II. BÖLÜM 2. TEDRİCİLİĞİN HİKMETLERİ
Vahiy sürecinde tedricilik bir metot olarak kullanılmıştır. Şu ana kadar incelemeye çalıştığımız ve çeşitli örneklerle üzerinde durduğumuz husus budur. Şimdi cevabını arayacağımız sorumuz şu olmalıdır: Hükümlerin teşriinde tedriciliğin bir metot olarak kullanılmasındaki hikmet ne olabilir?
Bu konuyu üç başlık altında değerlendireceğiz:
2.1. Tedricilik Metodunun Kur’an Açısından Hikmetleri
Kur’an’ın bir defada Peygamberimize indirilmeyip parça parça indirildiği ve bunun bir çok hikmetinin olabileceği kuşkusuzdur. Ancak Kur’an’ın bir de Peygamberimize vahyolmadan önce topluca Levh-i Mahfuz’a, oradan dünya semasındaki Beytü’l İzze’ye nüzulünden bahsedilmektedir. Aslında Kur’an’ın bu nüzulünün bizim için bir yönü bulunmamakla beraber, bu nüzulde bile pek çok hikmet zikredilmiş, özetle Kur’an’ın ve kendisine Kur’an indirilen zatın şerefinin yüceliğine bununla bir ispat yolu aranmış; bundan da öte, yedi kat gök ehline son ilahi kitap olan Kur’an’ın son Peygambere ve şerefli bir ümmete indirilişinin duyurulması olarak yorumlanmıştır. Bir başka açıdan O, bir rahmet olarak insanlara ve insanların yaşadığı merhale merhale yaklaştırılmış; Allah ayırdığı en büyük rahmetini bu ümmete bu şekilde teslim etmeyi dilemiş; bu da insanların melekler karşısındaki üstünlüklerine bir delil olarak zikredilmiştir.176 Bütün bu rivayet ve yorumların bir bağlayıcılığının olamayacağı, çünkü bunların gayba dair bir alanda olduğu açıktır. Hatta merhale merhale insanlara yaklaştırılması da bu anlamda çok büyük bir önem taşımamaktadır. Çünkü bundan insanların çıkaracağı çok fazla bir dersin olmadığını, sadece inanç bağlamında ve kutsal kitabın değeri konusunda kalbi bir tatminden öte bir anlamının olamayacağını düşünüyoruz. Ayrıca biz, Kur’an’ın bu gaybi boyutuna şu şekilde inanmakla mükellefiz: “O, alemlerin Rabbi’nden indirilmedir. 0nu uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine, Ruhu’l-Emin (Cebrail) apaçık bir Arapça dil ile indirildi.”177 “Onun önünden ve arkasından batıl yaklaşamaz, hikmet sahibi, çok övülen tarafından indirilmiş (bir kitaptır.)”178 “Hakikaten O, levh-i mahfuzda bulunan şerefli bir Kur’an’dır.” 179
Esas konumuzla alakalı olan, Kur’an’ın Hz. Peygamber’e inmesi ile başlayan süreçte, yeni bir toplumun çekirdeğinin oluşmasından, kemale ermesine kadar geçen zaman dilimi içerisinde uygulanan tedricilik metodunun hikmetleridir. Onları maddeler halinde şöyle sıralamak mümkündür:
1- Kur’an, belli bir zaman için belli bir topluma gönderilmiş kitap değildir. O geldiği günden kıyamete kadar bütün insanlar için gönderilmiş bir kitaptır.180 Bu özelliğinden hareketle, Kur’an’ın okunmasının ve yazı ile tespit edilmesinin bir zorunluluk olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü Kur’an’ın ilk hitap çevresini oluşturan insanlar arasında okuma-yazma oranının oldukça düşük olması, yazı araç-gereçlerinin yetersizliği ve bizzat Kur’an tarafından onların “ümmi”181 likle tavsif edilmiş olmaları hatırlanacak olursa, toptan indirilmiş bir kitabın akıbetini tahmin etmek çok da zor olmasa gerektir. Dolayısıyla, Kur’an’ın peyder pey indirilmesi, bu insanların onu kolayca ezberlemelerine ve inen ayetlerin anlamını kavramaya yardımcı olmuştur.182 Böylece kıyamete kadar bütün insanlığa hitap edecek olan bir kitabın, muhtemel bütün olumsuzluklara karşı korunmasının da iki yolu ortaya çıkmıştır:
a- İnen her bir ayetin anında ezberlenmesi.
b- Yalnızca ezberle yetinilmeyip, mutlaka yazıya aktarılmış olması.
Bu her iki tedbir de Kur’an için alınmıştır.183 Bu tedbirlerin bir biri ile bir arada, bir birini nakzetmeyecek şekilde yürütülmesi de ancak Kur’an’ın parça parça indirilmesi ile mümkün olabilirdi. Eğer topluca indirilen bir kitapla okuma-yazma bilmeyen insanlar karşı karşıya getirilmiş olsaydı, hiç kimse onu ezberlemek ve sayfalar dolusu şeyleri anlamak-anlatmak gibi bir külfeti göze alamazdı. En azından, böyle bir külfeti binlerce insan omuzlayamaz; belki birkaç kişinin dışında, başka hiç kimseyi ilgilendirmez ve böylece Kur’an insanlığa bir şey veremeden, indirildiği gün yok olur giderdi. O zaman o, tıpkı ölü doğan bir çocuk gibi olurdu.
İlahi hikmetin bir gereği olarak, indirildiği ortamda hem devamlı bir surette Kur’an’ın okunmasını sağlamak, - okuyup yazma bilenlerin azlığı nedeniyle ve okuma - yazmanın yerini alan - ezberleme faaliyetlerinin tam olarak yerine getirilmesini ve bunun başarıya ulaştırılmasını kolaylaştırmak için paça parça indirilmiştir. Bu her iki faaliyet, - her şey bir tarafa - günlük ibadetlerin yapılabilmesi için de şart olarak koşulmuş olmasının yanı sıra,184 Onu indirenin muradının da bu olduğu şu ayetlerden de anlaşılmaktadır: “Sana gelen vahiy tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme ve “Ey Rabbim! Benim ilmimi artır” de.185 “(Cebrail sana vahiy getirdiğinde) onu (gelen vahyi) çarçabuk okumak için (telaşla) dilini oynatma, çükü onu (kalbinde) toplamak ve (dilinde) okutmak bize aittir. Biz onu okuduğumuz da sende okunuşunu takip et, sonra onu açıklamak da bize aittir.”186 Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, Kur’an topluca indirilecek olsaydı; “bir başka şahıs tarafından yazdırıldığı,”187 yolundaki zan ve iftiralara tatmin edici cevap vermenin zorluğu bir yana,188 hazır ellerinde yazılı bir kitap bulan (başta Peygamber olmak üzere) ilk Müslümanlar, ezberleme konusunda gösterdikleri titizliği, belki de göstermeyebilirlerdi. Çünkü onlar ellerindeki yazılı metne güvenerek bir rehavet içerisine de düşebilirlerdi. Halbuki ilahi hikmet onun çok okunmasını, ezberlenmesini ve hakkında, şüphe uyandıracak hiç bir sözün söylenmemesini murad ederek parça parça indirmiştir.
2- Kur’an indirildiği günden kıyamete kadar insanların problemlerine çözüm olmak için indirilmiştir. O, ayetleri muhkem (bozulma ihtimali olmayan, gayet sağlam ve muntazam veya yüce hikmetler içeren) olarak konulmuş, sonra da insanların ihtiyaç duyduğu şeyler usul ve furu’u ile beyan edilmek veya ayetleri parça parça indirilmek suretiyle tafsil edilmiş (açıklanmış) bir kitap olarak insanlara sunulmakta ve tanıtılmaktadır.189 Onda ya çözümün kendisi veya çözüm yollarını gösterecek genel prensipler, yahut da çözümün işaretleri vardır. Onun için günlük hayatı tanzim eden kuralların bizzat hayatın içinde yaşanırken konulması, o kuralların geçerliliğinin, kalıcılığının, problemlerin çözümündeki yeterliliğinin test edilmesi ve toplum yapısının bu kurallara intibakının sağlanması açısından son derece önemlidir. Örneğin, Bedir savaşında alınan ganimetler ve esirler hakkındaki hüküm bu kabildendir:190 Önce savaş olmuş, alınan ganimetlerin hükmü mubah olarak açıklanmış, ancak alınan esirlere ne yapılacağı meselesi gündeme gelmiştir.191 Konu Peygamber ve ashabı arasında istişare edilmiş, ancak istişare sonunda verilen karar, ilahi iradeye uygun düşmediğinden hemen bir vahiy ile düzeltilmiştir.192 Yine bir diğer örnek olarak burada münafıkların durumu da zikredilebilir. Onlar özellikle Medine döneminde görülen, inanmadığı halde kendilerini inanmış gibi gösteren insanlardır. Hiç şüphesiz bir toplum yalnızca inanan ve inanmayanlardan müteşekkil değildir. Bir toplumda çeşitli inanç ve düşüncede insanlar olabileceği gibi, kendisini inananlar içerisinde gizlemeye çalışan, ama gerçekte inanmayan insanlar da bulunabilir. Bu insanlar, o toplum içerisinde farklı bir takım davranışlar sergilerler. Bazen onların sergilediği bu yanlış davranışlar, gelişmekte olan İslam Toplumunun çıkarları ve toplumun hassas olduğu can, mal ve ülke güvenliği açısından tehlikeli de olabilir. Bütün bu sebeplerden ötürü bu topluluğun Kur’an tarafından tanıtılması bir zaruret olmuş ve Kur’an da bu tanıtmayı, ancak onlar kendi davranışlarıyla kendilerini ele verdikleri Medine ortamında ve yanlış adımlar attıkları yerde inen ayetlerle yapmış; kıyamete kadar da bu tiplerin karakterlerini örnek olarak insanlara açıklamıştır.193
3- Kur’an, indirildiği toplumda kendisini ilahi kitap olarak kabul etmeyenlere meydan okumaktadır. Onlar, Kur’an’ı neden parça parça indiriliyor da, toptan bir defada indirilmiyor diye eleştiriyorlardı.194 Kur’an’da onlara meydan okuyarak, eleştirdikleri Kur’an’ın benzeri bir söz getirmelerini istiyor.195 Sonra miktarı sınırlandırarak, Kur’an’ın benzeri olan on sure getirmelerini istiyor. Madem ki bu Kur’an’ı Peygamber uydurdu diyorsunuz, öyle isi gücünüz yetiyorsa aynı şekilde uydurulmuş on sure de siz getirin;196 on sure de getiremiyorsanız, hiç olmazsa bir sure getirin. Bu hususta çağırabileceğiniz bütün yardımcılarınızı da yardıma çağırın,197 diye bir meydan okumanın, ancak ilahi kaynaktan beslenen bir kitap tarafından olabileceği şüphesizdir. Çünkü fesahat ve belagatta çok ileri oldukları bilinen bir toplumda,198 söz ustaları, fikir ve sanat erbabı eksik olmayacağına göre, ancak her şeyi ilmi ile ihata etmiş birisi tarafından böyle bir meydan okuma olabilirdi.199 Ayrıca bir defada indirilen kitap için bir defa meydan okuma söz konusu iken, parça parça indirilen bir kitabın meydan okuması, her inen ayetiyle tekrarlanmış olacağından,200 hasımlarının gözünü korkutması; iddia ve isnatların da daha ölçülü ve tutarlı olmaya dikkat etmelerinin sağlanması; hak olduğu besbelli olan bir söz karşısında acziyetlerinin ortaya konulması ve her defasında Kur’an’ın mucize olduğunun her inen ayetle onlara ispat edilmesi bakımından daha etkili olduğu muhakkaktır.
Kur’an, yaklaşık yirmi üç yılda bazen bir sure, bazen bir kaç ayet, bazen de bir ayetin bir bölümü201 şeklindeki indirilişi sırasında pek çok olay da vuku bulmuş, vuku bulan olaylar hakkında da ayetler indirilmiş: bazen olayın vukuu tekrar etmiş, bazen aynı ayetlerin benzeri tekrar nazil olmuştur.202 Bütün bunların olduğu bir vakıa iken, Kur’an’ın ne ayetleri, ne de sureleri arasında bir uyumsuzluğunun olmayışı, gerçekten Onun insan aklının bir ürünü olamayacağının açık bir delili sayılabilir. Halbuki inanmayanların her platformda dillerine doladıkları söz, onun bir başkası tarafından peygambere öğretildiğiydi.203 Eğer gerçek onların dediği gibi olsaydı muayyen bir nizama bağlı olmaksızın, ciddi bir ihtiyaç veya umumi yahut hususi bir hadise üzerine nazil olmuş olan ayetleri bir araya getirerek bir nizam dahilinde, insicamlı bir tarzda bir sur
Dostları ilə paylaş: |