сёнкёлти (sénkélti) 1. İşitme. 2. Söylenti.
сённи/ сёнӳ (sénni/ sénü) Teklif, öneri, önerge, arz, sunu.
сёр- (sér) 1. Sıvamak, sürmek, yağlamak, ovmak, ovalamak. 2. Süzmek, süzgeçten geçirmek.
сёре (sére) 1. Boşuna. сёре вăрçатăн Boşuna kızıyorsun. 2. Pek, gayet, oldukça. сёре илемлё Çok güzel, oldukça güzel.
сёреке (séreke) Trol ağı.
сёрен (séren) Çuvaşlarda ilkbahar bayramı.
сёрен кёперри (séren képeré) Gökkuşağı.
сёрен/ сёрелте (séren/ sérelte) Kılık, çehre, görünüş, benzer. унăн çын сёрелти те юлман O, insan kıyafetini de kaybetti.
сёрёлтет- (séreltet-) Vızıldamak, vınlamak.
сёрём (sérém) Karbondioksit, boğucu duman, afyon.
сёрёмлё (sérémlé) Dumanlı.
сёрён- (sérén-) Değmek, dokunmak, değinmek, temas etmek, ovalamak, sürtünmek.
сёрёш- (séréş-) 1. Bozulmak. 2. Zengince büyümek (tahıl hakkında). 3. Rüzgâr tarafına düşmek (tarladaki tahıl hakkında).
сёркёч (sérkéç) 1. Yay (keman, viyolensel vb. yayı). 2. Süt süzgeci.
сёрле- (sérle-) Vızıldamak, vınlamak, uğuldamak, bağırmak.
Dostları ilə paylaş: |