Ch’ing Çini’nin Zungarya ve


Sovyetlerin Ulusları Kontrol Yöntemleri: Türk Kökenli Veya Müslüman Uluslara Özel Referanslar / Yrd. Doç. Dr. İdris Bal [s.127-142]



Yüklə 4,92 Mb.
səhifə8/36
tarix17.11.2018
ölçüsü4,92 Mb.
#83005
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   36

Sovyetlerin Ulusları Kontrol Yöntemleri: Türk Kökenli Veya Müslüman Uluslara Özel Referanslar / Yrd. Doç. Dr. İdris Bal [s.127-142]


Sovyetlerin Ulusları Kontrol Yöntemleri:

Türk Kökenli veya Müslüman Uluslara Özel Referanslar

Yrd. Doç. Dr. İdrİs Bal

Polis Akademisi / Türkiye

Giriş

us imparatorluğu çok sayıda ulusu barındırmaktaydı. Marx Rusya’yı “ulusların hapishanesi” diye adlandırmıştı.1 Arasında katliamların ve sınır dışı edilmelerin de olduğu birçok nedenden dolayı Rusya’yı bu şeklide tanımlaması aslında haksızlık da sayılmazdı. Fakat diğer taraftan 1917 yılındaki Komünist devrim ne bu hapishaneyi yıkmış, ne de uluslara özgürlük vermiştir. Baskı şekil değiştirerek devam etmiş ve aslında Komünist devrimin ardından milliyet ve inançlar üzerindeki baskılar artmıştır. Conquest’in vurguladığı gibi milli duygular hiç doyurulmamış, bastırılmış ve eski SSCB’de milliyet sorunları hiçbir zaman çözüme kavuşturulmamıştır.2 SSCB 1990’ların başında dağılmışsa da, gerçek olan Sovyetlerin çoğunluğu Sovyet topraklarını kendi ana yurtları olduğu iddiasındaki yüzden fazla ulusu yetmiş yıldan fazla kontrol edip, yönetmiş olmasıdır.3 Burada ortaya çıkan soru Sovyetlerin ulusları kontrol etmek için hangi araçları kullanmış olduğudur. Bu makalede bu sorunun yanıtı özetlenecektir. Sovyetlerin ulusları kontrol etmekte kullandığı araçların çerçevesi çizildikten sonra Gorbachev dönemi ve sonrasına kısaca değinilecektir. Konu ele alınırken tüm uluslar için geçerli değerlendirmelerin ötesinde Sovyetler Birliği’nin kontrolündeki Türk ve Müslüman halklarla ilgili daha özel örneklemeler verilecektir.



İktidar Yapısı

İktidar yapısı, ulusları kontrol etmekte Sovyetlerin kullandığı en önemli araç olmuştur. Eski SSCB’de iktidarı paylaşan üç ana kurum bulunmaktaydı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Sovyetler ve Hükümet. Komünist Parti dünyadaki en iyi organize partidir. Temel Parti Ör

gütleri’nden (TPÖ) Politbüro’ya bir piramit şeklinde düzenlenmiştir. Politbüro Komünist Partinin, aslında tüm devletin, en önemli organı durumundaydı. Her ne kadar hükümet ve Sovyetler belirgin bir güce sahip olmuşlarsa da, gerçekte Komünist Partisi, eski SSCB’de neredeyse her şeyi kontrol etmiştir. Bu kontrolde kullanılan yöntemler aşağıdaki gibi sıralanabilir;

İlk olarak, halkın önemli bir kısmı Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) üyesiydi. SBKP’nin, 1988’de her on yetişkinden birinin yada, 284 milyonluk tüm nüfusun on beşte birinin ( %6.8) temsil edildiği, 19.5 milyon üyesi ve adayı bulunmaktaydı. Toplumun politik sistemle bütünleştirilmesinin yolu Komünist Partisine üyelik idi. Komünist Partisi’nin üyeleri sıradan insanlar olmadıkları gibi, bilakis, nüfusun kaymak tabakasını oluşturmaktaydılar. Teoride üyelik SCCB’nin tüm vatandaşlarına açık olmasına rağmen, uygulamada birçok engel bulunmaktaydı. Üye yapılacak kişiler önce davet edilirdi. Bu nedenle aday gösterme parti organizasyonuna aitti.

Bireylerin, seçmek için hiçbir tercih hakkı bulunmamaktaydı. Partiye katılabilmek için, birey partiye en az beş yıldır üye olan üç kişi tarafından tavsiye edilmek durumundaydı. Daha sonra eğitime tabi tutulması (bir yıl) öngörülür, eğer başarılı olursa, SBKP’nin bir üyesi olabilirdi.4 Komünist Partisi üyeliğine alma politikası, partinin toplumun kaymak tabakasını, başka bir değişle “en sadık, en yetenekli, yetilerine göre ülkeye en iyi şekilde hizmet edecek olanları”, temsil ettiği fikrine dayanmaktaydı. Bu düşünce partinin Sovyet politik yaşamındaki baskınlığını meşrulaştırmaktaydı. Nüfusun elit yada kaymak tabakası genellikle parti üyesi olarak seçilirdi. Komünist parti üyelerinin eğitim düzeyi, ortalama vatandaşların eğitim düzeyinden daha yüksekti; SBKP’nin üyelerinin %78’i orta yada yüksek okuldan mezun, %32’si yüksek okul eğitimini tamamlamışken, çalışan nüfusun (genel olarak) sadece %12.5’i Sovyet toplumunda yüksek öğrenim görmüştü. Ayrıca, kilit yerlere yerleştirilen insanlar, özellikle Sovyetlerde ve Silahlı kuvvetlerde ideolojik olarak hassas noktadakiler, partide fazlası ile temsil edilmişlerdir. Örneğin her dört gazeteciden üçü, her dört mühendis ve öğretmenden birisi parti üyesiydi. Bu insanların üye olarak kabul edilme nedeni Sakwa’nın da işaret ettiği üzere, bu kişilerin özellikle kendilerini partiye adamaları değil, fakat mesleklerinde elit kesimi temsil ediyor olmalarıydı. Elit kesimlerin çalıştıkları yerlerde partiyi temsil ettiklerine inanılmaktaydı. Kitlelerin lideri rolünü oynamakta, meslektaşları ile parti arasında, meslektaşlarına bilgi verip onlardan bilgi alan birer kanal durumundaydılar.5 Komünist Partisi’nin daha iyi eğitim almış, daha kentli nüfusun temsilcisi olduğu kolaylıkla ifade edilebilir. Diğer yandan, fakir ve düşük eğitimli insanlar partide temsil edilmemiştir.6

Parti toplumun kaymak tabakasını kendi içine alarak, kendi varlığını ve rejimi iki yoldan güvence altına almaktaydı. İlk olarak, yetişkin nüfusun, %10’unu üyeliğe kabul ederek, toplumun en azından bu kesimini kontrol altında tutuyor, buna ek olarak da partinin çağrısı nüfusun geri kalanına bu üyeler kanalıyla ulaştırılıyor ve daha sonra üyeler toplumdan bilgi topluyor, tepkileri partiye bildiri

yorlardı. İkinci olarak, üyelerin Sovyet nüfusunun elit tabakasını oluşturması nedeniyle bu kesim aracılığıyla nüfusun çoğunluğu kontrol edilip, etki altında bırakılıyordu.

İkinci olarak, Parti toplumda tüm önemli ünitelere, Ocak 1986’da sayıları 440.363’ü aşan Temel Parti Örgütleri aracılığıyla girmeyi başarmıştı. Bütün devlet daireleri, fabrikalar, çiftlikler, ordu birlikleri, okullar ve kültürel kurumlar gibi tüm önemli yerlerde TPO’lar mevcuttu. Parti liderleri TPÖ’lerinin tüm etkinliklerini yönetmekteydiler. Tüm parti üyeleri TPÖ’lere üye olmak ve faaliyetlerinde rol almak zorundaydılar. TPÖ’ları üyelerini kabul edip, eğitmekte ve disipline etmekteydi. Onların görevi toplumu istenilen yönde harekete geçirmekti.7 TPÖ’lerinin topluma etkin bir şekilde nüfuzu, herhangi bir muhalefete de yer bırakmamış, partinin toplumsal hayatı kontrol altında tutmasında çok önemli bir rol üstlenmiştir.

Üçüncü olarak, her ne kadar tüm ulusların eşit olduğu söylenmiş ve bir Sovyet ulusunun yaratılması denenmiş ise de, gerçekte Lenin’den itibaren Sovyet liderleri, Rus olmayan ulusları potansiyel tehdit8 olarak algılamış ve politikada Ruslar hakim olmuştu.9 Ruslar toplam Sovyetler Birliği nüfusunun yaklaşık yarısını oluştururken, 1986 yılında SBKP’nin %59.1’ini oluşturmaktaydılar. Bu oran, 1980 öncesinde, örneğin 1966’da %66’lık oranla daha yüksek seviyedeydi. 1986 yılının verilerine göre, SBKP üyeliğinin %79’unu, genel nüfusun ise %72.2’sini Slavlar (Ruslar, Beyaz Ruslar, Ukraynalılar) oluşturmaktaydı. Diğer yandan beş Orta Asya Cumhuriyeti halklarının tümü genel nüfusun %12.1’ini meydana getirirken (1989’da),10 1986 yılındaki verilerle SBKP üyesi olarak oranları sadece %5.7 olmuştur.11 Müslüman nüfuslu cumhuriyetler (başka bir değişle genelde Türk kökenliler) güvenilmez cumhuriyetler olarak algılandıkları için partide daha az temsil edilmişlerdir.12 Öncelikle Ruslar, genelde Slavlar,

politikaya egemen olmuş,13 tabii olarak da Sovyetler Birliği’ne hakim olan Rus kültürü, dili ve ulusu olmuştur.14

Tablo.2: Partinin Ulusal Kompozisyonu, 1986

Uyruk Sayı %

Ruslar 11,241,958 59.1

Ukraynalılar 3,041,736 16.0

Beyaz Ruslar 726,108 3.8

Özbekler 465,443 2.4

Kazaklar 387,837 2.0

Azeriler 337,904 1.8

Gürcüler 321,922 1.7

Ermeniler 291,081 1.5

Litvanyalılar 147,068 0.8

Moldovalılar 110,715 0.6

Tacikler 87,759 0.5

Latviyalılar 78,193 0.4

Kırgızlar 78,064 0.4

Türkmenler 76,786 0.4

Estonyalılar 61,277 0.3

Diğerleri 1,550,527 8.2

Toplam 19,004,378 100.0

Kaynak: Partiinaya zhizn, 14 (July 1986), s.24. cited from Sakwa, Richard, Soviet Politics, London: Routledge, 1989, s.130.

Dördüncü olarak, eski SSCB’de iktidarın kesin bir sınırlaması söz konusu olmamıştır. Gücün sınırlanmasındaki bu eksiklik, uygun olmayan anayasa ve hukuk ile özerk olmayan yargı sistemi, Komünist partinin sorumsuzca davranmasına olanak tanımıştır. Gerçek bir federasyonda bulunması gereken, eski SSCB’deki cumhuriyetlerin kendilerine has güçlerine ilişkin uyuşmazlıkları çözecek bir anayasal mahkeme mevcut değildi.15 Anayasa tarafından bireylere tanınan haklar çoğunlukla “halkın çıkarı” türünden ibarelerle sınırlandırılmıştır. 1989’da oluşturulan Anayasa Teftiş Komitesi’ne kadar, anayasal hakların ihlaline karşı daha üst bir temyiz mahkemesi bulunmamaktaydı. Örneğin 1977 Anayasası vatandaşlara ve birlikteki cumhuriyetlere kimi hak ve ayrıcalıklar tanımışsa da, hak iddia etme yolları açıklanmamış ve yargı bağımsızlığı tek bir satırda “yargıçlar bağımsızdır, ancak yasaya karşı sorumludurlar” şeklinde belirtilmiştir.16 Ancak bağımsız olmanın yolları açıklanmamıştır. Uygulamada Komünist Partisi adli ve İdari memurların atamalarını kontrol etmiş, dahası hukuk mahkemelerinde bile yadsınamayacak bir etkiye sahip olmuştur.

Parti ve Sovyet Devleti (Sovyetler, Bakanlıklar, İdari Komiteler, ve benzeri) arasındaki ilişki, Batılı ve Sovyet yazarları tarafından Sovyet Politik yaşamının en karmaşık sorunlarından birisi olarak vurgulanmıştır.17 Sovyet anayasaları parti, Sovyetler ve Hükümete ait görev ve sorumluluklar arasındaki ilişkiyi tanımlamamıştır. Merkez ve cumhuriyetlerin gücü net değildir. Anayasa devlet gücüne karşı bir sınırlama getirmemiştir. Daha da ötesi, Komünist Parti’nin güçleri sınırsız olmuş, bireysel hakları, devlete karşı savunacak bir çatı mevcut olmamıştır.

Beşinci olarak, SSCB’de seçimler demokratik değildi. Komünist Partisi tarafından hazırlanan tek bir aday listesi bulunmaktaydı. Halka seçmek için hak ta

nınmamakta, sadece onaylama hakkı verilmekteydi. Seçimlerin ardından, genellikle seçmenlerin yüzde doksan dokuzunun olumlu yönde oy kullandığı açıklamaları yapılmaktaydı. Oysa ki, gerçekte ölüm, göç, hatalı oy kullanma ve benzeri nedenlerden dolayı geçerli oyların yüzde doksan beşten fazlasına ulaşmak imkansızdır.18 Eğer, seçmenlerin yüzde doksan dokuzunun olumlu oy verdiği ifade ediliyorsa, bunun anlamı oyların sayılmadığı ancak basitçe sonucun açıklandığıdır. Schapiro’nun da belirttiği gibi, eski SSCB’deki seçimlerin başlıca üç amacı olduğu söylenebilir; ilkin yasallığın halk tarafından onanmasıdır. İkinci olarak, Sovyet koşullarındaki bir seçim son derece değerli eğitim ve propaganda faaliyeti olmaktaydı. Üçüncü olarak, kontrol sisteminin örselenmediği kanıtlanmış olmaktaydı.19

Altıncı olarak, Komünist Parti “demokratik merkezcilik” ilkesine göre yapılanmıştır. SBKP’nin ve gerçekte tüm devletin örgütlenmesi bu ilke doğrultusunda yönetilmiştir. Bu ilke Lenin tarafından biçimlendirilmiş ve aşağıdan etkin bir merkezi kontrol ile demokratik uygulamaların birleşiminin olanaklı olduğu iddiasını taşımıştır. Bu ilke, özgür tartışma ve müzakereler aracılığı ile tüm Komünist parti üyelerinin karar alma sürecinde yer alarak, demokratik katılımı öngörmekte, ancak karar alındıktan sonraki eleştiri ve tartışmalara önem vermemektedir, karar hiçbir muhalefet olmadan ve tüm parti üyelerince kabul edilip, uygulanmalıdır.20

Demokratik merkezcilik, uygulamada partinin üst düzeyindeki birkaç kişiye, gündemdeki kimi soruları kaldırmak ve parti içindeki muhalefet guruplarını kısıtlamak için hizmet etmiştir. “Demokratik merkezcilik” ilkesi aracılığı ile Komünist parti kendi bürokrasisini fraksiyonlardan, tehlikeli fikirlerden uzak tutmuştur. Seçim süreci yukarıdan aşağıya doğru yönetilmiştir. Teoride, Merkez Komitesi’nin Politbüro üyelerini seçmesi öngörülmüştür. Ancak uygulamada, Politbüro önce Merkez Komitesi’nin üyelerini seçmiş, sonra da Parti Kongreleri aracılığıyla bu onaylanmıştır. Bu ilke nedeniyle, parti içerisindeki iletişim yatay olmaktan çok yukarıdan aşağıya dikey biçimde olmuştur. Uygulamada, görüş ve fikirlerin yukarı akışı çok az gerçekleşirken bu doktrinin merkezci yönleri tamamen kullanılmıştır. Açıkça bu ilke, totoliterizmin bir aracı olarak hizmet etmiştir. Gücü olan birkaç kişi dışında diğer gruplar, imgeler, fikirler, uluslar, bastırılmıştır. Gerçekte, küçük ve birbirine bağlı prezidyumlar; Yüksek Sovyet Prezidyumu, Bakanlar Konseyi Presidyumu ve SBKP Merkez Komitesi Politbürosu otoriteyi paylaşmaktaydı ve uygulamada bütünleşmiş güç yapısını oluşturmaktaydılar.

Polit Büro ve Sovyet Komünist Partisi’ni her zaman yöneten farklı derecelerde de olsa bir tek adam figürü olmuş, eski SSCB’de kolektif liderlik yer almamış, önce Lenin, ardından Stalin, Khrushchev, Brezhnev, Andropov, Chernenko ve son olarak Gorbachev.21 Her ne kadar “demokratik merkeziyetçilik” ilkesi bürokrasiyi, hatta tüm ülkeyi kontrol etmek için hizmet verdiyse de, aynı zamanda bu ilkenin anti demokratik uygulaması, Sovyetleri oluşturan uluslar arasındaki anlaşmazlıkların ve demokratik toplum eksikliğinin kaynağını oluşturmuş ve SSCB’nin dağılmasına neden olan temel faktörlerden birisi olmuştur.22 Yedinci olarak, Nomenclature parti üyeleri tarafından doldurulması zorunlu görevlerin

listesi olmuştur. Nomenclature politik anlamda en güçlü ve hassas görevleri içermiştir. Nomenclature, partinin toplumda kontrol uygulamasının en önemli aracı olmuştur. Merkezi atama sistemi, Sovyetlerin tüm ulusları kontrol etmesine izin vermiştir. Örneğin, şehir düzeyindeki bir Nomenclature şehirdeki gazetelerin editörlüğünü, pek çok yatırım firmasının yöneticiliğini, şehir kolejlerinin müdürlüklerini kapsamaktaydı. Parti üyelerinin sayısındaki oran, üst düzey Sovyetlerde oldukça fazla (1954’de Yüksek Sovyet’in yaklaşık yüzde sekseni), ama daha düşük, yerel ve bölgesel örgütlerde daha az olmuştur. Sonuç olarak, önemli makamların neredeyse tamamı, yerel parti üyeleri tarafından doldurulmuştur. En yüksek düzeyde, hükümet personeli tümüyle parti üyeleri tarafından oluşturulmuştur. Önemli görevleri parti üyeleri için ayırmakla SSCB’nin cumhuriyetler ve uluslar üzerindeki kontrol mekanizması sağlamlaştırılmıştır. Parti’de de güvenilir cumhuriyetlerin insanlarının daha fazla temsil edildiği ve yükseldiği hatırda tutulmalıdır.23

Yukarıda özetlendiği gibi SBKP eski SSCB’de belirleyici bir konumdaydı ulusları kontrol etmede çok önemli bir rol oynadı. Burada günümüze bakan küçük bir ayrıntıya da değinmek gerekir. Sovyetlerin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan Türk cumhuriyetlerinde bazı bürokratlar, aydınlar, politikacılar eski Komünist olmakla, SBKP üyesi olmakla suçlanmaktadırlar. Oysa bu kişilerin bu günlerine ve şimdiki fikir ve politikalarına bakmak ve eskiyle suçlamamak gerekir. Çünkü öncelikle insanlar değişebilir, insanları geçmişleri ile mahkum etmek yanlıştır. Fakat bunun ötesinde eski sitemin yapısına bakılırsa kendi ülkesine hizmet getirmenin, politikada aktif olmanın, devleti etkileyebilmenin tek yolu vardı ve alternatifi de yoktu. Bu yol ise toplumun kaymak tabakasını bünyesine alan ve bu yolla toplumu kontrol altında tutmaya mesajlarını göndermeye ve tepkileri almaya çalışan Komünist partisiydi. Dolayısıyla geçmişte devlet içerisinde etkili olmak, söz sahibi olmak isteyenlerin başka seçeneği yoktu.

Bir Araç Olarak Eğitim

Eğitim daha çok Komünist propaganda ve Ruslaştırmanın aracı olarak kullanılmıştır. Çarlık ve SSCB dönemlerinde Profesör Khun ve Nikolay Ilminski’nin (1822-1891) yöntemleri Türk kökenli halkları bölmek için kullanılmıştır. Ilminski Ruslaştırma için çeşitli önerilerde bulunmuştu; Hıristiyanlığa döndürme, Rus dilinin yaygınlaştırılması, ve Rusya’nın kontrolü altındaki diğer ulusların dillerini ve kültürlerini dejenere ederek bölmek.24

İsmail Gaspıralı Türk lehçeleri arasındaki küçük farklılıkları ortadan kaldırmayı denemiş ve belirli bir yere kadar bunu başarmıştı.25 Diğer yandan, Ilminski ve Khun’un yöntemlerine göre, Türk lehçeleri arasındaki küçük farklılıklar abartılarak, farklı Türk dilleri yaratma çabasında bulunulmuştur.26 Bu politika yeterince başarılı olmuş, 1990’larda bir Azeri’nin yada Özbek’in Kazakça konuşan birini anlaması hayli güçleşmiş ve bu nedenle iletişim için insanlar Rus dilini kullanmayı yeğlemektedirler. Bu gerçeklik, geçmişte Rusça’nın resmi dil olma konumunu pekiştirmiştir. Her ne kadar Rus dilini yaygınlaştırma politikasının başarıya ulaştığı, cumhuriyetlerin halklarının çoğunluğu tarafından bilindiği, konuşulduğu bir gerçekse de Rus dilinin kullanılması onların Ruslaştırıldığı demek

olmadığı açıktır. Gerçektende, Gitelman’ın söylediği gibi Rusça konuşan Rus olmayanlar Ruslara karşı düşman olabilir ve bunlar Rus olmayan kimliklerini27 muhafaza etmekte direnebilirler, gerçekte de SSCB’nin dağılması bunun ispatı olmuştur. Eski SSCB’de özel mülkiyet olmadığından hiç özel okul olmamıştır. Resmi okullarda ise öğrencilere Komünist fikirler aşılanmıştır. İleri yaşlardaki okula devam etmeyen kesimlere ise Komünizm propagandası yapmak için özel dersler verilmiş ve ulusların tarihi Ruslar ve diğer uluslar arasında kardeşlik ve işbirliği vurgulanarak yeniden yazılmış, “Büyük Sovyet Ansiklopedisi”inin hazırlanması da bu tür bir girişim olmuştur.28

Sovyetlerin alfabelere yönelik politikası da önem arz etmektedir. Sovyetler kontrolündeki Müslüman halklar Arap alfabesini yüzyıllarca kullanmıştır. Ruslar, 1928’de Arap alfabesini Latin Alfabesi ile değiştirerek, bu halkların kültürel köklerini kesmeyi başarmışlardır. Latin alfabesi de II. Dünya Savaşı’nın başlarında “Kiril” Alfabesiyle değiştirilmiştir. Türk cumhuriyetlerinde kullanılan Kiril Alfabelerinin de birbirlerinden farklı olduklarını belirtmek gerekmektedir.29 Latin Alfabesini Kiril Alfabesine çevirmenin birçok nedeni olabilir. Öncelikle, Türkiye’nin 1920’lerde Latin Alfabesini kabul etmesinin rolü vardır. Türkiye’nin kabul ettiği alfabe ile SSCB’deki Müslüman kökenlilerin kullandığı Latin alfabeleri tamamen aynı olmasa da Ruslar yine de rahatsız olmuş ve Türkiye’nin Türk dünyasını etkilemesinden çekinmiş olabilirler. Bu neden Rusların o zamandan günümüze değin kullanılan yeni Kiril alfabesini ortaya atmasında rol oynamıştır. İkinci olarak ise yeni alfabeler ortaya koyarak, Müslüman halkların kafası tekrar karışmış, kültürel değerler tekrar sabote edilmiştir. Bu durum ise sonuçta Sovyet vatandaşı oluşturma, ulusları parçalara bölme, kültürlerini dejenere etme, uluslarla Ruslar arasında dostluk kurma amaçlarına da hizmet etmekteydi.

Devlet Baskısı

Devlet baskısı çok sayıda ulusun bir arada tutulmasında başlıca faktör olmuştur. Baskı kurmada gizli polis ve ordu önemli araçlar olmuşlardır. KGB’nin üyelerinin bildirdiklerine göre, yetişkin nüfusun %30’u farklı şekillerde de olsa, KGB için çalışmıştır.30 Stalin döneminde 20 milyondan fazla insanın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Örneğin, gerçek bir Komünist olan Trotsky bile Stalin tarafından öldürülmüştür.31 Stalin’in elindeki temel araç kendi gizli polisleri, özellikle daha sonra KGB olarak isimlendirilecek NKVD olmuştur.

Rus İmparatorluğu ve SSCB döneminde, tüm uluslar, özellikle Türk kökenli halklar kültürel ve etnik nedenlerden dolayı baskıya maruz kalmışlardır. Tarihçilerin belirttiğine göre, defalarca katliam ve göçe zorlamalar gerçekleşmiştir. Bennigsen, Şubat 1918’de Taşkent Sovyet birlikleri tarafından Kokand nüfusunun katledilmesi, 1930’larda yerleştirme teşebbüsleri sırasında bir milyondan fazla göçer Kazak’ın soykırıma uğraması, bir milyonu aşkın Çeçen’in, İnguş’un,

Karaçaylı’nın, Balkarlı’nın ve Kırım Tatarı’nın 1943’teki başarısız soykırım girişimi döneminde sürgün edilmeleri, iki milyon Kırım Tatarı’nın, Kuzey Kafkaslının ve Misket (Ahıska) Türklerinin, Budist Kalmukların ve Volga Almanlarının sürgün edilmeleri olaylarını örnek göstermiştir.32 Glastnost’tan sonra, uluslara bazı özgürlükler verilmesine rağmen, Baltıklar ve Azerbaycan’daki kimi milliyetçi hareketlerde kuvvet kullanılmıştır.33

Göç

Göç Ruslaştırmada ve kontrol kurmada bir başka araç olmuştur. “Böl ve yönet” uygulaması, yabancıların özellikle Rusların yada Ukraynalıların yerleştirilmesiyle daha da yerine getirilmiştir.34 Ekonomik gelişme adı altında, Ruslar cumhuriyetlere gönderilmiş, Müslüman halklarından kimileri de anayurtlarından alınarak, SSCB’nin diğer bölgelerine gönderilmiştir.35 Özbekistan’daki Birlik hareketinin bir üyesi olan Turan Mirza 1966’da Taşkent’te yer alan bir deprem örneğini vermiştir. Dış ülkelerden bazı yardımlar gelmiş ve bu paralarla yeni evlerin yapılması finanse edilmiştir. Ancak, Özbeklerin yerine bu evlere Ruslar yerleştirilmiştir. Kendisi ayrıca Taşkent nüfusunun yüzde ellisinin Ruslardan oluşmakta olduğunu belirtmektedir.36 Örneğin Kazakistan’da Rus nüfusu 1980’lerin sonlarında yüzde otuz altı civarındaydı. SSCB dağıldıktan sonra göçler nedeniyle tabii olarak cumhuriyetlerdeki etnik Rus nüfusunda azalma görülmektedir. Nüfusun karıştırılarak, insanların kültürünü dejenere ederek, yeni bir Sovyet ulusu oluşturmanın daha kolay olacağı anlaşılır niteliktedir.37 Ancak, İslami kültürden dolayı, bunu Orta Asya’da yapmak o denli kolay olmamıştır. Örneğin, Helene Carrere D’encausse’un da belirttiği gibi eski SSCB’nin Müslüman halkları kendi aralarında evlilikler yapmış ve karışık evlilikler SSCB’nin Avrupalı ulusları arasında yapılmıştır.38



Böl ve Yönet

1917 devriminden önce, Orta Asya’da (en azından kültürel konularda) birlik mevcuttu.39 Baymirza Hayit, 1925’ten önce Orta Asya halkının Türkistanlılar (Türkistan halkı) olarak adlandırıldığını belirtmektedir. Sonradan bu halklar farklı ünitelere bölünmüşlerdir.40 Ruslar için Müslüman (yada Türk) bir birlik tehlikeliydi. Bu nedenle, Ruslar bu tehdidi Ruslaştırma ve Böl Yönet politikası ile ortadan kaldırmayı istemişlerdir. Sovyetleri basmacı hareketi ile tehdit eden Orta Asya’nın gücünü zayıflatmak amacıyla 1925’teki Moskova planı ile (daha sonraki bazı değişikliklerle birlikte) Sovyetler bölgeyi tek tek ünitelere ayırmışlardı.41 Bölgede yaşayanlara resmi birer milliyet verilmiştir.42 Bu yapay bir bölünme olmuştur.43 Kabile veya Klanların (boyların) isimleri Özbek, Kazak, Tatar gibi, sıklıkla kullanılmıştır. Sovyetler Birliği idarecileri bu halkların aynı kökenden geldikleri gerçeğini mümkün olduğunca örtmeye ve bir çok küçük ulus ya

ratmaya çalışmışlardır.44 Türk Cumhuriyetlerinin halkları da bu yolla eğitilmiştir. Özbek, Kazak, Azeri, vb. olma bilinci Türk halkları arasında artmıştır.45 Critchlow Orta Asya halkından belirli sayıda sıradan kişilerle yapılan görüşmelerde, Orta Asya’daki her cumhuriyetin halkının kendilerini Türkistanlı yada Türk olmak yerine bireysel cumhuriyetlerin kimlikleri ile tanımladıklarını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca bu makalenin yazarı tarafından 1993 yılında gerçekleştirilen ankette Türk Cumhuriyetlerinden Türkiye’ye eğitim için gelen öğrenciler Türkiye ile kendilerini birleştiren en önemli faktörün din olduğunu vurgulamışlar, Türklüğe ikinci planda yer vermişlerdir.46 Bu da Critchlow’un görüşünü teyit etmektedir. Buna ek olarak cumhuriyetlerin halkları arasında kimi düşmanca tavırlar da bulunmaktadır. Özbekler ve Kırgızlar arasındaki sorunlar buna örnek teşkil etmektedir. Ayrıca Semerkant ve Buhara’daki Tacik halkının çoğunluktaki Özbekler tarafından ayırıma tabi tutuldukları iddia edilmektedir.47 Yine Ahıska Türkleri dışlanmaktadır. Bölge halkı tarafından “Türk” terimi genellikle Türkiye vatandaşlarını ifade etmek için kullanılmaktadır.

Dini ve Ahlaki Değerlerin

Yıkılması

Sovyet yöneticilerin gözünde bilim ve din, Marksizm-Leninizm ve dini ideolojiler uzlaştırılamaz nitelikteydiler. Bu nedenden ötürü, tüm dinler; Hıristiyanlık,48 Yahudilik, İslam ve diğer dinler katı bir biçimde kontrol edilmiş ve baskı altında tutulmuştur. Sovyet yöneticiler, İslam’a karşı başlattıkları kampanyada iki türde tartışmaya başvurmuşlardır. İlki tüm dinler için geçerlidir; Marksizm’e göre, din “halkın afyonudur”, bir tepki ve bilimsel olmayan ideolojidir. Fakat İslam Sovyet yetkililerinin asıl iftira hedefi olmuştur. Orta Asya Cumhuriyetlerinin ve Azerbaycan halklarının çoğunluğunun Müslüman olmaları Komünist ideoloji ve SSCB’nin bütünlüğü açısından bir tehdit olarak değerlendirilmekteydi. Geçmişte Rusları boyunduruk altına alan Altın Ordu örneği bu korkuları haklı kılmaktaydı. Komünist yetkililer, İslam’ın etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla İslam’a karşı bazı suçlamalarda bulunmuşlardır. Örneğin İslam ilkel ve fantastik bir din olarak sunulmuş, Hıristiyan, Yahudi ve Pagan öğretilerinin düzensiz bir karışımı ve Mekke’nin feodal ticari sınıflarının bir üyesince kurulmuş bir din olarak gösterilmiştir.49 Müslüman halka “İslam’ın asırlar boyunca tüm emperyalistlerin, başta Arapların, Perslilerin, Afganların, Türklerin ve şimdi de İngilizlerin ve Amerikalıların hizmetinde” olduğu öğretilmiştir.50 Komünist yönetim altında, halkın özgürlüklerinin kısıtlı olmasından dolayı bu suçlamaların doğru olup olmadığını araştırma, objektif değerlendirmeler yapma fırsatı olmamıştır. “Time” dergisinin 10 Nisan 1989 tarihli “yeni SSCB” başlıklı özel sayısında belirtildiği gibi “ülkenin 26000 camisi ve 24000 dini okulunun çoğu kapatılmıştır. İslam dinini öğreten öğretmenlerin birçoğu ya öldürülmüş yada hapsedilmiştir”.51 Saray’ın da değindiği gibi, Ateizmin propagandası için özel dersler düzenlenmiş ve halkın bunlara devam etmesi için zor kullanılmıştır.52

Sovyetlerin bu konuda sınırlı başarılarının olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin, Broxup ve Bennigsen, bunu 1980’lerde eski SSCB sınırlarındaki

Müslümanlar üzerinde yapılan birçok sosyolojik araştırmalara göre şöyle açıklamaktadırlar: Sovyet Müslümanları arasındaki ateistlerin oranı nüfusun yüzde yirmisi civarındadır,53 ancak resmi olarak kaydı yapılan ateistlerin de sünnet, dini evlilik ve dini merasimle gömülme gibi, dinle bazı bağları olmuştur. Araştırmalara göre Müslüman nüfusun yüzde doksan beşi ile yüzde doksan dokuzu bu tür ilişki içinde yer almıştır. Bennigsen’inde belirttiği gibi, bu sonuçlar Sovyetlerin dine karşı suçlamalarında hedefin gerçekleştirilemediğini, çok sınırlı başarıya ulaşıldığını kanıtlamakta, başka bir değişle Sovyetler İslam’ın etkilerini tümüyle ortadan kaldıramamışlardır.54

Gitelman, SSCB’deki etnik grupların yaşam biçimlerine ilişkin deneysel bir araştırmaya göre politik değerlere bakışta belirgin bir benzerlik olduğunu, ancak kültür açısından, özellikle aile yaşamında bundan söz etmenin çok zor olduğunu, gerçekte etnik farklılıkların son derece belirgin olduğunu belirtmiştir55 Dini inançları tamamen ortadan kaldırmanın çok zor olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu nedenle Komünist yöneticiler dini inancı ortadan kaldıramamışlardır. SSCB dağıldıktan sonra yeni dönemde İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer dinler kendi seslerini yeniden duyurmaya başlamışlardır.

Propaganda ve Medyadaki

Devlet Kontrolü

SSCB döneminde medya halkın bilgi kaynağı olmaktan çok politik liderliğin bir propaganda56 aracı olarak ele alınmıştır.57 Sovyetler Birliği, medyayı, eğitimi, spor ve sosyal etkinlikleri kontrol altına almış ve bunları Komünist ideolojinin propagandası için kullanmıştır.

Propaganda Sovyetlerin SSCB’yi oluşturan ulusları kontrol etmek için kullandığı önemli araçlardan birisi olmuştur. Propaganda aracılığıyla bir Komünist vatandaş modeli yaratılması ve eski SSCB’nin tüm uluslarının tehlikeli olarak algılanan düşüncelerden korunması amaç edinilmiştir. Sovyet Komünist Partisi liderleri güçleri ellerinde topladıklarından ve hükümeti kontrol ettiklerinden dolayı bu propagandayı gerçekleştirmek çok zor değildi. Özel mülkiyetin olmaması (özellikle medyada) ve yasaklamalar ile sosyal ve politik hayat kontrol altına alınmıştı. Özel okullar, özel gazete, dergi, radyo yada TV mevcut olmamıştır. Bunların tümü devlete ait olmuştur. Halk, hükümetin duyulmasını istediği haberleri, bilgileri duymaktaydı. Gerçek bir demokrasi için, medyadaki hükümet tekelinin kırılması gerekmektedir. Sansür diktatörlüğün bir göstergesi iken, özgür medya ise demokrasinin bir göstergesidir.58

Glastnost’un ardından uluslara bazı özgürlükler tanınmıştır. Bu özgürlük ve Alkin’in de belirttiği gibi iletişim teknolojisindeki gelişmeler Sovyet halkının dışarıdaki dünyayı tanımasına ve kendi politik, ekonomik taleplerini artırmasını sağlamıştır.59 Bu süreç SSCB’nin çözülmesine hız kazandırmıştır.

Merkezden Kontrol Edilen

Ekonomi


Sovyetler tarafından ulusları kontrol etmekte kullanılan bir başka araç ise merkezi kontrollü ekonomi olmuştur. Hükümetin alt kademeleri için kendi önceliklerini seçebilecekleri alan çok kısıtlıydı. White’ın da belirttiği gibi, endüstri

yel çıktının yüzde elli yedisini üreten tüm birliğin bütün bakanlıkları Moskova’da bulunurken, kalan yüzde otuz yedilik oranı üreten cumhuriyetler bakanlıkların bazıları da Moskova’da bulunuyordu. Endüstrinin sadece yüzde altısı tamimiyle cumhuriyetler düzeyinde yönetilmiştir.60 Sovyet endüstrisi kaliteden çok miktarı esas almıştır.61 Bu durum da SSCB’nin dağılmasında, ekonominin başarısız olmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Türk Cumhuriyetleri özellikle ham madde deposu olarak kullanılmıştır.62 Yaygın sürgünler yoluyla, Stalin halkı “köle-işçiler” olmaların için zorlamış ve böylelikle endüstri için oldukça ucuz işgücü bulunabilmiştir.63

Bir Özbek yazar olan İslamov, sistemin Orta Asya’yı şu yollarla geri bıraktığını belirtmektedir: ilk olarak, bölge tarımsal ve diğer hammaddeleri üretmeye zorlanmış, tarımda ise genelde pamuk gibi tek kültürlü hammaddeler üretilmiş ve çok az imalat yapılmıştır. İkinci olarak, en az yatırım payı tüm cumhuriyetler içinde Orta Asya’ya verilmiştir. Üçüncü olarak bir taraftan ekonomik üniteler çok abartılı ölçekte düzenlenirken, diğer taraftan kamu hizmetleri ve ticaret yetersiz ünitelerde sürdürülmüştür. Orta Asya’da özel mülkiyete yönelik güçlü isteğin varlığından dolayı, özel mülkiyetin olmaması da Orta Asya ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir.64

Gorbachev Dönemi ve

Sovyetlerin Dağılması

Yukarıda, Sovyetlerin diğer ulusları, özellikle Orta Asyalıları kontrol etmekte kullandığı temel araçların çerçeveleri çizilmiştir. Bununla beraber yeni reformların uygulandığı ve uluslara kimi özgürlüklerin tanındığı Gorbachev dönemini, Sovyet tarihinin geri kalanından ayırmak gerekmektedir.

11 Mart 1985’te Gorbachev Komünist Partisi genel sekreteri olmuştur. İktidarı ele aldıktan sonra, milliyetçiliğin ilk önemli ifadesi Parti birinci sekreteri olan Dinmuhammed Kunaev yerine etnik bir Rus olan Gennadi Kalbin’in adaylığının ardından Kazakistan’da meydana gelmiştir. Kızıl Meydan’daki Kırım Tatarlarının gösterileri de önemli olmakla birlikte, Sovyetlerdeki milliyetçilik anlaşmazlıkları alenen 1987 yazında Baltık Cumhuriyetlerinde baş göstermiştir.65 Bundan sonra milliyetçi hareketler SSCB’nin dağılmasına kadar devam etmiştir. Sonuç olarak Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya Cumhurbaşkanları bir araya gelerek Aralık 1991’de SSCB’nin sona erdiğini ilan etmişlerdir.66

Gorbachev göreve geldiğinde hala yürürlükte olan 1961 tarihli parti programına göre SSCB’deki ekonomik ve sosyal standartlar yükseldikçe etnik farklılıklar azalacak ve sonunda ortadan kalkacaktır. Bu doğrultuda, Şubat 1986’daki 27. Parti Kongresinde Sovyet ulusları arasında yıkılmaz bir dostluğun kurulmuş olduğunu belirten Gorbachev’e göre bu Sosyalizmin göze çarpan başarısı olmuştur.

Gorbachev iktidarı ele aldığında, milliyetçilik tehlikesini kavrayamamıştı. Milliyetçilik sorununun çözüldüğü ve yeni bir Sovyet vatandaşının yaratıldığı iddiasında bulunmuştur. Gorbachev’in milliyetçiliğin korkunç tehlikesini kabul et

mesi ve önemini vurgulaması 1 Temmuz 1989 Cumartesi akşamı olmuştur. Kendisi ilk kez bu tarihte radyo yayınına baş vurarak bir bütün olarak Sovyet halkı için milliyetçiliğin Prestroike ve SSCB’nin bütünlüğüne yönelik tehlikesini önemle vurgulamıştır.67

Gorbachev döneminde bazı demokratik gelişmeler meydana gelmiştir. Glastnost’un ardından medyanın üzerindeki kısıtlamalar azalmış, Komünist Parti’nin etkinlikleri, Stalin’in terörü, milliyetler gibi konular açık bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. 1990’da Medya Yasası, bireyleri (vatandaşları) de kapsayacak şekilde, nerede ise herkesin kendi medya organlarını kurmasına izin vermiş, sansürü kaldırmış ve yetkililerin gazetecilerin işlerine müdahalelerini men etmiştir. Özgür medyanın ortaya çıkışı, Komünist sistemin çöküşüne hız kazandırmıştır.68 Çünkü ulusları bir arada tutan temel neden Komünistlerin gücünden duyulan korku olmuştur. Gorbachev sistemden korkuyu çıkardığında, Gorbachev’in beklememesine rağmen SSCB dağılmıştır.69 Kimi yazarlar Gorbachev’in böylesi bir milliyetçilik hareketini beklemediği ve Gorbachev’in ekonomik reform programıyla uğraştığını ileri sürmektedir. Prestroike ve Glostnost’un uygun koşulları sağlayarak, milliyetçi hareketleri desteklediği de eklenebilir.70

Gorbachev yeni bir federasyon kurmayı ve SSCB’yi kurtarmayı denemiştir. 1990’larda Gorbachev, SSCB’yi kuran 1922 anlaşmasının yerini alacak “yeni birlik anlaşması”nın gerekliliğini vurgulamıştı. Yeni anlaşma cumhuriyetler için gerçek ekonomik ve politik egemenliği garanti edecekti.71 Fakat, Gorbachev kontrolü kaybetti, milliyetçilik onu yendi. Eski SSCB’nin 15 cumhuriyeti kendi bağımsızlıklarını kazandılar.

21 etnik cumhuriyeti içermesinden dolayı,72 Rusya Federasyonu topraklarında ikinci bir dağılma olasılığı bulunsa da, Rusların hala diğer ulusları kontrol etme isteğine sahip ve eski alışkanlıklarını devam ettirme eğiliminde oldukları göz önünde tutulmalıdır.73 Örneğin, Ağustos darbe teşebbüsünden sonra fakat dağılmadan önce, Rusya devlet sekreteri (Kasım 1991’den sonra ilk başbakan yardımcısı) Gennadi Burbulis, Rusya’nın kendisini Sovyetler Birliği’nin yasal mirasçısı olarak ilan etmesini, Rus sınırlarındaki tüm birlik yapılarının kontrolünü almasını, tüm Sovyet nükleer silahlarının Rusya’ya transfer edilmesini, Sovyet ordusunun Rus ordusuna dönüştürülmesini ve Cumhuriyetler içi ticaretin kurallarını dikte etmeyi önermiştir. Ulusal kurtuluş cephesi ve Vatandaş Birliği (Civic Union) gibi bazı guruplar da Rusya’nın eski SSCB topraklarını kontrol etmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.74 SSCB’nin çöküşünden sonra, Rusya ilk olarak yerel meselelere öncelik verdi ve bu nedenle Rusya’nın eski Sovyet topraklarında kontrolü tekrar ele alma isteğinde olmadığı varsayıldı. Çoğu kesim bu nedenle SSCB’nin sona ermesiyle bölgede bir güç boşluğu oluştuğundan söz etti. Fakat, özellikle 1993’ten sonra, yakın çevre, “near abroad” politikasıyla Rusya, eski Sovyet topraklarında tekrar kontrolü ele alma niyetini açıkça ilan etti. Rusya bu politikasını üç yolla meşrulaştırmaya çalıştı. Rus ekonomisi diğer cumhuriyetlere bağlı olduğundan (diğer cumhuriyetler de Rusya’ya) Rusya’nın ekonomik sebepleri vardı. Güvenlik sebepleri de Rusya için önemliydi, çünkü, Rusya nükleer gücü kontrol altında tutmak istiyordu ve rakip bir gücün eski Sovyet topraklarında yerleşmesini istemiyordu. Rus topraklarının dışında 25 milyon etnik Rus yaşaması onların sivil haklarını garanti etmek amacıyla Rusya’nın eski Sovyet

topraklarını tekrar kontrol etme isteği içerisine girmesini teşvik ediyordu. Bir başka değişle, etnik Rusların yeni cumhuriyetlerde bulunması Rusya’nın yakın çevre politikasını meşrulaştırma gayreti açısından iyi bir bahane oluşturuyordu. 1994’te, Rusya Türk cumhuriyetleriyle birçok anlaşma imzaladı ve bölgedeki Rus üsleri tekrar açıldı. Rusya daha sonra 1996’dan itibaren güvenlik bağlamında şimdiki ismi Şangay Forumu olan Şangay Beşlisi ile de bölgede etkili olma arayışındadır. Putin’in iktidara gelmesi ile beraber Rusya’nın eski Sovyet uluslarına ve Rusya Federasyonu içindeki halklara yönelik politikaları daha milliyetçi ve agresiv olmaya başlamıştır.

Sonuç

Sovyetler Birliği çok sayıda ulusu yönetmiştir. Bu ulusları kontrol ederken Sovyetler bir takım araçlar kullanmıştır. Bu araçlardan başlıcaları şunlar olmuştur; İlk olarak SSCB’nin iktidar yapısı, özellikle SBKP önemli bir kontrol aracı olmuştur. Yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde onu SBKP üyesi durumundaydı ve parti üyelerinin eğitim düzeyi daima, sıradan insanların eğitim düzeyinden daha iyiydi. Komünist Parti, Temel Parti Örgütleri aracılığı ile tüm önemli birimlere sızmış ve her şeyi kaynağında ilk elden kontrol etmiştir. Ruslar her zaman politikaya egemen olmuşlardır. “Demokratik merkezcilik” ilkesi aracılığı ile az sayıda kişi (özellikle Ruslar) partiyi kontrol etmişler ve seçim süreci yukarıdan aşağıya doğru yönetilmiştir.



İkincisi, eğitim, medya ve diğer toplumsal olaylar (örneğin sportif olaylar) Komünizm propaganda aracı olarak kullanılmış, Sovyet vatandaşı tipi yaratmak için çaba gösterilmiştir.

Üçünü olarak, güç kullanımı ve kısıtlamalar, Sovyetlerin ulusları kontrol etmesinde kullanılmıştır. Sürgünler ve katliamlar görülmüştür. Sürgünler ve göçler yoluyla, insanların karıştırılmasına çalışılmıştır. Ayrıca sürgünler ucuz işçi yada köle-işçi elde etme yolu olmuştur.

Dördüncü olarak, dini ve ahlaki değerlere saldırılarak, dinin gücü çökertilmeye çalışılmıştır. Sovyetlere karşı genelde tehdit olarak kabul edilen Orta Asya’nın gücünün zayıflatılması için, Türk kökenli halklar yapay olarak küçük birimlere bölünmüştür.

Son olarak, cumhuriyetlerin ekonomileri merkez tarafından katı bir kontrole tabi tutulmuştur. Özellikle Orta Asya hammadde deposu olarak kullanılmış ve bölgede yeterli yatırıma izin verilmemiştir. Tüm araçların devlet tekelinde olması ve ekonomideki katı devlet kontrolünden dolayı, uluslar Sovyetlere karşı rakip yada ayrılıkçı hareketleri finanse edememişlerdir.

Sayısız ulusu bir arada tutan ana faktörün “cebir-şiddet” olduğu söylenebilir. Gorbachev uluslara bazı özgürlükler tanıdığında, tüm ulusların kendi ulusal kimliklerini muhafaza ettikleri ortaya çıktı ve hemen ardından SSCB dağıldı. Şunu da eklemek gerekir ki, SSCB’nin dağılması kaçınılmazdı. Gorbachev dağılma

sürecine sadece hız kazandırmıştır. Glasnost’tan dolayı dağılma barışçı olarak gerçekleşmiştir. Eğer bir takım özgürlükler olmasaydı, dağılma yine gerçekleşecekti, ancak büyük bir olasılıkla bir iç savaş haline dönüşebilecekti.

1 Brzezinski, Zbigniew. Büyük Çöküş, Ankara: Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları, 1992, s. 215.

2 Conquest, Robert. ‘Foreword’in Bremmer, Ian & Taras, Ray. (ed) Nations & Politics in the Soviet Successor States, Cambridge: Cambridge University Press, 1994, s. xvii.

3 Bremmer, Ian. ‘Reassessing Soviet nationalities theory’in Bremmer, Ian & Taras, Ray. (ed) Nations& Politics in the Soviet Successor States, Cambridge: Cambridge University Press, 1994, s. 3.

4 Gürbüz, Yaşar. Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler, İstanbul: Beta Basım Yayım A. Ş., 1987, s. 175.

5 Sakwa, Richard, Soviet Politics, London and New York: Routledge, 1990, ss. 125-126.

6 Sakwa, Richard. Soviet Politics, op. cit., ss. 127-129.

7 Sakwa, Richard. Soviet Politics, op. cit., ss. 133-134; Gürbüz, Yaşar. Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler, op. cit., s. 177.

8 Gitelman, Zvi. Are Nations Merging in the USSR’in Problems of Communism, September-October 1983, s. 35.

9 Armstrong, J. A. ‘Sources of Soviet Nationality Policy During the Interwar Years’, Soviet Jewish Affairs, Cilt. 21, No. 1, 1991, ss. 30-45; Nahaylo, Bohdan. ‘Ukraine’in RFE/RL Research Report, C. 1, No. 39, 2 October 1992, s. 10; Nahaylo, Bohdan. and Victor, Swoboda, Soviet Disunion, New York: Free Press, 1990, ss. xii-xiii.

10 White, Stephen. Gorbachev and After, Cambridge: Cambridge University Press, 1991, s. 141.

11 Sakwa, Richard. Soviet Politics, op. cit., ss. 129-130.

12 Devlet, Nadir, Çağdaş Türkiler, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Ek Cilt, Istanbul: Cağ Yayınları, 1993, ss. 46-47.

13 Conquest, Robert. The Nation Killers, London: Macmillan and Co. Ltd., 1970, ss. 123.

14 Hostler, Charles. Turks of Central Asia, London: Praeger, 1993, s. 76.

15 White, Stephen. Gorbachev and After, Cambridge: Cambridge University Press, 1991, ss. 139-40.

16 1977 Constitution of USSR, Article 15.

17 Hill, Ronald. J. Soviet Politics, Political Science and Reform, Oxford: Martin Robertson & Company Ltd, 1980, s. 116.

18 Gürbüz, Yaşar. Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler, op. cit., ss. 159-161.

19 Schapiro, Leonard. The Government and Politics of the Soviet Union, London: Hutchinson & Co (Publisher) Ltd., 1975, s. 108.

20 Gürbüz, Yaşar. Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler, op. cit., s. 178.

21 Liderlerin hepsini aynı değerlendirmek yanlış olur. Tabii olarak Stalin ile Chernenko veya Andropov’u karşılaştırmak çok zordur.

22 İsmail Yolcuoğlu ile Mülakat, Azerbaycan Büyükelçiliği Müsteşarı, Ankara, 10 Haziran 1993. Yolcuoğluna göre SSCB’nin dağılmasına yol açan nedenler, öncelikle, milletlerin baskı altında tutulması ve demokratik bir toplumun olmaması, ikinci olrak ise başarısız ekonomidir. Daha sonra bu problremleri biln birisnin SSCB’nin dağılma vaktini tahmin edebileceğini ileri sürdü; Dulat Kuavisen ile Mülakat, Kazakistan’ın Ankara elçiliği politik konulardan sorumlu üçüncü sekreteri, Ankara, 10 Temmuz 1993. Dulat Kuavisen de ekonomik problemleri ve demokratik toplum olmamasını SSCB’yi yıkıma götüren nedenler olarak belirtti.

23 Devlet, Nadir. Çağdaş Türkiler, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, op. cit., ss. 62-63.

24 Saray, Mehmet. Türk Dünyasında Eğitim Reformu ve Gaspıralı İsmail Bey, Ankara, 1987, ss. 26-32.

25 Detaylar için bakınız: Saray, Mehmet. Türk Dünyasında Eğitim Reformu ve Gaspıralı İsmail Bey (1951-1914), Ankara, 1987.

26 Karaörs, Metin. ‘Türk Dilinin Birliği Bütünlüğü ve Söz Varlığı’, Yeni Forum, Ocak 1994, Cilt. 15, No: 296, ss. 62-64.

27 Gitelman, Zvi. ‘Are Nations Merging in the USSR?’in Problems of Communism, September-October 1983, s. 38.

28 Saray, Mehmet. Azerbaycan Türkleri Tarihi, İstanbul: Nesil Matbaacılık ve Yayıncılik San. ve Tic. A. S., ss. 63-65.

29 Devlet, Nadir. Çağdaş Turkiler, op. cit., s. 25.

30 Rahr, Alexander. The Revival of a Strong KGB’in RFE/RL Research Report, C. 2, No. 20, 14 May 1993, s. 78.

31 Uludağ, İlhan and Mehmedov, Salih. Sovyetler Birliği Sonrası Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve Türk Gruplarının Sosyo-Ekonomik Analizi Türkiye ile İlişkiler, Istanbul: TOBB., 1992, ss. 7-8.

32 Bennigsen, Alexandre and Broxup, Maria. The Islamic Threat to the Soviet State, New York: St. Martin’s Press, 1983, ss. 61-62,; Choudhury, G. W. Islam and The Contemporary World, London: Indus Thames Publishers Ltd, 1990, ss. 150-151.

33 Aslan, Yasin. Azerbaycan’ın Bağımsızlık Mücadelesi, Ankara: Yağmur Basın Yayın, 1992, ss. 22-25.

34 Hosking, Geoffrey. A History of the Soviet Union, London: Fontana Press, 1992, s. 243.

35 Zaim, Sebahaddin. Türk ve İslam Dünyasının Yeniden Yapılanması, İstanbul: Yeni Asya Yayınları, 1993, ss. 28-29.

36 Akyol, Taha. Azerbaycan Sovyetler ve Ötesi, İstanbul: Burak Yayınevi, 1990, ss. 90-91.

37 Saray, Mehmet. Azerbaycan Tarihi, İstanbul: Nesil Matbaacılık ve Yayıncılık San. ve Tic. A. Ş., 1993, ss. 62-63.

38 D’encausse, Helene Carrere. Translated by Tesen, Adnan. Sovyetlerde Müslümanlar, Ağaç Yayıncılık Ltd. Şti., 1992, ss. 63-65.

39 Zenkovsky, Serge. A. Pan-Turkism and Islam in Russia, Cambridge: Harvard University Press, 1960, s. 8.

40 Hayit, Baymirza. ‘Vatanımı Ziyaret Ettim’, Türk Dünyası Araştırmaları, No: 83, April-1993, s. 80. Hayit Özbekistan kökenlidir. Aslında kendisi Türkistan olarak adlandırmayı tercih etmektedir. Ülkesinden 1939 yılında kaçmak zorunda kaldı. Türk halkları ve Komunism ile ilgili olarak birçok kitabı ve makalesi vardır. 52 yıl sonra Özbekistan’ı ziyaret etme fırsatı buldu.

41 Critchlow, James. ‘Regionalization Revisited: A Panacea for Nationality Problems?’in RFE/RL Report on the USSR, April 21, 1989, s. 22.

42 Critchlow, James. ‘Will There Be a Turkestan?’in RFE/RL Research Report, C. 1, No. 28, 10 July, 1992, s. 47.

43 Hiro, Dilip. Between Marx and Muhammed, London: Harper Collins Publishers, 1994, ss. 22-23; Olcott, Martha Brill. ‘Central Asia’s Political Crisis’in Eickelman, Dale F. Russia’s Muslim Frontiers, Indianapolis: Indiana University Press, 1993, ss. 50-51.

44 Zaim, Sabahaddin. Türk ve İslam Dünyasının Yeniden Yapılanması, op. cit., ss. 117-18.

45 Devlet, Nadir. Çağdaş Türkiler, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Ek Cilt, Ankara: Çağ Yayınları, 1993, ss. 17-19.

46 İzmir’de Türk Cumhuriyetlerinden Türkiye’ye gelen 291 öğrenci arasında yapılan anket çalışması, İzmir Haziran-Temmuz 1993.

47 Critchlow, James. ‘Will There Be a Turkestan?’in RFE/RL Research Report, C. 1, No. 28, 10 Jul, 1992, s. 49.

48 Slater, Wendy. ‘The Russian Orthodox Church’in RFE/RL Research Report, C. 2, No. 20, 14 May 1993, s. 92.

49 Saray, Mehmet. Kırgız Türkleri Tarihi, op. cit., ss. 65-66; Choudhury, G. W. Islam and the Contemporary World, London: Indus Thames Publishers Ltd., 1990, s. 151.

50 Bakınız; Benningsen, A. Islam in the Soviet Union, London: Pall Mall Press, 1967, chapter 12.

51 Time, 10 April, 1989; Saray, Mehmet. Azerbaycan Tarihi, op. cit., ss. 60-61.

52 Saray, Mehmet. Kırgız Türkleri Tarihi, op. cit., ss. 62-63.

53 Among the Russians the figure is 80 %.

54 Bennigsen, A. and Broxup, M. The Islamic Threat to the Soviet State. New York: St. Martin’s Press. s. 1; Poliakov, S. P. Edited with an introduction by Olcott, M. B., translated by Olcott, A. Everyday Islam, op. cit., s. xxiii.

55 Gitelman, Zvi. ‘Are Nations Merging in the USSR?’in Problems of Communism, September-October 1983, s. 39.

56 Tolz, Vera. ‘Russia’in RFE/RL Research Report, C. 1, No. 39, 2 October, 1992. s. 9.

57 Wishnevsky, Julia. ‘Media Still Far from Free’in RFE/RL Research Report, C. 2, No. 20, 14 May 1993, s. 86.

58 Brown, J. F. ‘Democracy in the Media’in RFE/RF Research Report, C. 1, No. 39, 2 October 1992, s. 1.

59 Selçuk Alkın ile Mülakat, Azerbaycan Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara, 19 Temmuz 1993.

60 White, Stephen. Gorbachev and After, op. cit., ss. 139-140.

61 Smith, Timoth J. and Green, Eric F. ‘The Dilemma of Reform in the Soviet Union’in Miller, Willam Green. (ed) Toward A More Civil Society, London: Harper & Row Publishers, 1989, ss. 125-127; White, S. Gorbachev and After, Cambridge: Cambridge University Press, 1991, ss. 100-103.

62 Aslan, Yasin. Azerbaycan’ın Bağımsızlık Mücadelesi, op. cit., ss. 1-3.

63 Uludağ, İlhan and Mehmedov, Salih. Sovyetler Birliği Sonrası Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve Türk Gruplarının Sosyo-Ekonomik Analizi Türkiye ile İlişkileri, op. cit. s. 9.

64 İslamov, Bakhtior A., Soviet Central Asia: Problems of Development in the Context of Republic-Centre Relations, Harvard: Har-

vard University, Harvard Institute of International Development, 1991, s. 52.

65 White, Stephen. Gorbachev and After, op. cit., ss. 151-153.

66 Time, December 23, 1991, s. 13.

67 Sheehy, Ann. ‘Gorbachev Addresses Nation on Nationalities Question’in RFE/RL Report on the USSR, July 14, 1989, ss. 1-3.

68 Tolz, Vera. ‘Russia’in RFE/RL Research Report, C. 1, No. 39, October 1992, ss. 4-5; Gorbachev döneminde medyanın durumu ile ilgili olarak bakınız: Laquer, Walter. Stalin. The Glasnost Revelations, Oxford: Macwell Macmillan International, 1990.

69 Armoğlu, F., 20. yy. Siyasi Tarihi, Ankara: İs Bankası Yayınları, 1991, s. 230.

70 Armoğlu, F., 20. yy. Siyasi Tarihi, Ankara: İş Bankası Yayınları, 1991, s. 230.

71 White, Stephen. Gorbachev and After, op. cit., ss. 174-175.

72 Sheehy, Ann. ‘Russia’s Republics: A Threat to Its Territorial Integrity?’in RFE/RL Research Report, C. 2, No. 20, 14 May 1993, ss. 34-40; Çeçenlerin direnişi Rusya’nın ikinci bir dağılma ihtimalinin varlığını göstermektedir.

73 Nahaylo, Bohdan. ‘Ukraine’in RFE/RL Research Report, C. 1. No. 39, 2 October 1992, s. 15.

74 Tolz, Vera. ‘The Burden of the Imperial Legacy’in RFE/RL Research Report, C. 2, No. 20, 14 May 1993, ss. 41-46.


Yüklə 4,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin