Ayten Pekhas yazıyor:
Değerli Ethem Aydın ve ben
Ben Yeni Adana gazetesi köşe yazarı Ayten Pekhas. Değerli hoca ile tanışmamız emekli öğretmen Servet Yıldırım tarafından olmuştur.
Aydın Sanat evinin küçük olmasına karşın çok samimi ve sevecen bir havası vardır. İlk görüşme beni kendisine bağlamaya yetti. Benimde bir öğretmen kökenli olmam daha da O’na yaklaştırdı. O emekli, ben ise görevden ayrılmıştım. Köşe yazarı olmam O’nu çok sevindirmişti.
Tanıştıktan sonra hemen her sabah sokağa çıktığımda mutlaka kendisine uğrar, sağlığını sorardım. Karşılaşınca çok sevinir, hemen yer gösterir, ve “hanımefendiye ne ikram edelim” diye içeriye gider, ve bana bir elma getirerek yememi söylerdi.
Beni baştan aşağı bir süzer ve derdiki: “Bugün nereye gidiyorsun? fakat çok şıksın” diye beni hayata bir kere daha bağlamayı sağlardı. Çok candan ve güler yüzlülüğü ile herkesi kendine bağlar hiç arkadaşsız kalmazdı. Akşam üstleri uğradığımda ise yanında arkadaşı ile tavla oynuyor olurlardı. Yine oyununu bırakır, beni tavla arkadaşına tanıştırır ve yazar olduğumu anlatırdı.
Yazılarıma bir göz atmasını isterdim. Çok beğendiğini söyler, “çok içten, çok yakın yazıyorsun Ayten hanım” der, beni yazarlığımdan ötürü kutlardı. Beni sevindirirdi. Hayatı hakkında hiçbir şey bilmemekle beraber sanki bir aile büyüğümdü. O’na çok bağlanmış ve sevmiştim.
Yanına bir gün torunumla uğradık, oturduk. Bize birer masa saati hediye etti. “Bunları masanıza koyunuz” dedi. Biz de onlar çalıştıkça hocamızı unutmayacağımızı tekrarladık.
Bir yazımı çok beğendi ve bana “bunu Cumhuriyet gazetesine ver daha çok yayılsın fikirlerin” dedi. Bende sözünü tuttum ve Cumhuriyet gazetesine verdim.
Atatürk ve yurduna, bayrağına çok bağlıydı. Bana bu bayrağa eklenen 75inci yıl yazısının doğru olmadığını bayrağa hiçbir şeyin eklenmemesini söylemiş, ona çok üzüldüğünü beyan etmişti hocam. Doğru bir düşünce bayrak ay ve yıldızdan başka hiçbir şey eklenemezdi. Ben de rengi kaçmış, ucu yırtık bayrakların yerlerinden kaldırılmasını hatırlattığımı söyledim. O’nunla böyle fikir alışverişinde her zaman bulunurduk. Beni her zaman en iyiye yönlendirirdi. Kendini çok seviyorum ve arıyorum.
Bisiklet gezisinin bir gün öncesinde O’nu ziyarete gittiğimde bana : “nereye böyle” dedi. Bende “Üniversiteye kadar gidiyorum” dedim. “Öyle ise süt içiyorum, sen de bir bardak içmez misin?”, ben hemen gideceğim dedim, dönüşte uğrarım dedim. Elini öpmek istedim. “Hayır” dedi. “Sana borcum olsun dönünce görüşürüz” diyerek beni yolcu etti. İşte bende o son hali ile canlı yaşıyor. Güler yüzlülüğünü kaybetmeden, canlı ve içten, karşımda duruyor.
Sen bende hiç ölmedin. Seni, ayni Atatürk’ü sevdiğim ve andığım gibi anıyorum, arıyorum.
Sonsuz saygılarımla
Ayten Pekhas, Ocak2003
Ayten Pekhas yazıyor:
Uzun yıllar öğretim görevi yapmış değerli insan Ethem Aydın’ı elim bir trafik kazası sonucu yitirdik. Emekli olduktan sonra da birçok öğrenciye resim ve heykel kursları veren, cumhuriyet kuşağı eğitimcilerinden o kıymet biçilmez hocamız yok artık.
Bir gün önce uğramıştım yanına. Beni uğurlarken “dikkatli yürü” dedi. Kendisini hiç düşünmedi sanki.
Üzgünüm hocam çok üzgünüm.
Neden böyle ansızın gittin neden?
Çalışır, herkese çalışmayı önerir, Türkçeyi en iyi şekilde kullanmayı öğütlerdin. Daha çok şeyler öğrenecektik senden hocam, çok üzgünüm.
Aydın Sanat evinin içindeki sanat eserleri seni unutturmayacak. En güzel hatıra olarak saklanması gereken eserlerdir.
Seni hiçbirimiz unutmayacağız. Sen en iyi ve rahat yerlere layıksın.
Rahmet olsun diyorum. Sanat güneşi gibi her zaman sözlerinle kendimize yön çizeceğiz. Kazandırdığın kimlikle seni unutmayacağız hocam.
Saygılarımla
Ayten Pekhas.
Yeni Adana gazetesi, 30.11.2002 sa:6
Kadri Gül yazıyor:
ETHEM AYDIN’a
Bir gülüşü gizler de
Ele verir kendini
Çizgilerde sözlerde
Küçüklerin çamurla
Boyayla büyüklerin
Aranışını izler de,
Paylaşmanın
Ve yaratmanın
Güzelliğinde yeniden
Kendini bulur Ethem Aydın...
F. Kadri Gül
Doğan Akça yazıyor:
ATATÜRK'ÜN ÖĞRETMENLERİ
Bir çok olay nedeniyle ortaokullise yıllarımı hatırlarım. Mesela perspektif bilmeyen bir lise mezunu gördüğümde, mesela arabesk müzik hayranı üniversitelilerle, mesela o yaşına kadar sadece çizgi roman okumuş gençlerle veya ben şiir sevmem diyen insanlarla karşılaştığımda.
1948'den 1956'ya kadar Mersin Lisesi'nde okumuş, yani altı yıllık eğitimi sekiz yılda bitirmiş, tembel bir öğrenci, okumayazma bilmeyen bir anne babanın oğlu ben nasıl olmuştu da evinde hiç kitap yokken bu sekiz yıllık eğitim süresince dünya klasiklerinden yüzlerce kitap okumuş, resmin olmazsa olmaz kurallarını öğrenmiş, evrensel müziği zevkle dinleyen, ezbere yüzlerce şiiri okuyan bir insan olmuştum.
Nasıl olmuştu da liseyi bitirip çalışmaya başlar başlamaz kazandığım paranın büyük bir kısmını kitap ve plak almak için harcamış, sadece tiyatro seyretmek, konser dinlemek, kitap ve plak almak, resim sergileri gezmek için Ankara, İstanbul gibi şehirlere gitmiştim.
Üstelik bütün bunları sadece ben yapmamıştım. Benimle aynı dönemde okumuş tüm arkadaşlarım, aynı kültür birikimiyle yetişmişti. Yani ben öyle özel bir insan değildim. Sadece öyle eğitilmiştim. Kimler tarafından? Bütün müzik derslerinde ve her tenefüste tüm okula klasik müzik dinletip, kulağımızı terbiye eden müzik öğretmeni Hikmet Hazar, haftada bir dersi şiire ayıran, gerçek şiiri öğrenmemizi sağlayan, her yeni çıkan edebi eseri sınıfa getirip tanıtan, parası olanın alarak, olamayanın kütüphaneden isteyerek okumasını sağlayan, bu kitaplar üzerine sohbet toplantıları yapan, kısacası bizi okuyan, okuduğunu anlayan, öğrenciler yapan Aytekin Yakar ve Cahit Öztelli öğretmenler... Ortaokula başlar başlamaz daha ilk derste perspektifi anlatıp öğreten, dünya resmini kitaplar ve röprodüksiyonlarla anlatıp, tanıtan, gerçek resmin ne olduğunu ayırabilen öğrenciler olarak yetiştiren Şevket Bey, Hüseyin Sevim ve de Ethem Aydın öğretmenler.!
Yani ATATÜRK'ÜN ÖĞRETMENLERİ tarafından.
Bunu bir gün Ethem Aydın hocama da söyledim. Yahu siz nasıl adamlarsınız bizi böyle nasıl yetiştirdiniz dedim. Cevabı hiç aklımdan çıkmaz.. "Bu devlet bizi köylerimizden aldı. Kaloriferli lüks binalarda yatırıp, kaldırdı. Her yıl en güzel elbiseler, gömlekler, ayakkabılar verdi. En iyi öğretmenler tarafından eğitilmemizi sağladı. Sıhhatli şekilde besledi. Biz bu vatana çok borçluyuz, ne yapsak ödeyemeyiz" dedi.
Bizler iki kapılı bu hanın içinde ikinci kapıya doğru koşarken, bu güzel insanlar teker teker o ikinci kapıdan çıkıp gittiler. Ailelerine, öğrencilerine, şehirlerine ve vatanlarına borçlarını fazlasıyla ödemiş insanların huzuru içinde.
Son yıllarda, hele Hüseyin Sevim hocamız da gittikten sonra bir tek Ethem Hocamız kalmıştı. Hala resim yapıyor, hala okuyor, hala öğrenci yetiştiriyor, hala aşık oluyor, hala bisikletiyle gündoğumu turları atıyor, hala eskisi kadar sık olmasa da Mersin'e geliyor, hala günde ikiüç paket sigarasını keyfle içiyor, hala felsefe yapıyordu.
Biz öğrencilerden geriye kalan beşon arkadaş Ethem Hoca ölmez diyorduk. Oysa Fazıl Hüsnü Dağlarca haklıymış. O yıllar önceden Atatürk için yazdığı bir şiirde gerçeği söylemiş.
"Kim kaldı bir aşkın mevsiminde
Ne Leyla kaldı, ne bahar
Madem ki geceler uzun
Madem ki gündüzler kopuk
Ölmeyen neye yarar."
Doğan AKÇA
Hacı Angı yazıyor:
ÖĞRETMENİM ETHEM AYDIN
Ethem Aydın benim KonyaEreğli İvriz Köy Enstitüsü’nden Resimİş öğretmenimdir. Adı gibi yaşamı da aydın olan bu çok değerli öğretmenimi Adana ’da 27Kasım2002 günü bir trafik kazasında yitirdiğimizi çok geç öğrendim.
Ethem Aydın öğretmenim 2Nisan2001 günü yayımlanmak üzere Hasan Ali Yücel ile ilgili ilişikteki anıyı bana iletmişti. Fakat bu anıyı bu güne kadar hiçbir yerde yayınlama olanağım olmadı.
Atatürk’ün detansı Milli Eğitim bakanı Hasan Ali Yücel ‘i yitirişimizin 42.inci yıl dönümünde bu anlamlı anıyı sevenleriyle paylaşmak istedim.
Yaşar Kemal’in deyimiyle: “O güzel insanlarımız güzel atlara binip teker teker ufkumuzdan kaybolup gittiler”. Ethem Aydın öğretmenimin ve yücelerin yücesi Hasan Ali Yücel’in anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Hacı Angı
Eğitimci, 23.Şubat.2003, Ankara
Hacı Angı yazıyor: