5. MASAL: Sözlü gelenekte oluşan, genellikle olağanüstü olayları kendine has bir dille anlatan bir türdür. Anonimdir, sonradan yazıya aktarılır.
*Yer ve zaman belirsizdir. *Evrensel temalar işler. *Nazım-nesir karışık olabilir.
*Çoğunlukla bir tekerlemeyle başlar. *Anlatım kısa ve yoğundur.
*Kahramanlar cin, peri, dev gibi olağanüstü varlıklardır.
*Genellikle -miş’li geçmiş zaman kullanılır.
*Eğiticilik esastır.(Didaktik yönü var.)
*İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür; sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
*Bir kısmı hayvanlarla ilgilidir.
*Günümüzde yapay masallar da yazılmaktadır.
*Türk masallarını Eflatun Cem Güney ve Pertev Naili Boratav derlemiştir.
*Bizde Keloğlan Masalları ünlüdür.
*Bin Bir Gece Masalları (Arap) *Grimm Kardeşlerin Masalları (Alman)
*Kelile ve Dimne (Hint) *Perrault Masalları (Fransız)
*Andersen Masalları (Danimarka)
6. DESTAN: Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, göç, deprem gibi olayları anlatan uzun şiirlerdir. Nazım-nesir karışık olan çok az destan vardır. Destanlar doğal ve yapay destan diye ikiye ayrılır.
a. DOĞAL DESTAN: Toplumu derinden etkileyen olayların sözlü gelenekte destanlaşması ve yayılmasıyla oluşur. Sonradan yazıya aktarılır. Yazarı belli değildir.
Doğal destanların üç oluşum aşaması vardır:
*Doğuş Safhası (Çekirdek Aşaması): Olayın yaşanması
*Yayılma Aşaması: Olayın destanlaşması ve dilden dile yayılması
*Derleme(Yazıya Geçme/Tespit) Aşaması: Destanın çok sonra yazıya aktarılması
b.YAPAY(YAPMA) DESTAN: Toplumu derinden etkileyen bir olayın bir şair tarafından destanlaştırılmasıyla oluşur.
Kaybolmuş Cennet (Milton), Kurtarılmış Kudüs (Tasso), Çılgın Orlando (Ariosto),
İlahi Komedya (Dante), Henriade (Voltaire), Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
7.MESNEVİ: Edebiyatımızda roman ihtiyacını karşılayan bir biçimdir. İranlıların icadıdır. Her beyti kendi arasında uyaklıdır.
*Uyak düzeni aa, bb, cc, dd, ee, ff… şeklindedir.
*Bundan dolayı çok uzun yazmaya uygun bir biçimdir.
*Firdevsî’nin Şehname’si 60.000 beyit, Mevlana’nın Mesnevi’si 26.000 beyittir.
*Mesnevilerde konu sınırı yoktur.
8.FABL: Genellikle ahlak dersi veren, didaktik ve alegorik bir türdür.
*İnsanlar arasında yaşanan ibret verici olayları hayvanlar, cansız varlıklar ya da bitkiler arasında geçiyormuşçasına anlatan türdür.
*Düzyazı da olabilir, şiir de olabilir.
*La Fontaine’in fablleri ünlüdür. (Ağustosböceği ile Karınca, Karga ile Tilki, Kurt ile Kuzu vb.)
9. MENSUR ŞİİR: Duygu, düşünce ve hayalleri şiirde görüldüğü incelikte anlatan, ancak ölçüye ve uyağa bağlanmayan bir yazı türüdür.
*Türk edebiyatında mensur şiire “mensure” de denir.
*Mensur şiir türü 19. yy.ın II. yarısında Fransa’da doğmuş, bu terim ilk defa Baudelaire’in “Küçük Mensur Şiirler” adlı eserinde kullanılmıştır.
*Mensur şiir türü edebiyatımıza Halit Ziya’nın “Mensur Şiirler” adlı eseriyle girmiş; Servetifünun, Fecriati, Millî Edebiyat dönemlerinde bu alanda çok eser verilmiştir.
*Mensur Şiirler, Mezardan Sesler (Halit Ziya Uşaklıgil)
*Siyah İnciler (Mehmet Rauf)
*Erenlerin Bağından, Okun Ucundan (Yakup Kadri)
*Damla Damla (Ruşen Eşref Ünaydın)
*Harap Mabetler (Halide Edip Adıvar)
II. GÖSTERMEYE DAYALI METİNLER
1. GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU
a. KARAGÖZ İLE HACİVAT: Gölge oyunudur. Deriden kesilen ve “tasvir” denen şekillerin ışık yardımıyla perdeye yansıtılmasıyla oluşur.
*14. yy.da Orhan Bey zamanında yaşadıkları ve idam edildikleri öne sürülen iki kişiden esinlenilmiştir.
*17.yy. sonrası yaygınlaşmış, 19. yy.da yazıya aktarılmıştır.
*4 bölümden oluşur:
a) Mukaddime(Giriş) b) Muhavere(Söyleşme) c) Fasıl(Oyun) d) Bitiş
*Karagöz okumamış halkı, Hacivat aydınları ve yarı aydınları temsil eder.
* Karagöz ve Hacivat’ta birçok yardımcı oyuncu yer alır.(Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryaki, Rumelili, Kayserili, Arnavut, Kürt vb.)
b. ORTA OYUNU: Genellikle açık alanda, halkın ortasında oynanan doğaçlama bir oyundur.
*Kavuklu ve Pişekâr diye iki ana oyuncusu vardır.
* “Palanga” denen oval bir alanda, “yeni dünya” denen bezsiz bir paravan ve “dükkân” denen iki katlı bir kafes dekoruyla oynanır. (yeni dünya= ev, dükkân= iş yeri)
*Bunun da mukaddime, muhavere, fasıl, bitiş bölümleri vardır.
*Kavuklu Karagöz’ün, Pişekâr Hacivat’ın meydana inmiş şekli gibidir.
*Bunda da Arap, Acem, Frenk, Balama, Laz, Kürt, Kastamonulu, Yahudi gibi birçok yardımcı oyuncu bulunur. Ayrıca kadın kılığında erkek de (zenne) yer alır.
c. MEDDAH: Tek kişilik tiyatrodur.
*Perde, sahne, dekor, elbise, kişiler yoktur.
*Meddah, bütün kişileri kendisi ağız taklidi yoluyla canlandırır. Hayvanları da taklit eder.
*Elindeki sopasından ve boynuna doladığı mendilinden başka aksesuarı yoktur.
*Genellikle kapalı alanlarda ve yüksekçe bir yerde oyununu sergiler.
*Bir bakıma eskinin stand-upçıları gibidir.
d. SEYİRLİK KÖY OYUNLARI: Türk tiyatrosunun kaynakları içerisinde seyirlik köy oyunlarının özel bir önemi vardır. Anadolu’daki pek çok köyde devam ettirilen bu oyun geleneğinin tarihi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Bunlar doğaçlama oyunlardır. Oyuncular köylülerdir. Basit oyunlardır.
2. MODERN TİYATRO: Dramatik şiir türü modern tiyatroda kullanılan bir şiir türüdür.
a. TRAJEDİ (TRAGEDYA): Seyircide korku ve acıma hisleri uyandırarak onu kötü duygulardan arındırmayı amaçlayan tiyatro türüdür. Sıkı kuralları vardır. Bazıları şunlardır:
*Konu seçkin insanların (soyluların) hayatından veya mitolojiden yani tanrılar arası ilişkiden alınır.
*Kahramanlar sadece soylular ve tanrılardır.
*Üslup kusursuz ve işlenmiştir. Kaba sözlere yer verilmez.
*Çirkin olaylar seyircinin önünde gerçekleşmez, koro tarafından haber verilir.
*Üç birlik kuralına (yer-zaman-olay birliği) uyulur. Oyun aynı yerde ve aynı dekorda oynanır. Olaylar bir günlük zaman diliminde geçecek izlenimi verir. Bu nedenle oyun olayın sonundan seçilir. Önceki olaylar koro tarafından anlatılır.
* 5 perdeden oluşur.
*En ünlü trajedi şairleri:
Eski (Klasik) Yunan’da: Euripides, Aiskhylos
Klasik Fransız Edebiyatında: Corneille, Racine
b. KOMEDİ (KOMEDYA): İnsanları güldürerek eğitmeyi amaçlayan tiyatro türüdür. Her gülünç şeyin altında ders alınacak acı bir gerçeğin olduğuna inanılır. Özellikleri:
*Konu günlük hayattan ve sosyal olaylardan alınır.
*Kahramanlar sıradan insanlar, cahiller veya sonradan görmelerdir. Bazen yüksek tabakadan da olur.
*Üslupta kusursuzluk aranmaz, kaba sözlere ve küfürlere yer verilir.
*Çirkin ve kaba olaylar seyircinin gözü önünde gerçekleştirilir.
*Üç birlik kuralına uyulur.
* 5 perdeden oluşur.
Karakterlerin gülünç ve eksik yanlarını anlatan komedilere Karakter Komedisi
Toplumdaki gülünçlükleri ve aksaklıkları anlatan komedilere Töre Komedisi
Olayları merak uyandıracak şekilde anlatan komedilere Entrika Komedisi denir.
Komedi, 17. yy.dan sonra düzyazıyla da yazılmaya başlanmıştır.
En ünlü komedi yazarları:
Eski Yunan’da: Aristophanes Klasik Fransız Ed: Moliere
c. DRAM: 19. yy.da trajedinin sıkı kurallarını yıkmak için romantikler tarafından çıkarılmış bir tiyatro türüdür. Özellikleri:
*Konu günlük hayattan veya tarihin herhangi bir döneminden alınır.
*Hem acıklı hem komik olaylar aynı oyunda iç içe bulunur.
*Kahramanlar hem soylular, hem sıradan insanlar olabilir.
*Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Her tür olay seyircinin karşısında gerçekleştirilir.
*Şiir-düzyazı karışık hâlde bulunur.
*Perde sayısı isteğe bağlıdır.
*En ünlü dram yazarları Shakespeare, Victor Hugo, Schiller, Goethe’dir.
*Orta Oyunu, Meddah, Karagöz ile Hacivat bu türdedir.
B. COŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER
I. ŞİİRLER
1. LİRİK ŞİİR: İçten gelen heyecanları coşkulu bir biçimde anlatan duygusal şiirlerdir.
*Lirik şiirler hayal gücünün, müziğin ve duyguların ağır bastığı şiirlerdir. Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini lir denen telli bir sazla söyledikleri için, bu türlü şiirlere lirik denmiştir.
Lirik şiirin ilk ustaları Sappho (MÖ 612) ve Alkaeus’tur. (MÖ 6. yy.) Ancak lirik şiir bugünkü nitelik ve kurallarına 18. yüzyılda romantizm akımı döneminde kavuşmuştur.
“Ağlasam sesimi duyar mısınız?
Mısralarımda,
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma ellerinizle?” (Orhan Veli)
*Divan edebiyatında gazel, şarkı; halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer. “Bir yağmur başlıyor seninle iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden
Martılar konuyor omuzlarıma
Gözlerin İstanbul oluyor birden.” ( Yavuz Bülent Bakiler)
2. EPİK ŞİİR: Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Dünyada en eski şiir türü kabul edilir.
*Savaş ve kahramanlık konularını işler.
*Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu ve savaşma arzusu uyandırır.
*Daha çok, uzun olarak söylenir.
“Benden selam olsun Bolu Beyi’ne “Belimizde kılıcımız kirmani
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Dağı deler mızrağımın temreni
Ok gıcırtısından, kalkan sesinden Hakkımızda devlet vermiş fermanı
Dağlar seda verip seslenmelidir.” (Köroğlu) Ferman padişahın, dağlar bizimdir.” (Dadaloğlu)
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle.” (Yahya Kemal Beyatlı)
3. DİDAKTİK ŞİİR: Bir düşünceyi, bir bilgiyi aktarmak amacıyla yazılan şiirlerdir.
*Öğretici nitelikte olduğundan duygu yönü azdır.
*Öğüt vermek ve ahlak dersi çıkarmak amacıyla yazılır.
Eski Yunan edebiyatında Hesiodos bu türün ilk örneklerini veren kişidir.
“Şunlar ki çoktur malları
Gör nice oldu hâlleri
Sonucu bir gömlek imiş
Anın da yoktur yenleri” ( Yunus EMRE )
“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası
Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası” (M. Akif Ersoy)
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” (Ziya Paşa)
4. PASTORAL ŞİİR: Doğa güzelliklerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir.
*Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur. İkiye ayrılır:
a. İdil: Doğa manzaralarını canlı bir şekilde anlatan şiirlerdir.
b. Eglog: Bir çobanla karşılıklı konuşma havasındaki şiirlerdir.
Pastoral şiirin kurucusu ve ilk büyük temsilcisi eski Yunan edebiyatında Theokritos, ikinci büyük temsilcisi Latin edebiyatında Virgillius’tur.
“Avludan geçtiğini gördü gelinin
Suya gidiyordu öğle güneşinde
Ardında bebesi yalınayak
Geride Karabaş
Tozlu yoldan
Söğütlerin oradaki çeşmeye
Yalağında bulutlar yıkanan çeşmeye” (Oktay RIFAT)
“Gümüş bir dumanla kapandı her yer
Yer ve gök bu akşam yayla dumanı
Sürüler, çeşmeler, sarı çiçekler
Beyaz kar, yeşil çam, yayla dumanı” ( Ömer Bedrettin UŞAKLI)
“Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor
Güzel çocuk senin olsun hayatım istersen
Niçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor?
Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun sen
Yalan da olsa içim doğru söyledin sanıyor
Güzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben?
İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor
Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor.” (Tevfik Fikret)
4.SATİRİK ŞİİR: Eleştirel anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay ya da durum iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. (Didaktik yönünün olduğu da öne sürülmektedir.)
*Divandaki hiciv, halktaki taşlama, modern şiirdeki yergi bu türe girer.
Ormanda büyüyen adam azgını, Elin kapısında karavaş olan
Çarşıda, pazarda insan beğenmez Burnu sümüklü, gözü yaş olan
Medrese kaçkını, softa bozgunu Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Selam vermek için kesan beğenmez Berbere gelir de dükkân beğenmez (Kazak Abdal)
Mebus Dediler
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler
Künyeni almak için partiye ettim telefon
Bizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler (Neyzen Tevfik)
5.DRAMATİK ŞİİR: Tiyatroda kullanılan bir şiir türüdür. Harekete çevrilebilen bir şiirdir. Başlangıçta trajedi ve komedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü, dramın eklenmesiyle üçe çıkmıştır.
a.TRAJEDİ (TRAGEDYA) b.KOMEDİ (KOMEDYA) c.DRAM
NOT: Modern Tiyatro başlığında bilgileri var.
ÖĞRETİCİ METİNLER:
A. GAZETE ÇEVRESİNDE OLUŞAN ÖĞRETİCİ METİNLER
1. MAKALE:
*Yazarın herhangi bir konuda kendi görüş, duyuş ve düşüncelerini okuyucuya benimsetmek amacıyla yazdığı kesin sonuçlu, didaktik ve planlı yazılardır.
*Temel unsur düşüncedir.
*Ciddiyet ve ağırbaşlılık makalenin temel unsurudur.
*İddialar belgelerle pekiştirilir ve açıklığa kavuşturulur.
*Makale gazeteyle birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazısı türüdür.
*Makale yazan kişi alanında uzman olmalıdır çünkü bunlar bilimsel yazılardır.
*Bizde ilk makaleyi Şinasi Tercüman-ı Ahval’de yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi)
2. DENEME:
*Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.
*Bilgi verme amacı taşımaz. Daha ziyade okuyucunun doğruyu bulmasına yardım eder. İnsanı düşünmeye ve yorum yapmaya yöneltir.
*Görüşler aktarılırken samimi bir dil kullanılır. Yazar kendi içiyle konuşuyor gibidir.
*Deneme her konuda yazılabilir ancak daha çok evrensel konular tercih edilir.
*Denemeler en kişisel (öznel) yazılardır. Nurullah Ataç “Deneme ben’in ülkesidir.” diyor.
*İlk örneklerini Montaigne vermiş ve bağımsız bir tür hâline getirmiştir.
*İngiliz Bacon da türün gelişmesine katkıda bulunmuştur.
*Bizde özellikle Cumhuriyet sonrasında görülür.
*Bu türde Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel, Fethi Naci güzel örneklerini vermiştir.
*Ahmet Haşim’in bazı yazıları da deneme sayılır.
3. FIKRA: Güncel olayları, siyasal ve toplumsal sorunları kişisel görüşle ele alan gazete köşe yazılarıdır.
*Gazetelerin belli köşelerinde genel başlıklar altında yayımlanan güncel yazılardır.
*Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri, bazen sohbet tarzında yazılır.
*Kanıtlama ihtiyacı yoktur.
*Dil yalın ve anlaşılırdır.
*İlk fıkra yazarı Ahmet Rasim’dir.
*Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Peyami Safa, Refik Halit Karay, Çetin Altan, Oktay Akbal, Ahmet Altan, Yavuz Donat, Fatih Altaylı, Mehmet Barlas, Emre Kongar… bu alanda ünlü isimlerdir.
4. SOHBET (SÖYLEŞİ): Bir yazarın gündelik yaşam, insan, sanat, edebiyat gibi konulardaki düşüncelerini fazla derinleştirmeden sanki karşısında okuyucular varmış da onlarla sohbet ediyormuşçasına sıcak ve içten bir anlatımla dile getirdiği yazılardır.
*Anlatımda içtenlik, yalınlık, duruluk esastır.
*Bir görüşü kanıtlama amacı gütmez.
*Her çeşit anlatım tekniğinden yararlanılır.
Söyleşi türündeki yazıların deneme, makale, fıkra gibi diğer türlerden ayrılan yönü, konunun işlenişinde ve anlatımındadır. Yazar, okuyucunun ağzından sorular sorar, bu soruları yine kendisi cevaplar. Okuyucuya “… sizce de öyle değil mi?”, “… siz de böyle düşünmez misiniz?” gibi sorular sorarak okuyucudan onay bekler.
*Sohbet türündeki yazılar gazete ve dergilerde yayımlanır. Bu yazılar daha sonra bir kitapta toplanabilir.
*Sohbet türündeki yazılar üç beş sayfalık kısa yazılardır.
*Ramazan Sohbetleri(Ahmet Rasim) *Eşref Saat (Şevket Rado) *Söyleşiler (Nurullah Ataç)
*Edebiyat Söyleşileri (Suut Kemal Yetkin) *Dilimiz Üzerine Söyleşiler (Melih Cevdet Anday)
5. ELEŞTİRİ (TENKİT): Bir sanatçıyı ya da eseri derinlemesine inceleyip onun hakkındaki olumlu ya da olumsuz yanları ortaya koymak için yazılan eserlerdir.
*Eleştirmen, eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; hem okura hem yazara yol gösterir.
*Eleştiri sanatçıya, esere, okura ya da topluma yönelik olabilir.
*Eleştiri ikiye ayrılır:
a.Nesnel Eleştiri: Eserin bazı kurallara uygun olup olmadığının tarafsız şekilde ortaya koyan eleştiridir.
b.Öznel(İzlenimsel) Eleştiri: Eleştirmen eseri duygularına, zevklerine, beğenisine uygunluğuna göre değerlendirir.
*İzlenimsel eleştiriyi Anatole France ortaya çıkarmıştır.
*Batı’da: Boileau, Saint Beuve, Taine, Anatole France
*Bizde: Namık Kemal’in “Tahrib-i Harabat”ı (Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştiren) ilk eleştiri sayılır.
*Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şehabettin, Ali Canip Yöntem, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç bu alanda ünlüdür.
6. RÖPORTAJ: Bir gazete veya dergide, herhangi bir tanınmış kurumu veya kişiyi, çeşitli yönleriyle ve belli konular etrafında tanıtmak amacıyla yazılmış yazılara röportaj denir.
*Röportaj için önceden sorular hazırlanır. Görüşmenin seyrine göre yeni sorular sorulabilir.
*Röportajlar fotoğraflarla süslenir. Röportaj yazarının yazısına kendi görüşlerini de koyabilir.
*Röportajda öznellik hâkimdir. Gerçekleri öznel yaşamla harmanlar.
*Röportaj, tek bir yazı olabileceği gibi, aynı konuda dizi yazı da olabilir.
*Türk edebiyatında: Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Abdi İpekçi, Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Mete Akyol röportaj örneği vermiştir.
7. HABER YAZILARI: Toplumda veya tabiatta meydana gelen çeşitli olay, durum ve görünümle ilgili bilgi ve duyurulara haber denir. Bu haberlerin halka duyurulması amacıyla hazırlanan yazılara da haber yazıları denir Haber kaynakları üçe ayrılır:
1 Resmî haberler: En etkili kişilerden öğrenilir
2 Özel haberler: Halk arasındaki olayların halk tarafından muhabirlere bildirilmesiyle elde edilir
3 Ajans haberleri: Dünya olaylarını toplayıp her yana bildiren kurumların verdikleri haberlerdir
Haber yazıları konularına göre:
1 Siyasal haber yazıları
2 Sanatla ilgili haberler yazıları
3 Ekonomiyle ilgili haber yazıları
4 Bilimsel ve teknik haber yazıları
5 Sosyal haber yazıları
6 Spor haber yazıları olmak üzere gruplandırılabilir
HABER YAZILARININ ÖZELLİKLERİ:
Haber yazılarının günlük ve önemli olması gerekir. Haberler doğru olmalıdır.
Kolay anlaşılır, akıcı, açık ve duru olmalıdır.
Haber yazıları toplumun büyük bir kısmını ilgilendirmelidir.
Yazan kişi anlattıkları karşısında tarafsız kalmalı, yorumdan kaçınmalıdır.
Yanlış anlaşılmalara yer verecek cümlelerden kaçınılmalıdır.
Anlatılanlar ilgi çekici olmalıdır.
5N 1K (ne, niçin, nasıl, nerede, ne zaman, kim) ifadesi haber yazıları oluşturmada önemlidir Haber yazıları, 5N 1K'da yer alan sorulara verilen cevaplarla genişler
B. KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN ÖĞRETİCİ METİNLER
1. ANI (HATIRA):
*Bir yazarın yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.
*Anılar tarihî belge özelliği taşır, bir döneme ışık tutabilir.
*Anılarda objektiflik aranmaz, otobiyografilerde aranır; farkı budur.
*Anı yazarı anlattığını kanıtlamak zorunda değildir.
*Anı Tanzimat’la başlamış, Cumhuriyet döneminde önemli bir tür hâline gelmiştir.
*İlk anı örneği Moğol hükümdarı Babür Şah’ın BABÜRNAME’sidir. (16.yy.)
*Falaka (Ahmet Rasim)
*Kırk Yıl, Saray ve Ötesi (Halit Ziya)
*Çankaya, Zeytindağı (Falih Rıfkı)
*Zoraki Diplomat, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (Y.Kadri)
*Portreler, Bizim Yokuş (Y.Ziya Ortaç)
*Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri (Abdülhak Şinasi Hisar)
*Edebiyat Hatıraları (H. Cahit Yalçın)
*Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebî Hatıralarım (Y.Kemal Beyatlı)
2. GEZİ YAZISI: Gezilip görülen yerler hakkında yazılır.
*Bunlar gezi esnasında not alınır.
*Eski edebiyatımızda buna Seyahatname denirdi.
*Dil yalın ve anlaşılır olmalı.
*Açıklayıcı, öyküleyici, betimleyici anlatım teknikleri kullanılabilir.
*Gezi yazıları mektup, günlük biçiminde de olabilir.
Dostları ilə paylaş: |