енчен (yençen) Eğer, olduğu taktirde.
енчёк (yençék) Kese, para torbası, tütün kesesi.
енчи (yençi) Tarafında, yönünde, tarafta. ку енчи Bu tarafta. леш енчи Şurada, şu tarafta. çурçёр енчи районсем Kuzeydeki ilçeler.
епле (yeple) Nasıl, ne; gibi, kadar; ne kadar.
еплескер (yeplesker) Nasıl, ne gibi; kaçıncı; hangi.
епре- (yepre-) 1. Dişleri göstermek, sırıtmak. 2. Dökülmek, taşmak.
епрет- (yepret-) 1. Sarmak, dolamak; sallamak, yıkmak, harap etmek. 2. Yayılmak; kapsamı içine almak; yaygınlaşmak
епсерёл-/ епсёрёлсе вырт- (yepserél-/ yepsérélse vırt-) Kat kat yatmak, dağılmak; yıkılmak, çökmek.
ер- (yer-) Katılmak, kendini bağlamak; sataşmak, sarkıntılık etmek; peşine takılmak, bulaşmak, yapışmak.
ерёç- /ерёш- (yeréşś-/ yeréş) Vakit bulmak; yetiştirmek; yetişmek; basarı göstermek, başarmak, kurtulmak, boşalmak, serbest kalmak.
ерипе/ ерипен (yeripe/ yeripen) Yavaş sesle, yavaşça, ağır ağır.
ерипентерех (yeripentereh) Daha sessiz, daha yavaş, daha ağır.
еркён /ермёш (yerkén/yerméş) Âşık, sevgili, gözde.
ермеш- (yermeş-) Bağlantı kurmak; temas kurmak; bulaşmak, karışmak, katılmak, musallat olmak.
ерçӳ (yerşśü) Boş zaman, uygun zaman. ерçӳ çук Zaman yok, yetişemiyorum.
ерçӳллё (yerşśüllé) Boş; özgür, hür, serbest ferah, geniş; bol. ерçӳллё вăхăт Boş zaman.
ерт- (yert-) 1. Getirmek; götürmek; ulaştırmak; neden olmak; göstermek, idare etmek. ертсе пыр- Götürmek, yönetmek, idare etmek. ертсе пыраканни Yönetici, lider, önder, rehber, klavuz. 2. Bulaştırmak (hastalık); zehirlemek. чир ертнё- Hastalık bulaşmak, hastalığa yakalanmak.
ерттер- (yertter-) Hayvanları çiftleştirmek, çekmek, aştırmak.
Dostları ilə paylaş: |