Ch’ing Çini’nin Zungarya ve



Yüklə 4,65 Mb.
səhifə8/42
tarix08.01.2019
ölçüsü4,65 Mb.
#93293
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   42

Bir taraftan arkasına Sovyet desteğini alan, diğer taraftan da dünya politikasına hakim güçler tarafından ses çıkarılmayan Komünist Çin kuvvetleri Pekin’den sonra Çin’in diğer bölgelerini de ele geçirmeye başladı.

23 Eylül 1949’da Komünist Çin kuvvetlerinin Kansu’nun batısında bulunan Chu-Chuen’e girmelerinden sonra, Tao ve Şehidi 26 Eylül’de Pekin Hükümeti’nin emri altında olduklarını bildirdiler. Ayrıca Tao, 1 Ekim’de Chu-Chuen’e gidip Komünist Çin kuvvetlerinin Doğu Türkistan’a girmelerini istedi. Bunun üzerine Çin Komünist kuvvetleri, 13 Ekim’de Doğu Türkistan’ın Kumul bölgesine girdi ve buraya yerleştiler. Kasım ayından itibaren buradan diğer bölgelere asker sevkıyatı yapılmaya başlandı.35 Böylece Doğu Türkistan’da uzun süre devam edecek olan Komünist Çin yönetimi dönemi başlamış oldu.

Sonuç olarak, Çin’deki yönetim değişikliği ile kendi hallerine kalan genel valilerin uzun bir zaman dilimi içerisinde kişisel amaçlarına hizmet eder ve bölge halkına yönelik artan baskıcı bir politikalar izlemeleri kendilerine karşı olan tepkilere yoğunluk kazandırdı. Tepkilerin ayaklanmalara dönüşmesi sonucu 1933’te Hoca Niyaz Hacı liderliğinde Kaşgar merkezli bir devletin kuruldu. Bu gelişme ile Doğu Türkistan üzerinde yoğun bir Sovyet etkisi başlamış oldu. Çünkü, Sovyetler Doğu Türkistan’da kurulacak tam bağımsız bir Türk devletinin, kendi toprakları içersinde yaşayan Türklere örnek oluşturabileceğini ve onlarında bağımsız birer devlet kurma amacıyla ayaklanabileceğini düşünüyordu. Dolayısıyla böyle bir sorunu yaşamaması için Doğu Türkistan’daki bu oluşumun kesinlikle tam bir başarıya ulaşması engellenmeliydi. Aslında bu endişeyi Milliyetçi Çin yönetimi de taşıyordu. Bu nedenle Sovyet yönetimi ile Milliyetçi Çin yönetimi yanlarına bir kısım eyalet hükümeti üyelerini de alarak ortak hareket etmeye karar verdiler. Bu işbirliği çerçevesinde Sovyetler Hoca Niyaz Hacı’ya Çin’den ayrılma fikrinden vazgeçmesini, hükümeti dağıtmasını teklif ettiler. Buna karşılık olarak da kendisine Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti başkan yardımcılığını önerdiler. Tekliflerin yerine getirilmemesi halinde de liderlerin yakalanıp idam edileceğini açıkladı. Bu baskılar üzerine Hoca Niyaz Hacı Sovyet tekliflerini içeren bir anlaşmayı imzaladı. Ancak Hoca Niyaz Hacı bu hareketi yönetim kadrolarında ve halk arasında yoğun tepki ile karşılandı. Bunun üzerine Sovyet-Milliyetçi Çin-Hoca Niyaz Hacı kuvvetleri Kaşgar’dan Yeni Hisar’a taşınmış olan hükümete karşı harekete geçtiler. Hükümet bu harekete karşı koyamadı ve hükümet üyelerinden Başbakan Sabit Damolla, Adalet Bakanı Zarif Kardi ve Ticaret Bakanı Satıbaldi Han idam edildiler. İttifakın 1934’te tam başarıya ulaşması ile Hoca Niyaz Hacı, Urumçi genel vali yardımcısı olarak atandı. Ne var ki 1942’de

Hoca Niyaz, 1937’deki Abdu Niyaz’ın önderlik ettiği ayaklanmaya yardımcı olduğu gerekçesi ile idam edildi.

Sovyet politikalarının etkin olduğu 1933-1944 yılları arasında Sovyetler gerektiğinde güçlü bir Çin’in gerçekleşmemesi için Doğu Türkistan’da kendisine yakın isimleri Çin’e karşı, gerektiğinde ise Doğu Türkistan’daki milliyetçi oluşumları engellemek için Milliyetçi Çin’i Doğu Türkistan’a karşı harekete geçirmeyi başarabildiler.

1944-1949 yılları arasında Doğu Türkistan’da her ne kadar bağımsız bir Türk devletinin kurulduğu görülse de, bu dönemin büyük bir kısmı Milliyetçi Çin hakimiyetinde geçmiştir. Sovyetler bu dönemde de burada yaşanan siyasi gelişmeleri yakından izlemiş ve gerektiğinde kendi çıkarları doğrultusunda müdahalelerde bulunmuştur.

İkinci Dünya Savaşı’nın gidişatından Sovyetler açısından gelecek görmeyen Sovyet yanlısı yöneticiler, geleceklerini garanti altına almak için Milliyetçi Çin yönetimine yanaşmaya başladılar. Bu dönemde bölgede yoğun bir Anti-Sovyet hareket yaşandı ve Sovyet izleri bölgeden tamamen silinmeye çalışıldı. Ancak bu çalışmaları yapanlar Milliyetçi Çin yönetiminin buradaki kontrolünü sağlamasından sonra görevden alınmalarını engelleyemediler.

Milliyetçi Çin yönetimi tarafından bu dönemde göreve getirilen Wu Chung-Hsin, Doğu Türkistan politikasını bölgenin sistematik olarak Çinlileştirilmesi üzerine kurdu. Ancak sistematik olarak uygulanmaya başlanan politikalara tepkiler çok gecikmedi ve Ali Han Töre önderliğinde ilk ayaklanma başladı. Kısa bir süre sonra bağımsızlık ilan edildi. Bundan sonrada giderek artan bir yoğunlukta ayaklanmalar tüm bölgeye yayılmaya başladı. Sovyetler bu dönemde de Doğu Türkistan üzerindeki istikrarlı politikalarına devam ettiler ve Ali Han Töre’den Milliyetçi Çin yönetimi ile anlaşmasını isteyerek Ali Han Töre üzerinde baskı kurmaya çalıştılar, kısa bir süre sonra da bunu başardılar. Bu gelişme ile Sovyetlerin burada Türkçü bir oluşuma izin vermeyecekleri bir kez daha görülüyordu.

Sovyet politikalarının etkin olduğu Milliyetçi Çin yönetimi ile Ali Han Töre yönetimi arasında yapılan görüşmeler sonunda 1946’da bir anlaşma yapıldı. Yapılan anlaşma gereğince Doğu Türkistan’da karma bir hükümetin kurulması kararlaştırıldı. Bu bir anlamda Sovyetlerin izledikleri politikaların bir başarısı sayılırdı. Ancak yapılan anlaşmaların gereklerinin yerine getirilmesi Doğu Türkistan’da huzurluk yarattı. Huzursuzluğun temellerinden biri de yönetimin başına bir Türkün getirilmesi idi. Neticede Çin yönetimi buradaki yönetimin başına Dr. Mesut Sabri Baykuzu’yu getirdi. Genel sekreter olarak da İsa Yusuf Alptekin’e görev verildi. İşte bu nokta Doğu Türkistan idari hayatında olduğu kadar sosyal ve kültürel alanlarında yoğun bir Türkçü politikalar izlenmeye başlandı. Bu politika eğitimden tarihe, kültürden yönetime kadar geniş bir yelpazeye yayılmıştı. Bu dönemde Doğu Türkistan tarihindeki deyimiyle “Üç Efendiler” olarak ifade edilen Dr. Mesut Sabri Baykuzu, İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra’nın isimleri ön plana çıktı.

Doğu Türkistan’daki bu Türkçü akım da çok geçmeden her zamanki gibi yine Sovyetlerin engellemeleri ile karşılaştı. Sovyetler mevcut yönetimdekilerin Sovyet yönetimi ile Milliyetçi Çin yönetiminin arasını açacağı gerekçesi bölgede

ki yandaşlarını kullanarak yönetime karşı harekete geçti ve buna ilave olarak kendi toprakları içersindeki yayın organları ile menfi propagandalarına hız verdi. Sovyet çabalarını bir anlamda 1948’de hükümeti azletmesi ile Chiang K’ai Shek başarıya ulaştırmış oluyordu. Ancak bu azille başlayan süreç hem Milliyetçi Çin yönetiminin hem de Doğu Türkistan’ın yeni bir dönem yaşamasına neden oldu. Şöyle ki, Chiang K’ai Shek’in yerine geçen ve öteden beri Çin Komünistleriyle anlaşma düşüncesinde olan Li Zung-Rin’in izlediği politikalar Komünist Çin’in hareket alanını genişletirken Li’nin Mao ile görüşmesi için görevlendirdiği General Chiang Chih-Cung’un Milliyetçi Çin ve Sovyetlerden umudunu kesmesi ve geleceğini garanti altına almak düşüncesiyle Komünist Çin yönetiminden Doğu Türkistan’a girmelerini önermesi Doğu Türkistan’ı yeni bir dönemle karşı karşıya bıraktı. Bu arada Chiang Chih-Cung’dan değişik beklentileri olan Sovyetler Chiang’ın bu tavırlarıyla tam bir fiyasko yaşadı. Bunun üzerine Komünist Çin yönetimi ile işbirliği yoluna gitti. Bu işbirliği Komünist Çin yönetiminin hareket sahasını Doğu Türkistan’ı da kapsayan geniş bir alana yayılmasına neden oldu. Komünist Çin kuvvetlerinin kısa süre içinde önce Kumul’a ve buradan da Doğu Türkistan’ın diğer bölgelerine girmeleri ile birlikte bölgenin tarihinde Komünist Çin dönemi başlamış oldu.

1911-1949 yılları arasında önce genel valilerin ihtiraslı yönetimlerini daha sonra Sovyet ve Milliyetçi Çin yönetimlerinin politik hesaplaşmalarını yaşayan bölgede, buradaki Türklerin kendi kendini yönetme çabaları da görüldü. Ancak milli oluşum çabaları her defasında kimi zaman Sovyetlerin, kimi zaman Milliyetçi Çin yönetiminin kimi zaman da her ikisinin ortak politikaları sonucu başarısızlığa uğratılmıştır.

1 Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadeleleri Tarihi, TTK Yayını, Ankara 1995, s. 158.

2 Hayit, a.g.e., s. 308; 1933’te kurulan Doğu Türkistan Devleti’nin Anayasa taslağında, devletin kimliği birinci maddede “şeriat devleti” olarak belirtilmiştir. İkinci maddede ise “Doğu Türkistan Devleti, cumhuriyet esasına dayalı olup, milletin refahı ve huzuru için çalışır” ifadesi kullanılmıştır. Yine Anayasa taslağında merkezi idare başlığı ile verilen bölümde, “devlet idaresinin başında şeriat üzere hükmeden devlet başkanı bulunur” ifadesine yer verilmiş. Aynı bölümün ikinci maddesinde “devlet, halka, istişareye ve parlamentoya dayalı kurulur. Milletin irade ve arzusu onun halk temsilcileri ile ifade edilir” ifadesine yer verilmiştir (Hayit, a.g.e., s. 158); Doğu Türkistan Devleti bayrağının ortasında yukarı bakan bir hilal ve hilalin içinde bir tuğra, hilalin iki tarafında dualar, hilalin hemen altında yine dua içeren bir şerit ve bu şeridin sağ tarafında, “İslamiyet, azadlık”, sol tarafında “adalet, uhuvvet” kelimeleri yer alırken onun altındaki kısımda, “Yaşasın vatanımız Türkistan azadlığı. Kutluk bulsun İslam hakimiyeti” ifadeleri yer almaktadır (Hızırbek Gayretullah, Altaylarda Kanlı Günler, İstanbul 1977, s. 230).

3 İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan Davası, İstanbul 1992, s. 158.

4 Mehmet Emin Buğra, Doğu Türkistan, Tarihi, Coğrafi ve Şimdiki Durumu, İstanbul 1952, s. 31.

5 Hayit, a.g.e., s. 310.

6 Hayit, a.g.e., s. 318.

7 Alptekin, a.g.e., s. 167.

8 Buğra, a.g.e., s. 54.

9 Aynı yer.

10 1943-1944 tarihlerinde Mehmet Emin Buğra ile Çinli tarihçi Li-Dung-Fang arasında bu konuda Da Gung Ribao gazetesinde Çince olarak yoğun tartışmalar yaşandı. Mehmet Emin Buğra bu konudaki yazılarını 1948’de Urimçide birinci baskısı yapılan Kalem Küreşi (Kalem Savaşı) adında bir kitapta topladı. Bu kitap 1990’da Ankara’da da basıldı (Yunus Buğra, “Mehmet Emin Buğra’nın Mücadele Hayatından Örnekler”, Doğu Türkistan’ın Sesi, Yıl: 12, Sayı: 46, İstanbul, Ekim 1995, s. 13).

11 Alptekin, a.g.e., s. 170.

12 Alptekin, a.g.e., s. 171.

13 Hükümetin diğer üyeleri şu isimlerden oluşuyordu: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hekim Han Hoca Beg, Genel Sekreter Abdurrauf, Maliye

akanı Enver Musabay, Eğitim Bakanı Seyfeddin Azizi, Adliye Bakanı Mehmed Can Nahdum. (Kazım Gültepe, “Tutsak Doğu Türkistan ve Bitmeyen Çin Mezalimi I.”, Türk Dünyası, Sayı: 158, İstanbul 1996, s. 53).

14 İbrahim Yarkın, “Doğu Türkistan Göçmenleri İle İlgili Bazı Bilgiler”, Türk Kültürü, 4 (38), Ankara, 1995, s. 61; Hızır Bek Gayretullah, a.g.e., s. 93.

15 Alptekin, a.g.e., s. 186.

16 Alptekin, a.g.e., s. 176; Gültepe, a.g.m., s. 54.

17 Alptekin, Esir Doğu Türkistan İçin, İstanbul 1985, s. 444.

18 Gayretullah, a.g.e., s. 94; Alptekin, a.g.e., s. 448.

19 Ahmet Can Kasimi Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için gördüğü Sovyet yardımını savunmasından dolayı yer yer eleştirilere uğramıştır. Bu dönemde Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için ileri sürülen dört tez vardı. Bunlardan birincisi, kimseden yardım almadan yerel imkanlarla sonuna kadar savaşarak bağımsızlığın elde edilmesini savunuyordu. İkincisi, Çinlilerle anlaşarak yarı muhtariyet elde edilmesini ve zamanla da bağımsızlığa kavuşulmasını savunuyordu. Üçüncüsü, Doğu Türkistan meselesini özgür dünya ülkelerine anlatarak, onların yardımıyla bağımsızlık elde edilmesini savunuyordu. Kasimi’nin de savunduğu dördüncü görüş ise, Çinlilerle savaşılarak istiklal elde edilemeyeceğini, Çinlilerin vereceği muhtariyet hakkının beklenmesiyle oyalanarak, buraya yoğun bir Çinli göçünün başlamasına olanak sağlanacağı ve bu yüzden de Sovyetlerin yardımıyla ivedi olarak Uyguristan Devleti kurulmasını savunuyordu. Bu görüşün en yoğun desteklenme dönemi özellikle 1947 yılına rastlar. Ahmet Can Kasimi ikinci görüşün sahipleri tarafından komünistlikle ve ülkeyi satmakla suçlanmıştır. (A Şekür Turan, “Ahmet Can Kasimi”, Doğu Türkistan’ın Sesi, Yıl: 11, Sayı: 39-40, İstanbul, Ocak 1994, s. 40).

20 Karma Hükümetin diğer üyeleri şu isimlerden oluşuyordu. Liu Min-Chun Genel Sekreter, Celaleddin Wang İçişleri Bakanı, Rahim Can Sabri İçişleri Bakan Yardımcısı, Delil Han Sağlık Bakanı, Mehmet Emin Buğra Bayındırlık Bakanı, Say Zung-Shen Eğitim Bakanı, Seyfeddin Azizi Eğitim Bakan Yardımcısı, Canım Han Hacı Maliye Bakanı. (Gayretullah, a.g.e., s. 95); Yeni kurulan karma eyalet hükümeti listesinde hükümet başkanlığına Ali Han Töre’nin getirilmesi beklenirken onun yerine Ahmet Can Kasimi ve Burhan Şehidi’nin listede yer alması şaşkınlıkla karşılandı. Ali Han Töre’nin adı listede bile yoktu. (Alptekin, Doğu Türkistan Davası, s. 183).

21 Ahmet Can Kasimi Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için gördüğü Sovyet yardımını savunmasından dolayı yer yer eleştirilere uğramıştır. Bu dönemde Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için ileri sürülen dört tez vardı. Bunlardan birincisi, kimseden yardım almadan yerel imkanlarla sonuna kadar savaşarak bağımsızlığın elde edilmesini savunuyordu. İkincisi, Çinlilerle anlaşarak yarı muhtariyet elde edilmesini ve zamanla da bağımsızlığa kavuşulmasını savunuyordu. Üçüncüsü, Doğu Türkistan meselesini özgür dünya ülkelerine anlatarak, onların yardımıyla bağımsızlık elde edilmesini savunuyordu. Kasimi’nin de savunduğu dördüncü görüş ise, Çinlilerle savaşılarak istiklal elde edilemeyeceğini, Çinlilerin vereceği muhtariyet hakkının beklenmesiyle oyalanarak, buraya yoğun bir Çinli göçünün başlamasına olanak sağlanacağı ve bu yüzden de Sovyetlerin yardımıyla ivedi olarak Uyguristan Devleti kurulmasını savunuyordu. Bu görüşün en yoğun desteklenme dönemi özellikle 1947 yılına rastlar. Ahmet Can Kasimi ikinci görüşün sahipleri tarafından komünistlikle ve ülkeyi satmakla suçlanmıştır. (A Şekür Turan, “Ahmet Can Kasimi”, Doğu Türkistan’ın Sesi, Yıl: 11, Sayı: 39-40, İstanbul, Ocak 1994, s. 40).

22 Karma Hükümetin diğer üyeleri şu isimlerden oluşuyordu. Liu Min-Chun Genel Sekreter, Celaleddin Wang İçişleri Bakanı, Rahim Can Sabri İçişleri Bakan Yardımcısı, Delil Han Sağlık Bakanı, Mehmet Emin Buğra Bayındırlık Bakanı, Say Zung-Shen Eğitim Bakanı, Seyfed

din Azizi Eğitim Bakan Yardımcısı, Canım Han Hacı Maliye Bakanı. (Gayretullah, a.g.e., s. 95).

23 Alptekin, Doğu Türkistan Davası, s. 183.

24 Buğra, a.g.e., s. 61.

25 Alptekin, a.g.e., s. 475; Yönetime gelen yeni kadrolar yoğun bir şekilde milliyetçi bir çizgi izlemeye başladı. Öncelikle devlet kadrolarındaki Sovyet yanlısı isimler azledilerek yerlerine milliyetçi isimler atanmaya başlandı. Sovyet yanlısı yayınlar yapan “Sinkiank Gazetesi”nin başına Polat Turfani tekrar getirildi ve gazetede Sinkiank (Xinjiang=yeni ufuk) Doğu Türkistan, Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar vb. gibi adların yerine; Türk kelimesi kullanıldı. Ayrıca bu gazetenin haricinde yerel halkın gazete ve dergi çıkarmaları ve bu gazete ve dergilerde Türk tarihi, dili, birliği gibi konuların işlenmesi özendirildi. Bütün okulların ders programlarına Türk tarihi ve din dersleri konuldu. Doğu Türkistan’daki öğretmenler Urumçi’ye çağırılarak, Mesut Sabri Baykuzu, Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin tarafından, farklı olarak isimlendirilen Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar vb. gibi Türk gruplarının tek bir millet olduklarını vurgulayan konferanslar verildi. İsa Yusuf Alptekin Çin’de kurduğu Altay Yayınevini Doğu Türkistan’a taşıdı ve bu yayın evinde Türk tarihi, coğrafyası, kültürü ile ilgili yayınlar basılmaya başlandı. Yine bu dönemde ilk kez “Yusuf Has Hacip Kütüphanesi” adında bir kütüphane kuruldu. Bu kütüphanenin kitapları İsa Yusuf Alptekin tarafından 1938’de Çin-Japon anlaşmazlığı sebebiyle Go Ci Len Mun Tun Ci Huy (Cemiyet-i Akvam-ı Müzaharat Kurumu) teşkilatı tarafından Çin’e taraftar toplamak amacıyla İslam ülkelerine gönderilmesi sırasında 1939’da geldiği Türkiye’den dönüşünde beraberinde getirdiği kitaplardı. (Alptekin, Esir Doğu Türkistan İçin, s. 367).

26 Taşkent Radyosu yayınlarında: “…Pantürkizm’in merkezi Ankara’ydı. Şimdi Urumçi’ye taşındı. Türkiye’de Pantürkizm’in temsilcileri Besim Atalay, Fuat Köprülü, Ziya Gökalp idi. Şimdi bunun temsilcileri Doğu Türkistan’da Dr. Mesut Sabri Baykuzu, İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra oldu. Bunlar Kazak, Özbek, Kırgız, Uygur gibi Türk olmayan halkları Türk yapmak istiyorlar…” (Alptekin, Doğu Türkistan Davası, s. 188; Gayretullah, a.g.e., s. 10); Mehmet Emin Buğra, Dr. Mesut Sabri Baykuzu ve İsa Yusuf Alptekin’e Doğu Türkistan tarihine geçmiş tabiri ile “Üç Ependiler (Efendiler)” denilmektedir.

27 Alptekin, a.g.e., s. 195.

28 Buğra, a.g.e., 63; Alptekin, Esir Doğu Türkistan İçin, s. 523.

29 Alptekin, Doğu Türkistan Davası, 202.

30 Alptekin, a.g.e., 203.

31 Hayit, a.g.e., s. 330; Buğra, a.g.e., s. 66.

32 Alptekin, a.g.e., s. 203.

33 Alptekin, a.g.e., s. 208.

34 Aynı yer.

35 Buğra, a.g.e., s. 69; Alptekin, a.g.e., s. 213.


Rus İhtilâlleri ve Türk Halkları /

Sovyetler Birliği’nin Yayılma Siyaseti

(1905-1991)

DOÇ. DR. TİMUR KOCAOĞLU

Koç Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

1. Giriş


917 yılındaki Şubat ve Ekim İhtilâlleri görünüşte Çarlık idaresine son vermiş olsalar da, gerçekte dağılma sürecine girmiş olan Rus İmparatorluğu’nun yeniden toparlanmasını sağladılar. Bu bakımdan, 16. yüzyıl ortalarından başlayan Rusya yayılmacılığı ve bunun bir sonucu olarak gelişen Rus sömürge imparatorluğunun sınırları Sovyetler Birliği (1917-1991) döneminde daha da büyüdü. Çarlık Rusyası “insanlar hapishanesi” diye adlandırılmıştı, ancak SSCB daha sonra “milletler hapishanesi”ne dönüştü. Çarlık Rusyası gibi Sovyetler Birliği de çeşitli milletlerin devletlerini ortadan kaldırarak ve topraklarına el koyarak genişledi.1 Gerek Çarlık Rusyası, gerekse Sovyetler Birliği içerisine katılan çeşitli devletlerin sayıca en fazla olanını ise, Türk yurtları teşkil ediyordu. Bu yüzden, Osmanlı Devleti, Türkiye, İran ve Çin dışındaki Türklerin ezici bir çoğunluğunun siyasî kaderi önceleri Çarlık Rusyası ile 250-350 yıl (1552-1917), sonraları ise Sovyetler Birliği ile 68-74 yıl (1917-1991) bağlı kaldı. 1905 ile 1920 yılları arasındaki Çarlık idaresinden Sovyet idaresine geçiş dönemi, çeşitli Türk halkları arasında yenileşme hareketleri (Ceditçilik), demokratik uyanış, siyasî teşkilatlanmalar (kongreler, siyasî partiler) ve muhtar (özerk) hükümetler ile bağımsız cumhuriyetler kurma girişimlerine tanık oldu. Kısmî demokratik özgürlüğün var olduğu bu geçiş döneminden sonra Sovyet egemenliğinin 1920’lerden başlayarak bütünüyle yerleşmesi sonucunda ise, başka milletlerle birlikte Türkler de temel özgürlüklerini yitirdikleri gibi, dış dünyadan da soyutlandırıldılar. Sovyet dönemini Çarlık Rusyası’ndan ayıran başlıca özellik ise, bu dönemin “Komünizm”in bir

devlet ideolojisi olarak toplum hayatının bütün alanlarını, özellikle ekonomi, politika, kültür ve günlük yaşayışı tek merkezden sıkıca düzenleme çabasıdır. SSCB Komünist Partisi yöneticileri bu yeni imparatorluk içindeki Rus olmayan çok sayıdaki milleti “Sovyet”

potası içinde eritebilmek için “sblijenie” (yakınlaştırma) ve

“sliianie” (birbirine katma) diye adlanan iki aşamalı bir program yürütdüler.2 Bu iki basamaktan sonra bütün Rus olmayan milletlerin Ruslarla birlikte Marksist-Leninist ideoloji ile yoğrulmuş ve anadili Rusça olan bir “Sovyet halkı” oluşturacağına inanılıyordu. Bu proje aslında Rus olmayan milletleri Ruslaştırma politikası idi. Çarlık Rusyası dönemindeki Ruslaştırma faaliyetleriyle karşılaştırıldığında, Sovyet dönemindeki bu politikanın tek merkezden yönetilen ve ideolojik boyut kazanmış çok daha kapsamlı bir çaba olduğu anlaşılır. Çünkü, Çarlık Rusyası’nda çok sayıda milletin dil, din, kültür, gelenek-görenek ve yerel yaşayışlarına doğrudan müdahale yapılmamışken, Sovyet döneminde ise bütün bu alanlara 1949’dan sonraki Komünist Çin hariç tutulursa, başka bir devlette görülmemiş ölçüde müdahale edildi.3 Bu durum ise, SSCB içindeki “milletler meselesi”ni çözümleme yerine, Rus olmayan milletlerin Ruslardan ve Sovyet yönetiminden hoşnutsuzluğunun daha da artırmasına sebep oldu. Sovyetler Birliği’nin 74 yıl kadar hayat sürdükten sonra 25 Aralık 1991’de dağılmasına yol açan sebeplerden en önemlisi kuşkusuz bu “milletler meselesi” idi.4 Sovyet dönemi boyunca milletler meselesinin odak noktasında ise, 1960’lardan itibaren Batılı araştırmacılar tarafından genellikle “Müslümanlar” diye tanımlanan Türkler önemli yer tutuyordu.5

2. Geçiş Dönemi

Türk Boylarının Muhtariyet ve

Bağımsızlık Hareketleri (1905-1920)

Genel Bakış

1905 ile 1917 yılları arasındaki iki savaş, bir genel isyan ve iki ihtilâl Rusya’da Çarlık idaresinin sona ermesini sağladı: 1905 yılında Çar Rusyası’nın Uzak Doğu’da Mançurya’da Japonlara yenik düşmesi, bunun sonucundaki ihtilâlde Rusya’da Meşrutiyet idaresinin kurulmasını Çar’ın kabul etmesi, Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkistan’da patlak veren genel halk isyanı (1916), 1917 Şubat ve Ekim İhtilâlleri.

Çarlık Rusyası’ndaki Türkler arasında siyasî uyanış hareketleri 1917’den çok önce, 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Yenileşme (Ceditçilik) akımının bir sonucu olarak gelişti. Rusya’da yaşayan Türkler arasında yenileşme hareketlerinin başlamasında bir yandan Rusya sömürgecilik siyasetine karşı duyulan tepki, öte yandansa Osmanlı Devleti içindeki yenileşme hareketleriyle tanışma etkili oldu. Ancak, 1905 İhtilâli’nden sonra yenileşme hareketleri siyasî boyut kazandı. Yenileşme hareketleri önce İdil-Ural (Kazan, Ufa), Kırım ve Azerbaycan’da, daha sonra Türkistan’da (Bozkır ve Türkistan valilikleriyle Buhara Emirliği ve

Hive Hanlığı) yayıldı. Yenileşme akımı biri basın, ikincisi modern eğitim veren Cedit okulları olmak üzere birbirini destekleyen iki alanda gelişti. Çarlık Rusyası’nda Rusların Rusça eğitim yapan okullarıyla tanışmış olan Türkler de kendi anadillerinde, ancak eski usuldeki (usul-i kadîm) “mektep”lerden ayrı modern eğitim veren yeni usuldeki (usul-i cedit) okullar açmayı arzuluyorlardı. Rusya’daki Türkler arasında bu konudaki en etkili rolü ise, Kırımlı Tatar aydınlarından Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914) ve onun Türk (Tercüman) ve Rus (Prevodçik) dillerinde çıkan (1883-1918) gazetesi oynadı.

Çarlık Rusyası’ndaki Türkler arasında, özellikle Kazan’da gazete-dergi çıkarılması girişimlerinden çoğuna resmî izin verilmiyordu. Çarlık idaresinde Türk dilindeki ilk gazete Türkistan Genel Valiliği’nin resmî yayını olan Türkistan Vilayetiniñ Geziti 1870 ile 1918 yılları arasında Taşkent’te çıktı. Bunu, Bozkır Genel Valiliği’nin resmî yayını olan Dala Vilayeti Geziti (1888-1902) izledi.

Rusya’da daha önce 14 Aralık 1825’te Dekabristler ayaklanması ve Çar’a karşı çeşitli suikast girişimleri olmuştu. Ruslar arasında bir yandan Sosyal Demokratlar, başka yandan Sosyal İhtilâlciler partileri gizlice yayılıyor, parlamenter ve anayasaya dayalı hükümet isteyen Konstitüsyonel ve Kadet partileri de üyelerinin sayısını artırıyorlardı.

Çarlık Rusyası’nda yaşayan Müslüman Türkler ile başka dinlere mensup Türklerin siyasî faaliyetleri birbirinden farklı alanlarda gelişti. Hıristiyan (Çuvaşlar, Yakutlar), Budist ve Şaman (Güney Sibirya Türklerinden Altay, Abakan ve Tuva Türkleri) olan Türklerin 1900 ile 1920 yılları arasındaki siyasî faaliyetleri hakkında fazla bilgiye sahip değiliz, ancak bu Müslüman olmayan Türkler ile Müslüman Türkler arasında siyasî alanda genel olarak bir iletişim ve birleşme görülmedi.

Müslüman Türkler 1905 ile 1917’ye kadar olan siyasî faaliyetlerinde çoğunlukla etnik milliyetçiliği değil, dinî milliyetçiliği öne çıkarmaya çalıştılar. Ancak, Müslüman Türkler arasında birbiriyle rekabet eden sağ, orta ve sol olmak üzere üç değişik grup vardı. Onlardan ilki aşırı sağ olarak nitelenebilecek muhafazakar dindarlardı. Mollalar ile zenginler sınıfının mensup olduğu bu grup tutucu tavırlarıyla, Çarlık idaresine değil, Müslümanlar arasında güçlenen Yenileşme hareketine karşı çıkıyordu.

Bu muhafazakar dindarların etkisi Kırım, Kazan ve Azerbaycan’da nisbeten az iken, Kuzey Kafkasya ve Buhara Emirliği’nde daha fazlaydı. Muhafazakarların baş düşmanı olan ikinci grubu ise, liberal düşünceli aydınlar teşkil ediyordu. Yenileşme hareketini yürüten bu grup aydınlar arasında hem İslamî birlik ve İslamcılık düşüncesi hem de Türkçülük akımı yanyana ve içiçeydi. Solcular diye adlandırılabilecek üçüncü grup genç aydınlar ise, Rusya’daki sol hareketlerle işbirliği yaptılar, Sosyalizm, Marksizm ile Komünizmi benimseyerek ihtilâlci hareket içinde rol aldılar.6


Yüklə 4,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin