Bizim birebir muhatap olduğumuz, bize illegal planlar yaptıran, uygulatan kişi Şenol komutandır. Şenol komutan da bu emirleri kendi komutanı Ersin Üsteğmen ve Recep Albaydan almaktaydı. Ancak ben direk Ersin Üsteğmen ve Recep Albayla karsı karsıya gelip muhatap olmadım. Ancak benimle beraber illegal islerde kullandıkları arkadaşını 1.', Ersin Üsteğmen ve Recep Albayla sürekli sıkı bir ilişki içerisindeydi.
Erzincan Avcılar Kulübü Başkanı Yasar BAS' ta birlikte ava gittiğimiz kişilerdendir. Yasar BAŞ, İ.', Şenol Komutan ve ben birlikte Pülümür'e hafta sonu ava gittik, gittiğimiz her köyde ağalar gibi karşılanıyorduk. Hatta benim mekanımda komutanlara yapmış olduğum eğlence gecesi komutanlar masada otururken Yasar BAŞ geldiğinde bütün hepsi ayağa kalktı, en son Erzincan Alay Komutanı Recep Albay ayağa kalktı, Yasar BAŞ bu sırada iki üç dakika mekanı dolaştı. Ben "dayı bir sorun mu var" diye sordum. Yasar BAŞ "Hayır yeğenim " dedi. Bu sırada hiçbir komutan yerine oturmamıştı. Yasar BAS oturmaları için işaret verince herkes yerine oturdu. Yaşar BAŞ'ın bunların nazarında farklı bir yere sahip olduğunu anladım.
Şenol komutan ilk bana kendisini tanıtırken "Murat" ismini söylemişti. Ancak ilerleyen zamanlarda gerçek adını öğrendim. Sürekli istihbarat şubeye yanına ziyarete giderdim. Oradaki herkesi tanırım.
Şenol Komutanın tayini çıkmadan 15-20 gün kadar önce birlikte Çatalarmut baraj gölüne doğru ava gitmiştik. Özellikle iki kişi gittik, Şenol komutan bana "av bahane sana özellikle bir şey göstereceğim" diyerek beni Çatalarmut barajına götürdü. O sırada göl ağzına kadar doluydu. Şenol bana "burada bizim malzemelerimiz var burada milyarlar yatıyor, sen yeter ki bizim istediklerimizi yap, ne istiyorsan ben buradan çıkartıp sana veririm" dedi. Ben hatta kendisine "gölün içerisinde balıktan başka ne olabilir ki "diye sordum. Bana "sen bekle, her şeyi bir zamanı var, zamanı gelince çıkar" diye cevap vermişti. Ben savcılığınız tarafından Çatalarmut göl etin mühimmat bulunduğunu gazetelerden öğrenince gelip size ifade vermek istedim. Bu mühimmatlar yakın zamanda atılan mühimmatlar değildir. Bulunan mühimmatlar Şenol komutanın bahsettiği malzemeler olabilir, ancak bunu kendisi mi gömmüş yoksa daha önce irtibatlı olduğu kişiler mi gömmüş bilmiyorum. Şenol komutan "bunun dışında Pülümür de iki farklı yerde yine malzememiz var demişti. O tarafa ava gittiğimizde sana yerlerini gösteririm" demişti. Ancak ava gitmediğimiz için bu malzemelerin gömülü olduğu yerleri bilmiyorum.
Şenol Komutanın her tarafta olduğu gibi Erzincan MiT'te de görüştüğü ve irtibat halinde olduğu aynı ekipten olduğunu zaman zaman dile getirdiği kişiler vardır. Ancak bunlarla beni görüştürmüyordu.
2008 yılında 1.' isimli arkadaşımın jipinde esrar yakalanmıştı. Aracını kimsesiz çocuklar kullanıyordu, I.' ta zaten Erzincan'daki kimsesiz çocuklar derneğinin başkanlığını yapmaktadır. Bu olaydan dolayı I.' ta dahil olmak üzere aracı kullanan kişiler Erzincan da yargılandılar.
Yaklaşık 7-8 ay kadar önce Şenol komutan beni telefonla arayarak jandarmaya çağırdı. Bu şekilde çağırdığında gitmemem gibi bir şansım yoktu. Mutlaka gitmem gerekiyordu. Gittiğimde bana .hemen Van iline gitmem gerektiğini bunun içinde biletimi aldırdığını, Van da görüştüreceği kişiden 17 adet silahı alıp kendisine getirmemi söyledi. Bende otobüsle (Vangölü seyahat) yola çıktını, Üzümlü çıkışında arabadan inerek geri döndüm ve kendisine yolda kontrollerin olduğunu bu nedenle gitmekten vazgeçtiğimi söyledim. O da bana "yollar açık, niye yalan söylüyorsun sen benden daha mı iyi bitiyorsun" dedi. Getireceğim silahlan tuzlu peynirin içerisine yerleştirildiğini, her şeyin hazır olduğunu, yolda arama bile olsa, kontrollerde cihazlardan rahatlıkla geçirildiğini, hiçbir riskinin bulunmadığını, bulunsa bile korkmamam "gerektiğini kendisinin ve büyük komutanlarının arkamda olduğunu söylemişti. Bir şey olduğunda bana sürekli korkmamamı Ankara'nın arkamızda olduğunu, doğudan başlayıp batıya kadar her tarafta adamlarının bulunduğunu söylüyordu.
Şenol komutanla bir görüşmemizde bana Erzincan Başsavcısıyla birlikte çalıştıklarını, Erzincan'da hoplayan birkaç bürokratın olduğunu, onları birlikte bitireceklerini, Erzincan'da hoşuma gitmeyen kişiler varsa, bunları Başsavcıya söylediğinde onun hayatının biteceğini söylüyordu, Şenol komutan Erzincan Başsavcısıyla çok sık bir şekilde görüşüyorlardı, hatta birkaç kez benim mekanıma da geldiler.
Şenol komutanın telefon numarası 0546 78 dir.
Ancak özellikle jandarma istihbaratta görevli Şenol komutan başta olmak üzere orada görevli personelin illegal işler peşinde olduklarını, beni de bu illegal işlerde kullanacaklarını ancak bunun bir sonunun olmayacağım, bu işten benim zarar göreceğimi ve gençlerin zarar göreceğini düşündüğümden daha fazla kendimi kullandırtmak istemedim. Kimseye haber vermeden Erzincan da ki iş yerimi bırakıp, Erzincan'dan uzaklaştım. Beni istihbaratçılar kendi kötü emelleri için kullandılar. Ancak daha fazla kendimi kullandırtmak istemedim.
Ancak daha sonraki süreçte bu şekilde bir operasyon olmadı ve Erzincan da jandarmaya yönelik Ergenekon eksenine yönelik operasyonların yapıldığını öğrendim." Şeklinde beyanda bulunmuştur.(K 7 S 76-81, 89)
Gizli tanık, Dursun Çiçek'i fotoğrafından teşhis ederek, havalimanından karşılayarak Erzincan'a getirdiği ve cafede sohbet ettiği şahıs olduğunu belirtmiştir.(K 8 S 173-175, 180-182, 193-194)
Gizli Tanık Haber Türk Gazetesinin Habertürk gazetesinin 20/02/2010 tarihli sayısında çıkan "CHP'li Ahmet ERSİN'in gizli tanık munzur ile görüştükten sonra aktardığı, Savcı Osman SANAL'ın ifade sırasında biz yazacağız sen de imzalayacaksın, imzalamazsan buradan çıktıktan sonra başına ne geleceğini garanti edemeyiz. Kardeşin de cezaevinde, onu düşün deyip, korku ve tehdit altında yazılan ifadeye imza attığını, söylediğine ilişkin" gazete haberi üzerine, tanık Munzur ifade için çağrılmıştır. Tanık Munzur 23/02/2010 tarihli ifadesinde; herhangi bir milletvekili ile görüşmediğini 18/02/2010 günü Paradise pastanesinin sahibi Erdal ERDOĞAN ile görüşmek üzere kararlaştırdıkları Eskiçayırlı Yolu istikametindeki yere kardeşi Erdal ve arkadaşı Ömer ile birlikte gittiklerinde, araçtan indikleri anda resmi ve sivil jandarma ekiplerinin yanlarına geldiğini, içlerinden birisinin kendisine zorla telefonla 156'yı arattırdığını, can güvenliğinin olmadığını buradan alınmasını söylettirdiğini, söyleneni yaptıktan sonra arabaya bindirilip önce jandarma binasına götürüldüklerini, şüpheli İlhan CİHANER in Avukatlarının da jandarmaya geldiklerini, burada 2 saat kadar bekledikten sonra adliyeye götürüldüğünü, 4 saat kadar adliyede bekletildiklerini, üçünün de ifadesinin alındığını, kendisinin ifadesinde Savcı Osman SANAL ve Savcı Bayram BOZKURT'tan şikayetçi olmadığım söylediğini, ifadeyi okumadan imzaladığını, Erzurum Cumhuriyet Başsavcı Ilgındaki ifadelerinin doğru olduğunu, kendisine emniyet veya Osman ŞANAE tarafından baskı yapılmadığını beyan etmiştir, ifade öncesi mülakat kamera kaydına alınmıştır. (K.7, S.429-430)
3-GİZLİ TANIK EFE:
"Tanık olarak İfade vereceğim hususlar Erzincan ve bölgesinde Albay Dursun ÇİÇEK imzalı irticayla mücadele eylem planının bazı adli »ve askeri birimlerde görev yapan şahısların birlikte hareket ederek nasıl uygulamaya koydukları ve bunun haricinde bölgede ergenekon olarak tabir edilen örgütün faaliyetlerinin neler olduğu konusundadır. Öncelikle tanık olduğum hususlarla ilgili nasıl bilgi sahibi oldum ve kimlerden istifade ettiğimi belirtmek isterim.
Ben Erzincan bölgesinde üst düzey bürokrat olarak görev yapmaktayım. Yaklaşık 3 senedir bu bölgedeyim. Erzincan jandarma komutanlığında, 3.orduda birçok rütbeli askerle tanışıklığım var. Erzincan C.Başsavcısı İlhan Cihaner'i yakinen tanırım. Rütbeli askerlerle hobi olarak yaptığım avcılıktan dolayı tanışıyorum. Eyüpoğlu av bayii sahibi, avcılar ve atıcılar kulübü başkanı Yaşar Bas isimli şahıs vasıtasıyla bu rütbeli subaylarla tanıştım. Bu subaylar Yaşar Baş'ın av ekibindendi. Yine Yaşar Baş vasıtasıyla İ. M. isimli kişiyle tanıştım -Bu şahıs Erzincan ve çevresindeki sokak çocuklarını korumu derneği başkanıdır. Elinde 90 tane her yaştan çocuk ve genç vardı. Hafta sonlan beraber ava giderdik. Ava gittiğimiz kimiler arasında 3. Ordu Komutanlığından 5-6 tane albay vardı. Keskin atış, komutanı N. albay, K. albay, A... albay, İzmir'li A.... Albay gibi kimiler vardı. İl jandarmadan asayiş komutanı S., yarbay, istihbarat şube müdürü Nedim yüzbaşı, istihbaratçı Ersin üsteğmen, asayiş istihbarat kısım komutanı Şenol Bozkurt başçavuş. H. başçavuş ve ismini hatırlayamadığım birkaç rütbeliyle ava giderdik.
Bir gün İ.' bana "abi sen iyi bir insansın ve kariyer sahibisin ava gittiğimiz bu şahıslar ve çevrelerindeki bir çok kişi ergenekon örgütünün elamanlarıdır. Ben de onlann içerisindeyim, yıllarca beni ve emrimdeki sokak çocuklarını kullandılar, silah taşıttılar, uyuşturucu taşıttılar ve bilgi taşıttılar. Ergenekonun sivil sorumlusu Yaşar Baş'tır (Yasar BAS, Erzincan'da Eyüboğlu Av Bayisinin sahibi ve aynı zamanda Avcılar kulübü başkanıdır, bu kişi hakkındaki bilgiyi net olarak 1. M'den öğrenilebilir), Ergenekon sanığı Tuncer paşayla çok samimi fotoğrafları vardır" dedi. (Ben bu fotoğrafları Yaşar'ın labtop bilgisayarında gördüm Kendine ait evinde, işyerinde ve yanında çalışan kardeşin evindeki bilgisayarlarında çok önemli bilgiler mevcuttur, Ayrıca Erzincan Köy Hizmetlerinin karşısında bulunan bir serada köpek beslemekte, bu sera içinde müstakil bir evi de kullanmaktadır. I. örgüt tarafından infaz edileceğini bana söyledi. Ben de kendisine buralardan uzaklaşmasını söyledim. Ankara'ya gitti ve daha gelmedi.
Erzincan'da iken her hafta Alaya gider ve Recep Albaya rapor verirdi. Recep albayın da Ergenekon içerisinde olduğunu söylemişti. Ben bu şahısların örgüt bağlantılı olduklarını öğrenince mesafeli ve tedbirli yaklaşmaya başladım. Bu şahıslar neredeyse her hafta sonu bir araya gelip toplantı yapıyorlardı. Bu toplantıyı genelde av esnasında dağda yaparlar ve cep telefonlarını götürmezler.
Bazılarıyla samimi olduğum için bana genelde Erzincan'daki faaliyetlerini anlatırlardı. Ayrıca bu şahısları bir defasında Ergenekon sanığı Hüdai Unlüer'in et tesislerinde gördüm. Bilindiği gibi Hüdai Unlüer ergenekonun kaçakçılıktan sorumlu kişisi olarak biliniyor. Alay komutanı Recep Albayı da Hüdai'yle birlikte bir kaç kez gördüm. Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'le de neredeyse her hafta görüşürdük. Kendisiyle samimiydik. Sosyal demokrat olmam onun hoşuna gidiyordu. Bazı şeyleri benimle paylaşmaktan çekinmiyordu. Erzincan'daki bütün cemaat ve tarikatların kökünü kazıyacağını söylüyordu. Benim de bu konuda sorumluluk almamı istemişti. Kendi ideolojisine yakın hakim ve savcıları etrafında tutuyordu. Fakat Başsavcının bu tür planları insan haklarına ve hukuka uygun düşmediği için bana ters geliyordu. Başsavcıyı 2009 yerel seçimlerinden 15-20 gün önce (veya seçimlerden 15 gün sonra) orduevinde sabah kahvaltısında Albay Dursun Çiçek ve rütbeli birkaç subayla gördüm. Bu kısa bilgilerden sonra Erzincan ve çevresinde ergenekonun faaliyetlerini maddeler halinde anlatmak istiyorum.
a-) Başsavcı ilk önce adliye içerisinde başlayarak fişleme işine başlamıştır. Mesela bir
gün kendisini ziyarete gittiğimde ağır ceza reisi lise yıllarında tarikat evlerinde kaldığını
söyleyerek ondan uzak durmamı istemiştir.
b-) Başsavcı mahiyetindeki K. Savcıyı Erzincan adliyesindeki icra dairesine göndererek orada çalışan peruklu ve başı kapalı memureleri 'tutanağa geçirmiş ve bunu yaparken de memurların dışarı çıkmamaları için üstlerinden kapıyı kilitlemiştir. M em üre l er O savcı ve Başsavcı ile ilgili Hürriyeti Tahdit suçundan Adalet Bakanlığına suç duyurusunda bulunmuşlardır. Ayrıca Baro da suç duyurusunda bulunmuştur.
c-) Yine benim olduğum ortamda Erzincan Kapalı Cezaevi Müdürü H. O. ile ilgili izmir'de okuyan kızının cemaat evinde kaldığını söylemiş ve sicilinin bozulması ile hakkında araştırma yapılarak dava açılması için M. savcıya görev vermiştir. Cezaevi müdürünün sicilini Başsavcı bozarak ona disiplin cezası vermiştir. Ayrıca Cezaevi müdürü hakkında görevi ihmal suçlamasıyla Erzincan sulh ceza mahkemesine dava açılmıştır. Davası hala devam etmektedir. Cezaevi müdürünü de K.'e sürmüşlerdir. Bu konuda ifadesi alınabilir.
d-) Başsavcının makamındayken Erzincan asayiş istihbarat kısım komutanı Şenol Bozkurt yanımıza geldi. Başsavcıya bir kalınca dosya ve CD'ler vererek bunların Nedim yüzbaşı tarafından gönderildiğini söyledi. Makamından çıktıktan sonra kendisini önceden tanıdığım Şenol bana bu dosyaların cemaat ve tarikatlarla ilgili bilgilerden oluştuğunu, CD'lerde bakan ve milletvekilleri ile birçok kişinin ses kaydı olduğunu söyledi. Şenol komutanın, Başsavcının talimatıyla Fetullah Gülen cemaatinin Erzincan'da öne çıkan isimlerini gayri resmi dinleme yaptıklarını, bu cemaatin Erzincan'daki yapılanmasını' çıkardıklarını, yakın bir zamanda en az 22 kimiyi içeri alacaklarını, Başsavcının her şeyi ayarladığını, tutuklayacak Hakimin dahi belli olduğunu söylemişti (Nitekim, Gülen cemaatinden önce yapılan Ismaiiağa cemaatine yönelik operasyonda sorgu için görevli olan esas nöbetçi Hakim B. iken. Başsavcı bu hakimin tutuklama yapmayacağını anlayınca, Hakim H.'a sorgu yaptırtmıştır. Fetullah Gülen cemaatiyle ilgili Erzincan'daki yapıyı, bu cemaatle diyalog içinde olan Sakaltutan TRT vericilerinde memur olarak çalıdan 1. K.1 ten para kargılığı satın almışlardır. Yaptığı bu hizmetin karşılığında Ergenekon bağlantılı üst düzey subaylar kanalıyla TRT Genel Müdürlüğüne tayini yapılmıştır. İ. Ankara'da hala Özel Kuvvetlerde görevli bir yüzbaşı ile görüştüğünü telefonda A.H. lakaplı şahsa benim yanımda söylemişti. Erzincan'da jandarmanın haber elemanı olan A.H. lakaplı Çay ocağı işletmecisi kişi bu olaya şahittir.
Şenol Komutan Başsavcıya belgeleri verirken Başsavcı kendisine "öğrencileri ne yaptınız ?" şeklinde benim yanımda üstü kapalı Şenol komutandan bilgi almaya çalıştı. Şenol komutan da Ona "hallediyoruz, merak etmeyin" dedi. Ben daha sonraki bir zamanda sohbet esnasında, Şenol komutana öğrencilerin ne anlam ifade ettiğini sordum. O da bana "İsmail ağa cemaati çantada keklik, asıl korkulacak Fetullahçılardır, Fetullahçılarla ilgili eğer delil elde edemezsek ışık evlerinde kalan birkaç öğrenciyi para karşılığı ayarladık, evlere bu öğrenciler vasıtasıyla silah ve uyuşturucu koyabileceğiz" dedi. Ben kendisine "senin ruhsatsız silahın var mı" diye sorduğumda, bu olayla Ersin üsteğmenin ilgilendiğini, silahlan onun ayarlayacağını söylemişti. Ben bu faaliyetlerin hukuk dışı olduğunu ve kendi başlarını belaya sokabileceklerini söyleyerek uyarmıştım. Ancak benim ikazlarıma karşılık "Başsavcı yanımızdayken kimse bize bir şey yapamaz, ayrıca Recep Albay da konunun takipçisi" diye cevap vermişti.
Şenol komutanı kendi odasında ziyarete gittiğimde, kendi odasında gizli olarak belirttiği bir ajanda çıkartarak bir bayanı aradı, bayana telefon numarasını cezaevinden sorumlu başçavuştan aldığını söyleyerek bayana randevu verdi. Ben Şenol komutana "bu bayan kim" diye sorduğumda bana "çok güzel bir kız cezaevinden yeni çıktı" dedi, devamla ajandasını açarak "bunlar ne ki bunlardan daha çok var" diyerek ajandasında bulunan bayanların listesini ve telefon numaralarını gösterdi. Hatta yanımda cezaevinden sorumlu başçavuşu arayarak "yok mu göndereceğin kız" diyerek kahkaha atarak sordu. Ben "bu kızlarla ne işin var" diye sorduğumda Şenol Başçavuş bana "bu kızlar motor kızlar, bize haber elemanı olarak çalışıyorlar, kimle yatıp kalktıklarından bilgimiz var, istediğimiz kişileri bu kızlar vasıtasıyla düşeşe getiriyoruz, bu kızlar vasıtasıyla ortam hazırlıyoruz, kara para ihtiyaçlarımızı buradan karşılıyoruz" dedi. Şenol başçavuş ile samimi olduğumuz için bunları benimle paylaşmakta bir mahsur görmeyerek her şeyi anlatıyordu. Bu olayla bağlantılı olarak, sonraki bir zamanda Şenol başçavuş, Şömine Kafede çalışan Sedat lakaplı S isimli kişiye "bu kızlardan birini B. Savcıya yamayalım da sen de onları kafede kameraya al, bunu alay komutanı Recep albay özellikle istiyor" demiş, bunu Alay komutanı Recep albay özellikle istiyor demiş. Bunu bana bizzat S. söyledi.
Şenol BOZKURT başçavuş şuanda Kahramanmaraş * Jandarma komutanlığında çalışmaktadır.
e-) Başsavcı sık sık Erzincanda'ki il müdürlüklerin AKP hükümetinin adam ı f olduklarını ve güvendiği kişilere bu il müdürleri aleyhine soruşturma konusu olacak bilgi getirmelerini isterdi. Mesela benden il sağlık müdürüyle veya hastane başhekimleriyle ilgili aleyhe bilgi getirmemi, istemişti. Ben bu tür cadı avına ve fişlemelere karşı biri olduğum için bir sohbet esnasında Başsavcının kendisi ile ilgili planlarını İl Sağlık Müdürüne söylemiştim.
f-) Başsavcı Erzincan'da Ismaiiağa cemaati olarak bilinen kesime il jandarmayla operasyon yapmadan önce beni de telefonla arayarak çalıştığım ilçede bu ve benzeri cemaatle ilgili çalışma yapmamı istemiş ve eğer ilçede cemaat evi veya yurdu varsa mutlaka jandarmayla girilmesi gerektiğini söylemişti. Bu işlerde özellikle jandarmayla çalışmaktadır.
g-) Ismaiiağa cemaati operasyonu sırasında il jandarmada gözaltında bulunan bir hamile kadın psikolojik ve fiziksel baskıyla karnındaki 8 aylık ikiz çocuğu ölmüştü. Bir av esnasında Şenol Başçavuş bu kadını nasıl susturduklarını bana övünerek anlatmıştı Anlattığına göre. Başsavcı ve Recep Albay kendisine ve istihbaratçı elemanlara kadının evine giderek para vermelerini ve eğer şikayetçi olursa bütün sülalesinin kökünün askeriye tarafından kazınmasını istemiş ve bu emir üzerine kadına giderek tehdit, şantaj ve para vermek suretiyle kadını şikayetten vazgeçirdiklerini bana anlatmıştı.
i-) Hafta sonlan ava çıktığımızda Ersin üsteğmen de yanımızda olurdu. Av esnasında benim yanımda kendi aralarında (Ersin ve Şenol) Erzincan'da Başsavcı ile birlikte çok güçlü olduklarını, Başsavcı ile Erzincan'da her türlü isi yapabileceklerini gülerek ve alaycı bir üslupla anlatıyorlardı. Bir konulmalarında Erzincan Milletvekili hakkında, onun telefon görüşmelerinin içeriğinden bahsederek "adam hem cemaatçi ve hem de çapkın, -dinleyince gülüyoruz" gibi ifadeler kullandılar" seklinde beyanda etmiptir. (K 7 S 90-94)
Gizli Tanık Efe, Dursun ÇİCEK'in de aralarında bulunduğu, 2009 yılı Ocak veya pubat Aylarında Erzincan'da 3. ordu komutanı Saldıray Berk tarafından düzenlenen seminer adı altındaki Darbe toplantısına katıldığı söylenen bir kısım rütbeli personeli ayrı ayrı teşhis etmiptir(K8S 178-179).
4- GİZLİ TANIK CAN:
Yaylabaşı Karakol Komutanı Murat Astsubayın yaklaşık 3 yıldır bu karakolda görev yaptığını, zaman zaman Ergan Dağı taraflarına ve aynı mahallin alt taraflarında bulunan Ergan Dağı Göleti taraflarına arama tarama faaliyetlerine gitmek üzere kumcuları çağırdığını, bu faaliyetlerde askerlerinde bulunduğunu, planlamayı Murat Astsubayın yaptığını, nereye gidileceğini ve nereden dönüleceği kararlarını kendisinin verdiğini. Murat Astsubayın yanına istihbaratçılar Nedim Binbaşı ve Ersin Üsteğmen sıkça geldiğini, bazen Sedat Başçavuş da geldiğini,
2008 yılı Aralık ayı veya 2009 yılı Ocak aylarında Murat Astsubay, Alay Komutanlığında Ergenekon Terör Örgütü ile ilgili olarak sayım yaptıklarını, ellerinde çok sayıda fazladan mühimmat olduğunu ve bu mühimmatların imha edilmesi gerektiğini söyleyerek korucuları atışa götürdüğünü, atışta acemi askerlerinde olduğunu, önce acemi askerler atıp yaptığını, daha sonra uzmanlardan birisi askerleri karakola götürdüğünü, orada Murat astsubay, Karakol Komutan Yardımcısı Murat COŞKUN Astsubay ve korucular olduğu halde bir sandık dolusu ve yanında da yarım sandık kadar süngerlerin içinde bomba atar mühimmatının bulunduğunu, bomba atar mühimmatların tamamını atarak imha ettiklerini, imhaların yapıldığı dönemde arazinin karla kaplı olduğunu, imhanın yapıldığı yerin karakolun 2 kilometre doğu tarafına düştüğünü, bu mühimmatlar imha edilirken Murat Astsubayın tedirgin bir hali olduğunu, bir an önce atıp gidelim dediğini, bir personelin Murat Astsubay'a "Komutanım bunlara yazık değil mi milli servet neden bopuna atıyorsunuz" diye sorunca Murat Astsubay "Ne Millet serveti bunlar miadı dolmuş fazlalık mühimmat" diye cevap verdiğini, O tarihlerde Alaydan gelen yazıda fazla mühimmatların sayısının çıkartılması, depolarının sayılması talimatı geldiğini söylediğini,
2008 Yılı Ramazan ayında bir arkadaşına aleviler tarafından saldırıldığını, kendisinin
araya girdiğini, arkadaşını onların elinden kurtardığını, kendisinde bu arada sopa yediğini, bu olay nedeniyle şikayet için karakola gittiklerinde Murat Astsubay'ın "Neden sizde onlara saldırmadınız niye dayak yiyip geldiniz. Ülkücüleri neden toplamadınız sizin ülkücüler size niçin sahip çıkmıyor" gibi tahrik edici sözler söylediğini, kendilerinin Alevilerden dayak yediklerini Yaylabaşı'na söylemeleri durumunda bütün Yaylabaşı ayaklanacağını ve ortalığın karışacağını, bu isi sükunetle halletmek istediklerini, hatta arkadaşını dövenlerin grup olup kendileriyle çatılmaları için çok tahrik ettiklerini, ortalıkta dolaştıklarını ancak kendilerinin buna meydan vermediğini,
2009 Yılı yaz aylarında korucular ve askerlerin katıldığı Ergan Dağına yapılan intikalde
Murat Astsubay'ın çok önemli komutanların geleceğim, kendilerinin de onların 'güvenliğini
sağlayacağını, gelen komutanların Nedim Binbaşı, Ersin Üsteğmen ve Sedat Başçavuş olduğunu, Bu komutanların dağın zirvesine doğru araçla çıktılarını, bir süre sonra geri döndüklerini,' bu komutanların dağa gezmeye geldiklerinin söylendiğini, ancak ancak dağda bulunan Savaklı aşiretinden Ş.Ç. ile çok samimi olduklarını, bu intikal esnasında bu kişinin yanına gideceklerini, ancak yukarıda çok kar olduğunu ve araç çıkmayacağının Hasan uzman tarafından söylenmesi üzerine çıkmadıklarını, Murat Astsubayın yanında iken Alay Komutanlığından arayan bir uzman Çavuş ile yaptığını telefon görüşmesinde uzman çavuşun Murat Astsubay' a köylere muhtar olacak kişilerin adlarını saydığını, Dörtler Belde ve Çağlayan Beldesine kimlerin belediye başkanı olacağını söylediğini, bu sırada kendisinin de isminin geçtiğini, Murat Astsubay kendisine dönerek "Bak görüyor musun seni de belediye başkanı yapmışlar" deyince, "hayırdır ne belediye başkanlığı, Yaylabaşı belediye başkanı duyarsa ayıp olur, böyle bir dedikodu çıkarmayın, ayıp olur dediğini, bunun üzerine Murat Astsubay'ın gülerek, darbe olunca seni de belediye başkanı yapacağız dediğini, son dönemlerde Murat Astsubayın "eninde sonunda bizim elimize bir fırsat geçecek, polis ve savcılık mutlaka bir açık verecek, onlarda insan mutlaka hata yapacaklar, hata yapınca da bizim elimize fırsat geçecek, yarın öbür gün Nedim de Ersin de çıkacak kendileri hakkında konuşan kimler varsa onları çekip vuracaklar, bunların hesabını soracağız, iyi kötü kendileri hakkında kimlerin bilgi verdiklerini biliyorlar, bunun hesabını soracaklar, çıktıktan sonra çok şey yapacaklar" şeklinde konuştuğunu, ama bunu hangi amaçla söylediğini bilmediğini, kendisi ile yaptığı bir görüşmede "bana bir şey olursa sizden şüphelenirim ben de sizin kasıtlı olarak isimlerinizi veririm" dediğini, son zamanlarda Ergenekon kapsamında tutuklanan kişiler nedeniyle çok tedirgin olduğunu, Sarıyazı köyündeki patlama sonrası gözaltına alman muhtar ile oğlunun, Ersin ve Nedim'in tarafından çok hırpaladıklarını, ama neden hırpaladıkları konusunda bir bilgisinin olmadığım,
Murat Astsubay ile birlikte kamelyada oturdukları sırada İsmailağa cemaatine yönelik operasyon konuşulurken, Murat Astsubay "İsmail ağaya gelene kadar bir çok olaylar, olayların içinde sorumlu kişiyi belirlemek lazım, bizim olayımızda tutuklananlar suçsuzlar, yalnız içlerinden bir tane astsubay eğer pilleri önceden alıp teröristlere veriyorsa, ardından da yine bombayı veriyor ve nereye koyacağına dair yer göstererek şuraya koyacaksın, şu zamanda şu aracın geçişi esnasında da patlatacaksın diyorsa, bu adamın içeride yatması normal" şeklinde konuştuğunu, bu olayı Sanyazı patlaması ile ilgili olarak anlattığını, bu konuşma üzerine dehşete kapıldığım, Sarıyazı olayının bir komplo olduğunu düşünmeye başladığını,
Murat Astsubayın son zamanlarda kendisine "elinden geldiği kadar mermi al, fazla cephane al" tarzında konuşmalar yaptığını, sanki yakın bir zamanda ortalık karışacakmış, bunun bilgisine sahipmiş gibi kendilerine hazırlıklı olmaları gerektiği şeklinde telkinlerde bulunduğunu,
Dostları ilə paylaş: |