ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI
DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NA
Yürütmenin Durdurulması İstemli
İptal Davası
D A V A C I : ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI
Adliye Sarayı B Blok 5. Kat 06251 Sıhhiye/ANKARA
V E K İ L İ : Av. Mehtap CEVİZCİ-Av. İlkay KOÇAK
Ihlamur Sok. No:1 Kat:3 Kızılay/ANKARA
D A V A L I : Orman ve Su İşleri Bakanlığı-ANKARA
TEBLİĞ TARİHİ : 15.02.2014
K O N U : Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından çıkarılan ve 15.02.2014 tarihli, 28914 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik” hükümlerinin dava sonuna kadar öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali istemini dava dilekçesinin sunulmasıdır.
A Ç I K L A M A L A R :
A)EHLİYET YÖNÜNDEN : Yasa koyucu, 4667 sayılı Kanun ile Baroların meslek işlerine dair görevlerini daha detaylı bir şekilde düzenlemiş, bunun yanında Barolara hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak görevi ve yetkisi verilmiştir. Barolara “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma, koruma ve bu kavramlara işlerlik kazandırma” görevini getiren yasal düzenleme, 02.05.2001 tarih ve 4667 sayılı “Avukatlık Kanunu’nda değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile mümkün olmuştur.
Barolar, Anayasa’nın 135. maddesinde idare başlığı altında,“yürütme” bölümünde düzenlenen kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarından biridir. Barolar, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı temsil eden avukatların meslek kuruluşu olup, diğer meslek kuruluşlarından farklı olarak savunma hakkının niteliği gereği yürütme içinde mesleki birlik biçimde kurumlaşmış, mensupları yargı erkini kullanan, tüzel kişiliğe sahip kamu meslek kuruluşlarıdır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76 ncı madde gerekçesinde; “Baroların tüzel kişiliği haiz Kamu Kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olduğu, kuruluş gayeleri belirtilmiştir.
4667 sayılı yasa ile 76. maddeye getirilen değişiklik ile Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek,
meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmıştır.
4667 sayılı Yasa ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 95. maddesine eklenen 21. bentte de; baro Yönetim Kurulu’nun “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla” görevli olduğu belirtilmiştir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 8. maddesinde; herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı bulunduğuna değinilmiştir.
Davacının, bir davayı açmakta hukuki yararı (menfaati) bulunmalıdır. Buna hukuki korunma
(himaye) ihtiyacı da denir. Başka bir anlatımla davacının hukuki korunma istemesinde korunmaya değer yararı bulunmalıdır. Ancak iptal davası açabilmek için ihlal edilmiş olması aranan menfaatin mutlaka maddi olması gerekli değildir. Menfaat maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. (Gözübüyük, Zabunoğlu, Onar, Sarıca, İkincioğulları ve Danıştay DDK 21.1.1988, E. 1987/47, K. 1988/3)
Menfaatin önemli ya da önemsiz olması da iptal davasının açılmasında etkili olmamalı, önemsiz bir menfaatin varlığı da iptal davasının kabul edilmesi için yeterli sayılmalıdır. (Zabunoğlu, Sarıca) Kaldı ki menfaatin önem derecesinin saptanması kolay olmadığı gibi, göreceli bir nitelik de taşır.
Bütün idari davalar, yürütmenin ve idarenin hukuka bağlılığını sağlamak suretiyle kamu yararını korumayı amaçlar. Hukuk devleti ilkesinin temellerinden olan ve bir “genel çare” niteliği taşıyan iptal davaları da idarenin hukuka uygunluğunu sağlamak yoluyla hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmeye yönelir. Bir hukuk devletinde, hukuka aykırı bütün işlemlerin ortadan kaldırılması gerekir. Hukuk devletinin gereklerinden idarenin hukuk önünde sorumluluğu, idarenin bütün eylem ve işlerinin mahkemelerde denetlenebilmesini zorunlu kılar. Moral bir kavram olan hukuk devletini, yargı ile neredeyse eşanlamda gösteren de onun gerçekleşebilmesinin yargı denetimi ile olan çok yakın bağlantısıdır. Hukuka aykırı bir işlemin, menfaati ihlal edilen kişilerin çeşitli nedenlerle davacı olmamaları sonucu yürürlükte kalması “hukuk devleti açısından olumsuz bir durumdur.”
Oysa, hukuka saygılı bir idarede, herkesin menfaati vardır. Diğer bir deyişle, idarenin hukuk devletinden uzaklaşması, herkesin, dolayısıyla toplumun menfaatini zedeler.
Açıktır ki topluluğun menfaati söz konusu olduğunda, hiçbir hukuk dışılık dokunulmaz değildir. Hukuka saygılı idare, bireysel ve öznel değil, genel ve nesnel bir sorundur.
Kaldı ki bireyin hukuk dışı idari bir işleme başlı başına muhalif olmakta da menfaati olabilir. Daha da önemlisi, başvuran, aynı zamanda kamu menfaatini korumaktadır. İdari işlemlerin sakatlığı savının ileri sürülmesindeki yarar, idarenin hukuka bağlılığının sağlanmasıdır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 21.1.1988 tarih, 1987/47 Esas, 1988/3 Karar sayılı kararına göre;
“...menfaat ilişkisinin olması gerekenden daha geniş kapsamlı olarak ele alınması, iptal davalarının objektifliğini zedeleyeceği gibi idarenin hukuka uygunluğunu sağlamada en etkili yollardan biri olan bu davanın amacı ile de bağdaşmaz...”
İptal davası açabilmek için aranan menfaat ilişkisinin bazı nitelikleri de taşıması gerekmektedir:
-
Menfaat meşru olmalıdır: hukuka ve ahlaka aykırı olmayan bir menfaattir. Menfaatin hukuksal temele, yasaya, tüzüğe, yönetmeliğe, kararnameye, sözleşmeye, örf ve adete, hatta içtihada dayanmalıdır.
-
Menfaat kişisel olmalıdır: Bir menfaatin kişisel menfaat sayılabilmesi için iptali istenen işlemin doğrudan doğruya davacı hakkında yapılmış olması gerekmez. İşlem doğrudan doğruya, davacı hakkında yapılmamış olmakla birlikte ona dolaylı olarak etki yapıyorsa, yine iptal davası açılabilir.
-
Menfaat güncel olmalıdır: iptal davası açıldığı zaman ortada gerçekleşmiş mevcut bir menfaat ihlalinin olması gerekir.
Bu meyanda, hayvanların haklarını korumak için açtığımız bu davada Ankara Barosu’nun
menfaatinin “meşru, geniş anlamda kişisel ve güncel” olduğu ortadadır.
İnsan ve bitki dışında ve fakat daha çok insan yaşamı ile benzerlikler gösteren bir yaşam formu olan hayvanların “acı çekiyor, hissediyor” olmaları gerçeğinden hareketle, tıpkı insan hakları gibi medeni ve hukuki koruma gerektirdiği de açıktır.
Ankara Barosu Başkanlığı’nın hukukun üstünlüğünü koruma görev alanı sadece insanlarla ve insan hakları ile sınırlı değildir. Hukukun üstünlüğü insan haklarının da üstünde bir kavramdır. Tüm temel hak ve özgürlükler hukukun üstünlüğü çatısı altında değerlendirilmelidir. Temel hak ve özgürlükler, insanlar için olduğu kadar hayvanlar için de aynı oranda önem taşımaktadır.
Anayasa’nın Üçüncü Bölümü’nde Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler ana başlığı altında ve Anayasa’nın 56. Maddesinde düzenlenen “Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu ” düzenlenmiştir.
Çevre, inanların ortak varlığıdır. Çevrenin, hayvan ve bitki türlerinin korunması, insanın korunması anlamına da gelir. Çevre ve bu çevrenin bir parçasını oluşturan hayvan, insan yaşamını sorunsal hale getirmemek için korunmalıdır.
Yeryüzündeki tüm hayata karşı saygı göstermek, insanın kendisine karşı da ödevi ve saygısı gereğidir.Bu bağlamda hayvan hakları çevre haklarına dahil edilmeli ve Amsterdam Anlaşması’nın bir sonucu olarak hayvanların korunması çevrenin korunması çerçevesinde ele alınmalıdır.
Bu çerçevede tüm Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununa uygun davranılmasının sağlanması, bu kanuna aykırılıklarda, her yetkili ve makam nezdinde bu aykırılıkların giderilmesinin temini ve hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.(5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununun da esas amacı budur)
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın, 15 Şubat 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 28914 sayılı HAYVAN DENEYLERİ ETİK KURULLARININ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARINA DAİR YÖNETMELİK uyarınca, sağlıklı ve dengeli çevrenin bir parçası olan hayvanların her türlü bilimsel ve bilim dışı deneylerde eziyet çekecek olmaları sonucu kaçınılmaz olacaktır. İşkence ile başlayan, işkence ile devam eden ve her zaman ölüm ile son bulan hayvan deneylerine ilişkin bu yasal düzenlemenin varlığı, yaşadığımız çağ ve hayvan haklarının geldiği noktada korkunç noktalara varmaktadır.
Mevcut kanunda (5199) belirlenmiş denek hayvanlarına, bu yönetmelikle “sahipsiz sokak hayvanları diye tanımlanan kediler, köpekler de eklenmiş, böylece kapsam hatırı sayılır derecede genişletilmiştir. İnsanla yaşama kültürüne alışkın evcilleşmiş hayvanların inanılmaz acılara maruz bırakılmasını kabul edebilmek mümkün değildir. Kaldı ki en basit örneği; kırık tedavisi yapabilmek için diri ve bilinci açık bir köpeğin (yani anestezi verilmemiş halde) demir çubukla kemiklerinin öldürmeyecek şekilde kırılarak sonra tedavi sürecinin yapılması normal hiç bir insanın kabul edemeyeceği bir durumdur.
B)ESAS YÖNÜNDEN :
I-Hayvanların hukuk düzenince yüzyıldan beri öngörüldüğü gibi eşya olarak kabul edilmesi ve fakat onu eziyet edici davranışlara karşı koruyucu düzenlemelerin getirilmesi gerektiği görüşü bilinmektedir.
Hayvan Hakları konusunda uluslar arası düzeyde en önemli metin, Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’dir. Beyanname, 15 Ekim 1978’de Paris’te UNESCO’da ilan edilmiştir. Beyanname, yaşayan bütün canlıların doğal haklara sahip olduğunun ve insanoğlu tarafından hayvanlara saygı gösterilmesinin, bir insanın bir diğerine gösterdiği saygıdan ayrı tutulamayacağının altını çizmektedir.
Bu hususta, Avrupa Birliği bazı yasal düzenlemeleri oluşturmaya başlamıştır. Taraf olmanın gereği olarak, hayvanların gereksiz acı çekmelerini önlemenin yanı sıra, gıda güvenliğinin temini ve halk sağlığının korunması amacıyla, hayvanların iyi koşullarda barındırılması, nakledilmesi, kesilmesi, öldürülmesi, deney veya diğer bilimsel amaçlarda kullanılan hayvanların korunması ve hayvanat bahçelerinde tutulan hayvanlar ile ilgili olarak müktesebatta ayrıntılı kurallar ortaya konmuştur.
Bu anlaşma gereğince; insanoğlunun yaşayan bütün canlılara karşı ahlaki bir sorumluluk taşıdığı, evcil hayvanların topluma önemli bir değer kattığı ve evcil hayvanlara yönelik muamelelerde ortak bir standart oluşturarak sorumluluk geliştirmenin temel hedef olduğu belirtilmektedir.
II-24.06.2004 tarihli, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunun 9. ve 17. Maddelerine dayanılarak 15 Şubat 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 28914 Sayılı Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik, gerek yasa koyucunun amacı gerekse Avrupa Birliği direktifleri ve mevzuatı bakımından çelişkili ve ciddi sakıncalar doğuracak uygulamaları beraberinde getirmektedir. Bu sebeple yönetmeliğin getirdiği sakıncaları Evrensel Hayvan Hakları İlkeleri, Avrupa Birliği direktifleri ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaları açısından incelemek gerekmektedir.
*1978 yılında yayınlanan ve Türkiye tarafından da imzalanmış olan Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesinin 6.1 Maddesine göre;
“Hayvan üzerinde fiziksel ve ruhsal acı içeren her deney hayvan haklarını ihlal eder.”
*Beyanname’nin 8. maddesine göre;
“Hayvanlara fiziki veya psikolojik acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz” denilmektedir.
*Anayasa’nın 90. Maddesinde; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.
Uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olması sebebiyle sonrasında yürürlüğe giren tüm yasaların da bu maddeyle uyumlu olması gerekmektedir.
İş bu nedenle, davaya konu yönetmelik Kanun hükmünde olan Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesine aykırı hükümler içeremez. Hayvanları Koruma Kanunu ve uygulama yönetmeliğinde deney hayvanlarına ilişkin getirilecek düzenleme, ancak hayvan haklarına paralel ve iyileştirici hükümler içermesi koşuluyla kabul edilebilir, yasa koyucunun amacı ve kanunun ruhuyla bağdaşır.
5199 SAYILI HAYVANLARI KORUMA KANUNU, başlangıçta “hayvan” tanımını yaparak, ağırlıklı olarak “kedi, kopek, büyük ve küçükbaş hayvanlar ile kanatlıları” konu almıştır. Mevcut Koruma Kanunu özellikle ve öncelikle sokak hayvanı tabir edilen, henüz bir insan tarafından sahiplenilmemiş ve fakat Devletin koruması altında bulunan canlıları, kedi köpek kuş vb. "Korumak" üzere uygulanmaktadır. Bu uygulama devam etmekte iken “sokak hayvanlarının deney materyali olarak kullanılmasını tanımlayan” yönetmelik Koruma Kanununa tamamiyle aykırıdır.
Kanunun 1.maddesinde: “Bu kanunun amacı hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır” olarak belirtilmektedir.
Oysa bahse konu ve iptali istenen yönetmelikte “hayvanlar üzerinde gerekirse tıbbi eğitim almalarına bakılmaksızın, resmi koşulları yerine getiren herkesin, onları kesebileceği, üzerinde uygulama yapabileceği” hükmüne yer verilmektedir. Bu açıkça hem mevcut kanuna hem hayvan haklarına ait tüm uluslar arası hükümlere aykırıdır.
İptalini talep ettiğimiz yönetmeliğin en sakıncalı maddelerini detaylı incelediğimizde konu daha iyi anlaşılacaktır.
III- Yönetmeliğin 2. md 2/c bendi ile “ Veteriner sağlık ürünlerine pazarlama yetkisi verilebilmesi için gereken klinik deneyler “ yönetmelik dışında bırakılmıştır. Bu durumda, veteriner sağlık ürünlerine pazarlama yetkisi verilebilmesi için gereken klinik deneyler, etik kurul onayına tabi olmayacaktır. Madde ile kapsam dışında bırakılan alanlar adı üstünde klinik deneylerdir. Tüm deneylerin Yönetmelik kapsamına alınması gerekir. Etik Kurulun onayına tabi olunmaması durumunda; mümkünse hayvan kullanılmaması, hayvanlara çektirilecek eziyetlerin ve ağrıların mümkün olduğunca azaltılması ve deney hayvanlarının yaşadıkları koşulların belli standartlarda
olmasını gerektiren etik ilkelerine uyulup uyulmadığı denetlenemeyecektir.
Dava konusu Yönetmeliğin 2/c fıkrası ile etik kurulların denetimi dışında bırakılan bu tip deneyler açıkça hayvan haklarının ihlali sonucunu doğuracağından gerek Avrupa direktifleri ve mevzuatı, gerekse Türkiye’nin de imzasının olduğu Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesinin “Hayvanlara fiziki veya psikolojik acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır” ilkesine aykırıdır.
Bu durum hayvan haklarının açık ihlalidir:
“Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır.”(Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi m.8)
IV-Yönetmelik’in 2. Maddesine göre hayvan üretip üzerinde deney yapan, deney hayvanlarının
ticaretini yapan özel şirketler, kendi bünyelerinde bir de etik kurul kurabilmektedir.
Etik kurullar, araştırmacıların haklarını ya da şirketlerin çıkarlarını korumak için değil,
hayvanların haklarını korumak için vardır. Şirketlerse önceliği, hayvanların yaşam ve refahına
değil, kendi doğaları gereği kârlarına verirler. Bu durum açık bir çıkar çatışması yaratır.
Çıkar çatışması içindeyken bağımsız etik değerlendirmesi yapılamaz. Şirketlere bu izni veren
anlayış, ticari çıkarlar için hayvan haklarını görmezden gelmektedir.
Bu düzenleme, Yönetmelik’in temel aldığı AB direktifi ile çelişmektedir (2010/63/EU sayılı Bilimsel Amaçlarla Kullanılan Hayvanların Korunmasına İlişkin Avrupa Birliği Direktifi)
*20.10.2010 tarihli, 2010/63/EU Sayılı Avrupa Birliği Direktifinin 12 numaralı paragrafında belirtildiği üzere;
“Hayvanlara dair prosedürlerin kullanılmasında etik kaygılar mevcuttur. Bu nedenle hayvanlar her zaman duyarlı (acı ve benzeri her türlü hisse haiz) canlılar olarak kabul edilmeli ve deney hayvanlarının kullanılacağı prosedürler insan ya da hayvan sağlığını veya çevreye “ en yüksek düzeyde “ yarar sağlayacak alanlarda kullanılmalıdır.”
İptal davasına konu yönetmelik, direktifin bu ilkesine kat’i suretle aykırıdır. Zira, Avrupa Birliği Direktifi ile deney alanları kısıtlanmıştır. Hayvanlar üzerinde deney yapılamayacağı esastır, deney yapılacak durumlar ise istisna olarak belirlenmiştir.
Bu direktif uyarınca, deneylerin ve deney sonrasında gerekmesi durumunda hayvanların tutulduğu ve yerleştirildiği yerlerde hayvan refahı kurallarına uyulması, deneylerin hayvanlara en az acı verecek biçimde yapılması v.b. ile deney hayvanı besleyen, tedarik eden ve kullanıcı işletmelere ilişkin ayrıntılı kurallar belirlenmiştir.
Dava konusu yönetmelikte ise, direktifin aksine bu sınırlar suistimale son derece açık şekilde genişletilmiş, bazı alanlar denetim dışı bırakılmış ve de hayvanlar üzerinde yapılacak her türlü fiziksel işkenceye deney adı altında izin verilerek, yapılamayacak haller istisnaya dönüştürülmüştür.
Aynı yönetmelik uyarınca hayvan üretip deney yapan ve deney hayvanlarının ticaretini yapan özel şirketlerin kendi bünyelerinde etik kurul kurmalarına izin verilmesi ile bu denli önemli bir konuyu şirketlerin insafına bırakmak sonuçları itibariyle son derece sakıncalı uygulamalar doğuracaktır.
V- Yönetmelik m.11/c’de sokak hayvanlarının bazı durumlarda deneylerde kullanılabileceği
belirtilmektedir:
Yönetmelik 11. Maddesinin c fıkrasında;
“(...) hayvanların sağlık ve refahı ile ilgili çalışmalara gereksinim duyulması, çevre, insan ve hayvan sağlığına karşı ciddi tehlike oluşturması ve çalışmanın maksadının sadece başıboş hayvan kullanılarak gerçekleştirilebileceğine dair bilimsel gerekçeler sunulması hallerinde, bu hayvanlar deneylerde kullanılabilir.”
denilmektedir.
Bu madde, sokak hayvanlarının kayıt altında olmadığı ülkemiz şartlarında deney adı altında her türlü kötü muamele ve işkence yapılması konusunda sınırsız/denetimsiz yetki verilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Ayrıca Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi ile ve de 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun amacı ve genel ilkeleriyle de çelişmektedir.
*5199 sayılı Kanunun amacını belirten 1.maddede:
“Bu kanunun amacı hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır”
denilmektedir.
VI-Hayvanlar üzerinde deney yapmanın temel etik ilkeleri (3R İlkesi) olarak tanımlanmaktadır.
(1) Hayvanların bilimsel amaçla kullanılmasının etik açısından haklı çıkarılabilmesi için evrensel olarak “3R ilkesi” biçiminde adlandırılan ilkeler bütününe mutlak surette ve her koşulda dikkat edilmesi gerekir. 3R ilkesine göre araştırmacılar aşağıdaki ilkeleri dikkate almakla yükümlüdür:
-
Alternatif yöntem kullanmak: Öncelikle söz konusu araştırmada mutlaka hayvan kullanmak gerekip gerekmediği belirlenmeli, alternatif yöntemlerle araştırma amacına ulaşmak olanaklı ise, hayvan kullanımından kaçınılmalıdır. Araştırmacı yerel etik kuruluna sunduğu başvuruda araştırma amacı ve yöntemini belirtirken, hayvan kullanma gerekliliğini literatür bilgisine dayanarak göstermek durumundadır.
-
Kullanılacak hayvan sayısını mümkün olduğunca azaltmak: Hayvanların mutlaka kullanılması gerekiyorsa, bu durumda araştırma verilerinin güvenilirliğini tehlikeye atmayacak biçimde mümkün olan en az sayıda hayvan kullanmak gerekmektedir. Bilimsel olarak yeterli sayıda olmayan hayvanların kullanımı da etik açısından haklı çıkarılmayacağından, uygun sayının belirlenmesi için istatistik danışmanlığı alınmalıdır.
-
Kullanılan hayvanların en yüksek ölçüde refahının sağlanması: Deneyde kullanılan hayvanların beslenmesi, barınması ve uygun bakım alması için gerekli koşulların sağlanması, deneysel girişimler nedeniyle oluşan ağrı, ızdırap, stres ve kalıcı zararların önlenmesi ya da mümkün olan en alt düzeye indirilmesi gerekmektedir.
İptali istenen yönetmelik “Hayvanlar üzerinde gerekirse tıbbi eğitim almalarına bakılmaksızın, resmi koşulları yerine getiren herkesin deney adı altında, sokaktaki kedi, kopek gibi evcil hayvanlar üzerinde dahi acı veren ve mutlak ölümle sonuçlanabilecek, bilimsel olarak da (ki bu bilgi TTB ve konusunda uzman veteriner hekimler tarafından da doğrulanmaktadır) yok hükmünde sayılacak her türlü insanlık dışı uygulama ve suistimallerin önünü açmaktadır. Dolayısıyla, yönetmelik, kanunun lafzı ve ruhu ile bağdaşmamaktadır bu nedenle iptali gerekir.
Yönetmelik, hayvan hakkı ihlalleri ve suistimalleri bakımından her yöne gidebilecek ucu açık istisnalarla, Avrupa Birliği Direktifine aykırı düzenlemeleri de beraberinde getirmektedir.
*Avrupa Birliği Direktifinin 21. Paragrafında;
“Sahipsiz evcil sokak hayvanlarının geçmişi/ arka plan şartları bilinemediğinden ve bunların yakalanma ve muhafazası hayvan üzerindeki stres ve kederi arttıracağından, genel kural olarak bu hayvanlar deneylerde kullanılamaz”
denilmektedir.
Sokak hayvanları, cinsi, yaşı, ırk özellikleri, geçmişi, çevre ve yaşam koşulları, hastalık faktörleri bilinemediğinden bilimin amaç ve prosedürleri açısından da gereken şartları taşımamaktadır. Bilimsel deneylerde kullanılacak hayvanların özel olarak yetiştirilen üreticilerden temin edilmesi gerekmektedir, zira bilinemeyen ve kontrol edilemeyen girdilerle yapılan deneylerden sağlıklı sonuçlar elde edilmesi imkansızdır. Yönetmeliğin sakıncalarına dair Türk Tabipler Birliğinin şerhleri bulunmaktadır. Konuyla ilgili basın açıklaması ekte sunulmaktadır.
VII-Hayvan haklarıyla ilgili uygulamaların oturmuş olduğu ve 3R prensibini çok katı uygulayan, genel olarak alternatif metodları tercih eden İsveç gibi ülkelerde dahi, yasa koyucu hayvan deneyleri konusunda, etik hassasiyeti gidermek ve olası hata ve yanlış uygulamalara imkan vermemek adına etik kurulların çalışma ve denetimlerini çok katı kurallara bağlamış, ayrıca bilgi edinme hakkı kapsamında tüm vatandaşların deney ve projelere erişilebilirliğini sağlamıştır.
Söze konu yönetmelik, dayanak aldığı düzenlemelerin koyduğu kurala aykırı surette düzenleme getirmektedir. Nitekim her ne kadar maddenin başlangıcında sokak hayvanlarının deneyde kullanılamayacağı kuralı koyulsa da, “çevre, insan ve hayvan sağlığına karşı ciddi tehlikeler”, “hayvanların sağlık ve refahı” gibi deneyin amacını belirlerken de kullanılan her yöne gidebilecek, ucu açık istisnalar kurularak düzenleyici tarafından kural istisna hiyerarşisi tersyüz edilmiş, bu haliyle istisna kural haline getirilmiştir. Bu şekilde sokak hayvanlarının sınırsız surette deneylerde kullanılmasına izin verilmesi öncelikle 5199 sayılı kanuna aykırıdır. Yönetmelik Kanunla çelişemez. Yönetmeliğin iptal edilmesi gerekmektedir.
11 Haziran 2013 tarihinden itibaren AB ülkelerinde kozmetik ürünleri için yapılan hayvan deneyleri yasaklanmıştır. Türkiye gibi AB üyesi olmayan ülkelerde, gereken önlemler alınmadığı taktirde, bu suistimallerin daha da artması ve hayvanlar için deney cehennemine dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bugün, kozmetik firmalarından bazıları, ürünlerini hayvanlar üzerinde test etmekten vazgeçmiş, yeni alternatif deney yöntemleri kullanmaya başlamışlardır. 1989 Nisanında ünlü kozmetik firmalarından biri, Eytex denilen sentetik bir madde üzerindeki testlerin olumlu sonuç verdiğini ve bundan böyle deneylerini bu madde üzerinde uygulayacağını açıklayarak hayvan deneylerine alternatif deney yöntemini kamuoyuna açıklamıştır.
Hayvan deneylerine alternatif olarak yaklaşık 100 adet çok etkili metod keşfedilmişken modası geçmiş ve zalim yöntemlere devam etme ısrarı kesinlikle anlamsızdır.
Tam da bu noktada, geçerli ve başarılı bir kaç yöntemi dile getirmek gerekirse:
-
Tüp Metodu: Ulusal Bilim Akademisi, 2007 yılında; zehirli madde testlerinin, artık, hayvan deneyleri üzerinde yapılmadığını ve tüp metot sistemine geçtiklerini belirtmiştir. Hala bu durumda; çamaşır suyunu, bir deney hayvanının gözüne damlatıp, zarar veriyor mu diye gözlemlemek, bilimsel olmaktan çok ötede bir yere varmaktadır. (Bu dolaysız olarak söylemek gerekirse zalimlikten başka bir şey değildir)
-
Parça Organ: Harvard Wyass Enstitisü; zehirli madde testlerini, ilaç testlerini ve hastalık araştırmalarını, artık, canlı hayvan üzerinde yapmak yerine, insan hücrelerini kullanarak tasarladıkları mini organ simülasyonları ile oluşturdukları parça organ metodu ile çalıştıklarını belirtmiştir.
-
İnsan Beyni Görüntüleme: Gelişen beyin tarama ve görüntüleme teknikleri sayesinde insan sağlığı için çok daha kullanılabilir ve güvenilir veriye ulaşılmaktadır. Artık maymun, kedi ve fare beyni keserek, soru işaretleri ile dolu veri toplama çağı, çok gerilerde kalmıştır.
-
İnsan Kan Testleri: Her yıl binlerce tavşanı, yüksek ateş testlerinde öldürmek yerine, bilim adamları artık, ilaçlarda ateşe sebebiyet veren bulaştıranlar için insan kan örnekleri üzerinde çalışmaktadırlar.
Mikro Doz Alımı: Denek hastalara, güvenli limitler içinde alındığında iyi olan mikro dozda ilaç verildiğinde, ileri düzeydeki görüntüleme teknikleri ile verilen özün vücut tarafından nasıl kullanıldığını görmek mümkündür.
C-YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİ HAKKINDA:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. Maddesi, işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve işlemin yürütülmesi halinde, telafisi güç veya imkansız zararlar doğacak olması hallerinde, yürütmenin durdurulmasına karar vereceğine amirdir.
Yukarıda açıklanan tüm nedenler ve açıklamalar ışığında sonucu belirsiz, hatta tamamen gereksiz bir uygulama için yok edilecek; kültürümüzün önemli birer parçası olmuş kedi köpek ve benzeri canların telafisi asla mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, ivedilikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ediyoruz.
İnsan olarak tüm canlılara karşı sorumluluğumuz olduğunu unutmadan, hayvanların bu dünyadaki yerini ve onlara karşı yükümlülüklerimizi göz ardı etmeden hayvanlara hak ettikleri değerin verilmesi gerekmektedir. Ülkemizde, Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının etkin şekilde çalışmadığı bilinen bir gerçektir. Kayıt dışı çok sayıda hayvanın deney adı altında, kapalı kapılar ardında işkence ile ölümüne sebep olan ve bilimsel olarak da faydasız, hatta sakıncalı uygulamalara yol açacak yönetmelikle ilgili öncelikle yürütmenin durdurularak, iptaline karar verilmesi için bu davanın açılması zorunlu olmuştur.
D E L İ L L E R : Dilekçe ekleri, konu hakkında uzmanlardan alınacak bilirkişi raporları, keşif, Uluslararası Hayvanları Koruma mevzuatı ve her türlü yasal delil.
HUKUKİ SEBEPLER : Anayasa, 5199 Sayılı Kanun, Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi, 20.10.2010 tarihli, 2010/63/EU Sayılı Avrupa Birliği Direktifi, Amsterdam Anlaşması, İYUK ve sair mevzuat.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
- 15 Şubat 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 28914 sayılı HAYVAN DENEYLERİ ETİK KURULLARININ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARINA DAİR YÖNETMELİĞİN davalı İdare’nin savunması alınmaksızın öncelikle YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA, ardından İPTALİNE, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesini Ankara Barosu Başkanlığı adına vekaleten arz ve talep ederim.
Ankara Barosu Başkanlığı
Vekili
Av. İlkay KOÇAK
EKLER : 1- Vekaletname sureti
2- 5199 sayılı Kanun
3-15.02.2014 gün ve 28914 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Hayvan Deneyleri Etik kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik
-
Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi
-
20.10.2010 tarihli, 2010/63/EU Sayılı Avrupa Birliği Direktifi
-
Türk Tabipler Birliği basın açıklamasına dair notlar
-
Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu toplantı tutanağı
-
Deneylerde kullanılan hayvanlara ait görüntü CD’si
-
Bir kozmetik firmasının deney tavşanına ait fotoğraf
-
Hayvanlar üzerinde kullanılan deneylere ilişkin detaylı açıklama
11- Hayvan deneyleri hakkında bilinmesi gereken gerçekler.
Ankara Barosu Hukuk Müşavirliği Ihlamur Sk. No:1 Kat:3 Kızılay/ANKARA Tel : (0312) 416 72 13
Fax : (0312) 418 72 40
http://www.ankarabarosu.org.tr/ . e-mail: ankarabarosu@ankarabarosu.org.tr
Dostları ilə paylaş: |