Mart 1832 sonunda Gazi Muhammed, Orta Kafkaslar bölgesinde bulunan Vladikafkas’da aniden göründü ve Nazran/Naşran’a saldırmaya çalıştı. Bütün İnguş ve Osetlerin işbirliğini sağlayamayan ve özellikle Gürcü askeri yolunu kesmeye yönelik saldırılarda başarı elde edemeyen Gazi Muhammed, aniden göründüğü gibi yine aniden geri çekildi.
Şurası bir gerçek ki, Baron Grigorii Vladimiroviç Rosen’in 20 Ekim 1831’de, Kafkasya’daki Rus Orduları Başkomutanı olması gerek Kafkasya’nın ve gerekse Gazi Muhammed’in kaderini değiştirdi. Nitekim Gazi Muhammed, küçük saldırılar dışında savunmadaydı. 1 Temmuz’da, İrpili/Erpeli yakınındaki Yol-sus Dağ’daki (Yol-Sus-Tawh) konumunu güçlendirdi. Bu sırada, Baron Rosen, Gürcü askeri yolu boyunda bir kuvvetle ilerlemekte ve komşu kabileleri zorla itaat
ettirmekteydi. Bununla yetinmeyen Baron Rosen, 24 Temmuz-5 Ağustos tarihleri arasında, bir İnguş kabilesi olan Galgaylar üzerine bir sefer düzenledi. Veliaminov ise, 25 Temmuz-9 Ağustos arasında, Karabulaklar ve Galaşalar (Galashas) aleyhine bir sefere çıktı. Sonuçta, 25 köy tahrip edildi. Buna rağmen Ruslar hız kesmediler. Aksine, 15 Ağustos’da, Baron Rosen ile Veliaminov kuvvetlerini birleştirdiler. İki gün sonra Rosen, 15000-20000 kişilik bir kuvvetle Aşağı Çeçenistan’a gitti. Ruslar, 6 Ekim’e kadar, Aşağı ve Büyük Çeçenistan ile İçkeri’ye, sistematik olarak bahçeleri, tarlaları ve köyleri yağma ve tahrip ederek gidip geldiler. Fakat Ruslar, güçlü bir direnişle karşılaştılar. Özellikle, 27 ile 30 Ağustos’ta Goyta yakınındaki ormanlarda gerçekleşen iki savaş ile 4 Eylül’deki Germençuk’un (Germanchuk) fethi bir hayli şiddetliydi. Buna karşılık Gazi Muhammed, Çeçenlere yardım için 22 Ağustos’da Vnezapnaya’ya (Vnezapnaia) karşı bir askerî harekât düzenledi. Bu yürüyüş, Gazi Muhammed için sonun başlangıcıydı. Nitekim, 31 Ağustos’ta, 500 kişilik güçlü bir Kossak birliğine tuzak kuran Gazi Muhammed, onlara 155 kayıp verdirip iki toplarını da ele geçirdi. Bununla beraber, Rus ilerlemesini durduramadığını anladı ve sonunda, 10 Eylül’de Gimre/Gimri’ye çekildi
Eylül sonunda Gazi Muhammed, bir Rus esir aracılığıyla General Klugenau’ya ayrı ayrı iki mektup yazarak kendilerine baskı yapılmaması şartıyla mütareke teklifinde bulundu. Fakat bu teklif, Klugenau tarafından “teslim olma ve Rus hakimiyetini tanıma” şeklinde bir cevapla karşılandı. Hatta, Gazi Muhammed’in Mekke’ye hacca da gidebileceği kendisine hatırlatıldı. Tabiatıyla Gazi Muhammed, bu teklifleri reddetti ve kendi savunma tedbirlerini artırmaya yöneldi. Bundan dolayı Ruslar, Kafkasya’daki askerî ilerlemelerini sürdürdüler. Nitekim Baron Rosen, 10 Ekim’de, Salatav’ı itaat altına aldı. 29 Ekim’de, Temirhan-şura’ya vardı. Artık Ruslar için son hedef, Gazi Muhammed’in bulunduğu Gimri idi. Bu yerde asker dahil kadın, çocuk, yaşlı olmak üzere 3000 kişi bulunmaktaydı. General Veliaminov ile Klugenau Gimri’yi iki koldan kuşattı. General Veliaminov komutasında beş buçuk piyade taburu, on bir top ile Gürcü süvarileri var iken General von Klugenau komutasında ise Abşeron alayı ile üç top ve Kazak süvarileri ile yerli işbirlikçileri yer almaktaydı. Görüldüğü gibi bu Rus gücüne direnmek imkânsızdı. Yine de, Gazi Muhammed’in müritleri kahramanca savaştılar ve çoğu şehit düştü. Bu arada, Gazi Muhammed’de şehit olmuştu. Bir taraftan Gazi Muhammed’in şehadeti ve diğer taraftan da Şeyh Şamil’in kayıp olması, Gimri halkının moralini bozmuş ve direnmenin daha fazla kayıp anlamına geleceğini görmüşlerdi. Bunun sonucunda, 29 Ekim’de, Ruslar, Gimri’ye girdiler.114
John Baddeley, Gazi Muhammed’in ölümünü şu sözlerle anlatıyordu:
“…İki taş kulübenin önünde bir yığın şeklinde yatan ölülerin arasında muhteşem görünüşlü bir adam dikkati çekiyordu. Yerdeki adam, ölü olduğu halde bir eliyle sakalını kavramış; diğer elini de dua edermişçesine gökyüzüne çevirmişti.
Ölülerin kimliklerini tespit etmek için çağrılan Dağlılar, dehşet içinde imamları Gazi Muhammed’i tanıdılar. Gazi Muhammed, Kutsal Savaşın lideri, Allahın sevgili kulu ölmüştü!”
Diğer taraftan Gazi Muhammed’in cesedi, Ruslar tarafından birkaç gün teşhir edildikten sonra Şemhal’in başkenti Tarku’ya gönderildi ve Burnaia/Burnaya Kalesi’nin üst tarafına gömüldü. Yıllar sonra Şeyh Şamil, 200 atlıyı yollayarak Gazi Muhammed’in naaşını Gimri’ye getirtti.115
C. İmam Hamzat / Hamza Bey
(1789-1834)
İmam Hamza, 1789’da, Avaristan’ın en büyük köylerinden biri olan Hutsal/Hozalt’da, doğdu. Han ve beylerin sınıfça kendilerinden aşağı kadınlarından olma çocuk anlamında bir Canka/Janka olan Hamza’nın babası, kahramanlığı ve idareci kabiliyeti ile tanınmış Ali İskender Bey olup annesi bir Avar ailesine mensup idi. Hamza, Kur’an ve Arapçayı önce Çoh köyünde öğrendi, Hunzak’da ise devam etti. Burada babasının konumundan dolayı Avar hanı Ali Sultan Ahmed’in dul eşi Bahu Bike tarafından saraya alındı ve on yaşına kadar orada yaşadı. Genç bir adam olarak içki içerken Gazi Muhammed ile karşılaşmasından sonra bundan vazgeçerek dindar bir Müslüman oldu. Aynı şekilde Gazi Muhammed’in telkinleriyle Nakşibendi tarikatına girdi ve onun Ruslara karşı ilân ettiği cihadı destekledi. Gerçekten 1826’da, Rus karşıtı eylemlere karışan Hamza, en kısa zamanda, Gazi Muhammed’in en cesur adamlarından biri oldu.
1830’da, Zakartala’da Ruslara karşı bir saldırı düzenleyen Hamza, daha sonra Şeyh Şaban el Buhnudi ile birlikte müzarekelerde bulunmak için Rus askerî kampına gittiyse de tutuklandı ve birkaç ay Tiflis’te tutuldu. Onun serbest kalması üzerine Ruslar, Gazi Muhammed’e karşı Hamza’yı kullanmayı ümit ettiler. Fakat Hamza gidip yeniden Gazi Muhammed’in hizmetine girdi. O andan itibaren Ruslara karşı eylemlerin merkezinde yer aldı. Ne var ki Hamza, Rus saldırılarının arttığı 1832 yazının Temmuz başında (2-3 Temmuz), Yol-sus Dağ’daki (Yol-Sus Tawh) bir muharebede yaralandı. Bu yaralanma, aynı yılın Temmuz-Ağustos aylarında, Zakartala’ya yönelik akınlardan onu alıkoyamadı. Ruslar, Ekim 1832’de, Gimri’ye saldırdıklarında Hamza, Hutsal’daydı. Her ne kadar Gazi Muhammed’in yardımına gitmek için acele ettiyse de bunda başarılı olamadı. Fakat Gazi Muhammed’in ölümünden sonra ulema ve ileri gelenler, Hamza’yı yeni imam atadılar. Aslında bu yeni imam toplantısı ve tayini Şeyh Muhammed el Yaragi’nin bir girişimiydi. Zaten Gazi Muhammed de kendisine halef olarak Hamza’yı işaret etmişti.
Yeni imamın ilk hareketlerinden biri Ruslarla uzlaşmaya çalışmaktı. Bu amaçla, Gimri’den Kahanov’a müzakereciler gönderdi. Kahanov ise Hamza’ya Temirhan-şura’da yüzyüze görüşme teklifinde bulundu ise Hamza, 1830 tecrübesini göz önünde bulundurarak mektupla görüşmeyi tercih etti. Bu mektubunda Hamza, “şeriatımıza hiçbir zarar gelmemek şartı üzerine sizinle uzlaşmaya razıyız” demekteydi. Fakat Hamza, Ruslardan hiçbir cevap alamadı. O da Ruslarla aralarında aracılık yapması için Şemhal’e yaklaştı. Ancak, Hamza, Şemhal’in “İmam”a karşı güç kullanmada Rusları kışkırtmakta olduğundan habersizdi. Ruslar ise Hamza’nın samimiyetine inanmadılar. Buna rağmen Baron Rosen,
Şemhal’e Hamza’ya bildirmesi için “Eğer kendisi gerçekten uzlaşmayla ilgiliyse ve Mekke’ye gitmeyi istiyorsa Şemhal’in oğlunu rehine olarak ona gönderelim” şeklinde bir emir gönderdi.
Hamza bunu kabul etti ise de buna Rosen’in cevabı “Bir Rus komutanın sözü onun için yeterli olmalıdır” tarzında oldu. Bunun üzerine görüşmeler kesildi. Asla bir daha bu konu gündeme gelmedi.
Ancak Ruslar, Hamza’yı yakalamaya kararlıydılar ve bu yüzden Avar hanına baskı yapıyorlardı. İlk aşamada bunda başarılı olamayan Ruslar, diğer bütün mahalli
idarecileri Hamza’ya karşı birleştirmeye çalıştı. Ekim 1833’te Hamza, Girgili/Gergebil’yi tehdid ettiği zaman onun halkına Şemhal, Mehtuli Han ile Akuşa konfederasyonu tarafından yardım edildi. Buna rağmen Girgil Hamza’nın yönetimine girdi. Bu arada Hamza, Avar han ailesi ile rekabet halindeydi. Üstelik Ruslar, aralarında iktidar mücadelesi olan han ile annesini Hamza’ya karşı çıkmaya zorluyorlardı. Rekabet o kadar yoğun idi ki Mart 1834’te, Bahu Bike gizlice Hamza’ya bir suikasd düzenlemeye çalıştı. 1834 Ağustos başında Hamza, Avaristan’a saldırdı ve Hunzak’ı kuşattı. İki hafta sonunda bir anlaşmaya varıldı ve Bahu Bike antlaşmanın tamamen uygulanmasına kadar oğullarından ikisini rehine olarak verdi. 25 Ağustos’ta, Bahu Bike’nin üçüncü oğlu da görüşmelere katıldı. Ne var ki, o gün, Hamza’nın erkek kardeşi ve birkaç adamının öldürüldüğü gibi Bahu Bike’nin iki büyük oğlu Nusal Han ile Umma (Ömer) Han ve bütün arkadaşları silahla öldürüldü. Ardından Hamza, Bahu Bike ile Avar Han Sarayı’nın diğer bütün kadınlarının öldürülmesini emretti. Sadece, Nusal Han’ın eşlerinden biri hamile olduğu için öldürülmedi. Rus kaynakları, acımasızca, bu öldürmelerin tahrik eseri olduğu, Bahu Bike’ye karşı bir kini olan Gazi Kumuk ve Kura Hakimi Aslan Han’ın tahrikiyle Hamza’nın bunu yaptığı iddiasında bulundular.
Bu şekilde Hunzak’ta hakimiyetini perçinleyen Hamza, Eylül 1834 başında, bütün kuvvetlerini toplayarak Akuşa kuvvetlerinin kontrol edildiği bir yer olan Tsudaqar (Tsudakhar) üzerine yürüdü. Hamza’nın bu ilerlemesini önlemek istemelerine rağmen Ruslar, Çeçenlerin ünlü savaş lideri Endiri/İndirili bir Kumuk olan Hacı Taşo’nun onun otoritesini kabul etmesinden sonra Hamza’yı büyüyen bir tehlike saydılar. Bundan dolayı Ruslar, Hamza’ya karşı bir sefer yapmak için hazırlıklara başladılar. Bununla beraber bu seferin yapılması asla gerçekleşmeyecekti. 19 Eylül günü, Hamza, Cuma namazını kılmak için Hunzah Camii’ne girerken suikaste uğradı.116 Bu suikast, siyasi değil kişisel sebeplerle öldürülen hanın süt kardeşi, ünlü Hacı Murat’ın ağabeyi, Osman tarafından intikam amacıyla yapılmıştı. Aslında Hamza, bu suikastten haberdâr edilmişti. Fakat onun tedbir almayı gerekli kılmayan kader anlayışı, kendisinin hazin sonunu hazırladı. Şu sözler, Hamza’nın suikasti haber veren müritine söyledikleriydi:117
“Eğer ölüm meleği, ruhumu almak için geliyorsa O’nu durdurabilir misin? Elinden bunu yapmak gelmeyeceğine göre, evine git ve beni barış içinde bırak.
Allah’ın isteği asla önlenemez. Eğer Allah, yarın ölmemi dilemişse ben yarın öleceğim.”
Yukarıdaki sözler gibi Hamza’nın ölümünü de Baddeley, Rus kaynaklarına dayanarak şöyle aktarmaktaydı:118
“Öğle vakti girince müezzin, ezan okuyarak inananları camiye davet etti. Hamzat da yanında kendisine en yakın 12 müridi olduğu halde, kutsal binaya girdi. İçeride bir loşluk vardı. Hamzat, tam İmamlık yerine vararak ibadete başlayacaktı ki, ileride burkalarına sarılı bir vaziyette diz çökmüş olarak oturan birtakım adamlar gördü. Onlara doğru yöneldi. Oturanların arasında bulunan Osman, hemen ayağa fırlayarak arkadaşlarına seslendi: ‘Yüce İmamımız sizinle namaz kılmağa geldiği halde siz neden halâ ayağa kalkmıyorsunuz?’ Arkasından aniden çektiği tabancasını Hamzat’ın göğsüne boşaltarak onu ölümcül bir şekilde yaraladı. Diğer silah sesleri de bunu izledi ve İmam’ın katili de delik deşik edilerek öldürüldü”.
D. Şeyh Şamil
(H. 1212, M. 1796/1797-1871)
Kafkasya’daki Müridizm hareketinin üçüncü imamı olan Şeyh Şamil, Dağıstan’ın Gimri/Gimre köyünde doğdu. Babası bir uzden olan Dengav Muhammed, annesi ise Aşilta’da yaşayan Gazi Kumuk’un yönetici ailesine mensup119 Bahu Mesedu idi. Kendisine verilen ilk ad Ali idi. Babası, ailenin bu ilk çocuğuna kendi babasının adını vermişti. Fakat küçük Ali sürekli hastalanıp zayıf bir yapıya sahip olunca ailesi ad değiştirmenin çocuğa iyi geleceği şeklindeki geleneksel düşüncenin etkisiyle ona Şamil (Şemuil) adını verdi. Gerçekten isim değişikliği Şamil’in sağlığının düzelmesine serpilip gelişmesine sebep oldu. Uzun yıllar sonra yaşlı Şamil’e bu isim değişikliği sorulmuş ve Şamil o günler hakkında “İsim değişmesinin mi buna tesiri olmuştu, bilemem” demişti.120
Şamil, altı yaşında dayısı Hazur’un yanında ders almaya başladı. Daha sonra ona Kuran dahil ilk İslâmî bilgilerini, kendisi de o yıllarda henüz on yaşına bile gelmemiş Dağıstan’ın ilk imamlığını yapan Gazi Muhammed verdi. Fakat Şamil’in esaslı ilk hocaları Harakanili Said ile Gazi Kumuklu Şeyh Cemaleddin idi. Aynı zamanda, Şeyh Cemaleddin, Şamil’in Nakşibendi tarikatına girmesini sağladı ise de Şeyh Muhammed Yaragi tarafından halife olması takdir edildi.121
Şamil, isim değişikliğinden beri hem gürbüz ve hem de hareketli bir çocuk olmuştu. Yaşıtlarıyla oyun oynayan ve şakalaşan Şamil, spor yarışlarında da yetenekliydi; en çok, koşu, yüzme, atlama ve güreşi severdi. 14 yaşında Şamil, gramerine dahil çok iyi Arapça öğrenmiş, tecvid ve mantık okumuş, 20 yaşlarında Kur’an ayetlerinı tefsir edebilecek bir ilmî seviyeye ulaşmıştı.122 Şamil’in bu özelliği, onun imamlığı döneminde İslâm şeriatının uygulanmasında tavizsiz bir şekilde, “sırat-ı müstakim” üzere olmasını sağlamıştı.
Gazi Muhammed, Dağıstan’ın ilk imamı olarak siyasî faaliyetlere başladığında Şamil onun ilk müridi ve destekçisi oldu. Öyle ki Şamil, 1832’de, Gazi Muhammed’in Gimri’deki direnişinde yanındaydı ve oradan yaralı olarak sağ kurtulan iki kişiden biriydi.
Şamil, 19 Eylül 1834’te, Hamza/Hamzat Beğ’in bir suikast sonucunda ölümünden sonra yeni imam seçildi ve ilk eylemi Bulaç Han’ı öldürmek oldu. Daha
sonra Hunzak’un üzerine yürüdü ve çok geçmeden Avaristan’ın tamamında kontrolü eline aldı. Bunu gören Rusların Kuzey Dağıstan’daki kuvvetlerinin yeni komutanı Tuğgeneral Lanskoi, komutasındaki bir kuvvetle, Gimri’ye saldırmayı planladı. 26 Eylül’de Ruslar, Şamil’in haberini aldığı bir saldırıyla Gimri köyünü bağ/bahçe ve tarlalarıyla birlikte tahrip ettiler. Bu Rus saldırısının üzerinden iki hafta geçmeden Temirhan-şura ve Apşeron Piyade Alayı Komutanı Albay Klüge von Klugenau, Hunzak’a bir sefer düzenledi. Amaç, yeni imamın Hunzak’a tecavüzlerini önlemek olduğu kadar diğer dağ topluluklarındaki gibi Avaristan’da barışı korumak ve yönetici olarak Gazi Kumuk Hanı Aslan Han’ın kabulünü sağlamaktı. Bu amacına ulaşan Albay Klugenau, 14 Ekim 1834’te Temirhan-şura’dan ayrılarak 17 Ekim’de Akuşa ve 23 Ekim’de de Girgil’i ele geçirdi. 27 Ekim’de Girgil’den 3500 kişilik bir kuvvetle ayrılan Albay Klugenau, Mohoh (Mohokh) yakınında Şamil’in komuta ettiği 1000 kişilik bir kuvveti yendi. 30 Ekim’de Hutsal’a saldırarak tahrip etti ve Temirhan-şura’ya döndü. Böylece, Kuzey Kafkasya’da Rus hakimiyeti kurulmuş oldu.123 Şamil ise 1836 yılına kadar, Dağıstan’da kendi varlığını güçlendirmeye çalıştı. Şamil, Ocak 1836’da, Çeçenistan’da yeni bir güç haline gelen ve daha önce aynı bölgede hüküm sürmüş olan Aşiltili Şeyh Abdullah’ın ilk takipçilerinden Hacı Taşo ve Kibid Muhammed ile bir anlaşma yaptı. Bu ise Dağıstan ve Çeçenistan’da Şamil’in hakimiyetini perçinledi.124
Çok geçmeden, o ana kadar Çerkezistan işleriyle uğraşmakta olan Baron Rosen, 1836 yazından itibaren dikkatini Çeçenistan ve Dağıstan’a çevirdi. Baron Rosen, Albay Klugenau’nun aksine Şamil’in şartsız tesliminden yanaydı. Bu yönde ilk girişim, Ruslarla anlaşmaları için Dağlıları ikna etmek amacıyla Rus hükümetine sadık bir alimi göndererek Şamil’in otoritesini kırmaktı. Kazanlı Taceddin ibn Mustafa Efendi ile anlaşıldı Fakat, Dağlılar bu kişinin kendi bölgelerine gelmelerini istemediler ve hatta ölümle tehdid ettiler. Bu başarısız girişimden sonra Şamil’i ortadan kaldırmak için Rosen, Çeçenistan ve Dağıstan’a bir askerî harekât yapılmasına karar verdi. Bunun üzerine Ruslar, harekete geçerek Zandak ve İrgin’i ele geçirdiler (Ağustos-Eylül 1836). Bu sırada Şamil, genel olarak savunmada kaldı ve Nisan 1837’de, Ruslarla müzakere imkânı bulmaya çalıştı ise de bunda başarılı olamadı. Çünkü Baron Rosen, herhangi bir Rus yetkilinin Şamil ile temasını yasaklamış ve Şamil’e de teslimden başka bir seçenek bırakmamıştı.
Bu süreçte Kuzey Kafkasya’da kendilerini güçlü gören Ruslar, Mart 1837’de, Aşilta üzerine bir harekât düzenlediler. Bu harekâtın amacı, Andi bölgesine ve Çeçenistan’a bir sefer yapacak olan ve Baron Rosen tarafından Kafkasya hattının sol yakasındaki kuvvetleri komutanlığına getirilen İşveç asıllı General Feze’nin işini kolaylaştırmaktı. Klugenau’nun üstlendiği bu görev, bir gösteri harekâtı olup Şamil’in dikkatini Çeçenistan yerine Dağıstan üzerine çekmekti. Klegenau, kendisine Avar suyu üzerinde bulunan ve uzak olmasına rağmen yanlışlıkla Aşilta Köprüsü diye anılan köprüyü hedef seçti. Henüz 27 Şubat’ta, Apşeron alayının 480 kişilik 1.Taburunu Albay Avremenko komutasında Karanay’a
gönderdi. Kendisi de ertesi gün geride kalan 363 kişilik kuvvetle onlara katıldı. Albay Klegenau komutasındaki kuvvetler Karanay ile Gimri’yi birbirine bağlayan yolun yarısını geçtikten sonra 1 Mart’ta, “Gimri kaynağı” denilen yerde toplandılar. Ardından yola devam eden Ruslar, Aşilta Köprüsü’ne yaklaştıkları sırada Dağlıların saldırılarıyla karşılaştılar. Bu çarpışmalarda, Ruslar büyük kayıplar verdiler. Rus komutanlardan İveliç kurşunla vurularak, Avremenko ile Pisaref kılıç ve kinjallerle parçalanarak öldürülürken Klegenau, Gimri’de gösterdiği cesaretle hem kendisini ve hem de askerlerini kurtardı. Aşilta felaketi’ni ise Karanay’da öğrendi.125
Diğer taraftan General Feze, Ocak 1837’de Grozni’ye varmasının ardından Aşağı (4-12 Şubat) ve Büyük Çeçenistan’a (16 Şubat-11 Nisan) iki sefer düzenledi. Bu pek fazla önem arz etmeyen seferlerden sonra 13 Mayıs’ta, Temirhan-şura’ye dönen General Feze, 19 Mayıs’ta, 4899 süngü, 18 top, 4 havan top ve 343 Kazak’tan oluşan kuvvetleri ile Dağıstan’a doğru bir sefere çıktı. Cengutay ve Kaka-şura yolunu izleyerek Urma ırmağına ulaşan Rus kuvvetleri, 10 Haziran’da Hunzah’a girdiler. Şamil, Hacı Taşo ve Kibid/Kabet Muhammed’in Tilitl/Tiliq’de olduğunu öğrenen General Feze, 18 Haziran’da Ensal’a ulaştıktan sonra 21 Haziran’da direnişle karşılaşmasına rağmen Aşilta’yı aldı. Artık General Feze’nin istikameti Tilitl idi. Tilitl yolunda, Hunzahlı Ali Bek ile Surhaylı Kulavi komutasındaki Dağlılarla savaşmak zorunda kaldı. Daha sonra yoluna devam eden General Feze, 8 Temmuz’da, Şamil’in bir aydır kuşatma altında olduğu Tilitl önlerine vardı. Bir hafta kadar Tilitl’in dış mahalleleri ile birkaç binayı ele geçirmekle meşgul olan Ruslar, 17 Temmuz’da, genel bir saldırıya başladılarsa da köyün üst tarafları dışında pek başarılı olamadılar. Ertesi gün taraflar, Şamil’in önerisi üzerine ateşkes yaptılar. Böylece Şamil, Tilitl halkının daha fazla zarar görmesini, General Feze de kendi kuvvetlerinin daha da yıpranmasını önlemiş oldu. Bunun üzerine Ruslar, 19 Temmuz’da buradan ayrılarak 21 Temmuz’da Hunzah’a çekildiler. Şamil de, Ahulgoh’a gitti.126
Ancak, Çar I. Nikola’nın, Eylül-Ekim aylarında Kafkasya’yı ziyareti, Şeyh Şamil’in Ruslara karşı yürüttüğü mücadelede yeni bir safhanın başlamasına sebep oldu. Tabii ki bunda Şeyh Şamil’in Tiflis’te Çar’ın kendisiyle görüşme talebini reddetmesi önemli rol oynamıştı. Hatta, daha sonra Çar’ın aynı içerikli mektubuna verdiği cevap ise Ruslar açısından bardağı taşıran son damla olmuştu. 10 Ekim 1837 (Eski takvime göre 28 Eylül 1837) tarihini taşıyan mektubunda Şamil, Kafkasya’da Çar’ın hakimiyetini tanımayacağını sert bir şekilde dile getirmişti:127
“Ben, Kafkasya’nın hürriyeti için silaha sarılan muhariplerin en hakiri Şamil, Tanrının himayesini çarların efendiliğine feda etmemeğe ahteden özü, sözü doğnu bir Müslümanım.
Çar Birinci Nikola’yı tanımadığımı, onun iradesinin bu sarp dağlarda sökmiyeceğini, General Klug’a anlayabileceği bir dilden tekrar tekrar söylemiştim.
Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi Çar ile görüşmek üzere beni hâlâ Tiflis’e dâvet edip duruyorsunuz.
Bu dâvete asla icabet etmeyeceğimi şu mektubumla son defa olarak size bildiriyorum. Bu yüzden fâni vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem bu kat’î kararımı asla değiştirmiyeceğim.
Cevabım işte bundan ibarettir. Nikola’ya ve kölelerine böylece malûm ola…”
Şeyh Şamil’in bu red cevabını içeren mektubunu alan Çar I. Nikola, ilk iş olarak, Baron Rozen’i görevden aldı ve yerine 12 Aralık 1837’de Kafkasya’daki Rus Orduları Başkomutanlığı’na General Golovin’i atadı. Onun görevi, Dağıstan ve Çeçenistan’ı Rus hakimiyetine sokmaktı.128 Bu amaçla bir savaş planı hazırlamıştı. Buna göre a) Karadeniz kıyılarına bir çıkarma yapılacak b) Yukarı Samur bölgesi itaat altına alınacak c) Çeçenistan ve Dağıstan işgal edilecekti.129
Esasında 1838 yılı Dağıstan ve Çeçenistan’da oldukça sakin geçmişti. Ruslar, Şamil’e karşı savaş hazırlıklarını sürdürürlerken Şamil de, Andi Koysu’nun üzerindeki uçurumlar boyunca yükselen Ahulgoh’a çekilerek savunma tedbirlerini artırmaya çalıştı. Ahulgoh, geleneksel olarak Hindal halkının sığınak olarak kullandığı bir yerdi. Aynı zamanda, Kumuk ovasına, Hunzah’a, Mehtuli Han ile Şemhal’in topraklarına aşağı yukarı eşit uzaklıktaydı. Bundan dolayı Şeyh Şamil, Ahulgoh’u seçmişti.130
Ruslar, Şamil’e yönelik askerî harekâtı, Kafkasya ve Karedeniz Hatları Komutanı Tuğgeneral Grabe’ye havale ettiler. Ocak 1838-Mayıs 1839 tarihleri arasında hazırlıklarını tamamlayan Tuğgeneral Grabe, ilk önce Rus hatları ile geçiş yollarına baskınlar düzenleyen Hacı Taşo’ya karşı ordusunu harekete geçirerek onu etkisiz hale getirdi (21-27 Mayıs 1839). 2 Haziran’dan itibaren Şeyh Şamil’e karşı sefere başlayan Grabe ve yaklaşık 30.000 kişilik ordusu, 5 Haziran’da Burtinah/Burtunai, 11 Haziran’da, Şamil’in büyük kuvvetlerle beklediği İrgin’e ulaştı. Fakat Şeyh Şamil’in bu kuvvetleri bile Rusları durdurmaya yetmedi ve sonunda, Şeyh Şamil, Ahulgoh’a çekilmek zorunda kaldı. Ruslar ise Andi Koysu üzerinde bir köprünün yıkılması ve yeniden inşa edilmesinin verdiği on günlük gecikmenin ardından 24 Haziran’da, Andi Koysu’yu geçerek Ahulgoh önlerine geldiler. Böylece Rusların 80 günlük Ahulgoh kuşatması başlamış oldu. Şamil, 1000 kadarı savaşçı, geri kalanı kadın, çocuk ve yaşlı 4000 kişiyle Ahulgoh’u savunmaktaydı. Ne var ki, geçen sürede artan yokluk, Şamil’in de direncini kırmaktaydı. Rusların da bildiği bu durum karşısında Şeyh Şamil, ilk olarak 9 Temmuz’da ve ikinci olarak da Rus genel saldırısından sonra Ruslarla görüşmek istedi. Fakat Grabe’nin buna cevabı Şamil’in rehine olarak oğlunu vermesi, Ahulgoh’un şartsız teslimi, bütün silahların Rusların emrine verilmesi ile Ahulgoh’un Rus İmparatorluk toprağı olarak kabul edilmesi ve Dağlıların izinsiz buraya girmemesi gibi birtakım şartları bildirmek şeklinde oldu. Tabii olarak Şeyh Şamil bu şartla
rı reddetti ise de 19 Ağustos’ta bu görüşme isteğini yineledi. Bu kez Grabe, Şeyh Şamil’in “savaş suçlusu” olarak teslim olmasını kesin bir dille vurguladı. Son olarak da 28 Ağustos’ta, Şeyh Şamil oğlunu Rus kampına göndermezse ertesi sabah, Ahulgoh’a saldırı düzenleyeceği uyarısında bulundu.
Nitekim 29 Ağustos sabahı, Ruslar, Ahulgoh’a karşı ikinci kez saldırıya giriştiler. Birkaç saat sonra Şeyh Şamil, yeni bir ateşkes istedi. Grabe, yeniden oğlunu isteyince Şeyh Şamil, bu isteği yine geri çevirdi. Bunun üzerine Grabe, 2 Eylül’de Ahulgoh’a üçüncü ve son saldırısını gerçekleştirdi. İki gün devam eden çarpışmalardan sonra Ruslar, 4 Eylül’de, Ahulgoh’u ele geçirdiler.131 Şamil ise kendisine sadık birkaç müridiyle birlikte Ahulgoh’tan kaçmayı başardı. Bu arada, 80 gün süren Ahulgoh kuşatmasında Ruslar, yaralı ve ölü olarak 3000 kayıp vermişlerdi.132
Ahulgoh’taki Rus kuşatmasından yedi müridiyle birlikte kurtulan Şeyh Şamil, ilk önce İçkeri’ye (Küçük Çeçenistan) gitti. Kendisini sadık naipleri Şuayb Molla, Hacı Taşo ve Dargili Cevad Han izledi. Dağıstan’dan Ahverdil Muhammed’i çağıran Şeyh Şamil, kendisine itirazsız itaat edilmesi şartıyla Küçük Çeçenistan’ın yönetimini kabul etti. Bu arada Şeyh Şamil, köyden köye dolaşarak “Şeriat”ı anlatmaya çalışıyordu. 1840 yılı Mart ayına gelindiğinde bütün Çeçenistan, Ruslara karşı ayaklanmıştı.133
Nisan’da, Şamil, Çeçenistan’ı dört naibi (Ahverdil/Ahbirdi Muhammed, Cevad Han, Şuayb Molla ve Hacı Taşo) arasında paylaştırdı. Ardından ilk olarak, 17 Nisan’da Ahverdil Muhammed ile Şuayb Molla, Nazran ve Gurzul’a yönelik saldırılarda bulundu. 26 Nisan’da ise Ahverdil Muhammed Grozni’ye ve Hacı Taşo da, Vnezapnaia’ya akınlar yaptı. Bu başarılı akınlardan sonra Şeyh Şamil, Temmuz ayında dikkatini Kuzey Dağıstan’a çevirdi. Nitekim 22-23 Temmuz’da eski düşmanı General Klegenau ile İşkarti ve İrpili yakınlarında savaştı ve onu ezici bir yenilgiye uğrattı. 11 Ekim’de Ahverdil Muhammed, Muzlik’e saldırdı. Bu saldırıda, 22 Rus askeri ile 6 sivil ölürken 19 Rus askeri ile 9 sivil yaralanmıştı. En önemlisi Ahverdil Muhammed, 11 kadın ve çocuğu da kaçırmıştı. Bu eylem, General Grabbe’yi çok etkilemiş ve 8 Kasım’dan 30 Kasım’a kadar Aşağı ve Büyük Çeçenistan’a iki sefer düzenlemiş ise de başarılı olamamıştı.134
Dostları ilə paylaş: |