Nedim binbaşı ve Ersin üsteğmen ile Murat astsubay arasında çok yakın ilişki olduğunu, Murat Astsubayın Ergan Dağında PKK sempatizanı olan birini Ersin üsteğmen ve Nedim binbaşı ile tanıştırdığını, çok samimi olduklarını, Murat komutan ile Ş.Ç'in ailecek görüştüklerini, Ş. Ç'in bazı ihtiyaçlarını bizzat karşıladığını. Ş'in örgütçü olduğunu bile bile Murat Astsubayın ilişkisini sürdürdüğünü, Ş ile görüşenler arasında Nedim ve Ersin'in de olduğunu, onlarında sürekli onun çadırına giderek görüştüklerini, yine Tunceli tarafında S.Ç'in kayınbiraderi olan D. isminde bir PKK sempatizanı ile de Nedim ve Ersin görüştüklerini,
2008 yılı Ağustos ayında Unlüer Et Tesislerinin yakınında meydana gelen Hasan METİN'İN de içinde bulunduğu bir kamyonun içindeki terörist grup ile askerler arasında çatışma çıktığını, bu çatışma öncesinde alaydan Yaylabaşı karakoluna şüpheli 27 plakalı bir kamyonet bölgenizden geçiş yapacak, arkasında arı kovanları var ancak arıcılıkla bir ilgileri olmayabilir, kontrol edilsin talimatı geldiğini, hatta bu bilgi önce Çağlayan Karakoluna verildiğini, ancak buradaki kontrol esnasında aracın geçiş yapmış olduğu öğrenilince Yaylabası Karakoluna bilgi verildiğini, bunun üzerine Hasan Uzman ekibini alarak Unlüer Et tesislerine varmadan yol kesme işlemi yaptığını, şüpheli kamyonetin dur ihtarına uymayarak geçince Hasan Uzman da beraber peşlerinden hareket ettiğini, bu sırada Alaydan bir araç takviye için olay yerine gelerek kamyonetin yolunu kestiğini, bu sırada Hasan METİN'in komutana önce "komutanım benim de çocuğum askerde, ben yanlış yapmam, ben vatanımı seviyorum" demesine rağmen o sırada kamyonun kasasına eliyle birkaç kez vurunca kasada saklanmış vaziyette bulunan teröristler aşağıya atladığını, çatılma çıktığını, çatılma esnasında askerlerin G-3 mermileri eski olduğundan dolayı patlamadığını, askerler doğru dürüst ateş bile edemediğini, hatta bu olaydan sonra bu mermilerin hepsini değiştirildiğini, sadece Hasan uzmanın iyi bir şekilde ateş ederek teröristleri etkisiz hale getirmeye çalıştığını ifade etmiştir (K 7 S 72-75)
5- GİZLİ TANIK HAZAR
Erzincan'da imlettiğini, Şubat 2007 tarihinden bu tarafa Erzincan Jandarma istihbarat
ile görüştüğünü, o tarihten bu tarafa Jandarma istihbarata çalıştığını, özellikle kırsal bölgede faaliyet yürüten PKK'lı teröristler konusunda bilgi akısı sağladığını, hatta bununla ilgili görüşmekte olduğu istihbaratçı komutanların kendisine, tüm Erzincan bölgesinin haritasını ve bu bölgede faaliyet yürüten, takip edilmesi gereken teröristlerin fotoğraf ve kısa bilgilerini içeren belgeleri de kendisine verdiklerini,
irtibat halinde olduğu gerek köylülerden ve gerekse çobanlardan oluşan haber kaynaklarının bulunduğunu, bu kişilerden almış olduğu bilgileri hemen irtibatlı olduğu istihbarat görevlilerine verdiğini, bu şekilde çalıdan toplam 4 kişi olduğunu, İsimlen İ.K., E. A, ve O. D (ayrıntılı kimlik bilgileri mevcut olup güvenlik nedeniyle iddianameye yazılmamıştır). Kırsal bölgede topladığı istihbari bilgileri bazen direk istihbarat görevlisine, bazen de İ.K. aktardığını, I.K. diğer iki kişiden aldığı bilgileri Jandarma İstihbarattaki komutana aktardığını, diğer taraftan da Ankara Özel Kuvvetler Komutanlığında Yüzbaşı olarak bildiği ancak ismini bilmediği bir kimiye sürekli telefon ile rapor ettiğini, İ.K. 'in kendisi ile beraber diğer üç kikinin de başkanı pozisyonunda olduğunu, İ. K.'in abisi -Valilik Özel Kalemde çalıştığını ve Fetullah Gülen cemaatının içinde istihbarat çalışması yaptığını,
Serhat Astsubay başta olmak üzere görüştüğü, Sedat Astsubay ve isimlerini bilmediği diğer görevlilerin ilk zamanlar sadece PKK terör örgütü ile ilgili bilgi istediklerini, bu konuda gayret sarf ettiklerini, arkadaşları ile beraber bizzat dağlara gidip keşif yaptıklarını, sabahlara kadar dağlarda beklediklerini, topladıkları bütün bilgileri de getirip Komutana aktardıklarını, kırsal bölgelere Jandarma İstihbaratın transit minübüsü ile gittiklerini, görüştükleri Serhat Astsubay ve Sedat Astsubayında kendileri ile birlikte geldiklerini, birlikte dağlan gezdiklerini, bağlantı kurdukları kişilerden bilgi topladıklarını, sonradan durumun değiştiğini, bu durumun onlar için bir başlangıç olduğunu, samimiyeti artırmak, diyalogu sağlamlaştırmak ve kendilerine bağlamak için bunların birer araç olduğunu, çünkü sonradan kendisinden sadece Gülen cemaati ile ilgili çalışma yapmasını istediklerini, ancak kendisinin bu oyunu hemen fark ettiğini ve bu tekliflerini kabul etmediğini, PKK konusunda bilgi toplarken Komutanların her terörist için devletin bir trilyon masraf yaptığını, eğer teröristleri canlı yakalayıp teslim alırlarsa bu bir trilyonu kendilerinin alacağını, ayrıca teröristlerin üzerlerinden çıkabilecek silah ve parayı da paylaştıracaklarına da vaat ettiklerini, -iki sene içinde 4 teröristi kendi gayreti ile topladığımız bilgiler ile yakalanmalarını sağladıklarını,
Hatırladığım kadarı ile Mayıs 2008'de o tarihte görüştüğü Serhat Astsubay'ın kedisine "Sen hafızsın dini yönün kuvvetli tanıdığın çok. Gülen cemaatini da iyi tanıyorsun. Bu cemaat mensupları nerelerde toplanıyorlar. Bunların başlarındaki isimden en aşağıya kadar kimlerden oluşuyor. Bunları kendisine söylersin." diyerek bu konuda kendisine özel görev vermek istediğini, ancak bu görevi kabul etmeyince tartıştıklarını, kendisine bilgi istediği cemaat mensuplarının yanlış iş yapmadıklarını bundan dolayı haklarında olumsuz bir şey söyleyemeyeceğini söylediğini, ancak kendisinden ısrarla bu cemaatin Erzincan yapılanması hakkında çalışma yapmasını istediğini, fakat kabul etmediğini, bu teklifi kendisinin kabul etmemesi üzerine aynı teklifi İ.K.'ye yaptıklarını, onun vasıtasıyla cemaat hakkında çok bilgi topladıklarını, bilgileri toplayanların E. ve O. olduğunu, bu iki kişiyi İ. K.'in yönlendirdiğini, Hatta Serhat ve Sedat astsubaylar iş yerinde oturdukları sırada İ.K. Gülen cemaati ile ilgili topladıkları bilgileri bu komutanlara şifai olarak söylediğini, Erzincan'daki Gülen cemaatine mensup kişileri isim isim sayarak verdiğini, İ.K. 15 gün vericide nöbet tutup, 15 gün istirahat ettiğini, istirahat süresince İ. tüpçüde çalıştığı için herkesin ve bu arada Gülen cemaatine mensup olan esnafların isimlerini teker teker astsubaylara verdiğini, aralarında uzun yıllara dayalı samimiyet olduğunu,
Serhat Komutanın kendisine yapmış olduğu bu tekliften sonra PKK konusunda çalışmalarıma devam ettiğini, hatta Ağustos 2008 'de meydana gelen Kemah'taki 9 askerin şehit olması olayı ile sonuçlanan olay hakkında da çalınma yaptığım, bu olaydan 6 gün önce olayın meydana geldiği Sarıyazı köyünün yakınında bulunan Çubuklu Mezrasında iki tane teröristin Sarıyazı Köyüne doğru gittiklerini, bir gün sonrada 4 kikinin aynı şekilde silahlı ve sırt çantalı olarak Sarıyazı Köyüne doğru gittikleri ile ilgili o bölgeden bağlantılı olduğu arkadaşlarının kendisine bilgi verdiğini, Unlüer tesislerinin yakınındaki Jandarma uygulama noktasına gittiğini, başlarındaki uzman çavuşu da tanığım için bir müddet sohbet ettiğini, bu sırada askere nereli olduğunu sorduğunu, Mersinliyim dediğini, Karakolda ne yapıyorsun dediğini, santralci olduğunu söylediğini, bunun üzerine kendisinin Sarıyazı köyünü yakınlarında teröristlerin bulunduğuna ilişkin kendisine gelen bilgiyi söylediğini, onunda kendisine "abi doğru ben karakolun santralcisiyim. Bize de o bölgede bu şekilde teröristlerin olduğuna dair ihbar geldi" dediğini, bu karakolun ismi Yaylabası Karakolu olduğunu, askerden de bilgileri teyit edince ertesi gün hem Serhat hem de Sedat Astsubay'a bu istihbarı' bilgileri söylediğini, daha doğrusu bu iki Astsubay kendisine Gülen cemaatına yönelik yaptıkları çalınma teklifini reddettiğim için benimle konulmuyorlardı. Bunun için İ.K. 'e anlattın.! I.K. az ileride bu iki astsubaya bu bilgileri aktardığını, ancak İ. K.'in daha sonra söylediğine göre astsubaylar İ'e "o yalan söylüyor ona inanma" diyerek verdiği bilgileri dikkate almadıklarını, ancak, Kemah olayı gerçekleştikten sonra bu iki Astsubayın yanına geldiklerini, yanlarında İ.,E. ve O'un olduğunu, Kemah'da mayın patladığını, 9 askerin şehit olduğunu söyleyince ben getirdiğim bilginin değerlendirilmemesi nedeniyle kızarak kendilerine küfrettiğini, bunun üzerine yanından ayrıldıklarını, bir daha yanına gelmediklerini,
istihbarat toplayabilmesi için dağlarda gezmesi gerektiğini, ya avcı olması' yada defineci olması gerektiğini, avcılıktan anlamadığı için defineci olarak dağlara çıktığını, defineci olduğu için köylerde kendine göre güvenilir bağlantılar kurduğunu, bir bölgeye çalışma yapmaya gitmeden önce bağlantılı olduğu kişiyi arayıp geleceğini söylediğini, şayet bölgede terörist veya jandarma varsa gelmemesi gerektiğini söylediklerini,
Bu tarihten sonra benim Jandarma ile irtibatım kesilmediğini, halen devam etmekte olduğunu, ancak Sedat ve Serhat Astsubay ile Kemah olayından sonra görüşmediğini, bu olaydan sonra Nedim Komutan ve Kemal Uzman ile görülmeye devam ettiğini,
işyerine gelip giden iki uzman çavuşun Erzurum Başsavcılığınca Jandarmaya ve MiT'e yapılan baskınlar ve buradaki görevlilerin tutuklanması olayını konuştuklarını, belki bunun karşılığı olarak S.Ordu Komutanlığının da boş durmadığını, 3. Ordu Komutanlığı tarafından Erzincan'da özellikle jandarma bölgesinde birkaç ev kiralanacağını, bu evlerin içerisine rütbeli askerlerin yerleştirileceğini, bu evlerin içerisine cemaat evi görüntüsü vermek amacı ile de yeterince risalei nur, dini kitap ve dini kasetler konulacağını arkasından da aynı evlere silah ve mühimmat konularak askeri suç kapsamında Askeri- Savcı tarafından bu evlere operasyon yapılacağını ve bu cemaata yönelik (Gülen cemaati) askeri savcılıkça soruşturma açılıp dava açılacağını söyledikleri, hatta bu konuşmada "Yapılacak bu* planda yetki tamamen askeri savcılıkta olacağını, bu planın uygulanmasına özel yetkili savcı bile engel olamayacağı, gelsin de buna engel olsun bakalım" peklinde konuştuklarını, Orta boylu, esmer, traşlı ve kısa saçlı, diğeri uzun boylu, hafif kır saçlı, esmer, zayıf kikidir. Bu ikisini de görsem kesinlikle telhis edeceğini,
Erzincan MiT'e çalıdan bir arkadaşının kendisine "Sizin yaptığınız pislikleri biz temizliyoruz, yakında Erzincan karışacak, TEM şubeye operasyon yapılacakmış, ben bunu duydum" dediğini, bu arkadaşının önceden Erzincan MIT'de çalışan ancak su anda Ankara'da olduğunu bildiğim bayan mit görevlisi ile zaman zaman internette görüştüklerini, bu bayan görevlinin görüşülecek zaman arkadaşına çağrı attığını, arkadaşının da internet cafeye giderek msn üzerinden veya e-mail üzerinden görüşme yaptıklarını, arkadaşının bu bilgiyi bayan MİT görevlisinden aldığını, bayan MİT görevlisi ile çok sıkı görüştüğünü, Erzincan TEM şubeye yönelik operasyon yapılacağı bilgisini MİT, jandarma ve 3. Ordu'da görevli personelden ki görevli kişilerden aldığı bilgilerin, bu üç kurumun içerisinde bir kısım kişilerin beraber illegal planlar yaptıklarını düşündüğünü,
Defineci bir arkadaşının bir Kemah Acemoğlu boğazında bulunan mağarada bulunan ölü bir terörist ve parayı ele geçirmek için kendisinden yardım istediğini, bu bilgiyi Serhat Astsubay ile paylaştığını ve mağaranın kontrol edilmesini gerektiğini, defineci arkadaşını Serhat Astsubay ile tanıştırdığını, mağaraya kimin önce gireceği konusunda ihtilaf oluşması üzerine, aralarında tartışma çıktığını ve oradan ayrıldıklarını, arkadaşının "Nedim Yüzbaşı bizim has elemânımızdır. Hüdayi abinin has arkadaşıdır. Niye beni böyle astsubaylarla muhatap ediyorsun" dediğini, bu olay üzerine istihbarat şube müdürü Nedim yüzbaşı ile Hüdayi Unlüer'in çok samimi olduklarını anladığını, bu olaydan sonraki süreçte bu defineci arkadaşının bunu teyit edici nitelikte Nedim Yüzbaşı ile Hüdayi Unlüer'in sürekli bir araya geldiklerini, piknik yaptıklarını, eğlendiklerine dair bilgiler aldığını ifade etmiştir (K 7 S 112-115)
6-GİZLİ TANIK KALEM
Gizli tanık Erzincan'ın kardeşi olduğunu, kardeşinin 2008 yılında üniversiteyi kazanarak Erzincan iline gittiğini, 2008-2009 öğretim yılının sonunda 2009 yaz aylarında memlekete geldiğinde babasına kardeşi tanık Erzincan'ın, Erzincan'da üniversiteye gittiği zaman MİT mensubu iki kişinin kendisine geldiklerini, onlara yardımcı olmasını istediklerini söylemiş olduğunu, bunun üzerine babasının ona "sakın ha o islerle uğraşma" dediğini,'Sonra bu durumu kendisine de ileterek "abini uyar, buradaki hakim savcılara danıştım, sakın o islere bulaşmasın kendisini çeksin, basına is gelir." seklinde sözler söyleyerek "mutkaka ağabeyini uyar" dediğini bunun üzerine abisi tanık Erzincan'a "ben babamdan öğrendim MİT mensubu kişilere bulaşma hakim savcıya söyledim onlar da kendini onlardan uzaklaşırsın, basma iş, gelir." peklinde sözler söyleyerek gözünü korkutmaya çalıştığını, ancak hakim savcıya bu şekilde bir şey söylemediğini, sadece abisi korksun o islere bulaşmasın diyerek gözünü korkutmak amacıyla söylediğini, memleketleri sıcak olduğu için yaz aylarında geceleri damda yatıldığı halde abisinin terlemiş bir vaziyette kalkmayı göze alarak evin içinde yattığını, kesinlikle damda yatmadığını, abisinin korkutulduğunu düşündüğünü, zaten hal ve durumundan tedirginliği ve bir peylerden korktuğunun belli olduğunu, ancak ben bu hususta abisine bir şey sormadığını, daha doğrusu babasına ilk olarak anlattığı MİT mensuplarıyla görüşmesine ilişkin gözünü korkulmak amacıyla kendisine söylediği sözlerden bir süre sonra televizyonda Erzincan'da darbe planları vb. konularda haberler ve bir takını ifadeler çıktığında .abisinin babasına olayları ayrıntılı biçimde anlatmış olduğunu, hatta kendisini "savcı Hüseyin" olarak tanıtan kikinin televizyonda söz konusu haberlerde fotoğrafı çıkan Erzincan Başsavcısı olduğunu söylemiş, babasının da bunu anlattığını, televizyon haberlerinde bir takım ifadeleri görünce abisine sorduğunda çıkan ifadelerin doğru olduğunu, kendisinin bildiklerini ve yaşadıklarını anlattığını söylediğini, çünkü bir lakım ifadeler ve abisinin vermiş olduğu ifadelerin bazı bölümleri o tarihle medyada yer aldığını, bu nedenle sorma gereği duymadığını, Erzincan ilinde darbe planları başlıklı haberlerde geçen ve abisinin ifadesinde geçen abisine yönelik tehdit beyanlarını okuyunca okul bitiminde memlekete döndüğünde ailenin diğer fertleri sıcak nedeni ile geceleri damda yatarken kendisinin evin içinde yatmasının dışarıya çıkmamasının ve tedirginliğinin sebebini sormadığını beyan etmiştir. (K 7 S 108-109)
7-GIZLI TANIK TAHA
Tanık Erzincan'ın oğlu olduğunu, 2008 yılında üniversiteyi kazanarak Erzincan'a geldiğini, 2008-2009 öğretim yılı sonunda yaz aylarında memleketi Adıyaman'a yanma geldiğini, bir süre sonra oğlunda bir tedirginlik hissettiğini zira geldiği günden itibaren evin içinde kapıyı kilitlediğini, her eve gelişinde kapıyı kilitlediğini, bir şeylerden korkar bir hali olduğunu, bunun üzerine oğlu evde küçük bir çocuk yok niye kapıyı kilitliyorsun diye sorduğunda ben öyle istiyorum, böyle rahat ediyorum peklinde cevap verdiğini, aynı şekilde dışarıdan eve girdiğinde kapıyı kilitlemesi ve tedirgin hallerini görünce ne oldu bir pey-'ini var neden kapıyı kilitliyorsun bunun ne sebebi var diye sorduğunu, oğlunun kısa bir zaman sessiz kaldığını sonra "baba sen şeker hastasısın, annemde kalp rahatsızlığı var, huzurunuzu bozmak istemedim, bir şey söylemek istiyordum ancak bu nedenle diyemedim" diyerek anlatmaya bağladığını, Erzincan'da kendisini MİT mensubu olan iki kişinin sürekli sıkıştırdığını, bu nedenle tedirgin olduğunu, bu şahısların kendileri ile çalışmasını istediklerini, bu amaçla sıkıştırdıklarını, onlardan kurtulmaya çalıştığını bu nedenle tedirgin olduğunu, şahısların peşini bırakmadığım söylediğini, ancak bu şahıslarla ne zaman tanıştığını ve bu şahısların ne amaçla sıkıştırdığını, buna ilişkin konunun içeriğini söylemediğini, bunun üzerine oğlu gizli tanık Erzincan'a "sakın bu islere girişme, bunlar polis molis olamaz, bir örgüt işi olabilir, uzak dur" dediğini, bu görüşmeden sonra diğer oğlu tanık Kalem'e bu durumu anlatıp, "abin kendisini MİT mensubu olan iki kişinin sıkıştırdığını bana anlattı, ben kendisine örgüt işi olabileceğini söyleyerek uzak durmasını anlattım ancak sen de hakim, savcıya sordum sakın kesinlikle bulaşmasın uzak dursun, kendini geri çeksin, başına iş gelir şeklinde söylediler" diyerek bir şekilde ağabeyinin gözünü korkut dediğini, oğlu tanık Kalem de sanki hakim ve savcıya sormuş, onlarla görüşmüş gibi abisiyle görüşüp konuşup söz konusu MİT mensubu olduğunu söyleyen kişilerden uzak durması konusunda uyanda bulunduğunu, bir süre sonra televizyonda haber izlerken oğlu tanık Erzincan'ın "bir tanesi de buydu" diyerek ayağa kalktığını, ne olduğunu sorduğunu, kendisini MİT mensubu olarak tanıtan ve kendisini sıkıştıran şahısların yanında gördüğü birlikte arabaya bindiği kişilerden kendisini "savcı Hüseyin" olarak tanıtan kişinin televizyonda fotoğrafı gösterilen ve Erzincan Başsavcısı olarak bahsedilen kişi olduğunu söylediğini, "oğlum bu işler örgüt işidir. Devletin polisin işi olamaz. Bu işlerden uzak dur" diyerek tekrar uyardığını, bir süre sonra tekrar öğretim dönemi açıldığında okuluna gittiğini, gitmeden önce "baba bunlar beni yine sıkıştırmaya devam ediyor, hatta 2. sınıfa başlamak için Erzincan'a giderken, bunlar beni yine sıkıştırır, kalacak yer konusunda sıkıntım olabilir değince, bir arkadaş vasıtası ile TEDAŞ'ın misafirhanesinde kendisine yer de ayarlamıştım, zaman ve tarih olarak hatırlayamıyorum, okula başladıktan bir süre sonra yakalandığını, emniyet yetkilileri bana haber verdi, ondan sonra yanına geldiğimde durumu öğrendim ifadesi alınmıştı, sonra gazetelerde bir takım Erzincan'da darbe planlarına ilişkin haberleri okuyunca kendisine sorduğunda "baba sadece ben miyim bir sürü ifade veren var şeklinde cevap verdiğini, bunun üzerine başkaca bir şey sormadığını, oğlu ifadesi alınmadan önce de yukarıda beyan ettiği şekilde çok tedirgin ve çok korkmuş bir halde olduğunu, bütün tavır ve davranışlarından hal ve hareketlerinden tedirginliğinin belli olduğunu, hala da aynı şekilde olduğunu, "Ben oğlunum çok korkmuş ve tedirgin halleri nedeniyle kendisine çok fazla yüklenmedim, sormadım. Olayın diğer detaylarını ve ayrıntılarını medyada yer alan bir lakım haberlerden izleyerek öğrendim" şeklinde beyanda bulunmuştur.(K 7 S 106-107)
8-GİZLİ TANIK X:
"Ben 28 Ekim 2009 günü Erzincan il merkezinde bulunduğum sırada evden hanımım beni arayarak Osman diye birisinin evde olduğunu ve benimle görüşmek istediğini söylemesi üzerine ben bu isimde birisini çıkartamayınca telefona vermesini söyledim. Beni arayan şahıs ile telefonda görüştüğümde bu şahsın Erzincan Jandarma İstihbaratta görevli olan Ersin Üsteğmen olduğunu anladım. Bana nerede olduğumu sordu ben de Erzincan'da Valiliğin önünde olduğumu söyledim Ersin Üsteğmen bana bulunduğum yerden ayrılmamamı söyledi. Telefonu kapattıktan sonra ben tekrar evimi arayarak hanımıma oradaki şalısın kim olduğunu söyledim hanımım Ersin Üsteğmen olduğunu ancak bu şahsın isminin söylenmemesini istediğini ve Ali Osman şeklinde söylemesini hanımıma söylemiş.
Aynı gün bir süre sonra yine Jandarma İstihbaratta çalışan Orhan Başçavuş bulunduğum yere gelerek bana Erzincan merkeze bağlı Kilimli köyü yol ayrımına gitmemi ve orada beklememi, oraya kendisinin Ersin Üsteğmen ile gelerek bir konu görüşeceklerini söyledi. Ben bunun üzerine bana söylenen Kilimli yol ayrımına gittim. Arkadan da Orhan Başçavuş ile Ersin Üsteğmen lacivert renkli sivil plakalı Kartal marka araçla arkamdan geldiler. Yol ayrımına geldiğimizde Ersin Üsteğmen gelerek benim arabama bindi, cep telefonumu''aldı Bataryasını çıkardı ve arabanın ön göğüs kısmına bıraktı. Bana bir şey duyup duymadığımı sordu Bende duymadığımı söyledim. Kendisi Çatalarmut barajında mühimmat bulunduğunu söyledi. Bu olayla ilgili olay yerine emniyetin kendilerinden önce gittiğini, bu olayda bir film olduğunu, benim Erzincan Başsavcısına "Gölde bulunan mühimmatları Erzincan polisinin daha önce bana "Sana mühimmat verelim bir yere at biz de sonra gidip bu mühimmatı bulalım" dediklerini ifade etmemi teklif ettiklerini, ancak benim kabul etmediğimi, bunun üzerine başka birisine teklif etmiş olabilecekleri izlenimi doğuracak şekilde ifade vermemi söyledi, ayrıca; Ersin üsteğmen muhabbet esnasında bana Ergenekon davasıyla ilgili olarak; bu davanın Amerika'nın desteklediği cemaatin bir komplosu olduğunu, bu davanın Amerika'nın Türkiye'yi ele geçirmek için bir yol olduğunu, polisin de Amerikan destekli bu cemaatin hakim olduğu bir teşkilat olduğunu anlatarak kendilerinin Ergenekon'a inanmadıklarını, terörle mücadele edenlerin sürekli suçlandıklarım söyledi. Bu nedenlerle bulunan mühimmatın polis tarafından konulduğu izleniminin verilmesi için benim "Gizli Tanık" yapılacağımı söyleyince ben kendisine "Benim çoluk çocuğum var benim bu şekilde ifade verdiğim öğrenilince ben ne yapacağım" dedim Ersin üsteğmen bana "Seni alay komutanıyla görüştüreyim" dedi. Ersin üsteğmen ayrıca bana "Senin yüzünü değiştiririz, estetik ameliyat yaptırırız, sana is buluruz, 10.000 TL para veririz, bu tür şeyleri sen düşünme, dosyan Erzincan'da görülecek, ifade verirsen senin için hiçbir sıkıntı olmayacak, burası için sana garanti veriyorum ancak dosyan Erzurum'a gidince kimliğinin gizli kalmasını garanti edemeyiz çünkü Erzurum Savcısı polislere yakındır, polisler Erzurum savcısından seni öğrenirler" dedi. Bu görüşmeyi yaptıktan sonra oradan ayrıldık.
Aynı gün saat 16:00 - 16:30 sıralarında ben il merkezinde iken Orhan Başçavuş kendi telefonu ile beni cep telefonumdan arayarak evimin önünde olduklarını, süt alacaklarını, acele köye gelmemi söyledi. Ben durumu anladım ve hemen aracımla köyüme döndüm, evimin önünde beni beklediklerini gördüm, yine Ersin Üsteğmen ile Orhan Başçavuş birlikteydiler. Orhan Başçavuş bana Mecekli barajına gideceğimizi aracımla kendi araçlarını takip etmemi söyleyerek yola çıktık. Mecekli barajına gittiğimizde barajın girişinde genişçe olan alanda durduk. Bana az sonra alay komutanının sivil olarak geleceğini, benim az aşağıya inip orada beklememi söylediler, ben de aracımla 400-500 metre aşağıya inip orada beklemeye başladım, aksam yeni olmuştu, yaklaşık 15-20 dakika beklemiştim ki yanıma alay komutanının sivil bir şekilde geldiğini gördüm, yanında kimse yoktu. Alay komutanı bana "Ersin üsteğmen ile bir şeyler konuşmuşsunuz, bize bu konuda yardımcı olabilir misin, savcıya gidip ifade verebilir misin" diye sordu. Ben de kendisine benim Erzincan'da olduğumu, burada yaşadığımı, bu olayların duyulması halinde çoluk çocuğumun rezil olacağım ve sıkıntı yaşayacağımızı söyleyince, alay komutam bana hiç çekinmememi her türlü garantiyi vereceklerini, gerekirse beni başsavcıyla görüştüreceğini, başsavcının da her türlü garantiyi vereceğini, dosyanın Erzincan'da kalmasını sağlayacağını, her konuda yardımcı olacaklarını, ülkenin son zamanlarda sıkıntılar yaşadığını, terörle mücadele edenlerin şu anda cezaevinde olduklarını ve suçlu ilan edildiklerini, çoluk çocuğumuzun garanti edilmesi için herkesin elini taşın altına sokması gerektiğini, Amerika'nın Irak'ı işgal ederek oradaki tüm askerleri cezaevine attığını, yarın Türkiye'de de aynısını yapacağım ve askerlerin cezaevlerine atılacağını, polisin çok cüretkar olduğunu, o kadar ki göle attıkları mühimmatın kutularının üzerinde "Emniyet Genel Müdürlüğü" yazılarının bulunduğunu, . polisin bu mühimmatları atarken bu yazıları imha etmeyi gözden kaçırdıklarım söyledi. Devamla alay komutanı bana " Sen Ersin'le konuşursun sana bir telefon veririz, biz seni bu telefonla ararız ve Başsavcıya götürürüz veya bir şekilde seni buluştururuz" diyerek yanımdan ayrıldı. Bunun üzerine olay yerinden ayrılarak evime döndüm. Ben bana yapılan bu tekliften rahatsız oldum, diğer insanların haksız şekilde zarar göreceklerini, bana yapılan teklifin iftira olduğunu düşündüm, benini zaten yapı itibariyle suçsuz insanlara iftira atma düşüncemin olması mümkün değildir. Beni oldu bittiye getirerek Erzincan'daki polise karşı bu şekilde suçlayıcı ifade vermemi istediler.
28 Ekim 2009 günü akşam saat 22.00 sıralarında ben kendi cep telefonumdan Ersin üsteğmen1! arayarak bu işlere beni kesinlikle kandırmamalarını, benim hiç kimseye ne savcıya ve ne de mahkemeye bu şekilde ifade vermek için gelmeyeceğimi, beni kesinlikle karıştırmamalarını, bu olayın kapanmasını ve sanki benimle bu konuyu hiç konuşulmamış 'gibi davranılmasını, bunu alay komutanına da söylemesini istedim. Ersin üsteğmen bunun üzerine bana kızgın bir sesle "Tamam tamam" diyerek telefonu kapattı. Bu görülmeden sonra beni hiç aramadılar.
Dostları ilə paylaş: |