Carl Gustav Jung



Yüklə 0,55 Mb.
səhifə11/12
tarix06.12.2017
ölçüsü0,55 Mb.
#33990
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12

Dört aşama vardır:
Çocukluk: Doğumdan erinliğe kadar sürer Çocuk bilinçlidir ancak algılarını örgütleyemez İçgüdülerinin egemenliğinde yaşar ve bağımlıdır Davranışları düzensizdir Büyüdükçe bellek süreleri uzar ve bir kimlik duygusu oluşmaya başlar Çocuk kendisinden ben olarak söz etmeye başlar

Gençlik ve genç yetişkinlik: Bedensel değişikliklere ruhsal devrimler eşlik eder Psike çok çeşitli kararlar almak ve toplumsal yaşama yeni uyumlar geliştirmek zorundadır Çocukluk düşlerini sürdürmek ve gerçekliği kabul etmek istemeyen bireyler için bu dönem sorunları da birlikte getirir Zorlukların ortak noktası çocukluk düzeyindeki bilinçten kopma güçlüğüdür Benliğin derinliklerindeki bu eğilim (çocuk arketipi) çocuk olarak kalmayı yeğler

Orta Yaş: Bu dönem 35 ve 40 yaşları arasında başlar Kişi çevresine uyum sağlamış ve toplumun bir parçası haline gelmiştir Bu dönem kendine özgü bazı zorlukları da getirebilir Psikede gizli bir şekilde var olmuş manevi değerler gençlik yıllarındaki maddeci tutumlar nedeniyle ihmale uğramıştır İkinci yaşam döneminde edinilmiş yöntemler terk edilerek ruhsal enerji yeni yollara kanalize edilmelidir Bu yaşamın çok zorlu aşamalarından biridir Bir çok insan bu aşamayı gerçekleştiremez
Yaşlılık: Jung’un yaklaşımını diğerlerinden ayıran önemli özelliklerden biri de; yaşlılık döneminde bile insanın tüm kişisel gelişim potansiyelini gerçekleştirme eğilimini sürdürdüğüdür Yaşlılık dönemi bir bakıma çocukluğa benzer, kişi bilinçdışına gömülür( bu iki karşıt görüş var ama hangisi geçerli belirtmemişler! )

İŞLEVLER


Jung, ruhsal işlevleri dört bölümde toplar: düşünme, hissetme, duygu, sezgi
Düşünme: Düşünceler arası bağlantı kurma, genel kavramlara ulaşma, sorun çözme
Hissetme: Düşüncenin olumlu ya da olumsuz duygular oluşturmasına göre düşünceyi değerlendirme

Duyu: Duyu organlarının uyarılmasıyla algılanan duyular


Sezgi: Düşünce ya da duygu katkısı olmaksızın o andaki yaşantının oluşturduğu izlenimi tanımlama Yargılama ya da mantık gerekli değildir

RÜYALAR VE SİMGELER

Rüya ruhsal bir oluşumdur Bilincin alışılmış verilerine ters düşer Bilinç olaylarının aralıksız gelişiminin sınırında yer alır Rüya, ruhsal bir etkinliğin tortusudur Jung’un rüyaya yaklaşımı büyük oranda Freud’un yaklaşımına benzer Ancak Jung sınırlamaları fark etmiş ve ayrıldığı noktalara eleştirilerinde yer vermiştir Freud’a göre rüya içeriğinin iki kaynağı vardır Bunlar bir önceki gün yaşananlar ve çocukluk dönemidir Jung bunu kabul etmekle birlikte rüyaların atalarımıza ilişkin çok daha derinlikli üçüncü bir kaynaktan (kollektif bilinçdışı) da beslendiğini savunmuştur

Freud, rüyayı cinsel içerikli yasak duyguların oluşturduğunu düşünürken; Jung içeriğin çok daha geniş kapsamlı olduğunu ve temel insani var oluş konularını da içine aldığını düşünür Rüyalar ruhun doğal bir ürünüdür Bir rüyanın tüm yönleriyle anlaşılmasında ilk adım onun tüm kapsamının bilinmesidir Rüya; rüya sahibi ve onun yaşamı ile ilgili ilişkilerin, simgelerin ilişkilendirilmesini ve anlamlandırılmasını içerir Her imaj ve simge incelenmeli ve rüya sahibi için anlamı saptanmalıdır Stevens’a göre; Jung’un rüya teorisini dört başlık altında toplanabilir:Rüyalar bilinç düzeyindeki bir niyet ya da arzudan bağımsız olarak kendiliklerinden oluşurlarRüyalar kişiliğin dengesini ve bireyselliğini teşvik etmeye yönelik amaçlı ve dengeleyici unsurlar barındırırlarRüya sembolleri birer işaret olmayıp gerçek sembollerdir ve aşkın bir fonksiyona sahiptirler


Serbest çağrışıma dayalı yorumlardan çok, amplifikasyon ve aktif imgelem teknikleri sağaltım gücünü ortaya koyar,Jung klişeleştirilmiş simgelerin kullanılmasına karşı çıkar Rüyanın etmenleri çok yönlüdür Rüyayı gören kişinin çeşitli özellikleri, kültürü, vb yorumlamada hesaba katılmalıdır Ayrıca aynı simgenin anlamı birey için değişik zamanlarda farklılık gösterebilir Aynı simgenin anlamı bireylere göre de değişir Hatırda kalan rüyalar küçük parçacıklar dahi olsa bunların birer hikayesi vardır ve bunlar özel bir piyes şekline bürünür Bu tip rüyalarda dört aşamalı belirgin bir yapı vardır:

Aşama 1) Çeşitli kişilerin yer aldığı, ter ve zamanı tayin eden sunum kısmı,
Aşama 2) Durumun karmaşıklaştığı, kurgusal gelişim kısmı,
Aşama 3) Olayların kesinlik kazandığı, ani değişiklik kısmı,
Aşama 4) Sonuç, çözüm veya rüya eyleminin neticesini içeren çözüm kısmı

SİMGELER


Simge iki temel amaca hizmet eder Bunlardan biri; engellenmiş içgüdüsel tepiye doyum sağlamaktır Simgeler içgüdülerin dönüşüme uğramış biçimleridir (cinsel enerji-dans, saldırganlık-yarışmalı oyunlar) Ancak simgeler gerçek boşalım nesnelerinin yerine başkalarını koymak değildir Jung’a göre simgeler bastırılmış isteklerin maskelenmiş biçimi değil; anima, animus, persona ve gölge gibi arketipleri birleştirme ve bütünleştirme çabasıdır

JUNG TERAPİSİ

Bu terapi yalnızca tedavi yolu değil, aynı zamanda kişiliği geliştirme yoludur Jung, psikoanalitik kuram içindeki psikopatoloji nedenlerine katılmakla birlikte başka nedenler de ileri sürmüştür Cinsellikle ilgili bastırmalar, iktidar hırsı ve güç isteği gibi nedenleri kabul ederken şunları da ekler: Dinsel ve tinsel gereksinimler ile bilim arasındaki çelişki, insanın kendine yabancılaşması Analizin amacı hastayı yaşam yolunu kendi başına bulabileceği ve bunu gerçekleştirmek için gerekli gücü elde edebileceği duruma ulaştırmada yardımcı olmaktır Jung terapisinde hasta terapist insan ilişkisinin açıklama yoluyla iyileşme sağlanmasında önemli olduğunu belirtmiştir Analizin ilk aşamaları kişisel sorunlarla ilgilenirken, son aşama kollektif bilinçdışıyla (bireyin süregelen yaşamda kendi yerini bulmasıyla) ilgilenir Terapi gölge ve personanın uzlaşmasını da içerir Jung terapilerinde serbest çağrışım, rüya analizi tekniklerini kullanmıştır

PSİKOTERAPİDE SİMGELERİN KULLANIMI

Simgeler, psikolojik çözümlemelerde, sağaltımda ve gerçekte önemli yere sahiptir En çarpıcı olarak gündüz rüyalarında görülürler Gündüz rüyaları şu aşamalardan geçerek yorumlanırlar:Hastanın rüya sırasında kullandığı simgeler önem kazanır,Hastayı etkilemek için simgelerin dinamik gücünden yararlanılır,Terapist simgelerin canlı ve etkileyici bir gerçeğe dönüşmesini sağlar

RÜYALAR VE SİMGELER

Simgeler arketiplerin dıştan gözlenen belirtileridir Rüyalar sırasında görülen simgeler iki amaca yöneliktir:Engellenmiş içgüdüsel tepkiye doyum sağlarlar,Simgeler ilkel içgüdülerin dönüşümüne uğramış biçimleridir

RÜYALAR VE YORUMLAR

Rüyalar nesnel ve öznel biçimde yorumlanabilirler Nesnel düzeyde rüyanın çevrede olup bitenlerle ilişkisi kurulur Öznel düzeyde ise rüyadaki figürlerin rüya sahibinin kişiliğinin belirli yönlerini temsil ettikleri kabul edilir Ağırlığın hangi tarafa verileceği ise koşullar belirler

JUNG İLE FREUD’UN AYRILDIĞI NOKTALAR

Bu noktaları iki başlık altında topluyoruz:
Kavramsal farklılıklar
Freud’un otoritesi
Kavramsal Farklılıklar:

Freud’a göre libido cinsel kaynaklı bir enerjidir Temelde davranış ve kişilik oluşumunun en önemli kaynağıdır Jung’s göre ise libido; ruhsal sistemin bir enerjisidir ancak cinsel ya da başka bir şekilde özelleşmemiştir Ayrıca kişilik gelişiminde libidoyla beraber pek çok süreç etkilidir Ruh durağan değil, sürekli hareket eden, dinamik ve kendini düzenleyebilen bir yapıdadır

Freud’a göre yaşam, ölüm araya girinceye kadar yinelenen içgüdüsel eylemlerden oluşmuştur Buna göre insan pasiftir Jung’a göre ise insan; kendini yenilemeye çalışan ve yaratıcı bir gelişim içinde bulunan varlıktır Jung, Freud’dan farklı olarak kişilik gelişiminde ırk ve soya çekim faktörlerine de önem vermiştir Diğer uzmanlarca arketiplere, terapide geçen sihir, efsane gibi mistik kavramlara kuşkuyla bakılmıştırJung, şizofreni gibi psikoz durumlarının cinsel kökenli rahatsızlıklarla açıklanamayacağını savunur Ancak histeri ve saplantılı nevrozun ‘cinsel libido’nun anormal yön değiştirmelerine işaret ettiği konusunda Freud’a katılırJung, Freud’un cinselliği fazlaca abarttığını düşünür ve bu konuda onu eleştirir

Freud ve Jung arasındaki en önemli fark bilinçaltının niteliğinden kaynaklanmaktadır Freud’a göre kişiliğin iki yönü vardır Bilinçli olan yönü bilinç; bilinçli olmayan yönü ise bilinçaltıdır Bilinçaltında cinsellik ve saldırganlık vardır Jung ise bilinçaltını; bireysel ve kollektif olarak ikiye ayırır Bilinçaltında yüceltilmiş tüm kavramlar, unutulan, ihmal edilen her şey, deneyimler vardır Bilinçte ortaya çıkan davranış ve yeni yaşam şekillerinin kaynağı bilinçaltıdır

FREUD’UN OTORİTESİ: Freud, kendi görüşlerini kayıtsız şartsız kabul edecek bir meslektaş isterken, Jung kuramdaki bazı görüşleri benimsemek istemiyor ve eleştiriyordu Ayrıca kendini bir başkasının varisi olarak görmek de istemiyordu

Jung'un özellikle "Kollektif Bilinçaltı" tanımı ve yorumu çok önemli. Bir çok parapsikolojik ve paranormal olaylara açıklık getiren hatta eşzamanlılık teorisi ile Tarotu bile aydınlatabilen açıklamaları olan bu değerli ustayı, psikoloji ilimine yaptığı katkıları ve düşüncelerini kısa sayılabilecek bir alıntı ile paylaşıyorum.

Carl Gustav Jung, 26 Temmuz 1875’te İsviçre’de küçük bir köy olan Kessewill’de doğdu. İyi bir eğitime sahip geniş bir aile ile çevriliydi, aralarında bir kaç rahip ve aykırı sayılabilecek kişiler de vardı.

6 yaşında Latince öğrenmeye başlayan Jung’un dil bilime ve edebiyata, özellikle antik edebiyata derin bir ilgisi vardı. Jung, pek çok modern Avrupa dilinin yanı sıra Eski Hint kutsal kitaplarının dili olan Sanskritçe de dahil bir çok eski dilde yazılan yazıları okuyabiliyordu.

İlk kariyer seçimi arkeoloji olmasına rağmen, Basel Üniversitesinde Tıp okuyan Jung, ünlü nörolog Krafft-Ebing’le çalışırken kariyerine psikyatride devam etmeye karar verdi.

Mezuniyetinin ardından Zürih’teki Burghoeltzli Akıl Hastanesinde görev alan Jung, burada şizofreni uzmanı (ve şizofreninin isim babası) Eugene Bleuler ile birlikte çalıştı. Bir Freud hayranı olan Jung, onunla 1907’de Viyana’da tanıştı. Anlatılanlara göre, tanıştıktan sonra Freud o gün için tüm randevularını iptal etmiş ve birlikte 13 saat boyunca duramadan konuşmuşlar. Freud sonunda Jung’u psikoanalizin prensi ve kendi mirasçısı olarak görmeye başlamıştı.

Fakat Jung hiçbir zaman için Freud teorisini tamamen benimsemedi. Aralarındaki ilişki 1909’da Amerikaya yaptıkları bir gezi sırasında soğuklaşmaya başladı.

Birinci Dünya Savaşı Jung için oldukça acı veren bir kişilik testi dönemi olmuştur. Bu aynı zamanda, dünyanın şimdiye kadar gördüğü kişiliğe dair en ilginç teorilerden birinin de başlangıcını oluşturur. Savaştan sonra Jung bir çok yer gezdi; Afrikadaki, Amerikadaki ve Hindistandaki kavimleri inceledi. 1946’da emekli oldu ve 1955’de eşinin ölümünden sonra gözlerden uzak yaşadı. 6 Haziran 1961’de Zürih’te öldü.

Analitik Psikolojinin Temel İlkeleri

Psikanaliz alanındaki çalışmalarıyla bir asra damgasını vuran Freud terapinin amacının bilinçaltını bilinçli hale getirmek söylemişti. Ve bir teorisyen olarak bunu çalışmalarının baş hedefi yaptı. Fakat aynı zamanda bilinçaltını pek de hoş bir şey olarak algılamamamıza yol açtı; burası yanan arzuların , kötü huylar ve cinsel tutkuların derin çukuru, korkulu deneyimlerin gömüldüğü bir yerdi. Bu haliyle bilinç yüzeyine çıkarmak isteyeceğimiz bir şey değildi.

Onun genç çalışma arkadaşlarından Carl Gustav Jung ise içimizdeki bu uzayı araştırmayı hayatının ve çalışmalarının amacı yapacaktı. Jung Freudyen teoriyle güçlenmiş temelinin yanında mitoloji, din ve felsefe alanlarında derin bir bilgiye sahipti. Özellikle Siyonizm, Kimya, Kabala ve Hinduizm ve Budizm’deki benzerleri gibi karmaşık mistik geleneklerin sembollemeleri konusunda oldukça bilgiliydi.

Jung ayrıca rüyalar ve zaman zaman görüntülerle ileriyi algılama kapasitesine sahipti. 1913 sonbaharında dev bir selin Avrupanın büyük bir bölümünü içine alarak doğduğu yer olan İsviçre’nin dağlarında durduğu hayalini gördü. Yüzlerce insan sularda boğuluyor ve medeniyet yıkılıyordu. Ardından sular kana dönüşüyordu. Bu görüntüyü daha sonraki haftalarda sonsuz kışın, kandan nehirlerin rüyaları takip etti. Jung bunun bir psikoza dönüştüğünden endişe etmeye başlamıştı.

Aynı yılın Ağustos’unda 1. Dünya Savaşı başladı. Jung bir bağlantı olduğunu hissetti; bir birey olarak kendisi ve genel anlamda insanlık arasında açıklanamayan bir tür bağlantı vardı. Jung o tarihten 1928’e kadar, daha sonraki tüm teorilerinin temelini oluşturacak ve bir bakıma acı veren bir benliğini arama sürecine girecekti.

Jung tüm rüyalarını, fantazilerini, hayallerini dikkatlice kaydetmiş; ayrıca onları çizerek, resmederek ve heykellerini yaparak göz önüne sermiştir. Deneyimlerinin kendilerini kişileştirme eğiliminde olduklarını gören Jung, bu keşfinin sonunda yaşlı bir bilgin ve onun yanındaki küçük bir kızla karşılaşmıştır. Yaşlı bilgin bir dizi rüyadan sonra bir tür ruhsal rehber haline dönüşmüş; küçük kız ise dişi ruh “anima”yı temsil ederek onun biliçaltının derinlikleriyle iletişime geçmesinde temel araç olmuştur.

Jung’un anlatımıyla bilinçaltının kapısında derimsi kahverengi bir cüce bekliyordu. Bu, Jung’un egosunun ilkel yoldaşı “gölge” idi. Jung rüyasında kendisinin ve cücenin “Siegfried” adını verdiği sarışın güzel bir genç kızı öldürdüğünü gördü. Jung’a göre bu, bir süre sonra tüm Avrupada derin bir üzüntü yaratacak zafer ve kahramanlık düşkünlüğünün tehlikelerine işaret eden bir uyarıydı –aynı zamanda da kendisinin Sigmund Freud’u kahramanlaştırma eğiliminin tehlikeleri hakkında bir uyarı!

Jung ölüler ile ilgili de pek çok rüya gördü; ölüler, ölülerin toprakları ve ölülerin yükselişi hakkında. Bunlar tamamıyla bilinçaltını temsil ediyordu –Bu Freud’un üstünde fazlaca durduğu nispeten “küçük” kişisel bilinçaltı değil, tüm insanlığın kollektif bilinçaltıydı ve tüm ölüleri, kişisel hayaletlerimiz de dahil, kapsayabilirdi. Eğer mitolojiyi, geçmişi yeniden anımsayabilirsek, bu hayaletleri de anlayabilecek, ölülerden huzursuz olmayacak ve zihinsel hastalıklarımızı iyileştirebilecektik.

Jung’u eleştirenler basitçe Jung’un kendisinin de tüm bunlar olurken hasta olduğunu iddia etmişlerdir. Fakat Jung’a göre ormanı anlamak istiyorsanız, yalnızca kıyıda bir ileri bir geri gezinmekle yetinemezsiniz. Ona yaklaşmalı ve içine girmelisiniz, ne kadar tuhaf ve ürkütücü görünürse görünsün…

Eşzamanlılık –Jung’un Gerçekliğe Yanıtı

Bilim Çağının prensi olarak bilinen ünlü düşünür Carl Gustav Jung, çalışmalarıyla entellektüel dünyanın devi haline gelmiştir. Jung, analitik psikanalizin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Freud’un yakın bir çalışma arkadaşı olan Jung 1914’te ondan bağımsız olarak kendi analitik psikoloji ekolünü oluşturmuştur. Jung’un kurum testleri, ESP, öngörü, nedensel astrolojik kesişimlerin bağladığı “anlamlı rastlantılar” üzerindeki çalışmalarından elde ettiği bilgiden aldığı ilham, ümit verici ama tamamlanmamış istatistiki verilerden güç alan ipuçlarıyla birleşince bu, bir kollektif bilinçaltı teorisinin gelişmesini sağlamakla kalmamış aynı zamanda kültürel araştırmalar, özellikle mitoloji ve din üzerine yapılan çalışmalar üzerinde önemli etkiler doğurmuştur.


Yüklə 0,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin