarak sürünmeye başladılar. Sesler artık daha netti ve duydukları bir tür ilahiydi.
Azarrath söylenenleri anlıyordu. "Kitap çağırıyor! Kitap sahibini çağırıyor!" Duyduğu sözcükler sürekli tekrarlanıyor ve arada bir tür iniltiyle kesiliyordu.
Nihayet tünelin sonuna geldiler. Gördükleri manzara başlarının dönmesine sebep olmuştu. Çünkü bir uçurumun kıyısında, ayinin yapıldığı yerden otuz metre kadar yüksekteydiler.
Tünel, devasa bir yeraltı holüne açılmıştı. Tavandaki sarkıtlar metrelerce uzunlukta ve tehditkâr bir duruş sergiliyorlardı.
Girdikleri bu mağara, koyu kızıl duvarların içinde saklı onlarca delikten sadece birisiydi. Buraya açılan daha onlarca geçit vardı.
Zeminde Uzza cinleri bir çember halinde yarı eğik bir halde duruyorlardı, ortada ise ilk bakışta anlaşılamayan bir karartı vardı. Ayakta bekleyen yüz civarında yaratığın gözleri bu karartının üzerindeydi.
Azarrath çemberin içinde insanlar gördüğünü fısıldadı Aza-zil'e. Gözlerini kıstı ve ayrıntıları inceledi. Yaklaşık on kadar insan, ağızlan bağlanmış ve beyaz kalın iplerle bir koza gibi sarmalanmış yerde yatıyorlardı. Onları örten büyük yapraklar vardı üzerlerinde.
"Bir çeşit ayin olmalı," dedi Azazil. Ayini yöneten iri cüsseli yaşlı görünümlü yaratığın solunda, beyaz, uzun saçlı genç biri duruyordu. Yüzünün ayrıntılarını net bir şekilde göremiyordu ama teninin de yüzü gibi bembeyaz olduğunu korkuyla fark etti. Kulübenin zeminine elini yapıştırıp geçmişin enerjisini içine çektiğinde
168
Ziür
görmüş olduğu görüntüler de bu beyaz suratlı yaratıkta bulunuyordu. Küçük kızdan korkarak kaçan yaratık buydu işte!
"Onu gördüm," dedi Azarrath'a. "O da kulübedeydi!" Eliyle de yaratığı gösteriyordu.
Azarrath, "Küçük kıza Uzzalar'ın saldırmış olduğunu zaten biliyorduk, ancak bunu bizzat kralın oğlunun yaptığı hiç aklıma gelmezdi," dedi.
"O kralın oğlu mu?" diye sordu Azazil. "Artehlus mu?"
Evet, anlamında başını salladı Azarrath ve ayini yöneten kişiyi göstererek, "İşte bak! O da Nevarres! Uzzalar'ın kralı," dedi.
"Peki ya ortadaki o şey ne? Ne yapıyorlar bunu biliyor musun?"
"Hayır, ne yaptıklarını bilmiyorum..." Azarrath, ilk başta onu kendi içinde dönüp helezonlar çizen bir suya benzetti. Sonra içinde yüzen küçük nesneler fark etti. "Siyah ve ıslak bir gölgeye benziyor," dedi alaycı bir ses tonuyla.
"Azarrath, içindekileri görüyor musun? Bak! Sanki gezegenlere benziyorlar!"
Azarrath garip bir şey fark etti. Ayinin yapıldığı alanın ortasında duran sıvımsı gölgenin içinde güneş sistemine benzer bir şey sürekli hareket ediyordu.
"Güneş sistemi," dedi Azarrath sakince.
Azazil o anda, bulduğu elyazması kitabın içinde okuduklarını hatırladı. "Bi'rûn Şatan'ın, yeryüzüne gelmiş bu en korkunç büyü ilmini, gökyüzünde yıldızlara yazdırdığı söylenir..."
"Kitap!" dedi Azazil heyecanla. "Bu işte o kitap! Bi'rûn Şatan'ın gizli kitabı... Yıldızlar... Güneş sistemi yani!"
Azarrath kaşlarını çattı ve, "Kitabı bulmuşlar yani!" dedi.
"Önemli olan kitabı okuyacak kişi," diye fısıldadı Azazil.
169
Orkun Uçar - Burak Turan
Gezegenlerin birbirleri etrafındaki dönüşünü, bu döngünün kendi etraflarında ve güneşin etrafında olmak üzere üç yörüngede gerçekleşmesini izlediler kısa bir süre.
Ansızın bir hareketlenme oldu. Artehlus çemberi terk ederek gerilerde bir yere gitti.
Duvarın dibinde, karanlıkta kalan bir noktaya doğru elini uzattı. Karanlığın içinden bir yaratık çıktı. Güçlü kollarının arasında, az-na yapraklarına sarılmış küçük bir kız çocuğu vardı. Kızın yüzünü görünce, onu hemen tanıdı Azazil. Kulübede öldürülen kadının kızıydı.
Küçük kızın gözleri uzaklara bakıyor gibiydi. Bütün vücudu yapraklarla mumyalanmış gibiydi.
Yaratık, onu Artehlus'un önüne getirdi. Kız adeta bir hayal dünyasında gibiydi. Bütün olanlara tepkisizdi ve kaçmak için hiçbir çaba göstermiyordu. Azazil, onun baygın olduğunu düşünmüş olsa da, gözlerinin açık olduğunu görüyordu. Belki de büyü altındaydı ya da hipnotize edilmişti. Emin değildi.
Artehlus, kıza temas etmemeye dikkat ederek kucağına aldı ve çembere geri döndü. Bu sırada Nevarres ve halkadaki diğer cinler olanları seyrediyordu.
Küçük kızın getirilmesiyle birlikte, Bi'rûn Şatan'ın kitabında fark edilir bir hareketlenme oldu. Gezegenlerin dönüşleri hızlanmış, güneş daha fazla ışık saçar olmuştu.
Artehlus, kızı yavaşça bıraktı ve yerde yatan insanlara doğru yürüdü. İçlerinden birinin üzerindeki azna yapraklarını silkeledikten sonra onu sürükleyerek kitap ile Asya'nın arasına getirdi. Kızı bıraktıkları yerin hemen yanında bir kuyu vardı.
Azazil kuyunun içindeki manzarayı görünce irkildi. Bu üst üste yığılmış cesetlerin tıkıldığı ince bir kuyuydu.
170
Zifir
"Ne yapıyorlar?" diye fısıldadı sadece kendi duyabileceği bir sesle.
Artehlus getirdiği insanın çevresindeki ipleri elindeki küçük bir hançer yardımıyla kesti.
Azazil dehşet içerisinde getirilen bir kadın olduğunu fark etti.
Kadının boynunu, saçlarından tutarak kaldırdı ve, "Bi'rûn Satan!" diye inledi Artehlus.
Hançerini kadının boynuna dayadı ve yeniden aynı kelimeyi söyledi. "Bi'rûn Satan!"
Bütün yaratıklar dikkatlerini oraya vermişlerdi. Hepsinin gözlerinin içinde alevler yanıyordu. Artehlus bıçağı kadının boğazına diklemesine soktu ve çıkarmadan önce bir süre bekledi. Kadın çığlıklar atmak istiyordu, ama ağzı bağlı olduğu için sadece boğuk bir homurtu duyulabiliyordu.
"Kes sesini kadın!" diye bağırdı Artehlus. "Pis sesinle kirletme mabedimizi!"
Kan, kadının boğazından yerdeki çukura oluk oluk aktı. İçeride daha kaç kişinin bulunduğunu bilmiyordu Azazil. Görebildiği sadece, üst üste yığılmış, tüm kanlan akıtılmış gri cesetlerdi.
Kadının cesedini de kuyuya attı ve Nevarres'in yanındaki yerine geri döndü.
Nevarres, Azazil'in anlamadığı kelimeleri tekrarlayıp duruyordu. Bunun bir ayin olduğunu görüyor ancak sebebini henüz bilmiyordu.
Asya inlemeye başladı. Başının döndüğünü ve midesine kramplar girdiğini hissediyordu. Vücudu büküldü. Ondaki hareketlenme herkesi heyecanlandırmıştı.
171
Orkun Uçar - Burak Turan
Nevarres'in sürekli tekrarladığı cümleler kulaklarının içinde çınlıyor, gezegenlerin birbirlerinin yanından geçerken çıkardıkları yoğun uğultu beynini kemiriyordu Asya'nın.
"Kitap çağırıyor! Kitap sahibini çağırıyor!"
Asya gözlerinin arkasında bir acı hissetti.
Azazil, "Bir şeyler oluyor!" diye fısıldadı.
Asya kanında bir şeylerin hareket ettiğini, damarlarında dolaşan şeyin kendisine acı verdiğini duyumsuyordu. Adeta zehirlenmiş gibi yüzü acıyla buruşmuştu.
Ansızın, kalbine bir yumruk yemiş gibi irkildi ve kendini geriye attı. Şimdi sırtüstü yatıyordu. Artehlus heyecanla olacakları bekliyordu. Kız, kitabın çağrısına tepki veriyordu.
Ve bekledikleri an gelmişti.
Asya'nın dudakları arasından dökülen kelimeler Azazil'i ürpertti. Boğuklaşmış, küçük bir kız çocuğuna ait olamayacak denli kalın bir tonda konuşuyordu.
Gökler yere inecek!
Toprak yarılacak!
Deniz açılacak!
Bi'rûn Satan m tutsaklığı bittiğinde,
Ada, taşınacak!
Dünya Bi'rûn Satan in evi,
Eski hükümranlığı yeniden başlayacak!
Azazil çatık kaşlarının altından öfkeyle izliyordu olanları. Bulduğu kitapta, Bi'rûn Satan'in kitabı hakkında yazılanları hatırladı yeniden. "Onu ancak, soyundan bir cin okuyabilir ve Bi'rûn Şatan'ı uyandırabilir."
172
Zifir
Asya bir yılan gibi kıvranıyordu yerde. İçine akan acı görülebiliyordu.
Asya, efsanede bahsedilen, Bi'rûn Satan'in soyundan gelen kişiydi ve şimdi de kitabı okuyordu işte!
Kan onu uyandırınca,
Denizler kabaracak!
Onun tutsak edildiği ada,
insanlara varacak!
Bi'rûn Satan in mutlak hükmü,
Dünyaya yayılacak!
Azazil, onun gözlerine baktı. Gözlerinin beyazını görebiliyordu. Ansızın, kızın kendisine baktığını anladı. Asya kolunu kaldırdı ve avucunu açıp kendisine doğru uzattı.
"Yardımmm et..." Sonra gözleri kapandı ve boynu yere düştü.
Nevarres, kızın elini uzattığı yöne doğru baktığında onları gördü. Ayini yanda keserek bakışlarıyla diğer cinlere emir verdi. Cinler hızla mağara geçitlerine giden merdivenlere yöneldiler.
Azazil fark edildiklerini anlayıp Azarrath'ı da kendisiyle birlikte çekti ve yere uzandı. Şimdi ne yapacağını düşünüyordu. Birlikte ayağa kalktılar ve savaşmaya hazır mağaranın çıkışında beklemeye başladılar.
Aşağıdan kükremeler, bağırışlar ve çığlıklar yükseliyordu. Asya'nın sesini duydu yeniden. "Yardım et..."
Azazil ilk çıkan yaratığın başını tek bir hamleyle vücudundan ayırdı. Kılıcının metal yüzeyinden süzülen kan parmaklarına bulaştı. Sol kolunun da olması için neler vermezdi.
Arkasından başka bir yaratık daha geldi. Tünelin içinde haince gülüyordu şimdi. Elinde ağır bir metal sopa vardı. Ucundaki de-
173
Orkun Uçar - Burak Turan
mir çıkıntılar onu bir topuza benzetiyordu. Topuzu havada savurdu ve kendisine daha yakın olan Azazil'in üzerine fırlattı. Topuzun peşi sıra, zincirden bir halat da havaya savrulmuştu.
Azarrath kanatlarını açtı ve yerinden fırlayarak Azazil ile topuz arasına sıçradı. Pençelerini yaratığa doğru savurmuş olsa da başaramadı.
Topuz Azarrath'ın göğsüne çarptı. Geriye doğru fırladı ve yere yığıldı. Topuzun ucundaki zincir, yaratığın kolundaki demir bir bilekliğe bağlıydı ve kolunu hızla kendine doğru çekince topuz da toprağın içinden havalandı ve doğruca sahibinin avuçlarına geldi.
Göğsünde derin yaralar açılmıştı. Topuzun ağırlığı göğüs kafesini parçalamış, demir çiviler ise iç organlarını yaralamıştı. Kana bulanmış tüyleri etrafa saçılmıştı.
Azarrath'ın acı dolu haykırışı, Azazil'in haykırışlarıyla karıştı.
Mağara girişine şimdi Uzzalar hücum ediyordu. Ellerindeki acımasız aletlere sabırla baktı Azazil. Yerinden sıçradı, kılıcını önündeki yaratığın göğsüne sapladı. Onu savurup mağara girişine doğru fırlattı. Diğer yaratıklarla birlikte aşağıya uçtular.
Azarrath'a yerden kalkması için bağırdı. Umman savaşçısı gözlerini zorlukla açtı. Yanına gitti ve omuzlarından tutarak silkeledi.
"Yapamıyorum!" dedi Azarrath.
Mağara girişinde üç Uzza cini daha belirmişti. Azazil ayağa kalktı ve Azarrath'ın önüne geçerek Uzzalar'la arasına girdi.
Yaratıklar bağırarak ona saldırdılar. Azazil, Utukkan'ı en sağ-dakinin kalbinin üzerine sapladıktan sonra yerden havalandı ve daha Utukkan'ı yaratığa sapladığı yerden çıkarmamıştı ki, en soldakine bir tekme attı. Havada asılı kaldığı bu kısa sürede, dizlerini kendisine doğru çekti ve müthiş bir güçle, ayaklarını ortadaki yaratığın karnına doğru savurdu. Cin yerden havalandı ve boşluğa düştü.
174
Zifir
Başka yaratıklar da geliyordu, Azarrath ayağa kalkmayı başarmıştı. Ancak hareket edemiyordu. Tekrar yere yığılacağı bir sırada onu sırtına aldı ve çıkışa doğru koşmaya başladı.
Dar bir alanda olduğu için şükretti. Eğer böyle olmasaydı etraflarının sarılması kaçınılmaz olacaktı. Azarrath inliyordu.
Arkalarından gelen yaratıkların adımları, tavandaki toprak parçalarını yere düşürüyordu.
Korkunç bir gürültü mağara duvarlarını titretti. Ortalık bir anda aydınlandı. Rüzgâr sesine benzer bir sesin arkalarından hızla yaklaştığını duydu Azazil. Dönüp baktığında, bir alev topunun, üzerlerine doğru gelmekte olduğunu gördü.
Alev topu, mağaranın içindeki havayı yakarak, duvarların arasında ilerledi ve onlara çarptı. Alev topu doğruca Azazil'in sırtındaki Azarrath'a çarpmıştı.
Şimdi Azarrath'ın alevler içindeki kanatlarına bakıyordu Azazil. Ateş topunun hızıyla savrulmuş ve ondan daha uzak bir yere düşmüştü.
Yaratıklar bir karınca sürüsü gibi Azarrath'ın üzerini kuşattılar. Hemen ardından da kendi üzerine sıçradılar. Azazil kılıcını havada savuruyor, metale değen her şeyi kesiyordu. Boğazını yırtarca-sına çıkan çığlıkları ve haykırışları yeraltının en ücra köşelerine bile ulaşıyordu.
Etrafında yaratıkların et parçalan ve kopmuş uzuvları UÇUŞUT yordu. Azazil muskasında yazan ayetleri bağırarak tekrarladıkça, daha fazla yaratığın çığlıkları mağarayı inletiyordu. Ayetler birer alev zıpkını gibi yüreklerini delip geçiyor ve onları yakmaya başlıyordu.
Kan, şelale gibi aktı. Azazil'i kızıla boyadı. Kanla kaplanmış yüzünün ortasındaki renkli gözleri acıyla parlıyordu.
175
Orkun Uçar - Burak Turan
Üzerine karabasan gibi çöreklenen yaratıkların darbeleri vücudunu sarsıyordu. Utukkan'ı savurdu ve dişlerini boğazına geçirmiş bir yaratığın sırtına indirdi. Cansız bedeni Azazil'in göğsünün üzerine düştü.
Kılıcını yeniden havaya kaldırdığında, Azarrath'ı gördü. Alevler vücudunu tamamen yakmıştı. Kanatlarının olması gereken yerde, sırtından çıkan eklemli kemikler uzanıyordu. Azarrath'ı sürükleyerek uzaklaştırıyorlardı.
Kılıcı boşluğa salladı. Bir inilti kılıcının indiği yerden kulaklarına dek ulaştı. Yaratık duvara çarptı. Bir topuzun karnına indiğini acıyla hissetti. Gözleri karardı. Bileğine ıslak eller yapışmıştı. Kılıcı şimdi avuçlarından kayıyordu, bütün gücüyle kılıcı tuttu. Bu sırada karnına bir darbe daha indi.
Azazil üzerindeki yaratıkları ittirdi ve kılıcını rasgele sallamaya başladı. Çığlıklar atarak üzerine çullanmış onlarca yaratığı savuşturuyordu. Kılıcının değdiği her yaratık, son kez tadıyordu etlerini kesen metalin acısını.
Azarrath gözden kaybolmuştu.
Gözleri kararmak üzereydi. Mağaranın derinliklerinde kardeşini aradı bakışları. Ağzı, acının şiddetiyle ardına dek açılmıştı. Göğsüne doğru bir topuz indi. Sarsılarak geriye fırladı.
Daha fazla Uzza cini üzerine geliyordu. Yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Geri döndü ve son gücünü mağaradan çıkmak için koşmaya harcadı.
Arkasından gelen yaratıkların homurtuları kulaklarını tırmalıyordu. Ağacın dibindeki çukurdan çıktı. Ay azna yapraklarına yapışmış çiğ taneleri üzerinde, tüm cazibesiyle ışıldatıyordu.
Onun ardından, Uzza cinleri de çıktı mağaradan. Azazil koşmaya başladı.
176
Ziür
Aldığı darbeler öyle büyük bir sancı veriyordu ki vücuduna, kendisini orada öylece bırakıp peşindeki Uzza cinlerinin sivri dişleri arasında öğütülmeyi tercih edebilirdi.
Koştu. Ağaçlann ve çalılıkların arasında hiç durmadan koştu. Yüreğinin olması gereken yerde adeta bir at sürüsü vardı. Pompalanan kan adeta zehirliydi. İçten içe yanıyordu.
Yaralarındaki kan, ayak bileklerinden akıp toprakta iz bıraktı.
Koştu, hiç durmadan koştu... Ormanın çamurluk bir bölgesine gelmişti Azazil. Durmak ve dinlenmek istiyordu. Bir süredir peşinden gelenlerin seslerini duymuyordu. Belki de peşini bırakmışlardı.
Adımlarını yavaşlattı ve nihayet durdu. Ellerini, dizlerinin üzerine koydu ve derin derin nefes alıp vermeye başladı. Başı dönüyordu. Çok kan kaybetmişti.
Azazil'in yüzünde acı bir ifade vardı. Çamurun içinde yürümeye başladı. Her an dizlerinin bağı çözülebilir ve kendini yerde bulabilirdi.
Ay ışığı, önünde yürüdüğü bu tuhaf gölün üzerinde dans ediyordu. Geldiği yöne doğru baktı. Orman da gayet sakin gprünüyor-du. Nerede olduğunu merak ediyordu.
Tekrar çamurun içine indi ve göle doğru yürümeye devam etti. Su bilek hizasına gelene dek çamurda yürüdükten sonra durdu. Çömeldi ve yüzünü yıkadı. Suyun tadı acıydı, ama içilebilirdi. Çamurlu suyu içine çekti. Su, tazeleyici bir kutsallıkla boğazından aşağıya kayıyordu.
Cırcırböceklerinin ve baykuşların seslerini dinledi, gölün biti-mindeki sazlıklara bakarken. Azarrath'ı geride bırakmıştı. Neredeyse kendisi de ölecekti. "Buna mecburdum," dedi alçak bir sesle. Sanki sazlıkların arasındaki biriyle konuşur gibi görünüyordu şim-
177
F: 12
Orkun Uçar - Burak Turan
di. "Onu bırakmaya mecburdum. Kaçmaya mecburdum!" Yüzünde belirgin bir pişmanlık vardı.
Sonra yeniden sudan bir avuç aldı saçlarını ıslatıp onları geriye taradı. Ayağa kalktı.
Yüreğinde, pişmemiş çamurdan bir heykel gibi duruyordu Azar-rath'ın anısı. İçinin yandığı her saniye daha sertleşiyor ve yüreğinin duvarlarını çiziyordu.
Sağ tarafında küçük kayalar gördü. Onlara doğru yürüdü. Daha büyüklerinin üzerine atladı ve taştan bir tepeciğin sırtına çıktı. Biraz daha yukandaydı şimdi. Etrafı çok daha net görebiliyordu. Gözü biraz daha ilerideki mağaraya takıldı. Dinlenmesi gerekiyordu ve mağara da güvenli görünüyordu.
Amacı mağaraya saklanmak ve yaraları iyileşene dek kalmaktı. Mağaranın girişinden içeri kaçak bir bakış attıktan sonra tırmandı. Keskin bir koku genzini yakmıştı. İçine çektiği pis ve doygun bir kokuydu. Başının döndüğünü hissetti. İçeri girmeden nerdeyse bayılacaktı. Parmaklan Utukkan'ın kabzasını sıkı sıkıya tutuyordu.
Gözkapakları ağırlaştı. Kafasının içinde uyuşukluk hissediyordu. Dayanamadı ve gözlerini kapattı.
178
Zifir
T7
Kulaklarının içinde uğultular dolaşıyordu. Gözlerini hafifçe araladı. Vücudunu saran acılan bir anda duyumsadı. Yüzü buruştu ve inledi.
"Gözlerini açtı."
Yüzünü sesin geldiği yöne çevirmeye çalıştı. Boynunu sivri çivileri olan bir kementle sıkmışlardı gibi acıyla inledi. Görebildiği tek şey bembeyaz tavan ve yüzüne doğru sallanan ince yeşil hortumlardı.
"Canı çok yanıyor," dedi bir ses.
Azazil bu sesi tanıdığını fark etti.
"Azazil," diye seslendi daha sonra. "Duyuyor musun?" Yüzünü yaklaştırdı ve gülümsedi.
179
Orkun Uçar - Burak Turan
Azazil karşısında Nil'i görünce şaşırmıştı. Mutluluğu bir güneş gibi açtı yüreğinde. Başını hafifçe salladı ve hissettiği acıyı umursamadan gülümsedi.
"Seni Yüzbaşı Kenan buldu," dedi daha sonra. "Bulduğunda durumun çok kötüymüş, ölmek üzere olduğunu söylüyorlardı, çok kan kaybetmişsin."
Azazil dudaklarını araladı ve konuşmaya çalıştı.
Nil ne söylediğini anlayamamıştı. Yüzünü, solgun dudaklarına yaklaştırdı ve yeniden söylemesini istedi.
"Azarrath öldü."
Yüzüne derin bir keder yayıldı bunu söylemeyi başardıktan sonra. Ardından gözleri kapandı. Dudakları hafifçe aralandı ve soluğu duyuldu.
Nil yüzünü ondan uzaklaştırdı. Azarrath'ı tanımıyordu ama onun için önemli biri olduğu belliydi. Uyuması için onu yalnız bıraktı ve Gizemli Olaylar Merkezi'ndeki klinik odasından çıktı. Çıkmadan önce içerideki hemşireye, herhangi bir değişiklik olursa kendisine hemen haber vermesini rica etti.
Bir sigara içmek istiyordu. Günlerdir buradaydı ve özel güvenlik ağından dışan çıkamıyordu. Aslında çıkmak istediğinden emin değildi. Burada özgürce dolaşmasına izin veriyorlardı ve başına hiçbir kötü olayın gelmeyeceği konusunda garanti vermişlerdi. Nil tehlike geçene dek burada kalacaktı. Artık dışarıda bir hayatı kalmadığını da biliyordu. Ne bir bekleyeni ne yokluğunu fark edecek önemli birisi vardı. Zaten Azazil'in varlığı onu sıcak bir yorgan gibi sarmalıyordu. Kendisine bile itiraf edemediği bir duygu vardı içinde.
Kliniğin bulunduğu koridorun duvarlarında hat sanatıyla işlenmiş kilimler asılıydı. Onları düşünceli gözlerle seyretti. Garip bir görkem ve ateşli bir keskinlik hâkimdi harflerin üzerine. Onlara
180
Zifir
bakmak, kendisinden daha büyük bir varlığın kudretini anlayabilmek gibiydi. Küçüldükçe küçüldü kendi gözünde. Dünya ise çok daha fazla büyüktü şimdi.
Kenan Bey'in nerede olduğunu merak etti. Koridor boyunca yürüdü ve üzerinde "İkinci Dereceden Gizli Bölge" yazan bir kapının önünde durdu.
Tarif edemeyeceği, aşina olmadığı tuhaf hisler hareketleniyordu içinde. Aslında, çok uzun zamandır, içinde bazı şeyler kapalı duruyordu ama şimdi kapak açılmış her şey etrafa saçılmıştı.
Yorgancı'nın ona yaptığı her neyse o anı tekrar hatırlayarak hissettiği rahatlamayı şimdi yine hissediyordu. O sırada bütün korkularından arınmış, acılardan silkelenmişti. Yorgancı, ona şifasının kendi ellerinde olduğunu söylemişti.
Yorgancı'nın kendisine ne yaptığını bilmiyordu ama şimdi kendisini eskisinden çok daha güçlü ve özgür hissediyordu. Hediye ettiği hırkayı da üzerinden çıkarmıyordu.
Yüzbaşı Kenan'ın sesi duyuldu. "Nil Hanım demek buradaydınız." Yüzünde harika bir gülümseme vardı.
Azazil ile Azarrath'ın Uzzalar'ın yaşadığı ormana gitmesinin ardından büyük bir panik yaşamaya başlamıştı. Başlarına kötü bir şeyin gelmesinden korkuyordu.
Azazil'in planlarını evine yerleştirdikleri dinleme aleti sayesinde öğrenmişlerdi. Üstlerine acil bir toplantı önerisinde bulundu ve Bölüm'de gerçekleştirilen olağandışı gündem toplantısı sırasında bir tim kurulmasını istediğini söylemişti. Yarbay Ali, bunun için erken olduğunu düşünüyordu. Her ikisini de çok iyi tanırdı ve herhangi bir sorun çıkmadan görevlerini başarıyla sonlandıracaklarına dair olan güvenini dile getirmişti.
181
Orkun Uçar - Burak Turan
Ama Kenan'ın içinde bir endişe vardı. Israr etti. Yarbay Ali sadece üç kişilik bir tim görevlendirmeyi kabul etti.
Askerler, özel görevlerde bulunmuş yetenekli ve cesur kişiler arasından özenle seçildi. Kenan, onları ilk gördüğü anda yüreğinde bir ağrı hissetmişti. İri cüsseleri ve gurur dolu bakışları altında eziliyordu.
Ordunun bunlar gibi daha nice cesur neferlere sahip olduğunu düşündü. Böyle askerlere sahip bir ordunun, girdiği hiçbir savaştan hezimetle ayrılmayacağına dair olan inancı, demir perçinlerle güçlenmişti.
Gecenin derin karanlığında yol alan helikopterin devasa pervanesi, bir bıçkı gibi yarıyordu lacivert bulutları.
Askerler siyah kamuflajlar giymişlerdi. Başlanndaki siyah kas-kın önünde gece görüş ve termal dürbünlerle ellerinde yüksek teknoloji ürünü silahları vardı.
Orman görünmüştü. Helikopterdeki termal algılayıcılar çalıştırıldı ve ormanın üzerine gelmeleriyle birlikte arama işlemi başlamış oldu. Orman tuhaf bir şekilde sessizdi. Bulundukları konumdan uzaklardaki köylerin ışıkları görülebiliyordu. Aznaların arasındaki çeşitli vahşi hayvanların izleri sürekli sinyal veren termal algılayıcılarla incelendi.
Hemen hemen bir saat kadar uçmuşlardı ormanın üzerinde. Nihayet izine bir göl kıyısında rastladılar. Termal algılayıcılar üzerindeki şekiller, aşağıda bir insan olduğunu gösteriyordu.
Askerler halatlarla indi, Kenan yukarıda telaş içinde bekliyordu. Yine vahşi bir hayvan ya da ısı yayan herhangi başka bir şey yüzünden yanlış alarm aldıklarından endişeleniyordu. Eğer aşağıdaki Azazil ya da Azarrath ise vücut ısısı son derece düşmüş olmalıydı.
182
Zifir
Bu durum, Kenan'ı daha fazla endişelendirmek için yeterliydi. Üstelik iki kişi olmalan gerektiği halde tek bir sinyal almaları aklını daha fazla karıştırmıştı.
Gecenin içinde simsiyah giysileriyle kamufle olmuş askerler gece görüş dürbünleriyle gölün kıyısını arşınladılar. Azazil'i kayaların üzerinde, mağara girişinde buldular. Hemen telsiz çağrısı göndererek kurtarma ağı istediler.
Dostları ilə paylaş: |