Dinlerarasi diyalog tuzağI ve Dinde reform



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə17/67
tarix21.12.2017
ölçüsü1,16 Mb.
#35568
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   67

MEHMETÇİĞİN FEDAKARLIĞI


Hıristiyanların acımasızlığına, gaddarlığına rağmen,Türki askeri her zaman onlara insanca davranmıştır. Bunun pek çok örneği vardır. Mesela, Türk askeri Mehmet, Çanakkale’de İngilizlerle savaşırken yaralanır. Haydarpaşa Hastahenesinde tedavi edilir. Ayağı bir parça sakat kaldığı için hafif hizmete ayrılır; hastahane hizmetinde alıkoyulur.

Mehmet’e bir gün Haydarpaşa istasyonundan hastahaneye götürmek üzere esir İngiliz askeri teslim edilir. Hasta İngiliz askerle yağmurlu bir havada kör topal yola devam ederler.

Mehmet dehşetli bir İngiliz düşmanıdır aslında. Ötekilere pek o kadar kızmaz, her biri için ayrı ayrı mazeretler bulmağa çalışır, sulh olursa onları affedebileceğini hissederdi. Fakat İngilizlere çok kızgındı. “Elime verseler tövbe olsun hepsini kör işkenbeci bıçağıyla doğrarım...” diye söyleniyordu. Evet bütün öteki cahil gâvurları aldatıp üzerimize saldırtanın hep İngiliz gavuru olduğuna inanıyordu.Bütün bunlara rağmen, yaralı esir İngilize yardım etmeyi bir insanlık vazifesi kabul ediyordu.

Zor şartlarda yol alırken, İngiliz büsbütün “stop” deyip durmasın mı? Mehmet bu sefer büsbütün telâşlandı:

- Vay anam, ben ona adam ol derken o büsbütün cüdam oldu... Hey beri bak... Hele şöyle kımılda bakayım... Yürü de evvelki gibi yürü razıyım... Hastahaneye çok kalmadı... Orada seni rahat yatağa yatırırlar, sıcak yemek verirler. Haftaya kalmaz domuz gibi olursun, diye söyleniyordu kendi kendine.

Mehmet ceplerini karıştırmağa, nikel onluklar, yırtık kuruşlar çıkarıp toplamağa başlamıştı. Çaresiz kalmıştı. Son kuruşunu da verecekti. Gavur da olsa can taşıyordu.

Asker önünden geçen bir iki arabacıya seslendi. Fakat arabacılar bu düşkün kıyafetli topal nefere başlarını bile çevirip bakmıyorlar, kamçılarını şaklatarak süratle geçiyorlardı. Mehmet bu ümidin de kesildiğini görünce tekrar İngilize döndü:

- Görüyorsun ya... kesemizden sana araba ikram ediverelim dedik... o da olmadı... Kaderine küs... nidelim... gayrı günah benden gitti...

Mehmet uzun uzun düşündükten sonra kararını verdi ve kâh İngilize, kâh etrafındaki kalabalığa dönerek nutka başladı:

- Şu yağmurlu havada... seni buralara kırmızı mumlu mektuplarla mı davet ediverdim? Senin benimle ne alıp veremeyeceğin var...

Mehmet söyledikçe coşuyordu, kızıyordu:

- Yahu para sende, rahat sende, memleket sende, dükkân, tezgâh sende... Yedi deniz aşırı yerden kale gibi gemilerine binip ne halt aramağa gelirsin buralara.. benimle muharebeye tutuşursun... beni öldürüp de yamalı donumu mu alacaksın? Ne adını bilirim... ne memleketini bilirim, sen Çanakkele’ye geldin diye davarımı satar, ocağımı söndürür, çoluk çocuğumun her birini bir yana dağıtır gelirim... muhareben de kahpece... yanına sokmadan, suratını göstermeden, uzaktan şarapnelini yerim, ayağım sakat kalır...

“Hey Allahım senden meded” der ellerimi göğe açarım, tayyarelerinden çiviler düşer. Siperlerde kör boğazına yediğini ben düğünümde bulup yiyemem... Sonra az başın sıkıldı mı “teslim... teslim” ellerini açarsın... gelir başıma bela olursun... yol ortasında ben gidemem deyip direnirsin... Canımı almağa, kanımı emmeğe geldin, edemedin.

Elime düştün... seni bir tepmede yere gömsem yeridir... ille zebunluğunu görüyorum... besbelli bir taksiratım var ki Cenab-ı Mevlâ seni bu dünya âlemde bana musallat etti... Gel başımın belâsı... gel seni sırtımda taşıyayım da tamam olsun...

Yavaş yavaş hasta İngilizin önünde yere çömeldi, topal ayağını kıvıramadığı için dizini yere, çamurlu karların içine koydu, düşmanını bileklerinden tutarak sırtına yüklendi.

Çehresinde tatlı bir sükûnet; vücutlarının biçimi, çehrelerinin rengi ve çizgileri birbirinden o kadar farklı olan Mehmetçikleri zaman zaman ayırtedilemeyecek kadar birbirine benzeten asil ve güleryüzlü feragat vardı.

Çok zor şartlar altında, düşe kalka, yağmurdan sırımsıklam halde ezeli düşmanı yaralı İngiliz askerini hastahaneye ulaştırır. Böylece üzerindeki dağ gibi yükten kurtulur.

Aynı şartlarda, Mehmet bu İngilizin eline düşseydi, durum ne olurdu? Bunu hepimiz tahmin edebiliriz.

Ama, Mehmet, Müslüman bir Türk askeri... Hissiyle değil, dininin, örfünün emrettiği ile hareket etmek zorunda... Dini O’na düşmanı da olsa iyi muamele yapmasını emrediyor. O insanlık vazifesini yapmazsa, hakkı geçeceğine, günaha gireceğine inanıyor...

İşte aradaki fark!..



VATİKAN’IN NİHAİ HEDEFİ


Papalık, asırlardır; Müslümanlara, Yahudilere, hatta kendi dinlerinden olup ta, farklı mezhepte olanlara kan kusturdu. Milyonlarca insanın kanına girdi. Son yıllarda Kilise arşivi üzerinde yapılan araştırmada Kilise'nin Ortaçağ'da din adına, yakarak ya da işkence ederek öldürdüğü insan sayısının 5 milyon civarında olduğu tespit edildi.

Şimdi yeni bir devir başlattı kilise. Bugüne kadar, hep günahkar Hıristiyanlar Kilise'ye gidip günah çıkartıyorlardı, şimdi de Kilise, Hıristiyanlara dönüp günah çıkartıyor. Papa II. Paul, Vatikan'daki pazar ayinlerinde Kilise'nin geçmişte insanlığa karşı işlediği günahları affetmesi için dua ediyor ve insanlıktan da af diliyor.

Bu yeni devirde, her fırsattan istifade ederek, kendisini öldürmeye kasteden teröristi bile affederek ne kadar insancıl, hoşgörü sahibi olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Geçmişteki vahşetlerini unutturmak istiyorlar. Samimi olmadıkları da her hallerinden belli. Fakat insanlar bunu göremiyor.

İşte, bu Fatima ve Ağca olayı kaçırılmaz güzel bir fırsattı bunlar için. Bu şekilde bütün dünya basını kendilerinden bahsedecekti. Bundan daha iyi reklam olur mu? Vatikan, Ağca suikastinin ta 83 yıl öncesinden bilindiği masalını uydurarak, Hıristiyanlığın gelecekten haber veren, gerçek bir din olduğu imajını verdi. Bu da itibarına itibar kattı.

1999 yılı Mart ayında Vatikan, İtalyan hükümetine resmi bir mektup yazarak Ağca'nın affını istedi. Geçtiğimiz ay da Papa 2'inci Jean Paul, Portekiz'in Fatima bölgesine giderek, yapılan bir ayinden sonra kendisini izleyen milyonlarca Hıristiyan'a üçüncü sırrın "Ağca suikastı" olduğunu açıkladı. Bu da İtalyan hükümetinin üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Ve halk desteğini aldı. Kimse de çıkıp, bu baskılar Laikliğe aykırı demedi, daha doğrusu diyemedi. Çünkü, Batı’da Kilise akıl almaz derecede bir güçtür. Hiçbir devlet, hiçbir politikacı buna karşı duramaz.

Papa, son bir manevra daha yaparak gizli kalması gereken vasiyetini basına sızdırdı. Bu, Ağca'nın serbest kalmasında önemli bir rol oynadı. Vatikan'a yakın kaynaklarca bilinen Papa 2'inci Jean Paul'ün vasiyeti, İtalyan medyasına sızdırıldı. Buna göre 80 yaşındaki Katolik dünyasının en büyük ruhani lideri olan Papa, Ağca'nın serbest bırakılması için Laik İtalyan hükümetine her koldan baskı yapmakla kalmadı. Aynı zamanda, öldüğü gün açılmak üzere hazırlattığı vasiyetine de Ağca ile ilgili bir madde koydurttu. Papa'nın kardinallerince vasiyetnamede Ağca ile ilgili olarak İtalyan devletine şöyle çağrı yapılıyor:

"Ben öldükten sonra Vatikan hükümeti, Mehmet Ali Ağca'nın serbest bırakılarak ülkesine dönmesinin sağlanması için elinden geleni yapsın. Hayattayken bunu görürsem daha da mutlu olacağım..."

İşin başka bir yönü de, her vesile ile gündemde kalıp, gizli faaliyetlerinin ortaya çıkmaması. Çünkü, bütün karanlık, kirli işler Kiliseler tarafından idare edilmektedir. Bunun için Araştırmacı-yazar Suat Parlar, "Ağca, Vatikan'ın kirli ilişkilerini koruduğu için Vatikan'a heykeli dikilmelidir" diyor.

Bu maksatla, bizzat Vatikan tarafından bir Ağca efsanesi ortaya atıldı. Bu kirli mitosun ardında saklananlar ise ortaya çıkmıyor. Vatikan, Papa suikastını bizzat kendisi örttü. Her kurumun kirliliği araştırılıyor. Ama nedense Vatikan'la ilgili bir dosya açılmıyor. Çünkü kimse buna cesaret edemiyor. Vatikan'ın bir uyuşturucu ve kara para aklama merkezi olduğu da bir gerçek...

Suikastla ilgili bir iddia da, Papa 2.Jean Paul’un” Hizaya getirtilmesi”için gerçekleştirildiği yolundaydı. 2.Jean Paul, sadece 33 gün görev yapan ve kuşkulu bir biçimde ölen,1.Jean Paul’ün ardından makama gelmişti. Vatikan, Opus Dei Örgütü’yle iyi geçinmeyen 1. Jeal Paul’ün cesedine otopsi izni bile vermemişti.

Örgüt, “Kutsal Mafya” olarak da adlandırılıyordu. Papa 2.Jean Paul’ün de Opus Dei ve İsrail’i rahatsız eden tavırları artmaya başlayınca, Ağca Suikastı ortaya çıktı. Ardından Papa’nın ilginç açıklamaları başladı. “Pekçok halk acı çekti. Ama Yahudi halkı özel bir halktır. Yahudiler tanrının en sevdiği kullardır.” Açıklamalar yapmakla da kalmadı. Tarihte ilk defa bir papa kalkıp, İsrail’e resmi bir ziyarette de bulundu.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz; Vatikan’nın esas maksadı, bütün fırsatları en iyi şekilde değerlendirerek, Batı devletleri tarafından 150- 200 yıldır, siyasi, ekonomik, sosyal baskılarla, sindirilen, mücadele azmi kırılan; bunun neticesinde bilhassa Ortaasya ve diğer İslam ülkelerinde meydana gelen inanç boşluğunu doldurmak. Bütün dünyada Hırıstiyan hakimiyetini sağlamak... Vatikan’ın nihai hedefi bu...




Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   67




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin