II
GÜVENLİK TEDBİRLERİ
1. Genel olarak, 2. Güvenlik tedbirlerinin muhatabı, 3. Güvenlik tedbirlerinin türleri, 3.1. Genel olarak, 3.2. Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, 3.2.1. Tedbirin niteliği, bazı kimselerin bazı hakları kullanmaktan yoksun bırakılması, 3.2.2. Tedbirin türleri, 3.2.2.1. Bir kamu görevinin üstlenilmesinden, atama veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten mahrum edilmek, 3.2.2.2. Seçme ve seçilme hakkını kullanmaktan mahrum edilmek, 3.2.2.3. Velayet hakkından, vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan mahrum bırakma, 3.2.2.4. Tüzel kişilerin yöneticisi veya denetçisi olmamak, 3.2.2.5. İzne bağlı bir meslek veya sanatı icra edememek, 3.2.3. Hakimin hükmü ile belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, 3.2.4. Taksirli suçlarda belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, 3.3. Eşya müsaderesi, 3.3.1. Niteliği, 3.3.2. Suçla ilgili eşyanın müsaderesi, 3.3.2.1. Suçun işlenmesinden sonra suçla ilişkili eşya, 3.3.2.2. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, 3.3.3. Müsadere konusu eşyanın ortadan kaldırılması, 3.3.4. Müsaderenin hakkaniyete aykırı olması, 3.3.5. Kendisi suç oluşturan eşya, 3.3.6. Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi, 3.3.7. Paydaş olunan eşyanın müsaderesi, 3.4. Kazanç müsaderesi, 3.4.1. Niteliği, 3.4.2. Şartları, 3.5. Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri, 3.6. Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri, 3.6.1. Niteliği, 3.5.2. Tam akıl hastaları, 3.6.3. Kısmî akıl hastaları, 3.6.4. Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlıları, 3.7. Denetimli serbestlik tedbiri, 3.7.1. Mahiyeti, 3.7.2. Suçta tekerrür, 3.7.3. Tekerrürün hüküm ve neticesi, 3.7.4. Denetimli serbestlik tedbiri , 3.7.5. İtiyadî suçlu, suçu meslek edinen kişi, örgüt mensubu suçlu, 3.8. Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri, 3.8.1. Tüzel kişinin güvenlik tedbirlerinden sorumluluğunun esası, 3.8.2. İznin iptali, 3.8.3. Müsadere, 3.8.4. Hakimin taktir yetkisi
1. Genel olarak
Kanun, güvenlik tedbirlerini, "Yaptırımlar" başlığını taşıyan Üçüncü Kısım, "Güvenlik tedbirleri" başlığını taşıyan İkinci Bölümde sekiz madde halinde düzenlemiştir. Güvenlik tedbirleri eğer müeyyide değillerse, bizce, Üçüncü Kısmın “Yaptırımlar” ismini taşıyan başlığı yanlıştır. Bunun doğrusu, başlığın “ Ceza müeyyidesi ve güvenlik tedbirleri “ biçiminde olmasıdır.
Kanun, güvenlik tedbirlerini, cezadan farklı bir yerde, cezadan farklılaştırarak düzenlemek istemesine rağmen, yaptırım olarak nitelendirdiği bu tedbirleri, ceza müeyyidesinden farklılaştırmada başarılı olamamıştır. Gerçekten, Kanun koyucu, ceza normuna uymayı sağlamaya matuf yoksunlukları, “ doppio binario “ denen, ceza müeyyidesi ve güvenlik tedbirinin birlikte oluşturduğu bir sistem olarak görmeyi becerememiş_, cezaî himayeyi sağlayan vasıtaları, tümünü “yaptırım” sayarak, tabiri caizse “altı kaval üstü şişhane” olan bir himaye cihazı oluşturmuştur.
Tarihi kanun koyucunun, yaptırımdan, aynı şey müeyyideden neyi anladığı belirsizdir. Kanun koyucu, madde gerekçelerinde, bir kimse hakkında güvenlik tedbirlerine hükmedilebilmesi için " suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı cezaya mahkum edilmesi gerekmemektedir " diyerek; bu tedbirlerin, cezadan farklı olarak, ihlale tepki olmadıklarını, sadece ihlal vesilesi ile verildiklerini birçok yerde açıkça belirtirken; mahiyeti bakımından ihlale tepkiden başka bir şey olmayan, dolayısıyla fer'i ceza olarak adlandırılan hükümlü kişinin belli hakları kullanmaktan mahrum bırakılmasının ceza müeyyidesi değil de güvenlik tedbiri sayılması bir çelişkidir. Gerçekten, 765 s. Kanun ( m. 20, 31 ), İCK., ( m.17, 18, 19, 20), Alman Ceza Kanunu (& 45 StGB )_, ayrıntıda bazı farklar olmakla birlikte, ceza mahkumiyetinin kanunî neticesi olarak, hak yoksunluklarını, güvenlik tedbiri olarak değil; tam tersine, ceza yanında, fer’i ceza olarak görmektedir.
Doğrusu budur, çünkü, bir şey, Kanunun ifadesi ile " suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu " ise; artık o şey, tehlikelilikle bağıntılı olarak ortaya çıkan güvenlik tedbiri değildir, ama ihlale, yani suça tepki olarak ortaya çıkan ceza yanında, cezaya mahkumiyetin kanunî neticesi olarak ortaya çıkan fer'i cezadır.
Böyle olunca, Kanun koyucu, ne her istediğini her istediği yere koyabilir ne de her istediğini istediği şey yapabilir. Ceza hukukunun, tarihinden gelen, yüzyıllar içinde oluşmuş kurumları, kavramları, terimleri bulunmaktadır. Zaruret olmadıkça, kanun koyucular, bunlara saygılı olmak zorundadırlar. Tarihî kanun koyucunun, ör., suya içki demesi, suyu içki yapmaz. Öyleyse, Kanunun, kendisi ile çelişkiye düşerek, ceza mahkumiyetinin kanunî neticesini emniyet tedbiri sayması, bunların, emniyet tedbiri olmalarını gerektirmez. Ancak, Kanunun 53. maddesinin açık düzenlemesi karşısında, aslında fer’î ceza olan hak yoksunluklarını, bugün için güvenlik tedbiri olarak görmekten başka çare bulunmamaktadır, çünkü hukuk düzenimizde “düzeltici yorum” mümkün bulunmamaktadır
Güvenlik tedbirleri çok ve çeşitli olabilmektedir.Gerçekten, bunlar, bir mala veya paraya el konulması biçiminde olabileceği gibi, suç işleyerek tehlikeli olduğunu ortaya koyan kişinin kişi hürriyetinden yoksun kılınması biçiminde de olabilir
Güvenlik tedbirleri kanunla konur ( An. m . 38, CK. m. 2 ). Güvenlik tedbiri yargılaması, ceza yargılaması usul ve esaslarına tabidir. Güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kanunla olur. Müsadere hariç, öteki güvenlik tedbirleri hakim tarafından geri alınabilir, değiştirilebilir.
2. Güvenlik tedbirlerinin muhatabı
Güvenlik tedbirlerinin muhatabı, en başta bir suç işleyerek tehlikeli olduklarını gösteren kişilerdir. Bu kişilere ya ceza verilememektedir, ya da verilebilse bile, ceza tehlikeliliklerini gidermeye yetmemektedir.
Bir kere, Kanun, çocuklara, isnat yeteneği olmayan kişilere ceza verilemeyeceğini; bunların ancak güvenlik tedbirlerinin muhatabı olabileceklerini kabul etmiştir. Kanun, 31. maddesinde, fiili işlediği esnada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara, çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin, 32. maddesinde akıl hastalarına iyileştirici tedbirlerin uygulanmasını emretmiştir. Öte yandan, Kanun, 53. maddesinde, ceza yanında, suç işleyerek tehlikeliliklerini ortaya koyan kişilere, ceza mahkumiyetinin kanuni neticesi olarak, güvenlik tedbiri uygulanmasını emretmiştir. Kanun, suçta tekerrür halinde, özel tehlikeli suçlarda, suçun faili kişiyi bir yandan farklı bir infaz rejmine tabi tutarken, öte yandan “denetimli serbestlik” güvenlik tedbirine muhatap kılmaktadır ( m. 58 ).
Kanun, 59. maddesinde, “işlediği suç nedeniyle iki yıl ve daha fazla süreyle hapis cezasına mahkum edilen yabancının cezanın infazından sonra derhal sınır dışı edilmesine de hükmolunur” hükmüne yer vermişti. Kanunun, yürürlüğe girmesinden hemen sonra, bu hükmü, 31.3.2005-5328/1 s. Kanunla alelacele değiştirilmiştir. Böylece, suç işleyen yabancının, cezasını çektikten sonra sınır dışı edilmesi, güvenlik tedbiri olmaktan çıkarılmış; “durumu sınır dışı işlemleriyle ilgili olarak değerlendirilmek üzere derhal İçişleri Bakanlığına bildirilir” denerek, sınır dışı edilme, asıl sahibi olan kolluğa mal edilmiştir. Tarihi kanun koyucunun bu davranışı, “muhteşem” olduğu iddia edilen Kanunun, ne denli özensiz hazırlandığının kanıtıdır.
Eşya ve kazanç müsaderesi güvenlik tedbirinin konusudur. Kanun üçüncü kişilere ait olmamak koşulunu getirdiğinden, eşyanın maliki, güvenlik tedbirinin muhatabıdır ( m. 54). Kazanç müsaderesi söz konusu olduğunda, kazancın sahibi kişi, tedbirlerinin muhatabı olmaktadır ( m. 55 ).
3. Güvenlik tedbirlerinin türleri
3.1. Genel olarak
Hakkında uygulandıkları kişilerin farklı olmaları, doğal olarak, tedbirlerin farklı olmaları sonucunu doğurmuştur. Ancak, kanun koyucu, ceza hukukundaki yerini kafasında tam olarak berraklaştıramadığı içindir ki, güvenlik tedbirlerini, kimi zaman ihlale tepki olarak, kimi zaman ihlal vesilesi ile ortaya çıkan tehlikeliliği giderecek bir çare olarak algıladığından, ceza ve tedbiri birbirine karıştırmıştır.
Gerçekten, ör., belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirini, Kanun koyucu, bir yandan, esasen “hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak” , açıkçası ihlale tepki olarak görürken ( m. 53/1 ), öte yandan ayrıca “ cezanın infazından sonra işlemek üzere “ kişinin tehlikeliliğini gidermeye matuf bir çare, açıkçası bir tedbir olarak da görmektedir ( m. 53/5, 6 ).
Kanunun 57. maddesinde öngördüğü Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri, Kaynağını Anayasanın 19. ve 38. maddelerinden almasına rağmen, bunlar, Anayasanın 19. maddesinin işaret ettiği “ toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişi “ değildirler. Bunlar, Anayasanın 19. maddesinin belirttiği “ Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin “ muhatabı kişilerdir. İki kategori kişi arasındaki temel fark, bunlardan birinin bir suçun işlemiş olmaları, yargılanmaları ve haklarında emniyet tedbirine hükmedilmesi; ötekilerin, toplum için tehlike teşkil etmelerine rağmen, bir suç işlememiş olmalarıdır. O yüzden, suçu işlediği sırada akıl hastası olan kişiler, “ yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar”.
Zoralım, ister eşya, isterse kazanç müsaderesi olsun, suçla sınırlıdır. Bu demektir ki, ceza mahkumiyeti ile ilişkili olarak suçlunun tüm malları veya kazancı, zoralımın konusu yapılamaz.
Kanun, 59. maddesinde, Anayasanın 16. maddesinin emrine uygun olarak, işlediği suçtan ötürü Türk Ceza Kanunu hükümlerine tabi olan yabancı hakkında güvenlik tedbiri öngörmüştür.
Tüzel kişiler hakkında ceza müeyyidesinin uygulanamaz, ancak " güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır " ( CK. m. 20/2 ). Kanun, 60. maddesinde, tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirlerini, faaliyet izninin iptali ve müsadere olarak belirlemiştir.
3.2. Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
3.2.1. Tedbirin niteliği, bazı kimselerin bazı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmaması
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakma adı altında yer alan güvenlik tedbirleri, Ceza Hukuku Düzeninde ( m. 51/1 ), " hapis cezasına mahkumiyetin kanunî sonucu olarak" öngörülmüş bulunmaktadırlar . Esasen adına güvenlik tedbirleri de denmiş olmasına rağmen, ceza mahkumiyetinin kanunî sonuçları olduklarından, bunlar, önce de belirtildiği üzere, güvenlik tedbiri değildirler, adına ne denirse densin, Kanunun gerekçesinin ifadesi ile " suça bağlı hak yoksunlukları " olduklarından, katıksız fer' î cezadırlar. Bunların geri alınabilir, değiştirilebilir olmamaları, bir tedbir olmadıklarının, ama bir ceza olduklarının kanıtıdır.
Bu bağlamda olmak üzere, hapis cezasına mahkum olan kişi, cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, hapis cezasının kanunî sonucu olarak kullanmaktan yoksun kaldığı hakkı kullanamaz (m .53/2 ). Kuşkusuz, koşullu salıverilmede, hapis cezasının infazı tamamlanmış olmadığından, hükümlü kişi hakkında, güvenlik tedbirinin uygulanmasına devam edilir.
Ancak, hükmün bir istisnası olarak, cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini kullanabilmektedir ( m. 53/3). Açıkçası, kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olduğunda, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, kendi altsoyu üzerinde velayet, vesayet ve kayyımlık yetkisini kullanmaktan mahrum olmaz, tersine söz konusu bu yetkilerini kullanmaya devam eder. Gene, ayrıca, yukarıdaki hükmün bir istisnası olarak, mahkum olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında, 53/1,e fıkrası hükmünde öngörülen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir ( m. 53/3 ).
Kanun, hakkında verilen kısa süreli hapis cezası ertelenmiş kişi ve çocuklar hakkında, belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirinin uygulanmamasını emretmektedir (m. 53/4). Bir kere çocuklar söz konusu olduğunda, Kanun, bunu, " fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler " olarak ifade etmiştir. Elbette, bu kişi, yaşı küçük olmasına rağmen, işlediği suç bakımından, isnat yeteneğine sahip olan kişidir. Ona ceza verilir; ancak, hakkında, güvenlik tedbirleri uygulanmaz. Öte yandan, Kanun, bu madde hükmünde "ertelenmiş kısa süreli hapis cezası" ifadesine yer vermiş bulunmaktadır. Bu ifade ile, herhalde, hem 51.madde hükmüne, hem de 49/2. madde hükmüne göndermede bulunulmaktadır. Eğer, bu doğruysa, bir yıldan daha az süreli olarak hapis cezası verildiğinde ve ceza tecil edildiğinde; ancak, o zaman, 53. maddede öngörülen güvenlik tedbiri, ceza mahkumiyetinin kanunî sonucu olarak, cezası ertelenen hükümlü hakkında uygulanmayacaktır.
3.2.2. Tedbirin türleri
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirleri, Kanunda, dört grup olarak belirlenmiştir. Bunlar, hükümlü kişinin, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, özel veya kamusal bazı hakları kullanmaktan yoksun kılınmasıdır.
a.Bir kamu görevinin üstlenilmesinden, atanma veya seçilme tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten mahrum edilmek ( m. 53/1,a ). Bu tedbir, hükümlünün, hükümlülük süresince, sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevini üstlenmekten men edilmektir. Kanun, ceza kanununun uygulanmasında kamu görelisini tanımlarken ( m. 6/c ) "kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişi" olarak tanımlamaktadır. Öyleyse, kamu görevlisinin yürüttüğü faaliyet kamu görevidir. Kanun hükümlünün bu görevi üstlenmesini yasaklamaktadır. Ancak, Kanun, bir bilinmeyen ile diğer bir bilinmeyeni tanımlamaya çalışmıştır. Böyle olunca, kamu görevini sözünün anlamı, kapsamı ve sınırlarını, madde hükmünde hükümde yer verilen örneklere bakarak ve onlarla sınırlı olarak anlamak gerekmektedir. Bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği yapmak, Devlet, il, belediye köy veya bunların denetimi ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlar bünyesinde faaliyet yürütmektir. Burada, Devletten maksat, herhalde, yasama organı, il, belediye ve köy tüzel kişileri hariç, tüm kurum ve kuruluşları ile Yürütmedir. Kanun koyucu, "denetim ve gözetim altında bulunmak" ifadesi ile, herhalde idarî vesayete işaret etmek istemiştir. Genel idare söz konusu olduğunda, bunlar, idarenin bağlı ve ilgili kuruluşlardır.
Böyle olunca, Kanun, mahkumiyetin kanunî sonucu olarak, bu yerlerde, sürekli, süreli veya geçici olarak, atamaya veya seçime tabi tüm memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten yoksun bırakılmayı emretmiştir. Kanunda memuriyetin ve hizmetin tanımı bulunmamaktadır. Memuriyet ve hizmet, Anayasanın 128. ve 140. maddeleri hükmü anlamında anlaşılmalıdır.
Hükmünde bir açıklık olmamakla birlikte, genel özeli de kapsadığından, Bilirkişi, memur, bilirkişilik memuriyettir. Kuşkusuz, bu durum, hakem, hakemlik hakkında da geçerlidir.O nedenle, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olan kimse, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, ne bilirkişilik ne de hakemlik yapabilir.
b.Seçme ve seçilme hakkının kullanmaktan mahrum edilmek
Kanun, "seçme ve seçilme ehliyetinden, ve diğer siyasi hakları kullanmaktan" mahrum edilmeyi güvenlik tedbiri saymıştır ( m. 53/b ). Bir kere bu hüküm ile bir önceki hüküm arasındaki farkı anlamakta zorluk çekiyoruz, çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olmaktan, il, belediye ve köy kamu tüzel kişilerinin organlarına seçme ve seçilme hakkını kullanmaktan yoksun bırakılma, aslında seçme ve seçilme hakkını kullanmaktan yoksun bırakılmaktan başka bir şey değildir. Burada, " diğer siyasi haklar" ibaresinden ne anlaşılması gerektiği de belirsizdir. Gerekçede bir açıklık bulunmamaktadır. Diğer siyasi haklardan maksat, herhalde siyasi parti kurma, siyasi partiye üye olma hakkı ( An. m. 68 ), siyasi propaganda yapma hakkı, Anayasanın 74. maddesinde öngörülen dilekçe hakkıdır. Ancak, bu hükmü dar yorumlamak gerekmektedir. Hükümlü değil ne olursa olsun, kişinin siyasi bir düşünce sahibi olması, düşüncelerini açıklaması, düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kalmak kaydıyla ( AİHS. m. 9, 10 ) hiçbir yoksunluğun konusu edilemez. Aynı şekilde, Anayasanın " dilekçe hakkı" olarak tanıdığı hak söz konusu olduğunda, bu haktan yoksunluk da mümkün değildir.Anayasanın 74. maddesi hükmü açıktır. Bu hüküm, kanun koyucuyu bağladığı kadar, hakimi da bağlar. Hiç kimse, hiçbir şekilde dilekçe hakkını kullanmaktan mahrum kılınamaz. Öyleyse, kanun hükmünü, maksadı aşan bir ifade olarak değerlendirmek ve daraltarak yorumlamak gerekmektedir.
Kanun koyucu, muhtemelen, özel hukukta kullanılan "hak ehliyeti", "fiil ehliyeti" kavramlarına öykünerek, seçme ve seçilme ehliyeti ifadesini kullanmaktadır. Bu ifadeden maksat, herhalde Anayasanın 67. maddesinde öngörülen, seçme, seçilme ve siyasi faaliyetlerde bulunma haklarıdır. Siyasi faaliyetlerde bulunma hakkı, sadece seçimlerde oy kullanma, halk oylamasına katılma haklarını değil, aynı zamanda siyasi propaganda yapma, siyasi parti kurma ve siyasi bir partiye üye olma ( An. m. 68 ) haklarını da içermektedir.
Siyasi hakları düzenleyen Anayasada, " seçme ve seçilme ehliyeti" ifadesine rastlanmamaktadır. Tarihi kanun koyucunun, Anayasanın 67. maddesi hükmü gözünün önünde dururken, Anayasada olmayan bir ifadeyi kullanarak kafa karıştırmasının nedeni anlaşılmamaktadır. Elbette, ceza kanununda, Anayasada olmayan veya Anayasada olandan farklı bir ifade de kullanılabilir. Ancak, tarihi kanun koyucu, o zaman, tenzih ederiz, eğer bizim destan kahramanı "Deli Dumrul" değilse, davranışının nedenini açıklamak zorundadır.
c. Velayet hakkından, vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan mahrum bırakılma
Kasten işlemiş olduğu suçtan ötürü hapis cezasına mahkum olduğunda, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, kişi, Kanuna göre ( m. 53/1,c ) aile hukukunun sağladığı bazı hakları kullanmaktan mahrum bırakılabilmektedir. Bunlar, velayet vesayet ve kayyımlıktır.
Ancak, Kanun ( m. 53/3 ), yukarıda da belirtildiği üzere, cezanın ertelenmesi, koşullu salıverilme halinde, hükümlünün kendi altsoyu ile kayıtlı olarak, bu fıkra hükmünün uygulanmayacağını kabul etmiştir
ç. Tüzel kişilerin yöneticisi veya denetçisi olamamak
Kanun, 53/1,d maddesi hükmünde, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi ve deneticisi olma hakkından yoksun kılınmasını kabul etmiştir.
Siyasi parti de bir dernektir; bu doğrudur; ama yeri, dernek, vakıf ve şirketlerin yanı değildir. Siyasi partinin yeri yukarıdaki hükümdür, çünkü siyasi parti tüzel kişisini vurgulayan özellik, bu tüzel kişinin faaliyetinin salt siyasi nitelikte olmasıdır.
d. İzne bağlı bir meslek veya sanatı icra edememek
Kanun, 53/1,d maddesi hükmünde, kasten işlediği bir suç dolayısıyla hapis cezasına mahkum olan kişinin, mahkumiyetin kanuni sonucu olara, "bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek ve sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten " yoksun bırakılmasını kabul etmiştir. Ancak, Kanun, cezası ertelenen hükümlü hakkında, bu hükmün uygulanmasını, "...verilebilir" diyerek hakimin takdirine bırakmıştır.
Bu yoksunluğun söz konusu olabilmesi için, birinci şart, serbest meslek erbabı veya tacirin yapmaktan yoksun kılındığı faaliyet, “bir kamu kurumunun" veya "kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşunun" " iznine " tabi olmalıdır. Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları Anayasanın 135. maddesi hükmünde bellidir. Ancak, “ bir kamu kurumu” ifadesi belirsizdir. Gerçekten, bu ifadesinden hangi idareleri anlamak gerekiyor, ör. Belediyeler bir kamu kurumu ifadesi içinde midir ? sorusu akla gelmektedir. Öte yandan, “izine tabi meslek ve sanat” ifadesinde izin ile ne kastedilmektedir belli değildir. Oysa, idare hukukunda "İzin" nedir bellidir. Burada, akla gelen ilk soru, " Ruhsat", “ kûşat” , “ ehliyet”, “diploma” vs., izin midir değil midir ? sorusudur. Böyle olunca, söz konusu hüküm nasıl anlaşılmalıdır sorusu akla gelmektedir. Kanunun, 53/3 ve 5. fıkraları karşısında, 53/1, e maddesi hükmünün geniş anlaşılması gerekmektedir. Gerçekten, izinden ör., ruhsatı, " Bir kamu kurumu" ifadesinden ör., Belediyeyi anlarsak; o zaman, kasten işlemiş olduğu bir suçtan ötürü hapis cezasına mahkum olan berber, bakkal, kasap, manav, vs., yaptıkları faaliyet serbest meslek faaliyeti olduğundan, hakim aksine karar vermiş olmadıkça ( m, 53/3 ), cezaları ertelendiğinde veya koşullu salıverildiklerinde, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak mesleklerini yapamayacaklardır.
Mahkumiyetin kanuni sonucu olarak bu tedbirin muhatabı, “mesleğini kendi sorumluluğu altında icra eden serbest meslek erbabı kişi ve mesleğini tacir olarak icra eden kişidir. Tacirin kim olduğu Ticaret Kanununda bellidir.
3.2.3. Hakimin hükmü ile belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
Kanun, 53/5. madde hükmünde, bu maddenin birinci fıkrasında sayılan hak ve yetkilerden biri kötüye kullanılarak işlenen suçlarda, hapis cezasına mahkumiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra yerine getirilmek üzere, hükmedilen cezanın yarısından bir katına kadar, söz konusu bu hak ve yetkilerin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilebilir hükmüne yer vermiştir.
Burada, belli haklardan yoksun bırakılma güvenlik tedbiri, hükümden anlaşıldığı üzere, artık, ceza mahkumiyetinin kanuni sonucu değildir, çünkü kendiliğinden ceza mahkûmiyetinin sonucu olmamakta, hakkın kötüye kullanılması göz önüne alınarak, hakim tarafından hükmedilmektedir.
Güvenlik tedbiri, ceza tümden yerine getirildikten sonra uygulanacaktır. Koşullu tahliye halinde ceza tümden yerine getirilmiş değildir. “Madem cezanın infazından sonra işlemek üzere” hükmedilmektedir, hapis cezasının ertelenmesinde, güvenlik tedbiri, “denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde ceza infaz edilmiş sayıldığı” göz önünde tutulduğunda, ancak denetim süresi geçirildikten sonra uygulanabilecektir.
Hakkın kötüye kullanılmasından ötürü güvenlik tedbiri uygulanabilmesi için, hükümde belirtilen hak ve yetkilerden “ birinin” kötüye kullanılması suretiyle suçun işlenmesi gerekmektedir. Öyleyse, ortada kötüye kullanılan bir hak veya yetki yoksa veya söz konusu hak veya yetkiden biri kötüye kullanılmadan suç işlenmişse, hakim, ayrıca, güvenlik tedbirine hükmetmeyecektir. Kanun, “biri” belgisiz zamirini kullandığından, madde hükmünde yer alan hangi hak veya yetki kötüye kullanılmışsa, ancak o hak veya yetkinin kullanılmamasına hükmedilebilir.
Hak veya yetkiyi kullanmaktan yoksun bırakılmasının süresi, hakimin hükmettiği ceza ile bağıntılı kılınmıştır. Hükmolunacak, güvenlik tedbirinin süresi, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadardır.
İşlenen suçun karşılığı olarak hapis cezası değil de adlî para cezası verilmişse, bu kez, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak veya yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Yasaklamanın süresi, adli para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar. Öyleyse, para cezasının yerine getirilmesi taksite bağlandığında, son taksit yerine getirilmiş olmadıkça, ceza infaz edilmiş olmaz, dolayısıyla süre başlamaz.
3.2.4. Taksirli suçlarda belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
Kanun, 53/6. maddesinde, taksirli suçlarda belli haklardan yoksun kılmayı düzenlemiştir. Elbette, “taksirli suça mahkûmiyetten” söz edildiğinden, “ …kasten işlemiş olduğu suçtan…” söz eden 53/1.hükmünün burada uygulanma yeteneği yoktur.
Kanun, 53. maddenin 6. fıkrasında, bir meslek veya sanatın, yahut trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak taksirli suçtan mahkum olma halinde, hükümlünün, ayrıca yaptığı bu meslek veya sanatı yapmaktan yasaklanmasına, sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilmesini emretmiştir.
Söz konusu hüküm “verilebilir” derken, ceza yanında, ayrıca güvenlik tedbirinin verilmesini, zorunluluk haline getirmemiş, hakimin takdirine bırakmıştır.
Yasaklama veya geri alma süresi üç aydan az ve üç yıldan fazla olamaz. Hakim iki hat arasında tedbirin süresini belirlerken, taksirin türünü, hükümlünün kusurunun ağırlığını göz önüne almak zorundadır.
Kanuna göre, yasaklama veya geri alma kararı, hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar. Bu demektir ki, sürenin başlaması için, mahkûm olunan hapis cezası veya adlî para cezası tümden yerine getirilmiş olmalıdır. Ancak, koşullu salıverilme ve ertelemede durum ilgi çekicidir.
Dostları ilə paylaş: |