Oldukça basitmiş gibi görünen oyunun tüm yönlerine, özellikle de tanımı ve işlevine yönelik literatürde net açıklamalar yoktur.
Smith ve Cowie (1989), oyunla ilgili kuramların on dokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci yüzyılın başında geliştiğini belirtmiştir. Önce felsefe, pedagoji, antropolojide başlayan oyun araştırmaları ve kuramları daha sonra psikoloji ve sosyolojide artarak sürmüştür.
Oyun kuramları şu şekilde özetlenebilir:
Friedrich Froebel, oyunun eğitsel değerine ilişkin görüşler öne sürmüştür.
Friedrich Froebel, oyunun eğitsel değerine ilişkin görüşler öne sürmüştür.
Herbert Spencer, oyunda “fazla enerji” kuramını ortaya atmış; Karl Groos, Spencer’i eleştirerek “egzersiz” ya da “uygulama” kuramını geliştirmiştir.
Jean Piaget, bilişsel gelişim kuramında, Groos’un oyunun bir ön egzersiz olduğu görüşünü ve oyunun öğrenmede önemli olduğu yaklaşımını eleştirmiştir.
“Piaget’ye göre oyunun temel işlevleri, tekrarlama yoluyla mevcut becerileri geliştirmek ve çocuğa bir egemenlik duygusu kazandırmaktır. “
Lev Vygotsky, oyun kuramında gelişimin duygusal ve bilişsel yönlerini birleştirmiştir. Ona göre, “mış” gibi oyun düşsel bir durumdaki etkinlik aracılığıyla çocuğu hali hazır durumun baskılarından kurtarmaktadır.
Lev Vygotsky, oyun kuramında gelişimin duygusal ve bilişsel yönlerini birleştirmiştir. Ona göre, “mış” gibi oyun düşsel bir durumdaki etkinlik aracılığıyla çocuğu hali hazır durumun baskılarından kurtarmaktadır.
Jerome Bruner, Sara Smilansky ve Jerome Singer gibi daha yeni yazarlar oyunla yaratıcılık arasındaki ilişkileri, “fantezi” ve “sosyo-dramatik” oyunun değerini vurgulamışlardır.
Brian Sutton-Smith “oyunun idealleştirilmesi” eğiliminden söz etmiş ve oyun kuramlarının çocukların gerçek davranışlarını değil yetişkinlerin çocukları denetim altında tutma gereksinimlerini yansıttığını belirtmiştir.
Oyunu tanımlamaya çalışırken ya da oyunla ilgili bir yazı okurken, "Huizinga" ile karşılaşmamak mümkün değildir.
“Huizinga", oyunun insan için önemini ve insanın, kültürü oluştururken kullandığı oyunu, belgelere dayandırarak “Home Ludens” isimli kitabında ortaya koymuştur.
Huizinga (1995: 16)’ya göre, "Oyun; özgürce razı olunan, ama tamamen emredici kurallara uygun olarak belirli zaman ve mekân sınırları içinde gerçekleştirilen, bizatihi bir amaca sahip olan, bir gerilim ve sevinç duygusu ile 'alışılmış hayattan başka türlü olmak' bilincinin eşlik ettiği, iradi bir eylem veya faaliyettir."
Huizinga “Homo Ludens’te, oyunun kültürden daha eski olduğunu vurgularken, insan uygarlığının genel oyun kavramına hiçbir temel özellik katmadığını belirtmiştir.
Ona göre hayvanlar tamamen insanlar gibi oyun oynamakta ve oyunun bütün temel çizgileri hayvan oyunlarında çoktan gerçekleştirilmiş durumdadır.
Oyun Huizinga’da “kendisinden başka bir şeye indirgenemeyen bir olgudur”. Oyun, sadece biyolojik bir olgu da değildir. Aynı anda fazla enerjinin boşaltılması; dinlenme ve rahatlama gereksiniminin karşılanması; hayata hazırlanmak; toplumun dolaysız doyumlarını yasakladığı içgüdülerin doyumlandırılması; kişinin kendi üstünlüğünü sınamak ve göstermek için toplumun diğer üyeleri ile yarışmaya girmesi vb.’dir (Oskay, 2000: 146).
Oyun kendisine katılanları gönüllü ve kendiliğindenlikli bir yaşam alanına kavuşturmakta; onları toplumun diğer üyelerinden (alanlarından) ayırmakta; onlara, toplumdan geçici olarak tecritlenmiş bir mekan ve olağan zamandan farklılaştırılmış ayrı bir zaman sağlamaktadır.
Oyun için konulmuş olan ve uyulduğu için geçerli sayılan kurallar, belirli bir süre ile sınırlanmışlık ve oyundan başka hiçbir dış gerçeklikle temasta bulunmama olanağı, oyunda, olağan hayattan daha büyük zevkler bulabilmeyi, oyunla dinlendirici bir zaman geçirmeyi sağlamaktadır.
Bu durum oyuna katılan topluluk üyeleri arasında dayanışma sağlamakta; onlara maddi çıkar endişelerinden uzak bir yaşam biçimi sunmaktadır (Oskay, 2000: 146-147).
Huzinga’ya göre oyun kendisine zıt olan şeylerle, yani ciddi olan şeylerle, olağan olanlarla, gündelik yaşamda yaşananlarla açıklanabilir.
Huzinga’ya göre oyun kendisine zıt olan şeylerle, yani ciddi olan şeylerle, olağan olanlarla, gündelik yaşamda yaşananlarla açıklanabilir.
Bu, oyunun gönüllü bir katılım olduğunu göstermektedir. Ona göre, her oyun gönüllü bir eylemdir. Emirlere bağlı oyun, oyun değildir.
Huizinga, oyunun, insan ve sorumlu yetişkin insan için, isterse oyunu ihmal edebileceği bir işlev olduğunu söylemektedir.
Oyun her an ertelenebilir veya iptal edilebilir. Oyun bir görev değildir. “Serbest zaman” içerisinde gerçekleştirilir.
Oyunun iki temel çizgisi, oyunun “serbest olması” ve “özgür” olmasıdır. Oyun “gündelik” ya da “gerçek” hayat değildir.
Oyun “yalıtılmış” ve “sınırlı” olma özelliklerine sahiptir. Oyun zaman ve mekan olarak bazı sınırların içerisinde oynanmaktadır.
Oyun alanının sınırları içerisinde kendine özgü ve mutlak bir düzen hüküm sürmektedir. Huizinga buradan hareketle oyunun düzen yarattığını hatta oyunun düzenin ta kendisi olduğunu söylemektedir.
Dünyanın mükemmel olmaması ve hayatın karmaşıklığı içinde; geçici ve sınırlı bir mükemmellik yaratan oyun, mutlak bir düzen gerektirmekte, bu düzenin en küçük ihlali oyunu bozmakta, oyunun niteliğini ve değerini yok etmektedir.
Dünyanın mükemmel olmaması ve hayatın karmaşıklığı içinde; geçici ve sınırlı bir mükemmellik yaratan oyun, mutlak bir düzen gerektirmekte, bu düzenin en küçük ihlali oyunu bozmakta, oyunun niteliğini ve değerini yok etmektedir.
Oyuna uygulanabilen nitelemeler arasında “gerilim” de sayılmaktadır. Gerilim belirsizliğe ve şansaişaret etmekte, gevşemeye yönelik bir eğilim de göstermektedir.
Gerilim unsuru beceri oyunlarına ya da yapboz, fal, hedefe atış gibi bireysel problem oyunlarına hükmetmekte ve oyun az veya çok bir yarışma niteliği kazandıkça daha da önem kazanmaktadır. Bu gerilim zar oyunlarında ve sportif yarışmalarda doruk noktasına çıkmaktadır.
Huizinga, oyuna ilişkin açıklamaları ışığında özetle;
“oyunun biçim açısından özgür, kurmaca ve olağan hayatın dışında yer aldığı hissedilen, ama yine de oyuncuyu tamamen özümleme yeteneğine sahip bir eylem”
olduğunu söylemektedir.
“Oyun her türlü maddi çıkar ve yarardan arınmış bir eylemdirvebu eylem bilhassa sınırlandırılmış bir zaman ve mekandatamamlanmaktadır.”
“Oyun belirli kurallara uygun olarak düzen içinde cereyan etmekte ve kendilerini gönüllü olarak bir esrar havasıyla çevreleyen ya da alışılmış dünyaya yabancı olduklarını kılık değiştirerek vurgulayan grup ilişkileri doğurmaktadır.”
Oyun kültüre bir geçiş, çocuk oyunları da çocukların yetişkinler dünyasına katılmalarını sağlayan bir yoldur (And, 1979: 43).
Bazı çocuk oyunlarının eski ritüel, inanç ve büyü kalıntılarını günümüz toplumlarında halen yaşatmaları sebebiyle kültür aktarımına en iyi kaynağı teşkil etmeleri de önemli saptamalardan biridir (Boratav, 1994: 247-248).
Çocuk oyunlarının çoğunun eski ritüellerin devamı olmasına örnek olarak uçurtma, kamçı (topaç), kukla, körebe ve salıncak oyunları örnek gösterilebilir.
Konya’da çocukların uçurtma uçurmasının hem günah olduğu hem de uçurtma uçurulduğu zaman yağmur yağmayacağı, ekinlerin kuruyacağı inancı vardı.
Japonya ve Kore de ise uçurtmanın -Hindistan’daki salıncak gibi- gök ile yeryüzü arasındaki ilişkiyi kurmak için oynandığı tespit edilmiş.
Konya’da çocukların kamçı ile döndürdükleri topaç (fırça ya da kozak oyunu da denir) oyununa iyi gözle bakılmazdı; çünkü fırçayı bulan Yezit’in, İmam Hüseyin’i öldürttükten sonra kellesini ayağıyla vura vura döndürdüğü inancı vardır.
Anadolu’da çok yaygın olan kukla oyunu da Şamanizm kalıntısı olarak yağmur yağdırmak için kuklanın kullanılmasıyla bağlantılıdır.
Anadolu’da çok bilinen körebe oyununun çok eskilerde başrahip olan kişinin keçi kılığına girmesi ve bir günah keçisi araması, birine dokununca da “yandın” diye bağırması, o kişinin gerçekten kurban olarak yakılması ritüelinin kalıntısı olabileceği söylenmektedir.
İnsanın ilerdeki yaşamında yararlı olacak bilgi,beceri, alışkanlık ve yaşantıları oyun etkinlikleriyle elde edip, geliştirdiği görüşü araştırmacıların hemen hemen hepsi tarafından kabul görmüştür.
Bu açıdan bakıldığında; oyunlar çocuklar için toplumsal davranış kalıplarının pratik olarak denendiği en uygun ortamı sağlamaktadır. Bourdieu’nun (2006), toplumun devamlılığı için kritik bir önemi bulunduğunu söylediği “edinilmiş yatkınlıkların” birçoğu çocuk oyunlarında kazanılmaktadır.
Çağımız, insanları hareketsizliğe sevk eden bir yaşam ortamı sunmaktadır.
Çağımız, insanları hareketsizliğe sevk eden bir yaşam ortamı sunmaktadır.
uzaktan kumandalı ev araçları insanları her geçen gün hareketsizliğe sevk etmektedir.
Bugün apartman dairelerinde, kalabalık okul ve kreşlerde yaşayan,sınırlı olarak hareket imkânı bulan, zamanının büyük bir kısmını kapalı alanlarda geçiren çocuklar; yeterli oyun alanı bulamamaktadırlar.
“Oyunla hemen hemen herşeyi öğretmek mümkündür.”
Çocuk, oyun içerisinde deneyim kazanmakta, taktikler geliştirmekte, düşünüp çözüm yolları üretmekte ve çeşitli kararlar almaktadır. Böylece, kazandırılmak istenen beceriler, değerler ve kazanımlar oyun içerisinde kolaylıkla kazandırılabilmektedir.
Oyun içerisinde daha rahat davranan çocuk, zayıf yönlerini kavrayarak; yeteneklerini, gerçek kişiliğini, bilgi düzeyini daha yalın ve gerçekçi bir şekilde ortaya çıkarır.
Oyun, çocuğun psikomotor (devinişsel), zihinsel (bilişsel) ve duyuşsal gelişiminde hayati bir öneme sahiptir.
Oyun, aynı zamanda bireyin ahlaki (moral) gelişimini sağlayan önemli bir olgudur (Çamlıyer, 2001).
Oyun farklı yaş dönemlerine göre değişiklik gösterir. 2 yaşından sonra çocuklar yaşantılarının farklı yönlerini yansıtan dramatik oyunlara yönelirler. Çocukların oyun dönemlerini şöyle sıralayabiliriz:
Tek başına oyun: Başlangıçta çocuklar için mümkün olan tek oyundur. Bu oyun biçiminde çocuklar arkadaşları ile birlikte oynama girişiminde bulunmazlar.
Başka bir oyunu izleme: Tek başına oyun evresinden sonra gelir. Bu evrede çocuklar diğer çocuklarla ilişki kurmadan sadece onların oyun oynamasını izler.
3. Paralel oyun: Aynı oyun malzemesini kullanan çocukların yan yana oynamalarına karşın faaliyetlerini bağımsız sürdürmeleridir.
4. İşbirliğine dayalı kurallı oyun: İşbirliğine dayalı kurallı oyunda amaç; topluca organize olmak belirli bir sonuca ulaşmaktır.
1)Alıştırma oyunları: Bu oyunlar çocukların gelişiminde duyusal motor dönem olarak isimlendirilen doğumdan yaklaşık iki yaşına kadar olan bölüme uyar.
Bu dönemde bebekler yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştır ve zihinsel gelişimde ise çevreden beş duyusu ile aldığı uyaranları birleştirip, sınıflandırmaya çalışmaktadır. Bebek çıngırağının rengini ve sesini alır ve sınıflandırır.
2) Simgesel oyunlar: Bu gelişim döneminde 2 yaş ile 7 ve 8 yaşları arasındaki dönemi içerir. Bu oyunların içeriği alıştırmalardan, simgeler ve varsayım boyutuna kadar değişmektedir.
Çocuk kendi gerçeklerini hareketlerle yaşatmaktadır. Bunun en belirgin örneği sanki varmış gibi oyunlardır.
Çocuğun bir köşede yarattığı evcilik oyunu, bir odun ya da plastik çubuk ile oluşturulan atı sürmesi gibi örnekler bu gruptandır. Burada çocuk düşüncelerini yeterince gelişmemiş dili ile anlatamadığından bunları simgesel oyunla anlatmaktadır.
Ayrıca bu anlatım yoluyla zihinsel simge ve uygulamalar yinelenerek özümsenmektedir. Evcilik oyunu ile hem duygu ve düşünceler aktarılmakta, hem de annelik özdeşimi sindirilmektedir.
3) Kurallı oyunlar: Bu dönemde çocuk ilk olarak kendinden büyüklerin oyunlarını taklit etmeye başlar. Bu oyunlar 7-8 yaşlarından sonra kurulmaya başlar ve çocuğu sosyalleşmeye yönlendirir.
İlk iki oyun yaş ilerledikçe azalmakta ve yerini kurallı oyunlara bırakmaktadır. Bu değişme çocuğun ilişkilerini ve sosyalleşmesini yansıtmaktadır.
Çocuk, oyunda aile içindeki rolleri üstlenerek, aile bireylerinin görevlerini, sorumluluklarını, davranış biçimlerini öğrenebilir ve kendine uygun gördüklerini tekrarlayarak, pekiştirebilir.
Oyun, çocuğun kişisel ve toplumsal alışkanlıkları kazanmasında çok etkili bir yöntemdir.
Oyunda, çeşitli meslek gruplarını taklit ederek, o rolün kurallarını öğrenebilir.
Diğer insanlarla iletişim kurmayı, gözlem ve işbirliği yapmayı ve yardımlaşma duygularını geliştirebilir.
Oyun yoluyla teşekkür etme, günaydın, iyi geceler deme gibi sözel kuralları ve sıra bekleme, konuşan birini dinleme, trafik kurallarına uyma, telefonla konuşma gibi sözel olmayan kuralları öğrenebilir.
Doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin, haklı-haksız gibi ahlaki kavramları pekiştirebilir.
Başkalarına saygı gösterme, başkalarının ve kendi haklarını koruma, verilen görevleri üstlenme, karar verip uygulayabilme, işbirliği yapabilme gibi toplumsal kuralları da öğrenebilir.
Tüm gelişim alanlarında olduğu gibi toplumsallaşmada çok önemli bir yere sahip olan dilin gelişimini de destekleyicidir.
Hareketli oyunlar sırasında çocuğun çeşitli kasları (büyük-küçük) kasılma ve uzamalarla çalışma halindedir. Kalp atışı, kan dolaşım hızı ve solunum normalin üstünde çıkar.
Bunun sonucu olarak sıklaşan ve derinleşen solunum sayesinde kana havadan bol oksijen gider. Ayrıca kan dolaşımının normalden hızlı olması, dokulara daha çok besin taşınmasına yardımcı olur.
Oyun sırasında, bazı tekrarlamalarla kaslar o hareketi ezberlemiş olur. Örnek olarak çocuğun bir eliyle topu duvara atıp tutmasını ele alalım. Çocuk, birçok egzersiz sonucu bunun en iyisini yapacaktır.
Denge oyunları, toplarla çalışmalar ve buna benzer oyunlar çocuğu dış çevreye karşı acemi olmaktan kurtarır. Karşısına çıkacak bir engeli kolayca aşabilme yeteneğini kazandırır. Aynı zamanda gücünü yerinde ve zamanında kullanma yeteneğini de kazandırır.
Çocukların kendi dünyalarında belki de “ciddi”ye aldıkları eylemlerin en başında, oyun yer almaktadır.
Oyun, her ne kadar çok basit kuralları olan bir eylemmiş gibi görünse de, çocukların dünyasından bakıldığında karmakarışık kuralları olan, kendi içinde hiyerarşisi ve sistematiği olan, ciddiye alınması gereken bir eylemdir.
Çocuğun bütüncül gelişimi ve yaşamsal mutluluğu için oyun oynamaya ihtiyacı vardır.
Başta aileler olmak üzere toplumun tüm kurumları çocuklar için uygun oyun ortamları oluşturmalı ve rengi, dili, ırkı ve sosyo-ekonomiksınıfı ne olursa olsun her çocuğun özgürce oyun oynaması sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; oyunla toplumsallaşan ve devinişsel, bilişsel ve duyuşsal gelişimini tamamlamış mutlu çocuklar yetiştiren ülkelerin geleceklerinin olumlu yönde şekilleneceği söylenebilir.