Deyimler-Açıqlamalar



Yüklə 0,8 Mb.
səhifə1/16
tarix12.01.2019
ölçüsü0,8 Mb.
#95117
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   16

kullanılır.

Ziyaret e



DEYIMLER

ACHIQLAMALAR
Aba altından değnek göstermek : Sakin, yumuşak görünmekle birlikte karşısındakini gizliden gizliye korkutmak” Sakın onlara aba altından değnek göstermeye kalkma, yoksa kaçırırsın”

Abacı, kebeci, ara yerde sen neci? : "Tamam, ilgililer bu işe karışabilirler, ama sen neci oluyorsun" anlamında kullanılır.

Abayı yakmak : Gönül verip aşık olmak, tutulmak” Türkmen kızına abayı yakalı beri, sazı elinden düşürmez oldu. ”

Abbas yolcu : 1. Yola çıkmaya kesin kararlı” Abbas yolcu! Daha fazla oyalamayın” 2. Ölmek üzere (olan). "Komaya girdi, abbas yolcu mu ne?"

Abesle iştigal etmek : Yersiz, yararsız, boş ve anlamsız şeylerle vakit geçirmek” Şu yaşa geldin, ama abesle iştigal etmekten vazgeçmedin”

Abuk sabuk konuşmak : Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek. "Yeter artık, abuk sabuk konuşmalarına daha fazla dayanamayacağım”

Abur cubur : Yararlı olup olmadığı düşünülmeksizin rast gele yenen, yemek yerini tutmayan yiyecekler” Ne diye çocukların karnını abur cuburla doyuruyorsun?"

Aceleye getirmek (dara getirmek) : 1. Bir işi gerektiği gibi yapmayıp, zaman darlığından yararlanarak birini aldatmak. "Tezgahtar aceleye getirerek gömleğin defolusunu vermiş” 2. Zaman darlığı sebebiyle gereken özeni göstermemek. "Yazın hiç de güzel değil, aceleye getirmişsin”

Acemi çaylak : Toy, tecrübesiz, beceriksiz. "Acemi çaylağa bak hele! Sen mi tamir edeceksin o saati?"

Acı çekmek (duymak) : 1. Ağrı, sızı duymak. "Kazadan sonra çok acı çekti” 2. Üzülmek, üzüntü içinde kalmak” Eşini kaybedeli on yıl oldu ama o hala acı çekiyor”

Acı soğuk : Keskin, hoşa gitmeyen, çok üşütücü soğuk” Acı soğuk insanın iliklerine işliyordu”

Acı söz : İnsanın gönlünü inciten, onuruna dokunan ağır söz” Bu acı sözlerine kim katlanır sanıyorsun?"

Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek) : Bir şeyin verdiği acı, üzüntü benliğinde derin iz bırakmak” Elindeki tek evi de yanıp kül olunca acısı yüreğine işledi”

Acısını çekmek : Yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntüyü yaşamak” Kestiğim o ağacın hala acısını çekiyorum”

Acısını çıkarmak : 1. Acılığını yok etmek” Yağda kavurarak acısını aldı” 2. Önceden uğradığı maddî ve manevî zararı sonradan gidermek. 3. Öç almak” Bir gün bana yaptıklarının acısını senden çıkaracağım”

Aç acına : Aç olarak, hiçbir şey yemeden” Bu iş aç acına yapılmaz”

Aç susuz kalmak : Çok yoksul bir duruma düşmek, fakirlikten yaşayamaz hale gelmek” Afrika kıtasının pek çok insanı aç susuz kalmış durumda”

Açığa çıkarılmak (alınmak) : İşinden çıkarılmak, görevine son verilmek” İşe üç gün geç geldi diye açığa alındı”

Açığa vurmak : Gizli, saklı bir şeyi herkese duyurmak, ortaya çıkarmak” Yıllardır içinde sakladığı sırrı mahkemede açığa vurdu”

Açığı çıkmak : Saklamakla görevli bulunduğu para, eşya veya başka bir şeyin sayım sonucu eksik olduğu anlaşılmak” Kasiyerin salı günü akşamı on bin lira açığı çıktı”

Açığını bulmak : Herhangi bir işteki eksiği, hileyi veya zararı ortaya çıkarmak” Hemen her yazısında bir açığını bulmak mümkün”

Açık alınla : Başarı, şeref, övünç ve dürüstlükle” Hemen her işten açık alınla çıkar onlar”

Açık bono vermek : Bir kimseye sınırsız, istediği gibi davranma yetkisi tanımak.

Açık fikirli : Olayları, gelişmeleri, yenilikleri iyi anlayıp gereği gibi karşılayan; düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen kimse” Bu toplumun açık fikirli insanlara duyduğu ihtiyaç, bugün daha fazladır”

Açık kalpli (yürekli) : Samimî, içi temiz, içi dışı bir olan kimse” Komşumuz kadar açık kalpli bir adam görmedim”

Açık kapı bırakmak : Gerektiğinde bir konuya yeniden dönebilme imkanı bırakmak, kesip atmamak, ileriyi düşünerek ılımlı davranmak” Bu kadar kesin konuşmayalım, açık kapı bırakalım da iyi düşünebilme fırsatları olsun”

Açık konuşmak : Gerçeği sakınmadan, çekinmeden söylemek” Daima açık konuşan insanları severim”

Açık saçık : Göreneğe, terbiyeye aykırı derecede açık (söz, davranış, elbise)” Açık saçık fıkralar anlatmaya utanmıyor musunuz?"

Açık seçik : Çok açık, çok belirgin, ayrıntılarına kadar görülebilen” Daha açık seçik konuş da anlayalım ne demek istediğini”

Açık vermek : 1. Geliri, giderini karşılamamak” Maaşımız yetmeyecek bu ay, galiba açık vereceğiz” 2. Ortaya çıkmaması gereken şeyi farkında olmadan belli etmek” Dikkat et de düşmanlarına açık verme”

Açıkta kalmak (olmak) : 1. İş ve görev bulamamak. 2. Yersiz yurtsuz kalmak. 3. kimilerinin elde ettikleri bir yarardan mahrum olmak” Çoluk çocuk açıkta kaldılar fabrika kapanınca”

Açıktan kazanmak : Ortaya hiçbir emek ve sermaye koymadan gelir elde etmek, para kazanmak” Günümüz insanı açıktan kazanmayı bir kural haline getirdi”

Açlıktan nefesi kokmak : 1. Çok fazla yoksulluk içinde bulunmak” Dün açlıktan nefesim kokuyordu ama bugün çok şükür karnım tok” 2. Uzun zaman bir şey yemediği anlaşılmak.

Açmaza düşmek : İçinden çıkılması oldukça güç bir durumda kalmak. "Beni bu açmazdan ancak çocuklarım kurtarır”

Adam (insan) sarrafı : Tecrübesi sayesinde insanların iyisini kötüsünü çabuk anlayacak duruma gelmiş kimse. "Sen üzülme, baban insan sarrafıdır, onun ne mal olduğunu kolayca anlar”

Adam etmek : 1. Eğitmek, yetiştirmek, belli bir seviyeye getirmek” Sen uğraş, didin, adam et, o da sırt çevirsin sana” 2. Tamir edip kullanılır hale getirmek, bir yeri düzene sokmak” Bu arabayı eninde sonunda adam edeceğim”

Adam evladı : İyi bir ailenin iyi yetiştirilmiş; özü, sözü doğru çocuğu” Bu iyiliği ancak bir adam evladı yapabilirdi”

Adam içine çıkmak : Topluluğa karışmak, eşe dosta gitmek, değerli insanların bulunduğu yerlerde olmak ve onlarla görüşmek” Adam içine çıkmayalı uzun zaman oldu”

Adam olmak : 1. Yetişip büyümek, gelişmek, iş güç sahibi olmak” Umarım o da bir gün adamolur” 2. Onarılıp işe yarar hale gelmek.

Adam sen de (adaaaam!) : Bir işin önemli olmadığını, aldırılmaması gerektiğini anlatmak için söylenir” Adam sen de, o katılmazsa katılmasın, biz birlikte oynarız”

Adam sırasına geçmek (girmek) : Toplumda kendisine daha önce değer verilmezken, artık kendisine önem ve değer verilir olmak” Biliyorum, seni de adam sırasına geçiren paran oldu”

Adama dönmek : Hoşa giden bir duruma gelmek, düzelmek” Kapılar, pencereler boyanınca ev adama döndü”

Adamdan saymak : Değeri olmadığı halde bir kimseye kıymet vermek, saygı duymak. "Seni adamdan saydım diye mi naz yapıyorsun?"

Adı batmak : Adı anılmaz olmak, unutulmak, sözü edilmez olmak. "Hatırlatmayın, adı batsın o adamın!"

Adı çıkmak : Kötü bir şöhret kazanmak” Bir kere adı çıkmış, ne yapsa fayda etmiyor, kimse dinlemiyor onu”

Adı kalmak : Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan, öldükten sonra adı dillerde dolaşır olmak” Birkaç yıl sonra İstanbulda doğal güzelliklerin sadece adı kalacak”

Adı karışmak : İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu, o olaya karıştığı söylenmek” Soygun işine Alinin de adının karıştığı söyleniyor. Doğru mu?"

Adım atmamak : Kesinlikle gitmemek, uğramamak, aramamak. "Bir daha o eve adım atmamaya yeminliyim”

Adını anmamak : Bir şeyden, bir kimseden hiç söz etmemek; unutmuş görünmek” Evi terk eden oğlunun adını anmamakta sonuna kadar kararlı”

Adını koymak : 1. İsim vermek. "Yeni doğan çocuğun adını Ali koydular” 2. Bir şeyin karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak” Önce adını koyalım da ona göre hareket edelim”

Adını vermek : 1. Birinin adını bildirmek. 2. Biri tarafından salık verildiğini gönderildiği kimseye söylemek. "Benim adımı ver ki işlerin çabuk görülsün”

Aforoz etmek : 1. Kilise birliğinden çıkarmak. 2. Birini yakını olmaktan çıkarmak, ilgiyi kesip uzaklaştırmak, ilişkileri tamamen koparmak” Bütün köylü onu aforoz etmekte kararlı”

Ağır aksak : Pek yavaş olarak, düzgün olmayarak” Her zaman işleri ağır aksak yapıyorsunuz”

Ağır basmak : 1. Ağırlığı fazla gelmek. 2. Bir işte etkili olmak, gücü üstün gelmek, istediğini yaptırmak” Politik gücü ağır basınca ihaleyi kazandı”

Ağır başlı : Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, işlerini düşüne taşına yapan kimse” Ağır başlı olmak insana üstün meziyetler kazandırır”

Ağır elli : 1. Oldukça yavaş iş yapan, çabuk yapmayan. 2. Vurduğu zaman çok acıtıp can yakan” Adamın eli amma da ağırmış, ense köküm hala ağrıyor”

Ağır gelmek : 1. Ağrına gitmek, onuruna dokunmak” Haketmediğim şu sözler öylesine ağırgeldi ki bana” 2. yapılması güç gelmek” Bu yaştan sonra inşaat işlerinde çalışmak artık ağır geliyor benim gibi ihtiyara”

Ağır hastalık : Sonu ölümle neticelenebilecek gibi olan tehlikeli hastalık” Ağır hastalık geçirdiği için bir türlü kendini toplayamadı ve zayıf kaldı”

Ağır söz : Kişinin gönlünü inciten, gücüne giden, onuruna dokunan, dayanılması güç söz” Söylediğin ağır sözler çocukları çok incitti”

Ağırdan almak : Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaş davranmak, isteksiz görünmek” Hiç sebep yokken işi ağırdan almanı bir türlü anlamıyorum”

Ağız (söz) birliği etmek : Daha önce bir konuda anlaşarak aynı şeyi yapmak ya da söylemek” Ağız birliği etmeli, hep birlikte savunmalıyız kendimizi”

Ağız aramak (veya yoklamak) : Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak” Ağzını ara bakalım o konuda bir şey biliyor mu?"

Ağız değiştirmek : Daha önce söylediğinin tersini söylemeye başlamak” Babasını görünce korkusundan ağız değiştirdi”

Ağız eğmek : Yalvarmak, hiç de layık olmayan birine yüz suyu dökmek. "Ölürüm de ağız eğmem o adama!"

Ağız kalabalığı : Birbirini tutmayan, gereksiz, konu dışı sözler” Asıl meseleyi ağız kalabalığı ile ört bas edip kaçamazsın!"

Ağız kalabalığına getirmek : Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak, dikkatini dağıtıp aldatmak” Ağız kalabalığına getirip yok pahasına aldı malları”

Ağız kavafı : Karşısındakini ikna etmek için diller döken, çok konuşan, gerekli gereksiz söz söyleyen kimse” İğreniyorum şunun gibi ağız kavafı heriflerden”

Ağız yapmak : Birini aldatma, yanıltma, oyalama amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak” Ne ağız yapıp duruyorsun, gerçeği söylesene!"

Ağız, dil vermemek : 1. Söz söyleyemeyecek kadar hasta olmak. 2. Herhangi bir sebeple hiç konuşmamak, susmak” Kurşuna dizilmeyi göze aldılar ama ağız, dil vermediler”

Ağızda sakız gibi çiğnemek : Bir düşünceyi, bir sözü tekrar edip durmak” Dolap da dolap! Artık ağzında sakız gibi çiğneyip durma şu sözü!"

Ağızdan laf (söz) çekme(çalmak) : Bir kişinin bildiği şeyleri ustalıklı konuşmalarda ona sezdirmeden öğrenmek. "Boşuna uğraşma, ağzından laf çekemezsin onun”

Ağzı (bir karış) açık kalmak : Çok şaşırmak, şaşakalmak. "Onca seneden sonra sevdiği arkadaşını birden karşısından görünce ağzı açık kaldı”

Ağzı açık ayran delisi : Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan, anlamsız bir hayranlıkla seyredip şaşıran” Haydi yürü, ağzı açık ayran delisi gibi ne bakıp duruyorsun vitrine”

Ağzı kalabalık : Çok ve manasız, saçma sapan, tutarsız sözler söyleyen” Ağzı kalabalık insanlara tahammül etmek çok güç bir iş”

Ağzı kulaklarına varmak : Çok sevinmek, sevindiği her halinden belli olmak. "Takdirname eline verilince sevincinden ağzı kulaklarına vardı”

Ağzı laf yapmak : Güzel, inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak” Politikacı mı olacaksın, ağzın laf da yapmalı”

Ağzı sulanmak : İmrenmek” Karpuzları ağzını şapırdatarak yemeye başlayınca benim de ağzım sulandı”

Ağzı süt kokmak : Çok genç, toy ve tecrübesiz olmak” Şu ağzı süt kokan mı yarışacak benimle”

Ağzı var dili yok : 1. Oldukça sessiz, sakin, kendi halinde. 2. Konuşmayıp susan, derdini anlatmayan” Telaşlanma sakın, ağzı var dili yok o çocuğun, seni hiç üzmez”

Ağzına (veya ağzının içine) bakmak : 1. Ne diyeceğini beklemek. 2. Onun sözüne göre hareket etmek” İyi, yemek için de onun ağzına bak bari!"

Ağzına baktırmak : Etkili, güzel konuşarak kendini zevk ile dinletmek, dinleyenleri kendisine hayran etmek” O, ağzına baktırmasını bilen ender hatiplerdendi”

Ağzına bir parmak bal çalmak : Amacına ulaşmak için birini tatlı sözlerle bir süre oyalamak, kandırmak; umut verip ikna ederek işini yaptırmak” Öyle bir insan ki ağzına bir parmak bal çal, sonra her istediğini yaptır”

Ağzına girmek : Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak” Çocuklar, masal anlatan dedenin, neredeyse ağzına gireceklerdi”

Ağzına layık : Bir yiyeceğin tadı anlatılırken kullanılır, çok lezzetli yiyecek anlamında” Haydi durma, uzan, tam ağzına layık bir tatlı!"

Ağzında bakla ıslanmamak : Sır saklamayı becerememek, sırrı hemen açığa vurmak” Ağzında bakla ıslanmayan bu adama nasıl oluyor da açılıyorsun?"

Ağzında gevelemek : Açık olarak söylememek, belirli konuşmamak” Lütfen lafı ağzında geveleme de ne söyleyeceksen söyle, çok işim var”

Ağzından bal akmak : Çok tatlı, hoşa gider biçimde konuşmak” Konuş, konuş hele; ağzından bal akıyor”

Ağzından çıkanı kulağı işitmemek : Sözlerini tartmadan, düşünmeden, öfke içinde, nere varacağını hesaplamadan konuşmak” İyice çıldırmış olmalısın. Çünkü ağzından çıkanı kulağın duymuyor”

Ağzından düşürmemek : Bir kimseden veya bir şeyden her zaman söz etmek” Ölünceye kadar torunu Esmanın adını ağzından düşürmedi”

Ağzından girip burnundan çıkmak : Çeşitli yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek; veya kandırmak” Ağzından girip burnundan çıktı ve ondan para koparmayı başardı”

Ağzından kaçırmak : Söylemek istemediği bir şeyi, boş bulunup söyleyivermek” Dikkatli ol, lafı ağzından kaçırıp da gideceğimiz yeri söyleme”

Ağzından laf almak (çekmek) : Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek” Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın”

Ağzından yel alsın : Olumsuz, kötü şeylerden bahsedenlere karşı "ağzını hayra aç" anlamında söylenir” Bugün kötü şeyler mi bekliyorsun? Ağzından yel alsın, o ne biçim beklenti?"

Ağzını açıp gözünü yummak : Kızgınlık ile sonunu düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söylemek, karşısındakine hakaret etmek” Eve geç gelen kızına ağzını açıp gözünü yumdu”

Ağzını aramak : Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak, istediğini öğrenmek” Şunun ağzını ara da bahçeyi satıp satmayacağını öğren”

Ağzını bıçak açmamak : Kırgınlıktan, üzüntüden ya da herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyecek durumda olmamak” Boşuna uğraşma, evin yanışına öyle üzülmüş ki ağzını bıçak açmıyor”

Ağzını havaya (poyraza) açmak : Umduğunu elde edememek, fırsatı kaçırdıktan sonra boş yere beklemek” Evi o zaman alacaktın, artık geçti, bundan sonra ağzını havaya aç”

Ağzını kapamak : 1. Susmak. 2. Çıkarının elden gideceğini düşünerek birinin konuşmasını önlemek” Ağzını kapatamazsak konuşup bizi elaleme rezil edecek”

Ağzını öpeyim (seveyim) : Sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel, hoş söyledin" anlamında kullanılır.

Ağzının içine bakmak : Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek” Konuşması onları öyle sarmıştı ki ağzının içine bakıyorlardı”

Ağzının kokusunu çekmek : Bir kimsenin dayanılmaz, çekilmez tutum ve davranışlarına katlanmak” Yeter artık, daha fazla senin ağız kokunu çekemem”

Ağzının payını vermek : Sert söz ve davranışlarla karşılık vererek bir kimseyi yaptığına pişman etmek” Demek öyle, ben de senin ağzının payını vermezsem bana da Hasan demesinler!"

Ağzının suyu akmak : Çok beğenip isteyecek duruma gelmek, imrenmek” Vitrindeki kızarmış tavuğu görünce ağzımın suyu aktı”

Ağzının tadı kaçmak : Rahatı kaçmak, huzurunu kaybetmek, bir kimsenin kurulu dirliği, düzenliği bozulmak” Şu vızır vızır işleyen yol burdan geçince ağzımızın tadı kaçtı”

Ağzının tadını bilmek : 1. Güzel yemeklerden anlamak. 2. Bir şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak” Şunlardaki güzelliğe bak, ağzının tadını da biliyorsun hani”

Ağzıyla kuş tutsa... : "Ne kadar çaba gösterse, ne yapsa da" anlamında kullanılır” Ağzıyla kuş da tutsa, artık bu eve adım atamaz”

Ah almak : Birinin bedduasını üstüne çekmek” Zalimliğine devam edersen daha çok kişinin ahını alacaksın”

Ahı çıkmak : Eziyete uğrayan bir kimsenin yaptığı bedduanın etkisini göstermesi.

Ahı tutmak : Zulüm görenin bedduasının yerini bulup gerçekleşmesi” Ahım bir tutarsa dünyanın kaç bucak olduğunu görecek o”

Ahı yerde kalmamak : Yaptığı ilenme (beddua) er geç etkisini göstermek” Şunu iyi bil ki ey zalim, ahım yerde kalmayacak; yüz üstü sürüneceksin”

Ahkam çıkarmak : Kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak” Devletler ancak kuvvetli ordu ile ayakta dururlar diye ahkam çıkardı”

Ahmak ıslatan : İnce ince yağan yağmur, çisenti” Böyle yürümeye devam edersek bu ahmak ıslatan iliklerimize işleyecek”

Ahret kardeşi : Dünya ve ahiret işlerinde birbirlerinden ayrılmayan kimseler; kan bağı olmaksızın manevî olarak kurulan kardeşlik.

Ahrette on parmağı yakasında olmak : Haksızlığa uğrayışını bu dünyada önleyip hakkını alamayanın, öte dünyada (ahrette) kendisine sorumlu olan kimseden davacı olması” Hakkımı vermedin ama ahrette on parmağım yakanda olacaktır”

Ak pak : 1. Tertemiz. 2. Saçı sakalı ağarmış. 3. Alımlı ve beyaz tenli” Ne kadar da ak pak bir çocuk”

Akan sular durmak : Artık itiraz edilebilecek, karşı durulacak bir nokta kalmamak” Siz Mehmet Ağaya gidin, o devreye girdi mi akan sular durur, kolay anlaşırsınız”

Akıl defteri : Hatırlanıp yapılması gereken şeylerin yazıldığı küçük defter, muhtıra defteri, ajanda.

Akıl etmek : Herhangi bir önlem ve çareyi zamanında düşünmek, vaktinde hatırlamak” Sular kesilecekti ama kovaları doldurmayı akıl edemedim”

Akıl hocası : 1. Birine yol gösteren, akıl öğreten kimse. 2. Herkese akıl öğretmeye meraklı kimse” Lütfen akıl hocalığı yapmaya kalkma, biz işimizi senden iyi biliriz”

Akıl karı olmamak : Akıllı, dengeli ve ölçülü bir kişinin yapacağı iş olmamak” Akıl karımı şimdi senin yaptığın bu iş?"

Akıl kutusu (kumkuması) : Çok zeki, akıllı kimse; bilgiç” Akıl kutusu mübarek, her meseleyi çözüyor”

Akıl öğretmek (vermek) : Herhangi bir konuda yol gösterip tavsiyede bulunmak, bilgi vermek” Sana akıl verecek bir adam da mı bulamadın?"

Akıl sır ermemek : Bir işin gizli yönlerini, niteliğini, asıl sebebini anlayamamak” Senin bu işi nasıl berbat ettiğine hala akıl sır erdiremedim”

Akıllara durgunluk vermek : Çok şaşılacak bir şey olmak” Bir görmeliydin o olayı, akıllara durgunluk verecek bir olaydı”

Akıllı uslu : Dengeli, yaramazlık etmeyen, ölçüsüz ve taşkın davranışlarda bulunmayan” Senin çocuk pek akıllı uslu görünüyor”

Akıntıya kürek çekmek : Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir iş uğrunda boşuna çaba sarf etmek” Desene boşuna kürek çekmişiz, olmayacak bu iş”

Akla karayı seçmek : Bir işi başarmak uğrunda çok yorulmak, sonuca kadar çok zahmet çekmek” Seni buluncaya kadar akla karayı seçtim”

Aklı almamak : 1. Akla uygun gelmemek, inanılacak gibi olmamak. 2. Anlamamak” Şu işleri bir türlü aklım almıyor”

Aklı başına gelmek : 1. Zarar gördüğü işlerden uslanıp akıllıca davranmak. 2. Baygınlıktan ayılmak, kendine gelmek” Çabuk koşun, nihayet kendine geliyor!"

Aklı başında olmamak : 1. İyi düşünebilir durumda olmamak. 2. Bayılmak, kendisinden geçmek” Artık aklı başında olmamak onun işine geliyor sanki, böylece sorumluluktan kurtulacak, rahat edecek”

Aklı başından gitmek : 1. Çok korkudan veya çok sevinçten ne yapacağını şaşırmak. 2. Kafası çok yorulmuş olduğundan iyi düşünememek” Annemi öyle evin ortasında baygın görünce aklım başımdan gitti”

Aklı çıkmak : Titizlikle üzerinde durmak, çok korku geçirmek, çok korkmak” Elbisem yırtılacak diye aklı çıkıyor”

Aklı durmak : Şaşırmak, düşünemez bir hale gelmek” Resmi öyle güzel yapmış ki görsen aklın durur”

Aklı karışmak : Ne yapacağını bilememek, bocalamak, şaşırmak” Dur hele, bir düşüneyim, söylediklerin aklımı karıştırdı”

Aklı kesmek : Bir şeyin olabileceğine, bir şeyi yapabileceğine inanmak” Seninle bu işi başarabileceğime pek de aklım kesmiyor”

Aklına (aklını) takmak : Bir şeyi devamlı olarak düşünmek, bir fikre sürekli olarak zihninde yer vermek ve zihni onunla meşgul etmek” Onu niçin kırdım, aklıma takıldı düşünüp duruyorum”

Aklına düşmek : 1. Hatırlamak. 2. Kafasında bir düşünce doğmak” Aklına düşen her şeyi yapmak zorunda mısın?"

Aklına esmek : Daha önce düşünmemiş olduğu şeyi birden yapmaya karar vermek” Birden aklına esti, kalkıp sahile indi”

Aklına gelen başına gelmek : Olmasından korktuğu şeyin zarar verici etkisine uğramak” Aklıma gelen başıma geldi, evi su bastı”

Aklına gelmek : 1. Hatırlamak. 2. Bir şeyi yapmayı düşünmek, tasarlamak” Aklıma geldi, kalkıp babama gittim”

Aklına koymak : 1. Bir şeyi yapmaya kesin olarak karar vermek” Bu sene takıntısız sınıfımı geçmeyi aklıma koydum” 2. Bir fikri başkasına aşılamak.

Aklına yer etmek : Uygun bulduğu bir düşünce kafasına yerleşmek” Onun sana söyledikleri aklına yer eder inşallah”

Aklından zoru olmak : Tutarsız, dengesiz, ölçüsüz, delice davranışlarda bulunmak” Bırak o bıçağı, aklından zorun mu var senin?"

Aklını (bir şeyle) bozmak : 1. Sapıtmak, delirmek. 2. Yalnızca ilgilendiği, üzerine düştüğü şeyle uğraşıp durmak, başka hiçbir mesele düşünmemek” Bizim çocuk sinema ile aklını bozdu”

Aklını almak : Çekiciliği, güzelliği ile büyülemek, etkisi altına almak” Kızın bir bakışı, aklını başından almaya yetti”

Aklını başına almak (toplamak, devşirmek) : Mantıksız, ölçüsüz davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak akıllıca bir yola girmek” Aklını başına al, yoksa bu içki seni götürecek”

Aklını başından almak : Çok şaşırtmak, düşünemeyecek duruma getirmek” Gördüğü ev aklını başından aldı”

Aklını çalmak (çelmek) : 1. Kararından, niyetinden vazgeçirip başka bir yola sokmak. 2. Baştan çıkarmak, ayartmak” Aklını çelip onu evlenmeye razı et”

Aklını peynir ekmekle yemek : Akılsızca, şaşkınca, delice işler yapmak” Misafirliğe böyle gidilir mi? Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?"

Akşama sabaha : Neredeyse, pek yakında, kısa bir süre içinde” Konuklar akşama sabaha burada olurlar, sakın bir yere kaybolma!"

Akşamdan kavur, sabaha savur : Kazandığını günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır.

Akşamı iple çekmek : Gecenin olmasını sabırsızlıkla beklemek” Ne güzel bir ziyaret olacak. Akşamı iple çekiyorum”

Al aşağı etmek : Birini bulunduğu yerden, mevkiden indirmek” Ya, gördün mü, demek ki el oğlu adamı al aşağı ediyormuş bir çırpıda!"

Al birini vur birine (ötekine) : Hepsi aynı, bir ayarda, hiçbiri işe yaramaz” Onlardan söz etme bana. Al birini vur birine”

Al gülüm ver gülüm : 1. Karşılıklı sevgi gösterisi. 2. Çokluk uygun olmayan işlerde birbirinin çıkarını kollamak.

Al takke ver külah : 1. Bir mesele üzerinde uzun çekişmelerden sonra. 2. Senli benli, samimî dostluğu sürdürerek” Al takke ver külah yıllarca yaptık bu işi”

Alacağı olsun : "Günün birinde ondan öcümü alırım" anlamında göz korkutmak için söylenir.

Alacağına şahin, vereceğine karga : Alırken bütün gücünü kullanan ve kolaylık gösteren, kimsede parasını bırakmayan; verirken ise bin bir güçlük çıkaran, vereceğini geciktirmek için elinden geleni yapan kimse için kullanılır” Ne adamsın be! Alacağına şahin, vereceğine karga! Yazıklar olsun!"

Alçak gönüllü olmak : Gurur ve kibre kapılmayıp kendini olduğundan daha aşağı düzeyde sayma, başkalarından yüksek görmeme durumu” İnsanı insan yapan vasıflardan biri de alçak gönüllü olmaktır”

Alı al, moru mor : Telaş veya yorgunluktan yüzü kıpkırmızı kesilmiş (olarak)” Uçağı kalkmak üzere olan babama alı al, moru mor bir şekilde yetişebildim”

Ali Cengiz oyunu : "Kurnazca, haince aklı durduracak iş yapmak" anlamında kullanılır” Bana bir Ali Cengiz oyunu oynadılar ki sormayın gitsin”

Ali kıran baş kesen : Çok zorba, kaba kuvvetle hakimiyet kuran” Mehmet, sınıfın Ali kıran baş kesini olmuştu”

Alinin külahını Veliye, Velinin külahını Aliye giydirmek : Kendi sermayesi olmadığı halde, birinden aldığını ötekine, ötekinden aldığını bir başkasına vererek işini yürütmek.


Yüklə 0,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin