Selefilik İslam düşünce geleneğinde çok köklü bir geçmişe sahiptir. Ancak günümüzdeki Selefi grupların tarihsel manada Selefi Salihin, Vehhabilik ve C. Afgani öncülüğünde gelişen yeni Selefi düşünceyle ilişkileri oldukça karmaşık bir konudur. Özellikle Selefilik-Fundamentalizm bağlamında yapılacak genellemeler konusunda hatalara düşüldüğü görülmektedir (Kurt, 2012: 197). CITATION Ahm03 \l 1055
Selefi grupların genel manada modernite ve geleneğin ögelerine savaş açtığı, her türlü dini-sosyal problemi bu unsurlara bağladığı ve Watt’ın da belirttiği gibi, dinin en güzel şekilde yaşandığı inanılan ilk “karizmatik cemaate (asr-ı saadet)” dönüşü hedefledikleri söylenebilir (Akt. Mardin, 2012: 26). bölgede ılımlı ve radikal çeşitli Selefi grupların varlığı bilinmektedir. Ilımlı gruplar daha çok İhvan-ı Müslimin çizgisinde ve özellikle H. Benna’nın öğretileri çerçevesinde hareket ederken radikal-cihatçı grupların Kutupçuluğu öne çıkardığı görülmektedir (Erkilet: 391).
Bölgede, farklı başlıklar altında değinilen ılımlı Selefi gruplar dışında 6-7 farklı cihatçı Selefi grup faaliyet yürütmektedirler. Bunların son dönemde Suriye hadisesiyle beraber şehirdeki görünürlüklerinin arttığı tespit edilmiştir. Daha çok El Kaide ile Irak-Suriye’de aktif olan el Nusra ve IŞİD bölgede aktiftir. Gruplara üye kimseler ve Suriye’de ölenlerin yakınlarıyla yapılan görüşmelerde bazı genel olduğunu düşündüğümüz sonuçlara ulaşılmıştır. Hizbullah’ın 90’larda şiddet metodunu tabana benimsetmesi, 2000’li yıllardan sonra ise bunları terk edip cihatçı Selefi grupların tekfir ettiği dernekleşme ve partileşme sürecine girmesi bu grupların kısa sürede kendilerine zemin bulmasını kolaylaştırmış görünüyor. Hizbullah hareketine yakın bazı kimseler de böyle bir kopmanın olduğunu ama bunun büyük boyutlarda olmadığını dile getirmişlerdir (Erkek, 45; Kadın, 21). Ayrıca Suriye gibi yakın bir yerde kolayca bir İslam devleti kurabileceklerine olan inanç birçok genci cezb etmiştir. Ancak bu “dışarıdan” bir bakış kabul edilmelidir. Çünkü bu tür cihatçı gruplar için esas olan namaz, oruç gibi her Müslüman’ın cihada katılmasıdır. Netice Allah’ın lütfudur. Kazanma ihtimali az bile görünse Müslüman bu farzı terk edemez. CITATION Ahm03 \l 1055 Cihatçı gruplardan birisinin üyesi olan DKAB öğretmeni bir görüşmeci Suriye konusunda şu düşüncelerini paylaşmıştır:
Taliban ve El Kaide’nin ölülerinin yüzüne bakın gülüyorlar. Bence gerçek cihadı bunlar yapıyor. Bir ülkenin bir karış toprağı düşman işgali altında ise veya bir kadın tecavüze uğruyorsa oradaki insanların hepsine cihad farz-ı ayn’dır. Dört mezhebin de fetvası var. Eğer oradakiler yeterli gelmezse komşu Müslümanlar gider, onlar da yeterli gelmezse diğer komşular. Bugün Suriye’deki meselede öncelik Türkiye’deki insanlaradır. Yani bugün size de bana da cihad farz-ı ayn’dır. Hatta, Ahmet b. Hanbel cihada gitmediğiniz sürece kıldığınız namazın kabul edildiğini düşünmeyin diyor. Ben nefsime uyup gitmiyorum (Erkek, 24).
Roy’un işaret ettiği gibi, yeni Selefilerin özelliklerinden birisi uluslararasılık ve iyi yetişmiş üyelere sahip olmaktır. Özellikle toplumda seküler modern değerlerin hızla yaygınlaşması, devletlerin bunu engellememesi ve internetteki yeni Selefi grupların oluşturdukları “sanal ümmet” eğitimli-zengin dindarları da kendine çekmeye başlamıştır (2003: 143, 179). Bu bağlamda grupların bölgede taban kazanmasında kolaylaştırıcı etkenlerden birinin bölgeden Suriye, Mısır gibi ülkelere medrese-üniversite okumaya gitmiş eğitimli kimselerin olması dikkat çekicidir. Suriye’ye savaşa giden, orada ölen bazı kimseler üzerinde yaptığımız araştırmada, bu kişilerin daha çok genç ve bekârlardan oluştuğu, dini eğitim seviyelerinin çok düşük olduğu, bir kaç ayet ve hadisi kendilerine rehber edinmiş oldukları tespit edilmiştir. Ancak bu kimseler arasında eğitimli, sosyo-ekonomik durumu iyi aile fertlerinin olduğu ve internet kafelerde çok zaman geçiren kimselerin de bulunduğu belirtilmelidir. Yakın akraba ve arkadaş grubunun cihat için yurtdışına gitmesinin de Selefi gruplara katılımda güçlü etkisinin olduğu gözlenmiştir.
Halk arasında bu grupların devlet tarafından Kürtleri bölmek için desteklendiği ya da bunlara göz yumulduğu da sıklıkla dile getirilmiştir (Erkek, 43; Erkek, 61; Erkek, 36; Kadın, 21; Erkek, 47). Bölgede PKK, Hizbullah, tasavvufi-dini grupların varlığıyla iktidarda dini yaşama geniş alanlar açan bir hükümetin olması Selefi hareketlerin güçlenmesini engellediği görülmektedir.
3.1.8. Diğer Dini Gruplar ve Dini Söyleme Sahip Çevreler 3.1.8.1. İlim Yayma Cemiyeti
İlim Yayma Cemiyeti son yıllarda bölgede faal olan gruplardan birisidir. Tam bir cemaat havası olmasa da AK Parti-Gülen cemaati kavgasından sonra ülke geneli ve bölgede açtıkları öğrenci yurtlarıyla dikkat çekmektedir. Halk arasında bir dini gruptan ziyade AK Parti hükümetinin “dindar nesil yetiştirme” projesinin bir parçası olarak algılanmaktadır. Diyarbakır’da, eski MİT binasının gruba kız yurdu olarak verildiği törende partili milletvekili Cuma İçten bunu şu şekilde ifade etmiştir; “dindar, inançlı, muhafazakâr ve demokrat nesil yetiştirmek istiyoruz. Bunun için ilim yayan cemiyetlere ihtiyacımız var” (2013).
3.1.8.2. Alparslan Kuytul Grubu
Alparslan Kuytul grubu, Furkan Vakfı, mahalle sohbetleri ve öğrenci evi ile küçük bir çevrede faaliyetlerini yürütmektedir. Türkiye genelinde de çalışmaları bulunmakla beraber daha çok Adana, Gaziantep çevresinde etkin oldukları söylenmektedir. Grup tam bir Selefi ya da İhvan-ı Müslimin olmamakla beraber bazı fikirlerinde yakınlıklar bulunmaktadır. Said Havva, Seyyit Kutup, Hasan el Benna okunmaktadır. Grup, Bediüzzaman Saidi Nursi, Ebu Hanife, Şeyh Şamil gibi kimselerle beraber Abdullah Azzam, Şeyh Yasin, Rantisi gibi kimseleri “öncü kimseler” olarak gördüğünü söylemektedir. Selefi grupların belirgin özelliklerinden olan oy kullanmama ve demokrasiye karşı olma anlayışı kısmen kabul edilir. Kuytul’a göre bu yolla İslam’a hizmet edeceğini düşünen iyi niyetli kimselerin partiye girmesi, oy kullanması yanlışta olsa iyi niyet olduğu için maruz görülebilir. Ancak bu partinin laikliği onaylamaması gerekmektedir. Genel olarak siyaset peygamber yolu kabul edilmemektedir. Yine, Selefi denilen grupların “tekfir” anlayışlarına da karşı oldukları ifade edilmektedir. Bu anlayışın İslam’a zarardan başka bir yanının olmadığı söylenmektedir. Grubun liderine nispetle “Alparslan Kuytul cemaati” denmektedir. Kuytul zaman zaman bölgeye gelerek programlar düzenlemektedir. Dine hizmet veya dini savunmak için Türkiye’de şiddet kullanılamayacağı belirtilir. Kürt meselesinin bir hak hukuk meselesi olduğu, İslam’ın koyduğu kuralların uygulanmasıyla beraber bu sorunların olmayacağı düşünülmektedir. Cemaatin müntesiplerine göre problem, “laik sistem meselesidir, Allah’ın hakkı Allah’a verilirse sorun çözülür” (Erkek, 22; Erkek, 21). CITATION Ahm03 \l 1055
Ayder Derneği, bölgede faaliyet yürütmektedir. Kökeni 80’lerdeki Vahdet çevresine dayanmaktadır. Grubun İhvan-ı Müslimin hareketi ile yakınlığı bilinmektedir (Erkek, 42). Ayder (Aydınlık Yarınlar İçin Hak ve Özgürlükler Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği) isimli dernekleri, sohbet grupları ve yardım çalışmaları vardır. Kadınlara ve gençlere yönelik çalışmaları vardır. Bazı seydaların grupla ilişkisi bilinmektedir. Medrese ve seydalar grubun önemli çalışma alanlarından birisidir. Cemaatin sosyal tabanı çok geniş değildir. Bununla beraber, yerli olmaları, Kürt toplumunda İhvanı Müslimin’in etkilerinin eski olması ve bazı seydaların desteği önemlidir. Grup genel manada milliyetçilik konusunda kendi geleneğine uygun şekilde İslam kardeşliğini esas almaktadır. Ancak son yıllarda bölgede milliyetçilik hassasiyetinin artmasıyla bu grupta da Kürt milliyetçiliğine kaymaların yaşandığı gözlenmiştir. Bölge illerinde bu sebeple fikir ayrılıkları olduğu görülmüştür. Kürtlerin haklarının yenildiği, uygulanan yanlış politikalar sebebiyle halkların mağdur edildiği dile getirilmektedir. Bazı grup temsilcileri bu bağlamda, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, valiliklerle belediyelerin birleştirilip başkanın seçimle belirlenmesi, halkların inanç ve geleneklerinin yaşatılması konusunda belediyelerin yetkilendirilmesi gerektiğini dile getirmişlerdir (Erkek, 47). CITATION Ahm03 \l 1055
3.1.8.4. Azadi İnsiyatifi
Azadi İnisiyatifi, dini grup olmaktan ziyade İslami bir Kürdistan için farklı gruplardan gelen, değişik fikirlere sahip kimselerin oluşturduğu bir üst çatıdır (Erkek, 47; Erkek, 46). Bu sebeple inisiyatif üyelerinin fikirlerinde tam bir uyum söz konusu değildir. Yapılan görüşme ve literatür taramalarında grubun daha çok mevcut dini, siyasi, etnik grupların fikirlerinde kendini bulamayıp yeni bir yol arayan kimseleri bir araya getirdiği tespit edilmiştir. Azadi yetkilileri Kürtlerin haklarının her daim Müslüman halklar tarafından yenildiğini ve bu konuda artık Kürtlerin kendi kararlarını alması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Kürtlerin yaşadığı coğrafyada “emperyalistlerin dayattığı sınırlar” yerine Kürtlerin siyasi özgürlüğünü talep etmektedirler. Bu konuda dini grupların ve DİB’nın son yıllarda bölgeye yatırım yarışına girdikleri, amacın da Kürtlerin “inançsızlaşmasını önlemekten” ziyade siyasi açıdan ülkenin “bölünmesinin önlenmesi” noktasında olduğu düşünülmektedir. CITATION Ahm03 \l 1055
Yapılan çalışmalarda grubun oldukça rijit bir milliyetçi söyleme sahip olduğu gözlenmesine karşın inisiyatif yetkilileri kendilerinin milliyetçi olmadığını iddia etmektedirler. Bu konuda Iraklıların “biz Iraklı Müslümanız”, Suriyelilerin “biz Suriyeli Müslümanız” diyebilmesi gibi kendilerinin de “biz Kürdistanlı Müslümanız” deme hakları olduğunu dile getirmektedir. İslamcılık, ümmetçilik ve müslümanların kardeşliği meselesinin de geçmişte Batı karşısında birleşmek için üretilen söylemlerken yakın geçmişte yerel sistemlerin farklı din, dil ve kimlikleri yok eden bir çarka dönüştüğü savunulmaktadır (Doğan S., 2013).
Grubun kendini bölgedeki en etkili gruplardan birisi olarak görmesine karşın halk arasında çok güçlü bir tabanlarının olmadıkları görülmüştür. CITATION Ahm03 \l 1055
3.1.8.5. Hizb-ut Tahrir (Özgürlük Partisi)
Hizb-ut Tahrir (Özgürlük Partisi) grubu çeşitli İslam ülkelerinde faaliyette bulunmaktadır. Bu hareketin çıkış yeri ve merkezi Ürdün’dür. Başlangıçta İhvan-ı Müslimin hareketi içinde olan Takiyyuddin en-Nebhani tarafından kurulmuştur. Grubun amacı İslam Partisi çalışmaları ile Müslümanları tekrar hilafet çatısı altında toplamaktır (en-Nebhani, 2001; Erkilet, 2004: 153-170). Halifeliğin tekrar ilan edilmesi için çeşitli çalışmaları vardır. Her yıl Mart ayında Türkiye genelinde İade-i Hilafet Haftası etkinlikleri düzenlenmektedir. Bu anlamda Müslüman coğrafyadaki mevcut devletler birer İslam ili gibi görülmektedir. Bazı üyelerle yapılan görüşmelerde hedeflerine ulaşmak için dini sohbetler ve yayıncılık çalışmalarına ağırlık verdikleri dile getirilmiştir. Şiddeti onaylamamalarına karşın devletin uzun yıllardır süren Hizb-ut Tahrir davasını zorla silahlı örgüt kapsamına sokmaya çalıştığı dile getirilmiştir (Erkek, 23). Hareket siyasi partilere, demokrasiye ve oy kullanmaya temelde karşı olmadığından, “hüküm Allah’ındır” kuralını çiğnemeyen, kanunları Allah’ın belirlediği şekilde koyan partilere oy verilebileceğini belirtirler. Fakat günümüz demokratik sistemlerinde böyle bir partinin uygulamada zor olacağı düşünülebilir. Dolayısıyla seçimlerde oy kullanmanın harama vesile olacağı, bunun da küfür olmasa bile günah olacağı dile getirilir (Uğurlu, 2014). CITATION Ahm03 \l 1055 Hemen her kesimden az da olsa üyelerinin olduğu söylenmektedir. Kılık kıyafet ve benzeri konularda şekilden ziyade İslam ideolojisini benimsemek esastır. Silahlı cihat çalışmalarını reddettikleri için El Kaide gibi örgütlerce eleştirilmektedirler (Erkek, 23). Köken olarak tasavvufa pek yakın olmadıkları bilinmektedir. Türkiye’de Ercüment Özkan’ın liderlikten ayrılmadan önceki dönemi en hareketli dönemdir. Ayrıca dini gruplar konusunda uzman olan bir görüşmeci (Erkek, 45), İngilizlerin bu grubu desteklediğini, özellikle İslam ülkeleri ve Orta Asya bölgesinde bunları “kullandığını” belirtmiştir. Grup doğal olarak bu iddiaları reddetmektedir (Bulaç, 2005).
3.1.8.6. Bırifkâniler
Bölgedeki gruplardan biri de Bırifkânilerdir. Bugün tarikatın merkezi ve daha aktif olduğu yer Duhok-Kuzey Irak’tır. Büyük ve köklü bir aile olan Bırifkânilerin Diyarbakır’da da üyeleri bulunmaktadır. Tarikatın şehirdeki temsilcisi Irak’taki mevcut şeyhten halifelik ve bölge medreselerinden de icazet almıştır. CITATION Ahm03 \l 1055
Şehirdeki Bırifkâniler, tarikat geleneğinden çok ailenin seyyidliğini öne çıkartmaktadırlar. Ancak zaman zaman tarikat almak isteyen kimselere tarikat verdiklerini söylemektedirler.
Tarikatın sistemli bir yapılanmasının ve önemli bir sosyal tabanının olmadığı gözlenmiştir. Fakat Bırifkâni ailesinin köklü bir dini geleneği devam ettirmesi, Kürt milliyetçiliğini başlatan ailelerden birisi olması ve seyyid olduklarını söylemeleri, ailenin ileri gelenlerini hem Türk hükümetleri nezdinde hem de diğer bölge devletleri nazarında önemli kılmaktadır. Bu sebeple yurtiçi ve yurtdışında birçok toplantıya çağrılmaktadırlar. Ailenin bu toplantılarından beklediği şey ise İslam milletlerini yeniden seyyidler etrafında bir araya toplamaktır (Erkek, 45). Tam bir dini grup olarak ele alınamayacak olan Bırifkâniler Seyyidlik gibi daha üst bir kimlik kullanarak Müslümanları birleştirmeyi hedeflemektedirler. Bu çerçevede bölgede ve İslam dünyasında faaliyet yürüten hemen her hareketi bir çeşit hoş görme politikası izlemektedirler. Örneğin Kürt ulusal hareketinin sosyalizmden ziyade bir halk hareketi olduğu, Şia’nın özellikle Caferi mezhebinin Şafii mezhebi ile çok yakın olduğu ve aralarında sorun olmadığı dile getirilmektedir. Bu noktada daha çok Vehhabilerin sahabe ve ehli beyte hürmetsizliklerinden rahatsızlık duydukları gözlenmiştir.
3.1.8.7. Mevleviler
Kürt toplumunda faaliyet yürüten dini gruplardan biri Mevlevi’lerdir. Mevleviliğin Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi bölgede de oldukça eski ve köklü bir geçmişi olduğu bilinmektedir. Ancak bu geleneğin Cumhuriyetin kurulmasından sonra zayıfladığı söylenmektedir (Erkek, 49). Mevlevi cemaati bölgede Malatya merkezli bir gruba bağlı olarak irşat çalışmaları yapmaktadır. Genel olarak farklı eğitim, kültür ve ekonomik çevrelerden teşekkül eden grup üyeleri arasında gençlerin çoğunlukta olduğu görülmüştür. Mevleviliğin genel manada eğitim seviyesi yüksek, okuryazar çevrelerine hitap ettiği ve bu sebeple şehirde taban bulamayacağı iddia edilmektedir.
Tasavvuf alanında uzman şehrin yerlisi bir akademisyen bu düşüncesini şöyle dile getirmiştir: “Mevlevilik bu bölgenin yapısına, coğrafyasına uygun görünmüyor. Mevleviler biraz yumuşak, ilim ehli, kibar insanlar. Bölge biraz haşin, sert mizaçlı. Bir de gelenek kopmuş, gelenek olmadan Mevlevilik yaşamaz. Yeniden ayakta tutulmaya çalışılıyor” (Erkek, 49). Yapılan gözlem ve mülakatlarda grubun burada sıralanan handikapları yaşadığı tespit edilmiştir. Hem kitabi bir geleneğe güçlü bir şekilde bağlı olmaları hem de şehrin nüfus özellikleri taban bulmalarını zorlaştırmaktadır.
Mevlevilerin Kürt milliyetçiliği ve genel manada milliyetçiliğe hoş bakmadığı bilinmektedir. Programlar alışıla geldiği üzere Türkçe devam etmektedir. Dini anlatma konusunda klasik tasavvuf yolundan ziyade müntesiplerin bilgisinin artırılması önemlidir. Bu sebeple haftanın birkaç günü tefsir, meal, İslam tarihi ve Mesnevi dersleri, zaman zaman da Mevlevi ayinleri yapılmaktadır. Bölgedeki birçok gruba kıyasla modernist eğilimleri oldukları gözlenmiştir.
Dostları ilə paylaş: |