Diyanet iŞleri başkanliği trabzon-akçaabat-darica eğİTİm merkezi MÜDÜRLÜĞÜ İslamda ruh ve nefs III. Dönem



Yüklə 471,25 Kb.
səhifə3/7
tarix28.10.2017
ölçüsü471,25 Kb.
#18296
1   2   3   4   5   6   7

B. Hadislerde Nefs:

Bu bölümde de İslamın Kur’an’dan sonraki en önemli iki kaynağı olan Buhari ve Müslim’de geçen “Nefs” ile ilgili hadislerle yetineceğiz.

“Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Onun resulü olduğuma inanan bir kişinin üç şey dışında kanı helal olmaz: Nefse karşı nefs, zina eden evli, dinden çıkıp cemaatten ayrılan.”289

“Allah, insanoğluna zinadan olan hissesini vermiştir: Gözün zinası bakmaktır; dilin zinası konuşmaktır; nefsin zinası arzu etmektir; cinsel organ ise bunu ya onaylar, ya da reddeder.”290

“Kıyamet yaklaştıkça müminin rüyası neredeyse yalanlanmayacaktır. Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı kısmından biridir. Peygamberlikten olan şey de yalan olmaz... Rüya üç çeşittir: Nefsin fısıldaması, Şeytanın korkutması ve Allah’tan bir müjde.”291

“...(Kıyamette) insanlar Hz. İbrahim’e gelirler ve derler ki: “Sen Allahın elçisi ve yeryüzündeki dostusun,; bize şefaat et.” Hz. İbrahim ise şöyle der: “Nefsim, nefsim. Siz Musa’ya gidin”.”292

“Allah Elçisi emretti de, Bilal şöyle bağırıyordu: “Müslüman nefsin dışında hiç kimse cennete giremez”.”293

“Allahım, kalbime, dilime, kulağıma, gözüme, üstüme, altıma, sağıma, soluma, önüme, arkama nur kıl. Nefsime de nur kıl ve nurumu arttır.”294

“Allahım, korkmayan kalpten, işitilmeyen duadan, doymayan nefsten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.”295

“Kim kendini bir dağdan atar da nefsini öldürürse, ebedi olmak üzere cehenneme yuvarlanır.”296



İKİNCİ BÖLÜM

RUHUN YARATILIŞI, ÖLÜMÜ VE BEDENLE İLİŞKİSİ

I. RUH VE YARATILIŞI

Ruh, canlılara hayat veren şeydir. Eşyadan insana doğru evrimleşir. Bitkideki ruha “Nebati (bitkisel) Ruh” denir. Bitkisel ruhta canlılık varsa da yer değiştirme şeklinde bir hareket ve irade yoktur. Bunun bir derece üstü “Hayvansal Ruh”tur. Hayvanlara canlılık veren bu ruh da henüz tam anlamıyla düşünce yeteneğine sahip değildir. Bunun üstünde ise “İnsani Ruh” vardır. Bu ruhta canlılık, hareket ve gücün yanında, düşünce yeteneğine de vardır. Bu ruhlar, madde ile birleşmek suretiyle onlara canlılık ve hareket vermektedir.297

Bazı marjinal gurupların ruhu inkar edip,298 bazılarının da ruhun mahluk olmadığını iddia etmelerine karşılık,299 Ehli Sünnet bilginlerinin büyük çoğunluğu, ruhun varlığı ve sonradan yaratıldığı konusunda fikir birliği etmişlerdir. Fakat ruhların ezeli veya hadis olması noktasında farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Şimdi bu görüşleri irdelemeye çalışacağız.

A. Ruhların Ezeli Olduğu Görüşü:

Bütün peygamberlerin ruhların sonradan yaratılmış olduğunu söylemekle birlikte,300 ruhun kıdemini yani, öncesizliğini savunan bilginler de olmuştur. Ruhun öncesizliğini savunanların başında Ebu Bekir er-Razi gelmektedir. Razi, Allah haricinde sadece ruhun ezeli olduğunu kabul etmekle kalmaz, aynı zamanda madde, zaman ve mekânın da ezeli olduğunu ifade eder. Eflatun gibi Razi de nefsin temelde maddeden ayrı olduğunu, fakat hemen peşinden bu karşılıklı-ezeli prensip için şehvani aşkla kuşatıldığını ve maddi bir form düşüncesi yoluyla onunla birleşme mücadelesi verdiğini öne sürmektedir. Yine de nefs, maddeyle birleşebilsin ve bu vesileyle sadece bir müddet için de olsa kendi fiziksel arzusundan zevk alsın diye, mücadele etmek ve maddi dünyayı yaratmak zorunda kalmıştır.301

Ruhların öncesizliğini savunan İslam filozofları, Yunan filozoflarının, özellikle de ruhun kıdemini savunan Platon’un görüşlerinden etkilendikleri ve müslümanların bölgelerine yakın kültürlerden bu görüşleri aldıklarında şüphe yoktur.302

Ruhların öncesizliğini savunan bazı müslüman filozoflar ve bilginler, bu görüşlerini destekleyecek bazı akli ve nakli deliller ileri sürmüşlerdir. “Eğer nefs hadis (sonradan varolma) olursa, ebedi olamaz; çünkü hadis olan her şey fasit olmaktadır.” şeklinde akli delil getirirler. Nefsin öncesizliği konusunda Allahın sıfatları ile ilişkilendirerek kanıtlamaya çalışmışlardır. İlim, kudret, işitme, görme, eller vs. Allaha izafe edildiği gibi, “Ona kendi ruhumdan üfledim.”303 ayetinde olduğu gibi, ruhun da Allah’a izafe edilmesi, nefslerin kıdemine kanıt kabul edilmiş ve bu tamlamalara dayanılarak ruhunda kadim olması gerektiğini savunmuşlardır.304



B. Ruhların Hadis (Sonradan Yaratılmış) Olduğu Görüşü

Ruhların kıdemi, Eski Yunan Felsefesinde ortaya atıldığı gibi, ruhların sonradan yaratıldığına dair görüşlere de bu felsefi düşüncede rastlanır. Kelamcılar ve pek çok müslüman filozof, ruhların kadim olması düşüncesine pek iltifat etmemişler ve ruhların hadis olması görüşünü savunmuşlardır.305 Buna göre, ruhların bir başlangıcı vardır; ruhlar sonradan meydana gelmişlerdir; yani ezeli değildir ama sonsuzdur, ebedidir, yok olmayacaktır, her zaman var olacaktır. Cennet veya cehennemde ruh, beden ile birlikte hayat sürecektir.306

Nefslerin kıdemine ilişkin akli ve nakli deliller ileri sürüldüğü gibi, onların hadis olduklarını kabul eden kelamcılar da bu görüşlerine ilişkin deliller ileri sürerler. Ruhların hadis olduğu görüşü, “Allah her şeyin taratıcısıdır.”307 ayeti ile kanıtlanır. Buna göre, Allahın her şeyin yaratıcısı olması, hiçbir şekilde tahsisi mümkün olmayan genel bir manadır. Bu kanıtı ileri sürenlere göre, Allahın sıfatları bu genel ifadenin içerisine girmez. Çünkü sıfatlar, Allahın isminin içerisine dahildir. Sıfatlar tek başlarına bulunmazlar. İlim, kudret, kelam, işitme, görme gibi. Bunlar mevsufa sıfatların izafesidir. Allah’ın ilmi, kelamı, iradesi, kudreti ve hayatı O’nun sıfatlarındandır, mahluk değildirler. Allah’ın eli ve yüzü de böyledir.308

Ruhların hadis olduğu görüşü, diğer bir şekilde “İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?”309 ve Allah’ın Zekeriyya (as)‘ya olan hitabında “Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.”310 ayetleri ile kanıtlanmaya çalışılır.311 Buna göre, bu ayetteki hitap, Hz. Zekeriyya (as)’nın sadece bedenine değil, aksine hem bedenine, hem de ruhunadır. Çünkü beden, tek başına bu söze muhatap olamaz ve bunu anlayıp düşünemez.312

Ruhların hadis olduğu görüşünü delillendirmek için ileri sürülen bir diğer nakli delil de, “İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.”313 ayetidir.

İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, “Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.”314 ayetindeki haberin, ya ruhlarla birlikte bedenlere, ya da henüz bedenler yaratılmadan önce sadece ruhlara olduğu görüşünü savunmuştur ve her iki durumda da ruhların yaratılmış olduğu sonucuna gitmiştir.315

Nasslardan, Allah’ın hem bizim, hem bizden önceki atalarımızın, hem de her şeyin Rabbi olduğunu anlamaktayız. Ayrıca Allah’ın bu Rablığı, bedenimizle birlikte ruhlarımıza da şamildir. Bedenlerin O’nun Rabliğinin terbiye ve iradesinde olduğu gibi, ruhlar da terbiye ve idaresi altındadır. Bu taktirde terbiye ve idare altında bulunan her şey mahluktur, yani hadistir.316

İbn Kayyim el-Cevzi, Fatiha Suresinin ruhların yaratılmış olduğuna işaret ettiğini söylemektedir. “Hamd, âlemlerin rabbi olan Allaha aittir.”317 ayetini işlerken ruhların da “alem” den olduğunu ve Allah’ın ruhların da rabbi olduğunu ifade etmiştir.318

Ruhun vefat etme, kabzedilme, tutulma ve salıverilme gibi özellikleri vardır. Bu özellikler ise yaratılmış ve terbiye altındaki varlıklara aittir. “Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.”319 ayetinde geçen “can” kelimesi, kesinlikle ruhtur.320

Ruhların kadim olması imkânsızdır. Ruhların muhtaçlığı, gereksinimleri ve zorunluluğu, onların yaratılmış ve terbiye altında olduğuna; tek başlarına ise hiçbir şey olmadıklarına güzel bir delildir. Ruh bizzat kendine ne zarar verebilir, ne de fayda sağlayabilir. Ne ölüm, ne hayat, ne de yeniden kendi kendine dirilebilir. Allah’ın dilediğinin dışında hayra ulaşamaz. Allah’ın koruması ölçüsü dışında kötülükten uzak duramaz. Onun hidayeti olmadan kendini düzeltemez. Öğrettiğinin dışındakileri bilemez. Allah, ruhu, iyi ve kötü fiilleriyle beraber yarattığını söylemiştir.321

Ruhun Allaha muzaf olarak kullanılmasına, yani Allah ile tamlamasına gelince; Allaha muzaf olan şeyler iki türlüdür: Sıfatın mevsufa izafeti ve yaratılmışın Yaratana izafeti. İlmullah (Allah’ın İlmi), kudretullah (Allah’ın gücü), kelamullah (Allah’ın sözü) gibi tamlamalarda kudret, ilim ve kelam kelimeleri Allah adının içeriği olan sıfatlardır. Mevsufuna muzaf olan sıfatlar, mevsufun özelliklerini taşır. Allah’tan ayrı düşünülemeyen bu sıfatlar, Allah ile beraber ezelidir. Fakat Beytullah (Allah’ın evi), nakatullah (Allah’ın devesi), malullah (Allah’ın malı) gibi tamlamalar, Allah’ın yarattığı, kendisine özgü ev, deve, malı, ifade etmektedir. Burada evin veya devenin ezeli olması gerekmez. Ruhullah (Allah’ın ruhu), Abdullah (Allah’ın kulu) da aynı şekilde Allah’a ait, O’nun yönetiminde olan ruh, kul demektir. Bu ifadelerden ruhun veya kulun Allah gibi ezeli olduğu anlamı çıkmaz.322

“Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”323 ayetinde geçen “emir” kelimesi fiil anlamında kullanılmıştır. “Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık.”324 ve “Andolsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi.”325 gibi ayetlerde geçen “emir” kelimesi ise, fiil ve durum anlamına gelmektedir. Burada “De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”326 ayetinde de durum aynıdır ve “ruh, Allah’ın fiilindendir.” demektir. Bu cevap, Hz. Muhammed’e (as) ruhun kadim veya hadis olup olmadığını sorduklarını ve onun da hadis olup, Allah’ın fiili, icadı ve yaratması ile meydana geldiğini beyan buyurduğunu göstermektedir. Yani, demek isteniyor ki, ilk yaratılışta ruhlar, ilim ve marifetten yoksun idiler. Sonra onlar hakkında ilim ve marifetler meydana geldi. Her geçen zaman içinde, halden hale, eksiklikten olgunluğa doğru değişip intikal ederler. Bu hal, onun sonradan meydana gelmiş olduğunun belirtisidir.327



C. Ruhların Yaratılma Zamanı

İnsanın yaratılışı, ruh- beden ilişkisinin başlangıcını ifade eder. Ruhun bedenden önce, bedenle birlikte ve bedenden sonra yaratılması, düalist insan anlayışı savunucuları tarafından çözümlenmesi gereken en önemli sorunlardan biri olmuştur. Bu sorun ruh, ister cisim, isterse de cevher olarak anlaşılsın, bedenden ayrı olarak algılandığı sürece, cisim olan bedenle birleşmesi veya ilişki kurmasının mahiyetinin açıklanmasında karşımıza çıkacaktır. Çünkü ruh ve beden birbirinden farklı varlıklardır.328

Ruhların yaratılmasının zamanı konusunda ihtilaf edilmiştir. Ruhların yaratılış zamanı hakkında üç farklı görüş vardır: Ruhun bedenden önce yaratıldığı görüşü, ruhun bedenle birlikte yaratıldığı görüşü ve ruhun bedenden sonra yaratıldığı görüşü. Şimdi bu görüşleri ortaya koymaya çalışacağız:

1. Ruhun Bedenden Önce Yaratıldığı Görüşü

Bu görüşü daha çok kelam ve tasavvuf bilginleri savunmuştur. Ruhun bedenden önce yaratıldığı görüşünü savunanların ayet ve hadislerden delilleri vardır. Bu delillerden bir kısmını aşağıda zikredeceğiz.

a. Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler. Yahut "Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?" dememeniz için (böyle yaptık).329

b. İncire, zeytine, Sînâ dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.330

Birinci bölümde, insanın yaratılmasından kasıt, insanı insan yapan esas unsurun, yani ruhun yaratılması demektir. Çünkü ikinci bölümde “aşağıların aşağısına” itilmekten bahsedilmiş ve “yaratma” ile “döndürme- itilme” işlemi arasında “sonra” kelimesi ile bir zaman farkı bulunduğu ifade edilmiştir. Ayetle ilgili şu yorumlar yapılabilir:

Meşhur tefsirlerde, ayetteki “aşağıların aşağısı” ifadesinden kasıt, insanın yaşlanarak, gençliğinde kuvvetli olan özelliklerini yavaş yavaş yitirmesi; örneğin bilgi sahibi iken bilgisini yitirmesi ve bunak haline gelmesi gibi bir anlam ifade eder.331 Ayrıca “insan” kelimesinin “insan cinsini, beşeriyeti” ifade etmesi göz önüne alındığında, bu açıklama “umumilik” ifade edemez. Çünkü, her insan yaşlanarak ölmez; çocuk ve genç iken ölenler de vardır. O halde aşağıların aşağısına inen beden değil; bedenden ayrı bir şeydir.

Yine insan, anne karnındaki ortamına göre çok daha serbest olan, geniş imkanları kullanabileceği bir ortama, yani dünyaya gelmektedir. Fakat bu dünya ortamı, insanın bedeni esas alındığında aşağıların aşağısı olamaz. Çünkü anne karnına kıyasla dünya bu vasıfla anılmaz. Şu halde insan bedeninden ayrı bir şeyden söz edilmektedir.

Bazı bilginlere göre, aşağıların aşağısından kasıt, cehennemdir.332 Fakat bu da umumilik ifade etmez. Üstelik insanın en güzel bir biçimde yaratıldıktan sonra, dünyaya gelmeden cehenneme gitmesi söz konusu olmadığı gibi, dünyaya gelenlerin hepsi de cehenneme gitmemektedir. O halde bütün insanların ortak bir özelliği olacak bir şekilde “aşağıların aşağısı”nın belirlenmesi gerekir.

Ruhların bedenlerle birlikte değil de, bedenlerden önce yaratıldığını düşünenlere göre, bu ayetteki “yaratma” ve ardından “döndürme-indirme” kelimelerinin ardından, “sonra” kelimesi konulduğuna göre, insanın ruh ve bedeninin birlikte yaratılmadığı ve birlikte aşağıların aşağısına indirilmediği dolaylı olarak belirtilmiş olmaktadır.

Bütün insanların ortaklaşa maruz kaldığı “umumi bir işlem” şeklinde şu yorum yapılabilir: Her insanın ruhu bedeninden önce yaratılmış ve sonra –ruhun sahip olduğu özelliklere göre “aşağıların aşağısı” tabirine uygun şekildeki- çok sınırlı ve kısıtlı olan bedene indirilmiştir. Dolayısıyla bedenin bulunduğu dünya sahası da, emir aleminden olan ruha göre “aşağıların aşağısı”dır. Şu halde ruhun bedenden önce yaratılması daha muhtemeldir.

c. “Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.”333 ayeti hakkında denilir ki: bu ayetten sonra sırasıyla zaman zaman diğer organlar yaratılmıştır. Ayet, ruhların Allah meleklere “Adem’e secde edin.” emrinden daha önce yaratıldıklarını belirtmiştir. Şu kesindir ki, bedenimiz bu emirden sonra yaratılmıştır. Dolayısıyla ayette söz konusu olan şey ruhlardır.334

“Elest Bezmi” olarak bilinen ayet,335 çeşitli düşüncelerde, yaratılan ruhların kaderlerinin belirlendiği an olarak kabul edildiğinden, kader inancı bağlamında ele alınıp inceleneceği gibi, halk dilinde “kalu beladan beri müslümanım” şeklinde kişinin müslümanlığının başlangıcı şeklinde bir geleneğe konu olması açısından da incelenebilir. Bu ayette tefsirciler, şu yorumları yapmışlardır: Bir kısım müfessire göre bu ayet, dünyaya gelmeden önce insanların, ruhlar aleminde Allah’ın kendilerinin Rabbı olduğuna şahitlik ettiklerini bildirmektedir. İşte bu tefsirden “Elest Bezmi” veya Elestu bi rabbiküm”336 denen bir terim doğmuştur. Ruhlar bu bedenlere girmeden önce kendilerine özgü bir alemde bulunmaktadır. İşte bu alemde iken Allah onlara, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” buyurmuş; onlar da, “Evet sen bizim Rabbimizsin.” Diye cevap vermişlerdir. Ayet, ruhlar alemindeki bu tanıklık durumunu hikaye etmektedir.337

Süleyman Ateş’e göre, müfessirler, kendi kafalarındaki düşünceyi ayete uygulamışlardır. Zira, ayette ruhlar alemine işaret yoktur. Kur’anda insanın ruhunun bedeninden önce yaratılmış olduğuna dair bir ifade de yoktur.338

Bu konudaki görüş ayrılıkları, Allah’ın insanlara bu soruyu sormasının ne zaman, insanın yaratılışı ve gelişiminin hangi aşamasında ve ne şekilde olduğu gibi konular çerçevesinde ortaya çıkmıştır.339 Tirmizi’nin naklettiği bir hadiste Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: Allah Teala, Adem’i yarattığı zaman, onun sırtını sıvazlamış ve kıyamet gününe kadar Allah Teala’nın onun zürriyetinden yaratacağı her insan onun sırtından düşmüştür.340 Başka bir hadiste ise Allah Resulü şöyle buyurmaktadır: Allah, Adem’in sulbünden Nu’man yani Arafat’ta ahit almıştır. Onun sulbünden yarattığı her zürriyeti çıkarmış, önünde yaymış, saçmış, onlarla doğrudan konuşup: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da şöyle cevap vermişlerdir: “Evet, buna şahidiz.”341 Müfessirler bu konuda deliller çerçevesinde değişik görüşler ileri sürmüşlerse de, insanların Adem’in yaratılışından sonra topluca yaratılmış oldukları, dolayısıyla “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuyla ruhların muhatap olduğu sonucu çıkarılabilir. Rivayetlerden de anlaşılacağı üzere, ruhların anlayan, idrak eden ve kelama muhatap olup cevap verebilen kişilik kazanmış yapıda yaratılmış oldukları kabul edilmektedir.342

Ruhların bedenlerden önce yaratıldığına kanıt olarak kabul edilen hadisler, ayetlere göre daha açık ve net olarak ruhların bedenlerden önce yaratıldığı fikrini işlerler. Bu fikrin hadislerde daha açık ve daha net olarak yer alması, onların belirli düşüncelere dayanak olarak üretilmesinden kaynaklanır. İnsan ruhunun bedeninden önce yaratıldığını vurgulayan hadislerde ortaya konan yargı, Peygamberin belirlemesi gereken bir yargı değil, gaybe ait bir konudur. Peygamberin sem’iyyatla ilgili bir konuda yargıda bulunması düşünülemez çünkü Peygamberin görevi, ilahi mesajı tebliğ etmek ve açıklamaktır. Aynı şekilde, Peygamberin gaybe ait bilgisi de Allah’ın Kur’an’da ona bildirdiği sınırlıdır.343

Ruhun bedene göre önceliği meselesinde problem, ruhun kişisel kimliği ve ayrımı meselesidir. Ruhun bedenle birlikte var olduğunu ileri süren filozof ve kelamcılar, haklı olarak bedenden önce ruhların temayüzü meselesini vurgulamaktadırlar. Buna göre, insanın kişisel kimliğini sağlayan ilim, amel gibi olgular henüz onda teşekkül etmemiştir. Bir bedeni idare etmek için yaratılan ruhuyla diğer bir bedenin ruhunu birbirinden ayıran temel nitelikler neler olacaktır? Ruhun bedenle olan ilişkisinden önce ilim ve amel sahibi olması, yani bedenden önce kafir veya mü’min olması muhtemel olacaktır. Bunlar da imkan dahilinde olmayan şeylerdir.



2. Ruhun Bedenle Birlikte Yaratıldığı Görüşü

Ruhun bedenle birlikte yaratıldığı görüşünün başını Gazali çekmektedir. Ruhların bedenlerden önce veya sonra yaratıldığı görüşleri nasslara dayanmakta veya en azından nasslar bu şekilde te’vil edilmektedir. Ruhların bedenlerle birlikte yaratıldığı görüşü ise nassların açık veya te’vil yoluyla da olsa nasslara dayanmayıp, akli çıkarımlara dayanmaktadır. Bununla birlikte ruhun bedenle birlikte yaratıldığını iddia edenlerin fikirleri dikkatlice incelendiğinde, bunların fikirlerinde ruhun bedenden sonra yaratıldığı olgusu ortaya çıkar. Her şeyden önce ruh- beden arasında yaratılışta bir paralelliğin olduğu iddiası doğru değildir. Her hak sahibinin hak ettiği şeyi karşılıksız verenin bu fiili, hak edenin hak edişi sonunda gerçekleşmektedir. Bu burumda hak eden beden, hak ettiği şey de ruhtur.344

Öte yandan bu görüşü savunanlar ruhun bedeni geçici olarak, ölümü de devamlı olarak terk etmesi şeklinde ifade ederler. Uyku halindeki kişi, hiç şüphesiz hayattadır. Solunum yapar, kalbi atar ve diğer hayat belirtileri kendini gösterir. 345 Diri ile ölünün farkı, diride ruhun bulunması, ölüde ise ruhun olmamasıdır.346 Buna göre ölüm, gül suyunun gülde dolaşması gibi bedende dolaşan ruhun347 bedeni terk etmesi veya insani ruhun bineği olan hayvansal ruhun insani ruhu taşımaya elverişliliğinin sona ermesi ile gerçekleşir. Bu durumda hayvansal ruh, insani ruhu taşımaya elverişli olduğu sürece, ruh- beden arasındaki ilişki devam etmektedir. Ölüm, hayvani ruhun bedenden ayrılmasıdır, yoksa kudsi ruhun insani ruhtan ayrılması değildir.348 İnsani ruhun hayvani ruhu terk etmesi, hayvansal ruhun insani ruhu taşımaya elverişliliğini kaybetmesinden sonradır. Öyleyse insani ruh, bedeni, ondaki hayvansal ruhun yok olması sebebiyle terk etmektedir. Dolayısıyla ruh- beden ilişkisinin bozulmasının sebebi, hayvansal ruhtur. Bu durumda ilişkinin sağlanmasının sebebinin de o olması gerekir. Görülüyor ki, söz konusu görüşü savunanların yaratılışta ruh ve bedenin paralelliği iddiaları gerçekçi değildir.349

Bununla birlikte Süleyman Ateş, Kuran’ın ifadelerinden insanın ruh ve bedeninin birlikte yaratıldığının anlaşılması gerektiği görüşünü savunmaktadır. Ona göre, insanın ruhunun bedeninden önce yaratılmış olduğuna dair bir ifade yoktur.350



3. Ruhun Bedenden Sonra Yaratıldığı Görüşü

Ruhun bedenden sonra yaratıldığını kabul edenlerin başında İbn Kayyim gelmektedir.351 Bu kabule göre ruhlar bedenlerden sonra yaratılmıştır. Ruhun bedenden sonra yaratıldığını kabul edenler, bu görüşlerini insanın yaratılış safhalarını anlatan ayetlerdeki sıralamayı dikkate alırlar ve ruh üflemenin yaratılıştaki son evre olması hasebiyle daha önceki evrelere göre sonralığıyla kanıtlarlar. Buna göre, Allah, Adem’in yaratılışı konusunda “Ben çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu tesviye edip ruhumdan üflediğim zaman onun için secde edin.”352 buyurmaktadır. Ona ruhun üflenmesi, yani yaratılması bedenin tesviyesinden sonradır.353 Aynı şekilde, Allah, ademoğlunun yaratılışı konusunda da “Biz insanı çamurun sülalesinden yarattık. Sonra onu güvenli bir yerde kıldık. Sonra nutfeyi alaka, alakayı da mudgaya çevirdik. Mudgaya da kemik giydirdik. Sonra onu değişik bir şekilde yarattık”354 buyurmaktadır. Bu değişik yaratmadan maksat, bedenin çeşitli evrelerden geçtikten sonra nefsin yaratılmasıdır.355 Gerçekte,yaratılış evreleri ile ilgili bu ayetlerdeki sıralamalar, insanın organizmasının oluşmasını bir bütün olarak ortaya koymaktadır.356

Ruhların bedenlerden sonra yaratıldığı fikri, diğer bir şekilde de insanın bilgi ve tecrübeleri üzerine bina edilmektedir. Buna göre, “Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmediğiniz halde iken çıkardı.”357 ayeti, ruhların bedenlerden sonra yaratıldığına işaret eder. İbn Kayyim, ”Eğer, ruh bedenden önce yaratılmış olsaydı çocukluğunu hatırlardı; çünkü o zamana daha yakındır. Ruh canlı, alim ve natık olarak bedenden önce var olsaydı, özel bir şekilde de olsa bu alemi hatırlardı. Bu nedenle onun canlı, alim ve natık olması da imkansızdır.” der.358

Diğer bir bağlamda da, o ”Eğer ruhun bedenden önce alimlik, canlılık ve dirilik sıfatlarıyla var olamadığını düşünecek olursak, bu durumda da ruhun varlığına hükmedemeyiz. Aynı şekilde, ruh bedenden önce bilen ve konuşan olarak yaratıldı ise bedenle ilişki kurduktan sonra bunun silinmesi gerekir. Çünkü öğrenim azar azar olmaktadır. Allahın insanları annelerinin karnından hiç bir şey bilmediği halde çıkardığının belirtildiği ayette, insanın bir şey bilmediği halde yaratıldığına işaret edilir.359

Aslında İbn Kayyımın insanın bilgi ve tecrübelerini vurgulayan bu görüşleri, ruhun bedenden önce yaratıldığını kanıtlamada yeterli olmasa da, insanda bilgi ve düşüncesinin oluşumuna işaret etmesi açısından önemlidir. Fakat onun bu görüşleri, kendisinin savunduğu, ruhun bedenden sonra yaratıldığı fikri açısından problemler doğurmaktadır. Çünkü insan bedeni ile ilişki kurduğu andan itibaren bilgi ve tecrübelerini muhafaza edemediği ve yaşadığı zaman ve mekanı hatırlamadığı görülmektedir. Bununla birlikte ayetlerdeki ruh üflenmesi olgusu, Adem’in yaratılışı sırasında onun canlı bir organizma olması için Allah’ın emrini ve diğer insanların yaratılışlarında da yaratılış kanunları sırasında insan şeklini almayı ifade eder.360


Yüklə 471,25 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin