Citation ahm03 \l 1055 Dr. Mehmet yanmiş-Ahmet aktaş



Yüklə 206,5 Kb.
səhifə3/10
tarix29.12.2017
ölçüsü206,5 Kb.
#36361
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

3. DİNİ GRUPLAR


Dini hayatın önemli parçalarından biri de dini gruplardır. Kürt kimliğinin de en önemli özelliklerinden birisi olarak kabul edilen sufi gelenek uzun yüz yıllar bölgede canlılığını devam ettirmiştir (Allison & Philip, 2003). Bilhassa Osmanlı Devleti’nin merkezi otoriteyi güçlendirmek için 1830’lardan sonra Kürt Emirlerle mücadeleye girişmesi Nakşî-Hâlidî şeyhleri hem dini hem de siyasi lider konumuna sokmuştur (Jwaideh, 2012: 118,157; Yüksel, 1993: 53-57).

Cumhuriyet’in kurulmasından sonra tarikatların yasaklanması ve yapılan inkılâplar tüm Anadolu’da olduğu gibi Güneydoğu’da da dini grupları önemli ölçüde zayıflatmıştır. Diyarbakır’da 90’lı yıllarda yaşanan olaylar tarikatları ve cemaatleri iyice kendi kabuklarına çekilmeye zorlamıştır. Bölgedeki dini gruplar silahların konuşması ve şiddet ortamı sebebiyle ayakta durmak için kendi içlerine kapanarak hayatta kalmayı tercih etmişlerdir (Mahçupyan, 2013). Ancak 2000’li yıllardan sonra dini grupların dernekleştiği gözlenmektedir. Bu süreçte bazı tarikatların müstakil evler ya da daireler alarak sohbet ve zikirlerini buralarda rahatça yaptıkları gözlenmiştir (Yanmış, 2015). 6-8 Ekim Kobani eylemleriyle başlayan yeni süreçte ise dini grupların tekrar kendi kabuklarına çekilmeye başlandığı ve kamuoyunda görünürlüklerinin azaldığı gözlenmektedir.

Bölgede eski-yeni çok sayıda dini grup mevcuttur. Bunların çoğunluğu Sunni İslam geleneğine bağlı olmakla beraber Aleviler, gayri Müslimler ve Şii gruplar da faaliyetlerini devam ettirmektedir.

3.1. Tarikatlar ve Cemaatler


Dini gruplar tanıtılırken tarihi süreç gerekli görülmedikçe inceleme konusu yapılmamıştır. Çalışma yapılan tarihlerde faal olan dini grupların sosyal tabanları, moderniteye yaklaşımları ve Kürt/Türk milliyetçiliğine bakışları grupların liderleri ya da grup hakkında konuşacak bilgiye sahip kimselerden toplanmıştır. Elektronik kaynaklar da bu konuda önemli bir bilgi kaynağı olmuştur.

3.1.1 Kâdirilik


Kâdirilik en köklü geleneğe sahip tarikatlardan biridir. Abdulkâdir Geylâni’nin (ö. 1166) vefatından sonra takipçileri tarafından sistemleştirilmiştir. Zamanla İslam dünyasının en yaygın tarikatlarından birisi haline gelen Kâdirilik, İmam Gazâlî’nin sistemleştirdiği Sünnî tasavvufun da temsilcilerinden olmuştur. Eşrefoğlu Rûmî (ö. 1470) tarikatın ikinci büyük pîrîdir. O’nun zamanında Kâdirilik Anadolu’da yayılmıştır. Ayinler “devran” tarzında yapılır, zikirler cehridir (Yılmaz H. K., 2012: 241). CITATION Ahm03 \l 1055

Kâdiri geleneğine bağlı tarikatlardan olan Sultan Şeyhmus Grubu Diyarbakır-Mardin yolu üzerinde metfun bulunan Sultan Şeyhmus’a bağlıdır. Tarihi bir kişilik olarak kendisi hakkında sağlıklı bilgi bulunmamaktadır. Ancak türbesi günümüzde bölgede Baykan’daki Veysel Karani türbesi, Şanlıurfa’daki Balıklı Göl, Diyarbakır’daki sahabe ve peygamber kabirleri dışında en çok ziyaret edilen mekânlardandır. CITATION Ahm03 \l 1055

Tarikat uzun süredir faaliyetlerini sürdürmektedir. Son yıllarda dernekleşmeye başlamıştır. Ağırlıklı olarak Diyarbakır ve çevresinde faaliyet yürütmektedir. Daha çok dezavantajlı semtlerde dernek açan bu grubun bağlıları çoğunlukla küçük esnaf, işçi ve gençlerdir. Sosyo-ekonomik açıdan zayıf bölgelerde dernekleşmelerine karşın grubun hemen her statü ve tabakadan bağlıları ile görüşülmüştür. Tarikatın mülk alarak dernekleştiği ve zikirhâneler açtığı göz önünde bulundurulduğunda müntesipleri içerisinde zengin kimselerin de olduğu düşünülebilir. Müntesiplerinin okuma oranı çok yüksek değildir. Son yıllarda şehirde etkinliğini artıran Selefi grupların tarikatın okuyan gençlerini kendi yanlarına çekmesi ileri gelen bazı dernek yöneticilerinde tepkiye yol açmaktadır (Erkek, 34). Okuyan gençlerde Selefi ve Şii düşüncesinin yaygınlaşması rahatsızlığın temel kaynağıdır. Okumaya karşı köklü bir karşı çıkış yoktur. Genel olarak bir kısım sosyal konularda geleneksel düşünmektedirler.

Kadınlara yönelik zikir halkaları çok sınırlıdır. Bağlıları arasında belirli bir kılık kıyafet zorunluluğunun bulunmadığı gözlenmiştir. Dini anlatmada şiddetin kullanılmasına karşıdırlar. Esas olanın tarikat yolu olduğu vurgulanmaktadır. Kürt meselesi konusunda belirli bir söylemlerinin öne çıktığı gözlenmemiştir. “Müslümanların kardeşliği” düşüncesi temel esastır. Tarikatta zikirler Allah’ın isimleri, salat-ü selamlar, Türkçe ve Kürtçe ilahiler eşliğinde yapılır. Ayinlerde cehri zikir yapılır ve arbane kullanılır. Zaman zaman şiş vurma, bıçak sokma ve ateşe girme gibi burhanların izhar edildiği söylenmektedir. Ancak grubun temsilcileri bunları doğrulamamıştır (Erkek, 36).


3.1.2. Nakşibendiyye


Muhammed Bahauddin Nakşibend (ö. 1389) tarafından kurulmuştur. Kürt toplumundaki en yaygın tarikatlardan biridir. Sohbet ve rabıta en önemli konulardandır. Şeyhle beraber değilken bile gıyabında şeyhle birlikte olmayı ifade eden rabita tarikatın önemli ritüellerinden birisidir. Zikr-i hafi tarikatta esastır. Tarikat zikrine “hatme-i hâcegân” denilir ve tarikattan olmayan bu zikre alınmaz. İmam-ı Rabbâni, Abdullah Dehlevî ve Hâlid-i Bağdâdî tarikatın genişlemesinde önemli rol oynamışlardır. Özellikle Nakşiliğin Hâlid-i kolu Anadolu, Balkan ve Ortadoğu coğrafyasında çok yaygındır. Osmanlı’da Bektaşiliğin yasaklanmasından sonra bu tarikatın tekkelerine, medrese-tekke dengesini gözeten Hâlidî şeyhlerin atanması bu tarikatı popülerleştirmiştir (Yılmaz H. K., 2012: 257-261). CITATION Ahm03 \l 1055

3.1.2.1. Haznevi Grubu


Kürt toplumundaki dini gruplardan biri de Haznevilerdir. Suriye merkezli olan grup Hâlidî gelenekten olup, manevi lideri Şeyh Ahmet Haznevî (1950 ö.) Norşin’den halifelik ve icazet almıştır (Haznevi, 2002). CITATION Ahm03 \l 1055

Bölgede köklü bir tarikat merkezi konumunda bulunan Hazne’de aynı zamanda çok büyük bir medrese de faaliyet yürütmektedir. Bu medresede Suriye iç savaşından önce zaman zaman 1000 civarında öğrenci klasik usulde medrese eğitimi almaktaydı. Hâlidî geleneğe uygun şekilde dini bilginin alınması tasavvufun da temeli kabul edildiğinden grup Suriye ve Türkiye’de faal olduğu yerlerde medrese açmaktadır. Türkiye’de Mardin, Batman, Adana, İzmir, İstanbul gibi şehirlerde de medreseleri bulunmaktadır. Bunun yanında dergicilik çalışmaları da yürütülmektedir (Erkek, 37).

Hazneviler de diğer gruplar gibi bölgede 90’lı yılları kendi kabuklarına çekilerek geçirmişlerdir. Bu süreçte Kürt-Türk tartışmalarına girmeden tarikat geleneğini yaşatmaya çalışmışlardır. Son yıllarda bölgede yeni bir yayılma hamlesi içerisinde oldukları anlaşılan grubun müntesip kitlesi daha çok gençler ve orta yaşlılardır. Bunların önemli bir kısmının küçük esnaf ve işçi olduğu gözlenmiştir. Sosyal konularda geleneksel bir çizgide oldukları söylenebilir. Nakşî geleneğine bağlı olduklarından zikirler-hatme sessiz yapılır. Tarikat formuna uygun tarzda dini çalışmalarında metot olarak insan kazanma, eğitim verme ve tarikata almayı doğru bulurlar. Suriye’de yaşanan şiddet hadiseleri sonrasında grup üyeleri ve önde gelen temsilcilerinin Türkiye’ye geldiği bilinmektedir.

3.1.2.2. Menzil Grubu


Türkiye kamuoyunda muhtemelen en çok bilinen Nakşi grup Menzil’dir. Bu isim, grubun merkezinin, Adıyaman ili Kahta ilçesi Menzil köyü olması münasebetiyle cemaate halk tarafından verilmiştir. Nakşi-Hâlidîlerin önemli bir kolu olan Haznevi geleneğinden gelmektedirler. Grubun ilk Pîrî Şeyh Abdulhakim el-Hüseyni (1905-1972) Şeyh Ahmet Hazneviden hem medrese icazeti, hem de halifelik ve irşat iznini almıştır (Yılmaz H. K., 2012; Usta, 1997).

Tarikatın bölgedeki çalışmaları, medreseler ve Nakşi geleneğin köklü olması sebebiyle çok eskiye gitmektedir. 90’lı yılların başlarında devletin dini gruplara bakışında yumuşama olduğu söylentilerine karşın bölgenin yaşadığı terör ve şiddet hadiseleri burada farklı bir durum ortaya çıkarmıştır. Sol kökenli Kürt ulusal hareketinin olumsuz tavırlarına ilave olarak dini söyleme sahip ve şiddet kullanan dini grupların da tasavvufa karşı olmaları Menzil grubunu bu yıllarda “kendi kabuğuna çekilmeye” (Erkek, 63) zorlamıştır. 2000’li yıllardan sonra daha rahat bir çalışma alanının oluşmasıyla Semerkant yayınevi, Aşevi ve önemli sayıda hatme, sohbet halkası, Menzil ziyaretleri ile “irşat” faaliyetlerini hızlandırdıkları gözlenmiştir. Hâlidî-Haznevi geleneğin medrese eğitimine ilgisi, Menzil cemaati üzerinde de görülmektedir. 2000’li yıllardan sonra bölgede bu grup tarafından direkt ya da dolaylı şekilde desteklenen “zincir medreseler” açılmaya başlanmıştır.

Cemaatin kılık-kıyafet, devlet okullarında okuma, teknik, teknolojik gelişmelere karşı temel bir karşı duruşu olmadığı görülmüştür. Kadınların medrese geleneğinde ihmal edildiği, günümüzde de tv, internet ve sosyalist grupların kadınlar üzerinde daha etkin olduğu dile getirilmiştir. Bu sebeple kadınlara yönelik çalışmalara önem verilmektedir. Benzer şekilde gençlerin okuması teşvik edilmektedir. Cemaatin hitap ettiği çevre de bu anlamda farklı sosyo-ekonomik statüdeki kimseleri bünyesinde toplayabilmiştir. Efe’nin Isparta için tespit ettiği “(tarikatın) ilk yıllarındaki kırsal kesimden ve sosyo-ekonomik ve kültürel bakımdan alt tabakadan oluşan bir grup yapısından uzaklaşmış vaziyettedir. Günümüzde cemaatte emekli askerden öğretim üyelerine, öğretmenden doktorlara, işçiden esnafa ve üniversite öğrencilerine kadar pek çok kesimden üyeleri vardır” (2008: 137) durumun büyük oranda bölge için de geçerli olduğu dile getirilmiştir (Erkek, 63; Erkek, 26).

Tarikat gruplarında dini anlatma ve irşat yöntemi konusunda gelenekten gelen güçlü bir sistemin varlığı bilinmektedir. Menzil grubu da dini anlatma, yaşama ve yaşatma konusunda söz konusu sistemi esas almaktadır. Buna göre Şeyh’ten tevbe almak, hatmelere devam etmek, sohbetlerle dini bilgiyi öğrenmek, kalbi “boş ve çirkin” şeylerden temizlemek ve özünde Allah’a taat-ibadet olan bu yolu takip etmek gerekir (Haşimi, 2004: 26-44).

Siyaset konusunda da mesafeli duruşun hâkim olduğu görülmüştür. Bölgede güçlü milliyetçi ve şiddete meyilli dini gruplara karşı tutumlarında da onlarla temkinli ilişki kurma yolunu seçtikleri görülmektedir. Bundan dolayı hemen hemen hiçbir dönem bu grupların direkt hedefi olmadıklarını ifade etmişlerdir. Milliyetçilik konusuna yaklaşımları da “müslümanların kardeşliğini” yaşatmayı temele alır. Kürtlerin temel haklarının verilmemesi dile getirilmekte ancak asla bir Kürt-Türk milliyetçiliği kabul edilmemektedir (Erkek, 63; Erkek, 26). Bu bağlamda Efe’nin gözlem ve Semerkant dergisinden edindiği izlenimle cemaatte “sufulikle Türklüğün karışımı” bir yapının olduğu tespiti (Efe, 2008: 133) Kürt toplumu için büyük oranda geçerli değildir. Sohbetlerde ve okunan mevlidlerde Türkçe daha yaygın kullanılsa da Kürtçeye karşı olumsuz bir tavır yoktur (Erkek, 63). Bu anlayış Kürtler arasında köklü olan diğer dini gruplarda da sıklıkla gözlenmektedir.

Köklü bir geçmişe sahip olan Menzil cemaati 90’lı yıllarda kısa bir süre terör ve şiddet hadiselerinden dolayı zayıflasa da 2000’li yıllardan sonra çalışmalarını arttığı tespit edilmiştir. Grup, siyasi ve etnik konulardan uzak durup sadece tasavvuf yolunu esas alarak şehirdeki irşat çalışmalarını sürdürmeye çalışmaktadır. Siyaset bir yöntem olarak benimsenmese de tabanın, şehirde daha güçlü olan Kürt siyasal geleneğinden çok AK Parti’ye yakın olduğu gözlenmiştir.


3.1.2.3. Paleviler


Nakşiliğin bu kolu Şeyh Said’in tarikat geleneğini devam ettirmektedir. Bu grup bölgedeki birçok Nakşî grup gibi Hâlidiye geleneğine bağlıdır (Ȃmidȋ, 2009: 132, 133). Hâlidî geleneğe uygun olarak tarikatta “ilim olmadan tarikat olmaz” söylemi önemli bir düstur olmuştur.

Palevi grubu, Kürtler arasında çok sistemli olmasa da kökü Şeyh Said’e gittiği için önem arz eder. Bu tarikat Şeyh’in idam edilmesinden sonra onun oğulları, torunları ve yeğenleri tarafından devam ettirilmiştir. Tarikatın önemli merkezi Erzurum ve Elazığ’dır. Şeyh Said’in Palu’da ikamet etmesi sebebiyle tarikatın Palevi ismini kullanmayı tercih ettiği söylenmektedir. Ancak tarikatın silsilesi incelendiğinde bu ismin daha eskilere gittiği görülebilir (Ȃmidȋ, 2009: 133). Günümüzde aktif olunan yerlerden biri de Palu’dur. Bölge merkezlerinde ise son yıllarda bir toparlanma yaşadıkları gözlenmiştir. Ancak bu geleneğin en önemli müesseselerinden birisi olan medrese sistemi geliştirilememiştir.

Palevilerin bağlılarının çoğunlukla Zaza olduğu gözlenmiştir. Şeyh ailesinin Zaza olması, Şeyh Said hadisesinin Dicle-Hani-Palu gibi Zaza nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde vuku bulması ve bu acının ortak yaşanması, günümüzde de bu tarikatın yayılma sahasını belirlemeye devam etmektedir. Tarikat bağlılarının daha çok orta yaş ve üzeri memur, işçi, küçük esnaf ve emeklilerden oluştuğu yine büyük çoğunluğun 90 sürecinde şehre göç etmek zorunda kaldığı görülmüştür. Bu sebeple daha geleneksel bir çizgi takip ettikleri, ayrıca kılık-kıyafet, resmi okullarda okuma ve kadınlar konusunda radikal tutumlara sahip olmadıkları gözlenmiştir. Kadınların da gündüzleri zikir halkaları vardır.

Gözlemlerimize göre, tarikat hem Nakşi hem de Kadiri geleneğe uygun tarzda sesli ve sessiz zikir yapmaktadır. Bu ayinlerde arbane ve zil kullanılmaz. Dini anlatma ve yaşatma konusunda, medrese eğitimi ile beraber tarikatın önemli olduğu kabul edilmektedir. İkisinin birlikte olmadığı durumlar sağlıklı kabul edilmemektedir. Bu durum tarikatın küçük bir grup şeklinde hayatiyetini sürdürmesinin bir sebebidir.

Grubun Kürt meselesine yaklaşımı önemlidir. Bazı tarikat mensuplarına göre Kürt ulusalcıların Şeyh Said’i sıklıkla “propaganda” amacıyla kullanmasına karşın, Paleviler Şeyh Said’in dini ve mazlum halkı için harekete geçtiğini savunmaktadırlar. Tarikat bunun sadece bir Kürt isyanı şeklinde sunulmasından rahatsızdır. Onlara göre Şeyh Said büyük bir cihat yapmış ve şehit olmuştur. Kürt ulusalcılar ve sol ideolojiye sahip olanlar, Kürt halkının mağduriyeti konusunda Şeyh Said’i bir araç olarak kullanmaktadır (Erkek, 37; Erkek, Emekli).


Yüklə 206,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin