DERS:DİL VE ANLATIM SINIF:11/ I TARİH: 26/10- 6/11/2016
KONU: GÜNLÜK
AMAÇLAR:
1.Günlüklerin ortak özelliklerini belirler.
2.Hangi metin türlerinde günlüklerden yararlanıldığını belirler.
3.Günlük yazar.
4.Günlük yazma alışkanlığının yararlarını fark eder.
5.Günlükleri akıcılık, bağlaşıklık ve bağdaşıklık bakımlarından değerlendirir.
6.Günlükleri yazım ve noktalama bakımından değerlendirir.
Günlük türünün ne olduğu üzerine kafa yormak, aslında biraz da edebiyatın ne olduğunu düşünmektir. Düzenli olarak tutulmuş, tarih atılmış notlardan mı ibarettir günlükler yoksa bundan fazla bir şey mi?
Bu konuda en genelleyici tanımı usta günlükçü, romancı André Gide yapmıştı: "Günlüğün anıdan tek farkı, günü gününe tutulmuş olmasıdır." Edebiyatın toplardamarlarından biri olarak her günlük bir portre, bir öykü, bir anı, bir tarih yazısıdır. Yayımlanmak için yazılsın yazılmasın, her günlüğün bir kurgusu vardır. Paris'teki Bir Yabancının Günlüğü yazarı Malaparte'nin dediği gibi, "Günlüklerin, tüm öyküler gibi, bir başı, bir entrikası ve bir sonu vardır."
Öğretmeye bağlı, gerçekçi anlatım türlerinden biri olan günlükler, bir kişinin önemli ve kayda değer bulduğu olayları, gözlem, izlenim duygu düşünce ve hayallerini günü gününe tarih belirterek anlattığı yazdığı yazı türüdür. Latincedeki "dies (gün) sözcüğünden "diarium" ( günlük ) sözünden gelir.
Edebiyat ve sanat dünyasından tanınmış kişilerin kaleminden günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yaşamı yansıtan birer ayna olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine ilişkin ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanırlar.
Örneğin 1409-1431 yılları arasında Fransız bir papanın tutuğu "Parisli Bir Burjuvanın Günlüğü" VI. ve VII. Charles dönemini araştıran tarihçiler için önemli bir kaynaktır. İngiliz Günlük yazarı John Evelyn'in "Diary" (günlük) adlı günlüğü 17. yüzyıl İngiltere'sinin toplumsal ve kültürel yapısına ışık tutar.
Günlük Özellikleri
1- Yaşan olayların, izlenimlerin günün gününe yazılması ile oluşurlar
2 - Birinci kişi ağzından yazılmış kısa ve özlü yazılardır
3 - İnandırıcı, içten ve samimidirler.
4 - Konuşma diline yakın bir dil kullanılır.
5 - Yazarın kişiliğini, görüşlerini ve ruhsal yapısını yansıtırlar.
6 - Gerçekler, yaşanılanlar değiştirilmeden, çarpıtılmadn yazılır
7- Tarih, biyografi, anı için birer belge değeri taşırlar.
Günlük Çeşitleri
1 - İçe Dönük Günlükler ( özel ruhbilimsel günlük ): Yazarın bir bakıma kendi kendi ile konuşmasıdır içinde bulunduğu doğal ve toplumsl çevreden yazgısından yakınır. Bu metinlerde yazarın yaşadığı duygusal coşkunluğu bulabileceğimiz gibi, çeşitli kavramlar hakkındaki düşüncelerin yazarın bilincindeki açılımlarını da bulabiliriz. Stendhal'ın günlüğü, Rus yazar Alexander Sergeyeviç Puşkin'in "Gizli Günce" bu metinlere örnek gösterilebilecek niteliktedir. Fransız yazarı Andre Gide ve bizde Nudullah Ataç bu türün başta gelen ustalarındandır.
2 - Dışa Dönük Günlükler : Bu tip günlüklerde yazarlar, alaycı bir tavırla dönemin olaylarını, siyaset, sanat ve edebiyat adamlarını ya da gündelik sıkıntılarını öykü tekniği kullanılarak anlatmaktadırlar. Bu tür günlüklerde yazar kendi zaman dilimi içindeki tutum ve davranışlardan, düşünsel akımlardan haber verir. Bu nedenle de bu günlükler birer belge değeri taşır. Ünlü ressam Paul Gaugin'in o dönemde Fransız kolonisi olan Markiz adalarında yazdığı günlük, dışa dönük günlüklere örnek olabilir.
Yaşadığı hayat kesitlerini, çeşitli konulardaki izlenimlerini öykü tekniği ve zengin betimlemeler aracılığıyla günlüğüne yansıtan ünlü öykücümüz Tomris Uyar'ın günlükleri de dışa dönük niteliğe sahiptir.
Bu türler dışında bir de sanat esarlerinin oluşumu ve gelişini ile ilgili günlüklerde vardır. Yazar eserinin gelişme evrelerini günü gününe anlatırken çektiği sıkıntıları, kaygılar çalışma yöntemini de bize göstermiş olur. A. Gide'nin "Kalpazanlar" Thomas Man'ın "Doktor Faustas" bu tür günlüklerin başarılı örnekleridir.
Günlük Tarihsel Gelişimi
Günlük isimli yazın türünün tarihsel gelişimini ve geçirdiği evreleri incelemek istediğimizde bu yazın türü için iki ayrı dönem olduğunu fark ederiz. Bu dönemlerden ilki günlüklerin edebi bir nitelik kazanmasından önceki dönemdir. Tarihte ilk defa Romalılar günlük kullanmıştır. Edebi içerikten yoksun, bir takım kamu kuruluşlarında yapılan işlemlerin unutulmaması amacıyla tutulan ve "commentarii" adıyla anılan bu ilk günlükler, duygusallıktan uzak notların kabaca birleşiminden oluşmaktadır. Tarihte, bu çeşit günlüklerin savaşlar ve askeri hareketleri not etmek amacıyla kullanıldığı da görülmüştür. Edebiyat değeri taşımayan bu günlükler şüphesiz tarihçiler için önemli kanıtlardır, Osmanlı Teşrifatçılarından Ahmet Ağa Kara Mustafa Paşa'nın İkinci Viyana kuşatmasını günü gününe kaydettiği "Vakay-ı Beç" adlı eseri( Aslı Viyana Milli kütüphanesinde olup "Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa" ve "Viyana Kuşatması Günlüğü" olarak Türkçeye çevrilmiş ) , Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran ve Mısır seferini anlatan "Haydar Çelebi Ruznamesi " bu dönem ve olaylara ışık tutmuştur .
Günlükler edebi değer kazanmaya ancak. Rönesans sonlarına doğru başlamıştır. 1768-1840 yılları arasında İngiltere Kraliçesinin nedimesi ve roman yazarı olan Fanny Burney, saray dedikodularına ve pek çok olaya kendi duygusal izlenimlerini ekleyerek yazdığı günlükle İngiliz edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur.
19. yüzyılın ortalarına doğru, romantizm akımının en yoğun dönemini yaşamasıyla birlikte günlükler, edebi değeri ve içeriği bakımından çoğalmaya, yaygınlaşmaya ve yazarlarının iç dünyasını yoğun duygularla yansıtmaya başlamıştır.
Türk edebiyat tarihi düşünüldüğünde, Divan edebiyatı döneminde tutulan "Ruzname" isimli savaş notları ile Evliya Çelibi'nin "Seyahatname"si tam bir günlük niteliği taşımasa da içerdikleri bazı bölümlerle bu yazın türüne yakınsamakta ve tarihimizdeki ilk günlük örneklerini oluşturmaktadır. Asıl olarak günlüklerin, batı edebiyatındaki biçim ve içeriğiyle Türk edebiyatında yer alması Tanzimat dönemine denk gelmiştir. Direktör Ali Bey'in "Seyahat Jurnali"(1897) adlı gezi kitabı batıdaki anlamıyla Türk edebiyatında görülen ilk günlüktür. Bunu şair Nigâr Hanım'ın "Hayatımın Hikayesi" adlı eseri izler.
Günlükler,1950 yılında Nurullah Ataç'ın bir gazetede günlük yazıları yazmasından ve yoğun ilgi çekmesinden sonra önem kazanmaya başlamıştır. Nurullah Ataç bu yazılarına başlık olarak "Günlük" yerine "Günce" deyişini kullanarak bu deyişi yazın hayatımıza kazandırmıştır. Nurullah Ataç'ın günceleri içe ve dışa dönük içeriğin uyumlu bir sentezi olarak edebiyat dünyasına bu türdeki en bilinen eser olarak geçmiştir.
Türk edebiyatındaki en seçkin günlüklerin başında Oğuz Atay'ın günlüğü ile Cemal Süreya'nın "Günler" adlı eseri gelmektedir Bunlar dışında edebiyatımızda kitap olarak basılan en önemli günlükler ve yazarları şunlardır:
Nurullah Ataç :Günce, Uçuş Günlüğü, Gazi Günlüğü, Avusturya Günlüğü
Salah Birsel: Günlük,Kuşları Örtünmek,Nezleli Karga,Bay sessizlik,Aynalar Günlüğü
Oktay Akbal: Yeryüzü Korkusu, Geçmişin Kuşları, Anılarda Görmek
Ahmet Refik Altınay: Kafkas Yollarında
Falih Rıfkı Atay: Yolculuk Defteri
Tomris Uyar: Gündökümü, Sesler, Yüzler, Sokaklar, Günlerin Tortusu
Günlük Türünün Kökeni Üzerine
Öteki edebiyat türlerinin kökeniyle karşılaştırıldığında, günlüklerin çıkış noktası, yanıtı daha belirsiz bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Türün geçmişini irdelemek, günlük yazmanın doğası üzerine düşünmek anlamına da geliyor. Batı'da günlüğün, Doğu'ya göre daha gelişmiş bir edebiyat türü olduğuna kuşku yok. Ama örneğin Japon edebiyatında da 10. yüzyılda yazılmış günlükler bulmak mümkün. Dolayısıyla günlük türünün hem Doğu hem Batı kültürlerinde, kendine özgü şartlar altında biçimlendiği söylenebilir. Peki, nedir günlük yazmak? Başlı başına, bir ömür adamayı gerektiren bir yazı uğraşı mı? Öyküden, şiirden kesilince başvurulan bir teselli mi? Yoksa yazın kuramlarını, yaşanan dönemin olaylarını taslak halinde sunan birer belge mi? Sağlıklı saptamalar yapabilmek için günlükleri farklı başlıklar altında değerlendirmek en doğrusu.
Edebiyat Günlükleri
Bir edebiyat günlüğü, yalnızca bir edebiyatçının elinden çıkmış günlük değil, edebiyat olaylarına, kişilerine ve sorunlarına yönelmiş günlüktür. Özellikle Batı'da, 20. yüzyılda yaygınlaşan bu tür günlükler, "özel günlük" olma niteliğini de taşır. Aynı zamanda başka türlerde yapıtlar veren André Gide, Julien Green, Max Frisch, Stefan Zweig gibi yazarlar, geride edebiyat günlüklerinin seçkin örneklerini bıraktılar. Örneğin Gide, Kalpazanlar adlı romanını yazdığı süreçte bir günlük tutmuş ve yapıtının aşamalarını, kuramını apaçık ortaya koymuştu. Öte tarafta, Gide'in bu 'edebiyat' günlükleri, en özel günlüklerden de sayılır, onu, yazarın kendi iç dünyasına vurduğu bir neştermiş gibi ürpertiyle okuruz. Edebiyat günlüklerinin iki unutulmaz örneği de, Katherine Mansfield ve Virginia Woolf'un günlükleridir. Mansfield, henüz 16 yaşındayken yazmaya başladığı Bir Hüzün Güncesi'nde, yazarlık tutkularını, hırslarını, kıskançlıklarını, kırgınlıklarını içtenlikle ortaya serer. Bu hüzünlü günlük, Mansfield'ın erken ölümünden sonra yayımlanmıştır. Virginia Woolf da, Bir Yazarın Günlüğü'nde, adından da anlaşılabileceği gibi, yapıtını ve yazarlığını merkeze alır. Bir Yazarın Günlüğü türünden metinler, bugün edebiyat tarihçileri ve meraklı okurlar için hazine değeri taşıyor.
Günlüğün intihar yüzü
Edebiyat günlükleri, geçen yüzyılda yaygınlaşırken bir özellik daha kazanmıştı: Yazarı hayattayken yayımlanmak. Bu durum, günlüklerin ne kadar içten olduğunu sorusunu getirse de Cocteau, Maugham, Maurois, Gide, Green gibi birçok yazar günlüklerini sağlıklarında yayımladılar. Belki biraz da bu yüzden, günlüğünü hayattayken yayımlamayanların yazdıkları daha 'içten' bulundu. Hele bir de yazarının müntehir olması, günlüklere ayrı bir çekicilik ve sahihlik katıyordu. İntihar eden iki yazarın, Cesare Pavese ve Sylvia Plath'ın günlükleri, bunun en iyi iki örneğidir. Cevat Çapan'ın dilimize Yaşama Uğraşı adıyla kazandırdığı Pavese'nin günlüğü, edebiyat tarihinin en sarsıcı metinlerinden biri belki de. Çok iyi bir edebiyat günlüğü sayılabilecek Yaşama Uğraşı, adım adım intihara giden bunalımlı bir yazarın iç dünyasını, hiçbir 'özel' günlüğün yapamayacağı kertede ustalıkla yansıtır. Pavese, bir otel odasında canına kıydıktan sonra kitaplaşan ve uzun yılları kapsayan bu günlük, neredeyse yazarının öteki yapıtlarını gölgede bırakmıştır. Sylvia Plath'ın günlükleri de intiharından sonra kocası Ted Hughes'un 'müdahale'siyle yayımlanmıştı. Başyapıtı Sırça Fanus kadar olmasa bile, Plath'ın günlüğü yıllardır ona yakın bir ilgiyle okundu, okunuyor.
Okuma günlükleri, eleştiri günlükleri, sanatçı günlükleri.
Zaman içinde edebiyat günlüklerinin de alt kolları oluştu. Eleştiri günlükleri, okuma günlükleri yazılmaya başlandı. Bunun Türkçede yayımlanan son örneği, Alberto Manguel'in Okuma Günlüğü adlı yapıtıydı. Öte yandan, günlük, modern romanda da bir imkân olarak belirdi, bir anlatım tekniğine dönüştü. Örneğin, çağdaş edebiyatın büyük yapıtları Sartre'ın Bulantı'sı, Rilke'nin Malte Laudris Bridge'nin Notları ya da Martin Walser'in Jocob Von Gunten'ı, günlük biçimiyle yazılmıştır. Fernando Pessoa'nın başyapıtı Huzursuzluğun Kitabı, niçin okurun karşısına hep farklı kimliklerle çıkan şairin günlüğü olarak okunmasın? Yalnızca yazın türleri değil, öteki sanatlar da geride günlük edebiyatı için hatırı sayılır metinler kalmasını sağlamıştır. Kierkegaard'ın günlüğü, felsefe tarihinin en önemli yapıtlarından biri olarak önümüzde duruyor. Marcel'in günlüğü ve Camus'nun Defterler'i de hem günlük edebiyatı hem de felsefe tarihi için önemli metinler. Rousseau'nun İtiraflar'ı ise olsa olsa günlük türüyle akraba sayılabilir. Ressamlar bu konuda felsefecilerden daha üretken: Dali'nin, Delacroix'nın, Klee'nin günlükleri iyi birer sanatçı günlüğü olduğu kadar resim sanatı üzerine ilginç düşüncelerin gelişmesinde etken olmuşlardır. Sinemacılardansa Cocteau'nun, Zavattini'nin, Tarkovski'nin günlükleri unutulmamalı. Özellikle, Türkçeye Zaman Zaman İçinde adıyla çevrilen Andrei Tarkovski'nin günlüğü, sadece sinema tarihi için değil, edebiyat tarihi için de eşsiz bir eser olarak nitelendirilmeyi hak ediyor.
Batı edebiyatının, günlük türünün kökleşmesini iyi şair ve yazarlara borçlu olduğunu söylemek, herhalde yanlış olmaz. Victor Hugo'dan Charles Baudelaire'e, Goethe'den W.B. Yeats'e, Dostoyevski'den Whitman'a kadar birçok soy şairin, yazarın yolu günlüğe uğramış. Kafka'nın günlüğünü okuduğunuzda, bunu ancak Kafka'nın yazabileceğini sezersiniz. Marcel Proust, Stendhal, Gombrowicz, Romain Rolland, Batı'dan ilk akla gelen öbür günlükçüler. Bir de, bizim edebiyatımızda hiç olmayan, bütün ömrünü günlük yazma işine vermiş Thoreau, Léataud, Anais Nin, Amiel (tam 174 defter doldurmuştur!) gibi isimler var ki, onlara yalnızca saygı duyulur!
Türk Edebiyatında Günlük
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Yirmisekiz Çelebi Mehmet Sefâretnamesi ya da Silahdâr Tarihi gibi kimi eserlerde bazı olayların günlük biçiminde anlatılmasını saymazsak, edebiyatımıza Batı'daki anlamıyla günlük Tanzimat'tan sonra girmiştir. Ancak neredeyse romanla yaşıt olan bu türün edebiyatımızda yeterince geliştiğini söylemek zor. Türkçede yayımlanmış ilk günlük, Ali Bey'in Seyahat Jurnali'dir. Ali Bey'in, eserinin adında jurnal (Fransızca 'journal') sözcüğünü tercih etmesi, günlüğün bize pek çok başka tür gibi Batı kanalıyla geldiğini gösteriyor. Jurnal sözcüğü, Cemil Meriç gibi birkaç istisna dışında, fazla tutunamamış, yerini 'günce' ve 'günlük' sözcüklerine bırakmıştır. Nurullah Ataç'ın savunduğu 'günce'nin de bugün 'günlük' kadar yaygın olmadığı söylenebilir. Zaten günce'yi savunan Ataç'ın, Fournier'den yaptığı Adsız Köşk çevirisinde günce yerine 'ruzname' ve 'hatıra defteri' sözcüklerini kullandığını da unutmamak gerekiyor.
Ali Bey'in Seyahat Jurnali'nden sonra Batılı anlamıyla aslında ilk edebiyat günlüğü sayılabilecek Şair Nigar Hanım'ın günlüğü geliyor. Bu eserin bir kısmı, şairin ölümünden 40 yıl sonra Hayatımın Hikâyesi adıyla yayımlanmıştı. Ahmet Refik'in Kafkas Yollarında adlı seyahat günlüğünden başka, Sultan Reşad ve Vahdettin dönemlerinde sarayda başmabeyncilik yapan Lütfi Simavi'nin notları da günlük olarak nitelenebilir. Yine günlük sayabileceğimiz İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın defterleri ise yayımlanmadı. Atatürk'ün Anafartalar Savaşı sırasında tuttuğu günlükler, ölümünden sekiz yıl sonra Türk Tarih Kurumu'nca basılmıştır. Cumhuriyet öncesinin önemli yazarlarından Ömer Seyfettin'in Ruznameler'i de kitap olarak yayımlanmamış günlükler arasında yer alıyor.
İki öncü: Salâh Birsel ve Ataç
Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı gibi Cumhuriyet dönemi yazarlarının günlüklerinden bazı parçalar kimi kitaplarında yer alsa da, edebiyatımızda hâlâ dolaşımda olan günlükler denince iki isim akla geliyor: Ataç ve Salâh Birsel. Ataç, Günce'siyle hem bir edebiyat günlüğü ortaya koymuş hem de devrinin edebî eğilimlerine yön vermişti. Salâh Birsel ise Kuşları Örtünmek, Nezleli Karga, Bay Sessizlik, Aynalar Günlüğü, Yaşlılık Günlüğü gibi kitaplarıyla çağdaş edebiyatımızın öncü günlükçüsü oldu. Onun kuşakdaşları sayılabilecek Nuri Pakdil ve Orhan Burian'ın günlükleri de bu iki edebiyat adamını tanımak için eşsiz metinler. Burian'ın günlüğü geçen yıl YKY tarafından yeniden yayımlanmıştı.
Şair Günlükleri
Cumhuriyet'ten bugüne doğru günlük yazarlarının beklendiğince çoğalmadığı görülüyor. Şairlerin değil de daha çok düzyazıyla uğraşanların Türk edebiyatında günlük tutmuş olduğunu saptamak mümkün. Bir öykücünün, Tomris Uyar'ın Gündökümleri adıyla yayımlanan günlükleri, hem niteliği hem niceliği düşünülünce, Türkçenin sayılı günlüklerinden biri olarak adlandırılmayı hak ediyor. Cemil Meriç'in iki cilt halinde yayımlanan Jurnal'i ise sadece Türkçede değil, dünya edebiyatında benzerine zor rastlanacak bir yapıt. Romancılardan ilk akla gelen, Oğuz Atay'ın Günlük'ü. Atay'ın hastalığı sürecinde kaleme getirdiği bu günlük daha çok kendi yapıtları üzerinden şekilleniyor. Şairlerden ise akla gelen, elbette, Cemal Süreya'nın Günler'i; tıpkı şiirleri gibi, dönüp dönüp okunacak bir kitap. Cahit Zarifoğlu'nun Yaşamak adlı, "Ne çok acı var." kült cümlesiyle başlayan günlüğü de Türkçenin benzersiz yapıtlarından biri olarak kalacak. İlhan Berk'in günlüğü El Yazılarına Vuruyor Güneş ise şairin unutulmaz düzyazı kitapları arasında yer alıyor. Hilmi Yavuz'un Geçmiş Yaz Defterleri, felsefe-edebiyat arasında, parçalı yazı'lardan oluşan ve edebiyatımızda türünün tek örneği olan bir günlük sayılabilir. Yavuz'un 30 defteri bulan öteki günlüklerinin yayımlanıp yayımlanmayacağını ise zaman gösterecek. Hulki Aktunç da defter dolusu günlük tutan gizli günlükçü şairlerden. Bunları yayımlamayacağını söylese de, bir ara, Kitaplık dergisinde yayımladığı Kediler Günlüğü'nden bir parça ile okurlarını umutlandırmıştı. Bir başka şair Turgut Uyar'ın günlükleri ise ne yazık ki kitap olarak yayımlanmadı. Sezai Karakoç'un gerçekten Kırmızı Horoz - Doğulu Bir Werther adlı bir günlüğü var mı? Güven Turan vakti gelince günlüklerini yayımlayacak mı? Zaman gösterecek....
Adalet Ağaoğlu'nun 'dert dökme defterleri'
Usta romancımız Adalet Ağaoğlu'nun geçtiğimiz haftalarda iki kitap halinde yayımlanan günlükleri, hem yayın dünyasındaki en 'taze' günlükler olması hem de yakın entelektüel tarihimize ışık tutması bakımından önem taşıyor. Damla Damla Günler başlığıyla yayımlanan eser, 1969 yılından, Adalet Ağaoğlu'nu TRT'den istifaya doğru götürecek 'karar zamanı'ndan başlıyor; 22 Temmuz 1996 tarihinde yazarın uğradığı 'trafik saldırısı'yla sona eriyor. Günlüğün ilk cildinde yazarın Ölüme Yatmak adlı romanını nasıl zihninde kurguladığını, 'karnında taşıdığını' okurken, bir yandan da entelektüel çevrelerde kimlerin cunta yanlısı olduğunu, hangi yazarların özgürlükçü bir tutum sergilediğini öğreniyoruz. Damla Damla Günler, Sevgi Soysal'dan Muhsin Ertuğrul'a, Orhan Kemal'den Behçet Necatigil'e kadar isimlerin yer aldığı bir yakın edebiyat tarihi resmigeçidi. Adalet Ağaoğlu'nun, kendi deyişiyle, bu 'dert dökme defterleri', tıpkı romanları gibi edebiyatımızın seçkin bir burcunda hep var olmayı sürdürecek.
Oktay Akbal, Anılarda Görmek, Geçmişin Kuşları ve Yeryüzü Korkusu adlı üç günlüğünde öykülerindeki sıcak dünyayı yansıttığı kadar edebiyat dünyasına dair birçok anekdot da aktarıyordu. Muzaffer Buyrukçu'nun uzun günlükleri içinse 'anekdot günlükçülüğü' demek daha yerinde olur. Fethi Naci'nin eleştiri günlükleri, Türkçede başka örneği olmayan yapıtlardır. Naci'nin günlüklerini okurken kuram bilgisinin yanında edebiyat lezzeti ve yaşanmışlığın sıcaklığını da buluyor insan. Memet Fuat'ın son yıllarını anlattığı günlüklerinin hayatı boyunca tutulmuş olması, kuşkusuz, edebiyatımız için büyük kazanç olurdu.
Günlük, yayımlanmak için mi yazılır? Yazanın kendini temize çıkarma çabası mıdır yoksa bir iç döküş mü? Kişi, günlük yazarken ne kertede içten olabilir?
Bu soruların, yazılmış günlükler kadar çok cevabı var. Ne olursa olsun, günlük bir edebiyat türüdür. Sabır işidir. Yaşanmışlığın tadı kadar gündeliğin ayrıntılarıyla da güzelleşir günlükler. Kimisi, içtiği çayı yazar günlüğüne, bu bile güzeldir. Çünkü bir yazardır o çayı içen. Günlüğün olduğu yerde herkes sustuğundan, yazan devleşir. Bazen de bütün çaresizliğiyle okurunun karşısındadır. Salâh Birsel, günlüklerinden birinde, "Ölmeden bu günlük güzelleşmiş olamaz." yazmıştı. Günlük tutmak, işte bu duygudadır. Günlük, gelecekte bir gün en çok okunan tür olabilir mi? Bir şey söylemek zor. Ancak günlüklerin, edebiyat var oldukça yaşayacağı kuşku götürmez. Çünkü edebiyat, ayrıntı demektir.
"Her gün not tutun; açık, okunaklı. Tarih atmayı da unutmayın. Hayatımın günlüğünü günü gününe tutmuş olsaydım, şimdilerde bir Larousse sözlüğü olurdu elimde. Duyulmuş, derlenmiş bir kelime, yeniden karşılaşılan bir dünyadır. Ah, neler yitiriyoruz! Bütün o yitirdiğimiz incileri düşünün! Hayatınızın günlüğünü yazın!"Max Jacob, Genç Bir Şaire Öğütler, çev. Salâh Birsel
Ayrıca bkz-> Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Günlük
Mutlaka okuyunuz
•Yaşama Uğraşı, Cesare Pavese, çev. Cevat Çapan
•Günlükler, Franz Kafka, çev. Kâmuran Şipal
•Günlük, Andre Gide, çev. N. Alsan
•Huzursuzluğun Kitabı, Fernando Pessoa, çev. Saadet Özen
•Apaçık Yüreğim, Charles Baudelaire, çev. Sait Maden
•Zaman Zaman İçinde, Andrei Tarkovski, çev. Seda Kervanoğlu
•Jurnal 1-2, Cemil Meriç
•Yaşamak, Cahit Zarifoğlu
•Bir Hüzün Güncesi, Katherine Mansfield, çev. Şadan Karadeniz
•Günlükler, Soren Kierkegaard, çev. İbrahim Kapaklıkaya
Günlük-Bulursanız okuyun
•Bir Yazarın Günlüğü, Virginia Woolf, çev. Fatih Özgüven
•Sylvia Plath'ın Günceleri, çev. Şadan Karadeniz
•Hastane Günlüğü, Hervé Guibert, çev. Tahsin Yücel
•Tutsaklık Güncesi, Louis Althusser, çev. Esra Özdoğan
•Günlükler, Stefan Zweig, çev. İlknur Özdemir
•Defterler, Albert Camus, çev. Ümit Moran Altan
•Gündökümü, Tomris Uyar
•Günler, Cemal Süreya
•Aynalar Günlüğü, Salâh Birsel
•El Yazılarına Vuruyor Güneş, İlhan Berk
Keşke günlükleri Türkçeye çevrilse
•Hermann Melville
•Victor Hugo
•J. W. Goethe
•Witold Gombrowicz
•Romain Rolland
•Novalis
•Walt Whitman
•Henry James
•Stendhal
•W.B. Yeats
Keşke günlük tutsalardı
•Oscar Wilde
•Behçet Necatigil
•İmmanuel Kant
•Şeyh Galib
•Thomas Bernhard
•Vüs'at O. Bener
•Arthur Rimbaud
•Bilge Karasu
•J.D. Salinger
•Ahmet Hâşim
|
Anı (Hatıra): Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede şahidi olduğu ya da duyduğu olayları edebî değer taşıyan bir dille anlattığı yazılara anı (hatırat) denir. Bir başka deyişle, özümüzde bir iz bıraktığı için unutulmayan ve anılmaya değer bulduğumuz olayları anlatan yazı türüdür.
Edebiyat sahasının en yaygın türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını zorlaştırır. Anıların önde gelen özelliği, yazarının hayatının belli bir kesitini alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir.
İçlerinde anı türünün özelliği bulunabilecek seyahatname, sefaretname, muhtıra, tezkire, menkabe, günlük, otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünü karıştırmamak gerekir. Bu türlerin her birinin yazılış gayeleri ayrıdır. Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine koyma sebebi olamaz.
Anıların, tarihî gerçeklerin açıklanması sırasında, önemli yardımları dokunur. Anı; tarih değilse de, tarihe yardımcıdır. Devirlerin özelliklerini anlatan anılar, o devrin tarihini yazacaklar için önemli birer belge niteliğindedir. Bundan ötürü, anı yazarı, anılarını yansıtırken tarihî gerçeklerin bozulmamasına çok dikkat etmelidir.
Anı (Hatırat) ile günlük, en çok karıştırılan iki türdür. Bu iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşanırken, anıların ise hayatta ya da ömrün sonunda kaleme alınmalarıdır.
Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın anı türünde dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön plânda tutulmalıdır. Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir. Anı yazılırken süslü sanatlı bir anlatımdan kaçınmalı; açık, sade ve akıcı bir üslûp kullanılmalıdır. Duygu ve düşünceler, içtenlikle gerçeği yansıtmalıdır.
Anılar, ya günü gününe tutulan notlar hâlinde ya da sonradan hatırlanmak suretiyle yazılır. Batı edebiyatında en ünlü anı yazarları; Sain-Simon (1675-1755) ve Rousseau
Batı Edebiyatındaki ünlü anı yazarları ve eserleri şunlardır:
-
Sain-Simon - Hatıralar
-
Rousseau - İtiraflar
Türk edebiyatındaki anı eserlerine örnekler ise şunlardır:
-
Ziya Paşa - "Defter-i A'mâl"
-
Muallim Naci - "Ömer'in Çocukluğu"
-
Ahmet Rasim - "Falaka" ve "Muharrir, Şair, Edip"
-
Halit Ziya UŞAKLIGİL - "Kırk Yıl" ve "Saray ve Ötesi"
-
Hüseyin Cahit YALÇIN -"Edebî Hatıralar"
-
Falih Rıfkı ATAY - "Çankaya" ve "Zeytindağı"
Anılar, genellikle aşağıdaki nedenlerden dolayı yazılır:
-
Geçmişi bir kez daha yaşamak ve yazma alışkanlığı kazanmak.
-
Anıları unutulmaktan kurtarmak.
-
Yok olup gitmesini göze alamadığımız bir gerçeğe kalıcılık kazandırmak.
-
Anıyı oluşturan olayı, durumu, yerleri, kişileri söz konusu edip, başkalarının bilgisine, yararına sunmak.
-
Kamuoyu önünde aklanmaya çalışmak, pişmanlığı dile getirip içini boşaltmak, günah çıkarmak.
-
Gelecek kuşaklara geçmişten sonuçlar çıkarıp sunmak.
-
Gerektiği zaman bir eleştiride bulunmak.
-
İnsanoğlunun; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla paylaşmak gereğini duymak. (S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 375)
Açıklama-2/ Anı ( Hatıra ) Türü:
Bir kimsenin, özellikle tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde gördükleri ya da yaşadıkları ilginç olayları gözlemlerine ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüdür.
Tanınmış sanatçı, siyasetçi, ve bilim adamlarının yazdığı anılar onların yaşayışlarını, yaşadıkları dönemdeki önemli olayları anlatması bakımından önemlidir.
Anı (Hatıra) Türü Özellikleri :
-
Yaşanmakta olanı değil, yaşanmış bir konuyu anlatır.
-
İnsan belleğinde iz bırakan olay ve olguları anlatır
-
Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yaptığı için tarihçilere ışık tutar.
-
Tanınmış, bilim, sanat ve politika adamlarının yaşamlarını çalışma ve araştırmalarını anlatır.
-
Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar.
-
Geçmiş birinci kişinin ağzından kişisel yargılar ve yorumlarla verilir.
Anı (Hatıra) Türü Tarihsel Gelişmi
Batıda en çok yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon'un "Anabasis" adlı eseriyle vermiştir. Eflatun'un birçok eseri bu türdendir.
18. yüzyılda; J. J. Rouseau'nun " İtiraflar" Goldoni'nin "İyilik Sever Somurtkan", Goethe'nin "Şiir ve Gerçek Andre Gide'nin "Jurnaller "bu alanda önemli eserlerdir.
19. yüzyılda Fransız edebiyatında; Victor Hugo'nun"Gördüklerim", Stendhal'ın "Bencillik Anılar, Verlaine'nin " İtiraflar; Rus yazar Tolstoy'un "İtiraflarım"...
20. yüzyılda dünyanın her ülkesinde çok sayıda edebiyatçı bu türde eserler vermeye devam etmektedir.
Bizde, 7. yüzyıla ait "Göktürk Yazıtları" bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan'da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah'ın yazdığı "Babürname" , 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han'ın yazdığı "Şecere-i Türk", Katip Çelebi ve Naima'nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir.
Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan "vakainameler, gazavatnameler, sefaretnameler bu türün örnekleri sayılmaktadır.
Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar Daha sonra ;
-
Akif Paşa'nın "Tabsıra"
-
Namık Kemal'in "Magaza Mektupları"
-
Ziya Paşa'nın "Defter-i Amel"
-
Ahmet Mithat Efendi'nin "Menfa"
-
Muallim Naci'nin "Ömer'in Çocukluğu"
Servet-i Fünun Döneminde;
-
Ahmet Rasim'in "Eşkal-i Zaman", "Falaka", "Muharrir, Şair, Edip"
-
Halit Ziya'nın "Kırk Yıl", Saray ve Ötesi
-
Hüseyin Cahit Yalçın'ın : " Edebi Hatıralar".
Son Dönem Edebiyatında;
-
Yakup Kadri: "Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda , Gençlik ve Edebiyat Hatıraları"
-
Ruşen Eşref Ünaydın : " Atatürk'ü Özleyiş"
-
Falih Rıfkı Atay : "Çankaya"
-
Halide Edip : "Türk'ün Ateşle İmtihanı"
-
Yahya Kemal: " Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım"
-
Yusuf Ziya Ortaç " Porteler," Bizim Yokuş"
-
Ahmet Hamdi Tanpınar : " Kerkük Anıları"
-
Samet Ağaoğlu: " Babamın Arkadaşları"
-
Salah Birsel : "Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu"
-
Halikarnas Balıkçısı : " Mavi Sürgün"
-
Oktay Rıfat : "Şair Dostlarım"
Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.
ANI İLE GÜNLÜĞÜN BENZER VE FARKLI YANLARI
-
Anı da günlük gibi bir kişinin başından geçen gerçek yaşantılardan kaynaklanan yazı türüdür
-
Günlük yaşanırken anı ise yaşandıktan sonra yazılır
-
Anılar, yazarların yaşlılık çağlarında yazdıkları ve yaşamları boyunca karşılaştıkları olayları nesnel bir şekilde ortaya koyan yazılardır Günlükler ise daha öznel, derin, içten ve ruhun derinliklerinden kopup gelen Anlık duygu ve düşünceler hakimdir.
-
Anı yazılarının anlatım açısından kurgusal niteliklere sahip olduğunu da söyleyebiliriz Günlükler ise kurgudan uzak yoğun düşüncelerin toplamıdır.
Açıklama-3 / Anı (Hatıra)
Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede şahidi olduğu veya duyduğu olayları anlattığı yazıların ortak adı.
Edebiyat sahasının en yaygın türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını zorlaştırır. Hatıratın en önde gelen özelliği yazarının hayatının belli bir kesitini de alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir. içlerinde hatıra özelliği bulunabilecek seyahatname, sefaret-nâme, muhtıra, tezkire, menkıbe, günlük, mektup, otobiyografi ve tarih türleri ile karıştırılmamaları gerekir. Bu türlerin her birinin kaleme alınış gayeleri ayrıdır. Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine koyma sebebi olamaz.
Hatırat ile günlük en çok karıştırılan iki türdür. Bu iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşarken, hatıratın ise yaşandıktan sonra kaleme alınmalarıdır.
Hatıralarını anlatacak olanlar gördüklerini, duyduklarını ve bildiklerini tam bir tarafsızlıkla ortaya koymalıdırlar. Ancak hatıraların kaleme alınışında çoğu zaman yazarın tercihi öne çıkar. Çoğu hatıra yazarı anlattıklarında kendini merkez olarak alır.
Hatıralar aradan uzun zaman geçtikten sonra kaleme alındıklarından, yazarlar ancak hafızalarında kalanları yazıya dökebilirler. Bu arada yanlış hatırlanan birçok bilgi de hatıralar arasına girebilir. Hatta yazarlar, günün şartlarına göre hatıralarını değiştirebilir, onlara yeni yorumlar getirebilirler.
Hatıra yazarlarının doğru olanı dile getirebilmek kaygısı ile kaleme aldığı devrelerle ilgili çeşitli belge, mektup günlük dergi ve gazetelerden faydalanabileceği de unutulmamalıdır.
Hatıra yazarları, hatıralarını kaleme alırlarken kendi bakış açılarını daima esas alırlar. Olaylar, kişiler ve üzerinde kalem oynatılan her durum, yazarın eğilimlerine göre yeniden ifade bulur.
Aynı olaylar etrafında başka başka kişiler tarafından kaleme alınmış hatıralar karşılaştırılacak olursa, bu özellik açık bir şekilde kendisini gösterir.
Hatıralarını yazanlar bunları meydana geldikleri zamanın imkânları ile değil, olup bitenleri erişmiş oldukları yani ve tecrübeli bakış açısından dile getirirler. Bundan dolayıdır ki hatıralar hep yazıldıkları andan bakılarak kaleme alınırlar. Bu bakımdan hatıraların mutlaka gerçeği anlattığı söylenemez ve onlara sağlam tarihî belgeler olarak bakılamaz.
Hatırat yayımlamanın çeşitli amaçlan vardır, insanlar, hayat tecrübelerinin başkalarına örnek olabileceğini düşünerek, bizzat yaşanılıp görülen olaylara açıklık ve yeni boyutlar kazandırmak iddiası ile; her dalda sanatkâr, devlet adamı, asker, politikacı ve bu gibilerin biyografilerini tamamlayacak bilgiler vermek üzere, toplumdaki değişmelerle unutulmaya yüz tutmuş hayat tarzını ve toplum değerlerini tanıtma ve yaşatma gayesi ile; tarih ve kamu oyu karşısında hesaplaşmak, bir nevi günah çıkarmak maksadıyla, gelecek kuşaklara ders vermek için; özlediği mazisine dönüp mutlu olabilmek için ve daha başka sebeplerle hatıralar kaleme alınabilir.
Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın hatıralarda dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön planda tutulmalıdır.
Tarihe, topluma, sanata şekil ya yön vermiş kimselerin hayatı daima insanların ilgisini çekmiştir. Hatıralar, bu konularda ve daha başka sahalarda isim yapmış insanlar üzerinde umumî bilgilerden daha özel bilgiler verir. Bu özelliğinden dolayı hatıralara daima ilgi duyulmuştur.
Hatırat yazıları genel mânâda edebiyat sahası içinde kabul edilirler. Ancak onların edebiyat dünyası içindeki ve edebî eserler arasındaki yerini tayin eden dilleridir. Açık, anlaşılır, sade ve canlı bir dil ile yazılan hatırat kitapları olduğu gibi çeşitli söz ve mânâ sanatları ile yüklü hatırat kitapları da vardır. Hatırat türü için tercih edilen açık, sade, anlaşılır, objektif ve canlı bir üslûpla yazılmış olmalarıdır.
|