“Mormonculuk” tarikatı ve Hıristiyan tarikatların taraftar bulabilmesi
Aslında bu tarikatları Yerleşik Hıristiyanlar da” Sapık” kabul edip red ediyorlar. Dinimize göre, bugünkü Hıristiyanlar da sapık olduğundan, bu tarikatlara “sapık dinin sapık kolları” diyebiliriz.
Son günlerde gündemde olan sapık tarikat, Jon Smith tarafından kurulan 1831 “Mormonculuk” tarikatı. Gazete haberlerine göre; “Türkiye’de Mormonluk hızlı bir şekilde büyümektedir. 1998 yılından bu yana Türkiye’de Mormon sayısı binin üzerine çıkmış durumda. Temel felsefelerini anlatan Mormon Kitabının tümü Türkçe olarak yayınlandı. Kürtçe tercümesi üzerinde de çalışılıyor. Türkiye’de biri Anadolu yakasıda diğeri ise Avrupa yakasında olmak üzere iki Mormon din görevlisi Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Mormon kilisesine ait olan Birgham Yougn Üniversitesi Türkiye’den yabancı dil öðrenmek için ABD’ye gitmek isteyen gençlere birtakım mali imkânlar sunuyor.”
Latin Amerika veya Afrika’daki Mormonlar genelde fakir kimseler. FakatTürkiye’deki Mormonlar, varlıklı ve entel kimseler. Bunlar en az iki yabancı dil bilen ve üniversite öğrenimi görmüş insanlar.
Peki anne babası ecdadı Müslüman olan bu insanlar nasıl oluyor da böyle bir sapık bir inanca ilgi duyabiliyorlar? Biraz da bunun üzerinde duralım:
Bu ithal tarikatların tuzağına düşülmesinin birinci sebebi; altyapısı olmayan, temel dinî bilgilerden mahrum cahil ve arayış içinde olan kimselerin varlığı. Bunlar, kandırılmaya, yönlendirilmeye, istismara müsait insanlardır. Demagoji ve mantık oyunlarını ilim zannederler; Böyle olduğu için de, tuzağa yakalanmaları kolay olur.
İkincisi sebebi inanç boşluğu: Hiçbir şeyden haberi olmayan “entel” tabir edilen, sanatçı, tiyatrocu gibi kimselerin inanç boşluğu içinde olmaları. İnsan, yaratılıştan bir şeye inanma ihtiyacını hisseder. İnsan, doğru veya yanlış bir şeye inanmazsa, huzursuz olur. Bu tür inançsızlık boşluğuna düşmüş kimselerin, genelde, dinle pek ilgisi yoktur.
Bu tür insanlar derler ki: “Biz iyi kötü bir şeye inanalım, fakat bu inandığımız şey, bizi bazı şeylere zorlamasın. Biz özgürce istediğimiz gibi yaşayalım, bunlar bizim inancımıza zarar vermesin.”
Dikkat edilecek olursa, bu tür tarikat mensupları tam bunların istediği gibi konuşan, onların nabzına göre şerbet veren kimselerdir. Ayrıca son yıllarda yapılan şu tür propagandalar da Hıristiyanlığı özendirdi: “Hıristiyanlık da bir dindir, onlar da Cennete gidecek. Bunun için bunları düşman bilmemek gerekir. Geçmişteki olanları bir tarafa atıp, bunlarla dost, kardeş olmalıyız”
Böyle bir inancın Müslümanı dinden çıkartacağını bilmeyen enteller, “ Madem ki, onlar da Cennete girecek, ha Müslüman olmuşsun ha Hıristiyan ne farkeder" düşüncesine kapıldılar. Hıristiyanlığın belli başlı bir kuralı da olmadığından, “Haftada bir kiliseye gider ayine katılır” sonra da her istediğimi yaparım. İçki de içer, zina da yapar, istediğim gibi yaşarım” anlayışı Hıristiyanlığı cazip hale getirdi.
Aslında, İslam tarihi boyunca, dinini bilen şuurlu bir müslümanın din değiştirip Hıristiyan olduğu görülmemiştir. Bütün baskılara, her türlü maddi vaadlere rağmen bunun mümkün olmadı. Fakat son yıllarda, sağlam bir din eğitimi almayan bunun için de dininden haberi olmayan, dinini yaşamayan, sadece ismi Müslüman bir halk meydana geldi. Bu tarikatlara girenler, aslında müslüman iken Hıristiyan olmuş değillerdir. Zaten Müslüman değillerdi. Çünkü “Dinini bilmeyenin dini olmaz.”
Bugün Müslümanlar belkide tarihlerinin en zor günlerini yaşıyorlar. Eskiden de, maddi manevi saldırılara hedef oluyorlardı. Fakat İslam devlerleri maddi saldırılara, yetişmiş âlimler manevi saldırılara karşı koyup zararsız hale getiriyorlardı. Bugün Müslümanlar bu iki güçten de mahrumlar. Üstelik Batı alemi eskiye mukayeseyle tartışılmaz bir siyasi ve maddi güce sahip. Bunun için ferdi savunmaya ağırlık verip, dinimizi en iyi, en doğru şekilde öğrenip, çoluk çocuğumuza öğretip; öğrendiklerimizi de eksiksiz yaşamak zorundayız. Ayakta kalmak için buna mecburuz; hatta mahkumuz!
IV. Bölüm BUGÜNKÜ İNCİLLER
SEMAVİ DİN KARDEŞLİĞİ MÜMKÜN MÜ? Belediyelerin, Batı’daki kentleri, “Kardeş şehir” ilan etme modası gibi, son yıllarda, bazı sözde din temsilcileri de, “Semavi din kardeşliği” modasını başlattılar. Kardeşliği pekiştirmek için, noellerine, yortularına, cenazelerine katılarak üzüntülerini, sevinçlerini paylaşıyorlar. Akıllarınca, bu dinlere, İslamiyetin vermediği, “Kardeşliği” meşruiyetini sağlamak istiyorlar. Onlar da, “Hak, doğru dinlerdir, bir dinin diğer dine göre, üstünlüğü yoktur” düşüncesini hafızalara yerleştirmek istiyorlar. Yürürlükten kaldırılmış bir din nasıl, geçerli, nasıl meşru olur, bunun üzerinde durmuyorlar. Bu, aslında, 1924 ve1960 Anayasalarının geçerli olduğunu, yürürlükte olan 1982 Anayasasının yanısıra bunların da yürürlükte olduğunu söylemek kadar abes, saçma, zırva bir iddiadır.
Zırva tevil götürmez, fakat bu konuların yabancısı olanların kafalarını karıştırdığı için, bu hafta, yürürlükte olduğunu iddia ettikleri, bugünkü İnciller üzerinde durmak istiyorum. Dinimize göre bugünkü İncillerin durumu nedir?
Kur’an-ı kerime göre, Allahü teâlânın peygamberleri vasıtasıyla insanlara gönderdiği dört büyük kitaptan biri “İncil”dir. İncil, hiç şüphesiz Hazret-i Îsâ’ya indirilen Allahü tealanın kitâbıdır. Fakat bugün, Hıristiyanların elinde bulunan ve “Evangelium” veya “Bible” adını verdikleri kitapta, eski hakîkî İncil’den kalmış pek az bilgi vardır. Kur’ân-ı kerîm’de Allahü teâlâ, İncil’i hazret-i Îsâ’ya vahyettiğini ve onu peygamber olarak gönderdiğini çeşitli âyetlerde,meâlen şöyle bildirmektedir: “Arkalarından da Meryem oğlu Îsâ’yı gönderdik. Ona İncil’i verdik.” (Âl-i İmrân sûresi: 3), “(Îsâ beşikteyken dile gelip) dedi ki: “Ben, hakîkaten Allah’ın kuluyum! O, bana kitap (İncil) verdi. Beni peygamber yaptı.” (Meryem sûresi: 30).
Dostları ilə paylaş: |