Defterdarzâde Mehmed Bey 1078 »
Solak Kara Hasan 1119 »
Cerrah Ali Bey 1125 »
Biga beyi Osman Bey ... 1128 »
Abad Mehmed Ağa 1143 »
(Sene 1145 Merî)
Tahtırevancı Hasan Ağa .. 1146 » İkinci Sultan Mahmud ... 1157 »
(Sene 1248 hicrî)
CERRAHOĞLU — 1860 ile 1870 arasında güzelliği ile meşhur bir cerrah yamağı; namlı bir tulumbacı, vurucu kırıcı kabadayı olub efendizâdesi Nedim Beyi öîdürdükdeh. sonra idama bedel müebbed kalebendliğe mahkûm olarak Sinob Zindanında cezasını çekmekde iken ölen/ Kara Cezmi, nâmı diğerle Temenna Baba tarafından şu semaî ile ö-vülmüşdür ki, semaî yine katilden mahkûm olarak Sinob Zindanında yatan Kahveci Nusretin «Zindan Şiirleri» adındaki mecmuasından almmışdır:
SEMÂ!
Cerrahoğludur şöhreti yüzbin güzelin güzeli Bir misimi görmedim ben bu şehri gezdim gezeli Beni mevti muhakkakdan halâs etti anın eli İfitirâkı mevtten îbeter hasretiyle oldum deli
Mürüvvet merhamet senden sultânım hû Bektaş Velî
ipUyv •
Timar etti nâzik eli oylukda bıçak yâresin Sual ettim nedir canan gönül yâresi çâresin Niçün böyle taş yürekli bıçkın meşreb âvâresin Bendeliğe kabul etmez bu âşıkı bîçâresin Mürüvvet merhamet senden sultânım hû Bektaş Velî
Elde neşter gamze neşter yâreler durmadan işler Cerrah mısın cellâd mısın ne çaprast .çapraşık işler Yâre timar eyler desti nigâhı tâ câne işler Müslim misin kâfir misin bilmez imamlar keşişler Mürüvvet merhamet senden sultânım hû Bektaş Velî
Dükkânında nice âlet keser biçer kanlı âfet Tersaneye intisabı levend kesimi kıyafet Ruhlerinde topuklarda ne bu terlik bu letafet Pâyin bûs eylese âşık bulur ol ande ifâket Mürüvvet merhamet senden sultânım hû Bektaş Velî
Vâsıf HİÇ
Semaînin son kıtasından Cerrahoğlunun Tersane cerrahlarından olduğu anlaşılmaktadır (B.: Cezmi, Kadırgalı Kara).
CEERAH OĞULLARI NAKLİYAT VA-PURCULUK VE TİCÂRET T. A. ŞİRKET! •— 1897 de bir şubesi Varna şehrinde olmak üzere Karadeniz Ereğlisînde kurulmuşdur; kurucusu Karadeniz Ereğlisinden Hacı Eşref Efendi isminde bir zâttır; o zaman yelkenli gemilerle İstanbul, Varna ve Ereğli limanlan arasında buğday ve kömür nakliyatı ile işe başlamışdır; 1925 de Varnadaki şubesi kapatılmış, merkezi de Ereğliden İstanbula nak-ledilmişdir; ve müessese Mehmed Tahsin Cerrâhoğluna intikal etmişdir; 1940 da bir 'tarafdan yurd içinde kara Bakliyatı ile de meşgul olmaya başlamış, diğer tarafdan yeni gemiler satın alarak dış sulara çıkmış, yurd dışı limanlara nakliyatı da girişmişdir; 1945 yılına kadar «M. T. Cerrahoğlu ve Ortaklan Kollektif Şirketi» adını taşır iken,bu tarihte «Nuri Tamber ve Ortakları Komandit Şirketi» ile birleşerek «Cerrahoğulları A. Ş.» adını almışdır; yeni şirket ufak kömür gemilerini satarak yerine İngiltereden 1945-1946 yapısı
onar 'bin tonluk 11 mil süratli gemiler satın almışdır; «M. Eşref», «M. Bingül», «M. Mehmed» ve «M. Nurfan» adlarını alan ve otuz-altışar- mürettebatı olan bu dört büyük yeni gemi ile Akdeniz ve Okyanuslarda Avrupa, Amerika ve Hindistan seferleri yapılmaktadır. Şirketin İstanbuldaki merkezi Taksimdedir; Kuruçeşmede de depoları, vinçleri ve kamyonları bulunup şehir içi kömür nakliyatı da yapar. İnkişafı, tealisi temenni edilir şahsî teşebbüsün eseri millî müesseselerimizden-dir.
Hakkı GÖKTÜRK.
CERRAHPAŞA — İstanbulun. meşhur bir semtinin adıdır; eskiden, büyük konakları ile bir kibar semtiydi. Burası 350 seneden-beri bu ismi taşımakdadır; on yedinci asrın ilk yıllarında, 1604 te ölen Osmanlı vezirlerinden Cerrah Mehmed Paşa burada bir büyük cami, bir çifte hamam, bir mekteb ve bir medrese yaptırmış, halk da, bu hayır eserlerinden ötürü semte Cerrahpaşa demişti (B.: Mehmed Paşa, Cerrah).
Cerrah Mehmed Paşa; sarayda, Enderu-nu Hümayundan yetişmişti; sarayda cerrah' lık öğrenmiş Üçüncü Muradın büyük oğlu şehzade Mehmedi sünnet etmiş ve bu hizmeti karşılığında pek kıymetli hediyelerle taltif edilmişti. Bilâhare bu şehzade Üçüncü Mehmed ünvaniyle babasının yerine padişah oldu ve bir ara 1595 te, vaktiyle kendisini sünnet etmiş olan Cerrah Mehmed Paşayı sadrâzam tâyin etti Cerrah Mehmed Paşa, sadrazamlıkta büyük bir iş başaramadı; ihtiyardı, felç geldi ve dört ay sonra azledildi. Kabri cami-
CERRAHPAŞA CADDESİ
— 3504
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3505 —
cerrahpaşa definesi
/* \
|
|
|
|
|
x \
|
|
,' ı
|
t
|
^ ,
|
|
/
|
• , .
-• \J
|
|
ü
«*l
|
|
».-''
|
\ .'
|
0 ©
|
|
©
|
©
|
^
|
&
| inin yanındadır. Bir sanat eseri olan hamamı ise maalesef son otuz yıl içinde yıkılmıştır.
CERRAHPAŞA CADDESİ — Samatya Nahiyesinin Çakırağa, Keçihâtun ve Cerrahpaşa Mahalllelerinden geçen bir caddedir; bir başı Kocamustafapaşa Caddesi; Yakub-han sokağı ve Nakşî sokağı dört yol ağzına, öbür başı da Millet Caddesi; Ordu Caddesi ve Namık Kemal Caddesi dört yol ağzına bağlıdır. Uzun bir caddedir. Cerrahpaşa Camii sokağı, Semi Molla Mekteb sokağı, Semi Molla çıkmazı, Müezzin sokağı, Muslahaddin sokağı, Sorguççu sokağı, Çakırağa Camii sokağı, Küçük Mühendis sokağı, Hafız Galib sokağı, Ahmed Kâhya Camii sokağı; Hacı Bayram mektebi sokağı, ve Tütüncü Hasan sokağı ile kavuşakları vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 11).
Millet Caddesi tarafından gelindiğine göre, üç araba geçebilecek genişlikde yokuş olarak başlar; sonra azıcık daralır, paket taşı döşelidir. Sol kolda harab Semi Molla Camii görülür. İkişer üçer katlı kagir ve ahşap evler ile 3-4 katlı beton evler ve apartıman-lar arasından geçer. İstanbulun büyük vezir camilerinden Cerrahpaşa Camii bu cadde üstündedir. Camiin yanındaki sokak başında ve yüzü caddeye bakan soluk aşı boyalı ve ondokuzuncu aısır ortasında yapılmış Rstan-
Cerrah Paşa Camii (Plân : M. Esad Arseven'den)
©
bulun en güzel binalarından konak yavrusu ahşab bir ev var idi ki, çağdaş büyük Türk heykeltraşı merhum Râtıb Âşir Acudoğu bu evin damadı idi; Menemende Kubilây Âbidesi, Boluda Atatürk Heykeli ve Erzincan Âbidesi, ilk müsabaka maketleri bu evin içinde hazırlanarak doğmuşlardı (B.: Acudoğu, Râ-tib Âşir), Hâlen bu güzel konak yavrusu, tâ-dilen tamir ile betona kalbedilmiş, bütün yapı asaletini ve letafetini kaybetmişdir.
Cadde boyunca 5 bakkal, 3 berber, 2 terzi, l manav, 2 kunduracı, l marangoz; l kömürcü, l fotoğrafçı, l hallaç, l leblebici, l helvacı, l börekçi, l tuhafiyeci, l kırtasiyeci, l oto boyahanesi, l oto tamirhanesi, l çamaşır - buzdolabı ve emsali âletler satıcı vardır. Kapu numaraları 1-35 ve 37-115, 2-52 ve 54-126 dır; ilk 1-35 ve 2-52 numaralı yapılar Millet Caddesi genişletilirken istimlâk ediîib, yıkılmışlardır, ki meşhur Oğlanlar Tekkesi de bu cadde üzerinde yıkılan bu binalar arasında idi; bu arada Çakırağa Camii sokağı ile Tütüncü Hasan sokağı da kalkmışdır. Hafız Galib sokağı da genişletilmiş, asfaltlenmiş, Millet caddesine bağlanarak ismi değiştirilmiş, «Doktor Adnan Adıvar» sokağı olmuş-dur (1963).
Hakla GÖKTÜRK
CERRAHPAŞA .CAMİİ — Değerli mü-dekkik ve muharrir ve bu ansiklopedinin aziz dostlarından İbrahim Hakkı Konyalı 1940 .1943 arasında bize verdiği bir nota şunları yazıyor: «Mar-maraya nazır bir tepenin üstünde kurulmuş Cerrahpaşa Camii, Mimar Da-vud Ağanın mimarbaşılığı zamanında yapılmışdır; kıble tapusunun üstündeki on satırlık arabca kitabeden öğrenildiğine göre, hicrî 1002 (milâdî 1593) yılında bir çifte hamam ve çeşme ile birlikde yapılmışdır. Mâbed, e-teğinde 18 penceresi bulunan tek kubbelidir; üç tarafında mermer şebekeli mahfiller vardır; mahfillerin zarif kemerleri beyaz mermer ve renkli somaki ile örülmüşdür; minaresinin üst kısmı 1894 zelzelesinde yıkılmış, tekrar yapılmışdır; mermer şebekesi ve göbekli minberi bir san'at şaheseridir. Camiin avlu köşesindeki çeşmenin üstünde şâir Sâî'nin altı mısrâlık
bir tarih kitabesi vardır. Son cemaat yerinin üstünde sekiz sütunun yükseltdiği yedi kubbe vardır, o kubbeler de 1884 deki büyük zelzelede yıkılmış, tamamen çökmüşdür; yalnız sütunlar, demir bağları ile durmaktadır. Camiin banisi onaltıncı asır vezirlerinden Cerrah Mehmed Paşadır (B.: Mehmed Paşa, Cerrah)».
Eski müzeler müdürü Halil Edhem Bey de «Camilerimiz» adındaki eserinde, yukarıdaki notdan fazla olarak şunları kaydediyor: «1894 zelzelesinde çok zedelenen bu bina, sonradan tamir olunmuş ise de, sojı cemaat revakmın kubbeleri yapılmamışdır; yalnız sütunları yerinde durmaktadır. Camiin plânı murabba şeklinde olup kubbesini altı aded kalın fil ayağı üzerindeki kemerler taşır; mih-rab mahalli dört köşeli bir çıkıntı teşkil eder; bunun üstünde ve iki yanında yarım kubbeler vardır; minaresi kapunun sağındadır».
CERRAHPAŞA CAMİİ SOKAĞI — Samatya Nahiyesinin Kürkçübaşı Mahallesi yollarından, Cerrahpaşa Caddesi ile Küçük Langa caddesi arasında uzanır; Yakubhan sokağı, Kürkçübaşı çeşmesi sokağı, Alaca Mahmud sokağı, ve Kürkçübaşı Külhanı sokağı ile kavuşakları vardır; Cerrahpaşa Caddesinden Küçük Langaya doğru yokuş aşağı iner, kavisli dirsek ve kabataş döşelidir; bir araba ancak geçebilecek genişliktedir; ahşab ve -kagir karışık evler arasından geçer; l radyo - buzdo-lab - halı mağazası, l 'terzi, l manav, l kunduracı, l kömürcü dükkânı bulunmaktadır. Kapu numaraları 5-39 ve 4-24 dür (mart 1963)
HaKkı GÖKTÜRK
CERRAHPAŞADAKİ SOKAK KÖPEĞİ — İkinci Sultan Abdülhamid devri sonlarında sarhoşların ellerinden balık kapmakdaki mahareti ile şöhret bulmuş bir sokak köpeğidir ki, Ahnıed Râsimin Malûmat Gazetesine yazdığı Şehir Mektublarından birinde aşağıdaki satırlar ile büyük şehrin kütüğüne geç-mişdir:
«Bu hayvan zekâyı mahsûsunu, sarhoşların ellerindeki balıkları kapmakda hüsnü istimal ederdi. Akşam saat yarım raddelerinde (eski ezânî saat) Cerrahpaşa Camiişerîfi-nin önlerinde uyumak tavrı ile büzülür, gözü mey aşamanı dehri tâ uzakdan tanıdığı için eğer o sermesti neş'e yarım okka ile kafayı tütsüledikten sonra eline bir okka da uskum-
ru, iki üç palamut almış ise, ta yanından veya hizasından geçinceye kadar yerinden kımıldamaz, iki üç adım ilerler ilerlemez kalkar, yavaş yavaş balığın kuyruğuna dişlerini geçirir, beraberce yürür, sarhoşumuz farkına vardı ise: — Hoşt!., diye hızla çekince o da aşağıdan asılır, bir halde ki, saplar kopunca balıklar yere düşer, artık kapışan kapışana. Fakat bu balık avcusu dayağa dahi sırt verdiğinden balığı bitinceye kadar baston, taş, sopa gürültüsüne aldırmaz.»
CERRAHPAŞADA TERLİKÇÎ MEHMED ÇELEBİNİN EVİ — Onyedinci asır ortalarında tarihimizde «Ağalar Saltanatı» adı verilen Yeniçeri ocağı ağaların zorba tagallübü devri bir ihtilâl ile devrildiği zaman bu ağalardan Koca Bektaş Ağanın sığınıp saklandığı evdir ki, izi bulunup bu evde yakalanmış ve Sarayı Hümâyuna, yollarda türlü hakaret görerek götürülmüş, sarayda da idam edilmiş-di (B.: Bektag Ağa, Arnavud Koca).
CERRAHPAŞA DEFİNESİ — 1944 yılı Ocak ayı başında Memiş adında bir yapı amelesi tarafından bulunmuş bir definedir, aşağıdaki satırları 4 ocak 1944 tarihli Vakit gazetesinden alıyoruz:
«Cerrahpaşada Verem pavyonunun yapılacağı arsada kırık bir testi içinde 1530 adet Bizans altını bulunduğunu yazmıştık. Dün de pavyonun temellerinin kazılmasına devam edilmiştir. Müzeler müdürlüğünden bir memur kazı mahallinde bulunmakta, ve hafriyata devam edilmektedir.
«İstanbul müzeler müdürü Aziz Oğan, bize şunları söylemiştir:
— Cerrahpaşada bulunan altınlar henüz bize verilmedi; zabıta her halde tahkikat safhasındadır; tahkikatın ikmalinden sonra altınların müzeler idaresine verileceği tabiîdir; bu sabahki bi rgazetede gördüğüm fotoğrafa nazaran Bizanslılara ait sikkelerden olduğu muhakkaktır; biz, her ihtimale karşı, eski paralar müethassısı arkadaşımız İbrahim Selçuku kazı yerinde bulunmağa memur ettik; diğer bir arkadaştan aldığım bir raporda, oralarda tarihî bina bakiyyesi olmadığına, şimdiki kazıların iki buçuk metre derinliğinde olduğuna tarihî eserler bakiyyesinin ise daha derinlerde olması icap edeceğine işaret edilmektedir; benim şahsî tahminime göre, bunun bir define olması ihtimali Vardır, zira bilhassa
CERRAHPAŞA GENÇLİK KULÜBÜ
— 3506 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
•— 3507
CERRAHPAŞA HAMAMI CİNAYETİ
Cerrah Paşa Hamamı enkaazı 1941 de. (Resim : Nezih)
Bizanslıların mühim bir kısmı, yarın ne olacağım bilmedikleri için, para ve kıymetli eşyalarını toprağa gömmeğe pek fazla rağbet etmişlerdi; biliyorsunuz ki, bu gibi kimseler, ağaç dibi, köşe bucak gibi, nisbeten tenha ve el ayak değmez yerlere define koyarlar; ne-tekim bundan 17-18 sene evvel de Büyükada-da buna benzer bir define bulunmuştu; fakat o zaman bulunan sikkeler, Bizanslılara ait değil, onlardan çok eski idi, milâddan evvel üçüncü dördüncü asırlara atti.
«Bulunan defineler 10 nisan 1322 tarihli asarı âtika nizamnamesine tabidirler. Bu nizamnamenin dokuzuncu maddesine göre, keşfedilen menkul ve gayrimenkul defineler devlete aittir,
«Bir arazi sahibi, arazinin üstünde veya altında bir .define bulacak olursa, en çok bir hafta içinde bunu, Maarif Vekâletinin o yerdeki en selâhiyetli dairesine, bu bulunmadığı takdirde en büyük mülkiye âmirine, o da yoksa askerî bir makama haber vermek mecburiyetindedir.
«Bu şekilde hareket edildiği takdirde bulunan vesikanın kıymetinin yarısı nisbeiinde bulana mükâfat verilir.
«Asarıâtika nizamnamesinde keşif eden
Cerrah Paşa Hamamı (Plân : Prof. Süheyl Ünver'den)
kimsenin arazi veya arsa sahibi olduğu şeklinde bir kayıt varsa 'da, her hangi bir kimse dahi herhangi bir yerde bir define bulacak olursa, ayni haklara sahiptir.
«Bu şekle göre Cerrahpaşadaki defineyi bulan amele Memiş, derhal hükümeti haberdar ettiği için bu definenin yarısı kadar mükâfat alacak demekdir».
CERRAHPAŞA GENÇLİK KULÜBÜ — 1952 yılında kurulmuşdur; kurucuları Hüseyin Boz, Mehrned Dispenç, Arif Özcandan, Orhan Örekli ve Ahmed Okyay'dır. Kulüp yalnız futbol üzerinde çalışmaktadır; 1956 yılından beri federe olup ikinci kümededir. 92 ü-yesi vardır, lokal binâsı^Canbâziye Karakol so. kağındadır. İstanbulspor'lu İbrahim Toker ve Yeşildirek'U Talât Ündar bu Cerrahpaşa Kulübünden .yetişmişlerdir (1983),
Hakkı GÖKTÜRK
CERRAHPAŞA-HAMAM — Cerrahpaşa-
da, semte adını veren camii şerif ile beraber hicrî 1002, milâdî 1593 yılında yapılmış bir çifte hamamdı, on altıncı asır sonu büyük çarşı hamamlarının güzellerinden biri idi; camiin hemen yanında, doğu tarafında idi, cami avlusu ile hamam arasında Külhan .Sokağı denilen bir aralık sokak vardı.
Çocukluğumda ve gençliğimde, semtimiz olmak dolayısı ile pek çok girip yıkandığım bu hamamın erkekler kısmını, Turing Kulüb Bel. Meninde kimin tarafından, çizildiği kaydedilmemiş bir plânını gör-dükden sonra, hâfızkm-dan ziyâde o plâna göre tânif edeceğim: Fenerli büyük bir kubbe altındaki .câmekân fırdolayı peykeliydi; içeri girilince solda bir temizlenme halveti, sağda iki ayak yolu vardı, oradan müstakil bir soğukluğa geçilirdi. Harâre (asıl yıkanma yeri) plânda, diğer bütün büyük çarşı hamamlarımızın aynıdır, fakat bu hamam da mü-
him tadilâta uğramışdır. Şöyle ki; kilâsik hamam plânlarında, iç. büyük kubbe altındaki göbek taşı etrafında dört köşede dört halvet ve üç sofa toplanır ve dördüncü sofanın yeri soğuklukdan harâreye giriş geçidine -ayrılır iken; bu hamamdü aynı plân çizilmiş, fakat soğuklukdan harâreye o-lan gecid yeri sofa yerine sağdaki halvete verilmiş ve bu hslvet böylece yıkanma yeri ol-makdan çıkarılmışdır, buna mukaabil harâre-de yıkanma yeri olarak, üç yerine dört sofa ihdas edilmişdir; geçid yeri olan halvetin karşısında, soldaki halvet de • erkekler kısmına kapatılmış, kadınlar kısmına eklenmişdir. Geçid yeri olan halvetden açılan bir kapu ile, münferid bir soğuk halvet ilâve edilmiş, sağdaki sofada açılan bir 'kapu ile de yine bir .halvet eklenmişdir. Bu tâdillerle, göbek taşı etrafında iki aded kalmış olan halvetler ikişer kurnalı, sofalardan üçü üçer kumalı, bir kapu ile gerisine bir halvet eklenmiş olan sağdaki sofa da iki kurnalıdır.
Geride külhan avlusunda bir büyük bostan kuyusu, ve külhan odası bulunuyordu ki, şehrin suyundan hamamlara su verilmekle beraber büyük hamamların hemen hepsinde bir bostan kuyusu bulunur ve bostanlarda olduğu gibi at koşulu bir dolabla kuyudan hamam haznesine, su çekilirdi.
Cerrahpaşa Hamamı 1908 -1910 arasında kapanmış ve yıkılmışdır; 1944 de arsasın-
da bir yığın moloz, bunların arasında da bir halvet köşeciği duruyordu.
Reşad MİMAROĞLU
CERRAHPAŞA HAMAMI CİNAYETİ — 1885 ile 1886 yılları arasında işlenmiş bir ci-nâyetdir ki deilâk yamağı şâbı emred bir oğlan bir Özbek dervişini gece halvetde nalın ile başını parçalamak sureti ile öldürmüşdü ki yalnız o ;semtde değil, bütün İstanbul'da u-zunca bir zaman türlü dedikodusu olmuş kanlı bir vak'adır. Hamama geç vakit gelen derviş, diyar garibi olup yatacak yeri olmadığını söylediğinde, hamam uşakları dervişliğinden ötürü gece misafir etmişler, içeri yıkanmaya girdiğinde de cemal âşıkıdır deyip talebi ü-zerine hizmete o gene uşağı göndermişler. Fakat oğlan elleri ve çıplak vücûdu kan içinde çıkıp da «Geberttim alçak herifi» diye, namus dâvası yolunda adam öldürdüğünü söyleyince, semti gece yarısı ayağa kaldırmamak için vak'a karakola ertesi sabah gün a-ğardıkdan sonra ihaber verilmiş ve o gün hamam halka açılmamışdı. Vak'a tez duyuldu, semt halkı hamam kapusu önüne birikdi, çocuk sayılır yaşda idim, zabtiyenin ellerini bağlayıp götürdüğü kaatili gördüm, başında ağabâni sarılı püskülsüz bir fes, sırtında basma mintan, üstünde bir yelek, belde beyaz kuşak, bacaklarında kara potur, yalın ayak, ayaklarında takunya ve yanında hemşehrisi ak sakallı bir natır ile gitti idi; on altı on yedi
CERRAHPAŞA HASTANESİ
8508 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
3509 —
CERRAHPAŞA HASTAHÂNESİ
miştir. Bu binada Teşrihi Marazî Lâboratuva-rı, Otopsi Dairesi; üst katta da asistan yatak odaları vardır.
Hastahâne günden güne genişleyip faaliyet sahasını çoğaltıyordu. Bu meyanda, 1939 yılında 60 yataklı Göz Pavyonu; 1941 yılı ortalarına doğru da mutbak ve çamaşırhane binaları inşa-ettirilip tesise ilâve olundu. Ayrıca, İstanbul Üniversitesi tarafından 150 yataklı büyük bir Cerrahî Pavyonu inşaatı yapıldı. Yine, 250 yataklı bir Verem Pavyonu inşa ettirildi. Böylece hastahâne çok genişletilerek bugünkü hâlini almış, yatak kadrosu da 916 ya çıkarılmıştır.
Hâlen Dahiliye, İntaniye (Sarî Hastalıklar), Cerrahî, Göz, Kulak - Boğaz -Burun, Cildiye, Bevliye, Sinir Hastalıkları ve Göğüs Hastalıkları Klinikleri olarak cem'an 9 pavyondan müteşekkil bulunan Cerrahpaşa Hastahânesi, tam teşekküllü bir hastahâne vasfını haiz bulunmaktadır.
Senede 12,500 -13.000 kadar hastanın ya-
yaşlarında veçhen dilber bir genç irisi idi; o gün herkes gene kaatile acıdı, maktule lanet etti idi. Fakat ertesi gün vak'anın rengi de-ğişdi; bir Özbek şehzadesi olup memleketinde han olan amcasının sûikasdından korkarak seyyah derviş kıyafetinde memleketinden firar ettiği, İstanbul'a geldiğinde İstanbul camilerine hayran olduğu ve her gecesini ibâdetle geçirmeğe ahd ettiği, belinde de altın ve mücevherle dolu bir kemer bulunduğu söylendi. O gece Cerrahpaşa Camimde kalmaya niyet etmiş, boy abdesti almak iktizâ etmiş, hamama girdiğinde soyunur iken hamam uşakları adamın belindeki kemeri görmüşler; kaatil oğlanla beraber dört dellak bir natır dervişi katledip kemeri almaya karar vermişler; hamamda Arabacı Hüsmen Ağa a-dında Rumeli muhacirlerinden bir tek müşteri varmış; derviş soyunur iken o da karşı peykede, yıkanmış, çıkmış, giyiniyormuş, Özbek'in belindeki meşin kemeri o da görmüş. O gece hamamın yatsı namazından, yâni vaktinden evvel kapanması-bir kaç kişinin nazarı dikkatini çekmiş ama içerde adam öldürüldüğü kimsenin aklına gelmemiş. Fakat ertesi sabah gene dellâkuı kendisine sarkıntılık e-den bir Özbek dervişini katlettiği haberi duyulunca karakola ilk koşanlardan biri Arabacı Muhacir Hüsrnen Ağa olmuş, maktulün es-vab ve çamaşırları da karakola getirildiğinde, dervişin belindeki meşin kemeri bu metrûkât arasında göremeyen Hüsmen Ağa: «Adam soyunur iken gözümle gördüm, belinde meşin bir altın kemeri vardı, aceb nerede?» diye sormuş; vak'a haber verildiği anda hamama giren iki zabtiye neferi de: «Biz maktulü içerde tamamen üryan bulduk, belinde kemer yok idi.» deyince, cinayetin hamam uşakları tarafından o altın kemerine tamah edilerek işlendiği meydana çıkmış idi; kaatilüı de o samı emred oğlan olmayup aslında bir kaç kişi kesip yıllarca dağda gezmiş bir şakî o-lan diğer dellak tarafından işlendiği, gene oğlanın da, hem yaşının küçüklüğü, hem de namus müdfaası maddesile ufak bir ceza ile kurtulacağı dolayısı ile ağır suçu üzerine aldığı anlaşıldı. Dellak yamağı delikanlının başındaki ağabaninin kıvrımları arasından yirmi beş rus .altını çıkdığı söylendi idi. Dellak yamağı ile ak sakallı natırın suçlarını itiraf zorunda kalmaları üzerine asıl kaatil ile suç ortaklan
diğer iki uşağın tevkifi için hamama gidildiğinde adı Davud olan kaatilin kaçmış olduğu görülmüş diğer ikisi de, kaçmak üzere iken yakalanmışlardır.
Vak'anın muhakeme safhasını da yıllarca sonra Arabacı Hüsmen Ağa'dan dinlemiş-dim; dellak yamağı oğlan: «Dervişi içeri Mustafa götürdü, adamı öldürmeye karar verince önce kapıyı kapadık, birbirimizi ele ver-miyeceğimize yeminler ettik, sonra ben içeri girdim: — Derviş Baba.. Sevabına arkana bir kese vurayım... dedim. Adamın arkasına geç-dim, sonra elinde nalınla Davud girdi, o girince ben hemen dervişin kollarını arkadan sımsıkı tuttum, Davud da adamın kafasını nalınla paralayıp öldürdü.. Kemeri aldık, içinden ikiyüz altın ile ikisi kırmızı ikisi yeşil kocaman elmaslar çıkdı, onları büyük uşaklar bölüşdüler, yirmi beş altın bana, yirmi beş altın da öbür iki uşakla natır Halil Ağa aldı, yüz altını da Davud Çavuş aldı..» diye anlatmış. Kaatil Davud !gıyâben, adı Dilâver olan muîni kaatil yamak oğlan vicahen idama, ve oğlan yaşının küçüklüğünden îdâma bedel onbeş sene pranga bendliğe, diğer üç hamam uşağı da onbeşer sene ağır habse mahkûm olmuşlardır.
Dostları ilə paylaş: |