Demokrat Partinin Başında, Güzel Bir insan
Halk Parti ile Demokrat Parti Farkı
Güzel yerlere güzel insanlar yakışır. Yahya Kemal Beyatlı’nın çok sevdiğim bir şiiri var. “İyi İnsanlar İyi Atlara Binip Gittiler.” diyor. Yine bir şiirde şair diyor ki. “ Kimler yok ki orada, evliyalar, ulamalar, padişahlar, devlet adamları, yakımızdaki en sevdiklerimizden nice insanları, nice gönül dostları ve tabiî ki başta bütün insanlığın sevgilisi, önderi, Allah’ın elçisi, peygamberi, peygamberimiz Hz Muhammed (S.A.S). Hepsi ölüp, içimizden sıyrılıp oraya, yani ebedi aleme gittiler. Ne kadar doğru bir şiir sözü değil mi. İyi insanlar iyi atlara binip gittiler. Sanki biz dünyada kötülerle baş başa kaldık. Sanki bizim dünya sürgünümüz uzadıkça uzadı. Sanki iyiler gitmese de, şu kötüler; insanlığın, insanların, devletlerin başına bela olanlar, ergenekoncular, cuntacılar, Ergenekon’un, mafyanın, çetecilerin ve bir cümle kötüler ve kötülerin avukatlığı yapanlar gitseler olmaz mı. Sanki iyilerin hepsi oraya gittiler de biz de kötülerle burada baş başa kaldık hissine kapılıyor insan ister istemez.
İyi bir insan görelimde ferahlayalım diye bakar, bekler olduk. Karanlık 28 Şubat sürecinde bir adam, bir cesur yürek vardı gönüllerimize su serpen. Adı tanksavar hasana çıkmıştı. Diğer bir adı da adı ile müsemma güzel insan, Hasan Celal Güzel’di. Mert, dürüst, cesur, sözünü esirgemeyen, hainlerin ve cuntacıların hazzetmediği bir adam. Daha neler neler, ne adamlar var hepsinden Allah razı olsun. Geçen televizyon seyrediyorum, Ülke TV, Turgay Güler’in “Sıra Dışı” programına Hasan Celal Güzel konuk olmuş. Eskilerden anlatıyorlar. Bir ara söz Namık Kemal Zeybeğe geldi. Malum ikisi de rahmetli Özal’ın yakın arkadaşı dostu ve bakanıydılar. Turgay Güler daha yeni, son kongrede Demokrat Partinin başına gelen Namık Kemal Zeybeği sordu. Nasıl bir adam dedi. Güzel insan Hasan Celal Güzel de dedi ki, yakinen tanıdığım bir dostum, arkadaşımdır. Milliyetçi, mukaddesatçı, demokrat, cesur ve dürüst bir arkadaştır dedi.
Evet, yeryüzünde insanlar da insanların şahitleridirler, kıyamette de aynısı olacak. Orada da insanlar, insanlara şahitlik edecekler, referans olacaklar.
Namık Kemal Zeybeği 1987 yılından beri tanırım ve takip ederim. Turgut Özal kabinesinde Kültür bakanıydı. MHP kökenli, mükemmel bir hitabeti olan, mili ve manevi değerlere bağlı, Türk cumhuriyetlerini ve dünyayı iyi bilen, tanıyan bir adam.
İki hafta sonra aynı programda bu sefer Namık Kemal Zeybek konuk olmuş. Turgay Güler programında konuğu Namık Kemal Zeybeğe bir soru sordu. Sayın Zeybek, Kemal Kılıçtaroğlu ile sizin aranızdaki fark nedir dedi. Hani siz de benim adım Namık, ben bulurum, ederim diyor musunuz diye sordu. Tuzak bir soruydu bu, ne cevap vereceğini hepimiz merak ederken, mükemmel bir cevap verdi Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek den. Dedi ki; Kemal Kılıçtaroğlu, bu güne kadar bu ülke için herhangi bir “icraat yaptığı” bilinmeyen, görülmeyen, duyulmayan bir partinin genel başkanı, ben de bu ülke için “icraat yapmadığı” görülmemiş, duyulmamış olan bir partinin genel başkanıyım dedi. Aramızdaki fark bu dedi. Mükemmel bir tespit, noktasından virgülüne kadar katılıyorum bu söze. Gerçekten ülkemizde bir efsane olan Demokrat partinin başına gelebilecek en iyi arkadaşlardan biriydi Namık Kemal Zeybek, o da oldu ve geldi. Demokrat parti, bizzat parti başkanı olarak, CHP ye oy verdiğini söyleyenlerin elinden çıkmalıydı. Tabiî ki, bundan önceki Süleyman Soylu’yu da unutmamak lazım. Seçimler öncesi Gönen’e gelmişti ve akşamüzeri otobüsün üzerinden yaklaşık bin kişilik bir topluluğa hitap etmişti. Kendisini hiç tanımıyordum ve ilk defa dinliyordum. Konuşmalarını dikkatlice dinledikçe, dedim ki kendi kendime bu da güzel bir insana benziyor dedim. Sonra başkalarına da sordum bu adam kim, nasıl biri diye, hepside iyi birsine benziyor dedi. Ve sonradan gerçekten dürüst, kaliteli, vizyonu olan birisi olduğu çıktı ortaya. Turgay Güler’in programında, Hasan Celal Güzel’e, Namık kemal Zeybek ile birlikte Süleyman Soylu da soruldu. Güzel, onun için de çok güzel şeyler söyledi. İnşallah diyorum, iyi insanların tamamı iyi atlara binip gitmemişlerdir. Demokrat parti tarihindeki şanına yakışır yerini yine alacaktır. Süleyman Soylu ile Namık Kemal Zeybeğin aynı kadroda, aynı ekip de birlikte olmalarını, takım oyunu oynamalarını ne kadar isterim. İnşallah o da olur. Demokrat Parti, Adalet Parti, Anavatan partisi Demirellerden, Cindoruk’lardan, Mesut Yılmaz’lardan çook çekti. Bu üç partideki özlenen ruhu şu andaki Ak Parti topluma yansıtmaya çalışıyor. Gerçekten Recep Tayyib Erdoğan’ın, Demokrat Partinin Menderesinden, Anavatan Partisinin Özalın’dan, Refah Partisinin Erbakan’ından çok şeyler aldığını ve topluma yansıttığını hissediyorum.
Ha şunu da söylemek isterim, bu topluma tabiî ki CHP de, MHP de lazım, herkesin mutlaka bir hizmeti vardır. Bizim şer bildiğimiz şey hakkımızda hayır olabilir. Bu topluma bina, konferans salonu, kampus, mahalle, sokak basan İşçi Partisi ile DTP gençliği de lazım. Ergenekoncular da lazım. Onlar olmasa diğerlerinin kıymeti nasıl anlaşılacak.
İşte Erbakan hoca rabbinin huzuruna gitti. Yıldızlar da kayıp gider durmaz yerinde, iyi insanlar iyi atlara böylece binip giderlerken, dua edelim de iyi insanların hepsi gitmesin, bir kısmı kalsın, yenileri çıksın, çoğalsın, fırsat verilsin.
Eskiden her şehirde akil insanlar bulunurdu, kendilerine danışılırdı. Eskiden partilerin gençlik kolları, ve kadın kolları, teşkilatları olurdu. Filanca kişi, filanca partinin gençlik kollarında yetişmiş, gelmiş derdik. Şimdi bu partilerin yerlerini menfaat ve çıkar kolları, fraksiyonları almış. Daha yeni şahit olduğum bir olayı anlatayım. Genç birisi, İktidar partisi Gönen teşkilatının yeni üyesi olmuş. Sohbet ediyoruz, adam gaza geldi veyahut ben gaza getirdim rahat rahat konuşuyor. Adam diyor ki ne partisi kardeşim diyor, bana ne diyor üyelikten falan. İşsizim, ne olur olmaz, iktidar partisine iyi gözükmek lazım diye gidip üye oldum, gelip gittim, her toplantısına katıldım, verilen görevleri yaptım, biraz koşturdum bir yere şimdilik kapağı attık. Yarın kim iktidar olursa, hangi partide ışık görürsem çıkar ona geçerim ne olacak, alt tarafı basit bir form doldurmak diyor. İşte geldiğimiz nokta bu. Günümüzdeki insan prototipi bu işte. Dönek, çıkarcı, menfaatçi, karaktersiz, amacı ve gayesi olmayan, ikiyüzlü ne derseniz deyin. Partilerin gençlik teşkilatlarında yetişmiş adamlar belediye başkanlığında da diğer görevlerde de çok başarılı oluyorlar. Merdivenleri ağır ağır, basamak basamak çıkacaksın. Hani bir şiir var, ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden diye. Teşkilatçı insanlar böyle her yerde başarılı oluyorlar. Başbakanımıza bakınız, MSP nin Gençlik kollarından geliyor, il başkanlığı yapmış, belediye başkanlığı yapmış. Tırmalaya tırmalaya, hazmede hazmede, mücadele ede ede, hak ederek gelmiş.
Valla ben açıkça söyleyeyim, İHL mezunuyum, MTTB den geliyorum, İslam milliyetçisi ve mukaddesatçı, aynı zamanda liberal düşünceli bir insan olarak ve hiçbir partiye, lidere ve şeyhe de kendimi kiralamamış olarak güzel insanların hepsini seviyorum. Adnan Menderesi seviyorum, Turgut Özal’ı, Necmettin Erbakan’ı, Recep Tayip Erdoğan’ı, Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Namık Kemal Zeybek’i, Hasan Celal Güzel’i, Şevki Yılmaz’ı, Fetullah Gülen hoca efendiyi, Gönenli Mehmet Efendiyi, Mahmut Bayram hocayı, Ömer Seyfeddin’i vel hasıl sevilecek insanların hepsini seviyorum. Sevdiğimi Allah hakkı için sevmeye, sevmediğimi de Allah hakkı için sevmemeye gayret ediyorum. Çünkü kıyamet gününde kiminle olmayı arzu edersem onları sevmeye çalışıyorum. Zaten Allah herkese sevilmeyi nasip etmez, tabiî ki herkese de sevmeyi, sevebilmeyi nasip etmez.
Allah hepimize Allah’ın sevdiği bir kişi olmayı, insanlar tarafından sevilen bir kişi olmayı, sevilmesi gerekenleri sevmeyi, nefret edilmesi gerekenlerden de nefret etmeyi bilen ve başarabilen bir kişi olmayı nasip etin.
Vekilimizi Arıyormuşuz…
Nerede aranır, nasıl bulunur, nitelikleri neler olmalıdır.
Malum, seçimler ve sandık iyice yaklaştı, kapıya dayandı. Yeni dönem için milletvekili seçimleri yapılacak. Aday adayları konuşulmaya ve adaylık kulisleri yapılmaya başlandı.
Bana da soruyorlar, ne düşünüyorsun, kim olabilir veya olmalı, konuşulanların şansları nedir diye. Tabiî ki bana soranlar, sıradan benim gibi basit vatandaşlar. Yani öyle değerli, yetkili, ilgili, görevli, kendine bu işlerle ilgili araştırma ve çalışma yapma görevi verilmiş kişiler değiller. O tür kişileri göremediğim gibi, fikirlerini, ne düşündüklerini, ne planlarının olduğunu da bilemiyorum tabiî ki.
Kapalı kapılar ardında bir şeyler planlanıyordur, bir bildikleri vardır, Gönen adına birileri, bizden daha iyi şeyler düşünüyordur diye tahmin ediyorum. Niye böyle düşünüyorsun diye soranlara şunu söyleyebilirim. Önceden biz bu filmleri defalarca izledik. Eski izlediğimiz filmlere geri gitmek için hafızamızı toparlarsak çok şeyler hatırlarız.
Mesela ben bir tanesini hatırlatayım. 2004 belediye seçimlerinde ne olmuştu. İktidar partisinin 5-6 tane aday adayı oldu. Bu insanlar adaylık için para yatırdılar, haftalarca, aylarca işlerini güçlerini bırakıp koşturdular, ümitlerini, duygularını, heyecanlarını, enerjilerini, psikolojilerini bu işe odakladılar. En sona doğru gelindiğinde, dört kişi de Ankara’ya mülakata gitti. Mülakat sonrası iyi sınav verenlerden iki arkadaşın isimleri zirve yapmıştı, ikisinden biri mutlaka aday olacaktı. Yani iki kişinin % 50 şansları vardı, hatta birinin şansı % 90 a bile çıkmıştı. Kesinleşti kesinleşecek, bitti bitecek ti ki...
Sonra ne oldu, okus bokus üç ondokuz bir yirmi dokuz yapılıp, tombaladan tavşan çıkarılmadı mı. Kimsenin aklında, zihninde, gündeminde olmayan, bir ismi, adı sanı hiç geçmemiş olan bir aday, konuşulmadan, tartışılmadan, araştırılmadan, istişare yapılmadan, halka dahi sorulmadan şak diye ortaya çıkarılmadı mı.
Malum eskiyi hatırlarsak o günlerde, şu anda iki yıldır yurt dışında yabancı dil mastırı yapan çok değerli biri ile, yine şu anda çok önemli bir iş adamı olan biri ne kadar çok çalışmışlardı, vatan, millet, sakarya için değil mi. Halkımız onlara çok minnettar, hayır ve dua ile anıyorlardır şimdi olları değil mi !.
O insanların hiç mi gururu, onuru yok. İnsanların gururlarıyla kim oynayabilir. Ama oynayan oynuyor. Siyaset entrikalar sistemi yapılmamalı değil mi. İnsanları siyasetten soğutmanın ne anlamı var. Ama ben soğumadım. Çünkü siyaset İslam’da vardır. Siyasetin gerçek anlamdaki sözlük tabiri de şudur. Bilmeyenler öğrenmeli. Aynen yazıyorum. İnanmayan varsa benim Gönen’in şehir ve köylerindeki tüm camilerinde ve kütüphanelerde mevcut olan “İmam Hatip Rehberi” isimli kitabımın 280 inci sayfasında var. Zamanında önemli sözcükleri de eklemiştim kitabıma. Ayrıca bu kitap Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın Kurlundan da onaylı bir eserdir. Kitaba bakarak aynısını buraya yazıyorum.
Siyaset: “Yaratıcı tarafından insanlara vaaz olunan bir dinin tüm kurallarının, idareci tarafından, idare edilenler üzerinde, en mükemmel bir şekilde uygulanıp tatbik edilmesi sanatına siyaset, bunu başarılı bir şekilde uygulayana da siyasetçi denir. Dünyanın en büyük siyasetçisi ( idarecisi) Hz Muhammed (S.A.V) dir.” Yani siyaset bir peygamber sanatıdır, mesleğidir. İslam la demokrasi çelişmez, birleşir. Zaten orta doğudaki diktatörlerin şeriat adına uyguladığı kurallar ve uygulamalardan çok çekti bu ümmet. Kimileri demokrasiyi kendi menfaatine göre algılar ve uygular, kimileri de şeriatı kendi menfaati ve çıkarları doğrultusunda algılar ve uygular ve tabiî ki kullanır. Bu türden, siyaseti kötü yapanlar, kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kullananlara bakarak siyasetten soğumak olmaz.. O gün hokus bokus yapanlar, bu gün tenha ve karanlık sokaklarda, millettin bağrından atıl bir şekilde ancak yürüyebiliyorlar. Doğal tasfiye, Allahın adaleti, etme bulma dünyası işte ne diyelim. Her zaman söylediğim ve çok tuttuğum bir söz var. Koltuktan düş, kanepeden düş, makamdan düş, minareden düş, daldan düş, nereden düşersen düş, ama asla gönüllerden düşme. Gönüllerden düşmek düşmelerin en berbatı oluyor. Dünyan da, ahiretin de kararıyor. Sokağa çıktığında insanlar senden yüz çeviriyorlarsa, seni gördüklerinde eski kötülüklerini hatırlıyorlarsa var valine.
Gönen vekilini arıyormuş. Bu gün isimleri konuşulanlar veya isimlerinin konuşulmasını sağlayanlar dikkatli olmalılar. Milletvekilliği de öyle ucuz bir şey olmamalı bence. Aç tavuk kendini mısır ambarında görmemeli. Bir de benden daha iyi vekil olur diye ortaya çıkanlar, kendi propagandasını ve reklâmını yapanlara da çok dikkat etmeliyiz. Eğer gerçekten sen iyi isen, sen çıkma ortaya, seni bulsunlar, çağırsınlar, konuşsunlar, ayağına teklife gelsinler, yalvarsınlar. Övündüğümüz, gururlandığımız Osmanlıda böyle değilmiy di. Padişah bir kişiye valilik teklif ediyor, o kişi de diyor ki benden daha ehil olan şu kişi var, ona gidelim, ben bu göreve hazır ve layık değilim diyor. Şimdi öylemi, ben her şeye layığım deyip ortaya çıkanlara ne demeli. Nereden nereye. Ama iyi bir başbakanımız var, böyle ortaya çıkanlara, birilerinin pazara çıkardığı kişilere prim vermeyecek kadar deneyimli. Yanlış hesap Bağdattan da, başbakandan da döner.
Önceki dönemde öyle olmadı mı? Gönen’den birisi kendi kendine aday olup, kendi kendine listelerde öne çıkıp, kendini Ankara’ya yamamaya kalkmadı mı. Sonra ne oldu. Allahın dediği oldu. Doğal tasfiye. Senin etin ne budun ne diye sorarlar adama. Meşhur atasözü var. Herkes ayağını yorganına göre uzatmalı.
Vekil olacak kişi halkın içinde, halk ile, kol kola, yan yana, gönül gönüle omuz omuza olmalı. Halka selam vermeyeceksin, siyah camlı arabayla, siyah gözlükle dolaşacaksın, sırça köşklerde oturacaksın, hiç bir sivil toplum kuruluşunda yerin yurdun yardımın olmayacak, kendi işlerinden başka bir marifetin olmayacak, Gönen’den başka bir yere ancak 3 günlüğüne gideceksin sonra …..
Vekil olacak kişide ben şu özellikleri ararım. Eğitimi ne, nerelerde çalışmış, hangi işleri başarmış, eserleri ne, Türkiye’nin kaç ilinde, nerelerde görev yapmış, gezmiş, dolaşmış kaç ülkeye gitmiş. Başardığı ve halkın hafızasında yer eden eserleri, projeleri neler. Toplam kaç kişiyi tanıyordur veya bulunduğu şehir, ülke ve dünya genelinde kendisini tanıyan kaç kişi vardır, bin kişimi, on bin mi, yüz bin mi kaç kişi. Hitabeti, insanlarla sıcak iletişim ve diyalogu nasıl, iş bitiriciliği nedir. Toplumda sevilen yönlerimi, sevilmeyen yönlerimi baskın. Bu güne kadar en fazla kendi çıkarları için mi, kamu çıkarları için mi emek göstermiş, başarılı olmuş. Milli ve manevi değerlerimizle barışık mı, kavgalımı yoksa münafıkça bir tavrımı var. Tabiî ki özellikleri daha da arttırabiliriz.
Vekilimizi, Biga’dan, Bandırmadan, çevre ilçelerden, Silivri’den, yurt dışından yabancı dil eğitimi de almışlardan ararsak çook ararız.
Adamlara baksanıza, “ ses kaydında “ önce liderleri toparlayalım, yangını kaynağından halledelim” başka bir ses kaydında da “ tepelemek var acımak yok, sorarlarsa adam ihtilal yapmayı düşünüyor dersin” diyen kanlı bir darbe planlayan ve cezaevinde olan cuntacılara rozet takıp vekillik teklif ediyorlar. İnanın duyduklarıma inanamıyorum. Bu partiler sanki seçimlere giderken eceli gelmiş gibi bir harekete giriyorlar, seçimlere giderken kamikaze dalışı yapıyorlar. Sonrada Ak Partinin oyları niye yüzde ellilere tırmanıyor diye merak ediyorlar. Onlara soruyorum, niye merak ediyorsunuz, hepiniz adeta Ak Partinin tek başına, hem de ezici bir çoğunlukla iktidara gelmesi için Ak Partililerden daha fazla çaba gösteriyorsunuz. Siz böyle yaptıkça, akıllı, sağduyulu ve demokrasi yanlısı bu millet kime gidecek, belli değil mi adres. Valla ben çok açık fikirliyim, kızan kızar, darılan darılır, şu anda R. T Erdoğan’ dan başka alternatif bir lider göremiyorum. Keşke görebilseydim, bir tane görmüştüm onu da sanırım bu hainler suikastla helikopterini düşürdüler.
Ama ümitliyim, Allah hiçbir zaman yanlış kişileri iktidara getirmez, gelseler de orada fazla tutmaz. Allah Müslümanlar aleyhine kimseye bir zafer nasip etmez. Görüyorsunuz Ortadoğu da iş birlikçi diktatör hainler birer birer fare deliklerine gönderiliyorlar. Az bir saltanattan sonra ebedi bir zillete nasılda mahkûm oluverdiler. Onların sonları böğüre böğüre ölmektir. Allah, halk ve insanlık düşmanlarının sonları hep aynı olacaktır.
Yine yazı konumuza dönmek gerekirse şöyle diyebilirim. Halk aslında kimin vekil olacağını biliyor da, halka soran yok. Kim vekil olabilir, vekilliğe layıktır o kişiler var ama onlara uğrayan yok. Ben biliyorum ama bana soran yok. Ne mücevherler var, ne insanları tanıdım. Hepsi Gönenli, ama hepsi, Gönen dışında yaşıyor. Ne demişler atalarımız, alçak yer yiğidi hor görür. Yiğitler Gönen’de barındırılmaz, barınamazlar. İki ay önce bir konuğum geldi GönTAM’a, orduda görevli üst düzey bir subay. Gönen’li, bilgi, vizyon, enerji, heyecan, sosyal- kültürel yön süper. Şaşırdım kaldım, nerede yetişmiş bu adam dedim, hayretler içinde kendime sordum, bu adamları değerlendiren olur mu, hizmet fırsatı veren olur mu, seni biz şurada görmek istiyoruz diyen olur mu. Olmaz dedim, dürüst, ilkeli, ahlaklı, halkla barışık, halkın içinde olan, hizmet sevdasıyla yanıp tutuşan insanlar, kuytuda kalmaya mahkûmlar bu ülkede dedim. Adam Gönen’e, annesini ziyarete gelmiş, gelmişken bir de belediyeye uğrayayım yetkililerle tanışayım demiş. Demiş demesine ama randevu alamamış, tanışma hevesi kursağında kalmış. Böyle onlarca kişiyle tanıştım, dertleştik. Kapımız ve gönlümüz Allaha şükür herkese açık. Kimseye ne randevu veriyorum, nede alıyorum. Bu gün randevu vermeyenler, verdikleri randevuyu yerine getirmeyenler unutmasın ki bir gün gelecek, çok bol vakitleri olmasına rağmen, randevu isteyen bir tek kişi bile olmayacak.
İnşallah vekilimizi buluruz. Devam edelim bakalım aramaya. Gönen’den gerçekten yukarıda saydığım bütün kriterlere uygun birisi çıkarsa, hangi partiden olursa olsun vallahi önce ben destek veririm. Parti, purtu ayrımı yapmam. Kriterlere uygun birisi de, cuntacıları liste başına yerleştiren partilere de herhalde itibar etmez.
İnşallah hakkımızda hey şey hayırlı olur. Gönen’den hayırlı birisi çıkarda yine hayırlı işler yaparak ilçemize, memleketimize, insanımıza hizmetler sunar.
Hanımlar Konferansta, Beyler Kahvede
Hayra ve İlme Hizmet Vakfını Termik Ederim
Gönen’de hanımlarımız Gönen’in gururu olmaya devam ediyor. Perşembe akşamı yatsı namazından sonra sinema salonunda “Namazla Diriliş” adlı konferansta salon doldu taştı.
Üçyüz kişilik salonda altı yüz kişi nasıl konferans izlermiş herkes şahit oldu. Ben oturmaya yer bulamadığım gibi fotoğraf çekmeye de fırsat bulamadım. Adeta mahşer günü gibi bir kalabalıktı.
Namaz Gönüllüleri Platformunun yaptığı konferansın Gönen’deki ev sahibi hiç şüphesiz yine Gönen Hayra ve İlme Hizmet Vakfı idi. Gerçekten Hayra ve İlme Hizmet eden bir vakıf. Adı ve hizmetleri ile müsemma bir kuruluş. Yirmi yıla yakındır ilçemizde hizmet veriyor. Partiler, cemaatler, görüşler, inançlar, kuruluşlar ve tabiî ki siyaset üstü bir kuruluş. Tam bir Osmanlı kuruluşu. Koltuk, kanepe, makam, menfaat mücadelesinin yerine hizmet etme ve sevap kazanma mücadelesi var. Herkes bu kuruluşu örnek almalı bence. Vakti ve maddiyatı bulunduğu halde hiçbir derneğe, vakfa üye olmayanlar, bir kuruş, zerre kadar bir desteği, ilgisi ve alakası bulunmayanlar bence kendinden ve insanlığından utanmalı. Ben insan mıyım acaba diye kendini sorgulamalı.
Konferansı ayakta izleme imkânım oldu. İnanın salonun üçte ikisini hanımlarımız oluşturmuşlar. Hani konferans salonlarında bir prensip olur, hanımlar için de yer ayrılmıştır derler ya. Burada tam tersi olmuş. Erkekler için de yer ayrılmış. Ayrılmış ayrılmasına ya, kendilerine ayrılan yeri kahveden, okey masasının başından gelip te dolduramamışlar bile.
Konferans salonunu şöyle bir izledim, başı açık başı kapalı her kesimden ve yaş gurubundan hanımlarımız inanın bilgiye, ilme susamışlar. Doldurmuşlar salonu hınca hınç. Çoğu da ayakta ve merdivenler üzerinde, hiç konuşmacıyı göremeden sadece sesini duyarak izliyorlar. Zaman zaman gözyaşlarının sel olup aktığını ve büyük bir inanç atmosferinin içinde kendilerini bulduklarını gözlemledim.
Gerçektende hanımlarımız Gönen’li Mehmet Efendi diyarına daha fazla yakışıyorlar, Mehmet efendinin memleketini daha iyi temsil ediyorlar.
Mahalleden hanımlar birleşerek akın akın salona konferansa gelirlerken, eşlerinin de onları konferansa bırakıp kahveye gittiklerini gördüm. Çok üzücü bir nasipsizlik. Senin ayağına kadar bir ilim, bilim fırsatı gelmiş onu tepiyorsun. Fırsatları değerlendiremiyorsun. Kahve ve okey masası kaçıyor mu be adam. İnanın ilçemizde bir program olup ta gidemedim mi içimde bir burukluk, eksiklik, huzursuzluk oluyor. Acaba kaçırdığım bir fırsat mı oldu. Herkes fırsattan istifa de etti de, bir ben mi edemedim diye düşünüyorum.
Bu şunun gibi bir şey dir. Çarşıda, bir salonda, insanları toplamışlar, gelenlere ikişer yüz TL para vermişler. Siz de gidememişsiniz ve iki yüz TL den olmuşsunuz. Veyahut da şöyle de düşünebiliriz. Belediye hoparlörü bir haftadır bu konferansın anonsunu yaptı. Belediye hoperlerinden denilseydi ki, Perşembe günü akşamı saat 20.00 da Sinema salonunda Maliye bakanlığından gelen bir ekip herkese 100 er TL para dağıtacak diye anons edilseydi ne olurdu. Herhalde salon 300 kişiyle ancak mı dolardı, yoksa yer kapmak için Perşembe günü güneş doğmadan sabahın altısında salonun önünde kuyruklar mı oluşurdu. Kahvelerde okey oynayan adam mı kalırdı. Görüyoruz Sosyal yardımlaşma Vakfının önündeki kuyrukları da oradan tahmin ediyoruz. Mesela o kuyrukta olan insanlardan, Perşembe günkü konferansta kimse gözüme çarpmadı.
Bir diğer husus halkın hınca hınç doldurduğu, gönüllerin coştuğu, büyük buluşmaların yaşandığı önemli programlarda ne hikmetse ilçemizin yerel basından kimseleri göremiyoruz, görmekte zorlanıyoruz veyahut çok az ve kısa süreli görebiliyoruz.
Mesela en son Mehmet Efendi camisinde yapılan anma programında Pazar günü caminin içinin dışının dolup taştığı programda Gönen’deki basından kimseyi göremedim. Vakıf yetkilerinden birisi, gelip sordu, hani basından kimse yok mu dedi. Ben de dedim ki çağırmadınız mı dedim. Hepsini tek tek aradık dedi: Meğer bey efendiler özel davetiye bekliyorlarmış. Bir yerde haber olacaksa, gazeteci haber yerine davet edilecekmiş. Böyle bir şey varsa onu ben bilmiyorum. Ben şahsen gazeteci değilim, basın da değilim. Müstakil, bağımsız, bağlantısız araştırmacı yazar ve gözlemciyim. Davet edilen her yere gidiyorum, bazen de davet edilmeyen yerlere de gidilir. Adam unutmuştur, genele bir davet söz konusu ise duyan ve vakti olan gider.
Mesela geçen Ticaret odasının ödül töreni vardı, Gönen’deki bütün basının tamamı oradaydı. Bir odanın kongresinde bütün basın orada, zengin birinin cenazesinde bütün basın orada. Ben istiyorum ki basın halkın bütün katmanlarına ve inançlarına eşit mesafede olsun ve değer versin. 50 kişinin katıldığı oda kongresini haber yapmaya geliyorsa, 300 kişilik bir salonu 600 kişinin doldurduğu bir konferansa da katılsın haber yapsın.
Belediye başkanımızda konferansa en son gelenlerden oldu. Tabii biz yer bulamadık, dışarıda kaldık, ona yer verdiler, oturup izledi. Halkın katıldığı ve büyük ilgi gösterdiği birçok önemli toplantı ve etkinliklerde de başkanımızı, kaymakamımızı, diğer idari birim amirleri ile oda başkanlarını ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerini de görememekteyiz. Bu makamlar, halk adına düzenlenen, siyasi ve ticari olmayan, Türkiye vatandaşı olan kişi ve kurumların düzenlediği ve katıldığı toplantı ve etkinliklerde niye olmuyorlar anlayamıyorum. Başbakanımız daha yeni konuştu. Halkın içine girin, gerekirse çizmelerinizi giyin ekibe dahil olup onlarla birlikte çalışın. Evlerine, mekânlarına gidin ziyaret edin. Halkla iç içe olun demedi mi. Valla ben belediye başkanını çarşının ortasında yanında hiçbir adamı olmadan sıradan bir vatandaş gibi dolaşırken, dükkânlara girip bu kaç para diye sorarken, parkta yalnız başına oturup çay içerken, bir eve ziyarete gidip hal hatır sorurken, evinden iş yerine yayan gelirken, çalışan personelin masasına yanına gidip karşısında oturup çay içerken, bisikletle eve öğlen yemeğine giderken, makam arabasını kendisi sürerken, bankamatik kuyruğunda maaşını almak için sıra beklerken görmeyi arzu ediyorum. Sanırım herkes böyle arzu ediyordur. Sıradan biri, bizden, içimizden biri ancak bu şekilde olunabilir diye düşünüyorum. Daha Cuma günü başbakanımız Ankara Hacı bayramda Cuma namazını kıldıktan sonra halkın içine girip simitçiden simit alıp yemedi mi. Ben ilçemin belediye başkanını ancak kongrelerde, seçim zamanları esnaf ziyaretlerinde, televizyon programlarında, otel koridorlarında görebiliyorsam o yönetimden ne bir beklentim ve nede bir desteğim, katılımım olabilir. Ve o yönetimin de başarılı olma şansı çok azdır.
Gönülleri coşturan, insanları buluşturan, hayır köprülerini oluşturan Gönen Hayra ve İlme Hizmet Vakfının yönetiminden başta, 32 yıldır tanıdığım, sevdiğim ve örnek aldığım ve 1978 den 1980 ihtilaline kadar MTTB de birlikte olduğum Hüseyin Uyar ağabeyime, yine İmam Hatip Lisesinden 32 yıldır hocam olan Kamil Çavuşoğlu’na, Abdurarhman Kural’a ve diğer vakıf görevlileri ve hizmeti olanlara sonsuz teşekkür ediyorum. Ayrıca bu tür organizasyonlarından dolayı kendilerinden biz razıyız, Alhah’da razı olsun. Çalışmalarında ve hizmetlerinde Allah yardımcıları olsun.
Gönen’li hanımlardan da Allah razı olsun. Gerçekten gönül köprülerinin atılmasında, bu tür büyük organizasyonların gerçekleşmesinde onlar olmasa inanın işimiz harap. Hanımlar olmasa dışarıdan getirdiğimiz konferansçı misafirlerimize salonu dolduramadığımız için rezil olabiliriz.
İyi ki hanımlarımız var. İnşallah bundan sonraki konferans ve etkinliklerde erkekler şampiyon olurlar. Hani dinimize göre Mümin erkeklerle Mümin kadınlar hayırda yarışırlar ve yardımlaşırlar ya.
Buradan kurum ve kuruluşların, sivil toplum kurumlarının, idarecilerine ve başkanlarına da seslenmek isterim. İşiniz gücünüz koltuklarınızı korumak olmasın. Boş durmayın, kendiniz için, üyeleriniz için, toplum için, Gönen için ve en tabiî ki ve hakikisi Allah rızası için bir şeyler yapın. Çalışın, üretin, koşun, koşturun, terleyin, yorulun, sıkıntılar çekin. Bir atasözü var, at ölür meydan kalır, yiğit ölür şanı kalır. Koltuklar, makamlar gelip geçicidir. O koltukta ne kadar kaldığınız önemli değildir, neler yaptığınız önemlidir. Bir çivi çakmadan, bir eser, bir anı bırakmaman, bir basamak yükseltmeden, bir gönül almadan giderseniz koltuktan var halinize derim. Biliyorsunuz Hüsnü Mübarek de Mısırın başında koltuğunu 32 yıldır korumayı başarabilmişti. Sonra ne oldu hepiniz biliyorsunuz. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Sürçü lisan eylediysek affınıza sığınırım. Haftaya aynı gün, aynı sayfada, eğer sahibi değişmez ize aynı gazetede başka bir sohbet konusunda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.
Dostları ilə paylaş: |