Ce ilk düzenli Rus donanması oluşturulmuştur



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə2/25
tarix17.11.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#83006
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

ve Mu'tezile kelâmcılarının çoğunluğu azabın hem bedenî hem de ruhî olaca­ğını kabul etmişlerdir (İbn Teymiyye, İV, 282-283; Muhammed Ahmed Abdülkâdir, s. 347, 358). İbnü'l-Arabf de bu görüşe katılır [el-FûtûMt, IV, 385, 450, 451). İs­lâm Meşşâr filozofları ise âhiret hayatı­nı sırf ruhanî bir hayat kabul ettiklerin­den azabın da yalnız ruhî olacağını ileri sürmüşlerdir (bk. İbn Sînâ, s. 291-295). Azabın sadece bedenî olacağını söyle­mek, hem bazı naslar hem de ruhsuz bir bedenin idrakten yoksun olacağı re­alitesi karşısında isabetsiz göründüğü gibi onun sadece ruhî olacağını ileri sür­mek de Kur'an'da tereddüde yer bırak­mayacak açıklıkta yapılan maddî cehen­nem tasvirlerine aykırı düşmektedir. Ak­lî ve naklî hiçbir zaruret bulunmadığı halde bunca nassı te'vü ederek cismanî azabı inkâr etmek de isabetli kabul edi­lemez. İnsan kavramı ruhla bedenden meydana gelen bir varlığı ifade ettiğine ve ilâhî emirlere bu şekliyle muhatap ol­duğuna göre azabın hem ruhî hem de bedenî olması akla daha uygun görün­mektedir (Kazvînî, s. 77|.

Azabın Ebediliği. Cehennem azabının ebediyeti hakkında İslâm öncesi dinler­den beri çeşitli görüşler ileri sürülmüş­tür. Sâbiîler'le Brahmanizm'e mensup olanların cehennem azabının 7000 de­vir (asır) süreceğine ve bir gün mutla­ka sona ereceğine inandıkları nakledilir (Makdisî, I, 197-198). Kur'ân-i Kerîm, ya-hudilerin azabın sayılı günler devam et­tikten sonra sona ereceğine inandıkla­rını haber vermiştir (Âl-i İmrân 3/24). Ancak bu akîde Ahd-i Atîk'te bulunma­yıp Hz. Musa'dan yedi asır sonra vuku bulan Bâbil esareti sırasında ve sonraki devirlerde İran kültürü, Hıristiyanlık ve İslâmiyet'in etkisiyle teşekkül eden âhi­ret inancının bir sonucudur. Âhiret inan­cının kesin olarak yer aldığı Hıristiyan­lık'ta ise azabın ebedî olacağı kabul edi­lir. Nitekim Ahd-i Cedîd'de, "Fâni olan yiyecek için değil, ebedi hayatta baki olan yiyecek için çalışın" denilmektedir (Yuhanna, 6/27; ayrıca bk. Matta, 25/ 31-34).

Âsi müminler ve kâfirler için azabın ebedîliği konusunda İslâm âlimlerinin görüşleri birbirinden farklıdır. Ehl-i sün­nete ve bazı Şîa fırkalarına göre cehen­neme giren müminler, ister küçük ister büyük günah işlemiş olsunlar, eninde so­nunda oradan çıkacaklardır (Eş'arî, Ma­kâlât, s. 294; İbn Bâbeveyh, s. 90-91). Bazı Eş'arî âlimleri ise Ehl-i sünnet'in dışın-

daki mezhep liderlerinin ebediyen azap göreceklerini iddia etmişlerdir (Bağda­dî, s. 242). Haricîler, Mu'tezile ve bunla­rın görüşüne uyan bir kısım Şia'ya göre de kendi mezheplerinden büyük günah işleyen müminlerle muhalif mezheplere mensup olanların tamamı için azap ebe­dîdir (Eş'arî, Makâlât, s. 54-55, 274, 474; Kâdî Abdülcebbâr, s. 674 vd.). Bunların mezhep taassubundan kaynaklanan süb­jektif iddialar olduğu açıktır.

Kâfirlere uygulanacak azabın ebedîli­ğine gelince, her ne kadar Cehm b. Saf-vân ile Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf dışındaki bütün İslâm âlimlerinin bu azabın ebe­dîliği üzerinde ittifak ettiği nakledilirse de (Eş'arî, Makâlât s. 474; İbn Hazm, el-üsûl, s. 43] aslında konu ile ilgili olarak bir ittifak veya icmâdan söz etmek ol­dukça güçtür. Çünkü İslâmiyet'in ilk de­virlerinden günümüze kadar farklı gö­rüşler benimseyen âlimler var olagel­miştir (Taberî, XII, 71; İbn Kayyim, s. 286; Robson, s. 386). Bu görüşleri iki nokta­da toplamak mümkündür. 1. Âhirette kâfirlere uygulanacak olan azap ebedî­dir. Ehl-i sünnet'in çoğunluğu ile Mu'te­zile. Şîa ve Haricîler bu görüşü benim­semiştir (Eş'arî, Makâlât, s. 474; Tabâta-bâî, XI, 24). 2. Söz konusu azap uzun asırlar devam ettikten sonra bir gün so­na erecektir. Ashaptan Hz, Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Amr, Ebû Hüreyre. Câbir b. Abdullah ve Ebü Saîd el-Hudrî; tabiîn­den Abd b. Humeyd, Şa'bî ve İshak b. Râ-hûye'nin dahil olduğu (İbrahim b. Hasan, s. 473) selef âlimlerinden başka Cehm b. Safvân, Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf ve bazı Şiî fırkalarla Mevlânâ Ceiâleddîn-i Rûmî (Müsâ Bigiyef, s. 17), İbn Teymiyye. İbn Kayyim e!-Cevziyye, İbnü'l-Vezîr ve İs­mail Hakkı İzmirli gibi önemli bir grup âlim bu görüşün savunucuları arasında yer almaktadır (Taberî, XII, 71; Eş'arî, Ma-kâlst, s. 475; İbn Hazm, el-üşûl, s. 45; a.mlf., el-Fasl, IV, 145; İbn Kayyim. s. 286). Bunlardan Cehm b. Safvân ile Ebü'l-Hü­zeyl el-Allâf diğer âlimlerden farklı ola­rak âhiret hayatını sonlu kabul ettikle­rinden cennet nimetleri yanında cehen­nem azabının da sona ereceği görüşü­nü savunurlar. Çünkü onlara göre hadis olan hiçbir nesne ve olay sonsuz olarak devam edemez. Cehm ile Allâf in âhiret âlemini sonlu kabul ederken ileri sür­dükleri delillerin kuvvetli olmadığına işa­ret etmek gerekir. Zira hadis nesnele­rin meydana gelişi kendiliklerinden de­ğil Allah'ın yaratmasıyla gerçekleştiğine

göre onların varlıklarının sürdürülmesi de Allah'ın kudret ve iradesiyle olacak­tır; bu ise hiçbir şekilde muhal değildir. Mu'tezile'den Câhiz ile Sümâme b. Eş-res'in, Ehl-i kitap çoğunluğunu cennete girecekler arasında gördükleri doğru ise (Ebû Ya'lâ, s. 277), bunların da bir bakı­ma azabı ebedî kabul etmediklerini söy­lemek mümkündür. Bittîhıyye adı verilen fırka mensupları da cehennemin ebedî olarak devam edeceğini, fakat burada bulunanların zamanla içinde bulunduk­ları ortama intibak edeceklerini ve bu şekilde cehennemin bir azap yeri olmak­tan çıkarak içinde bulunanların nimet göreceği ebedî bir yurda dönüşeceğini kabul etmişlerdir (Eş'arî, Makâlât, s. 475). Daha sonra Muhyiddin İbnü'l-Arabî de bu görüşü benimsemiş ve geliştirmeye çalışmıştır {el-Fütûhât, III, 98, 99; IV, 327-328). Abdülkerîm el-Cilfnin de bu kana­ati paylaştığı nakledilir (M. Reşîd Rızâ, VIII, 70]. Azabın ebedîliğiyle ilgili olarak İbnü'l-Arabî'ye nisbet edilen görüşler, bu görüşleri nisbet edenlerin şahsî yo­rumları sebebiyle olacaktır ki farklılık­lar arzetmektedir. Onun el-Fütûhâtü'I-Mekkiyye'sinde yer alan kanaati şöy­ledir: Cehennem ebedîdir, içinde bulu­nan kâfirler de ebediyen orada kalacak­lardır. Ancak belli bir süre azap edildik­ten sonra aşırı elemin tesiriyle bir nevi bayılma ve uyku haline girecekler, belli bir süre sonra uyanacak, tekrar azap edilecek ve yine bayılacaklardır. Baygın­lık sırasında elem hissetmeyeceklerdir, Bu durum birkaç defa tekrarlandıktan sonra bir daha bayılmayacak, fakat Al­lah'ın, gazabından çok fazla olan rah­meti sayesinde elem de hissetmeyecek­lerdir. Bu onlar için bir nevi unutulma ve terkedilme halidir. Artık onlara mad­dî bir azap uygulanmayacaktır. Bu on­lar için bir nimet yerine geçecek; za­man zaman da azaba mâruz kalma kor­kusu kendilerini saracak, bu da onlar için azap yerine geçecektir. Bu durum sonsuz olarak devam edecektir (III, 96-99; IV, 174-175; krş. Şa'rânî, II, 183).

Azabın ebedî olacağını savunan İslâm âlimleri çoğunluğunun dayandığı delil­leri şöylece özetlemek mümkündür: 1. Kur'an'da kâfirlerin ebedî olarak cehen­nemde kalacakları özellikle "hulûd" ve "ebed" kelimeleriyle ifade edilmiş, azap­larının hafifletilmeyeceği, aksine arttırı­lacağı, azabı tatmaları için tenlerinin ve­ya vücutlarının devamlı surette yenilene­ceği ve hiçbir şekilde cennete giremeye­cekleri belirtilmiştir. Hadislerde de aynı

305

bilgiler mevcuttur. Su halde azap ebedî­dir (İbn Kayyim, s. 292-293; Şerhu'l-eAki-deti't-Tahâviyye, s. 425-426). Z. Kur'an'da belirtildiğine göre (Hûd 11 / 107) Allah'ın dilemesi müstesna olmak üzere gökler ve yer devam ettiği müddetçe azap da sürecektir. Âhiret hayatı ebedi" olduğu­na göre orada göklerin ve yerin varlığı da ebedî olacaktır. Âyette geçen "gök­ler" ve "yer" anlamındaki kelimelerle dünyadaki değil âhiretteki gökler ve yer kastedilmiş olmalıdır. Aynı âyette her ne kadar azabın devamı istisna kaydıy­la ilâhî iradeye bağlanmışsa da yüce Al­lah azabı sona erdireceğini beyan etme­miş, hatta aksini bildirmiştir. Âhiret ha­yatının ebedî oluşu dikkate alınırsa söz konusu istisna, "gökler ve yer var oldu­ğu müddetçe" şeklindeki ifadenin his­settirebileceği zaman sınırlandırmasını ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır. Aksi takdirde bir sonraki âyette aynı ka­yıtlarla zikredilen cennet nimetlerinin de sona ereceğini kabul etmek gerekir ki bu hem nimetlerin kesintisiz olacağına dair bilgi ile çelişir, hem de âhiretin ebe­dîliği fikrine ters düşer. Şu halde ilâhî iradeye bağlanan istisna kaydı ebedi­yeti teyit edici olarak kabul edilmelidir (Taberî, XII, 71; Halîmî, I, 461; Fahreddin er-Râzî, XVIII, 64-65). 3. Azabın uzun de­virler boyunca devam edeceğini "ahkâb" kelimesiyle ifade eden âyet (en-Nebe1 78/23] ya ehl-i kıble ile ehl-i tevhîd hak­kındadır veya bu kelime "ardı arkası ke­silmeyecek, sonsuza kadar peş peşe sü­rüp gidecek olan sonsuz devirler" anla­mına gelmektedir. Söz konusu âyetteki "ahkâb", sonlu uzun asırlar anlamında olsa bile ebediyet ifade eden âyetler da­ha çok ve daha sarihtir; binaenaleyh ter­cihe şayan olan onların ifade ettiği hü­kümdür (Taberî, XII, 70-71 ; XXX, 89; EI-malılı, VIII, 5542). 4. Hadislerde sadece âsi müminlere şefaat edileceği ve cehen­nemden yalnız bunların çıkacağı haber verilmiştir. Kâfirler de çıkacak olsa şefa­atin müminlere tahsis edilmesinin bir mânası kalmazdı. Bunun yanlışlığı ise ortadadır (Kurtubî, s. 511-512; İbn Kayyim, s. 293; Şerhu'l-'Akideü't-Tahâuiyye, s. 425-4261. S. Allah kâfirleri affetmeyeceğini açıkça belirtmiş, âhirette azabı gördük­ten sonra tövbe etseler bile bunun ka­bul edilmeyeceğini açıklamıştır. Bu hu­sus azabın sona ereceği düşüncesiyle çe­lişir durumdadır (Âlûsî, 1, 141, 143). 6. İlâ­hî rahmet dünyada herkese şâmil olduğu halde âhirette sadece müminlere tahsis edilmiştir, kâfirlerin nasibinin ise sade­ce ateşten ibaret olduğu ifade edilmiştir



306

(Elmalılı, IV, 2825). İlâhî rahmetin gazap­tan geniş olması ise azabın mutlaka so­na ereceği mânasına gelmez. Bunu aza­bın hafifletilmesi, nimet gibi telakki edil­mesi veya azap görenlerin rahmete nâii olanlara nisbetle daha az sayıda olması tarzında yorumlamak mümkündür (Âlû­sî, 1, 140). 7. Kâfirler için azabın ebedî olacağı hususunda ashap, tabiîn ve Ehl-i sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Bu konuda ihtilâf çıkaranlar ise bid'at ehli­dir. İcmâa aykırı olan görüş ise yanlıştır (İbn Kayyim, s. 292; Mustafa Sabri, s. 112). 8. Kesin naklî deliller varken aklî veya zayıf bazı naklî delillere dayanarak aza­bın sona ereceğini ileri sürmenin dinî bir değeri yoktur. Bu sebeple de Allah'ın kullarını azaba uğratmasında mutiaka bir hikmet aramak isabetli değildir. Eğer hikmet aranır ve ebedî azabın hikmete aykırı olduğu kabul edilirse uzun asırlar sürecek azabın da hikmete aykırı olma­sı gerekir. Zira ebedî azaba dayanama­yan âciz kullar uzun devirler sürecek olan azaba da dayanamaz (Âlüsî, ), 141; Mustafa Sabri, s. 22, 23, 50, 108). 9. Allah kâfirleri ebedî olarak azapta bırakaca­ğını haber vermiştir (vaîd). Azabı sona erdirecek olursa sözünden dönmüş ve gerçek dışı beyanda bulunmuş olur ki bu Allah hakkında muhaldir (Müsâ Bigi-yef, s. 36). 10. Allah'ı inkâr edip ona eş tanımanın cezası ancak ebedî olarak sü­recek bir azap olabilir. Daha hafif bir ce­za işlenen suça denk düşmez. Kur'ân-ı Kerîm'de de işaret edildiği gibi (el-En'âm 6/28) kâfirler dünyada ebedî olarak kal­salar bile küfür ve inkârlarına devam eder, durumlarında bir değişiklik mey­dana gelmezdi. Bu onların ebedî bir in­kâr psikolojisi içinde olduklarını göste­rir. Ebedî inkâra ebedî azap cezasının verilmesi de mâkul ve mantıklıdır (Mak-disî, I, 201-202; İbn Kayyim, s. 294).

Kâfirlere uygulanacak azabın sona ere­ceğini kabul eden âlimlerin dayandığı de­liller de şöylece özetlenebilir: 1. Kur'ân-ı Kerîm'in üç âyetinde cehennemde kalı­şın ebedî olmadığı açıkça belirtilmiştir. Bunlardan biri, şakilerin (kâfirlerin) gök­lerle yerin devam ettiği müddet kadar cehennem ateşinde kalacaklarını, fakat Allah'ın dilemesi halinde bu sürenin kı-saltılabileceğini haber veren âyettir (Hûd 11/107]. En'âm sûresinde (6/128) yer alan diğer bir âyet de aynı mahiyette­dir. Üçüncü âyet ise azgınların cehen­nemde "ahkâb" süresince bekleyecekle­rini bildiren âyettir (en-Nebe' 78/23). Bi­rinci âyette yer alan "gökler ve yer" ke-

limelerinden kastedilen, dünya hayatın­daki gökler ve yerdir. Çünkü âyetin de­vamında belirtilen Allah'ın dilemesine bağlı istisna kaydı bunu göstermekte­dir. Eğer karşı grubun iddia ettiği gibi âhiretteki gökler ve yer kastedilmiş ol­saydı bu istisna aynı zamanda âhiret hayatının da sona ereceğini ifade etmiş olurdu. Halbuki âhiret yurdunun ebe­dî olduğunda, Cehm b. Safvân ve Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf gibi isimler dışında, bü­tün İslâm âlimleri ittifak etmiştir. Gerek bu âyette gerekse konuyla ilgili üçüncü âyette söz konusu edilen şakiler ve az­gınlardan (et-tâgin) maksat, âsi mümin­ler değil kâfirlerdir. Çünkü üçüncü âye­tin devamında azgınların azaba çarptı­rılmalarının sebebi açıklanmış, onların âhirette hesaba çekileceklerine inanma­yan ve Allah'ın âyetlerini yalanlayan kim­seler oldukları bildirilmiştir (en-Nebe' 78/26-28]. Hûd süresindeki (11/107) şa­kilerden maksat da kâfirlerdir (bk. Tâ-hâ 20/123; el-A'lâ 87/11-12). Zira şaki tevhid ehli statüsü içinde mütalaa edi­lemez. Bunlar gibi cehennemde kalışla­rı Allah'ın dilemesine bağlı kılınan kişi­lerin de kâfir olduklarını bizzat kendile­rinin itiraf ettiği belirtilmiştir (el-En'âm 6/128-130i. Son âyette yer alan "ahkâb" kelimesi ise "peş peşe gelen sonsuz de­virler" mânasına alınamaz. Çünkü bu, azlık bildiren çoğul (cem'u'l-kılle) kelime­lerden olup sonlu yılları ifade eder (İb-nü'l-Arabî, IV, 391). Hûd süresinde (11/ 107) şakilere verilecek azabın göklerle yer var olduğu sürece devam edeceği belirtildikten sonra, "ancak rabbinin di­lediği hariçtir" buyurulmuşsa da bu is­tisna ile Allah'ın azap süresini uzatmayı mı yoksa kısaltmayı mı irade edeceğine dair bilgi verilmemiştir. Bununla birlik­te aynı istisna ardından gelen âyette cennet ehli hakkında da yapıldıktan son­ra âyetin devamında, "Bu bitmez tüken­mez bir lutuftur" denilerek cennet ha­yatının sonsuzluğu kesin olarak tasrih edilmiştir ki cehennem azabı hakkında böyle bir beyan yoktur. Buna göre 107. âyette yer alan şakilerin azap süresi ile ilgili istisna, ilâhî iradenin günün birin­de bu azabı sona erdireceği, 108. âyet­te geçen cennet ehli hakkındaki istisna ve bunun devamındaki açıklama ise ilâhî iradenin cennet hayatını ebediyen sür­dürme yönünde tecelli edeceği fikrini vermektedir. Bu yorum Allah'ın rahme­tinin her şeyi kuşatmış olduğu müjdesi­ne daha uygundur. Nitekim ashaptan Hz. Ömer, Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Amr, Ebû Saîd el-Hudri de söz konu-

su âyetteki istisna kaydını bu şekiide yorumlamış ve cehennemin bir gün so­na ereceğini kabu! etmişlerdir. Adı ge­çen sahâbîlerle bunların görüşüne uyan bir kısım tabiîn, yukarıdaki iki muhkem* âyetin cehennemde kaiışı "ebed" ve "hu-lûd" kelimeleriyle mutlak olarak ifade eden bütün vaîd âyetlerini tahsis ettiği­ni kabul etmişlerdir (Taberî, XII, 71; Fah-reddin er-Râzî, XVIII, 63; fbn Kayyim, s. 288-292], Kâfirlerin cehennemden çıkma­yacaklarını ve azaplarının hafifletilmeye­ceğim bildiren âyetler ise cehennemin yok olmayacağını değil cehennem var ol­dukça azabın devam edeceğini gösterir (İbn Kayyim, s. 95). Cehennem yok olun­ca azabın devam etmesi mümkün de­ğildir. Binaenaleyh mutlak olan bu nevi âyetleri dikkate alarak azabın hiçbir za­man sona ermeyeceğine hükmetmek isa­betli sayılmaz. Yorumları üzerinde du­rulan yukarıdaki üç âyetin dışında, azabı konu edinen diğer âyetlerde de azap Al­lah'ın dilemesine bağlı kılınarak kayıtlan-dınlmıştır (meselâ bk. el-A'râf 7/156). Aza­bın kendisi ilâhî irade ile kayıtlı olunca devam süresinin de kayıtlı olması tabii­dir (İbnü'l-Vezîr, s. 353; Mûsâ Bigiyef, s. 34, 42-43). 2. Hadislerde hiçbir hayır işle­meyen ve azaptan kurtulmak dileğinde bulunan cehennemliklerin buradan çı­karılacakları belirtilmiştir (Buhârî, Tev-hîd", 24; Tirmizî, "Şıfatü Cehennem", 10; Ibn Kayyim, s. 297, 309). Bunu bütün azap görenlere teşmil etmek mümkündür (İbn Kayyim, s. 303-310). 3. Azaptan söz eden bazı âyetler onu "bir gün"ün azabı ola­rak niteler. "Bir gün"ün süresi hakkın­da çeşitli görüşler ileri sürmek müm­kün olsa da "gün"ün belirli bir zaman parçası olduğu şüphesizdir. Buna karşı­lık naslar cennet nimetleri için "bir gü­nün nimeti" tarzında bir ifade kullan­mamaktadır. Bu da azabın geçici, nime-tinse devamlı olduğunu gösteren delil­lerden biridir (ibn Kayyim, s. 3071. 4. Rah­meti bütün yaratıkları kuşatmış olan Al­lah, yaratıklarına rahmet sıfatıyla mua­mele edeceğini vaad etmiş (el-En am 6/ 12; el-Mü'min 40/7), rahmetinin dünyada olduğu gibi âhirette de gazabını geçece­ğini haber vermiş (Buhârî, "Tevhîd", 55), yüce zâtını güzel isim ve sıfatlarıyla ta­nıtırken kullarına karşı şefkatli olduğu­nu ısrarlı bir şekilde vurgulayan isim ve sıfatları bulunduğuna dikkat çekmiştir. Esmâ-i hüsnâdan, inkarcılarla isyankâr­ları cezalandıracağına işaret eden "mün-takim" ile bir anlamda "kahhâr" ismi dı­şında kalanlar yüce Allah'ın affediciliğini, müşfik, rahman ve rahîm oluşunu tekit

eden isimlerdir (bk. esmâ-i hüsnA). Es­mâ-i hüsnâ içinde gafur, gaffar, rah­man ve rahîm isimleri bulunmasına kar­şılık muâkıb (ceza veren), gazbân (gazap eden) ve muazzib (azap eden) isimlerinin yer almayışı, azabın ebedî olmayacağını gösteren bir delil olarak kabul edilmeli­dir. Zira rahmet O'nun zâtından ayrıl­mayan kadîm ve ezelî bir sıfattır. Azap ise O'nun sıfat ve isimlerinden olmayıp kulların yaptıkları kötülüklere karşılığı­nı veren ad! sıfatına bağlı fiilinin bir so­nucudur. Ezelî ve ebedî olan ilâhî isim ve sıfatların devamlılığı esastır. Azap "şer" olması itibariyle de Allah'a atfedi­lemez. Cenâb-ı Hakk'ın zâtı ve sıfatları mutlak kemal özelliğine sahiptir, fiilleri ise sırf hayırdır. Azabın dayanağı olan ilâhî gazap Allah'tan ayrılması imkânsız olan zatî bir sıfat olmadığına göre aza­bın devamlılık arzetmesi gerekli değil­dir. Öyleyse gazap da onun neticesi olan azap da arızîdir, rahmet ise zatî bir sı­fat olduğu için devamlıdır (İbn Kayyim, s. 301, 304). Nitekim ilâhî rahmet dün­yada gazabını aşmıştır. Yüce Allah rah­met sıfatıyla tecelli ederek kullarını ha­yat sahnesine çıkarmış, kendilerine tür­lü nimetler vermiş, günah işlemelerine rağmen lutfunu esirgememiştir. Eğer günahlarından dolayı kullarını cezalan­dıracak olsaydı dünyada canlı bir varlık bırakmazdı (en-Nahl 16/61; Fâtır 35/45). Dünyada her yaratığa şâmil olan bu ilâ­hî rahmet âhiretteki rahmetin yüzde bi­ri olduğuna (Buhârî, "Rikâk", 19) ve ga­zabını aştığına göre âhiretteki rahmeti­nin gazabını aşmaması nasıl mümkün olur (ibn Kayyim, s. 313). Azap ebedî olur­sa ve ilâhî rahmet kâfirleri kapsamına almazsa bu rahmetin her şeyi kuşattığı ve gazabı aştığı nasıl söylenebilir (Müsâ Bigiyef, s. 47; İzmirli, s. 9, 30). 5. Bazı ha­dislerde belirtildiğine göre {Müsned, II, 451, 482; 111, 362; Buhârî, "Rikâk", 18; Müslim, "Münâfikün", 71), cennete gire­cek olanlar işledikleri ameller sebebiyle değil Allah'ın rahmet ve ihsanı sayesin­de bu nimete nail olacaklardır. Buna gö­re cehennem ehlinin de ilâhî bir lutfa mazhar olmaları gerekir. 6. Azabın ebe­dî olacağı konusunda ümmetin ihtilâfı vardır. Zira ashap, tabiîn, tebeü't-tabiîn ve her asrın ulemâsından az da olsa bir grup azabın ebedî olmadığı görüşünü savunmuştur (Makdisî, I, 201; İbn Kay­yim, s. 286-288; Musa Bigiyef, s. 76-77). Şu halde bu görüş bid'at kabul edile­mez. 7. Azap inkâr ve isyan edenlere yö­nelik bir vaîddir. Ehl-i sünnet âlimleri­nin de kabul ettiği gibi Allah'ın vaîdin-

den dönmesi mümkün olup bu, lütuf­kârlığına ve affediciliğine daha uygun­dur. Cenâb-ı Hak Kur'an'da va'dinden dönmeyeceğini açıkladığı halde vaîdin-den dönmeyeceğini bildirmemiştir. Şu halde vaîdini yerine getirip getirmeme­si ilâhî iradesine bağlıdır. Va'd kulun Al­lah'tan talep edeceği hakkı ise vaîd de Allah'ın kuldan talep edeceği hakkıdır, dilerse bağışlayarak hakkından vazgeçe­bilir. Vaîdinden dönen övgüye lâyık olur. Allah ise her türlü övgüye en çok layık olandır. Yerine getirilmesiyle getirilme­mesi açıkça belirtilmeyen bir vaîdde bu­lunması ise insanları kötülükten alıko­yup iyiliğe yönelmelerini sağlama gaye­sine yönelik olmalıdır (Fahreddin er-Râ­zî, II, 57-58; İbn Kayyim, s. 311-313). Vald-den dönmeyi yalanla aynı şey kabul et­mek (Mustafa Sabri, s. 19), Allah'ın affe­dici olmadığını söylemenin bir başka ifa­desidir. Çünkü affetmek, işlenen bir su­ça verileceği beyan edilen cezadan vaz­geçmek demektir. Vaîdde de durum ay­nıdır. 8. İnsanları günahları sebebiyle ce­zalandırmak yerine affetmek, adalet ye­rine lutufla muamele etmek Allah'a da­ha çok yaraşır (İbn Kayyim, s. 302, 310). Nitekim o bütün günahları affedeceğini müjdelemiştir. Şirki bağışlamayacağını beyan etmesi ise affetme tarzının de­ğişik olmasıyla ilgili bir husustur. Yani bazı günahları azap etmeden affeder, şirki de azap ettikten sonra affeder (Mû­sâ Bigiyef, s. 54). Zira Allah'ı inkâr edip ona ortak koşmanın kul üzerindeki men­fi tesirlerini gidermek azap etmeyi ge­rektirebilir. Uzun devirler boyunca uy­gulanan azap sonunda hastalığın iyileş­mesi ve günah kirlerinin temizlenme­siyle azabın da sona ermesi gerekir. Zi­ra azap böyle bir gaye taşıyorsa mak­sat hasıl olmuştur, kahrının tecellisi gi­bi bir sebepten ötürü ise o da gerçek­leşmiştir. Buna göre ebedî olarak de­vam edecek elîm bir azapta hiçbir hik­met ve fayda yoktur. Allah ise hikmetsiz ve abes iş yapmaktan münezzehtir (Fah­reddin er-Râzî, XVIII, 63; ibn Kayyim, s. 300-306, 308). Kur'ân-ı Kerîm'de inkarcı­ların yeniden dünyaya gönderilmeleri ha­linde bile küfür ve isyanlarına devam edeceklerinin belirtilmesi, uzun devirler boyunca azap görmelerinden önceki du­rumlarıyla ilgilidir. Asırlarca azap gör­dükten sonra kâfirlerin inkâra devam etmeleri muhtemel değildir, çünkü ateş onların inkarcı halini yok edecektir. Aksi takdirde inkârın insana ait zatî bir vasıf kabul edilmesi ve bu sebeple insanın ondan sorumlu tutulmaması gerekir. 9.

307


Ebedî olarak sürecek azap ilâhî adalete aykırıdır. Çünkü kısa bir ömür içinde iş­lenen sonlu günahlara verilecek olan ce­zanın da sonlu olması gerekir. Allah ve­recekleri cezaların suçlara denk olması­nı kullaj-ına emretmiş ve cezalandırma­da aşırı gitmelerini yasaklamışken ken­disinin, ebediyete nisbetle çok kısa bir süreyi kapsayan dünya hayatında suç işleyenleri sonu gelmeyen bir azapla ce­zalandırması mâkul değildir (Makdisî, I, 200; Fahreddin er-Râzî, II, 56; XVIII, 63].

Azabın ebedî olmadığını benimseyen âlimlerden İbn Kayyım ile Mösâ Bigiyef gibi bazı müellifler, cehennemin eninde sonunda yok olacağını ve kâfirlerin de cennete gireceğini kabul ederler (İbn Kayyim, s. 297-298, 305, 308-309; Mûsâ Bigiyef, s. 8-9). Bunlardan İbn Kayyim, kâfirlere uygulanacak olan azabın ebe­dî olacağını savunanlarla sona ereceğini kabul edenlerin görüşlerini tartışırken, açıkça belirtmemekle birlikte, inkâr ve isyan suçunun gerektirdiği kadar azap gördükten sonra kâfirlerin de cennete girebileceklerine işaret eder. O bu konu­da iki önemli delile dayanır: 1. Hz. Pey­gamber, kalplerinde zerre kadar hayır bulunanların şefaatçıların şefaatıyla ce­hennemden çıkarılmasından sonra, hiç­bir hayır İşlemeyen bazı cehennemlikle­rin (kâfirlerin) Allah'ın rahmetiyle bura­dan çıkarılıp cennete gireceklerini ha­ber vermiştir (Buhârî, "Tevhîd", 24). Yi­ne Hz. Peygamber, cehennemin dürül-mesinden sonra cennet için yeni bazı in­sanlar yaratılacağını bildirmiştir (Müs­lim, "Cennet", 38, 39) ki bunlar hiçbir ha­yır işlemedikleri halde cehennemden çı­karılanlar olmalıdır. 2. Cennete sadece temiz ruhluların gireceği, inkâr ve isya­nın kirlettiği kirli ruhluların (kâfirlerin) bu­raya giremeyeceği doğrudur. Ancak in­kâr ve isyanın kötü tesirleri azap saye­sinde temizlendikten sonra kâfirlerin de Allah'ın rahmetiyle cennete girmelerine izin verilebilir. Kötülüğü ve kirliliği hiç­bir şekilde yok olmayacak olan varlıkları yaratıp sorumlu tutmak hikmetle bağ­daşmayacağına göre, kâfirlerin yaratıl-masıyla gözetilen hikmet gerçekleşince Allah'ın bunları yeniden yaratarak ruh­larındaki inkârı imana, isyanı da itaate çevirmesi, böylece cennete girebilecek hale dönüştürmesi mümkündür (İbn Kay­yim, s. 308-309). Mûsâ Bigiyef ise iman-küfür arasındaki sınırı kaldırarak ve ba­zı nasların zahirî mânalarını indî yorum­lara tâbi tutarak azabın dahi vuku bul­mayacağını ileri süren bir tutarsızlıkla

308

herkesin cennete girebileceğini söyler [Rahmet-i İlâhiyye Burhanları, s. 8-9 ve tür. yer.).



Netice. Azabın ebediyeti konusunda her iki gruba mensup âlimlerin dayan­dıkları naklî ve aklî delillere karşı taraf­larca ileri sürülen birçok itiraz vardır. Bunların bir kısmı objektif olmadığı için problemin çözülmesine yardım etmek­ten uzaktır. Öyle görünüyor ki kâfirler için azabın ebediyeti problemi iki yön­den önem kazanmaktadır. Kâfirin ebe­diyen azapta kalacağını ve hiçbir şekil­de cennete giremeyeceğini savunanlar Kur'an'daki "hulûd" ve "ebed" kelime­lerine dayanmaktadır. Ancak sadece bu iki kelimeye dayanarak böyle bir hükme varmakta çeşitli zorluklar vardır. Çünkü hulûd sözlükte, "değişikliğe uğramadan bir yerde uzun müddet beklemek" anla­mındadır. Ebed de "sonsuzluk" mânasın­da değil "uzun süren zaman" anlamında kullanılır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, "hld" ve "ebed" md.leri; M. Reşîd Rızâ, I, 234; VI, 78-79; Vlll, 68, 99). Keiâmcılar ise Kur'an'da yer alan bu kelimeleri terim-leştirerek bunlara sözlük anlamlan dı­şında sonsuzluk ve ebediyet mânası ver­mişlerdir. Halbuki Kur'an'da bir mümini kasten öldürmek suretiyle büyük günah işleyen veya Allah'a âsi olan müminler için de "hulûd" kelimesi kullanılarak ce­hennemde kalacakları belirtilmiştir (en-Nisâ 4/14, 93). Eğer hulûd ebediyet mâ­nası taşısaydı büyük günah işleyen mü­minlerin de Mu'tezile'nin öne sürdüğü gibi cehennemde ebedî olarak kalacakla­rını ve hiçbir zaman buradan çıkamaya­caklarını kabul etmek gerekirdi. Halbu­ki Ehl-i sünnet âlimleri arasında mü­minlerin bir süre azap gördükten son­ra cehennemden çıkacakları noktasında icmâ vardır. Şu halde "hulûd" ebediyet değil uzun süre anlamındadır. Esasen "hulûd" kelimesine bu mânayı vermek, Ehl-i sünnet ile Mu'tezile kelâmcıları ara­sında önemli bir münakaşa konusu olan büyük günah ile iman ve inkârın sınırı problemlerine çözüm getiren bir kapı açar. Zira âsi mümin işlediği günah ka­dar azapta kaldıktan sonra cehennem­den çıkar, kâfir ise daha şiddetli ve uzun müddet azapta kalır, böylece iman ve inkâr farklı cezalara çarptırılmış olur. "Ebed" kelimesi de aynı mânada olup kâfirler için bu sürenin daha uzun ola­cağını belirtmiş ve tekit etmiş olabilir. Cennetin devamlı olacağı ise açık bir şe­kilde "dâim" kelimesiyle belirtilmiş (er-Ra'd 13/35] ve kesintiye uğramayacağı


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin