DİNİN TEMEL DİREĞİ
Zararlı dış akımlardan, “misyoner” faaliyetlerinden korunabilmek için herkesin dinini çok iyi bilmesi lazımdır. Çünkü, dinini bilmeyenin dini olmaz!
Bunun için her Müslümanın dinini iyi öğrenmesi lazımdır. İmân, amel ve ahlâk ile ilgili, öğrenmesi ve yapması lâzım olan bilgileri ihtiva eden kitaplara “İlmihal” denir. İlmihâllerle zaruri din bilgileri verilir. Bu bilgileri öğrenmeyen bir kimsenin dînin emirlerini doğru bir şekilde yerine getirmesi mümkün değildir.
İlmihâl kitaplarında önce îtikâd (îmân) bilgilerine yer verilmiştir. Çünkü, inanılacak şeyler, dînin esâsını teşkil eder. Burada imanın altı şartı, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde anlatılır. Sonra islamın beş şartı; ibâdet, helâl ve haram bilgileri anlatılır. Bundan sonra da, İslâm ahlâkından bahsedilir. Bu kısım, kalbi kötülüklerden temizlemenin, kısaca iyi bir Müslüman olmanın yollarını öğretir.
İlmihâl kitaplarının kaynağı, fıkıh kitaplarıdır. Fıkıh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lâzım olan işleri bildirir. Fıkıh bilgileri, edille-i şeriyye denilen, “Kitap”, “Sünnet”, “İcmâ” ve “Kıyâs”tan çıkarılır. Dînin hükümlerini bu dört kaynaktan çıkartan müctehid âlimlere “Fakîh” denir.
Müctehid olmıyanların doğrudan doğruya bu dört kaynaktan fıkıh bilgisi öğrenmeleri imkânsızdır. Bunun için din bilgileri ancak fıkıh kitaplarından öğrenilebilir. Cehenneme gidecekleri hadîs-i şerîfte bildirilen "Yetmiş iki sapık fırka" âlimleri, Kur'ân-ı kerîmden yanlış ma'nâ çıkardıkları için sapıttılar. Âlimler sapıtınca, âlim olmıyanların Kur’an-ı kerimden, hadis-i şeriflerden dinini öğrenmeye kalkışması felâket olur. Kur'ân-ı kerîmin hakîkî ma'nâsını öğrenmek isteyen, Ehl-i sünnet âlimlerinin kelâm, fıkıh ve ahlâk kitaplarını okuması lâzımdır.
Dört mezhebin kelâm (iman) kitapları aynı olup, fıkıh kitapları başka başkadır. Halk için yazılmış olan ve herkesin bilmesi ve yapması gereken iman, ahlâk ve fıkıh bilgilerini kısaca ve açıkça anlatan kitaplara “İlmihâl” kitapları denilmiştir. Her müslümanın, evinde mutlaka muteber ilmihâl kitabı bulundurması, dinini ilmihâl kitaplarından öğrenmesi şarttır.
İlmihâl kitabını alırken de rastgele almayıp, nakli esas alan, kafasına göre yorum yapmayan, dînini bilen, seven ve kayıran mübârek insanların ilmihâl kitaplarını alıp, çoluğuna ve çocuğuna öğretmek her müslümanın birinci vazîfesidir. Kendilerine aydın din adamı ismini ve süsünü veren câhil ve sapık kimselerin sözlerinden ve yazılarından din öğrenmeğe kalkışmak, kendini Cehenneme atmak demektir.
Bunun için dinimiz fıkıh bilgisine çok önem vermiştir. Bir kimse Kur'ân-ı kerîmi, ihtiyaç miktarı ezberledikten sonra, fıkıhla meşgûl olmalıdır! Çünkü, Kur'ân-ı kerîmi ezberlemek farz-ı kifâye, fıkhın kendine lâzım olan miktarını öğrenmek ise farz-ı ayndır. Peygamber efendimiz, “İbâdetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.” “Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.” buyurmuştur.
Kur'an-ı kerimde, Resulullaha ve âlimlere uymamız emrediliyor. Peygamber efendimiz de, “Âlimlere tabi olun” buyuruyor. O hâlde, Allahü teâlânın emrine uyarak, âlimlere tabi olmamız, uymamız şarttır. Bu vesîkalardan anlaşıldığı gibi, din ancak, bu âlimlerin kelâm, fıkıh ve ahlâk kitaplarından ve bu ilimlerin biraraya getirildiği, toplandığı ilmihâl kitaplarından öğrenilir.
Asırlardır, İslamiyet böyle öğrenildi, bu yol sayesinde bozulmadan bize kadar geldi. İslamı yok etmek isteyen güçler acı tecrübelerden sonra bunun farkına vardılar. Bunun için, saldırılarını islam âlimlerine ve bunların yazdığı fıkıh ve ilmihal kitaplarına yönelttiler. Biliyorlar ki, bu kitaplar halkın gözünden düşürülürse, Müslümanlar arasındaki bütünlük bozulacak, dinde anarşi çıkacak. Müslümanlar birbirini yiyip bitirecek. Böylece, asırlardır top, tüfek ve diğer bütün güçleri ile yapamadıklarını hiçbir sıkıntıya girmeden yaptırmış olacaklardır.
Maalesef bunda da hayli mesafe katetmiş oldukları görülüyor. Sözde dini temsil eden, bu ilahiyatçıların, bu aydın din adamlarının televizyonlarda, açıkca ilmihal, fıkıh kitaplarının zararlarını tartışmaları bunun açık göstergesidir.
ANA CADDE Bütün ömrünü, Türk Milleti’nin iç ve dış düşmanları ile mücadelede geçiren, vatansever büyük fikir adamımız, S. Ahmet Arvasi Hoca’nın dinin “ana kaynakları” ve “reform” hakkındaki sözlerine yer vermek istiyorum. Rahmetli, sohbetlerinde ve kitaplarında en çok Osmanlıdan bahsederdi. Osmanlıya karşı normalin üzerinde bir sevgisi vardı. Bu sevgi daha çok Türklerin, dine, ilave çıkarma yapmadan nakle dayalı olarak yaymalarından, saf inançlarından kaynaklanıyordu.
En çok üzerinde durduğu diğer bir konu da, “ana cadde”den ayrılmış dini cereyanlardı. Bunlara hiç müsamahası yoktu; hatta bunların çoğunu art niyetli, şunun bunun adına çalışan kimseler olarak kabul ederdi. Bu konularla ilgili sohbetlerinden ve kitaplarından derlediğim kısa bilgileri sunmak istiyorum bu vesile ile:
“ Dinimizde, Kitab (Kur’an-ı kerim), Sünnet, İcmâ ve Kıyas, “İslâm’ın ana caddesini” tâyin eder. Müctehidler, bu “Ana cadde”de yürümeyi kolaylaştıran vazifeliler, onların içtihadları da birer “işaret taşı” veya “levhası” gibidir.
“İçtihad ediyorum” diye, bilerek veya bilmeyerek “muhalif yol tutan” ve bu suretle “Ana cadde”den çıkan sapıklara müctehid ve onların açtıkları “aykırı yollara” asla “mezheb” denmez. İslâm’da, bunlara “firak-ı dâlle” (sapık yollar ve kollar) denir.”
“Esef ile belirtelim ki, “firak-ı dâlle” arasında öyleleri vardır ki Kitab’a ve Sünnet’e dayanır gibi görünüp onları, içten yıkmaya çalışırlar yani, gizli “dîn düşmanlığı” ve tahribçiliği yaparlar...”
“İslâm dünyasında rastladığımız örnekleri ile “reformcular”, İslâmiyet’in özünü, temelini teşkil eden “Kitab’ı ve Sünnet’i” değiştirmek, Allah ve Resûlü’nün ortaya koyduğu dinî ölçü ve esasların “bir kısmını beğenmek” ve “bir kısmını beğenmemek” tavrı içinde çalışırlar. Onların tenkidleri, esasa yöneliktir. Onlar, inançlarımızı, ibadetlerimizi, yaşayışımızı ve işlerimizi, kendi cüce idrak ve yorumlarına göre değiştirmeyi gaye edinen ve fakat bu maksatlarını “asra uymak”, “zamana uymak” gibi maskeler altında gerçekleştirmeyi düşünen “dîn tahripçileri”dir. Bütün “din tarihi” boyunca “fırak-ı dâlle”, hep bu biçim ve bahane ile ortaya çıkmış ve “dinde sapık kolların” doğmasına yol açmıştır.”
“Reformcular, bozulmuş, saptırılmış ve şaşırtılmış dinî hayatı bahane ederek bizzat dinin özünü tahribe yönelen kimselerdir. İnançlarımızı saptırmaya kalkışan, beş vakit namazı ve bir ay orucu çok bulan, zekâta ve Hacc’a itiraz eden, camilerimizi, Kiliselere benzetmek isteyen bu gibi sahtekârların foyası, sanırız iyice meydana çıkmıştır. Batı Dünyasındaki örneklerini düşündüğümüz zaman, bu gibilere “reformcu” bile denemez. Bunlar, “reformist” (yenileyici) değil, gerçekte “deformist” (bozucu) kimselerdir, bunlara “din tahripçileri” demek daha uygundur.”
“Yüce ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “ilimde yüksek pâyeye eren” ve “Ulema-ı Rasihîn” olarak öğülen yüce din âlimleri, yani gerçek müctehidler ve mücedditler, Allah’ın emirlerine inanan, uyan sâlim akıl sahipleri olarak yüceltilir; halbuki, “din tahripçileri”, dini yanlış yorumlayan ve kalblerinde eğrilik bulunan kimseler ise “fitne unsuru” olarak teşhir edilirler.”
“Amelde imamlarımız, İmam-ı a’zam, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Şafiî, İmam-ı Hanbel ve itikatta imamlarımız, İmam-ı Mâtüridî ve İmam-ı Eş’arî ... Tasavvufun muvazenesini bozmadan her ikisini birlikte yoğuran iki din büyüğümüz de İmam-ı Gazalî ve İmam-ı Rabbanî...
Bu sekiz din büyüğü, Peygamberlerden ve Eshab-ı kiram’dan sonra en büyük kadro... Bugün, İslâm dünyasının perişanlığında ve şaşkınlığında bu yüce kadronun ayak izlerini kaybederek ne idiğü belirsiz kişi ve kadroların peşine takılmanın rolü pek mühimdir.
Bu ne idiğü belirsiz kimseler, her kılığa girerler, her konuyu istismar ederler... Mesela, arap milliyetçiliğini istismar ederek, arap ülkelerinde, Reşit Rıza, Abduh, C. Efgani, S. Kutup, M. İkbal... gibi kimseler vasıtasıyla Osmanlı düşmanlığını ve mezhepsizliği yaydılar. Türkistanda’da, Türkçülüğü istismar ederek, Kursevî, Ş. Mercani, Musa Carullah... gibi kimseler vasıtasıyla dinde reform hareketi başlattılar. Her iki grubun da ortak özelliği Osmanlı düşmanlığı... Çünkü bu reforma en büyük engel Osmanlı...”
Dostları ilə paylaş: |