Divan edebiyati divan söZCÜĞÜNÜn tanim



Yüklə 445 b.
səhifə10/10
tarix02.11.2017
ölçüsü445 b.
#27028
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Mevlid Hazreti Muhammed’in doğumunu ve kısaca yaşamını övgüyle anlatan yapıtlardır. Dinsel Türk müziğinin doğaçlama türlerinden biri de bu isimle bilinir. Mevlidler çoğu zaman mesnevi biçiminde düzenlenmiş, halkın anlayabileceği yalın bir dille yazılmıştır. İlk özgün mevlid Ebu’l-Cevzi tarafından yazılmıştır. İlk Türkçe mevlid ise Süleyman Çelebi’nin eseri olan Vesiletü’n-Necat’tır. Kırk hadis

  • Belli bir konu çerçevesinde toplanmış 40 hadisten oluşan yapıtlara verilen isimdir. Hadis-i erbain ya da erbaun olarak da bilinir. Hadislerin belli başlı konuları Kur’an’ın erdemleri, İslamın şartları, Hazreti Muhammed ve sahabesi, zikir, dua, salat ve selam, ziyaret, bilim ve bilgin, siyaset, hukuk, toplumsal, ahlaki yaşam ve tıptır. Divan edebiyatında hat kaygısıyla yazılmışlardır.



  • Menkıbname

    • Menkıbname

    • Ya da menakıbname olarak adlandırılır. Kahramanların, din büyüklerinin, tarikat kurucularının, ermişlerin olağanüstü yaşamlarını ve kerametlerini anlatan yapıtlardır. Türk edebiyatında 100’ü aşkın menkıbname yazılmıştır. Bu yapıtlar içerik yönünden ya bir tarikatla ilgilidir, örneğin Sakıb Bey’le Mustafa Dede’nin Sefine-i Nefise adlı eseri gibi. Ya da bir ermişi konu edinir, örneğin Müstakimzade Süleyman Saddedin’in Menkıb-ı İmam-ı Azam’ı gibi. Kıssa

    • Öğüt verici ve öğretici öykü, fıkra, masal, menkıbe türü eserlere kıssa adı verilir. Çoğul söylenişi kısas’tır. Kıssa anlatanlara kıssa-han ya da kıssa-gü denir. En yaygın örnekleri peygamberlerle ilgili kıssaları anlatan kitaplardır. Divan edebiyatında Ahmed Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Huleyfa adlı kitabı önemli bir kıssa örneğidir. Divan edebiyatında daha çok mesnevi türünde kaleme alınmışlardır. Düzyazı biçimli kıssalar da vardır. Bunlarda kullanılan dil çok daha sadedir.



    • TÜRKÜ Zülfündedir benim baht-ı siyahım Sende kaldı gece gündüz nigâhım İncitirmiş meğer ki seni âhım Seni sevdim odur benim günahım Aşkını saklarım gönlümde nihan Gizlice gizlice ağlarım heman El gibi cefadan söylemem figan Seni sevdim odur benim günahım Müptelayım senin ahu gözüne Bakıp bakıp ah ederim yüzüne Anladım uymuşsun eller sözüne Seni sevdim odur benim günahım Keçecizâde İzzet Molla



    • MUHİBBÎ

    • Kanuni Sultan Süleyman. 1. Kasım 1494'te Trabzon'da dünyaya geldi, 7 Eylül 1566'da yaşamını yitirdi. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Sultan. Osmanlı padişahlarının onuncusu. Çocukluğu babasının sancakbeyi olarak bulunduğu Trabzon'da geçti. Dedesi Saltan 2. Bayezid tarafından 1509'da Kefe sancakbeyliğine gönderilinceye kadar iyi bir öğrenim ve eğitim gördü. Babası Yavuz Sultan Selim 1512'de tahta çıktıktan sonra Anadolu'da kardeşleri Korkud Çelebi ve Şehzade Ahmet'e karşı mücadele ederken, Kanunu İstanbul'da kalarak saltanat naipliği yaptı. Ardından Manisa Sancakbeyliği'ne atandı. Yavuz Sultan Selim'in 1514 İran ve 1516 Mısır seferleri sırasında Rumeli'nin muhafazası ile görevlendirildi, Edirne'de kaldı. Yavuz Sultan Selim'in ölümünden sonra 30 Eylül 1520'de 26 yaşında iken Osmanlı tahtına çıktı. Belgrad'ın fethi (1521) ile Orta Avrupa’nın, Rodos'un fethiyle de (1522) Akdeniz hakimiyetinin kapılarını açtı. 1526'da Mohaç Meydan Muharebesi'ni kazandı. Aynı yıl 20 Eylül'de Macaristan'ın başşehri Budin'e girdi. 1529'da Viyana'yı kuşattı, kent ele geçirilemedi. 1532'de çıktığı Almanya seferinde Gratz, Marburg, Gunss gibi Alman kentleri aldı. 1534'te yönünü Doğu'ya çevirdi. Bağdat ve Basra'yı, 1535'te Tebriz'i fethetti. 1537'deki İtalya seferinde Otranto'ya kadar ilerledi. Barbaros Hayrettin Paşa'nın gücüyle Akdeniz'i nerdeyse bir iç denize çevirdi. Haçlı donanmasını 27 Eylül 1538'de Preveze'de ağır bir yenilgiye uğrattı. Süveyş'te kurduğu donanma ile de Kızıldeniz'i ve Arabistan sahillerini kontolüne aldı.



    1543'te Estergon, Nis ve İstolni-Belgrad, 1551'de Trablusgarb'u zaptetti. 1553'te Nahcıvan seferlerine çıktı. 1566'da Zigetvar kalesinin zaptı sırasında 72 yaşında vefat etti, Süleymaniye'deki türbesine defnedildi. Avrupalıların "Muhteşem" dedikleri Kanuni Sultan Süleyman, askeri başarılarının yanısıra sanata da büyük önem verdi. Döneminde büyük devlet adamlarının yanısıra büyük şaiirler de yetişti. Sadrazam İbrahim Paşa, Lütfi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa, Şeyhülislam Kemal Paşazade, Ebüssuud Efendi, şairler Baki, Fuzuli, Taşlıcalı Yahya, Lamiî Çelebi, Şehî Bey, Latifî, Âşık Çelebi, sanatkar Mimar Sinan, kaptan-ı derya Barbaros Hayrettin Paşa gibi. Kanuni unvanını, kendisinden önceki padişahlar döneminde çıkarılmış dağınık ve düzensiz haldeki tüm kanunları Kanunname-i Al-i Osman adıyla derletip toplatması nedeniyle aldı. Büyük bir şair olan ve şiirlerinde "Muhibbî" mahlasını kullanan Kanuni'nin "Divan-ı Muhibbî" adında bir de divanı var. Divanı ilk olarak 1891'de basıldı, ikinci basımı 1980'de yapıldı. İkinci basımı Vahit Çabuk hazırladı. Kanuni'nin yaşamı ve savaşları ise "Süleymanname" adıyla birçok esere konu oldu.

    • 1543'te Estergon, Nis ve İstolni-Belgrad, 1551'de Trablusgarb'u zaptetti. 1553'te Nahcıvan seferlerine çıktı. 1566'da Zigetvar kalesinin zaptı sırasında 72 yaşında vefat etti, Süleymaniye'deki türbesine defnedildi. Avrupalıların "Muhteşem" dedikleri Kanuni Sultan Süleyman, askeri başarılarının yanısıra sanata da büyük önem verdi. Döneminde büyük devlet adamlarının yanısıra büyük şaiirler de yetişti. Sadrazam İbrahim Paşa, Lütfi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa, Şeyhülislam Kemal Paşazade, Ebüssuud Efendi, şairler Baki, Fuzuli, Taşlıcalı Yahya, Lamiî Çelebi, Şehî Bey, Latifî, Âşık Çelebi, sanatkar Mimar Sinan, kaptan-ı derya Barbaros Hayrettin Paşa gibi. Kanuni unvanını, kendisinden önceki padişahlar döneminde çıkarılmış dağınık ve düzensiz haldeki tüm kanunları Kanunname-i Al-i Osman adıyla derletip toplatması nedeniyle aldı. Büyük bir şair olan ve şiirlerinde "Muhibbî" mahlasını kullanan Kanuni'nin "Divan-ı Muhibbî" adında bir de divanı var. Divanı ilk olarak 1891'de basıldı, ikinci basımı 1980'de yapıldı. İkinci basımı Vahit Çabuk hazırladı. Kanuni'nin yaşamı ve savaşları ise "Süleymanname" adıyla birçok esere konu oldu.



    BAKÎ

    • BAKÎ

    • 1526'da İstanbul’da doğdu. 1600'de İstanbul'da öldü. Osmanlı Divan Edebiyatı'nda şiire biçim ve içerik açısından birçok yenilik getiren ve yaşarken "Sultanü'ş Şuârâ" (şairler sultanı) unvanını alan şairi. Asıl adı Mahmud Abdülbaki. Fatih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendi'nin oğlu. Çocukluğunda bir süre esnaf yanında çıraklık yaptı. Güçlü okuma isteği sonucu medreseye girdi. Zamanının ünlü müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve Mehmed efendilerden ders aldı. Birçok ünlü edebiyatçı ile tanıştı. Hocası Mehmed Efendi için yazdığı "Sümbül Kasidesi" ününü artırdı. Dönemin ünlü şairlerinden Zâtî’nin dikkatini çekti. 18-19 yaşlarında ünlü bir şair oldu. Süleymaniye Medresesi'nde Ahmed Şemseddin Efendi'nin derslerine devam etti. 1955'te Nahçıvan seferinden dönen Kanuni Sultan Süleyman'a sunduğu kasideyle saray çevrelerine girmeyi başardı. Kadılık göreviyle Halep'e gönderilen hocası Ahmed Şemseddin Efendi ile Halep'e gitti. 1560'ta İstanbul'a dönüşünde Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile tanıştı. Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümü üzerine düyduğu üzüntüyü "Kanuni Mersiyesi" ile dile getirdi. 2'nci Selim döneminde Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın korumasına girdi. Saray toplantılarına çağrılmaya başlandı. 3'üncü Murad döneminde de yerini korudu. Süleymaniye Müderrisi oldu. Düşmanlarının bir oyunu ile bir süre gözden düştü. Edirne'ye sürüldü. Medine ve Mekke kadılıkları yaptı. 1581'de İstanbul'a döndü. 1584'te İstanbul Kadısı oldu. 1591'de Rumeli Kazaskerliği görevine getirildi. Şeyhülislam olmak istiyordu ama bu görevi elde edemeden yaşamını yitirdi. Zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoş sohbet ve hırslı bir kişiliği vardı.



    Nükteci ve dedikoducu yapısı yüzünden zaman zaman döneminin önde gelenlerini darıltıp zor durumlara da düştü. Hicviyeleri ile ünlüdür. Özel yaşamındaki özgürlüğüne ve sınırsızlığına rağmen kadılık görevlerinde adalete düşkünlüğü ile dikkat çekti. Mesnevi yazmadı. Başarılı kasideleri de olmasına rağmen gazel şairi olarak tanınır. Dünyanın geçiciliğinden yakınan, okurları aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran gazelleriyle ünlendi. Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem verdi. Mersiye, methiye ve fahriyelerinde içten ve abartısız bir anlatım kullandı. Edebiyatta geleneklere bağlı kaldı ama şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirdi. Nazım tekniğini geliştirdi, birçok büyük şairin "kaçınılmaz" olarak gördüğü nazım kusurlarından kurtulmayı bildi. Çağdaşı şairlere göre daha sade ve anlaşılır bir dil seçti. Biçim açısından kusursuz şiirleri, duygu ve anlam bakımından Fuzûlî'ninkiler kadar derin, Nevî'ninkiler kadar içten bulunmaz. Eserleri, 16'ncı Yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine uygun, sanat incelikleri ve hayal güzellikleri ile doludur. Duru ve temiz bir İstanbul lehçesinin yanısıra şiirlerinde halk deyimleri ve söyleyişleri de kullandı. Divanı Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlandı. Ama bu divan bütün şiirlerini kapsamaz. Başında manacaat ve na't bulunmayan divanında 27 kaside, 2 terkib-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıta, bir tarih ve 38 müfred yer alır. Çevirileri ve dinsel konularda eserleri de var.

    • Nükteci ve dedikoducu yapısı yüzünden zaman zaman döneminin önde gelenlerini darıltıp zor durumlara da düştü. Hicviyeleri ile ünlüdür. Özel yaşamındaki özgürlüğüne ve sınırsızlığına rağmen kadılık görevlerinde adalete düşkünlüğü ile dikkat çekti. Mesnevi yazmadı. Başarılı kasideleri de olmasına rağmen gazel şairi olarak tanınır. Dünyanın geçiciliğinden yakınan, okurları aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran gazelleriyle ünlendi. Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem verdi. Mersiye, methiye ve fahriyelerinde içten ve abartısız bir anlatım kullandı. Edebiyatta geleneklere bağlı kaldı ama şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirdi. Nazım tekniğini geliştirdi, birçok büyük şairin "kaçınılmaz" olarak gördüğü nazım kusurlarından kurtulmayı bildi. Çağdaşı şairlere göre daha sade ve anlaşılır bir dil seçti. Biçim açısından kusursuz şiirleri, duygu ve anlam bakımından Fuzûlî'ninkiler kadar derin, Nevî'ninkiler kadar içten bulunmaz. Eserleri, 16'ncı Yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine uygun, sanat incelikleri ve hayal güzellikleri ile doludur. Duru ve temiz bir İstanbul lehçesinin yanısıra şiirlerinde halk deyimleri ve söyleyişleri de kullandı. Divanı Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlandı. Ama bu divan bütün şiirlerini kapsamaz. Başında manacaat ve na't bulunmayan divanında 27 kaside, 2 terkib-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıta, bir tarih ve 38 müfred yer alır. Çevirileri ve dinsel konularda eserleri de var.



    MEVLANA CELALEDDİN-Î RUMÎ

    • MEVLANA CELALEDDİN-Î RUMÎ

    • 1207’de Horasan yöresindeki Belh şehrinde doğdu. Babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Mevlana’nın babası 1212 veya 1213 yıllarında ailesiyle Belh’ten ayrıldı. Önce Nişâbur, ardından Bağdat’a ve Mekke’ye gittiler. Dönüşte Şam, Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldiler. Burada 7 yıl kaldlar. Mevlâna 1225’te Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. O dönem Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altındaydı. Konya devletin başşehriydi. Hükümdar Alâeddin Keykubad, Mevlana’nın babası Veled’i Konya’ya davet etti ve aile Konya’ya yerleşti. Veled, 1231 yılında Konya’da öldü. Talebeleri ve müridleri Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna 1244’te Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Şems’te "mutlak kemâlin varlığını", cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna, Şems’in ölümünden sonra inzivaya çekildi. Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273’te öldü.



    ESERLERİ

    • ESERLERİ

    • Mesnevi: Eldeki en eski nüshası 1278 tarihlidir. Beyit sayısı 25 bin 618. Dili Farsça. Tamamı 6 cilt.

    • Divan’ı Kebir: Çoğu Farsça ama Arapça, Rumca ve Türkçe şiirler de var. 21 küçük divan (Bahir) ve rubai divanının biraraya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Beyit sayısı 40 binden çok.

    • Mektûbât: Mevlana’nın Selçuklu hükümdarları ve dönemin ileri gelenlerine yazdığı mektuplar. Hepsi 147 tane.

    • Fîhi Mâ Fih: (Anlamı, ne varsa içinde) Dini ve dünyevi konulardaki sohbetleri. 61 bölümden oluşur.

    • Mecâlis-i Seb’a (7 meclis) Mevlana’nın 7 vaazının biraraya getirilmesiyle oluşturulmuştur.



    • FUZÛLÎ

    • 1480’de bugünkü Irak’ta bulunan Kerbela’da doğdu, 1556’da yine Kerbela’da öldü. Gerçek adı Mehmed Bin Süleyman. Osmanlı Divan Edebiyatı'nın en büyük şairlerinden. Dili Azeri söyleyişi özelliği taşır. Özellikle Nevâî ve Nesîmî’yi anımsatır. Kendinden sonra gelen Osmanlı Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî, Nâilâ, Neşâti, Nedim ve Şeyh Gâlib gibi şairleri etkiledi. Kimi Alevi ozanlar tarafından da "inanç ulusu" olarak saygı gördü. Yaşamının ilk gençlik dönemi ve öğrenimi konusunda yeterli bilgi yok. Eserlerinden iyi bir eğitim gördüğü, İslami ilimler, İran edebiyatı ve tasavvufla ilgilendiği anlaşılır. "Sıhhat-ı Maraz" isim eseri, tıp bilimiyle ilgilendiğini gösterir. Farsça Divan’ının girişinde, "Fuzûlî" mahlasını, şiirlerinin diğer şairlerin şiirleriyle karışmaması için aldığını anlatır. "İşe yaramaz" "gereksiz" gibi anlamları olan "fuzûlî" sözcüğünü başka şairlerin kullanmayacağını düşündü. Ama "fuzûlî"nin bir diğer anlamı "erdem"dir. Türkçe, Arapça ve Farsça'nın inceliklerini öğrendi. Şii mezhebine bağlıydı. Bütün yaşamını Kerbela'da geçirdi. Bağdat, Hille yörelerini gezdi. Şiirlerinin çoğunda tasavvuf konusunu işledi. Hazreti Ali'nin erdemli, olgun kişiliğiyle, bütün halifelerden ve peygamber yakınlarından üstün olduğunu anlattı. Hazreti Ali'ye duyduğu bu sevgi sonucu İran Şahı 1'inci İsmail'e övgüler yazdı. "Beng ü Bade" isimli Türkçe mesnevisinde Hazreti Ali ve Şah İsmail'i övdü. Döneminin geleneklerine bağlı kalarak Kanuni Sultan Süleyman, Rüstem, Mehmet paşalar ile İbrahim Bey, Cafer Bey gibi dönemin büyüklerine de övgüler yazdı. yer alır.



    "Şikayetname" adlı mensur mektubunda saraya mensup kişiler arasına alınmamasını iğneli bir dille eleştirdi. Şiirin temelinin ilim, özünün sevgi olduğuna inandı. Şiiri bütünlüğe kavuşturan sevginin yanındaki ikinci öğe ise sevgiliden ayrı kalışın verdiği üzüntüdür. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünür hale gelen Tanrı ise tek amaçtır. Fuzûlî'ye göre gerçek varlık Tanrı'dır. Bütün nesneler ve onları kuşatan evren, Tanrı'nın bir görünüş alanıdır. Varlık türlerinin en olgunu olan insan da Tanrı'nın gören gözü, işiten kulağı, konuşan dilidir. Doğruluk, iyilik ve erdem ahlakı oluşturur. Ahlaksızlık, iki yüzlülük, baskıcılık ve cehalettir. Erdem için doğruluğa, Kur'an'ın özüne bağlı kalmak gerekir. Oruç, namaz, zekat gösteriş için değil, insanın özünü kötülükten arındırmak, olgunlaştırmak içindir. Şiir, düşünce ve duyguları sergilemeye, insanı tanımlamaya yarayan bir sanattır. Şiir bir yaratma öğesi olan anlamlı ve özlü sözlerden kurulur. Fuzûlî'nin şiirinde halk dilinde kullanılan sözcüklere, deyimler ve atasözlerine de rastlanır. Hadislerden ve Kur'an'dan sıkça alıntı yapar. Divan şiirinin bütün ölçü ve kalıplarını kullanır. Ama düşüncelerini akıcı bir söyleyişle asıl gazellerinde dile getirir. Düzyazıda da "Hadikatü's-Süeda" (Saadete ermişlerin bahçesi) eseriyle dinsel lirizmin en güzel örneklerini verdi. Mesnevi tarzında yazdığı "Leyla vü Mecnun" Osmanlı edebiyatının baş eserleri arasında yer alır.

    • "Şikayetname" adlı mensur mektubunda saraya mensup kişiler arasına alınmamasını iğneli bir dille eleştirdi. Şiirin temelinin ilim, özünün sevgi olduğuna inandı. Şiiri bütünlüğe kavuşturan sevginin yanındaki ikinci öğe ise sevgiliden ayrı kalışın verdiği üzüntüdür. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünür hale gelen Tanrı ise tek amaçtır. Fuzûlî'ye göre gerçek varlık Tanrı'dır. Bütün nesneler ve onları kuşatan evren, Tanrı'nın bir görünüş alanıdır. Varlık türlerinin en olgunu olan insan da Tanrı'nın gören gözü, işiten kulağı, konuşan dilidir. Doğruluk, iyilik ve erdem ahlakı oluşturur. Ahlaksızlık, iki yüzlülük, baskıcılık ve cehalettir. Erdem için doğruluğa, Kur'an'ın özüne bağlı kalmak gerekir. Oruç, namaz, zekat gösteriş için değil, insanın özünü kötülükten arındırmak, olgunlaştırmak içindir. Şiir, düşünce ve duyguları sergilemeye, insanı tanımlamaya yarayan bir sanattır. Şiir bir yaratma öğesi olan anlamlı ve özlü sözlerden kurulur. Fuzûlî'nin şiirinde halk dilinde kullanılan sözcüklere, deyimler ve atasözlerine de rastlanır. Hadislerden ve Kur'an'dan sıkça alıntı yapar. Divan şiirinin bütün ölçü ve kalıplarını kullanır. Ama düşüncelerini akıcı bir söyleyişle asıl gazellerinde dile getirir. Düzyazıda da "Hadikatü's-Süeda" (Saadete ermişlerin bahçesi) eseriyle dinsel lirizmin en güzel örneklerini verdi. Mesnevi tarzında yazdığı "Leyla vü Mecnun" Osmanlı edebiyatının baş eserleri arasında yer alır.



    • NEF’Î

    • 1572'de Erzurum-Hasankale’de (Pasinler) doğdu. 27 Ocak 1635'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Ömer. Osmanlı Divan şiirinin kaside ve hiciv ustası. İyi bir öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. İlk şiirlerinde "Zarrî" mahlasını kullandı. "Nef’î" mahlasını kendisine yakın dostu Gelibolulu Mustafa Ali’nin verdiği söylenir. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Canberg Giray'ın hizmetine girdi. Burada yoksul düştü. Kuyucu Murad Paşa tarafından İstanbul'a gönderildi. Kısa bir süre Edirne'deki Muradiye Camii'nin mütevelliliğini yaptı. Daha sonra maden mukattacılığı, mukataa katipliği ve cizye muhasebeciliği görevlerinde bulundu. Yaşamının tümünü İstanbul'da geçirdi. Padişahlar, sadrazamlar ile devlet büyüklerine sunduğu kasidelerle maddi ve manevi destek kazandı. 4'üncü Murad döneminde sanatının ve ününün zirvesine ulaştı. Ama yazdığı hicviyeler yüzünden zor durumlarda da kaldı. 4'üncü Murat'ın Nef'î'nin "Sihâm-ı Kâzâ"sını okurken yıldırım düştüğü, olayı uğursuzluk sayan padişahın şaire hiciv yazmasını yasakladığı anlatılır. Söylendiğine göre, padişahın bu uyarısına rağmen bir süre sonra Vezir Bayram Paşa'yı hicvedince boğdurularak öldürüldü. Divan Edebiyatı’nda hicvin en büyük şairidir. Başarılı lirik gazeller yazdı ama asıl ününü kasideleri ve hicviyeleri ile yaptı. Sağlam bir tekniği, ağır bir dili, cesur bir söyleyişi vardır. Aşırı süslü, abartılı söyleyişlerini yeni çağrışımlarla birleştirerek kendine özgü bir tarz geliştirdi. Hayalgücü zengindir. At tasvirlerinde eşsiz bulunur. Kasidelerinin nesib kısımları başarılıdır. 4'üncü Murad'a sık sık methiye yazmasına rağmen, zayıf akıllı bir padişah olan 1'inci Mustafa için şiir yazmaması "mert" şairliğinin işareti olarak gösterilir. Türkçe Divan'ında 59 kaside, 119 gazel bulunur. 1944'te Ali N. Tarlan'ın düzenleyerek yayınladığı "Farsça Divan"ında 171 rubai yer alır. Bazıları ağır küfürlerden kurulu, bazıları hoş ve zarif espriler içeren hicviyelerini topladığı "Sihâm-ı Kâzâ" (Kaza okları) adlı eserini Saffet Sıtkı 1943'te yayınladı. Ünlü "Baharriye"sini ise Bakî’ye nazire olarak yazdığı söylenir.



    Hayalgücü zengindir. At tasvirlerinde eşsiz bulunur. Kasidelerinin nesib kısımları başarılıdır. 4'üncü Murad'a sık sık methiye yazmasına rağmen, zayıf akıllı bir padişah olan 1'inci Mustafa için şiir yazmaması "mert" şairliğinin işareti olarak gösterilir. Türkçe Divan'ında 59 kaside, 119 gazel bulunur. 1944'te Ali N. Tarlan'ın düzenleyerek yayınladığı "Farsça Divan"ında 171 rubai yer alır. Bazıları ağır küfürlerden kurulu, bazıları hoş ve zarif espriler içeren hicviyelerini topladığı "Sihâm-ı Kâzâ" (Kaza okları) adlı eserini Saffet Sıtkı 1943'te yayınladı. Ünlü "Baharriye"sini ise Bakî’ye nazire olarak yazdığı söylenir.

    • Hayalgücü zengindir. At tasvirlerinde eşsiz bulunur. Kasidelerinin nesib kısımları başarılıdır. 4'üncü Murad'a sık sık methiye yazmasına rağmen, zayıf akıllı bir padişah olan 1'inci Mustafa için şiir yazmaması "mert" şairliğinin işareti olarak gösterilir. Türkçe Divan'ında 59 kaside, 119 gazel bulunur. 1944'te Ali N. Tarlan'ın düzenleyerek yayınladığı "Farsça Divan"ında 171 rubai yer alır. Bazıları ağır küfürlerden kurulu, bazıları hoş ve zarif espriler içeren hicviyelerini topladığı "Sihâm-ı Kâzâ" (Kaza okları) adlı eserini Saffet Sıtkı 1943'te yayınladı. Ünlü "Baharriye"sini ise Bakî’ye nazire olarak yazdığı söylenir.





    Yüklə 445 b.

    Dostları ilə paylaş:
    1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin