Çoban çiplak


Evli Liseliler Dönemi Başlıyor



Yüklə 150,32 Kb.
səhifə3/3
tarix30.07.2018
ölçüsü150,32 Kb.
#63055
1   2   3

Evli Liseliler Dönemi Başlıyor


Mehmet TEZKAN

m.tezkan@milliyet.com.tr

Okula başlama yaşını beşe çektik.. Durun onlar anne kuzusu, okul yaşında değiller itirazını hayata bir yıl erken atılacaklar daha ne istiyorsunuz sesleriyle susturduk!..

Böylece ortaokula başlama yaşı da dokuza indi.. 

Liseye gitme yaşı 13 oldu..

17’de iş tamam.. Kesintili zorunlu eğitim bitiyor.. Diploma alınıyor..

Haa.. Bu arada son dört yılı evde de geçirebilirsin.. Okula gitmene gerek yok.. 

Ara sıra televizyona takıl yeter!..

Peki okula gitmek isteyenler ne yapacak?

Ne anlamda ne yapacak!..

Evlenemeyecekler mi?

Liseye gittikleri için 17 yaşına kadar beklesinler mi? Mağdur mu olsunlar!..

* * *


Milli Eğitim Bakanlığı bu sorunu da çözdü.. Yönetmelikle lisede evli olma yasağını kaldırıyor..

Evlilere liseye gitme hakkı tanıyor.. 

Eğitim adına önemli bir adım!..

Onlar daha çocuk demeyin; bu sayede evlilik hayatına da bir iki yıl önce başlayacaklar; daha ne istiyorsunuz ki!.. 

15 yaşına gelen evlenmek için liseden mezun olmayı beklemeyecek.. 
***

Bence burada kalmamalı..

Madem hayatı hep öne çekiyoruz, madem liseliye evlilik izni çıktı, çocuk yapma izni de verilmeli!..

Haliyle, çocuk yapma yaşını da öne çekmeliyiz..

15 yaşında evlenen liseyi bitirene kadar nasıl bekleyecek? 

Beklemeye niyet etse bile ya kaçak maçak olursa!..

Sonra Milli Eğitim Bakanlığı ‘evlen ama çocuk yapma’ diyemez, insan haklarına aykırı olur!..

Bu kürtajı teşvik anlamına gelir ki iyi olmaz!..

Peki ne yapmalı?

Bakanlık bu meseleyi de çözmeli.. Lise yönetmeliğine iki satır daha eklerse iş hallolur..



Doğum izni sorunu çözer!..

Kız çocuklarını üç ay izin kurtarır.. O dönemi TV’den izlerler.. Ha bir de süt izni lazım tabii.. 

Aman unutmasınlar!.. 
Taksim Meydanı nelere tanık oldu

Dün şu gerçeği gördük..



Türkiye’de sivil toplum var.. Öyle eften püften değil, güçlü damar.. Her fırsatta dayak atılsa da, siyasal iktidarlar tarafından sevilmese de, günah keçisi yapılsa da..

Kimi zaman darbe yanlısı...

Kimi zaman terör örgütü gibi gösterilse de..  

Muhalif bir güç olarak varlar.. Meydandalar..



Sendika kıyafetiyle oradalar, dernek görüntüsüyle oradalar, öğrenci birliği kimliğiyle  oradalar, futbol kulübü formasıyla oradalar..

Bi şekilde oradalar..

Dün de oradaydılar, Taksim’deydiler..

1977’den sonraki en büyük kutlamaya imza attılar..

***

Dün şu gerçeği de gördük..



1 Mayıs demek Taksim demek.. Demek ki bundan o meydanın adı yılda bir gün 1 Mayıs meydanı olacak.. 

***


Peki başka ne gördük..

Geçen yıl açılan dev pankartta ‘1977’nin katilleri yakalansın’ yazıyordu.. Bu yıl; ‘1977’nin katilleri yargılansın’ yazılmış..  

Demek ki katil belli!..

Devlet de biliyor galiba.. Asker biliyor galiba.. Genelkurmay, katliamı soran mahkemeye ‘devlet sırrı okuyun hemen geri verin’ kaydıyla MİT’in raporunu mevcutlu yolladığına göre!..

Öyle veya böyle..

Dün Taksim’e gelen kime sorsanız devletin işi derdi.. Dediler de zaten!..

Genel kanı bu..

***


Daha başka ne gördük..

İşçi sınıfının örgütlü gücünü kaybettiğini gördük.. 35 yılda küçüle küçüle minnacık kaldıklarına tanık olduk..  

Rakam vereyim..

1980’de nüfus 44 milyon, işçi sayısı 5 milyon.. O yıl, DİSK 500 bin, Türk-iş 1 milyon 500 bin işçi için toplu sözleşmeye imza atıyor.. 

Günümüze gelelim.. 

Nüfus 75 milyona ulaştı, 13 milyon işçiden söz ediliyor.. Ama.. DİSK 200 bin, Türk-iş 300 bin, Hak-iş 150 bin işçinin toplu sözleşmesine imza attı..

Gerisi..

Sen sağ ben selamet..

***

Başka.. 


Geçen yıl da gelmişlerdi ama sayıları azdı.. Araya karıştılar.. Bu yıl sayıları fazlaydı, damga vurarak meydana çıktılar.. 1 Mayıslarda artık biz de varız dediler..

Onlara anti-emperyalist Müslüman gençler deniyor..

Gelerek, özeleştiri yaparak solcu gençlerden 40 yılın, 45 yılın özrünü dilediler..

Hoştu, anlamlıydı..

***

Başka, başka..



Meydanda hem Türkçe vardı hem Kürtçe vardı.. Ama en çok barış isteği vardı.. 


Ortadoğu'da racon kesen kesene!

Metin Özkan


metoozkan@gmail.com

ABD, Rusya ve Çin!


Suriye sorununda karşı karşıya gelmiş durumdalar.
Eğer bu dev güçler Suriye üzerinde iç içe geçmeye,
Ya da birbirinin üzerine bindirme yapmaya
kalkışırsa,
Bölgedeki küçük güçlerin vay haline!
Çünkü...
O zaman Ortadoğu yanardağ gibi patlar bilesiniz.
***
Gelelim Suriye'ye.
Ülke şiddet olaylarına bir türlü dur diyemedi...
Dahası Esad çatışmaların önünü alamadı...
Devreye giren 'Annan barış planı' işe yaramadı...
Özetle;
'Haberler umutsuz!'
Umutsuz ama...
Zaten Batı'nın istediği de buydu.
'Yani onlar istedi bir göz, Allah verdi iki göz!'
Ne diyecekler şimdi;
'Gördünüz, Esad gitmeden Suriye'ye barış gelmiyor!'
Bu da demek oluyor ki; Yaşanan gelişmeler ABD ve AB'nin 'Ortadoğu' ekmeğine yağ sürüyor.
***
Gelişmeler lehine olsa da Batılı müttefikler Rusya, Çin ve İran'ı ikna edip, Suriye konusunda yanlarına çekmek için büyük bir çaba harcıyor.
Henüz başarmış değiller,
Ancak...
Mücadeleyi bırakmış da değiller.
Onun için de cepheleşmeyi artırarak Esad'ı her gün biraz daha 'cani' muhalifleri ise 'kuzu' göstermeye devam ediyorlar.
Bu batının başarısıdır.
Daha önemlisi,
ABD, Avrupa ve Arap Birliği'nin artan baskısı...
Hem Moskova'nın, hem de Pekin'in Suriye politikalarını giderek zayıflatıyor.
***
Bu zayıflamayı fırsat bile Batılılar bölgeye 'akbaba' gibi çökmeye başladı.
İşte Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe'nin açıklaması;
'Eğer iki hafta içinde Suriye'de çok daha fazla BM gözlemcisinin göreve başlamasına olanak verilmezse BM Güvenlik Konseyi uluslararası askeri müdahalenin yolunu açacaktır.'
Yani diyor ki; Suriye'ye girmek için yeterli şartlar oluşuyor.
Suriye satrancı devam ederken gözden kaçırmamız gereken 'İsrail-Mısır' gerginliğini de atlamamız gerekir.
Hatırlayacağınız gibi Kahire ilk olarak elektrik üretiminin yarısını Mısır'dan aldığı doğalgazla üreten İsrail'in gazını kesti.
Sonra da Sina Yarımadası'nda gerçek mermilerle askeri bir tatbikat gerçekleştirdi.
Hem de Sina'nın İsrail işgalinden kurtuluşunun yıldönümünde...
Yetmedi tatbikatın ardından Mısır Yüksek Askeri Konsey Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi 'Mısır sınırından geçmeye cesaret eden düşmanın ayağı kesilir' diyerek sert bir mesaj yayınladı.
Anlayacağınız,
Ortadoğu da patlayan yanardağın lavları sadece Suriye'yi kuşatmakla sınırlı kalmaz bilesiniz!

ABD Kartları Açık Oynuyor

Mehmet Bedri Gültekin

mbgultekin@ip.org.tr

DTP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak ile Ahmet Türk’ün 21-28 Nisan tarihleri arasında ABD’ye yaptıkları ziyaretin ne anlama geldiğini en net şekilde ifade eden Şerafettin Elçi oldu.

“ABD artık bu işin içinde!”

ABD’nin Kürt sorununa ilgisi elbette ki yeni değil. Baba Barzani’nin zamanından beri hep sorunun bir parçası olarak varolageldi.

2000’e Doğru dergisinin “ABD’nin Üç İsrail Planı”nı kapak yaptığı 1988 yılından bu yana olan gelişmeler ise yakın tarih olduğu için herkesin bilgisi dahilinde.

Ama şimdi yeni bir durum var. ABD artık kartları açık oynuyor.



NELER OLDU?

Barzani’den sonra DTP’lileri de Amerika yollarına düşüren, ABD’nin bu açık tutumudur. Yansımalar şunlardır:

1- ABD dönüşü Barzani, daha üst perdeden Bağdat’a kafa tutmaya başladı ve bağımsızlığın zamanının geldiğini dillendiriyor.

2- Suriye’de örgütlenen terör; Kuzeydoğu’daki Kürt bölgesinde fiili bir özerklik durumu ortaya çıkarmıştır. ABD, Barzani aracılığıyla bu bölgedeki gelişmeleri kontrol etmeye çalışıyor.

3- Türkiye, Davutoğlu ve Erdoğan ağzından ABD’nin Irak ve Suriye politikasına tam teslim olduğunu son günlerde yeniden yüksek sesle bir kez daha ilan etti. Kerkük-Musul’un da dahil olduğu bir “Kürt Bölgesi” Türkiye’nin korumasında şekilleniyor.

4- AKP’nin yeni Anayasasının esasını, Türkiye’nin etnik temelde ayrıştırılması olduğu artık netleşmiştir. PKK (BDP) ile bu konuda anlaşma sağlanmış.

5- Bütün bu gelişmeler yaşandığı içindir ki Graham Fuller, Diyarbakır’ın bütün Kürt bölgesinin merkezi olacağını dillendirebilmektedir.

İşte BDP heyeti bu koşullarda Şerafettin Elçi’nin deyimiyle “Kürt sorununu çözmek” için Washington’da görüşmeler yapıyor.



YÜZYILIN BÜYÜK GERÇEĞİ

BDP’lilere ve bu Parti’nin peşinden giden bütün yurttaşlara son yüzyılın büyük gerçeğini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor:

Emperyalizmin işin içine girdiği her yerde çözülmüş olan bir sorun yoktur. Tam tersine katliamlar, etnik boğazlaşmalar, iç çatışmalar ve bölünmeler yaşanmış; sonuç halkların emperyalist boyunduruk altına girmesi olmuştur.

Şerafettin Elçi’nin ve BDP’lilerin ellerini ovuşturarak izlediği bölgemizdeki son gelişmelere bir kez daha bakalım:

Suriye’de, ABD ve işbirlikçileri tarafından beslenip silahlandırılarak ortalığa salınan haydut sürüleri, bugüne kadar binlerce insanın kanına girdi. Şer cephesi burada bütün gücüyle mezhep ve din çatışmaları çıkarmak için çalışıyor.

Irak’ta Maliki yönetimine karşı mezhep ve etnik ayrılıklar temelinde muhalefet örgütleniyor. Bu ülke de kanlı bir iç savaşa sürüklenmek isteniyor.

İran’a yönelik ambargo daha da ağırlaştırıldı. Bölgede emperyalizmin yeni köprü başları elde etmesine bağlı olarak bu ülkeye yönelik tehdit büyüyecektir.

1900’lerin başında emperyalizme ve iç gericiliğe karşı bir Kurtuluş Savaşı ve onu tamamlayan Cumhuriyet Devrimi ile vücut bulan Türkiye’nin temel yapısını değiştirmeye yönelik çabaların ise büyük çatışmalar olmadan gerçekleşebileceğini sanmak ham hayaldir.



OLMAYACAK DUA ve TARİH BİLİNCİ

Dolayısıyla;

ABD’nin peşine takılarak Kürt sorununu çözmeye kalkışmak demek;

Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da sonu gelmez çatışmaların fitilini ateşlemek demektir.

ABD son yirmi yıl içinde bu bölgede yaklaşık 1.5 milyon insanın ölümüne yol açtı.

Kürt sorunu üzerinden yapmak istediği bu yeni düzenleme, en az bir o kadar mazlumun daha ölmesi demektir.

Peki bu kadar ağır bir bedelin sonrasında PKK (BDP) hedefine ulaşabilecek mi?

Fuller’in deyimiyle Diyarbakır’ın merkez olduğu “Büyük Barzanistan” kurulabilecek mi?

İşte, büyük bir hızla değişmekte olan yeni dünya dengeleri içinde “olmayacak dua” budur.

Tahran-Bağdat-Şam üzerinden Beyrut’a kadar uzanan anti Amerikancı cephe, bundan sonra bölgemizde neyin olacağını da gösteriyor.

Türkiye’nin, eninde sonunda bu cephe içindeki yerini alacağını görememek ise tarihi hiç bilmemek demektir.


Bu kadar hakareti alkışlayan bir gençlik


Afet ILGAZ

Başbakan’ın AKP’li gençlere yaptığı konuşmayı, dişimi sıkıp sonuna kadar dinledim. Baştan aşağıya hakaret dolu olan konuşmayı sık sık alkışlayan bir gençlik ve bürokrat grubu vardı, bakakaldım.


Hakaret, yüzde 51 olan Türk halkına yapılıyordu. Halkın itiraz eden, eleştiren (ileri demokrasi ya) grubu o gün hangisiyse, ona. Başbakan ceketini çıkarmak için izin istedi, alkış kıyamet! Alkış eyleminin niteliğini buradan anlayın artık.
Bu çocuklar genç, delikanlı, haksızlığa baş kaldıran heyecanlı bir yaştalar... Hayatları boyunca ahlakî tepkileri bu mu olacak?
Zavallı kime denir?
Başbakan’ın tiyatroculara yaptığı hakaret, dünya siyaset tarihinde görülmemiş, görülmesi de mümkün olmayan cinstendi.  “Zavallı” lığın tanımını değil de, nerede, nasıl kullanıldığını herkes bilir. Zavallı lafı merhametle söylenmişse diyeceğim bir şey yok. Genellikle böyle söylenir. Böyle söylenmiyorsa derin bir aşağılama vardır içinde. Yani gücü kuvveti, malı mülkü, iktidarı, sözünün geçerliliği, başarısı falan olmayan adam demektir. Hatta bu bile değildir. Türk merhameti, vicdanı bu kelimeyi o anlamda kullanmaz. Ayrıca bu akıllıca bir iş olmaz.
Çünkü kimin ne zaman “zavallı” bir duruma düşeceği de belli olmaz. Düşmez kalkmaz bir Allah demişler.
Eğitimli, çalışan bir kişi zavallı olur mu?
Tiyatro eğitimi zor bir eğitimdir. Tiyatro eğitiminden geçmiş özellikle devlet tiyatrosundan gelmiş kişilerin dizilerde ne kadar farklı bir durum oluşturduğunu hep görürüz. Oyunculuğu bırakın, tiyatro bir kültürdür, inceliktir, birikimdir. Dünya edebiyatını bilirsiniz, kendi edebiyatınızı bilirsiniz, günlerce oturup tekst ezberlersiniz, dramatizasyon çalışırsınız. Bu insanlar eğer Başbakan’ın ileri demokrasisine güvenip yönetimi eleştirirlerse yandılar. Başlarına öyle adamlar getirirler ki, onlar tiyatronun ilk harfini bile bilmezler. Bununla bir milletin tiyatrosu inşa edilebilir mi?
***
Namık Kemal’in “Vatan Veya Silistre” sini bilirsiniz. İlk oyunlarımızdandır ve ilk politik oyundur belki de. Oynandığı vakit tiyatroda kıyamet kopmuştur. Seyirci ayağa kalkmış ve  “Muradımızı isteriz”  diye slogan atmıştır. Gerçi Sultan Murat tartışmalı bir padişahtır ama Abdülhamit Han zamanında bile seyirci itiraz etmeyi biliyordu ve bu hakkını kullanıyordu.
Siz, yönetimi eleştiriyor diye yüz yıllık bir kurumu nasıl hakaretlerle yerle bir edersiniz?
Tarih bunları yazmayacak mı sanıyorsunuz?
***
Bu iktidar döneminde en fazla şiddet gören kesim eğitimliler. Her gün bir doktor, bir öğretmen dövülüyor. Bu çok düşündürücü bir durum.


Bir tek "Pandora’nın Kutusu" kaldı


Selcan TAŞÇI

Cezayir Lokantası’ndaki DPI (Demokratik Gelişim Enstitüsü) “çalıştayı”nın “PKK toplantısı” olarak afişe edilmesinden rahatsız olan “katılımcı” köşe yazarlarından Ali Bayramoğlu “zibidiler” diyordu dün adı değişen huyu baki kalan gazeteye, Ahmet İnsel “lağımcı gazeteciliği” diye nitelendiriyordu yaptıkları işi...


Benim ilgimi en çok Cengiz Çandar’ın yazdıkları çekti.
Yok yok, hem Ameriklancı, hem Filistin gerillası, hem devrimci hem liberal olabilen birinin “hem Müslüman, hem tetikçi hem de aptal olunmaz” diye ders vermeye kalkışmasındaki garabetten bahsetmiyorum...
Takıldığım yer başka...
Daha yazının en başında, gayet iddialı biçimde “Bizim gibilerin her şeyi açıktır!” diyor Cengiz Çandar.
Yazı da bu tezinin delil dosyası gibi zaten. Paragraf paragraf izahat vererek  “gizli kapaklı iş yapmadığını” ispata çalışıyor.
Şeffaflığı o denli abartıyor ki “twitter palavrası” dediği iddia için bile satırlarca açıklama yapıyor:
“Mason Locası’na girip çıkmam’sunturlu bir yalan.
DPI toplantısının sabah oturumundan ayrıldım ve Helsinki Yurttaşlar Meclisi ile Friedrich Ebert Vakfı’nın düzenlediği ’Yeni Anayasaya Doğru ve Ortadoğu’konulu bir uluslararası konferansta konuşma yapmaya gittim ve döndüm.”
Neredeyse GSM operatöründen bahse konu gün bulunduğu yerleri gösteren koordinat raporu isteyecek; “aha da belge” diye çarşaf çarşaf ilan verecek!
Bununla kalsa iyi, bir de eski defterleri açıyor Çandar. “Doğu Perinçek ve Aydınlık çevresi”den “Ergenekoncu geleneğin uzantısı 28 Şubatçılar”a kadar hakkında yazıp çizen kim varsa “toplu cevap” töreni düzenliyor köşesinde onlara...
“JİTEM’den 28 Şubat’a, 28 Şubat’tan Ergenekon’a, Ergenekon’dan bu günlere ‘istihbaratçılık’ işinin de kalitesinin düştüğünden” yakınarak “hepsi dezenformasyon” diyor.
İşin ehli daha iyi bilir tabii lafımız yok da bir tek basit sorumuz var Çandar’a.
Madem Hasan Cemalvari bir “kendimi yazdım” işine giriştin, “o gece”yi neden es geçtin? Madem “Bizim herşeyimiz açık” diyorsun, “o gece” hatırlatıldığında neden kulağını, gözünü, ağzını kapatıyorsun?
Bir tek o gecenin sansüre tabii olması garip değil mi!
Cezayir Lokantası’nda kimlerle, ne konuştuğunu ayrıntısıyla anlattığın gibi, neden 18 Şubat 2005 gecesi Bebek’teki o İtalyan Lokantası’nda kimlerle ne koştuğunu da anlat(a)mıyorsun?
Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, CIA ajanı Mark Parris, Kandil ulağı Hasan Cemal, Soros’çu Can Paker ve eski TRT Genel Müdürü Cem Duna ile ne yediniz o gece; sadece İtalyan yemekleri mi!
Dolu dolu 7 yıl geçti o günden bugüne; 7 yılda az şey dönüşmedi bu ülkede... Ve dönüşümün hemen her kademelerinde/sektöründe, bu isimlerden biri/birkaçı muhakkak vardı ne hikmetse!..
Her şeyi açıyorlar, saçıyorlar, açıklıyorlar; an geliyor itirafta yarışıyorlar, ama o gece “Pandora’nın Kutusu” sanki; ödleri kopuyor kapağını kaldırmaya!
Sanırsın yakın geçmişimizin bütün günahları o gece de saklı!
Sanırsın esir alacak kilidini açanı!
Sükutun ikrardan geldiğini bildikleri halde, suskun kalmaktaki ısrarlarına bakılırsa; öyle mi yoksa!
1 Mayıs Dünya Tiyatrolar Günü(!)
Tazyikli suyla zatürreye itilen Tekel işçilerinin, ihmal yüzünden ölümün kucağına bırakılan maden işçilerinin, ezilen çocuk işçilerin, ücretlerdeki eşitsizliğin, sosyal hak taleplerinin esamesinin bile okunmadığı mutlu, mesut, bahtiyar işçiler gününün kekremsi tadına katlanmak zorunda kalmaktansa bence böyle olsun bundan sonra...
İktidar, beğendiği işçi sendikalarına ay pardon kumpanyalara sponsor olsun...
Önce Eyüp Sultan’a gidip toplu şükür namazı kılsınlar;  “Hamdolsun Rabbim bize böyle adil, böyle emeğin sömürülmediği, böyle kul hakkının yenmediği bir ülkede işçi olabilmeyi nasip etti”  diye... Sonra da danslı-müzikli oyunlar sahnelensin alanlarda!
Dün, gözlerinizi ovuştura ovuştura izlediğiniz türlü şaklabanlığa da  “önümüzdeki yılın kostümlü prova”sıydı der geçersiniz artık; yoksa aklınıza mukayyet olmanız zor gözüküyor bu koşullarda...
Dağı’dan Altan’a “ensest” desteği
Bülent Arınç RTÜK toplantısında “Dizilerde ele alınan marjinal konular, karşı cinsler arasındaki ilişkiler, ensest ilişkiler, işlenen temalar toplumun tahammül sınırını zorlamaktadır” deyince ensesti “aile içi sevginin doruğu” sayan zihniyetin destekçisi Ahmet Altan  “Bu programları izleyenleri toplama kamplarına mı kapatacağız?”  diye veryansın etmişti ya...
Tahmin edin hangi gazeteden destek geldi Altan’a!
İhsan Dağı “RTÜK özel kanallarda gösterilen dizilerin içeriğine, dizideki kahramanların ahlakına, kıyafetine, arkadaşlıklarına müdahalede bulunmaya çalışıyor... ‘Sanal’ kişiliklerin hayatına böylesine müdahale etmeye kalkışanlar herhalde ‘reel’ insanları da başıboş bırakmazlar. Onları da kendi ahlaklarıyla ahlaklandırmak, kendi kıyafetleriyle donatmak, kısaca kendilerine benzetmek isterler...” yazdı dünkü Zaman’da!
Pehhh...
Muhafazakalarların, sapıklık, sapkınlık savunucularıyla ittifak yapabildiği çağda biz de tutmuş işçi/emekçi,-liberal/kapitalist kardeşliğine şaşıyoruz hâlâ!
Kandil’de mi tutuklandılar
Hasan Cemal, KCK operasyonu kapsamında tutuklanan Mahmut Alınak’ı yazmış dün. Suçunu tarif ederken şöyle diyor:
 “Yazdığı makalelerle teröristlik yapmış!”
Ümraniye soruşturması çerçevesinde tutuklanan Mustafa Balbay Cudi’de, Tuncay Özkan Kandil’de, Ergun Poyraz Gabar’da mı yakalanmıştı?
Odatv operasyonunda tutuklanan Soner Yalçın’ı bomba düzeneği kurarken, Müyesser Yıldız’ı molotof kokteyli hazırlarken, Barışlar’ı (Pehlivan ve Terkoğlu) Taksim metrosunu havaya uçurmaya hazırlanırken mi, suçüstünde mi “enselemişlerdi” sanki...
Yüklə 150,32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin