ÇARDAK EMİNİ — İstanbula gelen yaş meyva ve sebzelerin muhtelif isimler altındaki vergilerini alan memurun adı; memuriyetine de Çardak Emâneti (Eminliği) denilirdi; yeri Çardak İskelesinde idi; Evliya Çelebi Onyedinci as ir ortasında Çardak Eminin emrinde 50 nefer memur çalışdığmı .kaydediyor; bu emânetde gelen sebze ve meyvalardan bir «âmediye» (Oktura) resmi ile tartıldıkları mîrî kantar için de bir «kantariye» resmi alınırdı.
ÇARDAK İSKELESİ — Yelkenli gemiler devrinde Marmaranın Silivri, Tekirdağı, Gelibolu, Çardak, Bandırma, Mudanya, Yalova, Karamürsel, Değirmendere, İzmit, Hereke, Tavşancıl gibi yalı kasabalarına küçük yelkenliler gidib gelirdi, hattâ bunlara «kayık» adı verilirdi, «Mudanya Kayığı», «Karamürsel Kayığı», «Tekirdağı Kayığı» denilirdi. Bu gemiler İstanbul Limanında dâima aynı iskeleye yanaşır, aynı iskeleden yolcu ve mal alıp kalkardı, ve İstanbul Limanındaki bu iskelelere de Tekirdağı İskelesi, Gelibolu İskelesi, Mudanya İskelesi gibi isimler verilmişdi.
Onyedinci asır sonlarına kadar Çanakkale Boğazında Anadolu ile Rumeli yakaları arasında gecid iskeleleri Anadolu tarafında Çardak Kasa-
bası ve Rumeli tarafında da Çelibolu Kasabası idi. İstanbul limanı ile Çanakkale Boğazındaki Çardak Kasabası arasında işleyen gemiler de İstanbul Limanında Çardak İskelesi denilen iskeleye bağlar, yanaşırlardı. Bu iskelenin yanında bir yeniçeri kolluğu ve bir yeniçeri kahvehanesi de İskeleye nisbetle «Çardak Kolluğu», «Çardak İskelesi Yeniçeri Kahvehanesi» adını taşırdı (Bu iki isme bakınız).
ÇARDAK İSKELESİ YENİÇERİ KAHVEHANESİ — İstanbulun en büyük ve mükellef yeniçeri kahvehanelerinden biriydi (B.: Kahvehane; Yeniçeri Kahvehaneleri). Mîrî bir yapı olup Çardak İskelesi Yeniçeri Kolluğu çorbacıları nam ve hesabına işletilegeîdiğiııi tahmin ediyoruz. 1730 ihtilâlinde Patrona Halil'in en yakın ayakdası olmuş Kahveci Ali Ağa 56. Çardak Kolluğu çorbacısı olup «Kahveci» lâkabını bu Çardak İskelesi kahvehanesine nisbetle almışdı; ve ihtilâle tekaddüm eden günlerde bu kahvehane, ihtilalcilerin neşveret yerlerinden biri olmuşdur. Son yeniçerilerden ve belki 56. Çardak Kolluğunun da son çorbacısı kalender mesreb halk şâiri Galatah Hüseyin Ağa da uzunca bir müddet bu kahvehanenin küçümsenmeyecek gelirinden jfay-dalanmışdır.
Kalender adında bir halk şâirinin bu kahvehaneyi tasvir eden 20 kıt'alık bir destanı vardır; destanın ne zaman kaleme alındığı belli değildir. Yeniçeri Ocağı 1826 da kaldırıldıkdan sonra İs-tanbuldaki bütün yeniçeri kahvehaneleri de ya yıkdırılmış, ya bozulmuşdu, fakat hâtıraları halk ağzında uzun bir zaman yaşamışdı. Kalenderin destanının da 1826 dan çok sonra, rivayet ve hikâyelere istinaden yazılmış olması muhtemeldir. Destan şudur:
-
Çardakdaki Eîlialtı Kahvesi
Lebi deryada muhabbet kafesi
Peykeler müzeyyen, âlî sofalar
Cümle levazımı mükemmel hepsi
-
Beyan idem size bir bir ey yaran
Tâ ki okuyanı bırakanı hayran
Anda âbâd oldu bu dili vîran
Yâni çorbacının doldu kisesi
-
Evvelâ takında levha nişanı
Hacı Bektaş Ocağı kehkeşanı
Kahvehanenin namus hem şanı
Buyurun dir davetle cümle naşı
-
İki tabaka üzre hüddâmı var
Biri kahve fürûşi naz şivekâr
Biri cundabaz bıçkın yadigâr
Hizmetle memnun iderler herkesi
10. Yasemin cubukda Tophane lüle
öoldurt gel efendim sol gönce güle
Mangırı da söyle sırma kâküle
Bu kahvede keyfin emîrânesi
-
Âyineler billur avize biiîûr
Nukuuşu ziyneti n«ri âlâ nur
Hasırlar Mısırdan perdeler Lâhur
Çok mu iki akçe kahve paresi
-
Köçekleri vardır Sakız tavşanı
Tîri müjgânına alır nişanı
Savrulur tel tel züifi perişanı
Çileden çıkarır hem çaipâresi
-
Seksen kazık üstündedir salaşı
Mevkii lâtifdir iskele başı
Ağırlar gelse de üçyüz yoldaşı
Anda timar olur gönül yâresi
-
Kurulu kurbinde deniz hamamı
İstanbul u tutmuş şöhreti nâmı
Görürsün üryan nice güî endamı
Her biri bir semtin bir mehpâresi
Çardak İskelesi Yeniçeri Kahvehanesi (R. E. Koçu'nun Patrona Halil adlı eserinde Sabiha Bozcah'nın bir kompozisyonu.)
ÇARDAK KOLLUĞU
— 3748 —
İSÎANfiÜL
ANSİKLOİ>EDlSt
— 3749
ÇARDAK KOLLUĞU SOKAĞI
.5. Kimi kebûterdir atar taklayı
Kiminde gör bıçkın meşreb edayı Belde al futayla yüz mehlikaayı İstanbul'u» kumru âvâresi
-
Şûhi şîvekârım sahnup gezin
Pâyin bus etmeğe râyegân izin
Bâlin oldukda ger bir şûhe dizin
Müşkil olur pek aklın idaresi
-
Anda serdik biz de peykeye postu
Hem çekdik âguuşe taze rû dostu
Sakız nıahbûbudur nâmıdır Kosti
Fendbazhkc'a gaayet çok menîeresi
-
Fincanlar fağfûri zarfı telkari
Reva değil bunda hakkın inkârı
Teşrif itse yedi iklim hünkârı
Olmaz zerre mikdar bir yüz kaaresi
-
Bunda cem olmuşıkır cümle güzeller
Bundadır semai divan gazeller
Bunda can solıbeti bezmi ezeller
Çardağın cevahir dlı-hera dâresi
-
Çeker sakfi bâlâsına al sancak
Kahvelerin miîırü manîdir Çardak
Kazadan belâdan asan ide Hak
Duahanı Kalender bîçâresi
ÇARDAK KOLLUĞU VE İSKELESİ —
İstanbulun Haliç yalısında eski meşhur bir yeniçeri kolluğu ve burada bulunan eski meşhur bir iskele; Çardak kolluğu ve Çardak İskelesi Bos-tancıbaşı Defterlerin de (B.: Bostancıbaşı Defterleri) şöyle tesbit edilmişdir: «... Eminönü tarafından gelirken: ... Tütün gümrüğü, önünde Tütün Gümrüğü İskelesi — Elli altı Ömerin Kahvehanesi — Serapa tütüncü dükkânları — Hasır İskelesi — Serapa limoncu dükkânları — Çardak Kolluğu ve İskelesi —- Serapa yemişçi dükkânları — Yemiş İskelesi».
İstanbula. getirilen bütün erzak, bu arada yaş yemiş Ve sebze devlet emri ile bu Çardak İskelesine indirilirdi. Yeniçeri Ortalarından her biri İstanbulun bir semtinin asayiş ve inzibatını temin ile vazifelendirilmişdi, 56. inci yeniçeri ortasına da Çardak İskelesi ve civan verilmişdi, onun içindir ki bu ortanın iskele yanında lebideryada bulunan kolluğuna (Karakoluna) da Çardak Kolluğu denilirdi.
Yeniçeri Ocağında her ortanın en büyük zabiti Çorbacı unvanını taşırdı; çorbacılar da ocak-da «Katar ağaları» denilen yüksek kumanda heyetinin ilk kademesini teşkil ederdi, yani çorbacı olan bir yeniçeri zabiti, ocağın en yüksek mevkii olan Yeniçeri Ağalığına doğru yükselme yoluna girmiş olurdu, hangi yüksek kademede bir boşal-
ma oldu mu, onun altındakiler birer derece otomatik olarak terfî ederlerdi. Yalnız 56. inci ortanın çorbacısı katar ağalığı hakkından mahrum kılınmışlardı, bu ortanın, diğer adı ile Çardak Ortasının çorbacısı, kalabildiği kadar bu çorbacılıkda kalır, bu vazifeden ya bir kabahati görülüp azledilir, yahud da emekliye ayrılırdı. Bunun sebebi de çok manalı idi; 56 inci ortanın çorbacılarının vazifesi toptancı esnafın, murakabesi idi, kabzımalların kontrolü idi; bu adamların da her isi türlü dalavere, hile ve hud'a ile dolu idi; rüşvet, aidat, «bak da görme» harcı ile elini kirletme ihtimâli bulunan bir zabit, elbet ki bir asker ocağında ağır mesuliyeti! yüksek kumanda mevkilerine çıkarılamazdı. 56. Orta çorbacılığından her ne suretle olursa olsun ayrılanlar da istisnasız dünyalığını düzmüş olarak ayrılırdı.
Hicri 1242 (milâdî 1826) da, yeniçeri ocağı kaldırıldıkdan sonra kurulan Yeni İstanbul İhti-sab Ağalığı da (İstanbul Belediye teşkilâtı; B.: İh-tisab) Çardak İskelesinde yerleşdirilmiş idi, aşağıdaki satırları İhtisab Ağalığı Nizâmnâmesinden alıyoruz:
«Evvel emirde İhtisab Ağası olanlara kâfi bir yer lâzımdır. Eskiden Çardakda İhtisab Ağalarına mahsus kâfi bir yer vardı, ^anmışdı; yandık-dan sonra o yerin bir kısmını üstüne geçiren maktul Şabcı Bohor orasını hassas hasekiliğinden çıkma Arif Ağaya vermiş, o da c arsaları kuru yemişçilere satmış, bu suretle eski ihtisabın yeri daralmışdır. Şimdi kuru yemişçilere satılmış olan o yerler değer bedelleri verilerek geri alınacakdır. Çardak İskelesi yanında olan Ellialtı Kahvehanesi de (B.: Çardak İskelesi Yeniçeri Kahvehanesi) İh-tisaba tahsis edilerek denizden gelen giden kayıklara dahi nezâret etmek üzere İhtisab ağası yeri karşısında olan üç dört dükkân daha alınarak mîrîden müstakil ve gereği kadar büyük İhtisab ağası konağı inşâ edilmesi münâsibdir...».
Osman Nuri Ergin «Mecellei Umûrî Belediye» adlı eserinde metin dışı bir notunda şunları yazıyor: «Çardak, gümrük yeri manâsına kullanıl-rmşdır (?). Halen Yemişde, Unkapanında Çardak İskelesi nâmı ile birer mahal mevcuddur (Çardak İskelesi Yemişdedir, Unkapanında bir başka Çardak İskelesi yokdur). Fâtih Sultan Mehmed Yemiş İskelesinde Çardak nâmı ile esnafa, ve bunların mercii ve âmirleri olan muhteriblere ve nâib-lere mahsus olmak üzere bir dâire yapdırmışdı; sonra diğer yerlerde Çardaklar, yâni cesim gümrük binaları (?) inşâ edilmişdir» (O. N. Ergin, Mecelle, I. 799).
Evliya Çelebi, orta numarası kaydetmeden Çardak Yeniçeri kolluğu ve çorbacısı için şunları yazıyor:
«Esnafı Çardak Çorbacısı — Yeniçerilerdir. Eski Odalardaki Yurdlarına (Şehzâdebaşındaki Yeniçeri Kışlasında bulunan koğuşlarına) Kayıkçılar Odası denilir. Yeniçeri Ağası teferrücgâha gidince kancabaşlı kayıkları ile bunları götürürler. Kayıkları Unkapanı İskelesi kurbinde yatar. Nefer 1000 dir».
Suçlu esnafın tecziyesi için Çardak Kolluğu Çorbacısının falakacıları ve kollukda bir de tevkifhane vardı. Şehir içinde tevkif edilip de Rumeli Hisarı Zindanına gönderilecek, veya İstanbul dışına sürülecek yeniçeriler de Çardak Kolluğu İskelelerine indirilir, kayığa veya gemiye bu iskeleden bindirilirdi (B.: Çardak Kolluğu Vak'ası).
ÇARDAK KOLLUĞU ATEŞ KAYIKLARI — Eski büyük ahşab İstanbulda yangın âfetine karşı yeniçeriler görevli olduğu için, yangın tulumbacılığı kiTuldukdan sonra tulumbacılar ocağı da yeniçeri ocağına yamak olarak bağlanmış idi (B.: Tulumbacılık; Yeniçeri); yangın tulumbaları da Yeniçeri Kolluklarına yerleşdirilmiş ve her kolluğa bu tulumba sandıklarını kullanmak için kâfi sayıda tulumbacı verilmiş idi. Büyük yangınlarda icâbına göre Galata tarafı tulumbalarını İstanbula, İstanbul tulumbalarını Galataya geçirmek için de «ateş kayığı» denilen mîrî malı büyük kayıklar vardı (B.: Ateş Kayığı). İki büyük ateş kayığı Çardak Kolluğu emrine verilmiş, 56. Orta neferleri tarafından kullanılıp muhafaza olunurdu; bu kayıklar Çardak Kolluğu İskelesi ile Unkapanı İskelesi arasında ve Unkapanına yakın bir yerde hususî büyük bir kayıkhanede dururlardı.
ÇARDAK KOLLUĞU VAK'ASI — Son yeniçerlerin en azgın devri olan Dördüncü Sultan Mustafa zamanında, devlete meydan okuyan zorba güruhunun büyük bir rezaleti, İstanbulda adetâ yeni bir ihtilâl havası yaratmış bir vak'adır.
Karadeniz Boğazındaki Kavak Kalesi yamaklarından birkaç nefer, sefih ve ahlâksız lâz uşağının fevkaalâde bî edebâne hareketlerinden ırz ehli takımı bizar olmuş, Kavak Kalesi Ağası Emin Ağa da 15 rebiülevvel 1223 (M. 11 mayıs 1808) çarşamba günü bu ahlâksız neferleri tevkif ederek yanlarına kattığı kâfi mikdarda muâfizla kayıklara bindirmiş, tedib ve terbiyelerini isteyen bir yazı ile beraber İstanbula Sekbanbaşı Mustafa Ağaya yollamış idi (B.: Boğaz Kaleleri Yamakları).
Tevkif ve İstanbula sevkedilen uşakların fe-sad vadisinde yoldaşı ve şekaavet yolunda ayak-daşı olan Macar Tabyası neferlerinden Abdülke-rim ile benzeri birkaç şakî kayıkları durdurmak ve içindekileri kurtarmak için Macar Kalesinden top atmışlar, gülleler isabet etmeyip kayıklar aşağı tarafa geçince onlarda kayıklara binmişler ve takibe başlamışlardı. Fakat yolda yetişememişler, Kavak Kalesinden gelen kayıklar Çardak Kolluğu İskelesine yanaşıp içindeki mevkufları Çardak Kolluğunda 56. Orta neferlerine teslim etmişlerdi.
Arkadan gelen Macarkaleli Abdülkerim ile ayakdaşları amiyane yaygaralarla başlarına jrz ve namus bilmez hezele ve hayta güruhundan büyük bir kalabalık toplamış ve Çardak Kolluğunu basmışlar, aslında bu kolluğun 56. orta neferleri de aynı şehir eşkiyasından oldukları cihetle kolayca anlaşılarak az evvel kolluğa teslim edilen mevkuf uşakları kollukdan alıp kurtarmışlardı. Ve sonra beraberce, türlü rezîlâne nümayiş, it cakası ile zaferlerini meyhane sofrasında tes'id etmek üzere kayıklarla Galataya geçdüer.
Çardak Kolluğundan cebren mahbus almak görülmemiş garib bir vak'a, İstanbul şehrinde emniyetin tamamen kalkdığını gösteren hâdise idi, ayrıca Yeniçeri Ocağının da namusuna tecâvüz demekdi.
Develt Rusya ile harb hâlinde idi, Yeniçeri Ağası Sadırâzam ve ordu ile seferde idi, ocak ana-nesince İstanbulda yeniçeri ağalığı vekâletinde Sekbanbaşı Mustafa Ağa bulunuyordu. Sekbanbaşı Ağa ocak ihtiyarlarını huzurunda toplayarak bu kolluk baskını meselesini ciddiyetle konuşdu, ve: «Bu baskın işi yamakların kendi başlarına yapabilecekleri şey değildir; Çardak Kolluğunda 56, Ortanın başyasakcısı olan Hasan Ağa Ahıshahdır, yamakların hemşehrisidir, zâten bu gibi müfsid-lerin de başıdır, yamaklar onunla söz birliği etmeden kolluğa giremezlerdi, bu fesad Hasan Ağanın başı altından çıkmışdır..» dedi. Vakit akşama yaklaşdığı için tahkikat ertesi güne bırakıldı, Ağa-kapusunda toplanmış olan ocak ihtiyarlan Başya-sakcı Hasan ile kafadarlarının cezalarını yarın tertib ederiz diyerek dağıldılar.
Sekbanbaşı Mustafa Ağanın kendisi de Üçüncü Sultan Selimi tahtdan indiren ve Boğaz Kaleleri Yamaklarının ayaklanması ile başlayan son ihtilâle gelinceye kadar o makuule şehir eşki-yâsmm ayakdaşı idi, Sekbanbaşılığa da serkeşlik ve zorbalık yoluyla kısa zamanda yükselmişdi. Azamet ve ihtişamı eski senli benli ayakdaşlarma pek dokunuyordu, aynı boydan pek çok adamın
ÇARDAKLI FIRIN ARALIĞI
— 375Û —
İSTANBUL
ANSİKLÖPEDİSİ
—•3751 —
ÇARDAKLI HAMAM
leri bir zengin hanımın elinde toplanmış, p hanım da bir hamamcıya kiralamakdan ise daha çok kira temin eden depo hâline ifrağını menfaatine uygun görmüş ve muhteşem hamam 1935 - 1940 alasında (?) depo, dokuma atölyesi ve sonra tekrar depo olmuşdur. Güzel güzel kurnalar, mermer döşemeler sökülmüş, taşçı esnafına satılmış, Türk yapı sanatının bir âbidesi, taş 'duvarlarla kubbelerden ibaret heyula olmuşdur; bu hamamı dilküşanın ölmez hâtırası Alman bilgini Heinrich Glück'in resim ve plânlarında kalmışdır.
Kadırga'da Çardaklı Hamam (Resim ve plân : Heinrich Glück)
da mevkiinde gözü vardı, ki Çardak Kolluğu Baş-yasakcısı Hasan Ağa da bunlardan biriydi. Ağa-kapusundaki toplantıyı haber alınca işi ertesi güne bırakmadı, gece Galataya haber yollayarak Macarkaleli Abdülkerim ile haytalarını meyhanelerden kaldırtıp Çardak Kolluğuna getirtti, lâz yamaklar orada 56. Orta neferleri ile birleşerek Hasan Ağanın delâleti ile Ağakapusuna gittiler: «Ağa efendimizin emrettikleri mahbusları getirdik!.» diyerek kapuyu açdırdıkdan sonra bu sefer de Ağakapusunu basdılar, Ağakapusunun inzibat âmiri, Karakulakağa olan Abdullah Ağayı yatağından çıkarıp ele geçirdiler, bir kısmı da zindan yazıcısını kaldırıp ve yine: «Ağa efendimizin emrettiği mahbuslar geldi!.» diye harem kapusunu çaldırdılar, Sekbanbaşı Mustafa Ağa da meclisde bahsedilen edebsizler tutulmuş zannı ile dışarı çıkınca yakayı ele verdi. Karakulak Abdullah Ağa ile Sekbanbaşı Mustafa Ağa sille tokat gece yarısı Ağakapusundan alınıp Çardak İskelesi Kolluğuna götürüldü ve orada Başyasakcı Hasan Ağanın odasında habsedildiler. Bu suretle rezalet kat kat büyüdü.
Ertesi 12 mayıs perşembe günü devlet erkânım ve saray ricalini büyük bir telâş aldı. Öte yanda da yeniçeri ocağı erkânı toplandı: «Ocağımızın namus ve şerefi, itibârı kalmadı, bütün yoldaşları kaldırır, o eşkıyaya hücum eder, ağalan kurtarır ve o eşkiyâyı tepeleriz..» dediler. Hükümet, ise ocaklıya danışmadan Çardak Kolluğunda toplanmış olan yamaklar ile ellialtılara: «Meramınız nedir?..» diye aracı yolladı. Onlar Sekbanbaşı ile Karakulağın azlini isteriz, azil edilmezlerse ikisi de elimizdedir, îdam ederim..» cevabını verince her ikisi de azledildi, ve serkeş yamakların ellerinden alınarak Bursaya sürgün edildiler. Âciz hükümet bir kat daha zillet gösterip o baldırı çıplak güruhuna: «Ağalığa kimi isterlerse seçsinler, pâdişâhımıza arz etsinler» denildi. Bu sefer utanmazlar utandı: «Ağanın intihabı bize düşmez, ocağımız kanununa aykırıdır» dediler. Bunun üzerine ocak erkânından Hayrebolulu Mehmed Ağa Sekbanbaşı tâyin edilerek Ağakapusuna gönderildi, ocak terekecisi İbrahim Ağa da karakulak oldu. Mesele bu suretle kapanmış gibi görüldü ise de bu sefer İstanbul halkını büyük bir telâş aldı, «Artık Ağakapusu da basıldıkdan sonra malımız, canımız, ırzımız emniyetde değildir!.» denildi, ocaklı da ocağın namusunu iade yolunda ayak diredi. Şeyhülislâm konağında büyük bir meclis kuruldu. Kadıaskerliğe yükselmiş ulemâdan çok ateşli bir zât olan İzzet Bey yeniçeri ağalarına hi-
tab ile: «Ötedenberi işidiriz, yeniçeri kolluğundan
kandil çalmırsa ocağın namusuna dokunurmuş,
kandilini çaldıran zabitin boynuna bir kandil ası
lıp hakaaretie teşhir edilirmiş, ağanız olacak gaa-
fil şahsın gece yarısı kör kandil gibi ağakapusun-
dan alınıp götürülmesi namusunuza dokunmadı
ni!?..» dedi. Zâten yürekleri dağlanmış ocak ağa
lan bu ağır sözler karşısında verecek cevab bu
lamadılar, hemen meclisden kalkıp Ağakapusuna
gittiler, oradan Çardak Kolluğuna bir adam gön
derip Başyasakcı Hasan Ağayı Ağakapusuna ge
tirttiler, lisânen ağır hakaaretden sonra mükemmel
bir dayak attılar ve hükümetten kesin karar ile
îdâmmı istediler, îdam fermanı gelince de 56.
Çardak Ortasının başyasakcısı Ağakapusu zinda
nında boğularak idam olundu. Macarkaleli Ab
dülkerim ile diğer ayakdaşı edebsiz yamakların
idamları da Boğaz Nazırı Kabakçı Mustafa Ağa
ya emredildi, onlar da Boğaz Kalesinde idam
olundular. . ;;. • : '.
ÇARDAKLI FIRIN ARALIĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Eminönü kazasının Alemdar Nahiyesinin Küçük Ayasofya Mahallesi , sokaklarından; Güngörmez Sokağı ile Küçük Ayasofya Medrese Sokağı arasında uzanır; (Pafta 2/21) yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1963).
ÇARDAKLI FIRIN SOKAĞI — 1934 Be lediy.e Şehir Rehberinde Eminönü Kazasının Alemdar Nahiyesinin Küçük Ayasofya Mahallesi sokaklarından; Güngörmez Sokağı ile Kadirga Limanı Caddesi arasında uzanır; aynı adı taşıyan aralık ile paraleldir (Pafta 2/21); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1963).
ÇARDAKLI HAMAM — Kadırga Meydanı ve Küçük Ayasofya Camii civarında îstanbulun büyük ve meşhur çifte hamamlarından biridir; bir onaltıncı asır yapısıdır; Evliya Çelebi «Küçük Ayasofya Hamamı» adı ile kaydediyor; Hadikatül Cevâmi de Küçük Ayasofya Camii vakfına âid bir hamam olduğunu yazıyor. İstanbul Polis Mektebi müdürlerinden ve o mektebde meslekî terbiye muallimliği yapmış Mustafa Galib Bey 1918 de neşrettiği «Rehnümâyi Zabıta» isimli kitabında Çardaklı Hamamı o tarihde açık ve işler halde hamamlar arasında gösteriyor.
Küçük Ayasofya Camii vakıflarından olan Çardaklı Hamam şer'î hîle ile satılmış (B.: Bil icâreteyn tasarruf) ve şahıs mülkü olmuşdur; ölümler dolayısı ile hissedarlar çoğalmış, buna karşılık gelir payları azalmış, nihayet bütün hisse-
Bir memleketin kendi halkı tarafından ecdadının bırakdığı büyüklü küçüklü târihî eserleri kendi hasis çıkarları yolunda yok edilmesi hâlen yurdumuzda, aydın bir hakikattir ki vahşet krizi halindedir; yakın gelecekde torunlarımız neslimizi tel'in etmekde yerden göğe haklı olacakdır. ÇARDAKLI HAMAM — Kasımpaşada çok küçük bir hamam idi; adını, hicrî 1147 (milâdî 1735) de, İstanbul hamamlarında işler Arnavud dellâkları tesbit için tanzim edilmiş bir hamam •sicil defterinde gördük (B.: Arnavud Dellâklar; Del-
m
lâk; Hamam); bu defterde bu hamamda ancak bir nefer hamam u-şağı gösterilmişdir, ki aynı defterin kaydına göre o tarihde meselâ Kasımpaşadaki Hamamı Kebirde (Kaptanpa-şa Hamamında) natır ve dellâk 20 kişi çalış-makda idi. Çarşıdaki Hamam hakkındaki ka-yıd şudur:
«Hamamı Çardaklı — Hamamcı sarı bıyıklı Hüseyin Abdi, şehrî; Ekmekçiler Kâr-hânesinden Mehmed İbrahim, İstadveli (Arnavud); Külhancı Ma-nuk, zimmî».
Bu hamamın yerini, ve başkaca adı olup olmadığım tesbit edemedik.
ÇARDAKLI HA-
MAM — Cerrahpaşada kendi adım taşıyan so-kakda idi (B.: Çardak-hhamam Sokağı); 1894 deki büyük zelzelede yıkıldı; hâlen izi, nişanı kalmamışdır.
Hadikatül Cevâmi Davudpaşa civarındaki Bıyıklı Hüsrev Mescidinden bahsederken: «... banisi sipahi çavuş-larındandır, merkadi Çardaklı Hamam karşı-
ÇARDAKLI HAMAM SOKAĞI
— 3752 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
3753 —
ÇARIK
smdaki mezarlıktadır» diyor. Çardaklı Hamam vSokağına bir kavusak ile bağlı Bıyıklıhusrev Sokağı ve etrafı son yıllarda (1957 - 1958) istimlâk edilerek o yol ve arsalar Cerrahpaşa Hastahâne-sine eklenmişdir; Çardaklı Hamam arsasının da onlar arasında bulunması muhtemeldir.
ÇARDAKLI HAMAM SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Fatih Kazasının Sa-matya Nahiyesinde Davudpaşa ve Cerrahpaşa mahalleleri arasında sıra sokakdır (pafta 11/53 ve 55). Emir Pervane Sokağı ile Koca Mustafa Paşa Caddesi arasında uzanır; Bıyıklı Husrev Sokağı ve Tarhane Mektebi Sokağı ile kavuşakları vardır. Koca Mustafa Paşa Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçebilecek genişlikde kabataş döşeli bir yol olup büyüklü küçüklü ah-şab ve beton binalar arasından geçer; sol kolda Cerrahpaşa Hastanesi bulunmaktadır, yukarda adı geçen Bıyıklı Husrev sokağı istimlâk edilerek yeri hastâhaneye katılmışdır. Kitabesinde hicrî 11 48 (milâdî 1735-1736) tarihini taşıyan susuz Yahya Efendi Çeşmesi vardır. Hastahâne dıvarını geç-dikden sonra sokak sağa ve sola iki dirsek ile kırılır. Üzerinde dükkân olarak bir kunduracı bulunmaktadır. Sokağa adını veren Çardaklı Hamam (bu hamamı Küçükayasofya civarındaki büyük ve muhteşem Çardaklı Hamam ile karındır-mamalıdır) 1894'deki büyük zelzelede yıkılmıştır (1963, ekim).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇARDAKLI KAHVEHANE — On sekizinci asırda Kadırga Meydanında büyük, gaayetle mükellef ve meşhur bir kahvehane; o asırda kaleme alınmış «Cevrî Celebi Hikâyesi» diye meşhur bir meddah hikâyesinde bu kahvhânenin şöhreti bir asır evveline kadar götüralmüşdür, ve bu hikâyede Kadırga Meydanındaki Çardaklı Kahvehanenin Berber Mehmed Çelebi tarafından işletildiği kaydedilmişdir. On yedinci asır ortasında yaşamış ünlü şâir Cevrî Çelebi J>u Çardaklı Kahvehanenin müşterilerinden imiş. Kahvehanenin karşısında İstanbul zenginlerinden Yusuf Çavuş adında bir zâtin s^ray mîsâli konağı, ve yine bu zâtin Abdi Bey adında gaayetle dilber taze civan bir oğlu varmış ki, hikâyenin konusu meşhur şâirin bu nevcivana karşı olan aşk ve alâkasıdır (B.: Cevrî Çelebi; Abdi Bey, Yusuf Çavuşzâde).
ÇARDAKLI SOKAK — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Yeşilköy sokaklarından, köyün batı bitiminde yalı boyunda son sokağıdır; (Pafta 13) yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi.
Dostları ilə paylaş: |