ÂŞIK EDEBİYATININ YÜZYILLARA GÖRE TEMSİLCİLERİ:
16. yy. : Din dışı şiirler ilk defa bu asırda ortaya çıkmıştır.
1. KÖROĞLU(?-?) : Asıl adı Ruşen Ali’dir. Saz şairidir. Âşık edebiyatının ilk şairlerindendir.
*Divandan hiç etkilenmemiş, sadece heceyle yazmıştır.
*Kavganın ve yiğitliğin simgesidir.
*Bolu Beyi ile mücadelesi ve koçaklamalarıyla ünlüdür.
*Atı Aşkar ve yardımcısı Ayvaz’la Çamlıbel’de eşkıyalık yapan bir destan kahramanıdır.
2. ÂŞIK GARİP(16.yy.): Hayatı hakkında pek bilgi olmayan halk şairidir. 16. yüzyılda yaşadığı ve Tebriz yöresinden olduğu, Erzurum, Kars, Halep gibi kentleri dolaştığı ileri sürülmektedir. Eserlerini yalın bir Türkçe ile yazmış ve başarılı deyişleri eserlerinde kullanmıştır. En önemli eseri kendi hayatını anlattığı iddia edilen Âşık Garip Hikâyesi’dir.
3. KUL MEHMET(16.yy.): Üveys Paşa’nın oğludur. Aydın sancağında vergi memurluğu yaptığı sırada Celali isyanını bastırması için vezirlik rütbesi de verilmiştir. Aruzla da şiirler yazmıştır ama pek başarılı değildir.
4. ÂŞIK KEREM(16.yy.): Ünlü halk öyküsü “Kerem ile Aslı”nın kahramanıdır. Âşık Kerem, gerçekten halk ozanlarının, saz ozanlarının geleneksel yapısına uygun, çok duyarlı, yalın dille aşk deyişleri söylemiş bir ozandır. Yaşamıyla ilgili net bilgi yoktur.
17. yy.: Halk edebiyatının altın çağıdır.
1. KARACAOĞLAN(1606-1697): Güney Anadolu’da (Toroslarda) göçebe Türkmenler arasında yaşamış, yayla yayla dolaşmış; doğa sevgisini ve aşkı anlatmıştır.
*Şiirlerini sade bir dille ve hep heceyle yazmıştır.
*Divandan ve tasavvuftan hiç etkilenmemiştir.
*Çok lirik bir şairdir.
*Koşma ve semai ustasıdır. Varsağı türünde de şiirleri var.
2.ÂŞIK ÖMER(1630-1707):Yeniçeri şairlerdendir. Divan etkisiyle aruzla da şiirler yazmıştır.
*Divan nazım biçimlerini de kullanmıştır.
*Ahmet Paşa, Fuzuli ve Atai’ye nazireler yazmıştır.
*En fazla şiir bırakan halk şairidir.(1500’den fazla)
Eserleri: Âşık Ömer Divanı, İstanbul Destanı, Şairname (105 şairin adını sayar)
3.KAYIKÇI KUL MUSTAFA(?-1658): Yeniçeri şairlerdendir, hep heceyle yazmıştır.
*Genç Osman Destanı onundur.
*4. Murat’la birlikte Bağdat Seferi’ne katılmıştır.
*Divandan ve tasavvuftan hiç etkilenmemiştir.
4.ERCİŞLİ EMRAH (17.yy.): Yaşamı ile ilgi kesin bilgi yoktur. 17. yy.da yaşadığı biliniyor. İçten ve halk zevkine yakın bir söyleyişi vardır. Hayatını anlattığı “EMRAH İLE SELVİHAN” adlı halk öyküsüyle ün kazandı. Ercişli Emrah'ın en şanssız yanı Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasıdır. Bazı şiirleri Erzurumlu Emrah'a mal edilmiştir.
5.KULOĞLU (17.yy.): Kuloğlu, ünlü asker ozanlardandır. Onunla ilgili tek sağlam bilgi, Dördüncü Murat'ın ölümü üzerine ağıt söylediğidir.
18. yy.:
1.GEVHERİ (?-1737): Asıl adı Mehmet’tir. Saz ve kalem şairidir.
*Divandan etkilenerek divan tarzı şiirler yazmıştır.
*Asıl başarısını sade dille ve heceyle yazdığı şiirlerde elde etmiştir.
19. yy.:
1.BAYBURTLU ZİHNİ (1795-1859): Asıl adı Mehmet Emin’dir. Saz ve kalem şairidir.
*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Divan şairliğine özenmiştir.
* Aruzla yazdığı şiirler ölümünden sonra Divan-ı Zihni (1876) adıyla yayımlandı.
* SERGÜZEŞTNAME adlı bir mesnevisi vardır.
2.ERZURUMLU EMRAH (1787?-1860): Saz ve kalem şairidir. Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır ama hecede daha başarılıdır.
*Eserleri: DİVAN-I EMRAH, “Dedim-dedi” şiiri ünlüdür.
3.DADALOĞLU (?-?): Asıl adı Veli’dir. Epik şiirleriyle tanınır.
*Güney Anadolu’da (Toroslarda) göçebe Türkmenler(Avşar boyu) arasında yaşamıştır.
*Padişahın, göçebe Türklerin yerleşik hayata geçmesiyle ilgili fermanına isyan ederek dağlara çıkmıştır.
*Divandan hiç etkilenmemiş, sadece heceyle yazmıştır.
4.SEYRÂNÎ (1800-1866): Kayseri Evereklidir (Develili). Âşık tarzı ve divan tarzı şiirleri vardır.
*Sivri dilli bir şairdir; devrin ileri gelenlerini eleştiren şiirler yazmış, bu yüzden İstanbul’dan kaçmak zorunda kalmıştır.(sürgün edilmiştir.) Eserleri:
Vakâ-yı Hayriye: Yeniçeri Ocağının kapatılmasıyla ilgili şiiri.
Vücudnâme
5. RUHSATİ (19.yy.): Asıl adı Mehmet’tir. Küçük yaşta öksüz ve yetim kalmıştır. Sivaslıdır. Saz çalamayan bir şairdir. Hem heceyle hem aruzla şiir yazmıştır. Taşlama türünde çok şiir yazmıştır.
6. DERTLİ (1772-1846): Asıl adı İbrahim’dir. Halk şiirinin son ustalarından sayılır.
*Çobanlık yapmış, gezgin saz şairlerinden saz çalmayı öğrenmiştir.
*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır.
*Hecede daha başarılıdır.
* II. Mahmut döneminde fes kullanılmaya başlanınca FES şiiriyle bu durumu övmüş ve bundan dolayı saraya davet edilmiştir.
*Memurluk yapmış bir halk şairidir.
*Topladığı vergileri zimmetine geçirdiği anlaşılınca boğazını keserek intihar etmek istemiştir.
*Önce Lutfi mahlasıyla şiirler yazarken bu olaydan sonra Dertli mahlasını kullanmaya başlamıştır.
*Divan nazım biçimlerini de kullanmıştır.
*“Şeytan bunun neresinde” taşlaması ünlüdür.
*Dertli Divanı adlı eseri de var.
7.ÂŞIK ŞENLİK (1850-1913): Türklerin Terekeme boyundandır. Asıl adı Hasan’dır. Çıldır’ın Yakınsu köyünde doğmuştur.
19 yaşındayken Ahilkelekli Âşık Nuri’den saz çalmayı öğrenmiştir. Kars, Ahıska, Borçalı, Tiflis, Gürü ve Revan’ı gezerek çağının diğer saz şairiyle karşılaşmalar yapmıştır.
1913’teki Revan yolculuğu sonrasında oradaki rakip saz şairlerinin kıskançlığıyla yemeğine zehir katılmış ve memleketi Çıldır’a ulaşamadan Arpaçay ilçesinde ölmüştür.
8.ÂŞIK SÜMMANİ (1861-1915): Erzurum Narmanlı bir şairdir. Çobanlık yapmıştır, Koşmaları ve hayali sevgilisi Gülperi’yi bulmak için yaşadığı maceraları anlattığı Sümmani ile Gülperi hikâyesiyle ünlüdür.
20. yy. :
1.ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (1894-1973):Sivaslıdır. Cumhuriyet dönemi saz şairidir.
* 7 yaşında çiçek hastalığından gözlerini kaybetmiştir.
*Onu edebiyat dünyasına Ahmet Kutsi TECER tanıtmıştır.
*Köy Enstitülerini dolaşarak buralarda dersler vermiştir.
*“İki kapılı bir handa”, “Benim sadık yârim kara topraktır” şiirleri ünlüdür.
*Ölümünden sonra Ümit Yaşar Oğuzcan şiirlerini “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitapta toplamıştır.
2.ÂŞIK MURAT ÇOBANOĞLU (1940-2005): Karslı bir şairdir. 11 yaşındayken bir rüyada bade içerek âşık olmuştur. 1966’dan ömrünün sonuna kadar Konya Âşıklar Bayramı’na katılmıştır. Âşıklık geleneğinin devamında etkili olmuştur.
3.ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938-2014): Kars Çıldırlı bir şairdir. TRT radyosunda programlar yapmış, birçok yarışmada ödüller almış, sempozyum ve kongrelerde sunumlar yapmıştır.
ÂŞIK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ:
1.KOŞMA: 11’li heceyle söylenir. 3-5 dörtlüktür.
*Uyak düzeni abab(aaab),cccb,dddb… veya aaaa,bbba, ccca… ya da abcb, dddb, eeeb…
*Son dörtlüğünde mahlas kullanılır.
*Koşmalar konusuna göre 4 türe ayrılır:
a)Güzelleme: Aşk, hasret, doğa sevgisi konulu koşmalar
b)Koçaklama: Savaş, kahramanlık konulu koşmalar
c)Taşlama: Eleştiri içerikli koşmalar
d)Ağıt: Ölen kişinin ardından söylenen koşmalar
2.SEMAİ: 8’li heceyle söylenir. 3-5 dörtlüktür.
*Uyak düzeni(kafiye örgüsü)koşmanınki gibidir.
*Aşk, ayrılık, hasret, doğa sevgisi, güzellik, kavuşma gibi duygusal ve lirik temalar işler.
*Kendine özgü bir ezgisi vardır.
3.VARSAĞI: 8’li heceyle koçaklama tarzında söylenir. 3-5 dörtlüktür.
*Güney Anadolu’da Varsak boyu arasında yaygındır.
*Uyak düzeni (kafiye örgüsü) koşmanınki gibidir.
*İlk dörtlüğünde “bre, be, behey, hey gidi” gibi ünlemler bulunur.
*Kendine özgü bir ezgisi vardır.
4.DESTAN:
*Toplumu derinden etkileyen savaş, deprem, göç, kıtlık, salgın hastalık gibi olaylar üzerine söylenir.
*Genellikle 11’li heceyle söylenir.
*En uzun biçimdir. 100 dörtlükten fazla olanları vardır.
*Uyak düzeni (kafiye örgüsü) koşmanınki gibidir.
*Mizahi ve kişisel destanlara da rastlanmaktadır.
C.TEKKE (TASAVVUF) EDEBİYATI:
*Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan’da yetişen Hoca Ahmet Yesevi’dir.
*Tekke Edebiyatı, Anadolu'da 13. yy.dan itibaren gelişmiştir.
*Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.
*Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
*Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
*Şiirlerin çoğu ezgilidir.
*Allah’a ulaşmanın yolları, ahlak, nefsin terbiyesi, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.
*İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
*Dili âşık edebiyatına göre ağır, divan edebiyatına göre sadedir.
*Âşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.
*Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir.
*Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynamıştır.
BAZI TASAVVUF TERİMLERİ:
AYNÜL-CEM: Tam cem hâli. Bu hâlde bulunan sufi, her şeyi yok ve fani sadece Allah’ı var ve baki olarak görür. Bütün varlıkları ya Allah ya da Allah’tan görür. Bu hâl içinde tam olarak fani (aynü’l-fani) olduğundan her işi Allah’a nispet eder ve “Allah’tan başka fail yoktur.” der. Aynü’l-cem tevhide verilen çeşitli isimlerden biridir. Aynü’l-cem hâlinde sufi her şeyi Hak olarak görür.
BEZM-İ ELEST (ELEST MECLİSİ): Allah’ın “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” sorusuna, ruhların:” Evet öyledir.(kalu belâ)” şeklinde cevap verdikleri meclistir. Bu olay insanlar yaratılmadan önce Allah ile insan ruhları arasında meydana gelmiştir.
KÜNTÜ KENZ: “Küntü kenzen mahfiyyen fehalaktü’l-halka li-ya’rifuni” (Hadis-i Kudsi)
''Ben, gizli bir hazine idim; bilinip tanınmak istedim ve bilineyim diye mahlûkatı yarattım.''
VAHDETİVÜCUT (Varlık Birliği): Tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaradılanın tek kaynaktan geldiğini ve “bir” olduğunu savunan görüştür.“Küntü Kenz” inancı “Gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim.” yani dünyadaki bütün varlıkların ve tüm evrenin Tanrı'nın yansımaları olduğu anlamını taşır, İnsanların Allah'tan gelip yine Allah'a dönüşleridir. Nefsini terbiye eden insan oğlu Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarından geçer ve en sonunda Hak ile Hak olur. Seyyid Nesimi ve Hallac-ı Mansur'un kendilerini ölüme götüren “Ene’l- Hak” sözü, bu inancın yansımasıdır. Dönemlerinde, bu evliyalar, dinden çıkmakla sapkınlıkla ve şirkle suçlanmış ve anlaşılamamışlardır. Hallac-ı Mansur, ölüm anında şu sözleri söylemiş ve Allah’tan katillerini bağışlamasını dilemiştir: Ya Rabbi canımı alan bu kullarını bağışla çünkü onlar senin bana gösterdiğin sırlarından haberdar değiller, senin bana gösterdiklerini onlar göremezler, bilemezler. Bu inancın en büyük temsilcileri Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Niyâzî-i Mısrî gibi büyük İslam düşünürleridir. “Vahdetivücut” tabiri bu öğretinin en büyük sözcüsü olan Muhyiddin İbni Arabi’nin eserlerinde bu kelimeler ile adlandırılmaz. İfadeyi ilk kullanan, İbn-i Arabi’nin öğrencisi Sadreddin Konevi’dir.
VAHDETİŞÜHUD (Görülenlerin Birliği): Tasavvufta görülen her nesnede Allah’ı görmektir. Vahdetivücut (varlık birliği) anlayışına karşı çıkan mutasavvıflar tarafından geliştirildi. Vahdetişühud anlayışının temelinde varlık ile Allah'ın iki ayrı gerçeklik düzlemi oluşturduğu kabulü yatar.
Vahdetişühud, tasavvuftaki fenâ (Allah'ta yok oluş) durumuyla bağlantılıdır. Fenâ durumundaki mutasavvıf Allah'tan başkasını göremez. Kalbinde O’ndan başkası kalmamıştır. Masivaya (Allah dışındaki varlıklar) ilişkin bilinci yok olmuştur. Bu durumun güçlenmesi hâlinde tasavvuf yolcusu (salik), her şeyde yalnız Allah’ı görür, artık ortada kendi varlığı bile kalmamıştır. Bu durum kulun yok olması, fenâsı, Allah'ın bekası demektir. Fakat Allah dışındaki varlıklar gerçekte yok olmamıştır. İki varlık birleşmiş de değildir. Yaratıcı başka, yaratılan başkadır; Rab başka, kul başkadır. Mutasavvıf fenâ durumundan çıktığında bu gerçeği görür ve kabul eder. Ama fenâ durumunda iken ikilik kalkmış, yalnızca Allah'ın varlığı kalmıştır.
Vahdetişühud anlayışına göre fenâ hâliyle bağlantılı olan bu durum geçicidir. Bu nedenle görülen dünyanın varlığını kabul etmek Allah ile evrenin varlığını bir saymamak gerekir. Her şey O'ndandır denilebilir ama her şey O'dur denilmesi fenâ hâlinin ortaya çıkardığı bir yanılgıdır. Vahdetivücut anlayışını benimseyen mutasavvıflar, fenâ makamında kalıp beka makamına ulaşamadıkları için bu yanlışa düşmüşlerdir.
VAHDETİKUSUD: Tasavvufta insanın istek ve iradesini Allah'ın istek ve iradesi ile birleştirmesi. Vahdetişühud ve vahdetivücut anlayışını benimseyen mutasavvıflar tarafından halka ait bir vahdet anlayışı olarak kabul edilir.
Kalpte Allah’ın ilahlığını yerleştirmek, Allah dışındaki varlıkların (masiva) tanrılığını reddetmektir. İsteyerek, özgür iradeyle Allah dışındaki varlıklardan yüz çevirmektir. Bu vahdet anlayışı “la maksude illallah” (Allah'tan başka maksut yoktur) cümlesiyle özetlenir. Allah sevgisi, kalpteki masiva sevgisini yakarak yok eder. Kalpteki Allah sevgisi arttıkça, insanın masiva sevgisi azalır; insanın Allah’a kulluk ve bağlılığı, diğer varlıklara karşı da bağımsızlık ve özgürlüğü artar.
TEKKE(TASAVVUF) EDEBİYATININ YÜZYILLARA GÖRE TEMSİLCİLERİ:
12. yy. :
1.HOCA AHMED YESEVİ: Tekke şairidir, tasavvuf edebiyatının kurucusu sayılır.
13. yy. :
1.YUNUS EMRE: Tekke şairidir, ilahi türündeki şiirleriyle ünlüdür.
*Dili çok sadedir. Coşkun bir lirizme sahiptir.
*Hoca Ahmet Yesevi’den etkilenmiştir.
*Hem heceyi hem aruzu kullanmıştır.
*Risaletü’n-Nushiye adlı mesnevisi ünlüdür. Ayrıca Divan’ı da var.
2.HACI BEKTAŞ-I VELİ(1281-1338): Tekke şairidir, Bektaşilik’in kurucusudur.
*MAKÂLÂT adlı bir eseri vardır. Hoca Ahmet Yesevi’nin FAKRNAME adlı bir eserinden esinlenerek yazmıştır. (Bu eserde 4 kapı,40 makamdan söz edilir. Gerçeğe ancak sevgiyle varılacağı anlatılır. )
Diğer eserleri: KİTÂBU'L-FEVÂİD, ŞERH-İ BESMELE, ŞATHİYYE
15. yy.:
1.HACI BAYRAM VELİ(1352-1429): Tasavvuf şairidir, Bayramiye tarikatının kurucusudur.
*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. İlahi türünde şiirleri vardır.
2.EŞREFOĞLU RUMİ(?-1409):Hacı Bayram Veli’nin damadı ve mürididir.
*Tasavvuf şairidir, dinî- tasavvufi şiirleri vardır.
*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. *Müzekki’n-Nüfus adlı eseri önemlidir.
3. KAYGUSUZ ABDAL(1341?-1444?): Asıl adı Alâeddin Gaybî’dir.
*Alevi-Bektaşi tarikatı tekke şairidir.
*Dinî-tasavvufi şiirin önde gelen isimlerindendir.
*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır.
*Şiirlerinde hicivli bir dil vardır, ham sofularla ve insanlık kusurlarıyla alay eder.
*“Nefes”leriyle ünlüdür.
Eserleri: BUDALANAME, MAĞLATANAME(Muğalataname, Kitab-ı Mağlata),Vücudname, Dolapname, Yaşname, Sarayname, Minbername, Gevhername, Esrâr-ı Hurûf, Divan
16. yy.:
1.PİR SULTAN ABDAL(?- 1560) : Sivaslıdır, Alevi- Bektaşi tarikatı tekke şairidir.
*“Nefes” biçiminin en usta şairlerindendir.
*Divandan hiç etkilenmemiş, sadece heceyle yazmıştır.
*Tasavvufi şiirleri dışında lirik ve pastoral şiirleri de vardır.
*Şah İsmail’in etkisiyle halkı ayaklanmaya çağırdığı için eski müridi Hızır Paşa tarafından idam edilmiştir.
*İdamından sonra Alevi ve Bektaşiler arasında kutsallaştırılmıştır.
2. AZİZ MAHMUT HÜDAİ(1541-1598): Tekke- tasavvuf şairidir. Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Tarikatname, Nefaisü’l-Mecalis, Divan-ı İlahiyat adlı eserleri vardır.
17. yy.:
1.NİYAZİ-İ MISRİ(1618-1693): Tekke şairidir. Devrinin Vahdetivücut’a mensup kişilerinden biridir. Aruzla yazdığı şiirlerinde Nesimi’nin etkisinde kalmıştır.
Eserleri: Divan, Mevaidu’l-İrfan (İrfan Sofraları)
2.KAZAK ABDAL: Romanya Türklerindendir. On yedinci yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Şiirlerinin bir kısmı hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur. Şiirleri güncelliğini hâlen korumaktadır. Kazak Abdal, Denizli'deki dergâhında yatmaktadır.
Bektaşi bir şairdir.
“Ormanda büyüyen adam azgını “Eşeği saldım çayıra
Çarşıda pazarda insan beğenmez” Otlaya karnın doyura” şiirleri ünlüdür.
18. yy.:
1.ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI(1703-1780):Tekke- tasavvuf şairidir.
*Birçok bilimi içeren MARİFETNAME adlı eseri çok ünlüdür.
19. yy.:
1.AHMED KUDDUSİ (1769-1849):Tekke- tasavvuf şairidir. Hem hece hem aruzla şiirler yazmıştır. Niğde’den Turhal’a, Erzincan’dan Şam’a, Mısır’a kadar birçok yerde irşat faaliyetlerinde bulunmuştur.
C)TEKKE (TASAVVUF) EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ
1.İLAHİ: Allah sevgisi ve Allah’a yalvarış konulu şiirlerdir.
*Genellikle 8’li heceyle söylenir.
*Uyak düzeni (kafiye örgüsü) koşmanınki gibidir.
*En ünlü ilahiler Yunus Emre’ye aittir.
2.NEFES: Bektaşilerin tasavvufi şiirleridir. 3-7 dörtlük hâlinde 7’li, 8’li, 11’li heceyle söylenir.
*Aruzlu nefesler de vardır.
*Vahdetivücut düşüncesiyle Hz. Peygamber’e ve Hz. Ali’ye övgüler içerir.
*Pir Sultan Abdal ve Kaygusuz Abdal nefesleriyle tanınmıştır.
3.DEME: Alevi ve Kızılbaş şairlerin kendi düşüncelerini dile getirdikleri şiirlerdir.
* Bu şiirler Alevî tekkelerinde, tören sırasında sazla terennüm edilir.
* 8'li heceyle 3 -5 dörtlük hâlinde söylenir.
4.NUTUK: Mürşitlerin ve pirlerin tarikata yeni giren dervişlere tarikat adabını ve derecelerini öğretmek için söyledikleri tasavvufi şiirlerdir.
*11’li heceyle söylenir.
5.DEVRİYE: İnsanın Allah’tan gelip yine Allah’a döneceği (devir)düşüncesini işleyen şiirlerdir.
6.ŞATHİYE: Okunduğunda saçma sanılan sözlerden oluşan ancak derin tasavvufi konular işleyen şiirlerdir.
*Allah’la şakalaşırcasına söylenen şiirlerdir.
D) ARUZLA YAZILAN HALK NAZIM BİÇİMLERİ
*Kendini divan şairleri kadar yetenekli gören bazı halk şairleri aruzla da şiir söylemek istemişlerdir.
*Hazırlıksız söylediklerinden başarısızdırlar.
*Aruzla yazılan biçimler:
a.Divan b.Selis c.Kalenderi d.Satranç e.Semai f.Vezn-i Aher
*Bu biçimlerin özel ezgileri vardır.
DİVANDAN HİÇ ETKİLENMEYEN HALK ŞAİRLERİ:
KARAdenizli KÖR KAYIKÇI PİRzola DAğıttı
KARACAOĞLAN, KÖROĞLU, KAYIKÇI KUL MUSTAFA, PİR SULTAN ABDAL, DADALOĞLU
DİVAN EDEBİYATI (KLASİK TÜRK EDEBİYATI)
*Türklerin İslamiyet’e girmesiyle oluşmaya başlayan divan edebiyatına “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Aydın Tabaka Edebiyatı”, “Saray Edebiyatı” gibi isimler de verilmiştir.
*Bu edebiyata divan edebiyatı denmesinin nedeni şairlerin şiirlerini “divan” denen kitaplarda toplamasıdır.
*Klasik Türk Edebiyatı denmesinin nedeni klasik kurallara bağlı olmasıdır.
*Yüksek Zümre Edebiyatı, Aydın Tabaka Edebiyatı ve Saray Edebiyatı denmesinin nedeni ise saray ve çevresine hitap etmesidir.
*Divan edebiyatı 13. yy. başlarında oluşmaya başlar ve 19. yy.ın ikinci yarısına kadar devam eder.
GENEL ÖZELLİKLERİ:
1.Türk-Arap-İran kültürünün ortak eseridir.
2.Dil ve cümle yapısı Türkçe, sözcükler karmadır.
3.Ölçü aruzdur.
4.Nazım birimi beyittir.(tuyuğ, şarkı, rubaide dörtlük )
5.Kafiye tam ve zengin kafiyedir. Redif de kullanılmıştır.
6.Uyak göz içindir.
7.Konu değil, konunun işlenişi önemlidir. Bir konuyu birçok şair işleyebilir. (Klasisizmin etkisi)
8.Bütün güzelliği değil, parça güzelliği önemlidir.
9.Şiirde konu bütünlüğü yoktur, beyit bütünlüğü vardır. Her beyitte ayrı bir konu işlenebilir.
10.Gazel, kaside, mesnevi, rubai gibi ortak nazım biçimleri kullanılmıştır. (Şiirlerin özel başlığı yoktur.)
11.Aşk, ayrılık, hasret, doğa sevgisi gibi bireysel konular işlenmiştir.
12.Gerçek hayat ve insan idealize edilmiştir. (soyut edebiyat)
13.Şiir ağırlıklı bir edebiyattır, nesir hep geri planda kalmıştır.
14.Sanat sanat içindir, sanatlı söyleyiş çok önemlidir.
15.Şiirde “mazmun” denen kalıplaşmış ortak kelimeler kullanılmıştır. (selvi=boy, ok=kirpik, gül= sevgili, inci=diş )
16.Temelinde din olan, Allah aşkını ve Peygamber sevgisini anlatan divan şiirleri Tasavvuf Edebiyatı adıyla incelenir.
DİVAN EDEBİYATINDA ETKİLİ OLMUŞ BAZI AKIMLAR:
1. TÜRKÎ-İ BASİT(BASİT TÜRKÇE): Sadece Türkçe kelimelerden oluşmuş ya da ağırlıklı olarak Türkçe kelimelerden oluşmuş unsurlara denir. 15 ve 16. yy.da divan şiirinde dili Türkçeleştirmek ve biçimde yenilik yapmak isteyen bir akımdır.
*Aruz veznini ve divan nazım şekillerini kullanmakla birlikte yabancı söz ve tamlamaları şiire sokmamışlar, klasik mazmunlar yerine halk deyimlerini ve atasözlerini kullanmaya çalışmışlardır.
* Şiiri İran etkisinden kurtarmayı amaçlayan bu akımın öncüsü Aydınlı Visali’dir.(15. yy.)
*16. yy.da ise Edirneli Nazmi ve Tatavlalı Mahremi bu akımı sürdürmüşler.
*XVII. yy.da Şeyhülislâm Yahya'nın da bu akımı destekleyen şiirler yazdığı bilinmektedir. Şiirlerinde sade bir Türkçe kullandığını görürüz.
*Bu akım çok etkili olmamıştır.
2. SEBK-İ HİNDÎ (HİNT TARZI): 17. yy.da Hindistan’a seyahat eden İran şairlerinin oluşturdukları yeni bir şiir akımıdır.
*17 ve 18. yy.da bazı Türk şairler bu akımı benimsemişlerdir.
*17. yy.da Naili ve Neşati, 18. yy.da Şeyh Galib bu akımın önemli isimleridir. (Nefi’de az var)
*Bu akımın amacı söz oyunları yerine anlam derinlikleri ve anlam oyunları koymak; açık ve düz söyleyişi bırakıp mecazlarla yüklü, beklenmedik ve alışılmamış benzetmelerle dolu kapalı ve zor anlaşılır bir şiir tarzı oluşturmaktır. Her dizede iç musiki ve söz ahengi sağlamaktır.
3.YERLİLEŞME (MAHALLİLEŞME) AKIMI: İstanbul’un fethinden sonra başlayan ve gittikçe koyulaşan bir akımdır.
*İstanbul ağzına ve İstanbul yaşayışına daha fazla yer vermek amacı güder.
*Bu akım ilk olarak Baki’de görülmüş, Taşlıcalı Yahya Bey akımı desteklemiş; 18. yy.da en güçlü örneklerini Nedim’le vermiştir. 19. yy.da Enderunlu Vasıf’la devam etmiştir.
*Bilinçli ve düzenli bir hareket değildir, kendiliğinden oluşmuş ve devam etmiştir.
*Divan edebiyatının soyut anlayışı içinde İstanbul’un manzaralarına, insanlarına ve başka özelliklerine yer vermek oldukça zordur ve bu durum hiçbir zaman istenen genişliği bulamamıştır.
*Yerlileşme şiirin içeriği ile ilgilidir.
Dostları ilə paylaş: |