Dinlerarasi diyalog tuzağI ve Dinde reform



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə40/67
tarix21.12.2017
ölçüsü1,16 Mb.
#35568
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   67

LİGHT İSLAM


Son aylarda gazetelerin, televizyonların hiç gündeminden düşmediği konu; bankaların içlerinin boşaltılması, bu yolla yapılan vurgunlar... Biliyorum, hemen diyeceksiniz ki, bu konuları yazan birçok kimse var, sen niçin bu konulara giriyorsun, başka konu mu kalmadı? Haklısınız merak etmeyin bankalardan bahsetmiyeceğim; “İçini boşaltma” tabiri bana başka bir konuyu hatırlattı, ondan bahsedeceğim. Bu konu, Batı’nın “İslamın içini boşaltma” projesi Batı’nın ifadesiyle, “Light İslam”...

İsterseniz tarih boyunca oynanan bu tür oyunların daha iyi anlaşılması için konuyu biraz geriden, işin başından ele alalım: İslamiyet ortaya çıkınca, Peygamber niçin kendilerinden değil de başka bir kavimden çıktı diye ilk karşı gelen, yok etmek isteyen Yahudiler oldu. Önce bunu güç kullanarak yapmak istediler, buna muvaffak olamayınca, Peygamber efendimizin vefatından sonra, Müslümanlar arasındaki iman birliğini bozmak istediler. Abdullah ibni Sebe isminde Yemenli bir Yahudi vasıtasıyla Müslümanlar arasında ilk fitneyi soktular.

Bu fitne, Hazret-i Osman'ın şehid edilmesine, Cemel ve Sıffin vakalarının meydana gelmesine sebeb oldu. Bununla da kalmayıp, Peygamber efendimizden sonra, halifelik tartışmalarını körükleyerek Eshab-ı kirama dil uzatan kimselerin çıkmasını sağladılar.

Müslümanları birbirine düşürmek isteyen fitneciler, Dört Büyük Halife’den sonra da durmadılar. Elde ettikleri kimselere , müteşabih ayet-i kerimelere yanlış manalar verdirerek müslümanları farklı fırkalara ayırmak için çalıştılar. Her devirde içerde dışarda Müslümanları parçalamak için kendi fikirlerini uygulayacak adamlar yetiştirdiler. Çeşitli akımların, yolların çıkmasını sağladılar.

Bu akımların yedinci asırda temsilcisi, İbni Teymiyye ile talebesi İbni Kayyım'dır. Bu cereyan on ikinci hicri asırda, Muhammed bin Abdülvehhab'ın kurduğu “Vehhabilik” ile devam ettirildi. Daha sonra Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Musa Carullah, Seyyid Kutub gibi kimselerle bu bozuk yolu devam ettirdiler.

Bu arada İslamiyeti yok etmek için güç kullanmaktan da geri kalmalıdlar. Gelişmekte, yayılmakta olan İslamiyeti yok etmek için Yahudilerin tahriki ile Hıristiyanlar Müslümanların üzerine haçlı seferleri düzenlediler.

Fakat asırlarca yaptıkları acı tecrübelerle bu yolla başarı sağlayamayacaklarını görünce taktik değiştirip, 18. yüzyılın başından itibaren içeriden yıkma faaliyetlerine tekrar ağırlık verdiler. Bu faaliyetlerin başını da İngilizler çekiyordu.

İngilizler iki asırlık, planlı programlı çalışma sonunda muvaffak oldular; İslamın tek temsilcisi olan Osmanlı Devletini yıktılar. Fakat nihaî hedef Osmanlı olmadığı, “İslamiyet” olduğu için çalışmalarına ara vermeden yeni stratejilerle yine devam ettiler.

Önce Osmanlıdan kopardıkları İslam ülkelerine el attılar. Asırlardır İslamın kalesi durumunda olan İslam alimlerine karalama kampanyası başlattılar. Mezheplere gizli savaş açtılar. Biliyorlardı ki; alimlerin, mezheplerin varlığı maksatlarına kavuşmalarına en büyük engeldi. Alimlerden, mezheplerden kopmuş kimseleri dinden uzaklaştırmak çok daha kolay olacaktı. Bozuk yolları yaymak, kabullendirmek bu iki engelin yok edilmesine bağlıydı. Bunun için, 18. Asırdan itibaren çalışmalarını bu yöne kaydırdılar.

Alimler, mezhepler, fıkıh kitapları ortadan kalkınca en azından önem veren azalınca, halk doğrudan Hadis-i şeriflerden, Kur’an-ı kerimden dini öğrenmeye kalktı. Elde ettikleri, satın aldıkları adamlarına istedikleri manaları verdirerek de Müslümanları parça parça ettiler. Bununla da kalmadılar, birbirlerine düşürdüler. Müslüman ülkeler Batı’nın bir sömürgesi haline geldi. Yerli halk, kendi memleketinde yabancı muamelesi görmeye başladı.

Gidenler, orada yaşayanlar bilir; mesela, Suudi Arabistan’da, İngiliz ve Amerikalılar birinci sınıf insan muamelesi görür. Girişlerde bunlara öncelik tanınır. Sonra yerli halk gelir, bundan sonra da diğer Müslümanlar gelmektedir.

Müslümanların bütün bu perişanlıkları rahatlatmadı bunları. Esas hedef tamamen yok etmek olduğu için, şimdi de” Light İslam” projesini yürürlüğe koydular. Yarın da, bu proje ile ne yapmak istiyorlar, bunun üzerinde durmak istiyorum.




KENDİLERİNE BENZETMEK İSTİYORLAR


Yahudi - Hıristiyan işbirliği ile İslamiyet tamamen yok edilemeyince, yeni bir stratejinin geliştirilmesine ihtiyaç duyuldu. Bu maksatla, “Light İslam” ismini verdikleri yeni bir proje geliştirdiler. “Light İslam” , hafif, yumuşak İslam manasına gelmektedir. Fakat gerçek manası, “ İslamın içinin boşaltılması” dır. Buna en kısa ifadeyle, “Kendilerine benzetme” projesi diyebiliriz.

Geçenlerde Hıristiyanlıkla ilgili bir bilgi lazım oldu, kaç tane Hıristiyana sordumsa bilen olmadı. Bugün, Batı’da Hıristiyanların tamamına yakını, sorulduğunda, sadece Hıristiyan olduğunu söylüyor, bunun dışında; Hıristiyanlık nedir, kuralları nelerdir, nasıl Hıristiyan olunur, nasıl Hıristiyanlıktan çıkılır? bilen yok. Hıristiyanların dini bilgisi, sadece boyunlarına bir haç takmak ve Pazar günleri Kiliseye gidip Kilise müziğini dinlemekten ibaret.

Batı’nın istediği, Türkiye’de de bu tür din anlayışı ve yaşayışı olsun. Haftada bir cumaya gidilsin, cenaze namazları, bayram namazları kılınsın, bunu dışında İslamiyet ile ilgili bilgi sahibi olunmasın, İslami şuur olmasın. Bugüne kadar altı asırlık Osmanlı kültürü buna engel oluyordu. Artık bu sermaye de tükenmek üzere...

İçi boşaltılmış bu tip Müslümanlığı, Türkiye’nin dışında;Türk Devletlerinde, Balkanlarda çoktan gerçekleştirdiler. Türk devletlerinin çoğunda insanlar sadece Müslüman olduğunu biliyor, başka bir şey bilmiyor. Geçen Ramazan Kazakistanlı bir genç gelmişti. Konuşma esnasında rehber arkadaşa sigara teklif etti. Kabul etmeyince, sigarayı doktor mu yasakladı? diye sordu. Arkadaş, hayır bugün oruç tutuyorum, diye cevap verdi. Bu defa da oruç nedir diye sordu. Müslümanlar her sene Ramazan da bir ay oruç tutarız, deyince, bu defa da Ramazan nedir? diye sordu.

Bu kimse Hıristiyan filan değildi, ateist de değildi. Samimi olarak Müslüman olduğunu söylüyor ve inanıyordu. Fakat o hale getirilmiş ki, Müslümanlıkla ilgisi, sadece Müslüman olduğunu bilmesinden ibaret kalmış...

Yine, Semerkand’dan gelen Numan Bey anlattı: “Büyük bir markette alış-veriş yapıyordum, bir genç geldi votka istedi, paketleyip kendisine verdiler. Genç parasını vermek üzere iken ” Burada domuz eti bulunur mu?” diye sordu. “Var tabii, ne kadar olsun?” dediler. Genç öfke ile eline aldığı votkayı bırakıp, “ Ben domuz satılan yerden alışveriş yapmam!” diyerek çıkıp gitti.”

Zavallı nereden duyduysa islamiyette domuzun yasak olduğunu duymuş; fakat başka yasaklardan, içkinin haramlığından haberi yok.

Yine orada türbe ziyaretinde bir şey dikkatini çekmiş Numan Beyin: Halk türbeye geliyor, ellerini kaldırıp bir müddet böyle kalıyor, sonra ellerini yüzlerine sürüp gidiyorlarmış. Merak edip kendilerine sormuş. Cevapları şu olmuş: Dedelerimiz anlatırlardı. Türbede eller açılıp bazı şeyler okunup sonra el, yüze sürülürmüş. Biz okunacak şeyleri bilmiyoruz, geriye ellerimizi yüzümüze sürmek kalıyor, biz de onu yapıyoruz.

Balkanlar’da da Müslümanlığın sadece ismi kalmış. Manevi değerlerinden o kadar uzaklaşmışlardı ki, Boşnaklar, savaştan önce Sırplardan kız alıp vermekte bir sakınca görmüyorlardı, çocuklarına Müslüman ismi koyup koymamak onlar için bir şey ifade etmiyordu.

Türkiye’yi bu hale getiremedikleri için korkuyorlar. Çünkü, bugün Batı’da Hıristiyanlık bitmiş durumda; gençlerin çoğu ateist. Bunun için de bir arayış içindeler. Avrupa Birliğine, Türkiye bu hali ile girerse Avrupa kendi halkından korkuyor. Türkler’den İslamiyeti öğrenir de Müslüman olur, Batının çehresi değişir diye ödleri kopuyor. Bunun için de İslamiyeti emir ve yasakları olmayan tamamen ahlaki, felsefi bir sistem haline getirmek istiyorlar. Son senelerde Batı’nın öncülüğünde sık sık gündeme getirilen, dinlerin birleştirilmesi, dinlerarası diyalog, hoşgörü programları da “Light İslam” projesinin bir parçasıdır.

Günümüz şartları da bu projeyi uygulamaya elverişli. Çünkü, farklı ekonomik sistemler sebebiyle yapılan kavgalar gerilerde kaldı artık. Yeni dönemde çatışmalar, farklı medeniyetler, inançlar arasında olacak.

Bu durum Amerika’nın da işine geliyor. Sovyet sisteminin çökmesi ile ABD, süper güç olarak yalnız kaldı, başka bir ifade ile düşmansız kaldı. İslam medeniyetini kendine gizli düşman seçti. Zaman zaman müdahale edebilmek için de fanatikler besleyip büyütmeğe başladı. ABD’nin Afganistan’daki Taliban’ı desteklemesi ve Taliban’ın İsyancı Usame bin Laden’i teslim etmemesi bu planın bir parçası... Böyle olmasaydı, Afganistan’daki kampların ve Sudan’daki ilaç fabrikasının bombalanmasına nasıl bir mazeret bulacaklardı. ABD bir taraftan fanatikleri besleyip büyütüyor, diğer taraftan onları bahane ederek askeri güç kullanarak jandarmalığı elden bırakmıyor. “Ben ne dersem o olmalı”, kuralını uyguluyor...

İslam dünyası, oynanan oyunları bilip terörizmden uzak durmalıdır. Demokrasi çağı olan günümüzde kavgasız bir şekilde farklı medeniyetler, asli değerlerini muhafaza ederek bir arada yaşamayı öğrenmelidir. “Evrensel İnsan Hakları” da bunu gerektiriyor.



Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   67




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin