IV.IV. Şiirin Hükmü Muhtevası İle İlgilidir
Şafi dedi ki: Şiir bir çeşit sözdür. Onun güzeli güzel çirkini de çirkin söz gibidir. Yani şiir bizatihi hoşlanılmayan bir şey değildir. O muhtevaları dolayısıyla mekruh görülür. Arapların nezdinde şiirin pek büyük bir etkisi vardı. O bakımdan onlardan birisi çok önceleri şöyle demiştir:
“Ve dilin yarası elin açtığı yara gibidir.”
Peygamber (s.a.v.)’de Hassan’ın müşriklere cevap vermiş olduğu şiir hakkında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki bu onlarda ok atmaktan daha güçlü bir etki bırakır.”124
Tirmizi de sahih olduğunu belirterek kaydettiği rivayete göre İbn Abbas’tan şöyle nakledilmiştir: Peygamber (s.a.v.) kaza umresi esnasında Abdullah b. Revaha önünde yürüdüğü halde Mekke’ye girdi. Bu sırada Abdullah b. Revaha şöyle diyordu:
“Ey kafir oğulları! Açılın yolumdan,
Bugün sizinle onun (Kur’an’ın) indirilmesi dolayısıyla çarpışırız,
Öyle darbeler indiririz ki, kelleleri boyunlarından ayırır,
Ve dosta dostunu hatırlatmaz olur.”
Ömer: Ey İbn Revaha! Allah’ın hareminde ve Rasûlullah (s.a.v.)’ın huzurun da mı (böyle diyorsun)? Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bırak onu ey Ömer! Andolsun bu onlara atılan oklardan daha hızlı etki eder.”125
IV.V. Şairlerin İzleyicileri
ed-Dahhak dedi ki: Biri ensardan diğeri muhacirlerden iki kişi Rasûlullah (s.a.v.)’in döneminde karşılıklı olarak hicivleştiler. Bunların her birisinin yanında da kavminin azgın olanları- demek olan beyinsizleri- vardı. Bunun üzerine bu ayeti kerime (“Şairlere de azgınlar uyar”) nazil oldu. İbn Abbas da böyle demiştir. Yine ondan gelen rivayete göre bunlardan kasıt şiirleri rivayet edenlerdir.
Yine Ali b. Ebi Talha’nın ondan rivayetine göre bunlardan kasıt kafirlerdir. Onlara cin ve insanların sapıkları uyar.
Ğudayf’in rivayetine göre de peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim İslam dininde hicvetme çığrını aşarsa onun dilini kesiniz.”126
İbn Abbas’tan rivayete göre de peygamber (s.a.v.) Mekke’yi fethedince İblis kederle öyle bir bağırdı ve etrafında zürriyetini topladı ve dedi ki: Artık Muhammed (s.a.v.)’in ümmetini bu günden sonra tekrar şirke döndüreceğinizden yana ümidinizi kesiniz. Fakat bu iki yerde –Mekke ve Medine’de – şiiri yaygınlaştırınız.
IV.VI. Şiiriyle Öc Alanlar
Yüce Allah’ın: “Görmedin mi onlar her vadide serserice gezerler.”127 buyruğu şu demektir: Onlar her boş işe dalarlar. Hak yola uymazlar. Çünkü hak yola uyup söylediği sözlerin aleyhine yazılacağını bilen bir kimse söyleyeceği sözleri tartar ve öyle söyler. Bu kimse burnunun doğrultusunda, ne söylediğine aldırmadan serserice söz söylemez. Bu ayeti kerime Abdullah b. Ez-Ziba’ri, Müsafi b. Abd Menaf ve Umeyye b. Ebi’s- Salt hakkında inmiştir.
“Ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi söylerler.” 128
Yani onların çoğu yalan söylerler. Sözlerinde cömertlikten ve iyi şeylerden söz ederler, ama onlar bu işi yapmazlar. Bu ayeti kerimenin Ebu Azze el- Cumahî ‘nin şu beyitleri söylemesi üzerine onun hakkında nazil olduğu da söylenmiştir:
“Dikkat edin! Benden peygamber Muhammed’e şu haberi götürün: Muhakkak ki sen hak (peygamber) sın mutlak malik olan Allah her hamde layıktır.”
“Fakat bana Bedir ve Bedir’dekiler hatırlatıldı mı,
Kemiklerim de, derilerim de ah çekip inler.”
Daha sonra Hassan b. Sabit, Abdullah b. Revaha , Ka’b b. Malik, Ka’b b. Züheyr ve hak sözü söylemek bakımından onların izinden giden mü’min şairlerin şiirlerini istisna ederek şöyle buyurmaktadır: “Ancak iman edip, Salih amel işleyen, Allah’ı (sözlerinde) çokça zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra öclerini alanlar müstesna…”129 Öc almak ancak hak ile ve yüce Allah’ın çizdiği sınırlar çerçevesinde olur. Eğer bu sınırları aşacak olursa, bu sefer batıl yol ile intikam alınmış olur.
Ebu’l Hasen el-Müberred dedi ki : “Şairlere de ” buyruğu nazil olunca, Hassan, Ka’b b.Malik ve İbn Revâha ağlayarak Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna geldiler ve : “Ey Allah’ın peygamberi dediler. Allah bizim şair olduğumuzu bildiği halde bu ayeti kerimeyi indirmiş bulunuyor. Peygamber (s.a.v.) bu sefer onlara ondan sonraki buyrukları okuyun dedi: “Ancak iman edip salih amel işleyen” kimseler sizlersiniz. “Allah’ı çokça zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra öçlerini alanlar müstesna!” İşte bunlar da sizlersiniz. Öç almak ise müşriklere cevap vermekle olur. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Haydi siz de öcünüzü alınız, fakat haktan başka bir şey söylemeyiniz. Babalardan, annelerden de söz etmeyiniz.”
Ka’b da : Ey Allah’ın Rasulu dedi. Şüphesiz ki Allah şiir hakkında senin bildirdiğin buyrukları indirmiş bulunuyor. Bu hususta ne dersin? Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Muhakkak ki mü’min canıyla, kılıcıyla ve diliyle cihad eder. Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizlerin onlara attıklarınız tıpkı oklar gibidir.”130
Ka’b dedi ki : “Suhayna (çorbacılar, Kureyş’i kastediyor) geldi ki Rabbi ile yarışsın da mağlup etsin diye, herkesi yenik düşüren kimse ile yarışa kalkan, elbette yenik düşecektir.”131
ed-Dahhak’ın İbn Abbad’ın rivayetine göre o yüce Allah’ın : “Şairlere de azgınlar uyar” buyruğu daha sonra gelen “ancak iman edip, salih amel işleyen…ler müstesna” buyruğu ile neshedilmiştir.
el- Mehdevi dedi ki: Sahih’te İbn Abbas’tan gelen rivayete göre bu bir (nesih değil istisnadır.)” 132 Bize göre de doğrusu budur.
IV.VI.I. Yapmadıklarını Söyleyen Şairler
“Onlar, hep, yapamayacakları şeyleri söylüyorlar.” Bu da dalalet işaretlerindendir. Çünkü onlar, bazen cömertliğe teşvik ediyor, bazen cömertlikten yüz çevirtiyor; bazen cimriliğe teşvik ediyor, bazen ise, ondan nefret ettiriyor; bazen insanları, atalarından çıkmış ufacık bir kusur ile tenkit ediyor, ama kendileri daha büyüğünü yapıyorlar. Bu da onların azıp sapmalarına delalet ediyor. Hz. Muhammed (s.a.v.)’e gelince, O, işe önce kendisinden başlamıştır. Çünkü Cenab-ı Hak ona, “Sakın Allah ile beraber diğer bir tanrı daha çağırma. (sonra) azaplandırılanlardan olursun”133 buyurmuştur. Daha sonra da oymak oymak akrabalarına dini tebliğ etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hak O’na “Sen (önce) aşiretini uyar”134 diye emretmiştir ki bütün bunlar, o şairlerin yollarına benzemez. Bu anlattıklarımız ile, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in durumunun, o şairlerinkine benzemediği ortaya çıkar.
IV.VI.II. Makbul Şairler
Cenab-ı Hak daha sonra, işte Hz. Peygamber ile şairler arasındaki farkı anlatmak için, şairlerin bu kötü özelliklerini sayınca şu dört vasfı taşıyan şairleri, bunlardan istisna etmiştir:
1- “İman, bu “iman edenler müstesna” cümlesi ile anlatılmıştır.”
2- Ameli salih. Bu da ayette “Salih amelde bulunanlar” cümlesi ile anlatılmıştır.
3- Bunların şiirlerinin, tevhid, nübüvvet ve insanları hakka davet hususlarında olması… Bu da, “Allah’ı çok zikrederler” cümlesi ile anlatılmıştır.
4- Kendilerini hicvedenlere karşılık vermeleri durumu dışında, hiç kimseyi hicvetmemeleri… Bu da, “Zulme uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar böyle değildir” cümlesi ile anlatılmıştır. Çünkü Cenab-ı hak, “Allah, çirkin sözün alenen söylenmesini sevmez, zulme uğrayanlardan olursa bu müstesna...”135 buyurmuştur. Hem sonra bu hususta şart olan, haddi aşmayı bırakmaktır. Çünkü Cenab-ı Allah, “Kim size karşı haddi aşarsa , siz de tıpkı onların haddi aşmaları kadar ona karşı koyun (haddi aşın)”136 buyurmuştur. Ayette ki, bu istisna ile, Abdullah b. Revaha, Hassan b. Sabit, Ka’b b. Malik, Ka’b b. Züheyr gibi şairlerin kasdedildiği ileri sürülmüştür. Çünkü bunlar şiirleriyle Kureyş kafirlerini hicvediyorlardı. Ka’b b. Malik, (r.a.)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) bana, “Kureyş’i hicvedin. Canım, elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizin onlara bu hicviniz, ok yağdırmadan daha çetindir.” Yine Hz. Peygamber (s.a.v.), Hassan b. Sabit (r.a.)’e hep, “Söyle, Ruhûl Kudüs de seninledir” derdi.”137
V. ŞİİR HAKKINDA PEYGAMBER (S.A.V)’İN HADİSLERİ
Şiir hakkında Peygamber Efendimizin birçok hadisi vardır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, bu hadislerin hepsini, nakletmeye çalışalım.
Ubey İbnu Ka’b (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki : “Şiirde hikmet vardır.”138
Ebu Davud’da İbnu Abbas (r.a.)’dan yapılan bir rivayet şöyledir : “Rasulullah (s.a.v.)’a bir bedevi geldi. (Dikkat çekici bir üslupla) konuşmaya başladı. Efendimiz:
“Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır” buyurdu.”139
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “ Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır.” 140
el-Hudri’den Müslim’in kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Rasulullah(s.a.v.) yürümekte iken karşısına şiir inşad eden bir şair çıktı. Efendimiz: “Şeytanı tutun” veya “Şeytanı yakalayın”diye emretti.
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.) şair Hassan İbnu Sâbit (r.a.)için mescide hususi bir minber koymuştu. Hassan, orada kurulup mufâhara yapar veya Rasulullah (s.a.v.)’ı hasımlarına karşı müdafaa ederdi. Peygamberimiz “Allah (c.c.) Hassan’ı, Rasulullah’ı müdafaa ettiği veya onun adına mufâhara yaptığı müddetçe Ruhu’l –kudüs’le takviye etmektedir” derdi .”141
Amr İbnu’ş- Şerrid, babasından (Şerrid’den naklen radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir gün ben Rasulullah’ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana :
“Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi’s-Salt’ın şiirinden bir şeyler var mı?” diye sordu. Ben: “Evet!”deyince :
“Söyle!” dedi. Ben kendisine bir beyit okudum. O yine:
“devam et!”dedi. Ben bir beyit daha okudum. O yine,
“Söyle!”emretti. Böylece kendisine yüz beyit okudum.” 142
Câbir İbnu Semure (r.a.) anlatıyor: “Ben Rasulullah (s.a.v.)’la yüz defadan fazla birlikte oturdum. Ashabı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) da sâkitane onları dinlerdi. Bazen (anlatılanlara) onlarla birlikte tebessüm buyurduğu olurdu.”143
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “ Rasulullah (s.a.v.) Umretu’l-kaza sırasında Mekke’ye girdiği zaman şairi Abdullah İbnu Ravâha, önünde yürüyor ve şu şiiri okuyordu:
“Ey kafir çocukları (Rasulullah’a) yol açın!
Bu gün ona gelen vahiy adına, size, öyle bir vururuz ki, tepenizi yerinden uçurur, ve dostu dostuna unutturur.”
Bunu gören Hz. Ömer: “Ey İbnu Ravâha! Sen Rasulullah (s.a.v.)’ın önünde ve Allah’ın Harem bölgesinde şiir mi okuyorsun?” dedi. Ancak Rasulullah:
“Ey Ömer bırak onu. Onun şiirleri, Mekkeli kafirlere oktan daha çabuk tesir eder!” diyerek müdahale etti.”
Yine Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.)’ın (kafilenin yürüyüş temposunu ezgileriyle) canlı tutan bir kölesi vardı, adı Enceşe idi. Bu zat güzel sesli birisiydi. Rasulullah (s.a.v.) ona:
“Ey Enceşe ağır ol! Şişeleri kırma- veya şişeleri sevkederken ağır ol- dedi. Şişe ile zayıf kadınları kastediyordu.” 144
Heysem İbnu Ebi Sinan’ın anlattığına göre, bu zat, Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’ı zikrettiği kıssalarında dinlemiştir. (Bu kıssaların birinde) Ebu Hureyre, Efendimizin şu sözünü nakletmiştir:
“O sizin bir kardeşinizdir, uygunsuz bir söz söylemez.”
(Ravilerden Zuhri der ki:) “Rasulullah, burada İbnu Ravâha’yı kastetmiştir.” (Abdullah İbnu Ravâha, Efendimiz hakkında methiyede bulunmuştur:)
“Tanyeri ağarıp Fecr-i sâdık yükseldiği sırada Rasullullah, bize kitabını okuyarak geldi. O bize körlükten (dalaletten) sonra hidayeti gösterdi. Kalplerimiz onun söylediklerinin hak olduğuna inanmıştır. Kafirlere yatakları ağırlık verirken, Rasulumuz geceyi uyanık geçirir.” 145
V.I. “Cebrail Seninle Beraberdir”
Hz. Berâ (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.), Kureyza günü, (şairi) Hassan İbnu Sabit’e:
“Müşrikleri hicvet, zira Cebrail seninle beraberdir!” dedi.” 146
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Hassan İbnu Sabit, (Mekkeli)müşrikleri hicvetmek için Hz. Peygamber (s.a.v.)’den izin istedi. Hz. Peygamber :
“Benim nesebimi nasıl hariç tutacaksın?” dedi. Hassan (r.a.): “Senin (nesebini) sade yağdan kıl çeker gibi, onlardan çekip çıkaracağım!” cevabını verdi.” 147
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.)’ın şöyle söylediğini işittim:
“Hassân onları –yani müşrikleri hicvetti, hem şifa verdi, hem de şifa buldu.”
Hassân (r.a.) buyurdu ki: “Sen Muhammed’i hicvettin, ben de onun adına cevap veriyorum. Bu işimde Allah katında mükafat vardır.”
Sen Muhammed’i nezih, muttaki, Rasulullah vefakâr, ahlaklı olduğu halde hicvettin.
Sen O’na denk olmadığın halde O’nu hiciv mi ediyorsun?
İkinizden hangisi kötü ise iyi olana feda olsun.
Muhakkak ki, babam, babası ve ırzım,
Muhammed’in ırzını sizden korumak için muhâfızdır.
Kızcağızımı kaybedeyim, şayet siz atlarımızı
Kedâ’nın etrafını toz duman etmiş göremezsiniz.
O atlar, üzerinize gemlerini çekerek gelirken,
Sırtlarında ince mızraklar vardır.
Atlarımız pek hızlı koşarlarken,
Kadınlar başörtüleriyle tozlarını alırlar.
Şayet bizden yüz çevirirseniz umre yaparız,
Fetih geldi mi; perde kalkar.
Aksi takdirde öyle bir günün kavgasını bekleyin ki,
O günde Allah dilediğini aziz kılacaktır.
Allah der ki: “Ben bir kul gönderdim,
O hakkı söyler, kendisinden hiçbir gizlilik yoktur.”
Allah der ki: “Ben bir ordu hazırladım,
Bu ordum emeli cihad olan ensardır.”
Biz (Ensarîler)e her gün Kureyş’ten
Ya sövmek, ya kavga, ya da hiciv vardır.
Öyle ise, sizden kim Rasulullah’ı hicveder,
Veya över veya yardım ederse bizce birdir.
Allah’ın Rasulu Cibril aramızdadır.
Ruhûl Kudüs’ün bir dengi yoktur.”148
V.II. Şairin Söylediği En Doğru Söz
Ebu Hureyre anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Bir şairin söylediği en doğru söz Lebid’in söylediği şu sözdür: “ Haberiniz olsun, Allah’tan başka her şey batıldır. Umeyye İbnu Ebi’s-Salt müslüman olayazdı.” 149
Hz. Aişe (r.a.) nin anlattığına göre, kendisinden, Rasulullah (s.a.v.)’in şiirden bir şeyler terennüm edip etmediği sorulmuştur da şu cevabı vermiştir: “Evet, İbnu Ravâha’nın şiirini terennüm eder ve şu mısra’ı okurdu:
“Kendisine azık vermediğin kimseler sana haber getirecek.”150 Cündeb İbnu Abdillah (r.a.) anlatıyor: “Biz Rasulullah (s.a.v.) ile beraber olduğumuz bir anda kendilerine bir taş isabet etti, kaydı ve parmağı kanadı. Bunun üzerine:
“(Parmağım ne sızlarsın?) sen ancak kanayan bir parmak değil misin? (Bu kazaya da, boşa değil) Allah yolunda uğradın” buyurdu.”151
Aişe (r.a.) : “Peygamber (s.a.v.) Hassan için mescidde hususi bir mihrap yerleştirdi. Üzerine çıkıp oturur ve Peygamber (s.a.v.)’i savunacak şiirler söylerdi.
Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle derdi: “Allah; Hassan’ı, Allah Rasulü’nü savunduğu sürece, Rûhu’l- Kudüs’le teyid eder.”152.
Ebû Hureyre (r.a.)’den : “Hassan mescidde şiir söylerken Ömer geldi. Ona yan yan bakınca, Hassan şöyle dedi: “Ben burada senden daha hayırlı kimse varken şiir söylerdim.”
Bunun üzerine Ömer, Ebu Hureyre’ye dönüp şöyle dedi: “Allah aşkına söyle Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini duydun mu? ‘Allah’ım! Benden kabul et! Allah’ım onu Rûhül-Kudüs’le teyid et!’
Ebu Hureyre ‘Evet’ diye cevap verdi.” 153
“Hadislerde geçen “Kişinin içinin şiirle dolması” ifadesinden kasdedilen mana hakkında Nevevi şöyle der:
Yani adam şiirlere öyle ağırlık verir ki, şiir onu Kur’an-ı Kerim ve dini ilimlerle meşgul olmaktan alıkor. Böylece şiire dalmak mezmumdur, yani yerilmeye mahkumdur. Şayet Kur’an’ı Kerim, hadisler ve diğer dini bilgilerle iştiğalı ve bilgisi daha çok olup bunun yanında biraz şiir de bellerse bunda bir sakınca olmaz. Çünkü böyle bir kimsenin içi şiirle dolu sayılmaz.”154
Sindi, “Şüphesiz ki bazı şiirler hikmettir” hadisinin izahı bölümünde şunları söylüyor:
Şiirin dinen güzel veya çirkin sayılması hususunda onu meydana getiren kelimelerin ve cümlelerin bir fonksiyonu yoktur. Bir şiirin dinen iyi veya kötü sayılması içerdiği mana bakımındandır. Durum bu olunca ifade tarzının nesir veya nazım olması da neticeyi değiştirmez. Eğer mana gerçeğe uygun, doğru bir şey ise, başka bir deyimle ibret verici öğüt ise din bakımından güzel ve iyi sayılır. Şayet bunun tersine; yalan mübalağalı veya haksız bir kötüleme gibi, çirkin bir şey ise kötü ve fena sayılır. Şiirin iyiliği veya kötülüğü buna göredir.155
VI. ŞİİR HUSUSUNDA ULEMA İKİYE AYRILIR
Şiir söylemenin caiz olup olmadığı hususunda müctehidler ikiye ayrılmıştır. Bir kısmı şiir söylemenin caiz olduğunu belirtmişlerdir ki, Şa’bi, Amir b. Sa’d el-Beceli, Muhammed b. Sirin, Said b. el-Müseyyeb, Kasım, Servi, Evzai, Ebu Hanife, Malik, Şafi, Ahmed b. Hanbel, Ebu Yusuf, Muhammed, İshak, Ebu sevr, Ebu Ubeyd hep hicveden, fuhuştan, müslümanlardan birinin şeref ve haysiyetine taarruzdan hali olan şiirin söylenmesinde bir sakınca görmemişlerdir.
Delilleri, Şair Hassan b. Sabit’ten rivayet edilen, Peygamber Efendimizin “Ey Hassan, Kuffar-ı Kureyş’e cevap ver. İlahi onu Ruhü’l-Kudüs’le (Cibril’le) te’yid et” hadisi ile, Ümmü’l Mü’minin Aişe (r.a.)’dan rivayet olunan; “Rasullah (s.a.v.) Hassan (r.a.) için mescidde bir minber kurdurur, Hassan da o minberin üstüne çıkıp Küffarı hicvedermiş.” vb. hadislerdir.
Mesruk, İbrahim en-Nehai, Salim b. Abdullah, Hasan el-Basri, Amr b. Şu’ayb ise şiirin rivayetini de okunmasını da mekruh görmüşlerdir.Dellilleri, “Şairler(e gelince) görmüyor musun onları (nasıl her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar? Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler)”156 ayeti kerimesi ile, “Birinizin içinin irin ile dolup harap olması onun hakkında, şiir ile dolmasından daha hayırlıdır.”157 hadisi şerifidir.
Ötekiler ise, bu nehyi her türlü şiire şamil addetmeyip “küfür ve fuhş-i kelam ile dolu şiir hakkındadır” derler. Nitekim Rasul-i Ekrem’in çok kere şiir dinlemiş olmaları, vezne uymayarak bile olsa, başkalarının şiirlerinden parçalar okuması, özellikle Hz. Hassan’a bunca teşvik edici sözler söylemesi hep evvelce saydığımız ulema topluluğunun ictihadlarını doğrulamaktadır.”158 “İbni Kayyım ise, musıkiyi şeytanın ezanı, şiiri şeytanın Kur’anı’dır diye bir hadis naklettikten sonra, şiire mesafeli durmaktadır.
İbn Ebi Dünyanın rivayet ettiği bir hadiste musikiye şeytanın Kur’anı ve ezanı adı verilmişti. Şeytan Allah’ın huzurundan kovulunca ev, meclis, yemek, içki, müezzin, Kur’an kitap, söz, elçi ve tuzak istemiş, Allah Teala da hamam evin, Pazar meclisin, besmele çekilmeyen şeyler yemeğin, sarhoşluk veren şeyler içeceğin, çalgı aletleri müezzinin, şiir Kur’anın, insan vücuduna yapılan nakışlar kitabın, yalan sözün, kahinler elçilerin ve kadınlar tuzağın olsun demişti. İğasetü’l lehfân, c.I, s. 270. İbn Ebi Dünyanın Ebu Ümame vasıtasıyla Hz. Peygamberden rivayet ettiği bu hadisin sahih bir hadis olmadığının İbn Kayyım da farkındadır. Onun için: “Bunu teyid eden daha bir çok rivayetler mevcuttur. Zaten iyi ve güzel sözün kitap ve sünnetten bir şahidi vardır.” demektedir. aynı eser aynı yer. Yani İbn Kayyıma göre şiire şeytanın Kur’anı, çalgı aletlerine şeytanın müezzini demek güzel bir şeydir. Ve güzel olduğu için de Kur’an ve sünnette bu manayı teyid eden işaretler mevcuttur. Şiir ve musıki gibi güzel sanatlara değil de bu sanatları yermek için söylenen sözlere güzel demek zihinde güzellik kavramının teşekkül etmediğinin bariz bir delilidir.”159
VII. HUZUR-U SAADETTE BİR ŞAİR
Ka’b ve Büceyr… O devirde edebiyatta çok ilerlemiş bulunan Arabistan’ın yedi meşhur şairinden Züheyr’in oğulları. Kız kardeşleri Hansâ da onlar gibi şairdi, kendi çocukları da.
Züheyr karakterli bir insandı. Şiirle hikmeti birleştiren, lüzumsuz laflara tenezzül etmeyen güçlü bir şairdi. Yahudi ve hristiyan ilim adamlarıyla sohbetleri sırasında son peygamberin yakında geleceğini öğrenmişti. Bir gece, rüyasında gökten ip gibi, urgan gibi bir nur demetinin sarktığını görmüş, elini uzatmış, fakat tutamamış. Bu rüyayı ahir zaman peygamberinin yakında geleceği, fakat kendisinin ona yetişemeyeceği tarzında yorumlamış; bu peygambere yetiştikleri takdirde ona iman etmelerini oğullarına tavsiye etmiş… Züheyr, Hz. Peygamberin zuhurundan bir yıl önce vefat etmişti.
Ka’b ve Büceyr, Mekke’nin fethinden sonra İslam dini mevzuunda tereddüte düşenlerdendi: Zafer üstüne zafer kazanan Muhammed el-Emin haklı olabilirdi. Bu işin aslını öğrenmek maksadıyla iki kardeş yola koyuldular. Medine’ye birkaç konaklık mesafe kalmıştı ki Ka’b gitmemek, kalıp dinlenmek istedi. Büceyr kardeşinden ayrılarak, Rasulullah’ın huzuruna varıp müslüman oldu. Ka’b ise, çoğu islam düşmanlarının kaçıp sığındığı Taif’e gitti.
Ka’b, kardeşi Büceyr’in müslüman olmasını tasvip etmiyordu. Kendisine manzum bir mektup yazmıştı. Şöyle diyordu:
İletin mesajımı Büceyr’e aziz dostlar:
Dinler misin sözümü, vah sana dinler misin?
Dinlemiyorsan eğer, söyle bakalım bize,
Hangi dine sokmuşlar seni, hiç söyler misin?
Bir dine ki ne annen benimsemiş ne baban
Ne de bir dost benimser… başını eğer misin?
Bir kadeh sundu sana Ebu Bekr ve kandırdı,
Peşinden me’mur sundu üstüste, içer misin?
Şair ka’b, bu sözleriyle, kardeşi Büceyr’i müslümanlıktan vazgeçmeye çağırıyordu. Şiirin son beytinde Peygamber Efendimizden “me’mur” diye bahsetmek suretiyle ona dil uzatıyordu. Ka’b ayrıca peygamber ailesinden bazı hanımları aşk şiirlerine konu ediniyor ve Taif’teki islam aleyhtarı komitelerle işbirliği halinde bulunuyordu. Bütün bu sebepler yüzünden Rasul’i Kibriya (s.a.v.) Efendimiz, Ka’b’ın can emniyetini kaldırmıştı, onunla karşılaşan herhangi bir müslüman onu öldürebilirdi.
Zaman Ka’b’ın ve diğer İslam düşmanlarının aleyhine işliyordu. Azılıların bir kısmı yakalanıp öldürülmüş, diğerleri de kaçmıştı. Taif cuntasının da ömrü pek uzun görünmüyordu.
Taif muhasarasından sonra (Miladi, 630) Züheyr oğlu Büceyr, kardeşi Ka’b ın durumuna acır, ona bir mektup yazar:
“…Eğer arzu ediyorsan koş, Rasulullah’a gel; çünkü o, tövbekar olup gelen hiçbir kimseyi öldürmez. Aksi takdirde kaçıp kurtulacak bir yer bulmaya bak!”
Büceyr mektubunda şunları da yazıyordu:
Sözümü kardeşime ileten biri var mı:
İslam’a karşı çıkman, diretmen doğru değil!
Uzza’yı, Lât’ı bırak, Allah’a, yalnız ona
Gönlünü çevir de gel, hak yol bu, gayrı değil.
Gönlü pak müslüman’dan başkası, Büyük Günde,
Kurtuluşa eremez, dost sözü, eğri değil.
Babam Züheyr’in dini, dedem Ebu Sülma’nın
İnancı haram bana, put onlar Tanrı değil!
Ka’b kardeşinin mektubunu alınca telaşa kapılır, dostlarına danışır, düşünür… Müslüman olmaya karar verir. Gizlice Medine’ye girer, önceden dostluğu bulunan bir sahabenin evine gider. Ertesi gün, onunla birlikte, erkence sabah namazına gider. Namazdan sonra Hz. Peygamberin yanına varır, oturur, elini elinin üzerine kor ve :
-Ya Rasullallah, der. Züheyr oğlu Ka’b, tövbekar ve müslüman olarak geldi, senden can güvenliği ister. Onu huzuruna getirirsem kabul eder misin?
- Evet, kabul ederim.
-Ben Züheyr oğlu Ka’b’ım ya Rasulallah !
-Ya, sen misin? Sen benim için… Nasıl demişti, Ebu Bekir?
-“Bir kadeh sundu sana Ebu Bekr ve kandırdı,
Peşinden me’mur sundu üstüste, içer misin?”
-Evet, böyle diyen değil misin, sen?
- Hayır, ya Rasulallah, me’mur demedim ben, me’mun (emin) dedim.
Bu konuşmaları duyan Medine’li bir sahabe Ka’b’ın üzerine atılır, onu öldürmek için Peygamberden izin ister. Hz. Peygamber :
-
Dokunma ona; o, tevbe etmiş, eski halinden vazgeçmiştir. Ka’b, oracıkta, peygamber Mescidinde, Rasulullah’ın karşısında meşhur kasidesini baştan sona kadar okur. 60 beytten ibaret olan bu kasidenin baştan itibaren yarısından fazlası arap ediplerinin ananesine bağlı olarak, aşktan ve sevgiliden bahseder. Sonraki beyitler de ise katlinin mübah kılındığı günlere ait ıstırabını dile getirir, Rasulullah’tan af diler ve onu över.
Dostları ilə paylaş: |