Dersimiz. Com



Yüklə 153,7 Kb.
səhifə1/3
tarix03.08.2018
ölçüsü153,7 Kb.
#67256
  1   2   3

HAYVANİSTAN

SAHNE 1

Anlatıcı: Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde İnsanistan adlı bir ülke varmış. Bu ülke o kadar modern, o kadar gelişmiş bir ülkeymiş ki insanların mutluluğu her şeyin hatta doğanın da üstünde gelirmiş. Durun bir örnek vereyim isterseniz. (Düşünür) Hımmm, hah buldum. Caretta Caretta cinsi kaplumbağaları bilirsiniz. Hani şu yılın belli aylarında, asırlardır belirledikleri sahillere denizden gelip, kumların üzerine kocaman bir çukur açıp yumurtalarını bıraktıktan sonra tekrar denize dönen kaplumbağalar. Hah, bunlar İnsanistan sahillerinde de bunu yapmaya kalkışınca içi hayvan sevgisiyle oldu bir girişimci tarafından nasılda kibarca o sahilden uzaklaştırılıyor:

SAHNE 2

(Yumurtlamak üzere olan bir kaplumbağa ağır ağır sahneye gelir. Sahnenin ortasında ön ve arka ayaklarıyla kumları iterek çukur açmaya başlar. O sırada plajı satın almış olan bir adam belirir. Kaplumbağayı bir süre izledikten sonra;)

Adam: Kolay gelsin hemşerim (Alaylı)

Caretta: Of, ay, aman sağ ol kardeş.

Adam: Caretta?

Caretta: Caretta Caretta.

Adam: Doğru ya, Caretta Caretta!

Caretta: Senin adın ne abi?

Adam: Kazım Kazım, amaaaan sadece Kazım.

Caretta: Memnun oldum sadece Kazım abi.

Kazım: Bende, bende! (Kinayeli) Eee, hayırdır ne ediyon buralarda anlat bakalım.

Caretta: Ne yapalım abi, gördüğün gibi. Malum, üreme mevsimi geldi. Eee, üreme de bizim işimiz değil mi ama?

Kazım: Tabi canım. (Alaylı)

Caretta: Neyse, lafı fazla uzatmayalım. Bu kumsala senelerdir yaptığım gibi yumurtalarımı bırakmaya geldim. Tıpkı atalarımın yaptığı gibi.

Kazım: Yumurtalarını bırakmaya geldin?

Caretta: Evet abi.

Kazım: Ataların gibi?

Caretta: Evet abi.

Kazım: (Vurmaya başlar) Al sana yumurtalar, al sana ataların

Caretta: Ahh, abi napıyosun, niye vurdun durduk yerde? Ben sana ne yaptım?

Kazım: Nereden aklınıza geldi de sülalecek yüzyıllardır buraya yumurtluyorsunuz? Burayı kim tarif etti size?

Caretta: Kimse tarif etmedi. İçgüdüsel olarak buldum burayı.

Kazım: Hay senin içgüdüne… Tamam, kardeşim bitti, al yumurtalarını nereye gömersen göm. Burayı İhtisas Hastanesinin doğumhanesi mi sandın?

Caretta: Yahu bir dakika, bir dakika! Siz kim oluyorsunuz da benimle böyle konuşuyorsunuz?

Kazım: İnsaaan!

Caretta: Diyosun? Nerede istersem orada yumurtlarım. Burası doğaya ait bir sahil.

Kazım: Nah doğaya ait, bana ait bana! Aha bu da tapusu.

Caretta: (Tapuyu inceler) Ama bu olamaz koskoca bir sahil nasıl bir insana ait olabilir?

Kazım: Eee, burası İnsanistan koçum, fırsatlar ülkesi.

Caretta: Olamaz. İyi de ne yapacaksın koskoca sahili?

Kazım: Oteller zinciri kuracam. Oyun sahaları, masaj salonları, daha neler, neler.

Caretta: Ben şimdi nereye yumurtlayacam. Başka bir sahil de bilmem ki? Ne olur izin ver de bir köşeye yumurtalarımı bırakayım. Soyum tükenirse üzülmez misin?

Kazım: (Numaradan) Vah canım demek soyun tükenmek üzere ha?

Caretta: Evet.

Kazım: Seni bir daha göremez miyiz yoksa?

Caretta: Maalesef hayır.

Kazım: Gördün mü bak içim bir hoş oldu.

Caretta: Çok üzüldünüz değil mi?

Kazım: Üzülmemek elde mi?

Caretta: Bu durumda bir şeyler yapmak gerek değil mi?

Kazım: Tabi canım, derhal bir şeyler yapmak gerek.

Caretta: Eee, peki ne yapacaksın?

Kazım: (Caretta’nın arkasına bir tekme atarak) Aha bunu! (Kahkaha atar, Caretta sahne dışına fırlar.) (Işık söner.)

SAHNE 3 (Işık yanar.)

Anlatıcı: Nasıl? Bay Kazım’ın yaptığı hoşunuza gitti mi? Gitmedi mi yoksa? Bakın hemen karar vermeyin bence. Birazdan olacakları gördükten sonra Kazım’ın aslında melek gibi bir insan olduğunu düşünebilirsiniz. Hikayemiz İnsanistan ülkesinde daha önce hiçbir insanın ayak basmadığı bir ormanda geçiyor. Düşünebiliyor musunuz, adı İnsanistan olan ülkede insanların bilmediği bir orman? Aslan Kral’ın denetiminde tamamen hayvanların söz sahibi olduğu bir orman. Gelin hep birlikte insanların olmadığı bu doğayı daha yakından tanıyalım.(Işık söner.)

SAHNE 4 (Işık yanar.)

(Hayvanların gündelik hayatlarından kesitler sunulmaktadır.)

Ağustosböceği: (Keman çalarak dans etmektedir.) Selam karınca kardeş ne kadar güzel bir hava değil mi?

Karınca: (Ağır bir yük taşımaktadır.) Hı hı! Ama bunun kışı da var. Gel bir işin ucundan da sen tut da, kışın aç kalma.

Ağustosböceği: Aman, boşver. Senin kazandıkların ikimize de yeter. Bizi de görürsün artık, eşek değilsin ya. (Kahkaha atarak çıkar.)

Karınca: (Kinayeli) Alırsın, alırsın!

Eşek: (Telaşlı) Biri beni mi çağırdı?

Karınca: Yok yok. Bizim ağustosböceği zırvaları işte. Kışın bana bakarsın artık eşek değilsin ya diyor.

Eşek: Tabi eşek değilsin, eşek olan benim, ben!

Karınca: (Küçümser) Hay maşallah! Eşekliğiyle övünen bir eşek!

Eşek: Ayıp oluyor ama, laf mı sokuyorsun şimdi?

Karınca: (Gülerek) Tamam, tamam eşekliğine laf ettiğimiz yok.

Eşek: İyi neyse. Bak ne diycem, bizim oğlanı gördün mü?

Karınca: Yoo, görmedim.

Eşek: Allah Allah, arpa almaya göndermiştim daha gelmedi.

Karınca: Gelir şimdi, oyuna dalmıştır. Bak, 3 maymuna sor onlar görmüştür belki?

Eşek: Selam 3 maymun. Benim oğlanı gördünüz mü?

Maymun 1: (Gözünü kapar.) Görmedim. (Yanındakine) Sen duydun mu?

Maymun 2: (Kulaklarını kapar.) Duyamadım (Yanındakine) Sen biliyor musun?

Maymun 3: (Ağzını kapar) Hım hım hım…

Eşek: Ne diyor bu?

Maymun 2: Bilmiyorum diyor. (Maymunlar çıkar)

Eşek: (Sinirli) Zaten size soranda kabahat. Ulan bir gün de bir işe yarayın be. Bu ne gizliliktir be kardeşim? Sanki Koka Kola’nın formülünü istedik.

Karınca: (Saatine bakar) Ooo, epey geç olmuş. Bana müsaade. Kileri ağzına kadar erzakla doldurmam lazım. Aaa, senin oğlan değil mi o?

Eşek: (Sinirli) Saatin kaç olduğunun farkında mısın? Nerede kaldın sıpa?

Sıpa: Sorma baba nehirden karşıya geçeyim derken timsahın biri kuyruğumu kapıverdi. Kurtulana kadar akla karayı seçtim. Ama arpaları sapasağlam getirdim.

Eşek: Oh, aman çok şükür. Haydi, eve gidelim.

Sıpa: Kalabalık yerlerden gidelim baba, tenhalar tehlikeli olur şimdi.

Eşek: (Gururla) Vay eşşoğlu eşek her haltı da bilir. (Gülerler.) (Işık kapanır.)

SAHNE 5 (Işık yanar.)

Anlatıcı: Gelelim ormandaki canlıların beslenmelerine. Otla beslenen canlılarda yöntem basit. Ağzını yerde veya ağaçta olan otlara yaklaştırıyorsun ve otu koparıp mideye indiriyorsun. Ama etle beslenen canlılar için aynı şeyi söylemek güç. Ağzını ete yaklaştıramadan et senden kaçıyor. O zaman ne yapmak lazım? Tabi ki eti yakalamak lazım hadi gelin hep birlikte av manzaralarından kesitler izleyelim. (Işık söner.)

SAHNE 6 (Işık yanar.)

(Sahnenin bir köşesinde bir ceylan otlanmaktadır. Diğer köşede ise aslanlar av planı yapmaktadır.)

Aslan 1: Bak siz şu çalılığın oraya gizleneceksiniz. Ben avı sizin olduğunuz tarafa doğru süreceğim. Uygun zaman gelince tepesine çökersiniz. Anlaşıldı mı?

Aslan 2: (Dalgın) Hey mübarek, nasıl da karnını doyuruyor?

Aslan 1: Aloo, kime diyorum ben. (Dürter) Anlaşıldı mı dedim abla?

Aslan 3: Teyze sana diyor, sana.

Aslan 2: Hah, anlaşıldı anlaşıldı.

Aslan 1: Nesi var bunun?

Aslan 3: Aman ne olacak, yaşlandıkça iyice duygusallaştı.

Aslan 1: Ohoo, uğraşamam ben bununla, yaşlandıysa evinde oturacak. Avda ne işi var?

Aslan 2: Tamam tamam birazdan toparlanırım. Ama hayvancağızın karnını doyurmasını bekleyelim. Hiç olmazsa huzurlu bir şekilde ölsün.

Aslan 3: (Alaylı) Yok, bence o yediği otu çıkarmasını da bekleyelim ki daha huzurlu ölsün. Zevzeklenmede hadi işimize bakalım.

Aslan 2: (üzgün) İyi, tamam. (Aslanlar harekete geçer, ceylan durumu fark edip kaçmaya başlar. Uzun bir kovalamacanın ardından nihayet av sona erer.)

Aslan 1: Of, amma uğraştırdı be. Yediği otlar yüksek kalorili herhalde.

Aslan 3: keşke teyzemin dediği gibi ceylan karnını iyice doyurduktan sonra kalksaydık. Karnı tok olunca koşamazdı belki.

Aslan 1: Hem spor da yapmış olduk fena mı? Bak selülit melülit kalmadı yemin ederim. (Gülüşürler.) Koş kızım babanı çağır yemek hazır de.

Aslan 3: Aman anne, nasıl olsa kokusunu alır gelir. İşte geldi bile.

Aslan kral: (Havayı koklayarak girer) Ohh, mis gibi kokuyor. Kaynanam da seviyormuş haa (Kahkaha atar.)

Aslan 2: Anam seni hiç sevmezdi ama bizim akılsıza laf anlatamadı.

Aslan kral: Ayıp oluyor ama abla. Bu ormanın kralı olduğumu hatırlatmak isterim. Neyse ağzımızın tadı kaçmasın, hadi afiyet olsun bakalım. (Yemeğe başlarlar.)

Aslan 3: baba?

Aslan kral: Efendim kızım?

Aslan 3: Erkekler neden ava katılmazlar?

Aslan kral: Kızım bir atalarımızdan böyle gördük. Her işin bir kuralı vardır. Hem koskoca kral ava mı gidermiş?

Aslan 1: (Küçümser) Aman, sevsinler kralı. Buluyorsun bir söğüt gölgesi akşama kadar devirip yatıyorsun.

Aslan kral: Lan boş boş konuşma. Ben, koskoca bir ormanı idare ediyorum.

Aslan 2: Yattığın yerden, uzaktan kumandayla mı? (Kahkaha atar)

Aslan kral: Tüüü, nankör kediler! Ben olmasam var ya haliniz perişan be. O muhalif sırtlanlar parça pinçik eder sizi.

Aslan 1: O da doğru ya. Allah başımızdan eksik etmesin seni.

(Işık söner.)

SAHNE 7 (Işık yanar.)

Anlatıcı: Gördüğünüz gibi aslanlar süratleri ve ekip halinde çalışmaları sayesinde avlanıp hayatta kalabiliyorlar. Ya son derece yavaş hareket eden yırtıcılar nasıl avlanıyorlar dersiniz? Örneğin bir piton yılanı.(Işık söner.)

SAHNE 8 (Işık yanar.)

(Sahneye bir tavşan gelir. Elinde bir havuç neşe içerince zıplamaktadır. Bir süre sonra sahnenin ortasında durur. Derken bir piton, görünür. Usulca sokulur ve tavşanı yakalayıp sıkmaya başlar.)

Tavşan: (Havuca bakarak) Bayılıyorum buna ya. Her gün 10 kg. verseler yerim vallahi. Ömrü de uzatıyormuş.

Piton: (Sıkıca kavrar) Halt etmiş onu söyleyen hah hah hah…

Tavşan: Anam anam anam! Belim, belim koptu Durun oğlum şakanın sırası değil. Ahh, havuç boğazımda duracak bıraksana! Ulan ben şimdi senin… (Pitonla göz göze gelir.) Anaa, piton!

Piton: Yaa, piton! Beni beklemiyordun değil mi?

Tavşan: Ne yalan söyleyeyim beklemiyordum. İnsan bir haber verir, değil mi ama.

Piton: Şimdi bir sürü hazırlık yapıp da yorulmayasın diye habersiz geldim. Saçmalama! Haber verseydim seni nasıl yiyebilirdim.

Tavşan: Ahh, kurban olayım bırak beni. Hem, bu mevsimde etim hiç lezzetli değildir. Sen en iyisi kışın avla beni ha, ne dersin?

Piton: İyi de kışın uykuda oluyorum ben.

Tavşan: Daha iyi ya işte.

Piton: İyi denemeydi ufaklık ama, yemezler.

Tavşan: (Yalvarır.) Ya lütfen bırak. Beni yesen eline ne geçecek? Dişinin kovuğuna yetmem. Ne bileyim git bir domuz indir mideye.

Piton : (İğrenir.) Iyy, domuz deme bana. Bugüne kadar ağzıma bir lokma bile koymadım. Ayrıca öyle iri av yakalamak yok. Diyetteyim şekerim. Günde 5 öğün yiyorum. Az ve sık.

Tavşan: Ama bu haksızlık. Gençliğimin baharında, en verimli dönemimde bir piton tarafından yutulacağım. Oysa bu orman için yapılacak daha pek çok hizmet vardı.

Piton: Seni duyanda bu ormanın belediye başkanı sanır. Buraya senin kadar zarar veren bir canlı daha var mı ha? Yeşillik yeme sende, ağaç kökü kemirme sende, fırt fırt ‘ha bire doğurma sende. Daha sayayım mı? Seni yemek vatandaşlık görevi bir yerde. Ben, ekosistemin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak bu eylemi yapıyorum. Yoksa kendim için bir şey istiyorsam namerdim. (Burada sahneye bir sırtlan girer.)

Sırtlan: Noluyo bakiim burada? Vay! Bidon! Sen miydin?

Piton: Hah, bela geliyorum demez. Bana bidon, bidon deyip durma. Benim adım piton. Piiiton!



Sırtlan: kızma adamım dilimiz dönmüyo. Zoruna mı gitti ha? Bidon!

Tavşan: Sırtlan kardeş, ocağına düştüm sırtlan kardeş. Kurtar beni.

Piton: Bir sırtlandan yardım isteyen bir tavşan!

Sırtlan: Ana! Orada bir de tavşan varmış. Ben de bizim bidon yerde neden yuvarlanıp duruyor diyordum.

Tavşan: Yahu hiç mi vicdanın yok senin. Göz göre göre beni ölüme nasıl terk edersin?

Sırtlan: Bak, minnoş. Bu bidon seni sıkıca kavrayıp sıkınca beyne oksijen gitmiyo. Beyne oksijen gitmeyince napıyorsun? Böyle saçmalıyorsun. Çaktın mı köfteyi? Şimdi seni bidon bıraksa beni yerim. Yani benden yardım istemen biraz saçma. (Sırtlan ve piton gülüşürler.) Yahu bidon, sizin meşhur bir hikayeniz vardı. Onu anlatsana.



Piton: Hangi hikaye?

Sırtlan: Hani şu su içenlerle ilgili olan. Taa dedenin dedesinde kalma bir hikaye.

Piton: Haa şu mesele. Yahu sırasımı şimdi? Şurada avımızı boğmaya çalışıyoruz herhalde.

Tavşan: Bak bende merak ettim şimdi. Hadi nolur anlat ta dinleyelim.

Sırtlan: Şu zavallı tavşanın son isteğini geri çevirme. Hem eğer anlatırsan sana bir daha bidon demem.

Piton: Yemin et?

Sırtlan: Allah bin türlü belamı versin. Yalanım varsa aslan kral ve sülalesi parça pinçik etsin beni.

Piton: İyi o zaman, dinleyin bakalım. Bundan yıllar yıllar önceydi. Büyük büyük dedem, ki benim adeta kopyammış. Karnı acıkmış av arıyormuş. Birden, su içmekte olan bir tavşan görmüş. Kısa günün karı diye iştahla avına yaklaşmaya başlamış ki. Hii, bir de ne görsün. Sıcaktan bunalmış olan tavşan su içmekten sıkılmış suyla iğrenç hareketler yapıyormuş. Ağzıyla gargara yapıyor, suyu püskürtüyor, çenesinden aşağı sular damlıyormuş. Iyy! (Tiksinerek) Bu manzarayı gören büyük büyük dedem tavşanı yemekten vazgeçmiş ve şu ünlü sözü söylemiş:

“Su içene yılan bile dokunmaz!”



Sırtlan: Vay be! Amma dramatik bir hikayeymiş. Demek siz yılanlar su içene dokunmuyorsunuz.

Piton: Evet.

Sırtlan : (Düşünür.) Hımm, Bakalım gerçekten öylemi? (Elindeki su şişesini taşana verir ve tavşan suyu içip gargara yapar.)

Piton: Anaam! Ne kadar iğrenç! (Tavşanı bırakır.) Ulan sırtlan, seni kalleş! Yaptın yine yapacağını.

Sırtlan: Bu kuralın hala geçerli olup olmadığını merak etmiştim merakımı giderdim. (Tavşanla birlikte kahkaha atarlar.)

Piton: Yazıklar olsun size. Bu ormanın tadı tuzu kalmadı yuh! (Sahneden çıkar.)

Tavşan: Nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum sırtlan kardeşim. Sana bir can borçluyum.

Sırtlan: Lafı bile olmaz dostum. Şu arka butlardan alsam yeter.

Tavşan: (Tedirgin.) Nasıl yani?

Sırtlan: Ne sandın? Seni hayır olsun diye mi kurtardım? Karnım da bir de acıktı ki.

Tavşan: Haaa. Dur bakalım ne yapabiliriz? İmdaaat! (Kaçar)

Sırtlan: Kaçma, gel buraya, doğanın kanunu bu! (Işık söner.)

SAHNE 9 (Işık yanar.)

Anlatıcı: Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak diye buna denir herhalde. Zavallı tavşan, pitondan kurtulduğuna sevinemeden bir başka yırtıcının saldırısına uğradı. Umarım ondan da kurtulmuştur dediğinizi duyar gibiyim. Ama ormanın düzenin devamı için tavşanın yem olması şart. Bugün acımasız olarak adlandırdığımız yırtıcılar olmadaydı otçu canlılar tek bir yeşil alan bırakmazlardı. Hem unutmamak gerekir ki hayvanlar karınlarını doyurmak için öldürürler. Av-avcı ilişkisi sağlıklı sürdükçe ormanımız da kendi üzerinde durmaya devam edecektir. İnsanlar bu ormanı keşfettiğinde ne olur dersiniz? Evet evet, İnsanistan topraklarındaki insanlardan bahsediyorum. Zaten oyunumuzda konu alınan orman da İnsanistan sınırları içerisindeydi ya. Acaba orman, insanları, kendi bünyesinde eritip onların uyum içerisinde yaşamasını mı sağlayacak, yoksa insanlar ormanı kendi bildikleri bambaşka bir formata mı çevirecek? Gelin hep birlikte bu sorunun yanıtını arayalım: (Işık kararır.)

SAHNE 10 (Işık yanar.)

(Sahnede 3 tane insan vardır. Şaşkın şaşkın ormanın içinde ilerlemektedirler.)

Asım: Vay vay vay. Abi ne bu böyle ya? Harbiden buralara balta malta girmemiş.

Rıfkı: Evet balta girmedi ama demin bir tane balta sapı girdi.

Şükran: Balta sapı mı ? Hani nerede?

Rıfkı: İşte tam karşında! (Asım’ı gösterir) (Kahkaha atarlar)

Asım: Olmuyo ama Rıfkı abi, belden aşağı vurmayalım.

Rıfkı: Kızma hemen, sen hep demez miydin bir baltaya sap olamadık diye. İşte ben seni bu yüce mertebeye getirdim hepsi bu (Kahkaha atar.)

Şükran: Aman Rıfkı, uğraşıp durma oğlanla. Sen ona aldırma Asım’cım. Rıfkı abin böyle doğa harikası bir yere gelince oksijen bunun kafasını iyi etti. Ondan böyle saçmalıyo.

Rıfkı: Hıı, amma doğa harikası, her yer börtü böcek. Şu devirde ormanın işi ne? İşimiz çabucak bitse de o canım betonarmelerimize geri dönsek

Şükran: (Etrafa bakınır.) Bu ormanda böcekler dışında başka hayvan yok galiba?

Asım: Böyle yerlerde hayvan olsa bile bizden saklanırlar.

Rıfkı: (Alaylı) Tanıştırayım: “Safari Asım!” Biliyormuş gibi atıp tutma.

Asım: Biliyorum tabi abi. Geçen bir belgeselde görmüştüm…(Şükran sözünü keser)

Şükran: Şşşt!

Rıfkı: Ne oldu?

Şükran: Bir ses duydum. Çalıların arkasından geldi. Çok mu vahşi acaba?

Asım: Dur abla, şimdi bakarım ( Usulca çalılığa yaklaşır ve orada saklanan hayvanı yakalar.) Yakaladım, yakaladım!

Rıfkı: Sakın bırakma Asım, dayan, geliyorum. (Asım’ın yanına giderler.)

Şükran: Aaa, bu bir tavşan!

Rıfkı: Aman ne vahşi ne vahşi! Al bakalım vahşi cazibe, afiyet olsun! (Marul uzatır.)

Tavşan: Teşekkür ederim.

Rıfkı: Ana! Konuştu lan!

Tavşan: E, ne var ki bunda? Ona kalırsa sen de konuştun?

Şükran: Ay şekerim olacak şey değil. Gözümle görmesem inanmazdım. Vahşi bir ormanda konuşan bir tavşan!

Tavşan: Ohoo, o da bir şey mi? Bu ormandaki büyün hayvanlar konuşur.

Asım: Yalancının?

Tavşan: Yalnız birader, ormanın medeniyet seviyesini düşürmeyelim lütfen.

Rıfkı: Onda medeniyet ne arar? Bu Asım varya, 10 yıldır yanımdadır. Yontuyorum, yontuyorum. Hala kereste hala kereste (Kahkaha atar.)

Asım: Şükran abla görüyorsun değil mi? Yine bana sardı.

Şükran: Rıfkı! Tavşanın yanında çocuğu rezil etmesene.

Rıfkı: Yalnız, arkadaşlar! Lafonten şu manzarayı görseydi hüngür hüngür ağlardı. Bu şimdi anadili gibi İngilizce de konuşuyordur iyi mi?

Tavşan: Bende buna uyuz oluyorum arkadaş. Neden İngilizceyi anadilim gibi bilmek zorundayım? Bu tür saçmalıklar ancak İnsanistan’da olur.

Şükran: Hah, bir sosyal mesajımız eksikti, o da oldu.

Rıfkı: Yahu bırakalım şimdi bunları da sen söyle bakalım, bu ormanın lideri kim?

Tavşan: Lider? Ben anlayamadım, nasıl yani?

Asım: Deminden beri nutuk atıp duruyordun daha liderin ne demek olduğunu bilmiyor.

Rıfkı: Lider, lider! Yani hükümdar, kral, patron. Ne dersen işte.

Tavşan: Haaa. Sen kralımızı soruyorsun. Olmaz mı var, var. Aslan kral!

Asım: (Alaylı) Aslan Kral mı? Dondurma markası gibi. (Kahkaha atarlar.) Sen git de kralın gelsin koçum! (Aslan olanları gizlice izlemektedir. Tavşan onu görür ama aslan sus işareti yapar.)

Tavşan: Kralımız hakkında öyle ileri geri konuşma istersen. Bu söylediklerini hak edecek bir insan değil kendileri.

Asım: Ne o? Kamera falan mı var? Ne bu dikkat oğlum? Rahat ol biraz.

Tavşan: Seni böyle konuşmaktan men ederim. Onun ne kadar tehlikeli olabileceğini tahmin bile edemezsin.

Asım: Ne tehlikesi be? Bak o kadar zamandan beri ormandayız, hala haberi yok. Nerede bu ha, nerede?

Aslan Kral: İşte buradayım!



(İnsanlar dona kalır.)

Asım: Nasıl?

Aslan Kral: Beni arıyordun. İşte karşındayım. Buyur ne söyleyeceksin?

Rıfkı: Şey, haşmetli kralım sen bu gerizekâlının kusuruna bakma. Bu hödük, akraba evliliği ürünü. Ağzından ve pek çok yerinden çıkandan haberi yok.

Şükran: Tabi tabi. Oksijen de bol olunca, kafa yaptı.

Aslan Kral: Bu ormana ayak basan ilk insanlar olduğunuzu biliyor musun?

Rıfkı: A öylemi? Buna sevinelim mi, üzülelim mi bilemedim vallahi.

Aslan Kral: Hadi yürüyün gidiyoruz.

Şükran: Ah çok isterdik kalmayı da, akşam bir yere davetliyiz ancak yetişiriz. Bize müsaade.

Rıfkı: Ama sözümüz söz. En kısa zamanda tekrar gelir uzun uzun sohbet ederiz, yaa.

Aslan Kral: kesin şamatayı! Size yürüyün dedim. Beni takip edin.

Asım: Başüstüne kralım. (Aslanı takip ederler.)

Rıfkı: (Taklit eder.) “Başüstüne kralım.” Demin atıp tutuyordun? “Kralın gelsin, kralın gelsin.” Diye. Al, hadi anlat.

Asım: Sorma abi, hiç sorma. Ben nereden bileyim bunun böyle olacağını?

Rıfkı: Oğlum bizim neden iki kulağımız, bir ağzımız var? 2 dinle 1 söyle diye. Neyse olan oldu artık. Şu anda bizi şuracıkta parçalasa yerden göğe kadar haklı. Ama eğer ki merhamet edipte canımızı bağışlarsa ona şirin görünmeye çalışacağız. Onun düşüncelerini benimsemiş gibi yapacağız. Her şey çok yavaş gelişecek anlaşıldı mı?

Asım ve Şükran: Anlaşıldı. (Işık söner.)

SAHNE 11 (Işık yanar.)

Anlatıcı: İnsan ve hayvanların karşılaşmaları biraz tuhaf oldu değil mi? Asım’ın sözlerini Aslan Kral’ın duyması hiçte iyi olmadı sanırım. Acaba Aslan Kral onlara ne yapacak? Yalnız, size bir şey söyleyeyim mi? Benim bu insanları gözüm hiç tutmadı. Sanki gizli bir niyetleri varmış gibi. Kim bilir? (Işık söner.)

Yüklə 153,7 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin