Dersler Ve Öğütler
Cinler, gaybi yaratıklardır. Varoldukları, kitab, sünnet ve ulemanın icması ile sabittir. Onlar insanlar gibi mükelleftirler ve yine insanlar gibi ceza ve mükafat görürler. Cinler, yaratılışları sırasında anlayış sahibi oldukları için doğuştan itibaren mükelleftirler.
İbni Abdilberr, cinlerin lügatçilere göre meratib üzere olduklarını zikretmiştir. Lügatçiler saf olarak cinni zikrederlerse, "cinni" tabirini kullanırlar. Eğer cin, insanlarla birlikte yaşayanlardan ise, o zaman "amir" diye adlandırılır. O zaman cem'ı "ummar" olur. Eğer çocuklara musallat olanlardan ise, ona "ervah" pis ve inançsız ise ona da "şeytan" denilmiştir. Bunun üstünde olana "marid", onun da üstünde ve güçlü olana "ifrit" denilir. İftirin cem'i "efarit" dir.
Şeytanlarla cinlerin bir cins olduğu; şeytanların cinlerin halis ve isyankarlarından olduğu görüşünde olanlar da vardır. Tercih edilen görüş de budur.
Alimlerden bir kısmı, cinlerin havadan, şeytanların da ateşten yaratılmış varlıklar olduğu görüşündedir. Ulema, nasların toplamından cinlerin, çeşitli şekillere girdikleri fikrini çıkarmışlardır.
Bu konuda İslam uleması arasındaki ihtilaf da şudur:
Cinler tam olarak insan şekli gibi şerefli bir şekle girebilirler mi? Yoksa bir tür eksiklik bulunan insan şekline mi veya diğer şekillere de mi girebilirler? Tercih edilen görüş birinci görüştür. Yani onlar, güzel şekillere de, çirkin şekillere de girerler, yerler, içerler, evlenip soylarını devam ettirirler. Şeytanlar insanoğluna vesvese verip onu saptırırlar. Erkek, kadın hiç bir insan yoktur ki, şeytanlardan bir karini (arkadaşı) olmasın. İnsan bazan onların sebebiyle, sar'a, delilik ve ihtilaç gibi hastalık türlerine yakalanırlar. Onlar bazan insanlara eziyet de ederler. Onların bazı insanların kılığına girmeleri ve onların dili ile konuşmaları bilinen meşhur olaylardandır. Bazı ruh çağırma olayları da bu türdendir. Zira Aziz ve Celil olan Allah, cinler alemini Hz. Süleyman (a.s)'ın emrine vermişti. Halbuki onlar gelecekten bir şey bilmiyorlardı. Fakat onlar, bazıları aracılığıyla cereyan etmiş ve etmekte olan bazı şeyleri biliyorlardı.
Cinlerle ilgisi olan bazı kişilerin bir çalıntının yerini keşfetme veya uzak yerlerde cereyan eden olayları bilme gücüne sabip olmalarının şaşılacak bir yanı yoktur. Bunlar, gayb aleminden bilgiler vermek değildir.
Şeytanlardan ve cinlerden korunmak; zikir ile, Allah'a sığınmak ile, Kur'an okumak ile ve namaz kılmak ile olur. Bir sebepten ötürü cinne çarpılmış kişinin, Felak ve Nas surelerini, Ayetel kürsiyi ve Bakara suresini okumak suretiyle tedavi edilme imkanı vardır. Fetvanın caiz gördüğü her şeyle tedavi olmak sahihtir.
Cinler, mükellef olsalar da, Cenab-ı Hakkın şu ayetteki kavline göre üstünlükte insanoğlundan daha aşağıdadırlar:
"Andolsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık..." (1)
Cinler, atmosferin yüksek tabakalarına çıkma gücüne sahiptirler ve orada göklerin haberini gözetlerler. Allah Teala cinnin dili ile şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu biz göğü yokladık, onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk."131
Ayette geçen "Lemesna"nın manası, ulemanın da tefsir ettiği gibi "kasadna -kasdettik" anlamındadır.
Cinlerin olağanüstü güçleri vardır. Biz onları, Kur'an-ı Kerim'de Hz. Süleyman (a.s) kıssasında gelen ayetlerden anlıyoruz.
Yeryüzündeki bazı eserleri inceleyenler, insaf gözü ile bakmış olsalar, bu eserlerden çoğunun açıklanamadığını göreceklerdir. Bunların yapımında cinlere rol verdiğimizde, ancak o zaman açıklanabilir. Bir defasında mabed yapılan bir mıntıka ile ilgili bir şeyler okumuştum. Bunların anlatıldığı şekilde olması mümkün değildir, ancak onlarda yüksek bir gücün öncülük ettiği bir yön ve yerdeki işçileri yönlendiren bir özellik bulunduğu muhakkaktır. Geçmişte olan böyle şeylerin, ancak cinlerle ilgisi olduğu ile açıklanabilir. Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Hz. Süleyman (a.s) kıssası, Hz. Süleyman (a.s)'ın inşa ettiği bazı abidelerde, cinlerin katkısının olduğuna ait bize kesin delil vermektedir. O günkü insan gücüyle ve teknik imkanlarla yapılamayacak olan ve bugün hala ayakta duran bazı abidelerin yapımında, cinlerin katkısının olduğu görüşündeyiz.
İnsanlık tarihinden bize nakledilen bazı olaylar, ancak cinler aleminin varlığı ile açıklanabilir. Her yörede halâ cinlerle ilgisi bulunan insanlar bulunmaktadır. Hala durumlarından şikayet etmekte olan insanlar vardır ki, onların bu durumu, ancak cinlerin varlığı ile açıklanabilir.
Bu ümmetin içindeki bazı alimler, kamil bir varis veya mürşid bir veli çıkarmak için bir kısım kural ve kaideler icad etmeye çalışmışlardır. Alimlerden bir çoğu kamil mürşidin şartları ve bulunması gereken kemalat sıfat ve marifetleri hakkında kitaplar yazmışlardır. Şeyhlerimizden birisi şöyle diyordu:
"Mürşid, ancak şeytanın çalışma şekillerini bilmekle kamil olur, hatta irşada yetkili olur. Şeytanın huyunu, hareketlerini ve insan nefsi üzerindeki etkilerini bilen, kendini ve kardeşlerini şeytanın etkilerinden alıkoyabilen kişidir. İnsan, beşeri kemalatı ve ona nasıl ulaşacağını bildiği takdirde şeytanın etkisinden kurtulur. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler."132
Şeytanın nefisler üzerindeki etkilerini bilmek, bilgi türlerinin en önemlilerinden biridir. İnsanı ancak Allah'tan ve ahiret gününden, şeytan, nefs, heva ve dünya çevirir.
Şeytan, cehennemlikler kervanını şarkı türkü söyleyerek kötülüğe yöneltir.
Bu konudaki görüşlere değinmiş olduğumuz şeyhimiz, insanın, alçaktan kemala doğru yürümesi için bir merdiven koymaya çalışmıştır. Bunlardan şu sonuç çıkıyor: İnsan, ma'sum değildir. İnsan kemalatını tam olarak kazanırsa, hissi veya manevi şehvetleri hariç olmak üzere, şeytana girecek kapı bırakmaz.
Dünya makamı, dünyevi başkanlık ve Allah'ın rızasının ve ahiretinin hedeflenmediği riyaset sevgileri, ma'nevi şehvetlerdendir.
Dostları ilə paylaş: |