Dârü'l Harb:
Dar'ın kelime anlamı "yer"; harbin sözlük anlamı ise, "savaş"tır. Darül harb, sözlükte "Savaş yeri" anlamına gelir. Terim olarak ise, müslümanlarla arasında barış akdedilmemiş olan İslam hükümleri uygulanmayan, yabancı ve düşman ülke, müslümanların hakimiyeti altında bulunmayan yer anlamına gelir.
Dârü'l Hikmeti'l İslâmiye:
İslâm âleminde ortaya çıkan bazı dini meselelerin halli ve İslâm'a yönelik saldırıların İslâmi hükümlere göre cevaplandırılması için 25 Ağustos 1918 tarihinde 5. Mehmet Reşat ve Şeyhülislâm Musa Kazım Efendi'nin zamanında kurulan bir teşkilattır.
"İslâm Akademisi veya Yüksek İslâm Şurası"da denilen bu teşkilat, ancak dört sene kadar devam edebilmiştir.
Dârü'l-İslâm:
İslâmi hükümlerin açıkça tatbik edildiği veya müslümanlann İslâmi hükümleri tatbik etme imkanına sahip olduğu ülkelere verilen isimdir. Ayrıca nüfusunun tamamı veya çoğunluğu müslüman olan ülkeler için de bu isim kullanılıdğı gibi, nüfusunun çoğunluğu müslüman olmasa bile, İslâmi hükümlerin tatbik edilebildiği ülkeler için de "Darül İslâm" tabiri kullanılır.
Dârü'n-Nedve:
Sözlükte, "bir iş hakkında görüşme, konuşma, meşveret etme yeri" anlamına gelir. Terim olarak, "müşriklerin, Peygamberimiz (s.a.s) Efendimizi öldürmek için planlar kurma konusunu görüşmek üzere toplandıkları ve tartışıp karar aldıkları yer"dir. Burası Kusey bin Kilab tarafından yaptırılmıştır.
Dârül Hadis:
Yalnız hadis ilmi öğretilen medreselere verilen isim. Dârül Hadis medresesi, ilk defa Selçuklu Atabeyi Nureddin tarafından Şam'da hizmete açılmıştır. Dârül hadis medreseleri Anadolu'da ilk defa Sivas, Bursa, İstanbul ve Edirne illerimizde kurulmuştur. Zamanla bu medreselerde Kur'an ilimleri de öğretilmeye başlanmış. Bu yüzden de medreseler, Dârül Kur'an ve Dârül Hadis diye iki kısma ayrılmıştır.
Davet:
Çağn, çağırma, bir hal üzere olmayı teklif etme kendi inandığı şeyi başkalarına da telkin etme. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:
"Ey peygamber! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en uygun şekilde mücadele et.”89
Davud (a.s):
İsrail oğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Kendisine hem peygamberlik hem de dünya saltanatı, ayrıca dört büyük ilâhi kitaptan biri olan "Zebur" verilmiştir.
İsrail oğullarından bir ordunun, Araklika ordusu ile savaştığı bir sırada Amelikalıların reisleri olan Calut'u öldürmüş ve İsrail oğullarının büyük sevgisini ve bağlılığını kazanmıştır. Hükümdar olan Talut, bu sevgi ve bağlılığı kıskanmış ve Hz. Davud'a karşı büyük bir husumet beslemiştir. Düşmanlık duygularıyla dolu bir halde bir savaş esnasında Hz. Davud tarafından öldürülmüştür. Yerine oğlu hükümdar olmuş. Ancak İsrail oğulları Hz. Davud'un yanında yer almış ve kendisine bağlanmışlar. Hz. Davud, Suriye, Kudüs ve Arap yarımadasının büyük bir bölümünü fethetmiş, memleket sınırlanın bir hayli genişletmiş ve Kudüs'ü başkent yapmıştır.
Davud (a.s)'ın sesi çok güzeldi. Ve çok ibadet ederdi. Gün aşırı oruç tutardı. Kuran-ı Kerim'de Davud (a.s)'ın kıssasına büyük yer verilmiştir. Kendisine verilen mucizelerden bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
1- Taşlar ile konuşması
2- Elinde demirin hamur haline gelmesi
3- Bir yerden geçerken dağlann ve taşlann teşbih etmesi
4- Dağlardan ve ormanlardan geçerken rastladığı kuşların çeşitli nağmelerle teşbih etmesi
5- Yırtıcı hayvanların bile huzuruna gelip büyük bir teslimiyet içinde kendisine bağlanması ve hizmet etmesi.
Deccal:
Çok yalancı, aldatan, hilekâr" gibi anlamlara gelen "Decl" kelimesinin mübalağa sigasıdır. Kıyametin büyük alâmetlerinden bir tanesidir. Kıyamete yakın bir zamanda çıkacağı ve yeryüzünde yaşayan insanlan fesada boğacağı haber verilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de deccal kelimesi geçmemektedir. Ancak hadis-i şeriflerde geniş yer verilmiştir.
Deccal, Allah'ın kendisine vermiş olduğu bir güçle bazı harika işler yapacak ve insanlan şaşkınlık içinde bırakacaktır. Ancak deccalin göstereceği bu harikahklar şüphesiz ki İstidraç'tır. İmansız ve şerli insanlann arzu ettikleri şekilde meydana gelen harika işlerdir.
Nevvas bin Sem'an el-Kilabî (r.a) den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah (s.a.s) bir sabah Deccal’dan söz etti de onun hakkında alçaltma ve yükseltme yaptı. Hatta biz onu (Medine'nin) hurma bahçelerinin kenarında sandık. Sonra akşamleyin Resûlullah, (s.a.s)in yanına vardığımız zaman bizde meydana gelen o telaşı anladı ve:
“Haliniz nedir?” diye sordu. Biz de:
Ey Allah'ın Resûlü! Sabahleyin Deccal'dan söz ettin. Ve onun hakkında öyle alçaltma ve yükseltme yaptın ki biz onu hurma bahçesinin kenannda sandık, dedi.
Bunun üzerine Resûlullah:
“Deccal'dan başkası sizin için beni daha çok endişelendiricidir. Ben içinizde iken çıkarsa sizin önünüzde onu ben yenerim. Şâyet ben içinizde değil iken çıkarsa herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeye çalışır. Allah her müslümanın koruyucusu ve yardımcısıdır. Deccal çok kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü yerinde duruyor (fakat sakattır). Ben onu Abdu'1-Uzza bin Katan'a benzetir gibiyim. Sizden kim onu görürse, aleyhinde Kehf sûresinin ilk âyetlerini okusun (ki fitnesinden emin olsun). O, Şam ile Irak arasında bir yoldan çıkacak ve sağda solda hızla fesad, bozgunculuk çıkaracaktır. Ey Allah'ın kulları, sebat ediniz, buyurdu.” Biz:
“Ey Allah'ın Resûlü onun yeryüzünde kalma süresi ne kadardır?” Allah'ın Resûlü:
“Kırk gündür. Bir gün bir yıl gibi. Birgün bir ay gibi. Bir gün bir Cum'a (yani bir hafta) gibi. Diğer günleri sizin günleriniz gibidir,” buyurdu.
Biz:
“Ya Resûlullah! Peki bir yıl gibi olan günde bize bir günün namazı kafi gelecek mi?” dedik.
Allah'ın Resûlü:
“Hayır! Her gün için normal bir gün miktarını hesaplayınız,” buyurdu.
Biz:
“Deccal'ın yeryüzünde sür'ati ne kadardır?” dedik.
Allah'ın Resûlü:
“Arkasından rüzgar esen bulut gibidir, buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti. Deccal bir kavmin yanına vararak onları (kendisini İlâh olarak kabul etmeye) davet edecek. Onlar da davetine icabet ederek ona inanacaklar. Bunun üzerine Deccal buluta yağmur yağdırmasını emredecek ve bulut da yağmur yağdıracaktır. Yere bitki vermesini emredecek. Yer de bitki verecek ve o kavmin deve sülüsü (ile diğer sağım hayvanları) akşamleyin hörgürüleri alabildiğine uzamış (yani çok semiz), memeleri (sütün bolluğundan) son derece gelişip sarkmış ve böğürleri tamamen dolup şişmiş olarak (mer'adan) yanlarına dönecektir. Deccal daha sonra başka bir kavmin yanına vararak onları da davet edecek. Fakat o kavim onun sözünü reddedecek. O da onları yanından ayırıp gidecek. Fakat o kavmin başına kıtlık felaketi gelecek ve ellerinde (mal olarak) hiçbir şey kalmayacaktır.”
Sonra Decal bir harabeye uğrayacak ve ona:
“Definelerini çıkar, diye seslenip oradan ayrılacak. Harabenin defineleri de bal arılarının arı beyini izledikleri gibi hemen arkasına düşecekler.”
Sonra Deccal, gâyet genç bir adamı (kendisine inanmaya) davet edecek de (genç daveti reddedince Deccal öfkesinden) onu kılıçla vurup ikiye bölecek, her parçayı bir okun ulaşabileceği hedef mesafesine fırlatacak (yani iki parça arasındaki mesafe bir okun atıldığı yer ile varabileceği hedef mesafesi kadar olacak.) Sonra o genci çağıracak. Genç dirilip parlak yüzlü ve gülerek ona yönelecek (yani onunla alay ederek: Senin sapıklığın hakkında şu anda daha bilinçliyim, demek isteyecektir ve Deccal bir daha o gence dokunamayacaktır.)
Deccal ile halk bu halde iken aniden Allah, İsâ (a.s)ı gönderecektir. İsa (a.s), Dımeşk’in doğusundaki beyaz minare yanına boyalı bir takım elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatlan üzerine koymuş olarak inecektir. Başını önüne eğdiği zaman başı (ter) damlatır ve başını havaya kaldırdığı zaman iri inciler gibi (yapılan) gümüş tanecikleri (ne benzeyen berrak ter tanecikleri) başından aşağıya doğru yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu duyan hiçbir kâfirin ölmesi mümkün değildir. Onun nefesi de gözünün görebildiği mesafeye ulaşacaktır. İsâ (a.s) gidip Deccal'a nihâyet Lüd kapısı yanında yetişecek ve onu öldürecektir.
Sonra Allah'ın Peygamberi İsa (a.s), Allah'ın (Deccal'den) korumuş olduğu bir kavmin yanına varacak ve yüzleri meshedecek (yani elini teberrüken yüzlerine sürecek veya onları korku ve sıkıntıdan kurtaracak) ve onlara cennet tekhd e reçele rini anlatacaktır. Onlar bu halde iken aniden Hz. Allah, İsa (a.s)a:
“Ya İsa! Ben öyle birtakım kullarımı çıkardım ki onlarla savaşmaya hiçbir kimsenin gücü yetmez. Sen de kullarımı Tur'a götürüp orada toplu halde onlan koru, diye vahiy indirecek ve Allah, Ye'cüc ve Me'cüc'ü gönderecektir. Bunlar Allah'ın buyurduğu gibi her tepeden hızla sızacaklardır. Bu süratli öncüleri Taberiyye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler (suyu bitirecekler). Sonra geride olanlar (o göle uğrayacaklar ve: Bu gölde muhakkak bir defa su vardı, diyecekler. Allah'ın Peygamberi İsâ ve arkadaşlan da (Tûr dağında) mahsur kalacaklar. Hatta onlardan birine bir öküz kellesi sizden birinize yüz altından daha makbul olacaktır. Sonra Allah'ın peygamberi İsâ (a.s) ve arkadaşları Allah'a niyaz edecektir. Allah da Ye'cüc ve Me'cüc üze/ine boyunlarına musallat olacak deve kurdu gönderecek. Ve böylece Ye'cüc ve Me'cüc bir kişinin ölmesi gibi bu arada ölmüş olacaklar Allah'ın nebisi İsâ (a.s) ve arkadaşlan da (Tûr dağından) inecekler de yeryüzünde onların İaşe, pis kokusu ve kanları iie dolmadık bir kanşlık yer bulamayacaklar. Bunun üzerine İsâ (a.s) ve arkadaşlan (yeryüzünün bunlardan temizlenmesi için) Allah'a niyaz edecekler. Allah da boyunları buht (cinsi) develerinin boyunlarına benzeyen bir takım kuşları İaşeler üzerine gönderecek ve kuşlar iaşeleri taşıyarak Allah'ın dilediği yere atacaklar.”
Sonra Allah onlara öyle bir yağmur gönderecek ki ne bir kerpiç bina, ne de bir çadır (hiç bir şeyi) o yağmurdan saklayamayacaklar (koruyamıyacaklar), yağmur böylece her tarafı yıkayıp ayna gibi parlatacaktır. Sonra yere, ürününü bitir, bereketini de geri getir denilecektir. İşte o zaman cemaat nardan yiyecekler. O nar (tanesi) onları doyuracak ve onlar onun kabuğu altında gölgelenecekler. Allah süte de öyle bereket verecek ki yeni doğum yapmış deve kalabalık cemaate yetecek, yeni doğum yapmış inek bir kabiliye yetecek ve yeni doğurmuş koyun-keçi, akrabalardan oluşan cemaate yetecektir. Sonra onlar bu halde iken Allah onlara güzel bir rüzgar gönderecek, o rüzgar onîan koltuklarından yakalayarak, müslüman olan herkesin ruhunu alacaktır. Diğer insanlar eşeklerin alenen çiftleştiği gibi herkesin gözü önünde cinsel ilişkilerde bulunup duracaklar.
İşte kıyamet bunların başına kopacaktır, buyurdu. 90
Dostları ilə paylaş: |