İfrîkıyye Emîri İbrahim b. Ağleb'in oğlu Abdullah'ın Trablus valiliği sırasında, başta Hevvâre olmak üzere, bazı Haricî Berberî kabileleri ayaklanıp Ağlebî kuvvetlerini yenerek Trablus'a girdiler. Fakat Abdullah daha sonra on üç bin kişilik bir ordu ile Trablus üzerine yürüyüp Berberîler'i şehirden çıkardı ve surları tamir ettirdi. Berberilerin Trablus'ta mağlûp olduklarını öğrenen Abdülvehhâb, İbâzî kabilelerini etrafına toplayıp Trablus üzerine yürüdü (812). Abdülveh-hâb'ın şehri kuşatması üzerine onunla savaşa giren Abdullah b. İbrahim bu sırada babasının ölüm haberini aldı ve şehri kuşatmakta olan Abdülvehhâb ile anlaşarak Trablus'tan ayrıldı. Anlaşmaya göre şehrin sahil kısmı Ağlebfler'e. iç kısımları ise Abdülvehhâb'a bırakılıyordu. Rüstemîler bu tarihten itibaren Ağ-lebîler'le sürekli mücadele halinde olmamak için İbâzî kabilelerini Trablus ve Güney Tunus'ta İskân ettiler.
Haricî inancına sahip olan ve İbâzıy-ye'nin Vehbiyye kolunu kuran Abdül-
vehhâb, Bağdat Abbasî halifeliğini tanımamasına rağmen Endülüs Emevîleri ile iyi münasebetler kurdu ve oğlunu bir sefaret heyetinin başında Endülüs'e gönderdi. II. Abdurrahman bu heyeti büyük bir ihtişamla kabul etti. Abdül-vehhâb'ın kendisine yöneltilen çeşitli sorulara verdiği cevapları ihtiva eden Mesâ 3ilü Neîûse {Neuâzilü Nefûse) adlı bir eseri vardır. Ölümünden sonra yerine Ebû Saîd el-Eflah geçti.
BİBLİYOGRAFYA:
İbnü'l-Esîr, ei-Kâmi! Inşr. C. ). Tornberg), Leiden 1851-76 — Beyrut 1385-86/1965-66, VI, 270; Ibnü's-Sağîr. Ahbârü'l-e* immeti'r-Rüs-temiyyîn (nşr. Muhammed Nasır—ibrahim Behhâz), Beyrut 1406/1986, s. 17, 23, 42, 55, 64, 79, 89, 113; Ziriklî, el-A'lâm, Kahire 1373-78/1954-59, İV. 333-334; Ali Yahya Muammer. el-lbâzıyye fi'l-Cezâ 'ir, Kahire 1399/1979, s. 35-38, ayrıca bk. indeks; Seyyid Abdölazîz Sâ-lim. Tânhu't-Mağrib fi'l-'aşri'l-İslâmt, İskenderiye 1982, s. 292; Mohamed Talbi. ed-Deuletü't-Ağtebiyye Itrc. Müncî es-Sayyâdî), Beyrut 1985, s. 173-279, 386-389; Jamil M. Abu'n-Nasr, A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 45-48; A. De Motylinski. * Abdülvehhâb", İA, I, 104; Georges Marçais. "Rüstemîler", İA, IX, 802-804; T. Lewicki. "al-Ibâdiyya", E/*(lng.), III, 648-660.
İMİ Ahmet Ağırakça F ABDÜLVEHHÂB b. ALİ
(bk. KADİ ABDÜLVEHHÂB).
ABDÜLVEHHÂB b. ATA el-HAFFAF
Ebû Nasr Abdülvehhâb b. Atâ el-Haffâf el-Basrî {ö. 204/819-20}
Rivayetleri
Buhârî dışında Kütüb-i Sitilde yer alan bir muhaddis.
L J
Benî İcl'in mevlâ*sı olduğu için el-İclî diye de anılır. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmadığı gibi, "ayakkabıcı (kavaf)" anlamına gelen Haffâf lakabını hangi sebeple aldığı da bilinmemektedir. Büyük muhaddis Saîd b. Ebû Arûbe'nin hadislerini en iyi bildiği, derslerine yıllarca devam ettiği ve onun kitaplarını yazıp bunları hocasının huzurunda talebelerine okuduğu için. ondan hadis rivayet etmesiyle tanındı. Ayrıca Humeyd et-Tavîl. İbn Avn, İbn Cüreyc, Mâlik b. Enes ve Ebû Amr b. Alâ gibi muhaddis-
lerden hadis öğrendi. Hem muhaddis hem de yedi kıraat imamından biri olan Ebû Amr b. Alâ'dan hadislerini ve kıraat tarikini rivayet etti. Kendisinden de Ahmed b. Hanbel. Yahya b. Maîn, İshak b. Râhûye gibi muhaddisler rivayette bulundular. Memleketi olan Basra'dan Bağdat'a gidip yerleşti ve orada hadis rivayetine başladı.
Yahya b. Maîn ve Dârekutnî gibi muhaddisler onun güvenilir bir râvi olduğunu belirtmekte, kendisini yakından tanıyan Yahya b. Saîd el-Kattân da hakkında müsbet düşünmektedir. Ancak Buhârî ve Nesâî "kuvvetli değildir" demekte. Ahmed b. Hanbel onu zayıf bulmakta, Ebû Hatim ise hadislerinin î'ti-bar* için yazılabileceğini söylemektedir. Kuvvetli olmadığını söyleyen Nesâî. rivayetlerini Sünen'ine almakta bir beis görmemiştir. İbn Sa'd'ın sadûk* dediği, hadislerini Zehebfnin hasen* olarak değerlendirdiği Abdülvehhâb son derece duygulu bir zâhid idi.
BİBLİYOGRAFYA:
İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-kübrâ (nşr. İhsan Abbasi, Beyrut 1388/1968, VII, 333; Buhârî. et-TSrîhu'l-kebTr (nşr Abdurrahman b. Yahya el-Yemânî v.dğr ), Haydarâbâd 1360-80/1941-60 — Diyarbakır, ts. (el-Mektebetü'1-İslâmiy-ye). VI, 98; İbn Ebû Hatim. el-Cerh oet-ta'dîl, Haydarâbâd 1371-73/1952-53 — Beyrut, ts. (Dârü'l-Kütübi'l-ilmiyyel, VI, 72; Hatîb, Târîhu Bağdâd, Kahire 1349/1931 — Beyrut, ts. (Dârü'İ-Fikr), XI, 21-25; Zehebî, Tezkiretüt-huf-[âz, Haydarâbâd 1375-76/1955-58 — Beyrut, ts. IDâru İhyâiî-türâsi'l-Arabl}. I, 339; a.mlf.. A'tâmü'n-nübela*, IX, 451-454; a.mlf., Mtzâ-nü'l-i'tidâl (nşr. Ali Muhammed el-Bİcâvîl, Kahire 1382/1963 — Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rifei, İl, 681-682; İbn Hacer, Tehzîbüt-Tehzîb, VI, 450-452. ı—ı
İMİ M. Yaşar Kandemir
F ABDÜLVEHHÂB EFENDİ, ^ Yâsincizâde
(1758-1833) Osmanlı şeyhülislâmı.
Seyyid Osman Efendi'nin oğludur. Dedesi Seyyid Mustafa Efendi'nin Aya-sofya Camii'nde "yâsînhan" olmasından dolayı Yâsincizâde lakabıyla şöhret buldu. Gençliğinde Enderûn-ı Hümâyun'a intisap ederek Gelenbevî İsmail Efen-di'den aklî ve naklî ilimleri okudu. Ocak 1786'da müderrislik ruûs'unu kazanarak öğretim hayatına başladı. Bayezid ve Yenicami medreselerindeki dersleriyle meşhur oldu. Bu dönemde pek çok
285
ABDÜLVEHHÂB EFENDİ, Yâsincizâde
talebe yetiştirdi. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra kadılık mesleğine geçti. Önce Selanik kadısı oldu; sonra bilâd-ı erbaa kadılığı payesini elde etti. 1811'de elçilikle İran'a gitti; oradaki görevini liyakatle yapması sebebiyle II. Mahmud'un takdirini kazanarak kendisine önce Mekke, daha sonra İstanbul kadılığı payesi verildi. Kısa aralıklarla Anadolu kazaskerliği (1816) ve nakîbüleşraflık (18181 görevlerine tayin edildi; ardından Rumeli kazaskerliği payesini aldı.
Osmanlı Devleti'nin içerde ve dışarda karşılaştığı sıkıntılar ve özellikle isyan hareketleri üzerine toplanan meşveret meclisinde isabetli görüşleriyle padişahın dikkatini çekti ve 28 Mart 1821'-de Halil Efendi'nin yerine şeyhülislâmlığa tayin edildi. Bir buçuk yıldan fazla süren meşihatinden sonra 10 Kasım 1822'de azledilerek dokuz ay kadar İzmit'te ikamete mecbur tutuldu. 6 Mart 1828'de, Mehmed Tâhir Efendi'nin yerine ikinci defa şeyhülislâmlığa getirildi. Beş yıla yakın bir süre bu makamda kaldıktan sonra yaşlılığı sebebiyle 8 Şubat 1833'te görevinden ayrıldı. Aynı yılın ramazanında Kadir gecesi vefat etti; Topkapı dışında babasının yanına defnedildi.
Abdülvehhâb Efendi, şeyhülislâmlığı sırasında ilim erbabıyla devletin hak ve menfaatlerini koruyan bir kişi olarak tanınır. HuJâsatü'l-bürhân iî itâati's-sultân adında hadise dair bir risalesi vardır {İstanbul 1247). Ayrıca hadis usulü ve kelâm ilmine dair çalışmaları bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Devhatü'l-meşâyih maa zeyl, s. 126-127; İlmiyye Salnamesi, s. 584-585; Sicilli Os-mânî, III, 405; Hediyyetü 7-'arifin, I, 643; Osmanlı Müellifleri, II, 57; Brockelmann, GAL Suppl, II, 1013; Uzunçarşılı. İlmiye Teşkilâtı, s. 167, 189. f7|
İMİ MEHMET [PŞİRLİ
r abdülvehhAb hallAf n
(1888-1956} ı Mısırlı âlim ve hukukçu. ,
1888'de Kefrüzzeyyâfta doğdu. Babasının adı Abdülvâhid'dir. 1915'te Ez-her Üniversitesi'ne bağlı Medresetü'l-kazâi'ş-şerTyİ bitirdi. Bir süre bu medresede müderris olarak çalıştıktan sonra hâkimlik, adliye müfettişliği ve mes-cidler müdürlüğü yaptı. 1936'da Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeliğine tayin edildi ve emekli oluncaya kadar bu görevini sürdürdü. Emekli olduktan sonra da fakültenin daveti üzerine yüksek lisans bölümünde ders vermeye devam etti. Aynı zamanda Arap Dil Akademisi'nin (Mecmau'Hugati'l-Ara-biyye) üyesi idi. Muhammed AbdutYun açtığı düşünce çığırının samimi bir taraftarı olarak taklide ve bid'atlara karşı çıkan Hallâf, öğretim üyeliği yaptığı kurumlarda verdiği derslerle aynı düşünceleri paylaşan birçok hukukçunun yetişmesine katkıda bulunmuştur.
Eserleri basılmış olup belli başlıları şunlardır: 1. 7/mü uşûli'I-hkh. İlk baskısı 1942'de Kahire'de yapılan eser daha sonra birçok defa basılmış olup Hüseyin Atay tarafından giriş bölümü ve bazı notlar eklenerek İslâm Hukuk Felsefesi adıyla Türkçe'ye tercüme edilmiştir (Ankara I973, 1985). 2. Hulâşatü târîhi't-teşri'i'l-İslâmi. 1968'de Kuveyt'te sekizinci baskısı yapılan eseri. Talat Koçyiğit İslâm Teşrii Tarihi adıyla Türkçe'ye çevirmiştir (Ankara 1970). Eser 77-mü uşûlî'l-hkh'm bazı baskılarının son kısmında da yer almaktadır. 3. es-Si-yûsetuş-şer'iyye (Kahire 1397/1977). Ezher Üniversitesi'nde okuttuğu ders notlandır. İslâm devletinin siyasî, hukukî ve malî yapısından, fertlerin hak ve hürriyetlerinden bahseder. 4. Ahkâmü'l-vaAf (Kahire 1942). S. el-Ahvâlü'ş-şah-şiyye. 6. Ahkâmü'l-mevârîs. 7. Meşd-dirü't-teşrî'i'l-İslâmi îîmâ lâ nassa fîh (Kahire 1955). 8. ei-kühâd ve't-taklîd. 9. Nûr mine'1-Kur3 âni'l-Kerîm (Kahire 1948). 10. Nurun calâ nûr (Kahire 1952). 11. el-İctihâd bi'r-re'y (Kahire 1950).
m
İmi Abdülmün'im Hallâf
L
abdülvehhAb cs-sAbûn!
Abdülvehhâb b. Mustafâ b. İbrâhîm
es-Sâbûnî el-Hemedânî
(ö. 954/1547)
Mevlevîlik tarihi bakımından
kaynak kabul edilen Sevâkıbü'l-Menâkib'm müellifi.
Nisbesinden de anlaşılacağı üzere He-medanlıdır ve bir Nakşı şeyhinin oğludur. Hayatı hakkında çok az bilgi vardır. Bazı kaynaklarda Abdülvehhâb b. Celâleddin Muhammed el-Hemedânî olarak da anılmaktadır. Sünnî olduğu için, Safevîler'den Şah 1. Tahmasb'ın Hemedan'i işgal etmesi üzerine önce Şam'a, oradan da Mısır'a gitti. Kahire Mevlevîhanesi'ne yerleşti. Eserini tamamladığı 947 (1540) yılında Kahire'de bulunduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Medine'ye gitti ve orada vefat etti.
Kahire'de bulunduğu sırada mevlevî-hanenin kütüphanesindeki, Ahmed Ef-lâkînin Mevlevîliğin ana kaynaklarından
Abdülvehhâb es-Sâbûnî'nin Şeuâktbû't-Menâkıb adlı
eserinin Derviş Mahmud Dede tercümesinden bir sayfa
(Topkapı Sarayı Muzes, Kıp , Revan, nr 1068)
286
ABDÜMENÂFb KUSAY
birincisi kabul edilen Menâkıbü'l-eâri-îîn adlı eseri üzerinde çalıştı. Şeriatın zahirine aykırı bulduğu bazı kısımları çıkarıp yer yer yeni bilgiler ekleyerek ve özetleyerek Şevâkıbü'l-Menâkîb adıyla eseri Farsça olarak yeniden kaleme aldı. 1540 yılında tamamlanan eser bir mukaddime, her birine "zikr" adı verilen dokuz bölüm ile bir hatimeden meydana gelmektedir. "Zikirlerde sırasıyla Mevlevi ileri gelenlerinden Bahâed-din Veled. Seyyid Burhâneddin, Mevlâ-nâ, Şems-i Tebrîzî, Selâhaddîn-i Zerküb. Çelebi Hüsâmeddin. Sultan Bahâeddin, Çelebi Arif, Şemseddin Emîr Çelebi hakkında bilgi verilmektedir. Çeşitli kütüphanelerde bulunan yazmaları arasında (bk. Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 1540; Nafiz Paşa, nr. 11301, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesindeki (Emanet Hazinesi, nr. 1194) nüsha 985'te (1577) İstinsah edilmiştir.
Menâkıbul-'âritm'in Mevleviler arasındaki önemi sebebiyle, Abdülvehhâb'-ın bu eseri de yazıldığından kısa bir süre sonra Türkçe'ye çevrilmiştir. İlk olarak Derviş Halil Senâî (ö. 950/ 1543) tarafından bazı değişikliklerle tercüme edilerek Kanûnfye takdim edilmiştir. Bu tercümenin Süleymaniye Kütüpha-nesi'nde (Halet Efendi İlâvesi, nr 49 ve 50) iki nüshası mevcuttur. Daha sonra Mesnevihan Derviş Mahmud Dede (ö. 1011/ 1602), Tercüme-i Sevûkıb adıyla eseri ikinci defa Türkçe'ye çevirmiştir. 998 (1590) yılında Konya'da tamamlanan bu tercüme, Senâfninkini unutturarak meşhur olmuştur. Eserin İstanbul Üniversitesi. Süleymaniye ve Topkapı Sarayı Müzesi kütüphanelerinde pek çok nüshası vardır. Süleymaniye Kütüphanesinde (Mihrişah Sultan, nr. 272) bulunan nüsha 1004 (1595-96) tarihlidir. Ayrıca eser Müzekki'n-nüfûs kenarında basılmıştır (İstanbul 1281). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde {Revan, nr. 1479) bulunan minyatürlü nüsha, Süheyl Ünver tarafından Mev-lönâ'dan Hatıralar: Sevâkıb-ı Menâ-kıb adıyla ve minyatürleriyle birlikte yeni harflerle neşredilmiştir (istanbul 1973).
Keşfü'z-zunûriüa, Abdülvehhâb es-Sâbûnrnin bunlardan başka Şerhu Mu-
cammeyât-ı Mîr Hüseyin, Şırâtü'1-müs-takîm adlı eserleriyle Nevd-yj Hurûs isimli Farsça bir manzumesi olduğu da kaydedilmektedir.
Abdülvehhâb es-Sâbûnî'nın
Seuâkıbû't-MenSksb adlı eserinden bir başka sayfa
BİBLİYOGRAFYA:
Sâkıb Dede. Sefîne, Kahire 1185, s. 3-8; Es-râr Dede. Tezkire, Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, Mülhak, nr. 109, vr. 75b; Keşfü'z-zunûn, II, 1077, 1742, 1981; Hediyyetul-'ârifTn.'l.Ml; tzâhu'l-meknûn, II. 66; Abdülbâki Gölpınarlı, Meulâna'dan Sonra Mevlevilik, İstanbul 1953. s. 15-16; Süheyl Ünver, Meulâna'dan Hatıralar: Seuâkıb-ı Menâkıb, istanbul 1973, s. 2-3; Özeğe, Katalog, IV, 1558; Storey. Persian Literatüre, London 1972, 1, 938; H. Rİtter. "Mev-lânâ Celâleddin Rûmî ve Etrafındakiler", TM, Vll-vm/l (1942), s. 279-280; Tahsin Ya-' zıcı, "cAbd al-Vahhâb al-Hamadâni", Eir., I, 168-170, ı—i
İmi Al.i Alparslan
ABDÜLVEHHÂB eş-ŞA'RANİ
L
(bk. ŞA'RANİ. Abdülvehhâb b. Ahmed).
ABDÜMENAF b. KUSAY
Abdümenâf b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Kâ'b
Hz. Peygamber'in baba tarafından üçüncü dedesi.
Abdümenâf in babası Kusay b. Kilâb, annesi Hubbâ bint Huleyl'dir. Kusayy'ın dört oğlundan biri olan ve milâdî 430 yılı civarında doğduğu tahmin edilen
Abdümenâfın asıl adı Mugire idi. Güzelliğinden dolayı kendisine Kamer de denirdi. Annesi Hubbâ. oğlunu Mekke'deki büyük putlardan Menâfa adamış olduğu için Abdümenâf adını aldı. Çok cömert olduğu için Kureyşliler ona feyyaz lakabını vermişlerdi. Daha babasının sağlığında büyük bir üne kavuştu.
Mekke yöneticiliği (Dârünnedve idaresi) de dahil olmak üzere Kabe muhafızlığı (sidâne veya hicâbe), hacılara su temini (sikâye), hacıları ağırlama (rifâde). sancaktarlık (liva) ve başkumandanlık (kıyâde) görevlerini büyük oğlu Abdüd-dâr'a bırakan Kusayy'ın ölümünden bir müddet sonra, başta Abdümenâf olmak üzere Kusayy'ın diğer oğullan, söz konusu görevlerin Abdüddâr'dan alınarak Abdümenâf a verilmesini kararlaştırdılar. Bu karar üzerine Kureyşliler arasında anlaşmazlık çıktı. Kureyş'in bazı kolları Abdüddâr'ı, diğer bazı kolları da Abdümenâfı destekledi. "el-Mu-tayyebûn" (güzel koku sürünenler) diye anılan Abdümenâf taraftarları ile "el-Ahlâf (yeminliler) denilen Abdüd-dâr taraftarları çatışma noktasına geldiler. Araya giren kişiler, sidâne ve liva görevleriyle Dârünnedve yöneticiliğinin eskisi gibi Abdüddâr'da kalmasını, sikâye, rifâde ve kıyâde görevlerinin ise Abdümenâf a verilmesini sağlamak suretiyle iki tarafı yatıştırdılar. Bu görevler ölümüne kadar Abdümenâfta kaldı.
Abdümenâfın iki ayrı hanımından altı erkek, altı kız çocuğu oldu. Oğulları, Kureyş kabilesinin komşu devletlerle ticaretini kolaylaştırmak için anlaşmalar yaptılar. Ticaret sayesinde Mekke'nin, dolayısıyla Kureyş kabilesinin nüfuz ve iktidarı arttı.
Abdümenâftan sonra Kureyş'in idaresi Benî Abdümenâf a geçti. Sikâye ve rifâde görevleri oğullarından Hâşim'e. kıyâde İse Abdüşems'e verildi. Daha sonra sikâye ve rifâde, Hâşim'den küçük kardeşi Muttalib'e, ondan da yeğeni ve Hz. Peygamber'in dedesi olan Abdül-muttalib'e geçti. Ölüm tarihi bilinmeyen Abdümenâfın Kabe'de Hicr'de bulunan bir yazıdan, Kureyş kabilesine Allah'tan sakınmayı ve akrabalar arasında iyi ilişkilerin devam ettirilmesini tavsiye ettiği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber Kureyş-liler'i İslâm'a davet ettiği sırada, diğer dedelerinin adlarıyla birlikte onun adını da anmış "Ey Abdümenâf oğullan! Allah'a inanmak suretiyle kendinizi kurtarınız" demişti (Buharî, "Menâkıb", 13).
287
ABDÜMENÂF b. KUSAY
BİBLİYOGRAFYA:
İbn İshâk. es-Sîre (nşr. Muhammed Hamî-dullah), Rabat 1967, s. 47; İbnü'l-Kelbî. Cem-heretü'n-neseb (nşr. Abdüssettâr Ahmed Fer-râc). Kuveyt 1403/1983, I, 90-94; İbn Sa'd, et-Tabakâtü't-kübrâ (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1388/1968, I, 70, 74-78, 146; III, 19; Zübeyrî. Nesebü Kureyş (nşr. E. Levi— Provençal), Kahire 1953, s. 14-15; İbn Habîb. el-Muhabber (nşr. ilse Üchtenstadter], Haydarâba'd 1361/ 1942, s. 162-168, 457; Ezrakl. Ahbâru Mekke (nşr. Rüşdî es-Sâlih Melhas), Beyrut 1389/ 1969, I, 109 vd.; Jbn Kuteybe. el-MacSrif (nşr. Servet Ukkâşe), Kahire 1960, s. 70-73. 112, 117, 604; Belâzürt Ensâbü't-eşrâf, I (nşr. Muhammed Hamîdullah). Kahire 1959, s. 52-63; Müberred, Nesebü cAdnân ue Kahtân (nşr. Ab-dülazîz el-Meymenî), Kahire 1354/1936, s. 2-3; Taberî, Târih (nşr. M. |. de Goeje). Leiden 1879-1901, I, 109"l-1092, 1098-1100; İbn Düreyd, el-İştikak (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1378/1958, s. 16, 17, 37. 155-156; Neşet Çağatay, "Hz. Muhammed'in Soyu, Çocukluğu ve Gençliği", AÜİFD, VIII (1961), s. 25-26.
imi Mustafa Fayda
r abdünnAfi iffet efendi n
(1823-1890)
Son devir Osmanlı devlet ve , ilim adamı.
Ramazanoğulları hanedanına mensup olduğundan Ramazanzâde, alçak gönüllü, edep ve iffet sahibi bir kişi olduğu için de İffet lakabı İle tanınmıştır. Babası, eski Adana müftüsü Hacı İshak Efendi'nin oğlu Muhammed Saîd Efen-di'dir. Bağdatlı İsmail Paşanın kaydettiğine göre babası da müftüdür.
Abdünnâfi İffet, Buharalı Abdürra-him Efendi'den ilim tahsil etti. Öğrenim hayatından sonra Bursa'ya müdems olarak tayin edildi. 1845 yılında İstanbul'a gelerek devletin çeşitli kademelerinde görevler yaptı. Dürüstlüğü ve çalışkanlığı sayesinde memuriyet hayatında kısa zamanda yükseldi. Adana mal müdürlüğü, Halep Meclis-i Kebîr reisliği. Adana,-Halep ve Harput defterdarlığı. Trabzon, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd tahkikat ve rüsumat memurluğu. İnti-hâb-ı Me'mûrîn Komisyonu başkanlığı yaptı. 1869'da Saraybosna. daha sonra da Hersek mutasarrıflığına getirilen Abdünnâfi Efendi hacdan dönerken Tâif te vefat etti ve oraya defnedildi.
Eserleri. Bu hareketli memuriyet hayatı sırasında ilmî ve edebî çalışmaları da ihmal etmeyen Abdünnâfi Efendi'nin belagat, hadis, tasavvuf, ahlâk, felsefe ve mantık ilimlerine dair çoğu basılmış birçok tercüme ve telif eseri vardır. 1. en-Nef'u'1-muavveî fî terce-meti't-Telhîs ve'I-Mutavvel. Hatîb el-Kazvînrnin Arap belagatına dair meş-
hur eseri Telhîşü'î-Mİitâh'm ve bunun Teftâzânî tarafından yapılmış geniş şerhi olan e7-MutaweJ'in gramer açısından tahlîlî bir tercümesi olup Abdünnâfi Efendi'nin Arap dili. edebiyatı ve belagatı sahasındaki ilmî kudretini göstermektedir. Eserin birinci cildi Saray-bosna'da (1289), ikinci cildi de İstanbul'da (1290) basılmıştır, z. Terceme-i Nuhbetü'l-iiker. İbn Hacer el-Askalânî1-nin hadis usulüne dair Nuhbetü'l-fiker adlı kitabının tercümesi olup Ma'mü-retülazîz'de (Elazığ) basılmıştır (1301). 3. Nâfiu'1-âsâr Nevbâve-i Simârü'1-es-mâr. Edebî ve tarihî bilgilerin yanı sıra bazı hikâyelerle ahlâka dair konulan da ihtiva eden Türkçe bir eserdir (İstanbul 1286). 4. Mahzen-i Esrâr-ı Şuarâ. Yetmiş dokuz sayfadan ibaret bir Türkçe risale olup taş basması halinde yayımlanmıştır (1273). 5. Müntehaböt-ı Nâ-iia-i Risâle-i Kuşeyriyye. er-Risâletü'I-Kuşeyriyye'den seçmeler mahiyetinde olan bu kitap da basılmıştır (İstanbul 1307). 6. Terceme-i Burhân-ı Ge-lenbevî. Terceme-i Âdâb-ı Gelenbevî adıyla da anılan mantığa dair bir eserdir (İstanbul 1302). 7. Kâmilü'1-âsâr Hi-köye-i Cihândâr (Hanya Girit Matbaası, 1291). Ayrıca kendi şiirlerini topladığı Divançe-i Şâir ve Ravzatü'l-fesâhat adlı eserlerinden de söz edilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Abdünnâfi İffet, en-Nef'u'l-muauoei, Bosna 1289, I, Mukaddime: Osmanlı Müellifleri, I, 387; Brockelmann. GAL Suppi, I, 519; He-diyyetü't-'ârifîn, I, 632; Kehhâle, Mu'cemü'l-mü'eUifîn, Dımaşk 1376-80/1957-61, VI, 199; Özeğe. Katalog, II, 803; III. 998, 1271, 1291, 1315; IV, 1813, 1821. m .
Iflkl İsmail Durmuş
ABDÜNNASIR, Cemal
(bk. CEMAL ABDÜNNAŞttt).
F ABDÜNNEBİ ŞEYH SADR
(bk. İBN ABDÜLKUDDÛS. Şeyh Sadr).
F ABDÜRRAHİM DEDE,
Şeyda Hafız
(ö. 1214/1800) Bestekâr, kudümzenbaşı ve şair.
Daha çok Seydâ Hafız diye tanınır. İstanbul'da doğdu. Halvetiyye tarikatına mensup bir zatın oğludur. Küçük yaşta hafız oldu. Kısa bir süre sonra gözleri-
ni kaybetti. Tarikat âdabı ve mûsikideki ilk bilgilerini, devam ettiği mevlevîhane-lerden aldı. Gayreti ve kabiliyeti sayesinde kısa zamanda kendisini yetiştirdi. Bestekâr ve neyzen olarak devrin önde gelen mûsiki üstatları arasında yer aldı. Galata Mevlevîhanesi Şeyhi Selim De-de'den sikke* giydi. Bazı kaynaklarda bir ay kadar Yenikapı Mevlevîhanesi'nin kudümzenbaşılığını yaptığı kaydedilir. Yakın ilgisini gördüğü 111. Selim tarafından hacca gönderildi. Hac dönüşü evinde bir iki yıl inziva hayatı yaşadı. Subhi Ezgi'nin bildirdiğine göre, hayatının son yıllarında Üsküdar Mevlevîhanesi'nde de kudümzenbaşılık yapmıştır. Yetmiş yaşlarında iken 1214 (1800) yılı sonlarında öldü ve Üsküdar Mevlevîhanesi Türbesi'ne defnedildi. Mehmed Süreyya ve Subhi Ezgi ölüm tarihini 1212 (1798) olarak gösteriyorlarsa da bu doğru değildir. Çağdaşlarından Nebil Bey'in ta-miyeli tarihi (bk. TARİH DÜŞÜRME), bu hususta hiçbir tereddüde yer bırakmayacak kadar açıktır. Nitekim M. Kemal Özergin, Vak'anüvis Muvakkitzâde Nûr Mehmed Efendi'nin yazdığı, Şeyda Dede hakkında küçük bir hal tercümesi özelliğini taşıyan ikinci bir tarih manzumesini neşretmiştir. Dede'yi yakından tanıdığı anlaşılan şairin bu manzumedeki tarih mısraı da 1214 yılını göstermektedir. Bu yılın son aylarında vefat ettiği bilinen Şeyda Dede'nin ölüm tarihi Özergin'e göre 1800 yılının Şubat-Mayıs ayları arasına rastlamaktadır. Halen sandukasında asılı levhada bulunan 27 Muharrem 1215 ibaresi ise Dede'nin gerçek vefat tarihinden bir iki ay kadar sonrasını göstermektedir.
Zamanımıza ulaşan eserlerinden, devrinin önde gelen bestekârları arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim kaynaklarda devrinin Hafız Post'u olarak kabul edildiği belirtilmektedir. Eserleri dinî ve din dışı bestelerden oluşmaktadır. Bilhassa Mevlevî âyini, kâr-ı nâtık ve şarkıları ile tanınmıştır. Irak, ısfahan ve hicâzeyn makamlarında üç Mevlevî âyini bestelemiştir. Bunlardan ırak âyini ilk olarak 1785'te Yenikapı Mevlevîhanesi'nde okunmuş, diğer ikisi ise zamanla unutulduğundan günümüze ulaşamamıştır. Hacı Sâdullah Ağa, Küçük Mehmed Ağa ve Vardakosta Ahmed Ağa ile birlikte bestelediği tâhir makamındaki "kâr"ı da unutulan eserleri arasındadır. Aynı zamanda iyi bir neyzen olduğu da kaynaklarda zikredilmektedir. Eserlerine çeşitli güfte mecmualarında rastlanıyorsa da bunlardan ancak bir Mevlevî âyini, bir saz eseri ve on sözlü eserinin notası günümüze kadar gelebilmiştir.
288
ABDÜRRAHİM EFENDİ, Menteşzâde
ABDÜRRAHİM EFENDİ,
Abaza Şeyhi
(bk. ABAZA ŞEYHİ).
ABDÜRRAHİM EFENDİ, Hoca
(ö. 1066/1656) Osmanlı şeyhülislâmı.
Tezkirelerde belirtildiğine göre Ab-dürrahim Dede aynı zamanda edip ve şairdir. Şiirlerinde genellikle Şeyda mahlasını kullanmakla birlikte, Şeyda mah-laslı diğer şairlerden ayırt edilmek için Şeyda Dede, Seydâ Derviş ve Şeyda Hafız mahlaslarını da kullanmıştır. Bestelediği eserlerin güftelerini kendi şiirlerinden seçtiği bilinmektedir. Şiirleri divan halinde toplanmamıştır; ancak bunların bazı örneklerine mecmualarda rastlanmaktadır. Konya Mevlânâ Müzesi yazmaları arasında (nr. 2163) bulunan mecmua bunlardan biridir.
BİBLİYOGRAFYA:
Müstakimzâde. Mecmûa-İ llâhiyyât, Süley-maniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3397, vr. 147b; Esrar Dede. Tezkire, Millet Ktp., Ali Emîrî, T, nr. 756, s. 204-205; Fatin. Tezkire, s. 228; Sicill-i Osmânî, III, 184; S. Ezgi, Türk Musikisi I, 129-130; V, 360-361; Meulevî Âyinleri lİstanbul Konservatuarı Neşriyatı), İstanbul 1934, VIII, 436-445; S. Nüzhet Ergun. Antoloji, İstanbul 1942. I, 167-169; 1943, II, 637, 638; Abdülbâki Gölpinarlı, Konya Meulâna Müzesi Yazmaları Katalogu, Ankara 1971, II, 238; Sadettin Heper. Meoleuî Ayinleri, Konya 1974, s. 141-149; T. Kip. TSM Sözlü Eserler Repertuva-n, s. 88, 186, 201; Öztuna. TMA, I, 10; M. Kemal Özergin, "Hafız Şeyda Dede'ye Dair Bir Tarih Manzumesi", Mızrap, sy. 17, İstanbul 1984, s. 4-6. r—i
ahJ Nuri Özcan
Adana'da doğdu. İlk tahsilini tamamladıktan sonra Hüseyin Halhali ve Sad-reddinzâde Mehmed Emin Efendiden ders aldı. Daha sonra Hocazâde Abdüla-ziz Efendi'ye intisap etti ve ondan mülâzım oldu. 1620-1624 tarihleri arasında Siyavuş Paşa, Hafız Paşa ve Mustafa Paşa medreselerinde, ardından Sahn-ı Seman, Ayasofya, Süleymaniye ve Sultan Ahmed medreselerinde müderrislik yaptı. Bir süre sonra kadılık mesleğine geçerek 1634'te Yenişehir kadısı oldu. 1638'de önce İstanbul payesini aldı, sonra fiilen İstanbul kadısı, 1641 "de de Anadolu kazaskeri oldu. Kısa bir süre Adana kadılığı yaptıktan sonra 1645te Rumeli kazaskerliğine, 25 Nisan 1647'-de de şeyhülislâmlığa getirildi.
Dostları ilə paylaş: |