Ç meba ında ayaktakımından bir İsrtaııbul Delikanlısı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə14/90
tarix17.01.2019
ölçüsü5,85 Mb.
#97870
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   90

CEZMİ EFENDİ (Süleyman) — Gül Camii müezzinlerinden hicrî 1202 yılı cenıâzL yelâhirinin 27 inci gecesi (Milâdî 4 nisan 1788) bir deniz donanması seyrinde fişenk isabet ederek ölmüş ve sur dışında Tokmak-tepe altına defnedilmiş henüz on sekiz yaşında bir delikanlıdır. Terlikci esnafından babası Paşalı Ahmed adındaki zât, ömrünün baharında ölen oğluna, bir eşi görülmemiş bir kabir taşı yapdırmışdır. Kavuksuz düz bir taş olup üçgen şeklindeki üst kısmına alçak kabartma olarak tek minareli bir cami ile bir gül saksısı yapılmışdır, minare tam ortaya gelmekde, kompozisyon pek zarif, hakikaten üstâdânedir; bu ayrıca iki lâle motifi ile de tezyin edilmişdir; bu eşsiz kabir taşının bir hususiyeti de, genç müezzin Süleyman Cezmi

Süleyman Cezmi Efendinin kabir taşı (Resim: A. B. Koçu)

Efendinin ölüm tarihinin, dâima görüle geldiği gibi kitabe metninin altına değil, kitabe metninden evvel kaydedilmiş olmasıdır. Türk kabir taşçılığı bakımından eşsiz bir kıymet taşıyan bu taşın kitabe metni şudur:

Hüvelbâki (üstde ortada) Cemâziyelâhire (üstde sağda) Sene 1202 (üstde solda)

Gitdi Hayfâ ki elimden güzelim Ayrılık âteşine yandı dilim Düşell toprağa ol bî bedelim Ağlamakdır gece gündüz amelim

Gül Camü şerifinde bülbül idi, yâni zümrei mü-îzzinandan taze civan olûb gece derya donanması seyrinde fişenk isabeti ile kazaen şehid olub henüz on sekiz yaşında idi ki vücûdi nazenini bu mekânda kara toprağa düştü. Terlikci esnafından Paşalı Ahmedin mahdumu Süleyman Cezmi Efendi rûhiçün elfâtiha.

Kitabenin manzum kısmı, mezarlık edebiyatında klişeleşmiş kıtalardandır; belki yalnız İstanbulda binlerce çocuk ve delikanlının kabir taşlarına hak edilmişdir.

Kitabede bahsedilen derya donanması 28 Cemâziyelâhir 1202 (m. 5 nisan 1788) günü donanmayı hümâyunun Kaptânıderya Gazi Hasan Paşa kumandasında sefere çıkması münâsebeti ile yapılmış bir şenlik olması gerekir.

1943 yılında bu kıymetli taş yerde yatık bir vaziyetde idi; 1963 yılında yerinde bulunamadı; kabir taşı hırsızları kaldırılıp taşçılara satılmamış ve onlar tarafından da üzerindeki sanat bediası nakışlar kazınıp başka bir fâniye kabir nişanı olmamış ise parçalamb mıcır hâline getirilmiş ve bir yol tamirinde kullanılmış olması gerekir.

CEZMİ KALFA — Geçen asır sonlarında serasker ve sadırazam Hüseyin Avni hareminde bir çerkes câriyedir; kadife üzerine sırma işlemecilikde eşsiz bir usta idi; birer metro kare büyüklüğünde al kadife zemin üzerine en az yarımşar okka altın tel ile işlenmiş bir Osmanlı arması ile bir İsmicelâl levhası 1918 mütarekesi yıllarında bedestende ikişer bin liraya satılmışdır; armayı bir Amerikalı kadının, İsmi Celâli de Mısırlı bir zenginin satın aldığı söylenir. Bizim elimize de bürümcük bir kelâhî gömleği ile bir yüz havlusu geçdi; gömleğin bir parmak enlili-ğindeki yakasına altın tel ve hurda ve çok güzel bir talik hat ile:



CEZVEClYAN (Bedros)

— 3542


İSTANBUL

ANSÎKLOPEDlSl

— 3543 —

CHANTEMESSE (Andre)




Açma ki giribânın kamaşmasın dîdeler Bergüzardun şehzademe Cezmi işi nadideler

Yüz havlusunun iki başına da gümüş telle ağır işleme arasına:

Badi sabâ eserken açsun nerkis dîdeler Bergüzardır sultanıma Cezmi işi nadideler

yazılmışdı. Gömleği bir şehzadeye, havluyu da bir sultana kendisinin naçiz bir düğün hediyesi olarak hazırladığı anlaşılıyor.



Nureddin YATMAN

CEZVEClYAN (Bedros) — Tanınmış bir matbaacıdır; salnameci Teotik'in (1873-1928) kayınpederidir; 1839 da İstanbul'da Balat'da doğmuş ve 1882 de yine İstanbul'da vefat etmiştir.

İlk tahsilini önce Balat'da ve müteakiben Üsküdar'da Cemaran mektebinde yapmıştır. Gazeteci Karabet Ütücüyan (1823-1904) Pa-ris'den avdet ettikten sonra, Çinili Kanındaki «Masis» gazetesinin matbaasında, Cezveci-yan'ı mürettip olarak çalıştırmıştır.

Matbaacı Karabet Baronyan onun hakkında şu bilgileri vermektedir:

«Kendisini, «Takvimhâne» adlı Devlet Matbaasında usta silindirci olarak çalıştığı zamandan beri tanırım. Hususî matbaaya ma-lik olduktan sonra da sonuna kadar bu vazifede kalmıştır. Bu sıralarda «Mahsûre» isimli vapur şirketinin biletlerini bastırmayı de-ruhde etmeğe muvaffak olduğundan, Yusuf-yan Hanında ufak bir matbaa tesis etmiştir. Aynı zamanda Takvimhâne'deki vazifesine de devam etmiştir. Bilâhare işini ilerleterek epeyce zaman Ermenice «Horizon» (Ufuk) ve «Tadron» (Tiyatro) haftalık gazetelerini ve tiyatro ilânları gibi şâir işler de tabetmiş-tir».

1870 - 1876 yılları arasında faaliyette bulunan Cezveciyan'ın matbaasında muhtelif ermenice ve ermenice harflerle türkçe eserler basılmıştır.

Yetişdirdiği çıraklar meyânında en mühimi akrabası Nişan Berberyandır ki ustası ölürken matbaasının imtiyazını ona terket-miştir. (Bibi Teotik. «Dibudar» (Ermeni matbaacılık tarihi) İstanbul. 1912. s. 99).

Kevork PAMUKCtYAN

CEZZAR (Engin) — Aktör; Türk tiyatrosunda gene neslin seçkin simalarından; 1935 de İstanbulda doğdu; serbest meslek er-

tabından Mehmed Seha Beyin oğludur, annesinin adı Fatma Melek Ha' nımdır. Aşağıdaki



Engin Cezzar (Resim: S. Bdzcalh)

satırları, Hayat mecmuası muharrirlerinden Turgut Etingü ile bir mülakatından alıyoruz: «Robert Kolejde tahsilimi yaptım. Tiyatro ile o-rada ilgilendim. Piyesler sahneye koydum. Rol aldım. Amerikada Yale Üniversitesinde rejisörlük tahsil ettim. New Yorka geçtim. Stanislavsky sisteminin sayılı hocalarından ders aldım. Actor's Studio'ya, benim zamanımda gidip gelen şöhretler, sıra arkadaşı diyeceğim kimseler arasında: Marilyn Mon-roe, Viveca Lindfords, Ben Gacarra, Eli Wal-lach, Geraldine Page, Paul Newman vardı.» Bizimle olan bir konuşmasında ise, Ro-ber Kolejde 1951 de sahneye ilk çıkışında Jul Sezar piyesinde baş rolü aldığını söylemiş, Amerikadaki yüksek meslek tahsilinin tarihlerini de 1955 - 1959 arası olarak tesbit etmiş.

Engin Cezzar memlekete döndükden sonra Şehir Tiyatrosuna intisab etti, ve .burada Hamlet piyesinde Hamlet rolü ile birden şöhret kazandı. Piyesinde ilânlarında bu rol için ihtiyaten iki isim yazılmış olduğu halde E. Cezzar Hamletin üç ayı aşan temsillerinde bir defa bile dublörüne ihtiyaç göstermeksizin rolünü her gece oynadı, ve her gece büyük alkış topladı. Bu temsilin bir hususiyeti de dünya sahnelerinde Hamlet rolünü alıp şöhret yapmış artistler, daha yerinde bir tâbir ile dünyâ tiyatro târihinin ünlü Hamletle-ri otuz yaşının üstünde aktörler ola gelmiş iken E. Cezzarın bu roldeki büyük başarısını yirmidört yaşında göstermiş olmasıdır.

Şehir Tiyatrosundan Küçük Sahneye geçen genç sanatkâr orada «Bir yasdıkda» adlı piyesi sahneye koydu, 1962 de aktris Gülriz Sürûri ile evlendi ve 1962 - 1963 tiyatro mev-simince genç karı koca kendi isimlerini verdikleri tiyatro topluluğunu kurdular, ve ilk defa olarak «Tütün Yolu» adlı piyesi sahne-

ye koydular; ikinci piyesleri de «Çikolata Sevgilim» oldu.

Hayat mecmuası muharriri, Engin Cezzarın portresi ile Bebekdeki baba ocağını şu satırlar ile tasvir ediyor:

«Kıvır kıvır saçların süslediği bir baş, ölçülü bir yüz, tatlı bir esmer ten, sonra ok gibi kirpiklerin himayesine çekilmiş gözler... Akları ortasında ışıl ışıl ışıldıyan iri, karası çokça gözler sanki genç Hamlet'in iç dünyasındaki zenginliklere tutulmuş bir ayna gibi...

«Yeni Uğur apartmanının en üst katından Marmara'yı, Kızkulesi'ni ve karşı yakayı görebiliyoruz Şömineli çatı katının içine dönüldüğü, etraftaki eşyalara ve dekora bakıldığı zaman da genç aktörün evinde sanatçı bir ruhun hâkim olduğu derhal farkediliyor.

«Gerçekten de öyle. Baba, dış görünüşünde hesap kitap adamı; tüccar. Oysa biraz konuşnııya, deşilmiye bakıyor. İçinde, benliğini öylesine sarmış bir sanat aşkı var ki, insan, Engin Cezzar'ın yetişmesinde babanın bu sanat sevgisini hemen müşahede ediyor. Baba bu his tarafını ancak oğlunda dışarı verebilmiş. Anne de öylesine.. Engin gibi yetişkin bir oğlu olmasına rağmen, Güzel Sanatlar Akademisine gidiyor, resim dersi alıyor...

«(Yirmidört saatinin nasıl geçdiğini sordum; kısaca şöyle anlattı:

— (Sahnede), okumak ve arada , sırada yemek yiyip uyumak, Bebekte, benim en iyi günlerimin geçtiği yerde balıkçıları seyretmek 24 saatiminin değişmez programıdır...».

Engin Cezzar, geçen asrın başlarında Napoleon'a karşı Akka Kalesini müdafaa etmiş ünlü kumandan ve valilerden Cezzar Ah-med Paşanın torunlarındandır.

Hakkı GÖKTÜRK

CHANTEMESSE (Andre) — Dünyaca tanınmış Fransız bakteriyologu, 1851 de doğdu, 1919 da öldü. Bu ünlü doktor İkinci Sultan Abdülhamid zamanındaki kolera salgınında İstanbula gelmiş ve burada ciddî büyük hizmetde bulunmuşdur. Şöyle ki İstanbulda, 1893 yılının sıcak yaz günleri uzanıp giderken, bütün şehir halkını, korkunç bir hastalığın adı dehşetle ürpertiyordu. Ö günlerin acı hikâyelerinden anladığımıza göre bağırsakları bozacak meyva bolluğu, şehir sularının bakımsızlığı, hıfzısıhha kaidelerine hiç uymayan umumi yaşayış gidişine rağmen

hastalık epidemi halinde değilse de, tekrar-lıyan aynı arazlı ölüm vak'aları, doktorların koyduğu teşhis ve tavsiyelere karşı lâkayd şehrin bazı muhitlerinde hastalığı çok vahim bir şekil almağa götürüyordu. Devrin hükümdarı II. Sultan Abdülhamid bu korkunç ve tehlikeli hastalığın bir an evvel söndürülmesini istedi.

O yıllar Fransız tababetinin en parlak devri idi. Louis Pasteur'ün Chamberland ve Emile Roux ile tavuk kolerasına, şarbona, kuduza karşı aşılar keşif ederek tababet âlemini heyecan ve sürür, içinde bıraktığı senelerdi. İnstitut Pasteur mütemadiyen insan zekâsının vasıl olabileceği en parlak buluşların şan ve şerefine ulaşıyordu. II. Sultan Abdülhamid İnstitut Pasteur'deki bu yeni buluşlarla alâkasız değil. İstanbulda tehlikeli bir surette hüküm sürmeğe başlayan korkunç hastalığın bir an evvel söndürülmesi için Paris'te İnstitut Pasteur'e derhal müracaat edilmesini emretti

Osmanlı hükümetinin müracaatı üzerine Pasteur Enstitüsünün ikinci müdürü ve Pasteur'ün şöhretli çalışma arkadaşı Dr. Roux, Osmanlı İmparatorluğunun Başşehrinde zuhuru bildirilen hastalığı önleyici tedbirleri almak üzere Chantemesse'i, bu değerli Doktoru, İstanbul'a gönderdi.

Paris'te intişar eden «Techniques Hos-pitalieres Medico-sociales et sanitaires» mecmuasında 1950 de yayınlanan bir etüdümde bildirdiğim gibi, İstanbul'da 1893 de görülen bu kolera vakaları dolayısıyla İnstu-tut Pasteur ile yapılan temaslar Türkiyede Bakteriyoloji fenninin tekâmülünde de başlıca âmil olmuşdur.

Doktor Chantemesse İstanbul'a gelince, Kolera menşei su olan bir hastalık olması do-layısile, ilk iş olarak şehir sularının tedkıki-ne başladı. İmparatorluğun son devirlerine kadar bilhassa şehrin îstanbul cihetinde esaslı içilen bir su hâlinde bulunan Kırkçeşme şebekesinin kaynak ve yollarının durumu ile alâkadar oldu. Şehrin îstanbul cihetini besleyen Belgrad ormanındaki büyük bendin ve onu dolduran derelerin etrafında yayılmış Şarkî Roma İmparatorluğundan kalma bir köy, Petra köyü vardı. II. Sultan Süleyman Belgrad muhasarasında yardımları görülen Islavlarm, Bulgarların buraya iskânına mü-



CHENIER (Andre)

— 5544 —


istanbul

ANSÎKLOPEDÎSÎ

3545 —

CHURCHILL (Winston)




saade etmiş ve köye de Belgrad köyü ismi verilmişti. Koleranın ve benzeri ishalli hastalıkların vakit vakit şehirde tezahüratı senelerinde ise bu köyün bütün domuz ahırlarının, bütün keriz suları bendin içine akıyordu. Doktor Chantemesse bu tehlikeli vaziyeti ve bendin sularından yaptığı tahlillerin neticesini bir raporla Sultan Abdülhamide ar-zederek Belgrad köyünün Büyükbendin yanından kaldırılması hususunda irade çıkmasını temin etti, köy boşaltılarak binaları da yıktırıldı. Doktor Chantemesse istanbul'da fazla kalamadı, çalışmalarından günü gününe haberdar olan Pâdişâhın kalması hakkındaki arzusuna rağmen, İnstitut Pasteur'den yerini dolduracak bir arkadaşının gönderileceği vâ-dile Paris'e avdet etti. Kısa bir müddet sonrada Pasteur'ün talebelerinden Maurice Ni-colle istanbul'a geldi.

Dr. Sadi Nazım NİRVEN

CHENIER (Andre) — Fransız şâiri; 1762 de Istanbulda doğdu; 1794 de Büyük Fransız ihtilâlinin «Terreur» denilen kanlı dehşet devrinde henüz otuz iki yaşında iken îdam olundu; o toplu idamlarda ölüm yolu arkadaşları ile beraber bir arabaya doldurulup giyotine götürülürken elini başına vurarak: «Bunun içinde daha pek çok şey var!» diye bağırmış olan A. Chenier, duygu ve düşüncelerinin pek çoğunu verememiş bir sanatkâr olmasına rağmen, bugün XVIII. asır Fransız şiirinin en büyük ve mümtaz simalarından biri olarak bilinir.

Bu büyük şâirin Istanbulda Galatada doğduğu hâlâ durmaktadır ve A. Chenier'nin adına ithaf edilmiş fransızca bir şeref plâkı taşımaktadır. Bu târihî bina hakkında aşağıdaki satırlar, İstanbul Ansiklopedisinin mümtaz kalem arkadaşı Dr. Saadi Nâzım Nirven tarafından yazılmışdır:

İstanbul'un bâzı semtlerinde hâlâ cephelerinde geçmiş yüz yıllardan izler görülen bir takım eski evler vardır. Bunlar taşlarının örgüsü, tuğlalarının dizi sıraları, kapılarının üzerinden konsol şeklinde dişler yaparak sokağa taşmış cumbalarıyla Bizanslılardan, Cenevizlilerden kalma uzak günlerin hâtırala-rıyla doludurlar/Bunlardan biri de Galata-nm Voyvoda caddesine paralel geride kalmış darca bir sokakta, eski Banka sokağındaki taş kârgir bir yapıdır. Bu eski bina yal-

nız yapısının Cenevizlilerden kalma tarihi hâtırasından maada, Fransız edebiyyatının namlı şairlerinden Andre Chenier'nin doğduğu ev olmasıyla da büyük bir değer taşır. Bu eski binanın sokağa bakan cephesinde ikinci kat hizasında, orta yerdeki pencereler arasında beyaz mermer taş bir levha üzerinde şu satırların yazılı olduğu görülür.

Andre Chenier

Naquit Dans cette nıaison

Le

30 Octobre 1762



«Cephesinde yer yer onyedinci yüz yılın yapı karakterleri silik bir ikindi gölgesi gibi serilmiş bu tarihi evde 1762 yılının Ekim ayının 30 uncu günü Fransa ihtilâlinin ve ede. biyyatının meşhur şairi Andre Chenier doğ-muşdur.

Eskiden Osmanlı Bankasının bulunduğu Sen Piyer Hanının yanındaki bu kârgir ev, sonradan Sen Piyer Hanına katılmıştır. Hanın arkasında Sen Piyer Kilisesi, Sen Piyer Okulu, Sen Piyer Sörler Yurdu vardır.

«Üçüncü Sultan Mustafa'nın saltanat
yıllarında da Türkiye ile Fransa arasındaki
münasebetler bir evvelki yüzyıllarda olduğu
gibi büyük bir samimiyet içinde devam edi
yordu. Bu yıllarda Parisli bir Fransız, Louis
de Chenier de İstanbul'da bir Fransız çuha
ticarethanesinde iş sahibi olmuştu; L. Chenier
burada yabancılarla gayri müslimlerin yap
tığı levanten bir muhit içinde tanışmış oldu
ğu Kıbrıslı bir ailenin kızı olan Elisâbeth
Santi-Lomaco ile evlendi. Bu evlilikten olan
çocukları arasında İstanbul'da 1762 de An-
dre-Marie de Chenier ve iki sene sonra da
Marie-Joseph de Chenier doğdular» (S. N.
Nirven)», .

CHİDANANDAYI (Sir Swami) — Hindli yogi, 1959 yılında İstanbulu ziyarete geldi, ki o sırada, dünyada 300 şubesi bulunan Milletlerarası «İlâhî Sağlık» teşkilâtının genel sekreteri bulunuyordu; et yemezlerden olan bu tanınmış yogi îstanbuldaki et yemezlerin misafiri oldu. Hayatı ve ziyaretinin intibaları hakkında bilgi edinilemedi, yalnız Hayat mecmuasında misafir edildiği evde sofra başında ve piyano çalarken iki resmi intişar et-mişdir. Adı geçen mecmua bu konuda, geniş

alâka uyandıracağı muhakkak bâzı notları niçin neşretmemiş-dir bilinemez. CHİN-


Lady ChinchiIIa (Resim: S. Bozcah)

CHILLA (Lady) — Zamanımızın ^ en ünlü Fransız: film yıldızı Brigitte Bar-dot'nun eski dublörü bir kız; Avrupa sosyetesin i n en meşhur ışımalarından Prens Orsî-ni'nin yeni maşukası, be-

raber 7 mart 1963 perşembe günü uçak ile İstanbula gelmiş ve gazetecilere şunları söy-lemişdir: «İstanbulun Anadolu yakasında bir villâ satın aldım, tapusunu almak için geldim, beş gün kalacağım, imkân bulursam bu müddet içinde bir gece kulübünde çalışacağını. Prens Orsini'yi çok seviyorum, ona hayranım ve onun tarafından da çok seviliyorum; bir zaman dublörlüğünü yapdığını Brigitte Bardot'-ya benzemekden hiç hoşlanmıyorum, görüyorsunuz ki ben ondan çok güzelim; B.B. nin eski sevgilisi Sacha Diestel de burada, onunla da görüşeceğim» demişdir (Hürriyet Gazetesi).

Brigitte Bardot'ya benzemekden hoşlanmadığı söyleyen güzel Lady Chinchilla'nın İstanbula gelişini İstanbul basını çok sönük bir ilgi ile aksettirmişdir. Kendisinden ancak bir iki gazete bahsetmişdir. Fakat 1963 mayısının ortalarında, Tepebaşmdaki Cumhuriyet Gazinosu Paviyonunun büyük ilânlarında İstanbul halkına Lady Chinchilla'nın, sinema ve televizyon âleminin l numaralı «Strip-Tease»,- (Çıpılçıplak soyunma» yıldızı olarak sahneye çıkacağı bildirilmişdir (mayıs 1963).

CHURCHÎLL (Alfred) — Istanbulda Türkçe Cerîdei Havadis Gazetesinin kurucusu ve sahibi olub «Gerîdeci» lâkabı ile anılan William Churchill'in (Vilyam Çörçil) oğlu; ba-

basının ölümünden sonra gazete kendisine kalmışdır. Hayatı hakkında bilgi edinilemedi (B.: Churchill, William; Ceridei Havadis).

CHURCHİLL (William) — Türkçe yarı resmî Cerîdei Havadis gazetesinin kurucusu ve sahibi bir İngiliz; basın târihimizde «Cerî-deci Çörçil (Churchill)» lâkabı ile meşhurdur; hayatı. hakkında pek az şey biliniyor. Hicri 1252 de (milâdî 1836 - 1837; ki o tarihde henüz İstanbulda gazetesini kurmamışdır). «Çörçil Meselesi» denilen bir vak'anın kahramanı olmuşdu. İngiltere tâbiyetinde olan William Churchill, Kadıköyünde avda gezerken (o tarihde Kadıköyünün büyük bir kısmı kırlıkdır) kuzusunu otlatan bir Türk çocuğunu kazaen yaralamış, ve halk tarafından yakalanarak hakaaret görmüş ve dayak yemişdi. İngilterenin İstanbul elçisi Ponson-by meseleyi büyüterek elçilikden çekilmeye kadar vardırmış, Londra sefirimiz Nuri Efendi de İngiltere hâriciyesi ile temas ederek, hâdisenin adî bir zabıta vak'ası olduğunu, ortada iki devletin siyasî münasebetleri ile ilgili bir şey bulunmadığını anlatmış, fakat İngiltere Hâriciye Nazırı Lord Palmers-ton'dan bu hakikati kabul yollu bir cevab alamayınca Osmanlı Devletinin İngiltereye tarziyesi yerinde Hariciye Nâzın Mehmed Akif Paşayı azledilmişdi.

Vak'anüvis Lütfi Efendi 1262 (milâdî 1846) yılı vak'aları arasında Cerîdeci ÇörçiPin ölümünü şu satırlarla tesbit ediyor:

«Takvimi Vekaâyi'den sonra Türkçe gazetelerin birinci Cerîdei Havadis nam gazetenin müessisi İngiltere teb'asından meşhur Çörçil zümrei mahallei hâmûşâna dahîl .oldu. İane olarak hazînei celîleden aylık muhasses maaşı ile gazetenin tab'ı neşri oğlu Alfrede ihale edildi».

CHURCHİLL (Sir Winstoîi) — (Doğumu 1874); İngiliz devlet adamı, İngiltere başvekillerinden, İkinci Cihan Harbinin en büyük şöhretlerinden biri; biri siyâsî hayatının ilk parlak safhasında 1910 da, diğeri de siyasî hayatdan çekildikden sonra 1959 da iki defa geldi. İlk gelişinde, ki Balkan Harbinin az öncesine rastlar, İngiltere dâhiliye nazırı-idi. O devrin pâdişâhı Beşinci Sultan Mehmed Reşadın başmâbeyincisi Lütfi Sîmâvî Bey bu ziyareti hatıraları arasında kısaca şöyle anla-


— 3546 —
CILLIK

tıyor:


«3 eylül 1326, Dolmabahçe Camiinde selâmlık resminden sonra yedi çifte kayıkla Topkapu Sarayına gidildi. Selâmlıkda hazır bulunan İngiltere dâhiliye nâzın mister Chur-chill ve madamasını zâtişâhâneye takdim et-tim, pâdişâh kendilerine iltifatkârâne bir kaç söz söyledi».

Büyük siyâset adamı ikinci seferinde 5 ağustos 1959 çarşamba günü Yunanlı milyarder armatör Onassis'in «Meşhurlar Yatı» diye anılan Christina yatı ile geldi ve ertesi per-şenbe günü de aynı gemi ile ayrıldı, aşağıdaki notlar 6 ve 7 ağustos tarihli Yeni Sabah gazetesinden alın'mışdır:

«Sir Winston Churchill ve soprano Mana Callas'ı getiren Yunanlı armatör Onassis'in yatı, dün saat 12 de limanımıza gelmiş ve doğruca Büyükadaya giderek, orada demirlemiştir.

«Geminin limana girdiği andan, itibaren etrafında meraklıların teşkil ettiği bir sandal ve motor çemberi meydana gelmiştir.

«Onassis'in şeref misafiri Sir Winston Churchill'den başka, yatta, soprano Maria Callas (Onassis'in maşukası) ve kocası, Mrs, Sandys, Prof. Garafilides ve zevcesi. (Bu bayan Garafilides, armatör Onassis'in ablasıdır.) Churchill'in hususî kalem müdürü ve 10 yıllık dedektifi bulunmaktadır.;

Öğle yemeğini müteakib yat, saat 15.30 sıralarında Büyükadadan hareket etmiş ve Dolmabahçe önünde demirlemiştir.

«Onassis'in gemide bulunan italyan yapısı dört kişilik lüks otomobili karaya çıkarılmış, ve Churchill ile kendisine refakat edenler meraklıların teşkil ettiği kalabalık arasından güçlükle ilerliyerek otomobillerine binmişlerdir. Bu arada hayli yorgun görülen Sir Winston Churchill parmakları ile halka meşhur «V» işaretini yapmaktaydı. Bu seyahat sırasında rahatsızlanmış bulunan yaşlı devlet adamı, yorgunluğu sebebiyle gazetecilerle konuşmak istememiştir.

«Ayasofya Müzesini .jgazmişlefr, Ayasof-yanın kubbesi üstüne çıkarak oradan Sultan-ahmed Camiini seyretmişlerdir. Geceyi yatda geçiren W. Churchill ertesi gün dışarı çık-mamışdır. Refikası Topkapusu Sarayı Müzesini gezmişdir. Rum Ortodoks Patriki Athena-goras, Onassis'in davetlisi olarak o gün öğle

istanbul

yemeğini yatda Churchill ile beraber yemiş-dir. Christina yatı ile Kavaklara kadar bir Boğaz gezisinden sonra gemi Marmaraya açılıp İstanbuldan ayrılmışdir».

CILLIK —•• Argo lâf; hemen dâima «allığı çıkmış», yahu d «allığım çıkarmışlar» şekillerinde kullanılır: «çok yıpranmış, çok eskimiş, kullanılamayacak hâle gelmiş» anlamı-nadır, fuhuş yolunda da ise «allığı çıkmış» gaayetle mübtezel bedbahtlar; «allığını çıkarmışlar», bir kaç kişi tarafından uğradığı şenî tecâvüzde vahşiyâne hırpalanmış mazlum Ve mağdurlar hakkında kullanılır. Misaller:

Yatsudaıı sonra ehâJi «bize vaat et» dediler. Çekdiler altına bir cıllığı çıkmış minder

Mehmet Akif

Meyhanede: îç bade, güzel sev...

— Bırak o. cıllığı çıkmış lâfları be!..

£ Fuhuş yolunda kendilerinin dengi birini tâkibde iki hâneberduş konuşur:



  • Çevirip götürelim şunu!

  • Bırak cıllığı çıkmışı be, yeni düşmüş
    arayalım...

&• Biri dehşetle anlatır:

  • Tam on sekiz kişiymiş be... asker ol
    salar iki mangadan fazla... allığını çıkarmış
    lar zavallının, cankurtaranla hastahâneye gö
    türdüler...

  • Âsmal?, bu alçakları...

-k Ne edeb var rie an Çatlak haya damarı Sürimüb sürtünerek Dolaşır sokakları Gören körpe kız sanır Cıllığı çıkmış karı Ya bir toy hamurkârı Yâhud ki bir sikirdim Lonca gülü sopan Takar kahbe peşine Bir kaç sarıca arı

Âşık Razi

CİVA — Malum mâden; çok aşağı derecelerde donduğu için dâima sıvı hâlinde görülür, çukur kapların dibinden gayri yerinde durmaz, gaayet hareketlidir, kayar, oynar;

Laz kayıkçı kürd hammal

bundan ötürü canlı, tez canlı, hareketli, ele avuca sığmaz, aşırı haşarı kimselere «cıva gibi» denilir; bilhassa oğlan, delikanlı, yetiş-

ANSÎKLOPEDlSl

kin çağda erkekler hakkında kullanılır; misaller: İki îş adamı konuşur:


  • İşte bana şu senin Mustafa gibi biri
    lâzım...

  • Hakkın var, cıva gibi delikanlıdır, he
    men nazar değmesin...

Bir gece hırsızı arkadaşına:

— Bana on dört on beş yaşında iğne de


liğinden geçecek cıva gibi bir oğlan lâzım...

fa Bir iş adamı, her arayışında makaa-


mında bulamadığı bir büyük memurdan şi-
kâyetde bulunur: •

— Ne zaman gitsem ya seyahatda der


ler, ya teftişde, cıva gibi adam, yerinde ya-
kalıyabilene aşkolsun...

ir R. E Koçunun bir ağıd'mdan (B.:
Ayaşlı, Hüseyin): , . .

Koşmaz, uçar Ele avuca sığmaz, kaçar, Havadır, cıvadır...


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin