ÇOCUK ve DUA
Mustafa ÖZÇELİK
Bir çocuğun hayatı dua ile başlar.Daha ana rahmine düştüğü ilk andan itibaren sağlıklı doğması, hayırlı bir evlat olması noktasındaki dualar, bir çocuk için gıyabında onun için yapılan ilk niyazlardır. Bu durum, ebeveyn için bir ömür boyu süren bir durumdur. O bakımdan anne-baba duası almak, din açısından da çok önemli görülmüştür. Hepimiz bu tür dualarla Yaratıcı'dan talep edildik, doğduk ve yaşadık. Bilelim veya bilmeyelim her anne ve baba, çocukları için devamlı dua halinde oldular. Çocuklar da bu dualarla büyüdüler. Hayata öyle katıldılar.
Çocuk, kendini idrak etmeye başladığı andan itibaren bu defa duayı müşahhas olarak evdeki büyüklerinin semaya açılan avuçlarıyla idrak eder oldu. Ne yapıldığını, ne söylendiğini bilmese dahi minicik avuçları semaya açıldı, dudakları kıpır kıpır dua etti. Dua ettik. Yaratılıştan getirdiğimiz fıtri temizliğimiz bu sayede korundu. Ardından henüz namaz çağına gelmeden önce dua, bir çocuğun hayatının en önemli ritüeli oldu. Gece, kendini uykunun kollarına teslim etmeden önce yatağımızın başucunda oturan büyükler, bize önce yatak dualarını öğrettiler. Bu dualar, bir çocuk için öylesine önemliydi ki dua edilmeden gözleri asla kapanmazdı. Dua, gecenin karanlığında uyku gölüne cesaretle girebilmemizin tek imkânıydı.
Hafızamızı bir yoklayalım. Hangimiz hatırlamaz ki “Yattım Allah kaldır beni/Rahmetine daldır beni/Can bedenden ayrılınca/İman ile gönder beni…” şeklindeki yatak dualarını… Dini öğrenmemiz de bu duaların sayesinde oldu. Allah, peygamber, Kur'an, melek..kavramları bu dualar arasından süzülüp çocuk kalbine indiler. “Yattım Allah kaldır beni/Nur deryasına daldır beni/Can bizden ayrılırken/İman ile Kuran ile gönder beni…” Kur'an'ı önce böyle telaffuz ettik, ardından duvarda temiz bir mahfaza içinde asılı yerinden saygıyla indirilip huşu ile okunmasına tanık olduk. “Yattım sağıma, döndüm soluma/Melekler şahit olsun dinime imanıma/Benden selam olsun/Varacak mekanıma/Yattım Allah kalkarım inşallah/Kalkmazsam lâ ilâhe illallah..” derken Allah, melek, ölüm, ahiret, din, iman, kavramları içimizde yerlerini birer birer almadılar mı?
Sonra, bu daların ardından gelen ninnilerle doldu kulaklarımız…. Onların da hepsi birer anne duası değil miydi? Genellikle mani şeklinde söylenen bu manzumelerde de yine dua vardı. “Ay doğar gökte Allah/Bu sevgi nedir Allah/Ya oğluma uyku ver/Ya bana sabır Allah..” şeklindeki bir ninni duanın ta kendisi değil miydi? Hepimiz, biliriz ki, biz böyle tanıştık dua kavramıyla… Onlarla sığındık gecenin karanlıklarına ve korkmadık hiçbir şeyden… Melekleri yanı başımızda hissettik. Görmediğimiz peygamberimizi bu dualarla sevdik. O'nun tarafından sevilmek istedik. Kimimiz Hz. Hasan kimimiz Hz. Hüseyin olmayı diledik. Hayata öyle başladık. Güçlü, dingin bir ruhla… Bunu dualarla gerçekleştirdik.
Dua ile çocuk arasındaki ilişkiyi, bir anne-babanın kendilerine emanet olarak verilen bir çocuğu Yaratıcı'nın kudret ellerine teslim etmekle duyduğu iç huzur ve güvenliğin ötesinde bir sebepte de aramak gerek... O da şudur: İnsan hangi yaşta olursa olsun, dua ederken beden elbisesinden sıyrılır adeta ruh kesilir baştan sona… Çünkü başka türlü olmaz aşkın bir varlıkla, yaratıcıyla çok özel bir iletişim kurabilmek. Yani bu anlamda dua ederken bir insan çocuk saflığına bürünmek durumundadır.
Çocuk safiyeti, ondaki gönül temizliği olmadan insan dua bilincine ulaşamaz. Bu yüzdendir ki çocuk, ruhuna dolan duaların aydınlığında artık hayata çıkarken, hayat içerisinde bir sürü zorluklarla karşılaşır, birçok istekleri olur. Çünkü ne korkularını ne sevinçlerini açık açık anlatabilmek çocuklara göre değildir. Kaçımız fark eder ki bir çocuk işte o anda mesela eve asık suratla gelen babasının yüzünün gülmesi için dua ettiğini… Adeta melekleri görücesine kar yağarken ellerini açmasa bile yüreğiyle yaratıcıya seslendiğini… İşte bu masumiyet hissidir ki çocukta dua daha güzel bir anlama bürünür. Hele çocuk duasındaki doğallık çok dikkat çekicidir. O, dua ederken sadece yüreğini konuşturur. Kendini koruyan kudret önünde en masum haliyle teslimiyet içredir.
Ya da insanın acizliğini bilinçle idrak etmesi çok önemlidir. Zira bir kudretin huzurundadır. Bütün nefsi mülahazalardan uzak, kendisi acz makamında olmalıdır. Yaşı ve yapısı gereği henüz büyümemiş bir çocuğun acizliği ne müthiş bir teslimiyetin ifadesidir. Artık, yemekte dua, sabah kalktığında dua, yolculukta dua, okula giderken dua, sınava başlarken dua… Bu böyle devam edip gider. Duayla doğan çocuk, duayla büyür. Onunla güç kazanır. Onunla korunur bütün tehlikelerden.
Hayatta olan şeylerin edebiyata girdiği bildiğimiz bir gerçektir. Öyleyse şimdi de bu durumu şairlerin dilinden izleyelim:
Şairler için “büyümemiş çocuklar” denir. Ya da “İçindeki çocuk”u öldürmeyen kişi olarak bilinir şairler. Bundan olacak ki, bir şair hangi yaşa gelirse gelsin, o ana kadar hangi konularda şiirler yazarsa yazsın dua ile temasını hiç kesmez. Dua şiirleri yazarken, bir yandan da kimi zaman çocukluğuna döner ve çocuk diliyle dualar eder şiirinde… Edebiyatımızda böyle çocuk duası temasını işleyen pek çok şiir bulunmaktadır. Bunlara bakıldığında da aynı durum görülür. Çocuk, Allah'la senli benli, samimi bir iletişim içindedir. Sadece ondan ister. Ahmet Urfalı'nın şirinden şu bölüme bakalım: “Her gün doğar güneşim/Annem babam kardeşim/Ulu çınarlar eşim/Yeni dal ver Allah'ım” Ya da “Gerçeği görsün gözüm/Doğruyu bulsun özüm/Güzeli desin sözüm/Tatlı dil ver Allah'ım…”
Bir çocuk böyle dua eder mi? O zaman çocukluğumuzu hatırlayalım. Böyle dualar etiğimizi mutlaka hatırlayacağız demektir.
Çocuk gönlünde o kadar geniş ve sınırsız bir evren vardır ki bu durum dualarına da yansır. İstediklerini herkes için ister. Kendini şu ya da bu insanla/insanlarla, ülkeyle/ülkelerle sınırlamaz. Bu noktada yine çocuk dualarını şiirleştiren başka bir şaire, Ali Akbaş'a kulak verelim: “Gün ola, düğün ola/Düşte gördüğüm ola/Ya yaza, ya kışa/Ayrılar kavuşa/Dargınlar barışa/Sayrılar sağ ola/Bozkırlar bağ ola…”
Görüldüğü gibi burada yer, kişi, zaman, coğrafya yoktur. Geniş bir tasavvur çerçevesindedir söylenenler.
Bir de Selami Yıldırım'a bakalım: “Bir beyaz kağıdım, kalem değmemiş/Bahtımı kara yazma Allah'ım/Gönlümü dilekçe eyledim sana/Gülen gözlerimi üzme Allah'ım…” ya da “Babama güç ver, anneme sabır/Hayatın yüküyle ezme Allah'ım/Sana yöneldim açtım elimi/Gönlüme sınır çizme Allah'ım…” dizeleri de çocuğun dua ettiği varlığı kavrama biçimiyle ilgili ilginç ipuçları vermiyor mu bize? Elbette vermektedir.
Söz şairlerden açılmışken asıl hatırlamamız gereken isim elbette Fazıl Hüsnü Dağlarca olmalıdır. Zira dua kavramının çocuk ruhundaki yansımalarını konu edinen ve böylece çocuğun Allah'la olan bu samimi iletişimi konusunda müstakil bir kitap yazan odur. “Çocuk ve Allah” isimli kitabında o da duanın çocuk ruhundaki yerini çok çarpıcı dizelerle anlatır: “Ve senin duaların varsa/Benim de vardı/Çocuğum geceleri dua et/İnsan uzaklaşabilir Allahtan…”
Edebiyatımızda bu anlamda pek çok örnek bulmak mümkündür. Ama hepsinde ortak olan nokta çocuk diliyle daha doğrusu kalbiyle yapılan duaların hususiliği, içtenliği ve evrenselliğidir. Zira bir çocuk sadece kendisi, anne-babası için değil mesela ölmekte olan bir kedisi için, tanımadığı yoksul çocuklar için de dua eder. O bakımdan insanın hangi yaşta olursa olsun duayı çocuğun Yaradan'ı ve yaratılanları kavrama biçimiyle dua edilmesi duanın her zaman saf, içten olmasında önemlidir.
Çocuklarımız dün olduğu gibi bugün de seccadelerinin üstünde ellerini semaya kaldırmış ninelerin, dedelerin, annelerin, babaların huzur ikliminde nefes alıp vermek istiyorlar. Onların meleksi yüzlerine iyice bir bakalım. İstedikleri sevgi, huzur değil mi? Böyle bir hayat ise her sözün, her davranışın duaya dönüştüğü bir hayat olabilir ancak. Böyle bir hayatı kurabilenler sonsuz baharın neşesine daha bu dünyada ulaşmış insanlardır. Bu mutluluk ise duanın Rabbani bağışıdır.
Modern zamanların hayatımızdaki dua gerçeğini örselediğini biliyoruz. Bu durum, özelilikle çocuklar için çok ciddi bir eksiklik olarak kendini hissettirmektedir. Bu bakımdan çocuğu dua ile tanıştırmak, karşılaştırmak gerekiyor. Onun ruhen sağlıklı yetişmesi, o yaşlarda alacağı dua eğitimiyle, terbiyesiyle çok yakından ilgilidir. Bir kez daha belirtmekte yarar var: Çocuk dinle ilgili temel kavramları dualar yoluyla içselleştirmek ve öğrenmektedir. Sonradan edinilecek kitabi bilgiler o yaşlarda çocuk kalbine yerleşenlerle asla aynı olmaz. Bu gerçek asla unutulmamalı…Sağlıklı bir din anlayışı, çocuk yaşlarda önce duygu olarak kazanılır sonra kitabi bilgilerle bu durum bilgi ve bilinç haline dönüşür.
Öyleyse bizlere kutlu birer emanet olarak verilen, bir ilahi bağış olarak sunulan çocuklarımızı geleneğimizde olduğu gibi dualarla büyütmek, onları birer dua insanı haline getirmek çok önemli görülmelidir. Gerek onların ruhen sağlıklı birer birey olarak yetişmeleri gerekse geleceğimizin mimarlarının onlar olacakları gerçeğinden hareketle evlerimizi dua edilen evler, dillerimizi dua eden diller haline getirmek gerekir.
(Diyanet Avrupa Dergi, Aralık 2006)
Dostları ilə paylaş: |