Abdülkaysoğullan'nın Hz. Peygamber ile temasları ve müslüman olmalarına dair haberler oldukça karışıktır. Başta Bahreyn olmak üzere Fırat kıyılarından Arabistan ortalarına kadar uzanan geniş bir sahaya yayılmış bulunan bu kabile mensuplarından bazıları, güvenilir bir rivayete göre, Uhud Gazvesi sırasında bir kervanla Medine'ye gelmiş ve Hz. Peygamber'le ilk defa o zaman görüşmüşlerdir. Daha sonra Benî Müstalik Gazvesi sırasında Resûlullah ile karşılaşan bazı Abdülkayslılar da müslüman olmuştur. Hz. Peygamber'in davet mektubu üzerine bu kabileyi temsil eden yirmi kişilik bir heyet, 629 yılında Medine'ye geldi. Alnındaki derin bir yara izi sebebiyle el-Eşec diye meşhur olan Abdullah b. Avf başkanlığındaki bu heyet-tekiler. Remle bint Hâris'in evinde misafir edildiler ve Medine'de kaldıkları on gün içinde Hz. Peygamber'i yakından tanıma fırsatını buldular. Kur'ân-ı Kerîm'i ve İslâm dininin esaslarını öğrendiler. Nübüvvetten önce Muşakkar
248
ABDÜLKERÎM-İ BUHÂRÎ
ve Debâ panayırlarına katıldığı için bölgeyi ve insanlarını tanıyan Hz. Peygamber, heyetle yakından ilgilendi. Yüzü çirkin olan Eşecc'e. "Sende Allah'ın sevdiği iki meziyet var: hilm ve haya" diyerek iltifatta bulundu (bk. Müslim, "îmân", 25, 26). Ayrıca ashabı heyet mensuplarına hediye vermeye teşvik etti. Kendilerine de namaz kılmalarını, zekât vermelerini, ramazan ayında oruç tutmalarını ve ganimet mallarının beşte birini beytül-mâle ayırmalarını emretti. Câhiliye devrinde şarap için kullanılan, topraktan ve ağaçtan yapılmış kapları meşrubat için kullanmalarını da yasakladı. Buhârî'nin rivayet ettiği bir hadise göre, Mescid-i Nebevî'den sonra İçinde cuma namazı kılınmasına müsaade edilen ikinci mes-cid, Abdülkaysoğullan'nın yaşadıkları Cüvâsâ şehrindeki camidir (bk. Buhârî, "Megâzî", 69], Vergiler ve diğer hususlarla ilgili olarak Hz. Peygamber'in bu kabileye gönderdiği bazı mektuplar günümüze kadar ulaşmış bulunmaktadır (bk. M. Hamîdullah, el-Vesâ3 İku's-siyâsiy-ye, s. 126-127).
Hz. Peygamber'in vefatından sonra ortaya çıkan irtidad olaylarında Abdül-kaysoğulları İslâmiyet'te sebat ederek mürtedlerle savaştılar ve Uman'ın Debâ şehrinde irtidad eden Lakît b. Mâlik'in mağlûp edilmesini sağladılar. Ayrıca Mehre ve Yemen'deki isyanların bastırılmasında da faal rol oynadılar. Hz. Ömer'in halifeliği sırasındaki fetihlere katılan ve bilhassa Sâsânî İmparatortu-ğu'na karşı kazanılan zaferlerde büyük paylan olan kabile mensupları, fetihlerden sonra, Bahreyn dışında Tevvec (Tevvez), Basra, Küfe, Musul, İsfahan ve Merv'e yerleştiler. Ayrıca Kuteybe b. Müslim'in Horasan'daki fetih harekâtına katılarak büyük yararlıklar gösterdiler. Abdülkaysoğulları, genellikle Hz. Ali taraftan olup Cemel ve Sıffîn savaşlarında onun yanında yer aldılar. Bu kabileden Sa'saa b. Sûhân'ın Muâviye'ye muhalefeti, ayrıca Abdullah b. Cârûd'un Küfe ve Basralılar'ın başına geçerek Hac-câc'a isyan etmesi ve Haccâc tarafından İdam edilmesi gibi olaylar, kaynaklarda geniş bir şekilde yer almaktadır.
Güzel konuşmaları ve kahramanlık-larıyla bilinen Abdülkaysoğulları hakkında yazılmış müstakil kitaplar arasında, İbnü'n-Nedfm'in kaydettiğine göre (bk. el-Fihrist, 59), Ebû Ubeyde Ma'mer b. Müsennâ'nın Kitâbü Haberi 'Abdi'l-Kays adlı eseri zikre değer bir kaynaktır.
BİBLİYOGRAFYA:
İbn Hişâm, es-Stre ( nşr. Mustafa es-Sekkâ v.dğr.i, Kahire 1375/1955, II, 575-576; İbn Sa'd, et-Tabakatü'i-kübrâ (nşr. İhsan Abbas], Beyrut 1388/1968, I. 283, 314-315; IV, 360-362; V, 557-566; VII, 85-88, 131-134; İbn Ha-bîb. et-Muhabber (nşr. İlse Uchtenstadter), Haydarâbâd 1361/1942 — Beyrut, ts. (Dârü't-Âfakı'l-cedîde), s. 314, 317; Buhârî. "îmân", 40; "Megâzî", 69; Müslim, "îmân", 25, 26; İbn Kuteybe. el-Ma cârif (nşr. Servet Ukkâşe), Kahire 1960, s. 338-339; Belâzürî. Fütühul-büldân (nşr. Selâhaddin el-Müneccid], Kahire 1956-60, i, 95 vd., 104; a.mlf. Ensâbü'l-eşrâf, İV/1 (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1979, s. 102-103, 122-Î23; Taberî, Târih (nşr. M. |. de Goe-je), Leiden 1879-1901, I, 1736-1737, 1958-1961, 1979-1980, 1995-1996, ayrıca bk. İndeks; İbn Düreyd. el-İştikâk (nşr. Abdüsse-lâm M. Hârûn], Kahire 1378/1958, s. 14, 17, 24, 324-325; İbnü'n-Nedrm. et-Fihrist {nşr. Rı-zâ-Teceddüd), Tahran 1391/1971, s. 59; Ebû Ubeyd el-Bekrî. Mu"cem me'sta'cem (nşr. Mustafa es-Sekkâ v.dğr.), Kahire 1364/1945, I, 401, 402; İbn Hazm, Cemhere (nşr. Abdüs-selâm M. Hârûn), Kahire 1962, s. 294-296; Sem'ğnî. el-Ensâb, VIII (nşr. Muhammed Avvâ-me), Dımaşk 1976 — Beyrut 1400/1980, s. 355-364; Yâküt, Mu'cemü'l-bütdân, Beyrut 1966, I, 346-349; II, 174-175; Kalkaşendî, M-hâyetü'l-ereb, Kahire 1959, s. 338; Ayni, *Um-detui-kârî, İstanbul 1308-11, 1, 352-362; Keh-hâle. Mu'cemü kabâ'ilil-'Arab, Beyrut 1402/ 1982, II, 726-727; M. Hamîdullah, et-Veşg'iku's-siyâsiyye, Beyrut 1969, s. 126-127; a.mlf., islâm Peygamberi (trc. Salih Tuğ), İstanbul 1980, I, 63, 409, 410-411, 433-440; M. Asım Koksal. İslâm Târihi, İstanbul 1978, VIII, 545-553; Rec-kendorf. "Abdülkays", İA, I, 88-89; W. Caskel. "cAbd al-Kays", El2 (Fr ), I, 74-76.
m
İMİ Mustafa Fayda
ABDÜLKERÎM b. ACRED
Haricî fırkalarından Acâride'nin reisi
{bk. ACARİDE) ABDÜLKERÎM-İ BUHARI
(ö. 1830'dan sonra) Buharalı seyyah ve tarih yazarı.
Hayat hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Muhtemelen 1760'larda Buhara'da doğdu. On altı yaşında iken Keşmir'e gitti ve Herat, Kandehar, Kabil, Peşâver, Muzafferâbâd yoluyla geri döndü. İkinci ve uzun seyahatini 1789'da gerçekleştirdi; Kâşgar, Yarkent, Tibet ve Keşmir'i dolaştı. 1799'da Buhara'ya sığınan ve
sekiz ay burada kalan Şah Mahmud Dürrânfye intisap etti. 1804'te Rusya'ya giden Buhara elçilik heyetinde önemsiz bir görev aldı. Petersburg'ta dokuz ay kaldıktan sonra Moskova-Astrahan yoluyla geri döndü. Dönüş sırasında Hî-ve'de İken Hîve hanının Buhara'ya karşı bir çapul seferi düzenlemek için yaptığı hazırlıklara şahit oldu. Bu durumu Buhara Emîri Haydar Han'a bildirdi ise de buna gereken önem verilmedi. 1807 Ekimi başlarında Mirza Muhammed Yü-sufun başkanlığındaki Buhara elçilik heyeti ile Rusya-Romanya üzerinden İstanbul'a geldi. Heyetin burada bulunduğu ilk yıl içinde eşi vebadan ölünce yeniden evlendi ve İstanbul'a yerleşti. 1830'dan sonra hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmamış olması, onun bu tarihlerde öldüğünü düşündürmektedir.
Abdülkerîm asıl şöhretini Orta Asya tarihi üzerine yazdığı Farsça eseriyle yapmıştır. İstanbul'da bulunduğu sırada kaleme aldığı eserini, kendisini devamlı teşvik eden ve büyük yardımlarını gördüğü Sadâret teşrifatçısı Arif Bey'e ithaf etmiştir. Eserinde Orta Asya'nın Buhara, Hîve, Hokand, Afganistan ve Keşmir gibi bölgelerinin coğrafî durumları ve tarihî olayları hakkında dikkate değer bilgiler verir. Bu bilgiler doğrudan doğruya kendisinin şahsî gözlemlerine dayandığı için esere orijinal bir nitelik kazandırmıştır. Müellif özellikle Buhara ve çevresindeki hadiselere ağırlık vermiş. Orta Asya hanlıklarının baş düşmanının Rusya olduğu üzerinde önemle durmuştur. Ayrıca, Buhara hükümdarlarından Muhammed Ma-sûm Han ile Haydar Han, Hîve hanlarından Seyyid Ebülgâzî Bahâdır Han ve Hokand hanlarından Âlim Han devirleri ile Ahmed Şah Dürrânrden itibaren Afganistan tarihi hakkında önemli bilgiler vermiştir. Yer yer ifade bozukluklarına rastlanan eserde bazı Türkçe kelimeler de bulunmaktadır.
Eserin Arif Bey'in terekesinden çıkan tek nüshası. Fransızca tercümesi ile birlikte Paris'te neşredilmiştir [Histoire de t'Asie Centrale par Mir Abdoul Kerim Bou.kha.ry. Afghanistan, Boukhara, Khi-oa, Khoçand depub les dernieres ann^es du regne de Nadir Chah (1153), Jusq'en 1233 de t'Hegire, (1740-1818 A D.), Ed. Ch. Schefer, Paris 1876, Publications de l'Ecole des Langues Orientales vivantes, lesârie, I-II: Repr. Amsterdam 1970).
249
ABDÜLKERÎM-İ BUHAR!
BİBLİYOGRAFYA:
H. H. Hovvorth. History of the Mongois from the ninth !o the nineteenth century, London 1880. 11/2, s- 781-782; Mehmet Saray. Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıktan Arasındaki Siyasî Münasebetler (1775-1875), istanbul 1984, s. 36-37; W. Barth-old, "Abdülkerim", İA, İ, 89-90; a.mlf., "rAbd al-Karim Bukhârî", El'' (ing.l, I, 71; M. Zand, "'Abd-dl-Kdiim Bokârî", Eh, I, 121-123.
lifti Mehmet Saray
ABDÜLKERİM el-CÎLÎ
Kutbüddîn Abdülkerîm b. İbrâhîm
b. Abdilkcrîm el-Cîlî
(ö. 832/1428)
el-İnsânü 'İ-kâmil adlı eseriyle ! tanınan âlim ve mutasavvıf.
767'de (1365-66) Bağdat yakınlarındaki CTl kasabasında doğdu. Kâtip Çelebi ve ona dayanan Brockelmann'a göre Abdüikâdir-i Geylânî'nin torununun oğludur. Brockelmann tarafından sadece el-Cîlânî nisbesinin verilmesi bu yüzden olmalıdır. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Tahsil durumu, ailesi, çevresinde kimlerin yer aldığı, toplum içindeki mevkii gibi hususlar tamamen karanlıktır. Bununla beraber bazı eserlerinde, özellikle el-Kehi ve'r-rakim adlı risalesinde, Zebîd'de yanında kaldığı Şere-füddin el-Cebertrnin müridi olduğunu, bazı arkadaşlarıyla birlikte 799 (1396-97) yılında onun mescidinde toplandıklarını söyler ve el-Kelimâtü'l-ilâhiy-ye adlı eserini 805 (1402-1403) yılında tamamladığını kaydeder. Eserlerinden Hanbelî mezhebine ve Kâdiriyye tarikatına mensup olduğu anlaşılmaktadır. İlmî yönden oldukça verimli bir ömür süren Cîlî Bağdat'ta vefat etmiştir.
Abdülkerîm el-Cîlî, eserlerinin büyük bir bölümünü İbnü" I -Arabi'nin fikirlerinin şerhine ayırmış, bazı konularda ona muhalif kaldığını ifade etmekle birlikte, tasavvufun ana meselelerinde, vah-det-i vücûd* ve hazarât-ı hams* gibi telakkilerde tamamen onun izinden gitmiştir. Tasavvufî ıstılahlarla yüklü el-İnsânü'l-kâmıT adlı eserinde geniş şekilde işlediği küllî ve cüz'î bütün âlemleri, ilâhî ve kevnî kitapların tamamını kendinde toplayan, ruhu, kalbi, aklı ve nefsi ile mükemmelleşip mutlak tasarruf sahibi olan, kusursuz bir ayna gibi maddî-mânevf her şeyin yanı sıra ilâhî vasıflan ve kudretleri de yansıtan insân-ı kâmil* fikrini ve izah tarzını Muhyiddin İbnü'l-Arabfden almıştır. Cî-
lî'ye göre kâmil insanın en mükemmel örneği Hz. Muhammed'dir; ondan sonra gavs* ve kutub'lar gelir. Diğer insanların ruhları, insân-ı kâmilde tecellî eden ilâhî sıfat ve kudretlerden birer kopya, Cîlî'nin ifadesiyle birer "nüs-ha'dırlar ve asi* a nisbetleri ve bağlılıkları ölçüsünde kâmil insan olurlar. Şairlik yönü de bulunan, fikirlerini açıklarken uygun gördüğü veya konuyla ilgili olarak kendisinin yazdığı sûfiyâne şiirlerden de faydalanan müellif, bu bakımdan da İbnü'l-Arabryi taklit eder.
Eserleri. Abdülkerîm el-Cîlî'nin eserleri İslâm dünyasında özellikle Doğu Hindistan'da dikkati çekmiş, dinî inanç ve fikirlerin teşekkülünde büyük bir tesir icra etmiştir. Günümüze kadar gelen otuzdan fazla eserinden bazıları şunlardır: el-Kehf ve'r-rakim (Haydarâbad 1323. trc. M. Yuluğ, İstanbul 19791; el-İn-sânü'I-kâmii Kahire'de birçok defa basılan eserin bazı bölümleri R. A. Nichol-son {The Perfect Man, Cambridge 1921) ve Titus Burckhard ('Abd al-Karîm cl-lîlî, L'homme üniversel, Paris 1975] tarafından tercüme edilmiştir. Bu iki tercümede eser hakkında birer inceleme yazısı yer almaktadır. el-İnsûnü'l-kâmil ile Hakikatü'l-yakin adlı eserleri Alizâde adlı bir şahıs tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir |bk. Süleymaniye Ktp.,
Hacı Mahmud, nr. 3018. 3157; Uşşâkî Tekkesi, nr. 411). Eserin Latin harfleriyle yayımlanmış bir Türkçe tercümesi daha vardır [İnsân-ı Kâmil, 1, trc. A. Akyıldız, İstanbul 1972; II, trc A Akçiçek. ts.|. Şerhu müşküâti'l-Fütûhâü'l-Mekkiyye; Me-nâzırü'l-ilâhiyye; Hakikatü'l-yakin; en-Nâmûsü'I-a czam ve'1-kâmûsü'l-ak-dem; Merâtibü'l-vücûd; Kabe kavseyn ve mülteka'n-nömûseyn; ed-Dürretü'l-ayniyye (veya Kaşîdetü'l-('ayniyye); Keşfü'I-ğâyât şerhu Kitâbi't-Tecelliyât (diğer eserleri için bk GAL II, 264-265; GALSuppl.,1], 283-2841
BİBLİYOGRAFYA :
Keştü'ş-şunun. I, 740; II, 1525; Hediyyctü'l-c arifin, I, 610-611 ; R. A. Nicholson. The Perfect Man, Cambridge 1921 ; Serkîs. Mu'cem, 1. 728, 729; Brockelmann, GAL, II, 264-265; Suppl.. il, 283-284; Titus Burckhard, L'homme Uniuer-se/. Paris 1975; Goldziher. "Abdülkerim", İA, I, 90; H. Ritter, "'Abd al-Kdrinı dl-Djili", Eh'
[İngl.1,71. m
İSftl M. Nazii' Şahinocjı.u
r
ABDÜLKERÎM b. EBÜ'L-AVCÂ
(ö. 155/772)
Maniheist fikirleri
ve İslâm'ı tahrif edici faaliyetleriyle
tanınan kişi.
_J
Abbasîler devrinde Yemen valiliği yapan Ma'n b. Zâide'nin dayısı olan Abdülkerîm önceleri Basra'da yaşadı. Burada Hasan-ı Basrî'ye talebelik ettiği söylenir. Basra'nın belli başlı Mu'tezile ke-lâmcıları arasında yer almışken bozuk fikirleri sebebiyle Kûfe'ye sürüldü. Orada da kâinatın ebedîliği, tenâsüh*ün varlığı gibi İslâm dinine ters düşen fikirler yaymaya, Allah hakkında Ehl-i sünnet inancına aykırı bazı hadisler uydurmaya devam etti. Hatta onun Mani-heizm taraftarı olduğu, hilâfet konusunda Şîa'nın görüşünü benimsediği, ramazan ve bayramların tesbitinde. Ca'fer-i Sâdık'ın hilâle bakmak yerine hesap metodunu kullandığını iddia ederek icat ettiği bir hesap şeklini Şiîler'e benimsettiği rivayet edilmektedir. Küfe Valisi Muhammed b. Süleyman tarafından hapse atılan Abdülkerîm, üç gün serbest bırakılmasına karşılık valiye yüz bin dirhem rüşvet vermeyi teklif edince ölüme mahkûm edildi. Gerçekten öldürüleceğini anlayınca da İslâm dininde helâli haram, haramı helâl gösteren dört bin hadis uydurduğunu iddia etti. Bu arada bazı taraftarları Halife Man-sûr'a başvurarak Abdülkerîm'in serbest bırakılması konusunda kendisini razı
250
ABDÜLKERÎM-i HÂRİZMÎ
ettilerse de idam hükmü infaz edildiği için onu kurtaramadılar. Abdülkerîm'in öldürülmesine öfkelenen halife, valiyi azletmek istemiş fakat öldürülen kişinin bir zındık* olduğunu anlayınca kararından vazgeçmiştir,
BİBLİYOGRAFYA:
Taberî. Târih (nşr. Muhammed Ebiıl-Fazl), Kahire 1960-70 — Beyrut, ts. (Dâru Süveydân), VIII, 47-48; Bağdadi. ei-Fark (nşr. M. Muhyid-din Abdulhamîd), Kahire, ts. (Mektebetü Dâ-ri't-türâs), s. 273-274; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil (nşr. C. I. Tornberg), Leiden 1851-76 — Beyrut 1399/ 1979, VI, 7; Zehebî, Mizânü'l-i'tidâl (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1382/1963 — Beyrut, ts. (Dâru I-Ma'rife], II, 644; [T.H.], "Ibn Ebil 'Avca'", İA, V/2, s. 729; G. Vajda, "Ibn Abi'l-cAwdiâ", £/2{Fr.], III, 704.
Iffll M. Yaşar Kandemir
ABDÜLKERİM EFENDİ, Buhûrîzâde
(ö. 1192/1778) Şeyh, mutasavvıf-şair ve musikişinas.
Türk mûsiki çevrelerinde Buhûrîzâde-i Sânı adıyla şöhret bulmuştur. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur; ancak ömrünün büyük bir kısmını İstanbul'da geçirdiği bilinmektedir. Gençlik yıllarında, Kocamustafapaşa hankahı şeyhi Sünbü-liyye'den Nûreddin Efendi'ye fö. 1160/ 1747) intisap etti. İyi bir tarikat terbiyesi ve bilgisi alarak yetiştikten sonra bu tekkenin zâkirbaşılığına getirildi. Bir müddet sonra da Eyüp'te Şah Sultan Tekkesi şeyhi oldu. Bu vazifede iken seksen yaşlarında vefat etti.
Şiirlerinde Kemter mahlasını kullanan Abdülkerim Efendi'nin bugüne kadar divanına rastlanmamıştır. Bazı mecmualarda yer alan manzumelerinden onun iyi bir tekke şairi olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca dinî eserler veren bir bestekâr olarak zamanın önemli musikişinasları arasında yer almıştır. Muhtelif el yazması güfte mecmualarında, genellikle Buhûrîzâde-İ Sânı adıyla pek çok eserine rastlanıyorsa da bunlardan ancak beş tanesinin notası zamanımıza ulaşmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Râmiz. Adab-ı Zurefâ, Millet Ktp., Ali Emirî, T, nr. 762, s. 218; M usta ki m zade, Mecmûa-i İlâhiyyât, Süleymaniye Ktp., Esad Erendi, nr. 3397, vr. 147a; Mehmed Şükrî. Silsilename, Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdâyf, nr. 1098, vr. 26b; Hüseyin Vassâf. Se/tne, III, 344; S. Nüzhet Er-gun, Antoloji, I, 164; Öztuna. TMA, I, 9.
ABDÜLKERİM EFENDİ, Molla
L J
ABDÜLKERİM el-HALEBİ
J
(bk. KUTBÜDDİN el-HALEBİ)
ABDÜLKERİM-İ HÂRİZMİ
XV. yüzyıl sonlarında yaşayan İranlı hattat ve şair.
Hayatı hakkında pek az bilgi vardır. Doğum ve ölüm tarihleri belli değildir. Nesta'lik hattının ilk büyük üstatlarından sayılan Abdurrahmân-ı Hârizmfnin oğlu, hattat ve şair Abdürrahîm-i Hâ-rizmrnin kardeşidir. Şiraz'da doğduğu ve hayatının büyük bir kısmını orada geçirdiği kabul edilmektedir. Hattı babasından öğrendi ve aynı üslûbu devam ettirdi. Akkoyunlu Sultanı Ya'küb'un Tebriz'deki sarayında hattatlık yaptığı için Ya'kübî nisbesiyle de anıldı ve bazı eserlerine bu şekilde imza attı. Kardeşi Abdürrahîm de aynı sebeplerle Yakü-bf nisbesini kullandı. Ancak iki kardeşin birlikte yazarak Sultan Ya'küb'a takdim ettikleri bir murakka'*da Abdülkerîm'in Hârizmî, Abdürrahîm'in ise Ya'kûbî imzalarını kullandıkları görülmektedir. Nitekim Abdülkerîm daha çok Hârizmî nisbesiyle tanındı. Derbeder bir hayat sürmesi ve zihnî rahatsızlığı sebebiyle, zaman zaman eserlerine Pâdişâh. Huda, Zürefâ gibi garip İmzalar da atmıştır.
Abdülkerîm ve kardeşi nesta'liki babalarının üslûbunda ve imzasız olarak
birbirinden ayırdedilmesi güç bir şekilde yazmışlardır. Bu üslûbun ana karakteri, dikey harflerin uzun, yuvarlak harflerin genişçe yazılması şeklinde ifade edilebilir. Tuhfe'de kaydedildiğine göre, Hârizmî diğer yazı çeşitlerinde de mahir olduğu halde çok yazmayı sevmez, uzun aralarla yazdığı yazılarda ise tashih yapmaya gerek duymazdı.
P. P. Soucek, Hârizmî ile çağdaş olan Muhammed b. Bakkal tarafından yazılmış olan "Acâ'ibü'l-mahîûköt (Royal Asiatic Socİety) üe Şehname [Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Hazine, nr. 1496) tezhiplerinin Mevlânâ Abdülkerîm imzasını taşıması sebebiyle, bu zatın aynı bölgede aynı tarihlerde yaşayan Abdülke-rîm-i Hârizmî olabileceğine dikkat çekmektedir. Ancak, babası gibi tezhiple de uğraşmış olması mümkün olan hattatın bu eserlerin tezhiplerini yapmış olması imkânsız değilse de kaynaklarda bu hususta kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Abdülkerîm-i Hârizmrnin kaleminden çıkan eserlerin çoğu İstanbul kütüphanelerinde bulunmaktadır. Ayrıca Tahran ve Leningrad kütüphanelerinde de eserlerinden örnekler vardır. Bunlar arasında. Tahran Meclis-i Şûrâ-yı Millî Kütüphanesi'nde bulunan Hâlname-i 'Ârifîve Rûşenâînâme 883 (1478) tarihini taşımakta ve bilinen en geç tarihli eseri kabul edilmektedir. Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde bulunan Emîr Gayb Bey, Şah Tahmasb, Mâlik-i Deyle-mî ve Sultan Ya'küb murakka'Iarında, yazılarından çeşitli örnekler bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde iki kıta yazısı vardır. Şiirle de meşgul olduğu bilinmekle beraber bugüne kadar divanına rastlanmamıştır.
Nuri Özcan
ABDÜLKERÎM-i HÂRİZMÎ
BİBLİYOGRAFYA:
Müstakimzâde. Tuhfe-i Hattatîn (nşr. İb-nülemin Mahmud Kemâl), İstanbul 1928, s. 677; Mehdî Beyânî, AhvSl ü Aşâr-ı Hoşnüvt-sân. Tahran 1346 hş., II, 409; Kâdî Ahmed Kummî, Gülistân-ı Hüner (nşr. A. S. Hânsârî). Tahran 1352 hş., s. 58; Habîbullah Fezâilî, Atlas-ı Hat, İsfahan 1362 hş., s. 449, 460, 461; Filiz Çağman —Zeren Tanındı, Topkapı Sarayı Müzesi islâm Minyatürleri, İstanbul 1979, s. 30; P. P. Soucek, "'Abd-al-Karim JÇârazmî", E/r., I, 123-125. ı—ı
Iffll Ali Alparslan
ABDÜLKERÎM cI-HATTAbÎ
(1882-1963)
Kuzey Afrika'da
Fransız ve İspanyol işgaline karşı
silâhlı mücadeleyi başlatan mücahid,
Rif Cumhuriyeti'nin kurucusu ve başkanı
(1921-1926).
Asıl adı Muhammed b. Abdülkerîm'-dir. Fas'ın Rif bölgesindeki Ecdîr şehrinde doğdu. Babası, Uriyagel (Vuryâ-gel) kabilesinin şeyhiydi. İlk ve orta öğrenimi Melîle'de (Melilla), yüksek öğrenimini Kayrevan Üniversitesi1 nde yaptı. İspanyolca ve Fransızca öğrendi. İslâmî ilimler yanında Batı kültüründe de kendisini yetiştirdi. 1906* da Melîle'de Tel-egrama del Rif gazetesinde editör olarak çalışmaya başladı. Bir müddet kadılık yaptıktan sonra 1914'te kâdılku-dâtlığa getirildi. İspanya'nın himayesi altında bulunan ülkesinde bağımsızlığı ve halifeliği savunduğu için tutuklanarak dîvânıharp'te yargılandı. Bir müddet hapis yattı.
Babası I. Dünya Savaşı yıllarında İs-panyollar'a karşı mücadele etti. 1920 yılında onun ölümünden sonra kabilenin başına geçen Abdülkerîm, Rif bölgesinde diğer kabilelerin de katılmasıyla bağımsız bir yönetim kurmaya çalıştı. Bu amaçla İspanyollar'a karşı cihad açtı. 22 Haziran 1921'de Annoual'da İspanyol ordusunu yenilgiye uğratması, onun halk arasındaki nüfuz ve şöhretini arttırdı. Bir süre sonra Rif Cumhuriye-ti'ni ilân etti (19 Eylül 1921) ve bu devletin başkanı oldu. Bölgede hâkimiyetini güçlendirmek için çeşitli mücadelelere girişti. İslâmî esaslarla çağdaş kurumları bağdaştırmak suretiyle idarî, malî ve hukukî alanlarda ülkesini teşkilâtlandırmaya çalıştı. Kabile temsilcilerinden oluşan bir meclis kurdu; meclise karşı sorumlu olacak bakanlar tayin etti.
Rif Cumhuriyeti'nin gücü ve nüfuzu artınca dışarıda tanınması için teşeb-
büse geçtiyse de başarılı olamadı. Devletin giderek güçlenmesi ve bölgeye hâkim olması, Fransa'nın sömürgesi durumundaki Fas Sultanlığı'nı ve İspan-yollar'ın bölgedeki geleceğini tehdit etmeye başladı. Fransa, Kuzey Afrika'da kendisine karşı gelişecek ayaklanmalara cesaret vermesinden ve onlara destek olmasından korktuğu için Abdülke-rîm'i etkisiz hale getirmeye çalıştı. Rif bölgesinde yaygın olan tarikatların toplum yapısında etkileri büyüktü. İslâmî özden saptıkları gerekçesiyle tarikatlara sempati ile bakmayan Abdülkerîm, onlarla açık bir sürtüşmeye girmemekle birlikte, halk arasındaki tesirlerini sınırlandırmaya çalışıyordu. Onun bu tavrını fırsat bilen Fransızlar tarikat mensuplarını silâhlandırarak ayaklandırmaya çalıştılar. Diğer taraftan İspanya ve Fransa, Abdülkerîm'e karşı girişecekleri savaş hususunda anlaşarak güneyden ve kuzeyden harekete geçip kalabalık ordularıyla onun kuvvetlerini bozguna uğrattılar ve kendisini de esir aldılar. Böylece Rif Cumhuriyeti son bulmuş oldu (1926).
Fransa'nın Hint Okyanusu'ndaki Rğu-nion adasına sürgün edilen Abdülkerîm orada yirmi bir yıl kaldı. Nihayet 1947'de Fransa'ya nakline izin verilmesi üzerine bindiği gemi Süveyş Kanalı'ndan geçerken kaçıp Mısır'a sığındı. Burada Habîb Burgiba ve Allâl el-Fâsî gibi Kuzey Afrikalı milliyetçi liderlerle birlikte, hayatı boyunca başkanlığını yapacağı Mağrib Kurtuluş Komitesi'ni (Lecnetü tahrîri']-Mağribi'l-Arabî) kurdu (9 Aralık 1947). Hareket tarzı konusunda arkadaşlarıyla anlaşmazlığa düşen Abdülkerîm, Batlı işgalcilere karşı tedhiş hareketlerini tasvip etmemekle beraber istiklâl davasında tâvize de yanaşmamaktaydı. Nitekim Fas'ın istiklâlini kazanmasından sonra Sultan V. Muhammed'in 1958"de
yaptığı vatana dönüş davetini, Kuzey Afrika'nın henüz bütünüyle düşman istilâsından kurtulmadığı gerekçesiyle reddetti. 6 Şubat 1963'te Kahire'de vefat etti. Faslılar'ın millî kahramanı olarak tanınan Abdülkerîm, aynı zamanda Kuzey Afrika milliyetçiliğinin öncülerinden ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra Asya ve Afrika ülkelerinde Batı sömürgeciliğine karşı gelişen silâhlı kurtuluş hareketlerinin de ilk uygulayıcılarından biridir. Rif Savaşı'nda Fransız ve İspanyollar'a karşı verdiği silâhlı mücadele, sömürge altında bulunan diğer milletlere de örnek teşkil etmiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
Arnold J. Toynbee, Suruey of International Affairs 1925 (The Islamic Wortd), London 1927, [, 151-163; Enver el-CÜndî. Terâcimü'l-a 'lâmi'l-mu ^âşırfn fi'I- 'âtemi'l-İslâmî, Kahire 1970, s. 282-289; Türkkaya Ataöv. Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, Ankara 1975, s. 174-176; Salâh el-Akkâd, el-Mağribul-'Arabt, Kahire 1980, s. 259-270; Fethi Yeken. et-Meu-sü'atü'l-hareklyye, Amman 1403/1983, 1, 169 vd.; Ebü Bekir el-Kâdirî, Ricâlün 'araftühüm fi'l-mağrib ue'l-meşnk, ed-Dârü'l-Beyzâ' 1403/ 1983, s. 39-57; Ziriklî, el-Kl&m (nşr. Züheyr Fethullah), Beyrut 1984, VI, 216-217; Jamil M. Abun — Nasr. A History of the Maghrib in the islamic Period, Cambridge 1987, s. 378-382, 384; Pessah Shinar. "cAbd al-Qâdir and 'Abd al-Krim", Studies in İslam, 1/3, !Sew Delhi 1964, s. 150-164; Jean-Louis MiĞege, "Abd el-Krım", K/n., I, 13-14.
Ercüment Kuran
ABDÜLKERİM-İ KEŞMİRİ
(ö. 1198/1784) Nâdir Şah dönemi tarihçilerinden.
Doğumu ve ilk zamanlarına dair fazla bilgi yoktur. Nâdir Şah'ın Delhi'yi ele geçirmesi üzerine (17391 onun hizmetine girdi. Şahla birlikte Pencap, Sind. Afganistan, Horasan, Mâverâünnehir ve Hârizm seferlerine katıldı. 1741'de Kaz-vin seferi sırasında ondan ayrılarak Ker-belâ-Halep yoluyla Mekke'ye gitti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra Hindistan'a, 1743'te de Delhi'ye döndü ve orada öldü.
Dostları ilə paylaş: |