Bir bodrum katı üzerinde fevkaani denilebilir bir camidir. Kare plânlı olan asıl ibâdet sahnı kagir, son cemaat yeri ile kadınlar mahfilinin son cemaat yeri üstüne gelen bölümü ahşab, ve minaresi kesme taşdan yapılmış olup bitişiğinde yine ahşab ve iki katlı, alt katı müezzine ve üst katı imama meşruta bir yalısı vardır.
İbâdet sahnı içerden .ortadaki küçük, köşelerdeki de küçücük beş kubbe ile örtülmüş olup, son cemaat yeri ile beraber heyeti umu-miyesi geniş ve kaba bir ahşab çatı ile ka-panmışdır.
Camiin cebhesi harabca bir rıhtım üstünde denize karşıdır; son cemaat yerine her iki tarafı dokuzar basamaklı çifte taş merdiven ile çıkılır; son cemaat yerinin denize bakan
asî
ÇENGELKÖYÜ KUYU SOKAĞI
— 3836 —
İSTANBUL
ANSÎKLOPEDÎSÎ
— 3837 —
ÇENGELKÖYÜNDE SADULLAH PAŞA
yüzünde altı penceresi vardır; solda, tahta bir bölme içine alınmış genişçe bir ahşab merdiven ile kadınlar mahfiline çıkılır, son cemaat yerine açılan minarenin kapusu da bu tahta bölme içinde ve mahfile çıkan merdivenin altındadır. Son cemaat yerinde sağ tarafda bir kapudan müezzin meşrutasına geçilir.
İbâdet sahnmda son cemaat duvarında 2, sağ duvarda 2, mihrab duvarında 4 ve sol duvarda 3 ki cem'an 11 pencere vardır; küçük, bol ışıklı, çarşı boyu gül-gulesinden uzak sükûn içinde bir camidir. Meşruta yalının denize bakan yüzünün bir kenarında, üst katdaki imam meşrutasına çıkan on bir basamaklı genişçe bir taş merdiven binaya ayrıca süs ol-muşdur; musalla taşı, bu merdiven ile son semaat yeri arasında kalmış taşlıkdadır; bu taşlık ve bilhassa rıhtım tamire muhtaç görünüyordu (1964, haziran).
Bibi.: Hadikatül Cevâmi, II; Mehmed Koçu Gezi notu. 'ÇENGELKÖYÜ KUYU SOKAĞI — Boğaziçinde Çen-gelköyünün yollarından; Tan-rıverdi Sokağı ile Üzümözü Sokağı arasında uzanır, Fıçıcı Sokağı ve Tasodalar Çıkmazı ile kavuşakları vardır; dar ve kabataş döşeli bir sokakdır, köyün göbeğinde olduğu halde bakımsız kalmışdır (aralık, 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇENGELKÖYÜ MASLAĞI SOKAĞI — Boğaziçinde Çengelköyünün sokaklarından; nefsi Çengelköyünün arkasında Yeni mahallededir; Abdipaşa Sokağı ile Bayır Sokağı a-rasında uzanır, ve Lokmacı Kâşif Sokağı ile dört yol ağzı yaparak kesişir; Abdipaşa Sokağı tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde ve kabataş döşeli dik yokuş olarak başlar, ikişer katlı kagir ve ahşab evler arasından geçer, Bayır Sokağına yakın daralır ve bir toprak yol olarak sona erer; ka-pu numaraları l -17 ve 2 - 22 dir (aralık 1963)
Hakkı GÖKTÜRK
ÇENGELKÖYÜ MEYHANELERİ — Yakın geçmişe kadar 'halkının önemli bir kısmını rümlar teşkil eden (Jengelköyü (B.: Çen-gelköyü) İstanbul'un meyhaneleri ile meşhur semtlerinden biriydi. 1837 de vefat eden şâir Ayıntablı Aynî Efendi, târihim tesbit edemediğimiz bir yangın dolayısı ile o meyhanelerden bahsediyor:
Çengelköyünde Kulebağçesi camii
(Resim: Ömer Tel; plân: Hüsnü)
Kariyei Çengelde yandı âh kim meyhaneler Nâre atsan kendin ol sûde oîan mestâneler
Geçen asır sonlarında yaşamış kalenderlerden Üsküdarlı Âşık Râzi de Çengelköyünün rum civanları için yazdığı bir manzumede bu köyün meyhanelerini zikrediyor:
Meyhanede lâ'Ii lebi râyegân Akçeyi uzakdan sen göster heman
Aynı şâirin yine o yolda bir de şarkısı vardır:
Bir peri suret civan gördüm aman Kariyei Çengelde meySıânede Bıçkın hayîâz tstefom gaayet yaman Kariyei Çengelde meyhanede
KadeM ceşmiyle sundu badeyi Emdim ol lâ'li lebi amadeyi
Aguuşe çekdim ol hazamzâdeyi Kariyei Çengelde meyhanede
Görmedim onun gibi gümüş topuk Deste sünbül perçemin salmış kopuk Sayd olundu bir görüşde pek çabuk Kariyei Çengelde meyhanede
Kilisah civelek tulumbacı Sînei billuruna asmış haçı Istefomdur her gice başım tacı Kariyei Çengelde meyhanede
ÇENGELKÖYÜ MEZARLIK SOKAĞI —
Boğaziçinde Çengelköyünün yollarından; Kalantor Sokağı ile çatal kavuşak şeklinde bir-leşdiği yer ile Kaldırım Caddesi arasında u-zanır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 26); Derebeyi Sokağı ve 'Bakırcıbaşı Sokağı i-le kavuşakları vardır; bir araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli, ahşab ve kagir evler arasından geçerek köy dışına çıkar, dik yamaçda bostanlar arasına, sonra da mezarlığa ulaşır. Alt başda, Kalantor S'okağı ile o-lan çatal kavuşağı üzerinde Kerime Hâtûn Camii bulunmaktadır; Çengelköyü Camilerini Tamir ve Koruma Derneği ile Çengelköyü Mezarlığını Koruma ve 'Güzelleştirme Derneği bu sokak üzerindedirler (aralık 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇENGELKÖYÜNDE RESSAM HALiL PAŞA YALISI — Çengelköyü koyunda devrinin büyük sanat şöhretlerinden biri olan ve Boğaziçinin güzel man-zalarını tesbit etmiş bulunan ressam Halil Paşanın da bir yalısı vardır (B.: Halil Paşa, ressam). Hâlen harap bir halde bulunan atölyesi, Boğaziçinin muhafaza edilmesi icabeden hâtıra binalarından birisidir,
Halûk Y. ŞEHSÜVAROGLU
' ÇENGELKÖYÜNDE SADULLAH PAŞA YALISI — Zamanımızda Boğaziçinin en eski yahşidir denilebilir. Koyda ve lebi deryada kurulmuş bulunan bu yalı on sekizinci asırdan kalmış cephesiyle bizi eski zamanların hâtıralarına doğru götürmektedir. İnşa tarzı, Boğaziçinin klâsik ' yalı üslûbuna tamamen uygundur. Birinci kat deniz üs-
tüne yapılmıştır. İkinci kat, iki yanlarda dörder büyük konsolla dışarı doğru çıkıntılar teşkil etmektedir.
Plânın iç taksimatı, duvar, tavan yapıları ve pencere şekilleri devrinin mimarisini bugün de muhafaza etmektedir. Bilhassa bazı odalardaki sıva üstüne yapılmış tezyini resimler, yalı ve eski binalarımızda örnekleri pek azalmış güzelliklerdendir. Sadullah Paşa yalısı, sahiplerinin çok yerinde hareketiyle gayet güzel bir şekilde restore edilmiştir.
İkinci Sultan Mahmud devrinde tutulmuş bir Bostancıbaşı defteri tahminen bu yerde Koca Yusuf Paşa haremi Hanife Hanım Efendinin bir yalısı olduğunu göstermektedir.
Yalının Sadullah Paşa ailesinden evvelki sahibi Bağdad valisi Hamdi Paşadır. Ham-di Paşa Koca Yusuf Paşanın torunudur. Bu sebeple yalının tesbit edilebilen ilk sahibi Koca Yusuf Paşanın ailesidir.
Yalı, eski Sadırâzanun zevcesinden sonra kerimesi Emine Hanımefendiye kalmış ve E-mine Hanımefendinin Kaptanı Derya Said A-li Paşadan dünyaya gelen Şemsitab Hanımla Hamdi Paşa adlarındaki iki çocuğundan, Hamdi Paşaya intikal etmiştir.
Emine Hanım, uzun seneler bu yalıda oğ-
Çengeiköyünde Sadullah Faşa yalısı
(Aziz FaMhoğlunun deseni)
ÇENGELKÖYÜNÜN YERLi SULARI
— 3838 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3839 —
ÇENGELOĞLU SOKAĞI
Çengelköyü vapuru
(Resim : Behçet Can tak)
lu Hanıdi Paşa ile beraber oturmuş ve aile yaşlılarının anlatdıklarma göre de yalıda vefat etmiştir.
İkinci Sultan Mahmut zamanında bir kabahatinden dolayı Hanıdi Paşa sürgündeyken o devrin âdetine göre, yalının kapı ve pencereleri kapalı kalmış, paşa affa nail olup İstanbul'a dönmesi şerefine, yalının geniş arazisinde halka bir ziyafet vermiş, öyle misafirlerini, Üsküdara varınca dellâllarla davet ettirmiş.
Böyle ziyafetlere, âlemlere alışmış bulunan Hanıdi Paşa bir gün paralarını Bitirmiş ve yalısını da sarrafa rehin etmek mecburiyetinde kalmıştır ve yalıyı sarraftan Esat Muhlis Paşa satın almışdır.
Esat Muhlis Paşadan oğlu Sadullah Paşaya intikal eden yalıda ibir müddet geçen asrın pek mümtaz devlet ve sanat adamlarından olan Sadullah Paşa ikamet etmişdir.
Halûk Y. ŞEHSÜVARÖĞLU
ÇENGELKÖYÜNÜN YERLİ SULARI —
Vaktiyle Boğaziçinin Anadolu yakasında, belli başlı büyük su tesisatı bulunmadığından, yerli sulara büyük bir önem verilmiş ve bunların akışları üzerine güzel çeşmeler yapılmıştır. Çengelköyünde de Çamlıcanın Çakal-dağı yamaçlarında kaynakları bulunan çeşitli yerli sular akardı. Bunların arasında verimleri dolaytsiyle önemlileri Kavasbaşı Ahmed A-ğa çeşmesinin, Yusuf Paşa çeşmesinin, ve Ayşehatun çeşmesinin suları idi.
Çengelköyü vapur iskelesinin arkasına düşen ve bir küme ağaçlığın gölgelendirdiği ufak meydandaki Kavasbaşı Ahmed Ağanın çeşmesi şeklindeki özellikle de dikkati çeker. Çeşme sütun çeşme hâlinde olup takriben bir metre yüksekliğinde oluklu mermer sütunu üzerine normal büyüklükte mermerden bir lahana oturtulmuştur. Bu sembolik süsün çeşmeyi yaptıran Kavasbaşı Ahmed Ağanın Mer-zifonlu süvari alaylarına (sipahilere) bağlı olmasından ileri gelse gerekdir. Osmanlı imparatorluğunun ilk zamanlarında Merzifondan kurulan süvari alayları laternacı ve Amasya-dan kurulanlar da bamyacı alayları diye ad-landırılırmış.
Kavasbaşı Ahmed Ağanın suyu Çengelköyünün yeşil sırtlarında üremiş İrfan Paşa bağından künk su yollarıyla köyün meyda-
nındaki çeşmesinden akmaktadır. Çeşmenin mermer sütununun orta yerinde bir satır halinde «Sâhibül hayret Serkavas Ahmed Ağa.» yazısı bulunmaktadır, tarih yoktur.
Yusuf Paşa çeşmesi de Ahmed Ağa çeşmesinin biraz ilerisindedir. Çeşme dört yüzlü ve üzerinde çatısı vardır, son senelerde o-narılmış, bakımlı bir haldedir, dört yüzündeki musluklardan suyu akmaktadır.
Üsküdar - Beykoz yoluna bakan yüzünde saçağa yskın kısmında uzun bir kitabesi bulunmaktadır.
Ayşehatun çeşmesi de ufak mescidinin yanındadır. Bu iki çeşmenin suları da Çanılı-cada, Çakaldağında bir bağda kayalar arasından çıkarak künk yollarıyla çeşmelerine gelmektedir.
Nuriye NİRVEN
ÇENGELKÖYÜ TAŞOCAĞI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Boğaziçinin Anadolu yakasında Çengelköyünün sokaklarından; Kuleli Askerî Lisesi yanındaki mey-dancılcdan köy gerisindeki kırlığa doğra uzanır; yerine gidip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (haziran 1964).
• ÇENGELKÖYÜ TULUMBACILARI — Eski mahalle tulumbacılığı teşkilâtında Çengelköyünde biri Türklerin biri ramların iki vargın tulumbası sandığı ve koğuşu vardı; Türkler «Cengel Camililer!..», rumlar da «Çengelköy Kiliseliler!..» diye nâra vurarak koşarlardı: bu sandıklardan Çengelköyü Camili Danyal ve Çengelköy Kilisesi îstefo adında iki gene tulumbacı için Üsküdarlı Âşık Razın in manzum medhiy eleri vardır (B.: Danyal, Balıkçı; İstefo, Çataltepeli).
Vâsıf HİÇ
ÇENGELKÖY VAPURU — 1956 senedinde İstinye tersanesinde inşa edilip, aynı sene servise girmiştir. 1958 yılında Şehir Hatları filosuna katılan Ortaköy isimli vapurun esidir.
465 beygir kuvvetinde 2 motoru bulunan geminin makina aksamı. Danimarka'nın Bur-meister/Wam fabrikalarından getirtilip burada monte edilmiştir. Çift uskurlu ve 12 mil sürati hah olan vapur 515 gros tonluktur. Yolcu istiab haddi, yaz - kış 750 kişi olup, tam bovıı 48.20 met.ro, genişliği. 8.'64 metro, ve «çektiği su» tâbir edilen su kesimi yüksekli-
ği de 3,15 metrodur. İki adet filikayı ve 100 kadar da can simitini ihtiva etmektedir.
Her Şehir Hattı vapurunda olduğu (gibi, Çengelköy'de de bir kahve ocağı vardır. Personeli: l kaptan, l lostromo, 3 gemici, l çarkçı, l makine lostromosu ve 2 yağcı olmak ü-zere cem'an dokuz kişidir. Üst ve alt kıç tarafta lüks mevkii bulunan bu geminin 24 ton akaryakıt kapasitesi vardır; 24 saatlik yakıt sarfiyatı ise 4,10 tondur.
Umumiyetle Haydarpaşa, Boğaz ve Adalar (ara sefer) hattında çalıştırılan Çengelköy ve Ortaköy gemileri, bazan İzmit Körfezinde de sefer yapmaktadırlar (ağustos 1962).
Halûk AKBAY
ÇENGELKÖYÜ VOLİ YERİ — Karakin
Bey Deveciyan'ın «Balık ve Balıkçılık» isimli muhalled eserinde Boğaziçinin Voli yerleri bahsinde şu malûmat veriliyor: «Çengelköyü vapur iskelesi önü volisi, Çengelköyü Kara-kolhâne önü volisi ve Çengelköyü Çöplük İskelesi önü volisi olmak üzere üç voli yeridir ki burada Çengelköyü balıkçıları âidatsız balık avlayabilirler. Çengelköyü kayıkları bulunmadığı zaman şâir yerlerin kayıkları da balık avlamaya mezundur. Corumlarda (B.: Corum) büyücek ığrıblarm oralarda balık avlamasına kimse mâni olmaz» (1914).
ÇENGELLİBOSTAN SOKAĞI — Boğaz-içinde Çengelköyünün yollarından; köyün arkalarına doğru Bekârdere Sokağı ile Kalantor Sokağı arasında uzanır; iki bostan arasından geçer mıcır taşlı toprak yoldur, üzerinde tek katlı bir beton ev vardır, yolun ortasın-
dan dere keser ve bodur bir taş köprü görülür, (aralık 1963).
: Hakkı GÖKTÜRK
ÇENGELOĞLU SOKAĞI — Boğaziçinde
Çengelköyünün sokaklarından; her iki başı Çengelköyü Caddesinde bir yol, olup aynı caddeye Cakalı Sokak adında bir aralık sokak ile de bağlıdır, Kerimehâtun Sokağına da Çengelköyü Hamam Çeşmesi Sokağı ile bağ-lanmışdır; Mandal Sokağı ile de kavuşağı vardır. Bir araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli bir yol olup iki kenarındaki kapu numaralan l - 27 ve 2 - 32 dür; 2 - 3 katlı ahşab ve beton evler arasından geçer; l kasab, l kunduracı, l kundura tamircisi, l gazocağı tamircisi ve l aşçı dükkânı vardır (aralık 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇENGELOĞLU TÂHİR PAŞA — (B.: Tâbir Paşa, Çengeloğlu).
ÇENGELOĞLU TÂHİR PAŞANIN HIRSIZLARA MEYDAN OKUMASI — Avamı hoşnud etmesini bilen ve o yoldan büyük şöhret kazanmış olan câhil fakat zekî, nıerd, iş başarır delişmen bir adamın İstanbul zabıtası tarihinde eşine rastlanmaz bir hareketi, jestidir; Donanmada kalyon tayfalığından yetişerek Osmanlı İmparatorluğunun en yüksek makamlarından Kaptanı Deryalığa kadar yükselmiş geçen asrın namlı vezirlerinden Çengeloğlu Tâhir Paşa (B.: Tâhir Paşa, Çengeloğlu) ilk şöhretini Mora İhtilâli sırasında bir aralık Topçubaşı olduğu zaman yapmışdı; şöyle ki; İkinci Sultan Mahmudun bir fermanı i-le taht şehrinin zabıtası da Topcubaşının em-n.ne veriîmişdi. O günlerde rumlarm bir ge-
ÇENGÎ
_ 3840 —
istanbul
ansiklopedisi
3841 —
ÇENGİ
ayakların büyük büyük, kalem parmaklı, oğlan ayağı kıyımında ayak olması şartdır; vücud âlâkisi için de çenginin tıkız, yağsız balık etinde, göğsünün de fazla inkişaf etmemiş olması lâzımdır. Def tutup çalacak, zil takıp şakırdatacak ellerinin de ayaklarına uygun o-lacağı düşünülürse, esmer çingene derisi ile, erkek kılığına girse genç irisi tüysüz bir oğlandan kolay fark edilemiyecek olan çengi karı, kipti pervasızlığı ile yukarda 'kaydettiğimiz mahrem sapık muhabbet âleminde rolünü pek mükemmel oynayacakdır.
Son nesilleri geçen asır ortalarına kadar gelen eski çengiler ve çengi kolbaşılan ile, zamanımızda, bir vesile bulunub da oynatılan çingene kızlarının ve karıların hazin bir se-
ce İstaribulu yüzlerce yerinden kundaklayarak yakacakları şayiası çıkmış, müslüman mahallelerinde delikanlılar, geceleri sokak haslarına seccade ve kilim sererek sabaha kadar pür silâh nöbet beklemeye başlamışlardı; Topcu-başı Tâhir Ağa mahalle imamları vâsıtası ile istanbul halkına fenerli fenersiz gece sokağa çıkma yasağı tebliğ ettirdi, dolayısı ile delikanlıların sokak (başlarında sabahlayıp mahalle beklemeleri de kesin olarak yasak edildi. Yine o devirde İstanbulda pek çok gece hırsızı Mremişdi, halk topcubaşının yasağı karşısında: «Biz kendimiz tekayyüd ettiğimiz halde her gece türlü fenalık oluyor, bu deli herif nasıl haşa çıkacak, meramı bizi kıtır kıtır kestirmek mi?!» diye söylendi ise de yasağa itaat edildi; ve ilk gecesi şehrin her tara-fma memur edilen devriyeler sokakda kime rastlanıışlarsa aman vermeyip yakaladılar ve limanda karakol gemisi denilen bir kalyonun anbarma tıkıp doldurdular; ertesi gün Çen-geloğlu bu gemiye giderek mevkufları teker teker Mzzat kendisi sorguya çekdi; meşru mazeretini isbat edenleri, bir daha gece sokağa çıkmamak üzere şiddetli tenMh ile serbest bırakdı; sarhoşlara âlâ bir dayak attırdı, uygunsuz ve serseri, şerir makulesi bir kaç adamı da ayaklarına, boğazlarına taş bağlatıp denize attırmak suretiyle idam ettirdi, kurtulanlar bu şiddeti kısa bir zaman içinde İstaıı-bula yaydılar ve dâîma ola .gelen mübalâğalı dille: «Yüzlerce adamı gümYine o gece sokağa çıkma yasağının fık-ralarmdandır; Tahir Ağa tarafından sorguya çekilen bir adam:
-
Zevcemin ağrısı tuttu, ebe getirmeye
çıkmışdım!.. deyince «Deli Herif»:
-
Seni af ettim, var evine git... Fakat
hâtûna söyle bir daha gece vakti ağrısı tutma
sın!... demişdi.
ÇENGİ — Hüseyin Kâzım Bey Büyük Türk Lûgatmda bu isim için «cenk çalup oynayan, rakkaase ,oyuncu, köçek» diyor; tarif noksan ve mübhemdîr. Bu isim İranda îcad edilmiş çen>g adındaki bir saza nisbetle türk ağzında yapılmışdır. «Çeng» i İranda bilhassa kadınlar çalardı; çenginin dilimizdeki asıl mânâsı da kadın oyuncu, dansözdür; fakat erkek oyuncular, dansörler hakkında da kulla-nılmışdır; meselâ geçen asrın rind ve kalender şâiri Enderunlu Fâzıl Bey İstanbulun piyasa oyuncu oğlanları şanında yazdığı uzun ve meşhur bir manzûresine «çenginâme» adini vermişdir. «Köçek» ise kesin olarak erkek oyunculara, daıısörlere verilmiş isimdir.
Köçeklerin büyük ekseriyeti rum idi; bilhassa adalı, onların içinden de harikulade güzellikleri ile meşhur Sakız adalı oğlanlardan 37etiştirilirdi; Sakızlı köçekler adî kırıtma ve göbek atma oyuncuları değildi, hiç tereddüd etmeden kaydediyoruz, emsalsiz feerik hünerli, bediî raksları ile bale artistleri idiler, ve kendilerine «Tavşan», «Tavşan oğlan» isimleri verilirdi. Rumlardan sonra çoğunluk kıb-tilerde idi, onlardan sonra da ermeniler ve mûsevîler gelirdi. (B.: Köçek; tavşan, oyuncu kolları).
İstanbul çengilerine, piyasa dansözlerine gelince, istisnasız hepsi kibti kızları, çingene idi. Bunlar «kolbaşı» denilen ustalar tarafından seçilir, uzun tâlimlerle yetiştirilirdi: düğünlerde düğün sâhibleri kolbaşı kadınlarla konuşup pazarlık yapar, kolbaşı da, kendi kudretine, sınıfına göre üç beş, sekiz on çengisini alır, düğün evine gelirdi; eski kibar ve • rical, saray düğünleri üç günden, bir haftaya, hattâ on beş güne kadar, bu müddet içinde kolbaşı ile getirdiği çengiler o konakda yahud sarayda kalır, yatarlardı. Cengi kolbaşılan gaayetle pervasız kadınlar olurdu, alınlarında iffet damarı çatlamış, temas ettikleri kibar muhitin kocaları tarafından tatmin edilmemiş yaş yaş, boy boy hanımefendileri ile mahre-mâne münâsebetler kurarlar, safizm yolunda muhabbet âlemleri ile eğlenirlerdi; o yolda tarih kaynaklarımıza geçmiş büyük rezalet vak'-aiarı vardır. (B.: Babıâli Çengisi Karı).
Rakıs, rakkaasenin, çenginin boy uzunluğu ve vücud çâlâkisi ölçüsünde güzelleşir; .bütün hüner de bilhassa ayaklarda toplanır, sert baldırh bacaklar ince bir bilekle bitmeli, ve rahat basması, kolay yürümesi, dönmesi için
falet olan oyunlarını kanşdırmamak lâzımdır. Eski çengilerin raks hünerlerinden gayri o-yunlar- için sureti mahsûsada yaptırılmış çe-şid çeşid şehvetengiz esvabları da ayrıca tahayyül edilmelidir. Bilhassa onsekizinci ve ondokuzuncu asırlarda memleketimize gelen avrupalı ressamlar çengiler ve çengi kıyafetleri karşısında kayıdsız kalamamışlar, ve onların resimlerini yapmışlardır.
Hâlen İstanbul çengilerini Ayvansarayda-ki Lonca Mahallesi yetiştirmektedir. (B.: Ay-vansarayda Lonca). Bunlar .yine kolbaşılan delâleti ile tutuldukları evlenme ve sünnet düğünlerinde oynamaktadırlar. Kır kahvelerinde ve mesire yerlerinde avamı keyf yolunda oynatılan çengi kız ve karılarına gelince,
Çengi Kan ve Çengi Oğlan (Köçek) (Bir gravürden S. Bözcah eli ile)
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
— 3843
ÇENGİ
Çengiler (Bir gravürden S, Boseah eli ile)
hepsi, basma entarili, basma şalvarlı, başlan yemenileri, ayakları çıplak göçebe oba çingeneleridir. (B.: Çingene).
Zamanımızda «artist» ve «dansöz» adı altında yarı çıplak raks eden bir takım kızlar, genç kadınlar yetişmişdir ki kendilerinin Lonca ile bir alâkaları var mıdır bilemeyiz, fakat, kelimenin lügat mânâsı ile o artist dansözlere de «çengi» adını rahatça verebiliriz.
Refik Ahmed Serengil «İstanbul nasıl eğleniyordu?» adlı güzel eserinde çengilerin hayatını sağlam bilgi ile tasvir ediyor ve şunları yazıyor:
«Kadın cemiyetlerinde çengiler oynardı, bunlar da tıbkı erkek köçekler gibi teşkilâta tâbi esnafdan idiler. Kadınlardan mürekkeb çengi kumpanyasına da «kol» tâbir edilirdi. Bir çengi kolu kolbaşı'dan, muavininden ve on iki oyuncu kadından müteşekkil idi. Bunların hâricinde bir de çengilerin dört kişilik saz heyeti bulunur idi. Kadınlardan mürekkeb olan bu çalgıcıların biri keman, biri çifte nekkaare, ikisi de dâire, def çalardı. Bu çalgıcılara «sıracı» denilirdi.
«Kolbaşı bu heyetin ustası, patronu, her şeyi idi. Kolbaşının evi meşkhâne ad olunur, çengi olmak isteyenlerle meslekde vukuf ve ihtisaslarını tezyîd etmek arzu eden çengiler burada musiki ve karış taallüm ederlerdi. Kol-başılarm evleri başlı başına bir âlemdi. Kü-şâde meşreb genç ve güzel kızlarla dolu bir evin, muhitinde nasıl bir dikkat ve alâka ile tâkib ve tarassud olunacağını tahmin etmek zan ederim ki pek güç değildir. Bu itibarla dişine uygun bir yosma bulup felekden şöylece bir gün kapmak isteyen yakışıklı delikanlılar ve cebi dolgun yaşlılar uzakdan yakından bu evlerin etrafını dolanırlar ve zaman zaman maksadlarına muvaffak da olurlardı. Zaman zaman diyoruz, çünkü çengilik mesleğine intisab eden, kolbaşının evinde buranın hususî terbiyesi ile yetişen kadınların erkeklerle pek de alâkalan yokdu. Bunlar daha başka suretlerle hissiyat ve heveslerini tatmin yolunu bulmuş kadınlar idi. Bu sebeble aralarında erkeklere iltifat eden az olurdu. Bu noktayı aşağıda biraz daha şerh ve tafsil edeceğiz.
«Hususî eğlenceler, düğünler ve sâireler tertib eden kimseler kadın meclislerinde çengiler bulundurmak istedikleri zaman kesele-
rine göre bu kolbaşılardan en şöhretlisinin veya bir diğerinin evine gidip pazarlığa girişilir, ücretde uyuşma hâsıl olunca kolbaşı çengi heyetini alır, düğün evine giderdi. Kolbaşı kadın ile muavini yaşmak ve ayaklarına sarı çizme giyerler, ellerinde birer yelpaze bulundururlardı. Çengiler ince yaşmaklar tutunurlar, allı, morlu, sarılı rengârenk feraceler telebbüs ederlerdi.
«Bir çengi kolunun sokakdan geçişi hayli eğlenceli bir manzara teşkil ederdi. Önde kolbaşı ile muavini, bunların arkalarından da devirlerinin zarif ve nazarrübâ tuvaletleri ad olunan kıyafetleri ile çengiler yürürdü; onları da sıracılar, çalgıcılar tâkib ederdi. Sıracıların arkasından da yardakçılar, hademeler ve kolbaşının hususî hizmetçisi küçük bir çer-kes kızı gelirdi.
«Sokaklarda iki boylu erkekler durup bunları tebessüm ve iştihâ ile seyrederler, çengi kadınlar serbestine evzâ ile etraflarına bakınub tebessümler, kaş göz işaretleri ve hattâ harfendazlıklar yaparak, mukaabele görerek geçüb giderlerdi.
«Çengilerin davet edildikleri evde kendilerine 'bir oda tahsis olunur, bunlar gelir gelmez buraya girerlerdi. Hamam ustaları ve soyguncu denilen kadınlar da bunlarla beraber içeriye girerler, ve kolbaşının, muavininin ve çengilerin elbiselerini çıkarırlar, tuvaletlerine yardım ederler, hizmetlerinde bulunurlardı. Bu odaya girmek çengi kolu efradı ile bu soygunculardan maada kadınlar için memnu idi. Fakat çengilerin içeride cilvelerle, gülüşmelerle, birbirlerine naz ve edalar yaparak, sevişerek, birbirleri tarafından okşanarak so-yunub giyinmeleri birçok genç kadınların tecessüslerini celb eder, vesileler çıkarıp o odanın civarından geçerler, fakat içeriye giremezlerdi.
«Çengiler hususî odalarında soyunub dö-kündükden sonra oyun kiyâfeti ile umumî eğlence odasına geçerlerdi. Oyun kıyafeti de hayli nazarfirîb idi. Genç ve güzel çengiler parıl parıl uzun saçlarını arkalarına salıverirler, beyaz göğüslerini yarı yarıya açarlar, üstlerine tür gömlek, pullu kadifeden câmedan, tennure biçimi sırma saçaklı canfes eteklik^ ayaklarına yumuşak oyun terliği giyerlerdi. Tül gömlek beyaz tenlerini şeffafiyeti arkasından câzibedar gösterir, câmedan da mev-
Dostları ilə paylaş: |