ÇEVİrmeniN ÖNSÖZÜ


MEKTUP 85 Tarih: 7 Rebi’ül evvel 1330



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə28/34
tarix28.07.2018
ölçüsü0,99 Mb.
#60709
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   34

MEKTUP 85 Tarih: 7 Rebi’ül evvel 1330


“Nass’la tabbüd etmediklerini içeren kaynakları rica etmek.”

Size bürhan ve kanıt’ların yanlarını yumuşatan, beyan ve ifâde anahtarlarını elinize veren o yüce Allah! Noksanlıktan ne kadar münezzeh, takdise ne kadar şayandır. Size bahşettiği bu meziyetlerle, derecelerin erişemediği yere erişmiş, umutların varamadığı rütbeyi elde etmiş buluuyrosunuz.

Biz zannediyorduk ki, isbat naslarıyla şâhit olarak göstermiş olduklarınız, başka sebeplerle alakası olmayacak, mes’uliyetinden, sabit duran beyanlarla çıktığınız hususlar idrâk edilmeyecekti... Keşke sarih naslarla taabbüt etmtediklerini zikreden kaynaklara işaret etseydiniz; zira böylece doğruluğun yüzü görünmüş, hak’kın yolu açıkça meydana çıkmış olurdu.

Sizden, onların geçmişteki davranışlarına dayanarak, haber kitaplarında, haklarında yazılanları inceleyip, hal ve gidişlerinin tafsilatını rica edeceğim; Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinde olsun.


MEKTUP 86 Tarih: 8 Rebiül-evvel 1330


1 - Perşembe günü’nün musibeti.

2 - Peygamber’in, kendilerine verdiği emirden vazgeçmesi.

1 - Nass ile Taabbüd etmedikleri yerler sayılmayacak kadar çoktur. Bunlardan sadece “Perşembe günü’nün musibeti” diye anılan hadise’yi zikretmek kâfi’dir, zira en meşhur dâva’lardan biridir. Bütün sihah sahipleri ve Sünen ehli tahric eder. Bunlardan Buhârinin (1) tahric ettiğ yeterlidir. Buhâri bu hadisi, ubeydüllah bin Abdullah bin Utbe’ye, ondan bin Mes’üda, ondan bin. Abbas’a isnad eder. hadis şöyle: “Resülüllah (s.a.a) Ölüm döşeğinde, yanında Ömer’inde aralarında bulunduğu bir kaç kişi olduğu bir anda der ki; “Bana divitle kağıt getirin, size bir vasiyet yazayım ki, ondan sonrahiç bir dalâlete düşmeyesiniz.” Ömer itiraz edip şöyle der: “Pyegabmer acıların tesiri altında kalmıştır, sizin elinizde kur’an vardır, Allahın kitabı bize yeter...” Ömere de itiraz edenler olru ve bir anda Peygamberin huzurunda bir kargaşa kopar, kimi kağıt kalem getirir, kimi de Ömer’in dediğini tekrarlar. Gürültü hadsafhaya gelince: “Hepiniz dışarı çıkın” der. İbn Abbas, hep derdi: “Musibet, bütün musibet Peygamberin (s.a.a) yazmak istediği vasiyete mani olmaktır.” Bu hadis’in sıhhatı ve sudûrü üzerine hiç bir söz söylenemez. Buhâri, Sahih’inin birkaç yerinde irâd ettiği gibi, müslim de Sahih’inin “vasâyâ-vasiyetler” kitabının sonunda tahric eder. Ayrıca İmâm Ahmed “Müsnded”inde naklettiği gibi bütün Sünen sahipleri de rivâyet ederler. Aslında Ömerin söylediği ibârede daha çok huşûnet vardı. Onu yumu-şak göstermek için bir çok yazar: “Pyegabmer acıların tesiri altında kalmıştır veya acıları mağlup düşmüştür” şeklinde değiştirirler. Oysa Ömer’in söylediği ibâredeki haşin söz şöyle idi: “İnne’n -Nebi yehcor;” yehcor demek sayıklıyor, heze-yân ediyor, demektir... Ebû Bekir Cevheri’nin, “Sakife” kita-bında bu hadisi tahric ederken söylediği sözler buna en büyük delildir. Bu hadısı İbn Abbasa ısnat ederken şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a): Bana divitle kâğıt getirin size bir yazı yazayım ki ondan sonra hiç bir dalâlete düşmeyesiniz” dediği zaman Ömer: “Pyegabmer acılara mağlup düşmüştür” manasında bir kelime kullanır.” Bundan apaçık alaşılıyor ki, bu yazarlar, Ömerin itiraz’ını kelime olarak değil mânâ olarak nakletimşlerdir. Buhâri “Sahih’inin: Cihad” kitabında şöyle eder: “Bize kubaysa ve İbn Uyayne, Salman Ahvel’den, Sait bin Cübeyr’den, İbin Abbastan şöyle dediğini naklettiler: “Perşembe günü, ne demektir perşembe günü?” der ve yeri

ıslatıncaya kadar ağlar sonra şöyle devam eder: O gün Resûlüllahın (s.a.a) hastalığı ağırlaşmıştı, “Bana bir kağıt getirin, size bir yazı yazayım ki ondan sonra hiç dalâlet’edüşmeyesiniz.” Münâzaaya girişirler. Ki, Peygamberin huzurunda münâzaa yapılmaz; “Peygamber, hecr “hezeyân” ediyor” derler; Peygamber ise: “Beni ylanız bırakın, içinde bulunduğum dururm, hakkımda bana söylediklerinizden ehvendir;” der. Tam öleceği sırada ise üç şey tavsiye eder, birincisi: Müşrikleri Arap yarımdasından çıkarın. İkincisi: Dışarıdan gelen heyetlere, benim yaptığım gibi ikramda bulunun ve câizlere verin. Üçüncüsü ise: Onu da unuttum” der, Buhâri...

Bu hadisi, Müslim de “Sahih’inin vasiyyet kitaının” sonunda tahric eder. Müslim aynı kitapta said bin Cübeyt vâsıtasiyle İbn Abbas’tan şöyle bir hadis daha ihrâc eder: İbn Abbas: “Perşembe günü, nedir perşembe günü, nedir perşembe günü?” der ve gözyaşları yanaklarında inci taneleri gibi dölülünceye kadar ağlar ve şöyle devam eder: “Peygamber (s.a.a): Bana levha’yı ve Divit’i getirin; size bir yazı yazayım ki, ondan sonra hiç dalâlete düşmeyesiniz.” Fakat onlar, “Peygamber, hezeyan ediyor”, dediler.

Bu musibeti, sahih’lerde etraflıca inceliyenler, o gün “Peygamber Hecr (Hezyân) ediyor.” sözünü ilk söyleyen Ömer olduğunu anlarlar.

O söyledikten sonra da hazır bulunanlardan kendisinin görüşünde olanlar aynı minval üzere sözlerini tekrarlarlar... İbin Abbas^ın dediklerini, birinci hadiste sizde duydunuz.

Tabarâni’nin Ömer’den tahric ettiği bir rivayette ise Ömer şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a) hastalandığı zaman: “Bana birkağıtla divit getirin, siz bir yazı yazayım ki, ondan sanra hiç dalâlet’e düşmeyesiniz” dedi. Bunu duyan kadınlar perdenin arkasından: “Peygamberin dediğini duymuyor musunuz?” derler... Ömer diyor ki: Ben onlara: “Siz yusuf Peygamber’in sâhbilerisiniz, Resûlüllah hastalanınca gözlerinizi sıkar, iyileşince sırtına çıkarsınız,” dedim. Resûlüllah (s.a.a) ise: “Bırakın, onlar sizden daha hayırlıdır” dedi.

Sizde görüyorsunuz ki, burada Peygamberin nas’sıyla taabbüd etmemişlerdir. Ki, eğer atselerdi dalâletten korunmuş olacak ve bu yönden emniyet içinde yaşayacaklardı. Keşke onun dediğini yapmakla iktifa edip, ona red mahiyetinde şu karşılığı vermeselerdi; “Allah’ın kitabı bize yeter.” Sanki, Allahın kitabının yerini onlar kadar bilmiyormuş... Ve keşke bütün bunlarla da iktifâ edip, o hiç beklenmedik sözü yüzüne karşı söylemeselerdi; “Resûlüllah hezeyân ediyor.” Bunu söyledikleri zaman sanki şu âyeti hiç okumamışlardı: “Mahakkak ki bu Kur’an (Allah katında) kerim olan bir elçinin getirdiği kelâmdır. Bir elçi ki (Cebrail Aleyhisselam) pek kuvvetlidir. Arşın sahibi (Allah) katında yüksek bir mevki sahibidir. Arşın sahibi (Alalh) katında yüksek bir mevki sahibidir. Melekler arasında itâat olunandır, ve (vahye karşı) emindir. (Ey kureyş oğulları) Sizin arkadaşınız (Hz. Peygamber, kâfirlrin iddia ettiği gibi) mecnûn değildir.” Ve şu Allahın Celle Celâlühü dediğini de: “Şüphesiz o Kur’an-ı Kerim bir Peygamberin (Allahtan) getirdiği sözdür. O, bir şâir sözü değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz. O, âlemlerin rabbinden indirilmiştir.” Ve şu sözlerini Celle ve Alâ, sanki hiç okumamış ve duymamışlardı: “Arkadaşınız Muhammed “Peygamber” hiç doğru yoldan sapmadı. Rüşd yolunu bulmakta da me’yus olmadı, haybete uğramadı. O kendi nefsinin arzusuna göre konuşmuyor. Söyledikleri ancak vahiydir, kendisine Allah tarafından vahy olunuyor. Ona çok kuvvetli bir melek (Cebrâil) öğretti” Ve buna benzer bir çok rasih ayetler... Hepsinde onun hezeyân ve hecr gibi ârâz^dan münezzeh ve mâsum olduğuna dâir nass-ı kerim vardır. Hatta zatında soyut olarak akıl dahi bölye bir şeyi reddetmekle müstakildir. Ama ne var ki, onlar Peygamberin (s.a.a) Hilâfet husûündaki ahdî, Hz. Ali üzerinde teşvik ve hâssaten ona ve sülalesinden gelecek olan imamlar’a yaptığı nass’ı te’kit edeceğini anladılar ve böylece bu girişimini bertaraf etmiş oldular. Nitekim bunu daha sonra ikinci halife, İbnAbbasla yaptığı bir konuşmada itiraf etmekten çekinmemiştir.

Ve siz Peygamberin (s.a.a) şu sözlerine: “Bana kağıt kelam getirin, size bir yazı yazayım ki ondan sonra hiç dalâlete düş-meyesiniz”, ve “Sakleyn hadisindeki şu sözlerine: “Size, onlara tutunduğunuz takdirde hiç dalâlet’e düşmeyeceğiniz şeyler bırakıyorum, Bunlar; Allahın kitabı ve Ehl-i Beytim’dir” Dikkatle bakarsanız, her iki hadisteki maksad’ın aynı olduğunu ve o hastalığında da, Sakaleyn hadisinde, kendilerine vâcib kıldığının tafsilatını yazmak istediğini anlarsınız.

2 - Ve yazmaktan vazgeçti, çünkü o ansızın ve beklemediği sözler onu vazgeçmeye mecbut etmiştir. Zira o kelimeyi sölediklerinden sonra yazılacak yzının, fitne ve ihtilafa sebep olmaktan başka hiçbir yararı olmayacaktı. Öyle ya... Acaba onu yazrken hezeyan’a - Allah korusun - uğramış mı, uğramamış mı diye ihtilafa düşmeyecekler miydi? Daha az önce, gözlerinin önünde birbirlerine düşüp, bağırıp çağırmıyorlarmıydı? Buna şâhit olduktan sonra, duyduğunuz gibi “Kalkın, çıkın” demekten başka yapcağı bir şey kalmamıştı. Eğer ısrar edip o yazıyı yazsaydı, mutlak surette onlarda; yardımcılarıyla birlikte; “Hezeyan etti” diye diretmekte inat edecekler ve - Allah korusun-o yazıya red olarak tomar tomar nice efsane ve rivayetler yazacaklardı.

İşte bunun için Peygamberin (s.a.a) beliğ hikmeti, bu kitaptan yüz çevirmeyi iktiza etmiştir. Ki, bu muârızlar ve yandaşları, Nübüvvet hakkında tâ’n etmeğe (Allah böylesinden sığınır ve medet bekleriz) sebep olacak bir kapı açamasınlar. Ve gördük ki, Hz. Ali ve taraftarları o yazı ne içerirse içersin râzılar. Hatta yazılıp yazılmaması onlar için farksız... Vasiyet bundan ibâret olduktan sonra Hikmet’i Nübüvvet onun terkini icâbettirmiştir. Çünkü bu muârazadan sonra fitneye sebep olmaktan başka hiç bir tesiri olmayacaktı. Vesselam.

DİPNOT

1 - Buhari Sahihinin, (C.4; Hastalar Bab’ının 5. Sayfası.



Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin