Ç meba ında ayaktakımından bir İsrtaııbul Delikanlısı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə57/90
tarix17.01.2019
ölçüsü5,85 Mb.
#97870
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   90

«Hep ayak üstü konuşmuşuzdur. Her seferinde de en azdan on beş, yirmi dakika, yarım saat konuşurduk.

«Yabancı diller bilirdi, çok okuyan adamdı. Geçmiş asırların peşinde, pınara koşan susamışlar gibiydi. Muhayyilesi de esrarengiz peri masallarının tomar tomar müsveddeleri ile doluydu.

«Perşenbe sabahı bir ilân çerçevesinin içinde şâir Âsaf Halet Çelebi Beyefendinin vefat haberini okuyunca, mevsimin koparıp savurduğu yaprakların arasında gül görür gibi oldum. Yandım, ağladım. Yazık, pek yazık.

«1953 de neşredilmiş «Om Mani Padme Hum» adındaki kitabının ilk şiiri, sanki bugün için yazılmış gibidir:

İSTANBUL


CÜNEYD

Bakanlar bana Gövdemi görürler Ben başka yerdeyim.

Gömenler beni Gövdemi gömerler Ben başka yerdeyim.

Aç cübbeni Cüneyd.

Ne görüyorsun? Görünmeyeni..

Cüneyd nerde? Cüneyd ne oldu?

Sana bana olan Ona da oldu.

Kendi cübbesi alünda Cüneyd kayboldu.»

R. E. Koçu ertesi gün de aynı sohbet sütununda Âsaf Halet Celebinin dili ve edası ile kaleme aldığı şu mersiyeyi neşretmişdir.

HALET ÇELEBİ

İki gözün iki çeşme Ağla Ferhadîn «H» si ağla.. Fildişinden kasrında Şirin de bugün ağlayor. Halet Çelebi öldü..

Cinlerle, perilerle

Kitaplarda harflerle

Kenan ilinde İbrahim Peygamberle

Mısırda Yusufîa

Hindde Buddha

Ve Cinde Konfuçyusla konuşurdu.

Seccade, kilim

Dile gelir ona anlatırdı

Üstünde namaz kılmaya gelen

Tertemiz ve güzel çıplak ayakların altında

Çiğnenmekden duyduğu zevki, lezzeti..

Bir iğne deliğinden

Kuşlar uçurur, kervanlar göcürür

Âlemi temaşa ederdi.

Tennure giymiş ağaçlarla

Semâa çıkardı

Dönerdi göklerle beraber

Yerle beraber.

Bir mütefekkirdi:

Koskoca bir ağaç görürdü

Ufacık bir tohumda.

«Ben denizde eriyorum.» derdi,

r

ANsİÎCLÖr>BJDİSÎ



«50.000 sene evvel îhk bir denizde trilobitkeö Duydum meiâli..» derdi. Anlayamadılar onu.

Evinde işini

Oyluk kemiğinden çıkarıp yaptığı

Ve bir şamar atıp rafa oturttuğu

Kadıncığı görürdü.

Ona kâh «Nuru Siyah» derdi

Kâh «Nigârı Cin»...

Zebercedden hamam yaptırmıştı

Tepe camian zümrüd ve akiki yemâniden

Kurnaları necef taşından.

Saz benizli, badem gözlü

Halayıkları vardı,

Sacları salkım salkım omuzlarında:

Biri altın, biri gümüş

İki hamam tasını birbirine vurmuş

Onları da sesden çıkarmıştı.

Dalgındı.

Kurşun kalem diye Dikilitaşı cebine koymuş,

Şiirlerini Hiyeroglifle yazardı:

«Bu can tenden geçmeden

«Bu dünyadan göçmeden

«Bir kerecik sevmek çok değil...»

Bir kerecik sevdi, İnsanı, insanlığı sevdi, Bu sevgi ile göçdii. Ruhu için Eifâtiha,

Kelimenin mânâsı için Ahmed Vefik Paşa

Âsaf Halet Çelebi şiirlerinin yanında tedkik-ler, denemeler de bırakmışdır; kitab hâlinde basılmış eserleri şunlardır:

Molîa Cami, hayatı ve şahsiyeti, 1940; Mev-lânâ, hayatı ve şahsiyeti; Konuşulan Fransızca, 1941; He (şiirler), 1942; Eşrefoğiu Dîvânı, 1943; Seçme rubailer, 1944; Mevlânânm rubaileri, 1944; Lâmelif (şiirler), 1945; Buddha, 1946; Rübâiyyat ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî (Fransızca) 1950; Dîvân şiirinde İstanbul, 1953; Naîmâ, hayatı, sanatı, eseri, 1953; Om Mani Pedme Hum (şiirler), 1953; Ömer Havyam, 1954; Mevlânâ ve Mevlevîlik, 1957.

Şiirlerinden bir kaç parça:

SİDHÂRTA


Koskoca bir ağaç görüyorum ı,

Ufacık bir tohumda

O ne ağaç ne tohum

Om mani padme hum

Om mani padme hum

Om mani padme hum

Sidharta buddha

§8İİ


ÇELEBÎ (Sâıdi

Ben bir nıeyvayım Ağacım âlem Ne ağaç Ne meyva

Ben bir denizde eriyorum Om mani padme hum Om mani padme hum Om mani padme hum

HE

Vurma kazmayı



Ferhâd

He'nin iki gözü iki çeşme

Âaahhh "-"

Dağın içinde ne var ki

Güm güm öter

Ya senin içinde ne var

Ferhâd

Ejderhâ bakışlı he'nin



İki gözü iki çeşme

Ve ayaklan altında yanı yassı

Kasrında Şirin de böyle ağlıyor

Ferhâd


ÇELEBİ (Said) — Eski ilk futbolculardan, gazeteci, büyük alâka toplamış radyo spikeri; Atatürk devrinde, her yıl fevkalâde merasimle tesid edilen Cumhuriyet bayramlarında reisicumhurun resmi kabulünü ve stadyomdaki geçid resmini Ankara Radyosu mikrofonunda Said Çelebi anlatırdı; geniş halk kitlesi tarafından sevilmiş bir sîmâ ve ses idi. Hayatı hakkında bilgi edinilemedi, vefat tarihi dahi tesbit edilemedi. Çok muhtasar da .olsa bâzı şeyler öğreneceğimizi umduğumuz yerlerden müracaatlarımıza cevab alamadık. Adım kaydetmekle yetiniyoruz.

ÇELEBİ (Said) — Maliyeci ve muallim; 1918 de Konyada doğdu; evlâdı Mevlânâdan Sad-ri Bey ile Ayşe Hanımın oğludur; Konya Gazi Mustafa Kemal İlkokulunda, Kabataş Lisesi orta kısmında okudu, 1936 da Ticaret Lisesini, 1939 da Yüksek İktisad ve Ticaret Okulunu bitirdi, 1933 - 1942 arasında Ziraat Bankası muhasebe servisinde çalışdı, 1942-1953 arasında İnhisarlar Umum Müdürlüğü müfettişliği yapdı; bu arada 1950 de Amerikan Ticaret Dershanesine muhasebe öğretmeni oldu, ve 1953 de serbest hayata atılarak «Said Çelebi Muhasebe Bürosu» nü kurdu; mâlî müşavir olarak Perek Kollektif Şirketinde, Özyürek Yayınevinde, Çavuşoğlu Boya Sanayii Fabrikasında, Mehmed Kavala Müessesesinde, Yeke Manken Fabrikasında çalışdı. Muhâsibler ve İşletme Organizatörleri Derneği üyesidir.

Bayan Şahika (Kayaalp) ile evli, iki evlâd sahibidir. Fransızca ve ingilizce bilir. Deniz, bi-

ÇELEBi ÇAYIRI SOKAĞI

381İ


İStÂMSÜL

ÂNSÎKLÖPEDİSÎ

3813

ÇELBBUN YAHUDÎ (Deli)




nicilik ve tenis sporlarını sever. Para ve posta pulu koleksiyoncusu, ve amatör hattatdır.

Muhtelif dergilerde mâlî konular üzerinde makaaleleri çıkmısdır, Dünya ve Yeni Sabah gazetelerinde de aktüel konularda yazılar yazmışdır. 1954 de «Kolay Muhasebe Öğreten Metod» adı ile telif bir kitabı basılmışdır.

Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.

ÇELEBİ ÇAYIRI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 9/120-122), Edirnekapusu dışında Eyyuba bağlı Fethiçelebi ve Nişancı Mustafa Paşa Mahallesi arasındadır; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Mayıs 1964).

ÇELEBİ DERESİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 22) -Boğaziçin-de Yeniköy sokaklarından; deniz kıyısına paralel uzanan köyün ana yolu Köybaşı Caddesi ile gerideki kırlık arasında uzanır, Yarış Sokağı ve Yeniköy Camii Sokağı ile kavuşakları vardır; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Mayıs 1964).

ÇELEBİ HAMAMI — 1945 de Sofular Hamamı sahibi Âyetullah Beyin söylediğine"1 göre Fa-tihde Sofular Mahallesinde Yeşil Tekke Sokağında bir tek hamamdı; 1894 zelzelesinde tamamen yıkılmış, yeri bir bostan olmuşdu.

Rauf TANIR

ÇELEBİ HAMAMI SOKAĞI — Fatih İlçesinin merkez nahiyesinde Sofular Mahallesinde; Yeşiltekke Sokağı ile Horhor Caddesi arasında ıı-zamr; Horhor Caddesi tarafından gelindiğine göre, bir arabanın ferahça geçebileceği genişlikde, kabatas döşeli, dik yokuş olarak başlar, sonra düzleşir; kapu numaralan 1-3 ve 4-18 dir. Sokağa adını veren hamam hâlen mevcud değildir; semtin eski sakinlerinden Bayan Cemile Berber-oğlu, hamamın yeri için bir apartıman arkasında bulunan arsayı göstermişdir, ve: «Ben yetişmedim, babamdan duyduğuma göre seksen, belki de yüz sene evvel yıkılmış» demişdir; arsasında bir

duvarı duruyordu. (Mart 1964).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇELEBİKETHÜDÂ YALISI — 1648 de Dördüncü Sultan Mehmedin ilk saltanat aylarında Osmanlı İmparatorluğunu pençelerine geçirmiş yeniçeri ocağının beş mütegallibe ağasından yeniçeri Kethüda Çelebi Mustafa Ağanın Boğaziçinde Or-taköydeki yalısı; lebi deryada büyük ve pek döşenmiş ahşab bir yalı olup Çelebi Mustafa Ağanın hayli dedikodulu gönül maceraları yâr ve ağ-

yar gözünden gizli bu yalıda geçmişdi. (B.: Bek-

taş Ağa; Muslihiddin Ağa; Mustafa Ağa, Kara-

çavuş; Murad Paşa, Kara; Mustafa Ağa, Celebi).

ÇELEBİKETHÜDÂ YALISINDAKİ TAŞ

İSKELE — Üçüncü Sultan Selim devri ricalinden «Köse» ve «Çelebi» lâkabları ile meşhur sadâret kethüdası Mustafa Necib Efendinin Kabataşdaki yalının önünde yekpare büyük bir taşdan bir kayık iskelesidir ki Hadikatül Cevâmiin Kabataş Camii maddesindeki kayde göre çok garüVbir hikâyesi vardı. Fâtih Sultan Mehmed İstanbulu aldığı zaman At Meydanı civarında yapısı gaayetle sağlam bir kilise barut mahzeni ittihaz edilmiş ve Türkler bu kiliseye «Güngörmez Kilise» adını vermişlerdi. Hicrî 895 yılı muharreminde (milâdî 1489 kasım ayı) üzerine yıldırım düşerek bu Güngörmez berhava olmuş, büyük kubbesi tâ Adalara uçmuş, gaayet büyük bir taş da Kabataş sahiline düşmüş; bu taş düşdüğü yerde Üçüncü Sultan Selim devrine kadar üç asır öylece durdu; Kösekâh-ya Mustafa Necib Efendi taşın hemen .önüne yapılmış bir yalıyı satın alarak tamir ettirirken, o kaza taşının etrafını da yontturmuş ve bir kayık iskelesi hâline koydurmuşdu (B.: Mustafa Necib Efendi); zamanımızda yalı da, taş iskelesi de yok olmuşlardır.

ÇELEBİ KOLU — On yedinci asır ortasında İstanbulun meşhur oyuncu kollarından biri. (B.: Oyuncu Kolları); o devrin büyük muharriri Evliya Çelebi meşhur seyahatnamesinin birinci cildinde İstanbulun oyuncu kollarından bahsederken bu kol hakkında şunları yazıyor: «Çelebi kolu; 200 neferdir. Sereesmeleri Çelebi bir dilbere âşık olup o oğlanın ucundan babasından kalma malını ve murassaatını telef ederek her fende iis-tad, mahir hanende ve sazendeler peyda eyleyip bir kol meydana getirmişdir. On nefer rakkaslarının en güzelleri Can Memi Sah, Zâlim Şah, Hıır-rem Şah, Fitne Şah, Yusuf Şahdır; hele bunlardan Mirza Şah bir çerkes gulâmı idi, hakkaaki melek-den de güzeldi; bunlar İstanbulda şöhret bulup Murad Han huzurunda (Dördüncü Sultan Murad) fasıl ederek behrâyâbı ihsan olmuşlardır). ÇELEBİOĞLU ALÂEDDİN MAHALLESİ — Eminönü İlçesinin merkez nahiyesi mahallelerinden; aynı nahiyenin Tahtakale, Rüstempaşa, Ali-çelebi, Şeyh Mehmed Geylânî ve Hobyar, Bayazıd nahiyesinin de Sürûrî ve Mercanağa Mahalleleri ile çevrilmişdir; sınır sokakları şunlardır: Fincancılar Yokuşu (Mercanağa ve Sürûrî Mahallesi ile), Sabuncu Hanı Sokağı (Tahtakale Mahallesi ile), Tahmis Caddesi (Rüstempaşa Mahallesi ile), Ba-

hkpazarı Caddesi (Ahiçelebi Mahallesi ile), Yeni Cami Caddesi (Şeyh Mehmed Geylânî ve Hobyar Mahallesi ile).

İç yolakı şunlardır: Alacahamam Caddesinin bir kısmı, Salca Mehmed Çeşmesi Sokağı, Marpuç-çular Sokağı, Çiçekpazarı Sokağı, Ketenciler Ka-pusu Sokağı (Mısır Çarşısı içinde), Erzakaribarı Sokağı (Mısır Çarşısı içinde), üalıkpazarı Sokağı (Mısır Çarşısı içinde), Yeni Cami Parkı (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 1/4).

Bu mahalle sınır ve iç sokakları ile serapa çarşılar boyu, piyasa, iş yerleri; bekâr - bekçi odaları müstesna, mahallede tek mesken yokdur. Bu mahalle, adı geçen rehberin neşrinden bir müddet sonra lâğvedilmiş ve Rüstempaşa Mahallesine ilhak olunmuşdur, ilhak tarihi tesbit edilemedi. Yeni Cami ve Mısır Çarşısı bu mülgaa mahallenin sınırları içinde idi.



Hakkı GÖKTÜRK

ÇELEBtOÖLU SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 20/173) Beşiktasda Sinanpaşa Mahallesi sokaklarından; Şâir Veysi Sokağı ile Ihlamur Caddesi arasında uzanır doksan derece dirsekli bir sokakdır; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi, (1964).

BAĞÇESİ — Onyedinci

asır ortasında Boğaziçinde Sanyarda gaayetle mâmur ve meşhur bir bağçe; Evliya Çelebi Seyya-hatnâmesinde şunları yazıyor: «Bir vâsî dere içinde Celebi Solak adındaki bir zevk sahibinin bir bağçesi vardır ki Dördüncü Sultan Murad bu bağ-ceyi gördüğünde: «Ben böyle bir bağçeye mâlik



değilim»

demiş, bağçenin sahibi de: «Pâdişâhıma

hibe olsun!...» deyince pâdişâh kabul etmemiş, Solağa pek çok ihsanda bulunup: «Bağın mâmur olsun! ...» buyurmuşlardır.»

Bu bağçe ve sahibi hakkında başka kayde rastlanmadı.

SÜLEYMAN — - Fâtih

İlçesinde Karagümrük Nahiyesinde Kocadede Ma-hallesindedir;. Fatih Nisanca Caddesi, Müstakim-zâde Sokağı ve Çarsanba Sokağı ile teşkil ettiği bir dört yol ağzı ile Fevzipaşa Caddesi arasında uzanır; Yediemirler Sokağı, Hafızpasa Sokağı, Fatih Caddesi, Kurudut Sokağı ve Bakkalzâde Sokağı ile kavuşakları vardır. (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 7/101).

ÇELEBUN YAHUDİ (Delî) — Onseki-zinci asır sonlan ile on dokuzuncu asır ilk yıllarında yaşamış İstanbul zenginlerinden bir musevî

sarraf; 1760 - 1770 arasında Balarda doğdu; çok fakir bir ailenin oğlu idi; 13-14 yaşlarında iken Balat Yeniçeri kolluğunda oda süpürür, taşlık yıkar, yoldaşların pabuçlarım çevirir, şamar oğlanı uşak oldu; aynı zamanda kaşı gözü yerinde ve eli ayağı düzgün mahbub genç olduğu için kolluk çor-

-A.-,


Çelebi oğlu Alâeddia Mahalleni (1934 Belediye Şehir Rehberinden)

bacısının makbulü olup himaye gördü; birikdirdi-ği küçük bir sermâye ile yoldaşlara faizle borç vermeye başladı, nihayet, mûsevîlerden temin ettiği bir sermâye ile işini ilerleterek ocak sarrafı oldu; yani efradın, ustaların, çorbacıların ve katar ağalarının aylıklarını kırmaya, onlara fâizîe para bulmaya başladı. Yeniçeri Ocağının en büyük ağalarından bir kaçını da ortaklan arasına alarak kısa bir zamanda pek büyük bir servet sahibi oldu, Balatda ve Boğaziçinde iki büyük yalı satın aldı.

Yeniçerilerin üç aydan üç aya çıkan, ödenen ulufeleri üzerinde geniş bir suiistimal şebekesinin ocak ve mâliye dışında en faal azalarından biri öldü.

1808 de Alemdar Mustafa Paşa (B.: Mustafa Paşa, Alemdar) Yeniçeri Ocağının muhasebe-




— 3815 —

— â8İ4
ÇELEN (İhsan)

sine bakdırarak, ocağın mâlî cihetden de ıslahına


teşebbüs eylediği sırada Deli Çelebundan da bu
konuda malûmat ve izahat istedi. Musevî sarrafın
vereceği malûmat ve izahat, Mâliye defterdarlık
erkânı ile ocağın büyük ağalarının müthiş vurgun
larını meydana çıkaracak idi, ayrıca Deli Çelebu-
nun kendi kirli çamaşırlarını ortaya koyacakdı;
zengin mûsevî hem kendi menfaati ve hem de teh-
didler karşısında susdu; Alemdar Paşaya bir ta
kım kaçamaklı cevablar verdi; üstelik, ocak ağala
rına haber yollayarak kendisini sadrazamın pen
çesinden kurtarılmasını bildirdi, o da tehdid yolu
na sapdı: «Ya beni kurtarırsınız, ya her şeyi söy
lerim!...» dedi. Bu mealde bir tezkiresi diktatör
sadrıâzamın eline geçince Deli Çelebunun idamını
emretti, türedi zengin sarraf, hami ve ortaklarının
gözleri önünde, Ağakapusunun tam karşısında a-
sıiarak îdam olundu. ; .• '.'. .

ÇELEN (İhsan) — Bu satırların yazıldığı sırada (1962) İstanbulda Halk Sandığı T. A. Ş. müdürü bulunuyordu; 1908 de Priştinede doğdu, babasının adı Necmeddin, annesinin adı Düriyedir. İstanbulda Şemsülmekâtifo'de ve Gazi Lisesinde okudu (1934), Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi (1939). Adana ve Urfada Ziraat Bankası hizmetinde çalışdı, 1946-1951 arasında Etibank ticaret şubesi müdürlüğünde bulundu, ve 1951 de Halk Sandığı müdürü oldu.

Bayan Cenan ile evlidir, fransızca bilir, deniz, futbol ve güreş sporlarını sever, bilardo oyununa meraklıdır. 1935 ile 1959 arasında muhtelif vesilelerle Avrupaya, Amerikaya, Mısıra ve' Ce-zâyire gitmişdir.

Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.

ÇELENK — «Batı türkçesine rumcadan girmiş isim; gümüş veya altun taç, sorguç, tuğ» (Hüseyin Kâzını, Büyük Türk Lügati); H. Kâzım Bey bu kelime için Şeyh Galibden şu beyti misâl alıyor:

İki kulağı çelenk şehbaz

Gerdeni sürâhii şerefraz

Son yeniçerilerden halk şâiri Galatalı Hüseyin Ağanın da şöyle bir kıt'ası vardır:

Zerkeş kâkülleri başında çelenk İsmi şerifini sordum ol şaha Vahşetü nahvetle misâli pelenk Didi Ağa çek git sokma günâha

Yine aynı şâirin bir meyhane âlemi tasviridir: .•Pırpırının .şahin başında çelenk Destinde kâsei şarâbı gülreak Topuk vurur raks ider mestâne şuh Şahlar meclisinde olmaz bu ahenk Yeniçeriliğin son devrinde, hemen hepsi oca-

istanbul

ğa kayıtlı olan İstanbulun pırpıri, bıçkın gençlerinin, nevcivan küihanbeylerinin baş tuvaletlerinde süslerinden biri de külahlarına bir tavus kuşu tüyü, altın suyuna batırılmış bir turna kuşu tüyü, yahud bir çiçek takmak idi, onlara da aralarında «çelenk» denilirdi:

Keçe külahında sünbül ceîengi Hamlacıdır humret üzredir rengi

(Galatalı Hüseyin)

Müslüman - türk toplum hayatında cenazelere çiçeklerden yapılmış çelenk göndermek Cum- . huriyet* devrinde çıkdı; İstanbulda yayılıp yerleşmesi de iki yüze yakın çelenk gelen Abdülhâk Hamidin cenazesi ile başladı; ki büyük şâirin kabri üzerinde bir çiçek tepeciği hâlinde yığılan o çe-lenklerin resmini o devrin en başda gazetesi olan Cumhuriyet Gazetesi, şâirin meşhur eserini telmih ile «Makber» ismi ile neşretti.

Zamanımızın da ölüm ilânlarının altında «Çelenk gönderilmemesi rica olunur» notu sık sık görülmeye başlanmışdır; bunun sebebi, mevtanın mahviyet veya" israfı önleme duygusu ile vasite-tinden ziyâde, geride kalanların muhafazakârlık göstermesi olsa gerekdir;

ÇELİK (Ali) — Zamanımızda îdam hükümlerini yerine getiren cellâdlardan bir kıbti; 1957


N

Celîâd Ali Çelik (Resim : S. B.)

de Hayri Uymaz ve 1960 da da Ali Ün-ver adındaki kaatil-leri asmışdır. Devletin aylıklı celîâd-lan bulunmadığı için, memleketin her tarafında olduğu gibi İstanbulda da, bir mahkûm a-sılacağı zaman, cel-lâdlık yapacak bir' kıbti aranıp bulunur ve bu kara, iş pazarlıkla tâyin e-dilen bir ücret karşılığı yaptırılır.

Kıbîi Ali Çeliğin daimî işi Kuınkapuda bir kireççinin yanında amelelik olup günde 10 lira ücret almakda idi. Azılı ve vücudça dev yapılı bir kaatil olan Ali Ünveri asmak için kendisile anlaşıldığı zaman bu celîâd hakkında gazetelerde çıkan yazılar bu şehir kütüğünde tesbit edilmeğe değer görülmüş; aşağıdaki satırlar Hürriyet Gazetesinden alınmış olup «Kaatil Ali Ünver'in ipini çekecek cellâdı bulmak mesele oldu» başlığını taşımaktadır:

ÂNSÎKLOPEDÎSÎ

«Cinayet Masası memurları dün kaatil Ali Ünver'in ipini çekecek bir celîâd aramışlar, alelacele bulunan Osman adında bir çingene: «Abi ben ip çekemem, keman yayı çekerim» diyerek odadan kaçarken, getirilen Ali Çelik adında bir başkası: «Onun ruhunu saniyesinde öbür dünyaya gönderirim» diyerek işi üzerine almıştır.

«Kumkapıda bir kahvede bulunup Müdüriyete getirilen Ali Çelik, 1957 yılında, Sultanah-mette idam edilen Hayri Uymazın da ipini çektiğini, dört sene müddetle morgta çalışırken, yüzlerce cesedi doğradığını, bu işin zor olmadığını söylemisdir.

«Osman adındaki çingenenin, palas-pandıras kaçışını gören memurlar, Ali Çelik'in her isteğini yerine getirmişler, yemek ısmarlayıp karnını doyurduktan sonra, pek pejmürde olan kıyafetini düzeltmek için, hemen oradan temin edilen bir ceket ve pantalon giydirerek, hamama yollamışlardır. Kaçmaması için, bir refakat memuru verilmiş, iki saat sonra Cinayet Masası Şefinin yanına alınan Ali Çelik: «Abi, üç sene evvel Hayri Uymaz'ın ipini çektiğini zaman 75 lira paramı almak için iki ay uğraştım. Bu defa peşin isterim, hem de 250. liraya olur bu» demiş, zabıt cellâdın bu dileğini de yerine getirmişdir.

Sonra bir hâtıra naklederek: «îdam edilecek Ali Unver'i tanırım, dört sene evvel ben Mprg'da çalışırken, müşahede için getirdiler, doktorun suallerine hiç cevap vermiyordu. Doktor bize, biraz dövün, dedi, biz de okşıyalım dedik, fakat pek azgındı ve benim karnıma bir tekme yapıştırmıştı. Şimdi sıra bende, onun ipini zevkle çekeceğim. Hele biraz şarap içsem, bu iş daha zevkli olacak,» diye ilâve etmiştir.

«Dün, bütün günü Emniyet Müdürlüğünde geçiren Ali Çelik'in kendi tabiriyle, bu zevkli (!) işten vazgeçmemesi için çaylar, kahveler birbirini takip etmiş, hükmün infaz edileceği saate kadar nezarethanede bir yatak yapılarak istirahatı temin edilmiştir.» (Hürriyet Gazetesi).

Velevki bir kanun hükmünü yerine getirme yolunda da olsa adam asıp öldürmekden bu kadar rahltlık içinde konuşan Celîâd Ali Çelik mukadder kara âkibetden kurtulamamış, 1962 yılı temmuzunda kendisi de adam öldürmüş, celîâd iken kaatil olmuşdur. Vak'anın basına akseden tafsilâtı şudur: «Zeytinburnunda Sümer Mahallesinde oturan 32 yaşındaki Mehmed Şimşek 15 temmuz günü karakola müracaat ederek Celîâd Ali Çelik'in sebebsiz olarak tecâvüzüne uğradığını ve celîâd tarafından başına sopa ile vurulduğu-

ÇELlKOĞLU (Hayri)

nu söylemiş, bir hastahaneye kaldırılmasını iste-rnişdir. Rapor almak için hastahaneye sevk edilen Mehmed Şimşek orada sopa darbesinden mütevel-lid beyin kanaması ile ölmüşdür. Vak'a cinayet şeklini aldığından kaatil zanlısı celîâd Ali Çelik tevkif edilmişdir.» (Yeni Sabah). Bu gazete bu haberi verir iken bir zühul eseri olarak Ali Çelik'in adını «Celîâd Ahmed Çelik» diye kaydetmişdir.

ÇELİK.(Osman Şerefeddin) •— Aşağıdaki hal tercemesini İbrahim Alâeddin Gövsa'nın Türk Meşhurları Ansiklopedisinden alıyoruz: «Bakte-rioloji ihtisası ile tanınmış değerli hekimlerimizden; 1886 da İstanbulda doğdu; 1909 da Tıbbi yeden diploma aldıkdan sonra bir sene Parisde Pastör (Pasteur) Enstitüsünde, üç yıl da Almanya-da Hijiyen (Hygiene) Enstitüsünde çalışdı. Memlekete döndüğünde Eczacı Mektebinde muallimlik yapdı, Bağdad ve Küdüsde veba mücadelesin-deki sıhhî heyetlerde bulundu, 1925 de Ankarada Sıtma Mücâdeliesnin en faal idarecilerinden oldu ve uzun yıllar Gurebâ Hastahânesi Bakterioloji şefliğinde bulundu. Türk Tıb Cemiyetinin de pek faal âzası idi, bu cemiyetin çıkardığı mecmuayı da yıllarca idare etti; 1945 de vefat etti».

1964 de Gurebâ Hastahânesinde bu kıymetli tıb adamının hâtırasını taziz için büyük bir tören yapılmış ve hastahânenin laboratuarına «Osman Şerefeddin Çelik Laboratuarı» adı verilmişdir.

ÇELİK (Özden) —• Bu şatoların yazıldığı sırada sinemacılık âleminde yeni şöhretlerden yakışıklı bir delikanlı; aynı âlemin haylice meşhur yıldızlarından Bayan Gönül Yazar ile evlenmiş,. geçinememişler, ayrılmışlardır. Zamanın Ses isimli sahne ve beyaz perde ve paviyon âlemi magazini ve günlük gazetelerin sinema sayfaları kendilerinden çok bahsetmişdir. (B.: Yazar, Gönül). Özden Çelik istikbâl için ne vaad eder bilemeyiz (1964).

ÇELİK ÇOMAK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 27) Üsküdarda îcâdiye semti sokaklarından; Kuzguncuk Deresi Sokağı ile kırlık arasında uzanır; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Mayıs 1964).

ÇELlKOĞLU (Hayri) — Kıymetli eczacılarımızdan bir İstanbul efendisi; Cağaloğlu Eczâhâ-nesi sahibi; 1905 de İstanbulda doğdu, İbrahim Bey ile Feride Hanımın oğludur; ilk ve orta tahsilini Davudpaşa Sultanisinde yapdı; Eczacılık O-kulunu bitirdi; İzmir Karaburun Memleket Hastahânesi ile Menemen Memleket Hastahânesinde eczacılık yapdı, (1925-1918); 1929 da serbest meslek hayatına atılıp önce Bergamada Zafer Ec-




3816 —

3817 —
ÇELİK SOKAĞI

demir çenberler içine alınmış olmasıdır.

«Sütun üstüvane şeklinde muhtelif parçalardan mürekkeb olub her parçanın birbiri üstüne bindiği mahalde ek yeri görünmemek için taş üstüne çelenkler işlenmiş olduğuna göre bundan dolayı da Çenberlitaş denilmiş olması muhtemeldir.

«Evvelce bu sütun 9 üstüvane taşdan mürekkeb olduğu halde bu gün ancak yedisi meydanda olup i-kisi tahkim esnasında kaidesine örülen kalın taş duvar içinde kalrnışdır.

«Heykeli ile beraber sütunun irtifâı 50 metreye vardığı söylenir. Bu sütun Komada Apollon heykelini takıyormuş; Kons-tahtin Komadan Bi-zansa getirtmiş, kendi heykelini koydurtmuş, ondan sonra da İmparator Jusyen'in ve Teodos'un heykel-leri konulmuş.


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin